Alone

Rüzgarın uğultusuyla beslenen küçük endişe fidanları Harry'nin topraklanmış göğsünde yeşermeye başladığında hava daha yeni aydınlanıyordu. Bu endişenin sebebi kimseyi şaşırtmayacak şekilde Harry'nin babasına duyduğu ağır korumacı tavrı ve minnettarlığıydı. Ona 22 sene boyunca hem annelik hem de babalık yapmış, her sene olduğu gibi şehirden o ne isterse getirmiş, ona okuma yazmayı öğretip sevdirmiş ve hiç bir şey için onu zorlamamıştı. 

Harry, kasabasındaki her erkek ve kadından daha da özgürdü. Kasaba sınırı içerisinde kalan bir özgürlük olsa da babasının ona yaptığı şeylerden sonra kasaba dışına çıkıp arsızlık yapmayacağını biliyordu kıvırcık saçlı çocuk. Bu sabahki endişesinin sebebi ise tamamiyle babasının artık şehir dışına çıkamayacak kadar hasta olmasıydı. Halbuki bugün icatlar fuarı kuruluyordu ve babasının oraya gidip para kazanması gerekti. 

Her yıl buradan sağladığı kazanç ile eve bir nebze para getiriyor, ağır vergileri ödemekte Harry'e yardımcı oluyordu. Tanrı biliyordu ya, Harry'e bu küçük para nasıl da iyi geliyordu. Yaşlı Adam Maurice sabahlığını üstüne geçirip merdivenlerden aşağı inerken bir yandan da oğluna bakıyor, tavuklara yem atmış mı diye sormak istiyordu. 

Bugün büyük gündü! En iyi icadını, hareket eden müzik kutusunu satmak için pazara gidecekti. Buradan alacağı parayla Harry çalışmadan bile 2 ay yaşayabileceklerini düşünüyordu. Bu onun en önemli icatlarından biriydi şüphesiz! "Harold!" dedi Maurice sessizce öksürdükten sonra. "Baba!" mutfaktan gelen sevimli sesle Maurice gülümsedi ve tutunarak mutfağa doğru ilerledi. 

"Günaydın, oğlum." Beyazlamış saçlarını kaşıyarak sandalyeye oturdu ve boş olan masaya baktı. "Günaydın, baba." Harry arkasını dönüp elinde tuttuğu tabaklardan birini babasının önüne bıraktı ve yeni komşusunun ineğinden sağdığı ılık sütü bardağa yerleştirip Maurice'nin ellerine bıraktı. Yaşlı adam memnuniyetle gülümseyip sütü tek solukta içti ve önünde duran tabağın içindeki kuru ekmek ile peyniri yemeye başladı. 

Harry mutfağın tezgahına dayanmış, pedere gelmiş olabilecek yeni kitapların hayalini kuruyorken babasının öksürük kriziyle kendine geldi ve koşarak babasına bir bardak su uzattı. Maurice öksürüklerinin arasından titrek elleriyle bardağı kaptı ve boş bir anda dudaklarına götürüp içmeye başladı. Öksürükleri yavaş yavaş dindiğinde Harry babasına öyle endişeli bir şekilde bakıyordu ki yaşlı adam gözlerinden birinin düştüğünü sandı. 

"Evlat, iyiyim. Merak etme boğazıma ekmek kırıntısı kaçtı o kadar." Gülümsedi ve ciğerlerinin kaburgasına baskı yaptığını hissetti. Hiç iyi görünmüyordu fakat bugün o şehre gideceğini aklına koymuştu ve eğer Harry'e kendini iyi hissettiğini inandırabilirse şehre ancak o şekilde gidebilirdi. Harry hala şüpheci bir şekilde babasına bakarken kaşlarını çatmaktan vazgeçti ve babasının sırtını sıvazlayıp tek kelime etmeden odasına çıktı. 

'Ah, ah!' dedi Maurice kendi kendine. 'Bu çocuk bensiz ne yapar, nasıl baş eder?' Kafasını kötü düşünce bulutlarından kurtarmak için iki yana salladı ve çalışma odasına ilerledi. Son ayarlamaları yapacaktı ve gün batmadan yola çıkacaktı. Masanın üstündeki yel değirmene bakıp kendi kendine gülümsedi ve pencereden dışarıya baktı. 

