Bölüm 2.30
Ölene kadar hırsım ayakta tutacak beni...
*****
I'll run this shit till the death of me
My ambition is my weaponry
*****
Cemre oturduğu yerden inmiş, şok içinde Selen'e bakıyordu. "Manyak mısın sen?" dedi panikle. "Neden attın anahtarı aşağı?"
"Kaçacak bir yerin kalmadı işte fena mı?" dedi Selen. "İstesen de istemesen de benimle konuşacaksın. Benden çaldıklarının hesabını vermenin zamanı geldi!"
Cemre sinirden dişlerini sıkıyordu. İki adımda Selen'le arasını kapatıp onunla burun buruna gelmişti. Onu şu çatıdan aşağı itmek ne de çok istiyordu ah... Gel gör ki şu zavallı haliyle Cemre'nin bile içini acıtacak kadar çaresizdi kız.
"Bak..." dedi Cemre kendisini bile şaşırtan bir olgunlukla. "Senin derdin benimle değil Selen, kendinle. Dönüp yaptığın hatalarla yüzleş ve hayatına devam et. Çünkü ne yaparsan yap geçmişi değiştiremezsin. Anla artık, ben olmasaydım da Toprak sana dönmezdi. O kendine yeni bir yol çizdi. Bırak sen de artık peşini, kendi yoluna git!" Sıkıntıyla nefes verdi Cemre. "Benden de uzak dur! Çünkü yemin ederim bir dahaki sefere böyle sakin sakin konuşmam!"
Hemen sonra telefonunu cebinden çıkarmıştı Cemre. Amacı Leylim'e mesaj atıp Kemal abiyi bulmasını söylemekti. Ama daha tek tuşa basamadan Selen'in eli ona uzanıp aleti kapmış ve terastan aşağı fırlatmıştı. Havada uçan telefonunun ardından ağzı açık bakakaldı Cemre. "Sen..." diyebilmişti sadece. Ne diyecekti ki? Deli misin? Hasta mısın? Aklını mı kaçırdın?
Evet, Selen bunların hepsi olabilirdi. Ama o an her şeyden çok öfkeliydi. Cemre'nin sözleri saatli bir bombayı tetiklemişti içinde sanki. Sıktığı çenesi ve zangırdayan dişleriyle o an her şeyi yapabilirmiş gibi görünüyordu. Nitekim bir an sonra zıplayıp terasın kenarındaki duvara tırmanmıştı.
"Selen..." dedi Cemre öfkesini bir anda unutup. Kenara oturup ayaklarını sallandırmak başkaydı, o duvarın üstünde ayakta durmak başka. "Selen in aşağı, ne yapıyorsun?"
Ama onu dinleyeceğe benzemiyordu kız. "Demek sen olmasan da Toprak bana dönmezdi ha?" dedi göz yaşları kontrolsüzce akmaya başladığında. Şimdi ileri geri yürüyordu kenarda.
"Selen..." dedi Cemre ona doğru temkinli bir adım daha atıp. Eli istemsizce kıza uzanmıştı. Ama Selen duymuyordu.
"Hatalarımla yüzleşmeliyim öyle mi?" dedi histerik bir kahkaha atıp. "Ben bunu bilmiyorum çünkü değil mi? Ne bok yediğimi, nasıl Toprak'ı kaybettiğimi bilmiyorum çünkü ben!" Hıçkırıklar. Göz yaşları arasına karışmış daha fazla garip kahkaha. "Hayır, önemi yok! Yaptıklarımın önemi yok. Çünkü o... o beni öyle çok sevdi ki... Kimsenin bakmadığı gibi baktı bana. Öyle dokundu. Biliyordum, görürse hatırlayacağını biliyordum. Tüm o hataları unutacağını biliyordum. Ama sen... Sen... sen hayatımıza girdin ve her şeyi mahvettin!"
Delirmişti Selen, artık emindi Cemre. Parmağıyla onu işaret ederken titriyor, kontrolsüzce ağlıyordu. Sesi bahçedekilerin de dikkatini çektiğinden yavaş yavaş onlara çevrilmeye başlamıştı meraklı bakışlar. O saç rengiyle gören herkes çatıdaki kızlardan birinin Cemre olduğunu ilk seferde anlamış olmalıydı. Ama onların asıl ilgisini çeken tam çatının ucunda delice bağıran kızdı.
"Selen!" dedi Cemre bir kez daha. "İn aşağı öyle konuşalım. Tamam söz, seni dinleyeceğim. Lütfen!"
