Bölüm 7

Deli Emo, içeriye girdiğinde meraklı gözlerle bağırışların neden kaynaklandığını öğrenmek istedi.

Niyetinin iyi olmadığını söylemeye gerek yoktu elbette. Hüzün'ün kendisiyle diklenerek konuşmasını gururuna yedirememişti.

Ki böylelerinde gururun olduğu da söylenemezdi. Bunlardaki asıl problem yüksek egolarının eleştiriyi kaldıramıyor oluşuydu.

Söze girdi:

-"Hayırdır kardaşım ne oluyor ? Ne bu sesiniz ? Mahalle duydu sesinizi "

Sanki onların iyiliği için konuşan bir abla pozuna girmişti. En tehlikeli olan da insanın asıl niyetini gizliyor olmasıdır. 

Ahmet ablasının sorusuna karşılık öfkeyle:

-"Bu kız beni katil edecek. İstemeye gelmeyecekmiş. Kızı istemeyecekmiş." Diye sert çıkıştı.

Kız çocukları onun için zerre kadar önem arz etmiyordu. Elalem ne der diye düşünüyordu yalnızca. Tek düşündüğü şey kendi hayatıydı. Eşi Aynur'a etmediğini bırakmamıştı. Karısı onun çektirdiği çilenin kurbanı olmuştu. Böyleleri için eşlerinin katili demek daha uygun olur. Eşlik vasfını taşımıyordu hiç. Buna rağmen aklı fikri evlilikteydi.

Ablası dediklerini duyduktan sonra yüzüne sahte bir şaşkınlık ifadesi yerleştirerek:

-" Aaa çok ayıp kardaşım.Ben varken ona mı düştü kızı istemek. Ayy şu an çok kırıldım sana" diyerek serzenişte bulundu.

Ahmet de bir anlık heyecanlanarak ablasına:

-" Sen gelir misin ki çağırsam bacım?" Dedi. Diyeceklerini merak eder bir şekilde resmen ağzının içine bakar hale gelmişti iki saniyede. Nasıl da yumuşamıştı yüzü ablasına. İnsanlara işine geldiği şekilde yaklaşım gösteriyordu her zaman.

Ablası daha fazla uzatmadan :

-" Tabiki gelirim hem kızı ben buldum sana. Niye gelmeyecekmişim ki yavv" dedi. Ona bu konuda yardımcı olursa el üstünde tutulacağını biliyordu. Ahmet için bu konu hayati önem arz eder olmuştu.

Ahmet bir anlık sevinse de aklına abileri gelince :

-" Ne bilim bacım diğer kardaşın rest çekti bana. Belki sen de öyle yaparsın sandım" diyerek bir anlık tereddüt ettiğini söyledi.

Ablası da onun içini rahatlamak ve Ahmet'i desteklediğini göstermek için :

-" Yok lan niye yapayım. Bu çocuklara ana lazım. Bu kızlar yarın öbür gün gelin olup gidecek. O zaman kim bakacak sana kardaşım. Bu evde dört erkek var onlara hizmet etmek lazım. Hani nerde o Hüzün. Dün yediği dayak az gelmiş belli ki. Bir de ben alim şunu elime bakim." Diyerek Hüzün'e karşı aldığı cephede kardeşinden yana olduğunu göstermek istedi.

Bu tür insanlar menfaatleri uğruna tüm değerleri ellerinin tersiyle itebilirler. Şanım,şerefim diye diye karılarını ve kızlarını döverler. Asıl şeref yoksunluğunun bir kadını ezmekle başladığını anlamazlar. Zihin böyledir. Niyetin ne ise hareketlerine de o niyet bir şekilde yansır. Diğer insanlar onların nasıl insanlar olduklarını sadece yaptıklarıyla bile anlayabiliyorlardı. Kötünün kötülüğü harekete geçinceye kadar gizli kalır.

Ablasının Hüzün'e olan yaklaşımı hoşuna gitmişti Ahmet'in. Ona dönerek:

-" Bir de beni tehdit ediyor hanımefendi" dedi.

Ablası da bu dediğini fırsat bilerek başladı saymaya:

-"Hele hele besle kargayı oysun gözünü. Bak hele kahpenin dölüne ne diyor. Annesinin toprağına sıçtığım". Çok ağırdı söyledikleri. Dilinin kemiği yoktu hadi bunu anlamışlardı. Ama her şeyden önce kendisi de bir kadındı. Ölmüş bir kadının arkasından konuşmak ne kadar da kolaydı onun için. İnsanlıktan hiç nasibini almamıştı orası kesindi. Ama insan ölene sevmese bile saygı göstermeliydi en azından. Tabi nerde onlarda bu vicdan.