Harry'nin salınarak uzaklaştığını gördüğünde kafası istemsizce yere düştü ve ona annesi hakkında gerçeği söyleyip söylememe arasında yeniden bir gel git yaşamaya başladı. Ona gerçeği çok çarpıtarak anlatmıştı ve bunun Harry'i koruduğunu onu şehirden uzak tutmak için ideal yöntem olduğunu düşünmüştü. Belki de yanılmıştı çünkü Harry her fırsatında kitap okuyor ve babasına okuduğu kitaptaki şehirlere gitme hayallerinden bahsediyordu. Gerçeği söylemek onun için ne kadar zor olsa da bunu ölmeden önce yapacaktı. Harry'nin gerçekleri bilmeye hakkı vardı. 

Düşünceler arasında kaybolmuş olan Maurice'in biricik oğlu Harry çoktan kasabanın içine dalmış, pederin yolunu tutmuştu. Ona göre bu kasaba çok küçük ve sessizdi. Tıpkı içindeki insanlar gibi. Ta ki saat 8'i vurana kadar. "Bonjour!" "BONJOUR!" "Bonjour!" Evlerin pencereleri, dükkanların kapıları tek tek açılır ve insanlar birbiriyle selamlaşırlardı.

Harry önce fırıncıya selam verdi ve yeni çıkarmış olduğu çöreklerden birini alıp iki metalik bıraktı. Her şey dünden farksızdı. Önce atları sevdi ardından da arkadan ona seslenen Bay Jean'a karşılık verdi. "Yine bir şey mi kaybettiniz?" dedi Harry gülüp elinde tuttuğu elmayı eşeğe yedirirken. "Galiba kaybettim, sorun şu ki ne kaybettiğimi hatırlamıyorum." Harry yeniden gülüp arkasını döndü ve tam gidecekken Bay Jean'ın sorusuyla durup geri döndü. "Nereye gidiyorsun?" 

Yaramaz bir çocuk gibi gülümsedi ve "Peder Robert'a kitabı geri vermeye." dedi ve iç çekip gülümsedi. "Verona'daki iki aşıkla ilgili." dedikten sonra arkasını dönüp iki adım attı. "Sıkıcıymış." Bay Jean yeniden konuştuğunda aldırmadı ve okulun önünden geçti. Arkasından söylenen 'Tuhaf, şifresi bozuk.' Laflarını duymasına rağmen aldırmadı ve derenin üstündeki taşlardan zıplayıp karşıya geçti. 

Çamaşır yıkanan kuyunun yanından geçerken çamaşır yıkaması gerektiğini hatırladı fakat kimse yokken gelmeyi aklına not etti. Çünkü onca kadın ve küçük kızların arasında tek kalmak hoşuna gitmiyordu. Yumurta ve balık satan tezgahları geçti ve duyduğu onlarca söz ve diyalogla bu taşra hayatından fazlasını yaşamak istediğini fark etti. 

Sonunda küçük kiliseye girip camın tozunu alan Peder'e baktı ve karşısında duran 20'den az olan kitap yığınına baktı. "Kasabamızın tek kitap kurdu gelmiş!" Peder çıktığı merdivenlerden inip Harry'i selamladı ve Harry elinde tuttuğu kitabı yerine yerleştirip kitapları incelemeye başladı. "Bu hafta nerelerdeydin?" dedi Peder elinde tuttuğu sopaya dayanıp. "Kuzey İtalya'daki iki şehirde. Hiç dönmek istemedim." 

Harry kitaplara bakarken aklında dönüp duran o standart sorusunu sordu. "Gidilecek yeni yerler var mı?" görünürde tanıdık gelmeyen hiç bir kitap yoktu. Biliyordu fakat umutluydu. Belki Peder onu çekmeceye koymuştu? "Korkarım ki yok." dedi Peder Harry'nin haline üzülüp. O annesiz çocuk kendini geliştirmeyi nasıl beceriyordu böyle. "İstersen okuduğun bir kitabı yeniden okuyabilirsin." Harry bunu duyunca gülümsedi ve gözüne kestirdiği daha önce 2 kere okumuş olduğu kitabı alıp belindeki torbaya sıkıştırdı. "Teşekkür ederim. Sayenizde küçük köyümüz daha büyük görünüyor." dedi ve selam verip kiliseden dışarı çıktı. 

İlk sayfayı açıp kelimeleri hızlıca okumaya başladı ve dışarı ile olan bağlantısı tamamiyle kesildi. En sevdiği paragraf geldiğinde kitabı istemsizce göğsüne bastırdı ve koşuşturan kalabalığa bakarak düşündü. 'Harika değil mi?' Çünkü en sevdiği kısımda güzel kız yakışıklı Prens'le tanışıyordu fakat onun o olduğunu üçüncü bölüme kadar bilmeyecekti. Terzinin önünden geçerken ona nefretle bakan 3 kıza aldırmadı ve ona kıyafet dikmek için can atan terzinin sözlerini işitip istemsizce utandı. 'İsminin anlamı Kral olmasına şaşmamalı.' 