"Hayır!" diye bağırdı Selen. "Senin dediğin hiçbir şeyi yapmam ben! Sen bir hiçsin, duyuyor musun beni? Sıradan, hiçbir özelliği olmayan bir kızsın. Bir köylüsün."
"Tamam!" dedi Cemre panik içinde. "Tamam, sen ne dersen o. Ama ne olur Selen in aşağı. Sonra ne istersen söyle bana!"
Normalde olsa Selen'e zevkle yedireceği sözleri korkudan yutmuştu Cemre. Selen ne kadar kenarda olduğunu bile fark edemeyecek kadar kaybetmişti kendini. Topuğunun duvarın dışına taştığını gören bahçedeki kalabalığın korku nidaları Cemre'nin kulağına kadar gelmiş, ama Selen'i saplandığı delilikten çıkarmaya yetmemişti. Başını hızla sağa sola sallıyor ve ağlıyordu kız. "Bir de senin için İstanbul'a gitmiş." dedi nefes nefese. "Nasıl olabilir? Sen kimsin ki? Kimsin sen? Neden benim Toprak'ımlasın? Niye seni seviyor ha? Neden beni değil de seni seviyor?" Selen'in elleri başının iki yanına bastırdı. Kötü bir anıyı kafasından söküp atmaya çalışıyordu sanki.
"Selen yalvarırım in aşağı!" dedi Cemre. Kendi de ağlayacaktı neredeyse. O sırada çalan okul zili bile Selen'in ilgisini çekmeyi başaramamıştı. Oysa okul gününü tamamlayan öğrenciler yavaş yavaş bahçeye çıktıkça herkes olayı fark ediyor, tüm başlar çatıya çevriliyordu. Çok geçmeden meraklı, korku ve panik içinde bir kalabalık oluşmuştu aşağıda. Gözünü bir an olsun Selen'den ayıramadığından Toprak'ın da o kalabalıkta olup olmadığına bakamıyordu Cemre. Ona ihtiyacı vardı. Kendinin de Selen'in de... Karşısındaki kızı aksi halde nasıl kendine getirebilirdi bilemiyordu.
"Tamam," dedi bir temkinli bir adımla ona yaklaşarak. "Hadi gel, buradan çıkıp Toprak'ı bulalım. Onunla konuş. Derdiniz neyse çözersiniz. Hadi Selen lütfen!"
Selen başını kaldıramıyordu. Sözleri Cemre'nin anlayamadığı bir mırıldanmaya dönmüştü. Onun anne dediğini yakaladı Cemre. "Yalnızım, çok yalnızım." diye inlemişti sonra. Toprak'ın ismini sayıklıyor, saçlarını çekiştiriyor, ağlıyor, hıçkırıyor, delice titriyordu. Kızın kendi bedenini bile kontrol edemediğini fark ettiğinde daha fazla olduğu yerde duramadı Cemre. Bir an sonra Selen gibi duvarın üstüne zıplamıştı o da. Şimdi aralarında bir, iki metre boşlukla çatının kenarında dikiliyordu iki kız.
"Lütfen beni dinle Selen." dedi Cemre öne bir adım atım. Selen anında geri kaçmış, Cemre korkudan eliyle ağzını örtmüştü. Santimler vardı karşısındaki kızın aşağı uçmasına. Ayağı her an kayabilir, bugün geri dönülmez bir faciayla sonlanabilirdi. Derin bir nefes alıp akıl sağlığını korumaya çalıştı Cemre. Artık tüm okul altlarındaydı. Ve onun ismini bağıran sesleri duyduğunda o meraklı yüzlerin arasında kendi arkadaşlarının olduğunu da öğrenmişti.
Yine de aşağı bakmaya cesaret edemedi Cemre. Yüksekten korkmazdı, hayır. Bu duvarların üstünde yürüdüğü delice günler bile olmuştu. Ona çığlık çığlığa bağıran Burak'a sadece dördüncü kattayız demişti o gün. Oysa şimdi, bugünkü gerçeklikte bulunduğu yer korkunç derecede yanlış görünüyordu gözüne. Özellikle de ayakta zor duran bir kız onunla birlikte aynı ipin üstünde cambazlık yaparken.
"Selen..." dedi bir kez daha. "Ne olur elini ver. Birlikte inelim aşağı. Ne istersen konuşacağız, söz veriyorum sana."
