Bölüm 2.3


Söyle ona yakıp yıksın her şeyi, koparsın tüm iplerimi ki sonuza dek düşeyim...

******

Tell my love to wreck it all
Cut out all the ropes and let me fall

******

"Sen delirdin mi?" diye bağırdı Toprak. "Cemre bizi neyle suçladığının farkında mısın sen?" Toprak elini kolunu nereye koyacağını şaşırmış, parmakları yolacakmış gibi kendi saçlarını kavramıştı. Bir kez daha hastanenin bahçesinde ileri geri yürüdü. "Bunu... bunu düşünüyor olman bile..."

Cemre az ötesindeki bankta sessizce oturmuş anlamsız bir noktaya bakıyordu. Söylediklerinden sonra Toprak'la göz göze gelmek bile istemez gibiydi. Ya karşısında çırpınan adamın çığlıklarını duymuyordu ya da onun yakarışlarına kulak asmayacak kadar öfkeden gözü kararmıştı. Her koşulda Toprak içten içe yok oluyordu. Kızın ona yakıştırdığı günahları düşünürken organları en basit işlevleri bile gerçekleştirmekten vazgeçmiş gibiydi.

"Bak..." dedi sakinleşmek için derin bir nefes alıp. "Abine her kim zarar vermek istediyse onu bulacağız. Bulacağız ve sonra ben..." Doğru sözcükleri bulamıyordu bile. Kendini Cemre'nin oturduğu banka bırakıp başını geri attı. O gece yıldızlar bile parlamıyor gibiydi. "Nasıl böyle bir şey düşünebilirsin?" diye mırıldandı kendi kendine. "Nasıl sana ya da ailene böyle bir zarar verebileceğimizi düşünebilirsin?" Cemre bir bıçak alıp bedenini boydan boya yarsa canı daha fazla acıyabilir miydi Toprak'ın? "Bir şey söyle lütfen Cemre. Yanlış anladığımı söyle. Aslında bunu ima etmediğini söyle. Konuş benimle."

"Ne söyleyeceğimi bilmiyorum." dedi Cemre. "Kafam çok karışık Toprak. Tek bildiğim birilerinin abimin canına kastettiği. Onu öldürmek için peşine adam taktığı... Benim abimin..."

Cemre ağlamaya başladığından sözü son zamanlarda hep olduğu gibi yine yarıda kesildi. "Cemre..." dedi Toprak onu kendine çevirip. "Anlıyorum, canın yanıyor. Anlıyorum, acını çıkartacak bir suçlu arıyorsun, ama..."

"Biri onları öldürmek istedi!" diye bağırdı Cemre. "Biri benim ailemi yok etmek istedi Toprak. Kim yapar bunu ha? Bir çıkarı olmasa kim neden yapar bunu?"

Toprak kızı kendine çekip göğsüne bastırdı. Cemre öyle titriyordu ki ona karşı koyamamıştı, ama Toprak kızın her saniye biraz daha ellerinden kaydığını hissediyordu. Cemre'nin aklına bir kez sızan kuşkular bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söylüyordu ya Toprak yine de sıkıca ona sarılmış direniyordu.

"Suçluyu bulacağız." dedi. "Sana söz veriyorum. Onu bulup her şeyi ortaya çıkartacağız."

Cemre elbette ikna olmamıştı, ama Toprak'tan uzaklaşıp hıçkırıklarını yutkunarak bastırdı. Mantığıyla duyguları arasında bir yerde çırpındığı çatık kaşlarından belli oluyordu. "Ne düşüneceğimi bilmiyorum." diye itiraf etti. "Her şey öyle saçma, öyle yanlış ki... Bir yanım nasıl diye soruyor. Öteki yanım mantıklı düşününce..."

Toprak kızın eline uzanıp sıktı. "Sana asla zarar vermeyeceğimi bil yeter Cemre. Ne ben ne de ailem böyle korkunç bir şey yapabilir. Lütfen bir an bile bu ihtimali düşüneyim deme."

Cemre bir süre Toprak'ın tuttuğu eline baktı ve sonra yavaşça parmaklarını çekti. Cevap vermemiş, bakışlarını Toprak'ın yüzüne kaldırmaya bile yeltenmemişti. Hala düşünüyordu. Hala o korkunç ihtimali düşünüyor, kafasında olasılıkları tartıyordu. Toprak yanı başında durmuş tüm kalbini açtığı halde o ruhunu ele geçirmek isteyen canavarların sesine kulak asmayı seçmişti. Sonunda "İçeri girmem lazım." dedi. "Belki Can..." Devamını getirmemişti. Artık onun bile abisinin gözlerini açacağına dair umutları tükenme noktasındaydı.