Adının anlamı Kral'dı fakat kendini öyle hissetmiyordu. Herkes tarafından tuhaf karşılanan biriydi ve bunu her gün duymak açıkçası onu biraz tedirgin ediyordu. Onu tedirgin eden sadece bu da değildi. Kasabada duyduğuna göre Gaston ve yanındaki arkadaşı LeFou bugün dönüyorlardı ve Harry Gaston'u görmek için can atmıyordu. Halbuki Kasabanın çıkışında onu izlemekte olan Gaston'u bilse tedirginlikten çok korku hissedecekti. 

Çayırların ötesindeki ağacın altında duran Gaston ve LeFou uzaktan iki küçük nokta gibi görünüyorlardı. "Müstakbel eşime bak LeFou." dedi Gaston dürbünle Harry'i dikizlemeyi bırakıp. LeFou ise Gaston'un neden bir erkeği bu kadar istemesine anlam veremiyordu. Savaşta o kadar çok kadın ve kadın vardı ki etraflarında, onu şaşırtan bir gelişme olmuştu bu. "Harry, köyün en güzel ve en yakışıklı erkeği." dedi Gaston ve elini beline atıp gülümsedi. 

"Ki bu da onu harika yapar." LeFou ise dürbünle 2 saniye Harry'e baktıktan sonra kaşlarını çattı ve Gaston'un anlamayacağını bile bile fikrini belirtti. "Fakat o çok kültürlü biri." Dürbünü elinden hızlıca alan Gaston'la ürperdi ve dudaklarını birbirine bastırıp düşündü. "Sen ise... daha çok spora yatkınsın." dedi sonunda çuvallamaktan kurtulup. Gaston omuz silkti ve atını deh'leyip hızlıca Kasabaya sürmeye başladı. 

Kasabaya ilk adım attıklarında köyde yankılanan kız çığlıklarıyla Harry, Gaston'un geldiğini anlamıştı. Tam bir belaydı. Yine peşime takılacak diye düşündü fakat umursamayıp kalabalığın ortasındaki çeşmeye ilerledi ve yeniden tekrar etti kendi kendine. 'Bu taşra hayatından fazlası olmalı.' Dudağını büküp çeşmenin başından ayrıldı ve eve doğru yürümeye başladı. Arkasından ona seslenen tanıdık tınıyla arkasını döndü ve nazik olmaya çalıştı. 

"Günaydın Harry!" Koşarak ona gelen Gaston'la elindeki çiçeklere baktı ve kitabını sıkmaya başladı. "Kitabın ne kadar güzelmiş!" dedi Gaston onu etkilemek için. Harry bir an heyecanlandı ve boş bulunup konuştu. "Ah, okudun mu?" dedi sevinerek. "Hayır, onu okumadım ama bilirsin kitaplar-" Gaston lafını bitirmeden Harry'nin burnuna çiçek buketini soktu ve konuşmayı değiştirmek için seksi olduğunu düşündüğü bir gülümseme bıraktı. 

"Yemek masan için, bu akşam yemeğe gelebilir miyim?" Yeniden gülümsedi ve Harry'nin midesi alt üst oldu. "Üzgünüm, bu akşam olmaz." dedi gözlerini devirmekten son kez kurtarıp. "Meşgul müsün?" Özgüveni düşen Gaston çiçeği yeniden Harry'e uzattı fakat Harry çiçekten hızlıca kaçıp kitabını iki eli arasına yerleştirip aralarına mesafe koydu. "Hayır." dedi ve arkasını dönüp derin bir nefes aldı. 

Gaston'un onu takip etmemesine sevinerek eve döndü ve içeriden gelen müzik sesiyle gülümsemeden edemedi. Maurice en sevdiği şarkıyı söylerken bir yandan da müzik kutusunun düzgün çalışıp çalışmadığına bakıyordu. Öyle odaklanmıştı ki, Harry'nin eve gelip onu izlediğinin farkında bile değildi. Sonunda şarkı bittiğinde Harry içeri girdi ve Maurice iki saniyeliğine donup kaldı. 