Bir an, çok ama çok kısa bir an, kızı ikna ettiğini düşündü Cemre. Ama sonra tanıdık ses ikisini de darmaduman etti. Toprak... bu onun sesiydi. Metal kapının hemen ardında olmalıydı. Delice yumrukluyordu kapıyı. Hemen sonra bir başka erkeğin sesi karıştı onunkine. Cenk... kardeşinin ismini haykırıyordu delice. İkisi de yalvarıyordu kıza bir saçmalık yapmaması için. Oysa her şey zaten öyle saçmaydı ki... Delilik Cemre'nin uzmanlık alanıydı. Vurmak, kırmak, atlamak, zıplamak, kaçmak, kaybolmak, insanların ödlerini patlatmak... Gel gör ki hayat onu mantığıyla günü kurtarmaya zorluyordu.
Panikten kan ter içinde kalmıştı. Kapıyı kırabilir miydi Toprak ya da Cenk? Kemal abide başka bir anahtar var mıydı? Şayet yoksa nasıl başaracaklardı terasa çıkmayı? Ne zaman başaracaklardı? Ve o an geldiğinde geç kalmış olurlarsa ne yapacaktı Cemre? Nasıl silecekti bu korkunç suçluluğu üzerinden?
Bu düşünceyle bir adım daha attı öne. "Selen!" dedi dişleri arasından. "Şimdi elimi tutuyorsun ve buradan iniyoruz!" Kızın o an onun sesindeki öfkeyi duymaması çok yazıktı. Olur da bu beladan kurtulursa onu kendi elleriyle çatıdan aşağı atacaktı Cemre. "Sen kıpırdama lütfen! Sana geliyorum. Dur durduğun yerde! "
Ama Selen durmuyordu. Cemre her öne geldiğinde kız da onunla geriliyordu. Her hareketi öyle kontrolsüzdü ki... Şuursuzca boşluğa attığı tek bir adım onun sonu olacaktı. Lanet olsun, lanet, lanet, lanet! Yine de bu beladan kurtulmak için kıza ulaşmaktan başka yol göremiyordu Cemre. Bir anda öne atılıp kızı belinden yakaladığı gibi terasa çekse başarılı olabilir miydi? Yoksa Selen karşı koyup ikisini de boşluktan aşağı mı sürüklerdi?
"Cemre!" diye haykırmaya devam ediyordu Toprak kapının ötesinde.
"Selen yalvarırım dur!" diye bağırıyordu Cenk.
Başka sesler de vardı artık. Metale çarpan metalin gıcırtısı, konuşan adamlar, bağırışlar, küfürler... Odaklanamıyordu Cemre. Gözleri ne bahçedeki öğrencileri ne de Selen dışındaki renkleri seçiyordu artık. Süresi kalmamıştı. Düşünecek, çözüm bulacak, o çözümün ona gelmesini bekleyecek... Derin bir nefes aldı kararını verdiğinde. Bu işi kendi deliliğiyle bitirmekten başka yolu yoktu.
Ama o an tokat gibi geldi kaderin cevabı. Daha Cemre kılını bile kıpırdatamadan arkasını dönmek istemişti Selen. Bir an sonra sol ayağı boşluktaydı. Kız havada asılı kaldığında onunla göz göze geldi Cemre. Kendi kalbindeki dehşetin birebir aynını yakaladı o mavi bakışlarda. Sonrası onun kontrolünde değildi. Öne atılan beden, uzanan kol, duvara çarpan göğüs... Ellerinin bir şey kavradığını bile anlayamamıştı hemen. Çığlıklar duyuyordu, kasırgalar kopuyordu kafasının içinde. Ancak kasları acıyla isyan ettiğinde Selen'in elini yakalamayı başardığını anladı Cemre. Diğer kolu da öne uzanıp kızın bileğine sarıldı.
"Cemre!" diye bağırdı kız çığlık çığlığa. Korkudan tepindikçe kendiyle beraber Cemre'yi de aşağı çektiğinin farkında değildi. Ayaklarının önce birini, sonra diğerini aşağı atıp duvara kilitledi Cemre. Taşımaya çalıştığı yük yüzünden tüm damarları çatlayacak gibi şişmiş, yüzü kıpkırmızı olmuştu. Dişini dudağına takıp tüm kuvvetiyle kızı kendine doğru çekmeye çalıştı. İmkansız! O an aklına dolan tek düşünce buydu. Selen'i yukarı çekmeyi başarması imkansızdı.
"Beni bırakma!" diye bağırıyordu Selen. "Beni bırakma, lütfen, bırakma, beni bırakma, bırakma, bırakma!"