Toprak çığlık atmak, Cemre'yi sarsıp kendine getirmek istiyordu. Cemre o an, bu şekilde kalkıp giderse aralarına girecek mesafeyi bir daha kat edip edemeyeceğini bilmiyordu. Yine de direnememiş, yanından bir yaprak gibi uçup giden kızın adım adım ondan uzaklaşmasını izledikten sonra hastaneye girip yeniden yoğun bakım ünitesinin önüne gelmişti.

Herkes hala bir değişiklik olması umuduyla koridorda yaşamayı sürdürüyordu. Kızıyla en dip köşede oturan Levent'in bakışları Toprak'ı fark ettiği an ona çevrilmişti. Ah o bakışlar yok muydu... Toprak zehrin en büyüğünü adamın mavi halkalarında görüyordu ya, o an için yapacak bir şey yoktu. Leylim'e doğru giden Cemre'yi kendi haline bırakıp Kerem'in yanına oturdu.

"Abi ne oluyor?" diye sordu Kerem en alçak sesiyle. "Bu herif ileri geri bir sürü şey dedi sizin hakkınızda."

Toprak sıkıntıyla nefes verip delici bakışlarını Levent'e dikti. "Aklı sıra durumdan istifade edip bizi günah keçisi ilan edecek."

"Nerden çıkartıyor ki bunu anlamıyorum."

"Ben de anlamıyorum Kerem." diye itiraf etti Toprak. O adamın ne düşündüğü zerre kadar umurunda değildi. Ama Cemre... Kızın gözlerindeki o soğuk suçlayıcı ifade... İşte Toprak'ı her saniye tekrar tekrar öldüren buydu. O an kalkıp gitmesi muhtemelen en doğrusu olurdu. Aynı duaya tutunan yüreklerin ortasında kalmış bir yabancı, bir düşman gibiydi. Dakikalar can sıkıcı bir yavaşlıkla birbirini kovalarken koridordaki bakışlar aralıklarla üzerine çevriliyor, çevresindeki insanların gözlerindeki kuşku Toprak'ın nefes almasına engel oluyordu.

Bu şekilde geçen birkaç saatin sonunda Kerem "Polisler." dediğinde Toprak da diğerleri gibi bakışlarını koridorun ötesinden gelen seslere çevirmişti. Cemre herkesten önce ayaklandığından adamlar yanlarına geldiğinde kız tam karşılarındaydı.

"Bir gelişme var mı?" dedi polis memurunun konuşmasını bekleyemeden.

"Araç bulundu." dedi adam doğrudan Levent'e bakarak. Yaşı gereği Cemre'dense kızın eniştesini kale almış gibiydi.

"Ee..." dedi Levent polisin karşısına dikilip. "Kimmiş, neymiş?"

"Şoförü henüz bulamadık. Araç köy yollarından birinde terk edilmiş halde bulundu."

"Nasıl yani?" dedi Cemre kendini tutamayıp. "Adam kaçtı mı yani?"

Polis bir kez daha onu cevaplamak yerine Levent'e döndü. "Aracın kime ait olduğu tespit edildi. Kazayı yapan araba Haluk Karasu adına kayıtlı."

Toprak bir an yerin ayağı altından çekildiğini hissetti. Etrafındaki herkes kendi soyadını tekrarlarken o ağzı açık öylece durmuş, duyduklarının yanlışlığını düşünmüştü. Cemre'nin gözleri üzerindeydi. Levent'in, Burak'ın, Leylim'in... Hatta Kerem'in bile...

"Toprak..." demişti Leylim ağzını eliyle kapamadan önce.

Toprak hala Cemre'ye bakıyor, gözleri sadece onun yüzündeki dehşeti seçiyordu. Farkında olmadan bir iki adım gerilemişti. Levent'in dudaklarının kıvrıldığını belki de hayal gücü uyduruyordu. Önemi yoktu. Araç babasına aitti. Can'ı, Cemre'nin canını öldürmeye kalkan araç babasınındı.


O ana kadar Toprak'ın Cemre'ye söylediği her söz sonsuza dek anlamını yitirip hiçliğe karışmıştı şimdi. Kızın yüreğini dağlayan kuşku gerçekti. Kaza gerçekti. Arabanın babasının adına kayıtlı olduğu bir gerçekti. Gerçekler ne ara bu kadar korkunç olmuştu böyle.

"Bu doğru olamaz." dedi Toprak sesli düşündüğünü fark etmeden. "Bu doğru olamaz! Hayır!"

Ve kimsenin bir şey demesine izin vermeden çıkışa koştu. Aynı anda eli cep telefonuna ulaşıp titreyen parmakları zar zor annesinin numarasını bulmuştu.

"Eve gidiyoruz Adem, çabuk!" dedi Kerem'i bekleyen arabaya daldığında. Şoför bir an ne olduğunu anlamadıysa da hemen kendini toparlayıp kontağı çevirmişti.