Öykü, halasının dediklerini duyar duymaz fırladı salona. Ablası Hüzün odadaydı. O duyup da canını sıkmadan halasını durdurmak istedi:

-" Yavaş gel hala sen kimsin ki benim anneme küfür ediyorsun. Haddini bil! Yoksa ben bildirim. " Dedi. Ablası kadar cesurdu Öykü. Ne de olsa onun değerlisiydi. Halasının dedikleri yenilir yutulur cinsten değildi. Nasıl insanlardı bunlar. Çocuklar bunlar yüzünden acılarını bile yaşayamaz hale gelmişlerdi.

Babası ,Öykü'nün halasının karşısına geçip de bu şekilde diklenmesine :

-"Höss lan! Sen nasıl halanla konuşursun böyle ?" Diye tepki gösterdi. Sözde saygısızlıktı bu onun için. Kendisinin saygıdan bihaber olduğunu söylemeye gerek yoktu.

Öykü de babasının bağırmasına karşılık olarak :

-" O haddini bilecek ben değil. Baba sen de ne yapıyorsan yap. Uzak dur bizden. Biz karışmıyoruz sana. Benim mezardaki anamla işin yok. Senin bacın diline sahip çıksın. Hüzün ablam bu konuşmaları duyarsa  dediklerinin hepsini yapar" dedi.

Cesur olan kendi kızları olunca Ahmet'in şirazesi ayrı bir kayıyordu. Aslında ne kadar da yürekli kızlarım var diyip de bu durumla gurur duyması gerekiyordu. Oysa nerdeydi onda bu anlayış. Elindeki değerlerin farkında olmasını geçmişlerdi artık. Onları insan yerine dahi koymuyordu.

Öykü'ye hiddetle döndü ve :

-"Bak hele lan siz beni deli mi edeceksiniz" dedi.

Sözde öfkeliydi. Ancak bu neyin öfkesiydi. Daha kendisine bile bunun nedenini açıklayamazdı düşünseydi. Bal gibi de farkındaydı kızların haklı olduğunun. Gururuna yediremiyordu onların korkmadan söyledikleri gerçekleri duymayı. O dilediğini yapacaktı. Kadınlar da kabullenecekti. Böyle bir aile yapısı içinde doğmuş yetişmiş ve aynı yapıyı kendi ailesinde de işlemeye devam etmişti. Derler ya aileden gördüklerin senin geleceğindir. Ya sen de yaparsın aynı şeyleri ya da yapılanların bedelini ödeyenlerden olma ihtimalin vardır. Bu da hayatın bir diğer şifreli tarafıdır.

Ablası Ahmet'i durdurarak:

-" Aman kardaşım boşver bunları.  Cağiller bunlar. Hadi hazırlık yapalım. Akşama daha bir sürü işimiz var. " Dedi. Burda göstermek istediği şey babalarını istediği zaman üzerlerine salmasının ne kadar kolay olduğunu Öykü'ye kanıtlamaktı.

Ahmet de konuyu uzatmak istemedi bu kez :

-"Yatın kalkın halanıza dua edin. Siz görürsünüz lan ben ne yapacam size. Lan yürü git durma karşımda kız Öykü. Kahve de yap bize " dedi. Çünkü kız istenecekti. Ablasının da canı sıkılır belki kızı istemekten vazgeçer diye uzatmamıştı konuyu. Bir gün bu konuyu yine açmak niyeti vardı tabiki.

-"Bok için inşaAllah". Bu içimden söylediğim bir şeydi dedi Öykü kendi kendine. Ama öylesine öfke doluydu ki dışından da söylerdi kendisine kalsaydı. Ablası için tuttu kendini. Ağzını daha da beter bozardı. Tutamazdı dilini buna emindi.

Ablasını kurtarmak isterken kendisini ateşe atmak gibi bir şey olurdu bu. Akşam abileri geldiğinde bu konuyu onlara açmak niyeti vardı. Hüzün kendisini odaya kilitlediği için Öykü huzursuzdu. Ablasının can güvenliği yoktu resmen. Bu olanları da duysa kesin çıldırırdı o.

Öykü dünyanın belki de en tehlikeli ikilisi olarak gördüğü babası ve halasına onların da zoruyla kahve yaptı. Ağır adımlarla getiriyordu. Hiç istemiyordu bu ikisine hizmet etmeyi. Onca yaşanmışlık gözünün önünde dolanıp duruyordu.

Halası:

-"Kız ne oldu bu kahve fizandan mı geliyor " dedi. Amacı babasını öfkelendirip Öykü'nün üzerine salmaktı. Öykü onun yapmak istediğini anlayınca adımlarını hızlandırdı. Ona bu fırsatı vermek istememişti.