Elbette böyle bir şey yapamazdı Cemre. Peki Selen'in bileğinin giderek terleyen avuçlarından kaymasına nasıl engel olacaktı? Şimdi kız tırnaklarını etine geçirdiğinden cayır cayır yanıyordu teni. Yine de asıldı Cemre. Ayaklarını delice duvara bastırıp kızı kendine çekmeyi denedi. Birkaç santim... Başarabildiği buydu. Ve sonra daha da aşağı kaydı Selen. İkisinin de gücü tükenmek üzereydi. Ağlıyordu artık Cemre de hayatı ellerinde olan kızla birlikte.
"Hayır!" diye bağırdı yeniden çekmeyi deneyip. Her saniye taşıdığı yük yüzlerle katlanıyordu sanki. Kollarında, bacaklarında derman kalmamıştı Cemre'nin. O kadar zorlanıyordu ki gözleri kapanmış, kulakları uğuldamaya başlamıştı. Bir yandan Selen'le konuştuğunun da hıçkırarak ağladığının da farkında değildi. Tıpkı arkalarındaki kapının o an açıldığını fark edemediği gibi... Tüm umut tükenmişti Cemre için. Kaybetmişti. Ve bu Selen için her şeyin bittiği anlamına geliyordu.
"Hayır!" diye haykırdı göğsünü parçalarca.
Aynı anda iki yanından iki güçlü kol öne uzanmış, Cemre'nin üzerindeki ağırlık bir anda ortadan kalktığı için geri düşmüştü. Bir an için gözleri iki gölgeyi seçse de sırtı taş zemine çarptığında acıdan gözleri yeniden kapandı. Tüm bedenindeki acı yetmezmiş gibi bir de başı zonkluyordu şimdi. Dalga dalga kulaklarına dolan sesler anlamlı bir cümleye dönüşememişti henüz. Eller vardı üzerinde. Sırtına destek olan, başını tutan, saçlarını yüzünden çeken... Boğazında yükselen bulantıyı zorla geri bastırdı Cemre. Aynı anda matematik hocasını seçti gözleri.
"Cemre, iyi misin?" diyordu adam. Muhtemelen...
Ona cevap veremedi Cemre. Tanıdık, çok tanıdık başka bir ses işitmişti. Gözleri umutla o hayale dönerken Toprak onun yüzünü elleri arasına almıştı bile. "Cemre..." diyordu. "Hepsi geçti. Buradayım. İyisin. Hepsi geçti."
Bir yerden sonra Cemre'nin kulaklarındaki uğultulara yenilmişti Toprak'ın sesi. Tıpkı karanlığın tüm ışığı üstün gelmesi gibi. Dünya etrafından silinirken boşlukta bir başına kaldı Cemre. Korkuları yok oldu. Düşünceleri kayboldu. Bir an mı sürmüştü bu hiçlik, yoksa birkaç gün mü bilmiyordu. Çünkü kirpiklerinin altında yeniden renkler belirdiğinde artık okulda değil, bir hastane odasındaydı. Ve duyduğu sesler iki çok iyi bildiği kıza aitti. Başını pencerenin önünde dikilen arkadaşlarına çevirdiğinde midesinin hala delice bulandığını fark etti Cemre. O yüzden hemen bir şey diyememiş, o arada önce Leylim, sonra Ece onun uyandığını fark etmişti.
"Cemre!" dediler ikisi de aynı anda yatağın başına koşup.
"Güzelim iyi misin?"
Emin değildi Cemre. Nasıl, neden buraya gelmişti düşünemiyordu. Ama Leylim onun aklından geçenleri duymuş gibi "Bayılmışsın." diye açıkladı. "Sonra uyanınca seni bir türlü sakinleştirememişler. Şokun etkisiyle dedi doktorlar."
Ve sonra Ece olayları en baştan anlattı. Onları çatıda görüp müdüre haber vermişti öğrenciler. Okulun bitmesiyle zaten bahçeye çıkıp onları fark etmeyen yoktu. Başta kızların birlikte intihar ettiklerini düşünmüşler, sonra işin aslını anlamışlardı. Toprak da Cenk de olayı duyar duymaz terasa koşmuşlardı hemen, ama kapı kilitliydi.
Sonunda Kemal abi kilidi kırmayı başarınca içeri girmiş, son anda Selen'i düşmekten kurtarmışlardı. Müdür çoktan ambulans ve itfaiyeye haber verdiğinden anında hemşireler müdahale etmişti iki kıza da. Selen de Cemre de öyle büyük bir şoktalardı ki sakinleştirici yapıp hastaneye getirmişlerdi ikisini de. Ve sonrası Cemre'nin her şeyden habersiz uyuduğu saatlerdi.