"Harry." dedi çoktan yanına gelip yel değirmenine bakan oğluna. "Acaba şunu verir-" Harry cımbızı uzattı ve Maurice teşekkür edercesine kafasını sallayıp çarklardan birinin yerini değiştirdi. "Bir de-" Harry avucunda tuttuğu ufak çarkı uzattı ve Maurice'e bakıp gülümsedi. "Hayır hayır." Maurice elini havada salladı ve masaya bakıp aradığı parçanın o olduğunu fark edince kafasını sağa yatırdı ve merkezdeki boşluğa baktı. "Aslında evet. Buna ihtiyacım vardı. Teşekkür ederim." Çarkı Harry'nin elinden aldı ve cımbızla yerine oturtup mekanizmanın çalışmasını sağladı. 

Harry masanın üstünde duran geçen sene yaptıkları eskizi aldı ve tam gidecekken durup babasına döndü. "Baba, sence ben tuhaf mıyım?" dedi bitkin bir sesle. "Tuhaf mı? Benim oğlum mu? Bunu da nereden çıkardın?" dedi Maurice yel değirmenini bırakıp üzülmüş olan oğluna bakarken. "İnsanlar konuşuyor." dedi Harry ve eskizi masanın kenarına bıraktı. "Burası küçük bir köy, bazı insanların kafaları da öyle." dedi ve iç geçirdi Maurice. "Küçük iyidir Harry. Senin yaşlarındayken bir kızla tanışmıştım, o da senin düşündüğün gibi düşünüyordu fakat insanlar bir süre sonra onu taklit etmeye başladılar." Derin bir nefes aldı ve yel değirmeninin kapaklarını kontrol edip anıları kafasından def etmeyi başardı. 

"Bana annem hakkında bir şeyler anlat baba." dedi Harry durduğu yerden babasına iki adım atıp. Maurice gözlüğünün üstünden biricik oğluna baktı ve bir saniyeliğine karısını gördü. "Annen, korkusuzdu. Kesinlikle korkusuz." dedi yeşil gözlerin tanıdıklığı ile ürperdikten sonra. Harry memnuniyetle kafasını salladı ve annesi hakkında bildiği her şeyi düşündükten sonra gülümsedi. 

Maurice artık bu konudan çıkması gerektiğini fark etti ve yel değirmeninin kapaklarını kapatıp Harry'nin yardımıyla tahta kutuya yerleştirdi. Bir kaç gün yetecek kadar yiyecek aldıktan sonra her şeyi Philippe'in arkasındaki arabaya yükledi ve arabaya yerleşip onu aşağıdan izleyen oğluna baktı. "Ee, sana pazardan ne getireyim?" dedi Maurice her zaman duyacağı cevabı bildiği halde. "Bir Gül." dedi Harry hiç tereddütsüz. 

"Her sene aynısını istiyorsun." Yaşlı adam oğlunun bu isteğini anlayışla karşılıyordu çünkü annesinden kalan tek hatıraydı o çiçek. "Sen de her sene getiriyorsun." dedi Harry ve gülümseyip vedalaştı. "Yarın görüşürüz!" dedi merdivenleri çıkıp kapıya geldiğinde. "Görüşürüz. Yarın gülle geleceğim!" Maurice sokaktan aşağı inerken seslendi ve oğlunun başına bir şey gelmemesini diledi. Aynısı Harry için de geçerliydi. 

Kafasını saçma kuruntularla bozmak yerine çalışma odasına geri döndü ve çamaşırlar için uğraştığı makinenin hesaplarını yapmaya başladı. Sonunda istediği sonuçları elde ettiğinde zafer kazanmışçasına gülümsedi ve koca bir fıçıyla ufaladığı sabunları eşeğe yükleyip çamaşır yıkanan kuyuya götürdü. Çamaşırlarla birlikte bir tutam sabunu fıçının içine attı ve yuvarlak şeklindeki kuyuya fıçının ucundaki iple eşeğin boynuna bağladı. Eşek her tur attığında içindeki çamaşırlar sabunla köpürüyor etrafa mis kokular saçıyordu. 

O sırada Harry kuyunun direklerinden birine yaslanmış kitabını okumaya başlamıştı. Aynı zamanda onunla birlikte çamaşır yıkayan küçük kız hem ona hem de kuyuda dönen fıçıya şaşkınlıkla bakıyordu. "Hey." dedi Harry elini sallayıp. Kız Harry'i daha önce gördüğü için korkmadı ve yanına adımlayıp fıçıyı gösterdi. "Ne yapıyorsun?" dedi ağzını kocaman açıp köpürmüş olan fıçıya bakarken. 