Tepsiyi uzatarak:

-"Geldim al " dedi.

İsteksiz olduğu sesine de yansımıştı. Bir anlık kahveleri verdikten sonra bekledi ayakta.

Halası onu bu şekilde görünce :

-"Ver hadi çık ne bekliyorsun? Laf mı dinleyecen ? Tövbe estağfurullah." Dedi. Kızların varlığı ona huzursuzluk veriyordu.

Öykü de içinden "Allah'tan korkmasam şeytan diyor deş bu kadını. Bu kadının bizimle derdi ne? Nasıl bir kadın bu ?" Diye saydırdı bu saniyede.

İstemeye istemeye uzaklaştı salondan. Aslında onların yanında huzursuzdu her zaman. Ama nedense konuşacakları konuyu da çok merak ediyordu. Bu ikili bir araya geliyorsa ek bir şeylerin çıkacağı garantiydi.

Ahmet kahvesini yudumlarken ablası söze girdi :

-"Kardaşım?" Dedi.

Ahmet de :

-"Söyle bacım" diyerek karşılık verdi. Ne soracağını merak ediyordu.

Ablası da buna karşılık aklına takılan bir konuyu onun için açmaya karar verdi:

-" Şimdi kıza altın yapmak lazım. Sonra bunlar başlık parası da ister." Dedi. Duruma göre haklı gördü kardeşi onu.

Farkındaydı tabiki. Ablasına:

-" Halderiz bacım. Bende para çok. Kurban olsun mavişime" dedi. O mavi gözlerine matem inecek kızlardan biriydi bundan böyle. İleride ne olacağı bilinmese de hayatın o kıza biçtiği bu rol en zorlulardan biriydi. Böylesine pislik bir adama eş adayı olarak gösterilmiş olması bile bahtsızlıktı onun için.

Ablası da hafif alaycı bir tonda:

-" Ooo sen şimdiden bu kızın müftelası olmuşun " dedi.

Ahmet de heyecan içinde ablasına:

-"Bacım kızı kapının önünde gördüğümden belli aklımdan çıkmıyor. Hele o memeleri o gözleri o fiziği beni benden alıyor" diyerek kızı almayı ne kadar fazla kafaya koymuş olduğunu göstermek istedi. Alacaktı bunu aklında kesinleştirmişti. ''Başka çıkar yol yok"diye düşündü.

Ablası da bir anlık tereddüt içinde kalarak:

-" Kardaşım kızın yaşı küçük daha 17 yaşında. Kızın ondan büyük. Hüzün ablalık etsin yol yordam göstersin kıza." Dedi.

Hüzün kadar çilelisi var mıydı?  Kıza bir rol daha biçmişlerdi şimdiden. 17 yaşındaki bir kız onun annesi olmaya adaydı. Göz göre göre genç bir kızın hayatıyla oynayacaklardı.

Ahmet ablasına:

-" Tabi yapacak eşek gibi hem de. İşi ne boşuna mı besliyorum ben bunları? Kız biraz alıştıktan sonra Hüzün'ü de Urfa'ya gelin verelim. Bu teyzesinin oğlu istiyordu başımıza bela olmasın. Kız kısmını çok baba evinde oturtmamak lazım. Bela olurlar başa." Dedi.

Kadın değil mi? Yapacak. Bu anlayış Ahmet'in zihninde öylesine kalıplaşmıştı ki hep aklı bu yönde çalışıyordu. Hüzün her şeyi yapmaya mecburdu. Çünkü o sadece bir kadındı onun için. Erkek emir verir kız susar ve yapar. Tipik bir köle sistemi.

Söylediği bunca söze ek olarak da :

-" Ben bir gülümü alayım düzenimi kurayım daha sonra veririm bunu bir başlık parasına. " Dedi Ahmet. Zaten dedikleri yeterince aşağılayıcı iken bir de kızını para uğruna satma niyetini de dile getirmişti.

Ahmet ablasına:

-"Akşam kimle gideceğiz " dedi.

Ablası da:

-"Ben,sen, enişten" diye karşılık verdi kardeşine.

Ahmet:

-"O da mı geliyor?" Dedi.

Ablası başıyla onaylayarak:

-"He ya tabi gelecek kızın babasıyla anlaşacak başlık parası için " dedi. Kısacası onun gelmesi şarttı anlaşılan.

Ahmet:

-"Tamam bacım başka kim gelecek " dedi.

Ablası da bu sorusuna karşılık:

-" Bir de Hasan gelecek. İlk başta hoş karşılamadı ama ben yumuşattım onu. Bu arada kız istemiyor seni kardaşım. Bir sevdiği falan olmasın bu kızın. Bir de namus belasıyla uğraşmayalım " dedi.