"Selen?" diye sordu Cemre. Yaptığı aptallıktan sonra hala onun durumunu merak etmesi garipti belki. Yine de kızın o çatıdaki halini düşündükçe kalbinde öfke bulamıyordu.
"Selen iyi." dedi o sırada kapıda bir ses. Toprak elinde kahvelerle odaya dönmüştü. Anında yerinden fırlayıp kahveleri kaptı Leylim ve "Biz sizi biraz yalnız bırakalım" deyip Ece'yle koridora çıktılar.
"Ben de senin kadar perişan görünüyor muyum?" diye sordu Cemre Toprak yatağın yanına oturduğunda. Gülümsemiş, Toprak'ın da yüzünü biraz olsun gülümsetmek istemişti. Ama sahiden de tükenmişti Toprak. Cemre onun yüzünü daha önce hiç bu kadar beyaz gördüğünü hatırlamıyordu. Tüm yaşam bedeninden çekilmiş, yavaş yavaş geri dönüyordu sanki.
"Yemin ederim bir gün öldüreceksin beni." dedi Cemre'nin eline uzanıp. "Sen oradayken yaşadığım korkuyu..." Gözlerini yumup başını çevirdi Toprak sanki kötü anılardan kaçmak ister gibi. Yeniden Cemre'ye baktığında ıslaktı bakışları. "Bu korkuyu hayatım boyunca unutamayacağım Cemre. Orada sana... o çatıda... sen... sen kaysan ve..." Zorla yutkundu. "Allah'ım delireceğim." Toprak başını çarşafa gömdü konuşamadığını anladığında.
Cemre'nin eli hemen oğlanın dört bir yana dağılmış saçlarına uzanmıştı. "Biliyorum." dedi hüzünle. "Özür dilerim Toprak. Seni çok korkuttum, biliyorum. Ama onu bırakamazdım."
Başını kaldırsa da hemen konuşmadı Toprak. Cemre'nin elini tutup dudaklarına götürmüş ve sonra iki avucunun arasına alıp sessizce izlemişti. Kafasının içinde bin bir farklı canavarla mücadele ettiği yüzünden belliydi. "Bu benim suçum." dedi sonunda. "Eğer ben... ben hayatında olmasam Selen de..."
"Eğer devam edersen o çatıya yeniden döner ve seni gerçekten aşağı atarım Toprak!" dedi Cemre. Sesi sert değildi, ama oğlanın ona bakmasına neden olmuştu. Tüm kırıklarıyla, hüzünleriyle gülümsedi Cemre. "Senin olmadığın bir hayat istemiyorum Toprak. Beraberinde Selen de geliyor olsa bile..." Biraz daha yayıldı gülüşü suratına. "O senin geçmişin ve maalesef eski hayatlarımızı söküp atamayız. Benim geçmişimde Levent var. Sen o adam yüzünden ölüyordun az daha. Hala tehlikeye atıyorsun kendini gözün kapalı. Sence ben sırf Selen delirdi diye pes eder miyim? Vazgeçer miyim senden?"
Toprak'ın gözleri daha da parlıyordu şimdi. Öne uzanıp Cemre'yi öptüğünde ikisinin yaşları birbirine karıştı. "Sana bir şey olmasına dayanamam Cemre." dedi nefes nefese. Öpmeyi bıraksa da dudaklarını çekememişti. "Seni kaybedemem." diye fısıldadı alnını onunkine bastırıp.
"Beni kaybetmeyeceksin." dedi Cemre umutla. "Benim kadar inatçı biri sence kolay kolay bir yere gider mi?"
Gözündeki yaşlara rağmen güldü Toprak. Güldüler. Cemre verdiği sözü tutup tutamayacağını, Toprak o an geldiğinde sevdiği kızı koruyup koruyamayacağını bilmiyordu. Şimdilik tek yapabilecekleri birbirlerine daha sıkı tutunmak, beklemek ve onları bekleyen sonu görmekti.
_______
Bölüm Sonusuu
Cemre kız günü de Selen'i de kurtardı :)) Hem de Selen'in ona yaptığı onca zulme rağmen...
Şimdi size sorarım, onun yerinde kim olsa aynımı yapardı mı diyorsunuz? Yoksa yok valla bana bunları yapana ben kılımı bile kıpırdatmazdım mı diyorsunuz?
Hadi yazın bana bakalım:))
Şimdilik öppücükkk
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top