"Alo, anne." dedi Toprak telefonun ucunda hıçkırığını işittiği kadına. "Anne ağlama, ne oldu anlat."

"Toprak..." diyebildi annesi. Sonrası daha fazla göz yaşı, daha fazla anlaşılmaz yakarış doluydu. Neredeyse telefonu ısıracaktı Toprak panikten. Korku, öfke, çaresizlik... Hepsi eroin gibi kanına yayılmış, düşüncelerini ele geçirmişti. Evin önüne geldiklerinde düşerek arabadan inip kapıya koştu. Annesi Su'ya sarılmış salonun ortasında ağlıyordu.

"Anne..." dedi Toprak kadını kucaklayıp. "Anne ne oldu anlat."

"Babanı..." diyebildi kadın. "Babanı götürdüler. Kelep... Kelepçeyle Toprak. İnanabiliyor musun? Ona... Kelepçe taktılar."

Toprak inanamıyordu. "Tamam anne." dedi. "Bir yanlış anlama olduğu kesin. Sen merak etme. Ben halledeceğim tamam mı? Burada Su'yla kal ve içeri kimseyi alma."

"Toprak bekle. Ateş'e haber verdim. O gelene kadar burada kal. Avukatla birlikte..."

"Merak etme anne." dedi Toprak kadının başının üzerine dudaklarını bastırıp. "Bu bir yanlış anlaşılma. Göreceksin. Herkes görecek."

"Oğlum dur."

Toprak bir süre daha annesinin arkasından seslendiğini ve Su'yun abi diye bağırdığını duydu. Yine de arkasını dönmemiş, doğrudan garaja yönelmişti. Babası katil olmakla suçlanırken kimse ona yaşı tutmadığı halde araba kullandığı için ceza kesmezdi herhalde. Abisinin spor arabasına atlayıp kemerini bağladı ve garaj kapısının açılmasıyla öne fırladı. Kapıdaki güvenlik bile onun gidişini sorgulamadan parmaklıkları aralamıştı.

"Bu bir hata!" dedi Toprak gazı sonuna kadar kökleyip. "Bu Allah'ın belası bir hata!"

Öfkeden direksiyonu yumruklayıp bağırdı. Arabanın deri koltuklarını paramparça etse, kafasını pencereye gömüp camı tuzla buz etse yine rahatlayabileceğini sanmıyordu. Karakolun önüne geldiğinde lastiklerin çıkardığı acı feryat sanki kendi kalbinden gelmişti.

"Babam nerde?" dedi basamakları uçarak çıkıp içeri girdiğinde. "Haluk Karasu nerde?"

"Sakin ol delikanlı." dedi memurlardan biri. "Baban sorguda. Geç şöyle."

"Babamı görmek istiyorum." dedi Toprak dişlerini sıkıp. Öne atıldığında iki memur aynı anda koluna yapışıp onu durdurmuştu. "Bırakın." diye isyan etti Toprak. "Hemen babamla konuşmak istiyorum!"

"Ne oluyor?" dedi arkadan bir ses. "Ne bu gürültü."

"Baş komiserim bu çocuk..."

"Toprak?" dedi adam yüzünü ekşitip. "Ne yapıyorsun oğlum?"

Toprak elbette baş komiseri tanıyordu. Belki altmışlarındaydı adam ve Toprak daha hala bu kasabada yaşayan bir çocukken bile o karakolun direğiydi. "Babamı görmek istiyorum." dedi. "Çok büyük bir hata var. Onunla konuşmama izin ver Tamer Amca, lütfen."

Baş komiser bu durumdan hiç hoşlanmışa benzemiyordu, ama hemen karşı çıkmamasından Toprak umutlanmıştı. "Lütfen." diye üsteledi. "Onu görmem lazım." Ondan duymam lazım diye de eklemek istemişti, ama komiser karar vermeye çalışırken sessizce bekledi. Yaşlı adam az sonra sıkıntıyla nefes verdiğinde Toprak onayı aldığını biliyordu.

"Sadece beş dakika." dedi. "İlk ve son kez."

"Teşekkür ederim." dedi Toprak. Babasına tam olarak ne diyeceğini bilmiyordu, ama Toprak'ın gerçekten onu görmeye ihtiyacı vardı. Babasının gözlerine bakmalı ve sormadan anlamalıydı. Böyle bir şeyin mümkün olamayacağını bilse de emin olmalıydı Toprak. Yaşamaya devam edebilmesi için hakikati öğrenmekten başka şansı yoktu.

"Buradan." dedi memurlardan biri onu koridora doğru yöneltip. Az sonra demir kapılardan birinin önünde durup "sadece beş dakika" demiş ve kilidi çevirmişti. İşte babası karşısındaydı. Toprak odanın ortasındaki masada oturan babasıyla göz göze gelene kadar adım atmadan eşikte öylece bekledi. Memur "Beş dakika." diye yeniden hatırlatmamış olsa belki saatlerce bu şekilde durup cevapları babasının yüzünde bulmaya çalışabilirdi. Ama memurun yönlendirmesiyle odaya girmiş, kapı ardından kapandığında masaya geçip oturmuştu.