Ahmet kendinden emin bir şekilde:

-"Yok bacım. Ben sordum soruşturdum. Kimse yok hayatında eminim ben" dedi.

Ablasının içi rahatlamıştı:

-" Tamam kardaşım sen öyle diyorsan öyledir de bu kız niye istemiyor ki seni şimdi? Aman neyse benimki de soru mu şimdi. Hangimiz evlenince istedik ki kocalarımızı. Ben de o yaşlarda evlenmedim mi sanki. Bana babam dedi ki gelinliğinle çıktın kefeninle gir  bu eve. O da alışır zamanla. Seneye de resmi nikah kıyarsın. Olur biter" dedi.

Her şey ne kadar da kolaydı bunlar için. Ne de olsa alacakları da alt tarafı bir kızdı. Değersizdi. Yalandan bir değer biçmişlerdi. Bir alınacak eşya gibi konuşuyorlardı kızın hakkında. Parasal değeri dışında bir önem arz etmiyordu. Kız istiyor mu istemiyordu sorgusu asla olmazdı bu düzenin içinde. Ki bu kötü düzeni Ahmet ve ablası çok iyi temsil ediyorlardı orası kesindi.

Ahmet ablasına:

-" Yaparım ben" diye karşılık verdi.

Ablası kalbindeki çirkinliği yansıtan itici bir kahkahayla:

-" Gülünün her şeyini yap kardaşım. yakışır bize. Hahaaha. De hayde! Kalk gidek az kaldı akşama." Dedi. Ne kadar da neşeliydiler.

Önce ölen bir kadının ardından şimdi de yaşarken ölecek olan bir kızın ardından düğün yapıyordu ikisi de. Unuttukları şey mazlum olanın sessiz ahının bir gün hepsinin vicdanlarını taş yağmuru altında ezeceğiydi. Vicdan azabı taştan da ağır bir yüktür. Kaldırması gerçekten çok zordur. Anlayabilene. Ki onlar bunu ancak hayatın karşılarına çıkaracağı derslerle alabilirlerdi. Onun için de belli ki hala zamanları vardı.

Evden çıktılar abla kardeş. Öykü içinden "
Ohh sonunda çıktılar Allah'ın  belaları. " Dedi.

Ablasının odada olduğunu hatırladı. Yanına giderek:

-"Abla! Aç kapıyı gittiler. İyi misin  abla?" Dedi.

Hüzün de içi yana yana karşılık verdi kardeşine :

-" Değilim Öykü'm. Biz bu adamla ne yapacağız. Kudurmuş bu adam. Seni de okulundan etti " dedi.

Öykü çaresizce ablasına:

-"Ablam amcamla konuşsak. O bize yardım eder. Gönderir beni okula" dedi.

Hüzün'ün aklına yatmıştı söyledikleri:

-" Olur kuzum. Dur bir arayayım ben amcamı" diyerek odadan çıktı. Salondaki ev telefonuna gitti. Numarayı çevirirken eli titriyordu.

Bir iki saniye sonra:
-" hıı çalıyor" dedi.

Amcası çalar  açmaz açtı telefonu. Hüzün:

-"Alo amca nasılsın? " Diye sordu ona. Telefonda konuşulacak gibi bir konu değildi bu eve davet edeceklerdi onu.

Amcaları Hasan Hüzün'e:

-" İyiyim amcam sen nasılsın kızım? Bir sorun mu var?" Diye sordu. Çünkü çocukların o evde güvende olmadıklarının farkındaydı. Yüreği ağzında sormuştu bu soruyu.

Hüzün telefonda konuşulmayacak bir konu olarak gördüğü için amcasına:

-" Var bir şeyler amca. Akşam bize gelir misin yengemle beraber?" Dedi. En iyisi yüz yüze konuşmaktı.

Amcası da:

-"Olur kızım gelirim. Zaten aklımdaydınız" dedi. Tam zamanında gelmiş bir davetti kısacası onun için.

Hüzün de amcasına:

-"Tamam amca bekliyorum. Görüşürüz. " Diyerek telefonu kapattı.

Öykü bu sırada:

-"Abla akşam babamlar kız istemeye gidiyorlar ne yapacağız bu konuda?" Diye sordu.

Hüzün de bilmiyordu ne yapacağını:

-" Bilmiyorum Öykü'm inan ben de artık bu adamla nasıl başedeceğimi bilmiyorum. Hadi gel sağı solu toplayalım yemek yapalım çocuklar gelir birazdan ." Dedi.

Sesinde çaresizlik vardı ama bu sesi artık duyuramıyordu. En iyisi yürekten konuşmaktı bundan sonra. O sesi Allah duyuyordu ya nasılsa. Bu onun için yeterli geliyordu.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top