Harry gülümsedi ve cevap verdi. "Çamaşır yıkıyorum." Kız ağzını kapatıp gülümsedi ve Harry'nin elinde tuttuğu kitaba merakla baktı. "Okumak ister misin?" dedi Harry bu hareketini çok sevimli bulmuştu. İlk defa köyde okumak isteyen ve okumaya meraklı bir kız çocuğu görüyordu. Kız önce etrafına baktı ardından da kafasını hızlıca sallayıp Harry'nin yanına oturdu. Harry ise ona okumasında yardımcı olmaya başlamıştı bile. 

O sırada köyün tek okul öğretmeni Potter, Harry'i bir kıza okuma öğretirken görmüş ve yakın dostuna koşarak haber vermişti. "Bir şeyler yapmalıyız yoksa işler çığırından çıkacak!" Köy sakinleri daha ne olduğunu anlamadan Öğretmen Potter ve yakın dostu Clothilde kuyunun etrafında dönüp duran fıçıyı hışımla yere atmıştı. Harry ve Peder yere dökülmüş çamaşırları toplarken koşarak kahramanlık yapmaya gelmiş olan Gaston biraz geç kalmıştı. 

Gaston Harry'i o halde gördüğü andan itibaren konuşmaya başlamış ve Harry için en iyisinin evlenmek olduğunu söyleyip durmuştu. "Bu kasabadaki herkesi tanıyorum Gaston." dedi Harry. "Ve evlenmek için birinin bana göre olduğunu sanmıyorum." Kucağındaki torbayla hızlı adımlar atıyordu fakat Gaston sürekli onu yakalıyor kendisini övüp ona kur yapmaya çalışıyordu. 

"Hadi ama Harry." dedi Gaston onu evine kadar takip ederken. "Benimle evlenirsen sana böyle şeyler yapamazlar!" Harry hışımla arkasını döndü ve Gaston'un dediği şeyle ofladı. "Gaston sen ve ben çok farklıyız." Harry hemcins olmalarını geçmiş, bir kız olsa onunla evlenmeyeceğini anlamasını bekliyordu. "Fakat ben değiştim Harry." dedi Gaston göğsünü şişirip. 

Kapının önünde zavallı çocuğu sıkıştırıyordu fakat Harry geri adım atmayacaktı. "Kimse o kadar değişemez Gaston." dedi Harry ve hızlıca kapıyı açıp içeri girdikten sonra Gaston'un yüzüne kapattı. Deliye dönüyordu. 'Hayal edebiliyor musun?! Ben ve o mu?!' Kapıyı açtı ve tavuklara yemlerini serpip merdivenlerden indi. "Madam Gaston?! Onun küçük eşi mi? AH!" dedi sitemle. 

Tavuklar konuşsaydı da ona hak verselerdi! "Hayır, ben almayayım." dedi dönüp evden dışarı çıkarken. Çayıra doğru ilerlerken gittikçe nefes aldığını ve boğulmaktan kurtulduğunu hissediyordu. Onu anlayan birine ihtiyacı vardı. Bu köyde kalmaya daha fazla dayanamıyordu. 

Çayırların üstündeki ağaçlara yürümeye başladı ve gün batımını tepede yakalayıp gözüken küçük köyüne baktı. 'Uzak bir yerlerde macera yaşamak istiyorum. Söyleyemeyecek kadar çok istiyorum.' diye düşündü. Dile getirmek zordu. Babasını bırakıp gitmekse daha zor. "Onların istediğinden daha fazlasını istiyorum." 

İşte bu tamamiyle doğruydu. Küçük bir köyde küçük bir oğlan çocuğunun isteyebileceği her şeyden daha çok istiyordu. Özgür olmak, dünyayı dolaşmak istiyordu. Kitapları bu yüzden bu kadar seviyordu. Onu her yere götürüyorlardı. Hiç bu kadar istediğini hatırlamıyordu Harry. Bir an önce gitmek istiyordu. Kaçmak. Uçmak. Ve onu anlayan birine sahip olmak. 


Ah, bunları yazarken ne kadar mutlu olduğumu bilemezsiniz! Bu filmin ilk 20 dakikasını kaplıyordu. Her bölümde 20'şer dakikalık bölüm yazmayı düşünüyorum. Tekrar dediğim gibi değişiklikler olabilir, yapabilirim. En sevdiğim kısımlar asla değişmeyecek fakat fazla ayrıntı verilen ve ya ayrıntı verilmeyen kısımlar değiştirilecek. Şimdiden ilginiz için teşekkürler! 

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top