"Toprak..." dedi babası. Hayatında belki de ilk kez sarsılmış görünüyordu.

"Yapmadığını söyle." dedi Toprak. "Senin yapmadığını söyle."

"Elbette yapmadım." diye bağırdı Haluk. "Aklını mı kaçırdın sen? Yıllarca yan yana yaşadık biz o insanlarla. Tek bir gün kavgamız olmadı. Annem... Babaannen bunun olduğunu görse..."

Babası yutkunup başını öne eğdiğinde Toprak da bakışlarını masanın üzerine çevirdi. Haluk Karasu hayatında hiç olmadığı bir korkuyu tadıyor olmalıydı o an. Birbirine kenetlenmiş elleri titriyordu. "Abine haber verdiniz mi?" dedi. "Avukat geliyor mu?"

Toprak başını salladı. "Abim de avukat da geliyor baba." Önemli olan bu değil demek istiyordu. Avukat bir yolunu bulup babasını çıkarmayı başarsa da üzerlerine yapışan bu lekeyi sevdikleri insanların kalplerinden hangi güç silebilirdi ki? Bundan böyle yastığa her başını koyduğunda ona çevrilen dehşet dolu bakışları hatırlayacaktı Toprak. Alt dudağını ısırıp gözlerini kapadı. Bakışları yeniden babasınınkileri bulduğunda eli de adamın elini kavramıştı. "Biri bize büyük bir oyun oynuyor baba. Ve ben sanırım onun kim olduğunu biliyorum."

"Kim?" dedi babası kuşkuyla.

Toprak elbette emin değildi, ama iç güdüleri daha önce hiç bu kadar güçlü bir şekilde konuşmamıştı onunla. "Levent." dedi lafı dolandırmadan.

"Ruhi Bey'in damadı mı?"

"Hasat zamanı bize iftira atan da oydu. Cemre evi bastığında Levent'in sözlerini dinlediği için köylülere fazladan para verdiğimize inanmıştı. Pis, yalancı bir herif. Karısını da aldatıyor zaten. Ruhi Dede'yle aralarının iyi olmadığına eminim."

"Onların anlaşamadığını herkes biliyor." dedi babası. Tedirginliğine rağmen bu yeni olasılığı değerlendirmek için kendi düşüncelerine ara vermiş gibiydi. "Belki haklı olabilirsin. Adam kafayı bizi geçmekle bozmuş. Ruhi Bey'le de işler konusunda çatışıyor olabilirler. Yine de... İnsan kendi ailesine böyle bir şeyi nasıl yapabilir?"

İşte bu hepsinin cevabını aradığı soruydu. "Bulacağız baba." dedi Toprak. "Kim neyi neden yaptıysa hepsini bulacağız. Burada kalmana da bize bu suçu atmalarına da izin vermeyeceğim."

Toprak boş vaatler savurmak için konuşmamıştı, ama belki de hayatında ilk kez ona bakarken babasının gözlerinde bambaşka bir duygu kıpırdanıyordu. Tam o sırada kapı açılmış olmasa belki Toprak'ın hayatı boyunca duymayı beklediği bir iki söz bile dökülürdü adamın dudaklarından. Ama memurun uyarısıyla Toprak ayaklandığında sadece başıyla selam vermiş sonra da "Annenler abinle sana emanet." demişti.

Toprak karakolun önündeki basamaklara kendini bırakırken sadece tek bir şey düşünebiliyordu. Gerçekten bulmak zorundaydı. Kimse için değilse bile kendi için suçluyu bulmak ve herkesin önüne atmak zorundaydı. 

Telefonu eline aldığında bir sonraki hareketinin doğruluğunu sorgulamaktan vazgeçmişti. Bir daha asla arayacağını düşünmediği numaranın üzerine dokundu ve karşı taraf konuşana dek dişlerini sıkıp bekledi. Nihayet adam alo dediğinde Toprak derin bir nefes almıştı.

"Yeni bir iş var." dedi.

Bu kadarı aradığı kişi için yeterliydi.     

******

Bölüm Sonusuuu

Ve hayat yine Toprak'ın omuzlarına yeni sorumluluklar yüklüyordu. Levent tüm suçu Karasulara atmak için elinden geleni yapıyor. E kanıtlar da o yönde. Şimdi bu çocuk ne yapacak? Hele de Cemre bile ondan şüphelenirken...

#teamtoprak biraz destek atın bakalım. Ne yapsın bu çocuk, söyleyin :)

Şimdilik ööpücük :))))

E.Ç.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top