Bölüm 2.21

Kalbin tüm savaşlardan yenik çıktığında ve yolunu bulmak için birine ihtiyaç duyduğunda, sadece gözlerini kapa ve seni saran kollarımı hisset. Çünkü bir daha kırılmana izin vermeyeceğim.

****

When you lose your way and the fight is gone,
Your heart starts to break
And you need someone around now.
Just close your eyes while I put my arms above you,
And make you unbreakable.

****

"Sayende kendimi James Bond filmlerindeymiş gibi hissediyorum." dedi Kerem alnındaki teri silip.

Toprak sırıttı. "Sayende hayatım anlam kazandı demiyorsun da..."

"Ya ne demezsin." dedi Kerem gözlerini devirip. Sırtını büyük ağaçlardan birinin gövdesine yaslayıp ellerini cebine sokmuştu. Kasabayı tepeden gören korunaklı bir köşede durmuş, onlara yardım eden adamla birlikte uzaklaşan kaçak aracı izliyorlardı şimdi. Gözlerden uzak olduğu için özellikle bu dağın başını seçmişlerdi Kerem'in adamıyla buluşmak için. Arabanın metal rengi son kez ufukta parlayıp gözden kaybolduğunda Toprak sesli bir nefes verdi. Üzerinden koca bir fil geçmiş gibi yorgun, ama hafif hissediyordu.

"Arabadan böyle kolay kurtuldun diye bana açıklama yapmaktan kaçabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun." dedi Kerem kaşlarını çatıp. Hala Toprak ona haber vermeden kendi başına hareket ettiği için kızgındı. "Anlat hadi, ne oldu? Adamı bulabildiniz mi? Kimmiş, neden böyle bir şey yapmış?"

Toprak kendini yere bırakıp başının arkasını ağaca yasladı. "Adamın saklandığı eve gittik, ama boştu." dedi Kerem yerine uzaklara bakarak. Yalan söylemek bu şekilde daha kolaydı. Yaşadıklarından ve gördüklerinden sonra sevdiği başka bir insanı daha bu işe bulaştırmayacağına yemin etmişti Toprak. Cemre'nin zarar göreceğini düşündüğünde kalbinde tattığı korkuya bir daha tahammül edebileceğini sanmıyordu.

"Ee..." dedi Kerem kuşkuyla. "Hiçbir şey mi çıkmadı evden? Bir iz, bir ipucu... Şimdi ne yapacağız? Sonraki adımımız ne olacak?"

"Bilmiyorum." dedi Toprak bu doğru olmadığı halde. Bir hazineymiş gibi cebinde taşıdığı telefondan diğer adamların izini nasıl süreceğini planlamaya başlamıştı bile. Gerçeklere bu kadar yaklaşmışken yaptıklarının o şerefsiz heriflerin yanına kalmasına izin vermeyecekti elbette. Sadece bir sonraki adımı iyi planlaması gerekiyordu. Düşmanının ne kadar acımasız olabildiğini kendi gözleriyle görmüş, soğuk nefeslerini ensesinde hissetmişti.

Konuyu kapatmak için dikkatini telefonuna vermeye çalıştıysa da Kerem henüz tatmin olmuşa benzemiyordu. "Yüzündeki kesikler de o hiçbir şey bulamadığınız evde oldu herhalde değil mi?" dedi başıyla Toprak'ın suratını işaret edip.

Toprak özellikle kolundaki sargıyı ve bedenindeki yaraları kapatacak kıyafetler giymişti Kerem'le buluşmadan önce, ama yüzündeki çizikleri gizlemenin bir yolu yoktu. Sıkıntıyla nefes verip mantıklı bir cevap ararken Kerem bir an olsun şüpheci bakışlarını üzerinden çekmiyordu. "Boşuna kıvranma." dedi. "Bir şeyler saklıyorsun ve ben bunu görebiliyorum."

"Tamam." dedi sonunda Toprak pes edip. "Ev boş değildi. Adam gittiğimizde oradaydı, ama bizi fark edince kaçtı. Ben de onu kovalamak zorunda kaldım."

"Ee?"

"Ee'si adamı elimden kaçırdım. Zaten yanımda Cemre varken onu tehlikeye atacak başka bir şey yapamazdım."

"Hımm..." dedi Kerem Toprak'ın sözlerini düşünürken. "Bana niye yalan söylüyorsun peki oğlum? Anan mıyım baban mı? Niye adam gibi en başında anlatmıyorsun olanları?"

"Çünkü bu işe hiçbirinizin bulaşmasını istemiyorum Kerem. Bulaşmayacaksınız da! Dün bitti zaten her şey. Kaçtı gitti it herif. Bir daha da nah buluruz izini."

"Sen öyle san!" dedi Kerem ona inat. "Gerekirse en baştan başlar, yeni izler buluruz kardeşim. Sen rahat ol! İnsan öldürmeye kalkıp da bu işten kurtulmak öyle kolay değil. Babanı eninde sonunda kurtaracağız bu işten. Ve sen bunu tek başına yapmayacaksın, anlıyor musun beni?"

Toprak Kerem'in bu kalpten desteği karşısında kendini berbat hissediyordu. Ona dürüst olabilmeyi gerçekten isterdi. Eğer işin sonunun en iyi arkadaşının canına mal olabileceğini bilmeseydi tabi...

Neyse ki Kerem onun sözlerinin doğruluna sonunda ikna olmuş gibiydi. "E peki ne yaptınız tüm gece Cemre'yle?" dedi sırıtarak. "Adamı elinizden kaçırdınız, evden bir ipucu çıkaramadınız. Sabaha kadar kapı kapı gezip katili aramadıysanız, demek ki oyalanacak başka şeyler buldunuz."

"Saçmalama." dedi Toprak hemen onun ima ettiği şey karşısında, ama önceki gecenin düşüncesiyle dudaklarının yukarı kıvrılmasına engel olamamıştı. "Konuşmamız gerekiyordu ve konuştuk." dedi. "Hepsi bu!" Ve belki bir de onu öpmüş olabilirim.

"Hı, hı, evet, tamam." dedi Kerem dudaklarını manidar bir şekilde birbirine bastırıp. Tam o sırada Toprak'ın telefonu çalınca sırıtışını bastıramadı. "Yoksa Cemre mi arıyor?"

Toprak da neşeyle kıpırdanan dudaklarına engel olamadı. Sahiden de Cemre arıyordu onu. Bu ismi ekranında görmeyi öyle çok beklemişti ki, telefonu cevapladığında heyecanı sesine yansımıştı. "Cemre?"

Toprak dikkatini ağzı kulaklarında onu izleyen Kerem'den kulağındaki çilek aromalı sese vermeye çalıştı. Öyle heyecanla konuşuyordu ki Cemre, sözlerinin arasında anlaşılır kelimeler yakalamak neredeyse imkansızdı. "Dur, sakin ol. Seni anlamıyorum." dedi Toprak gülerek. Cemre'yi en son ne zaman bu kadar mutlu duyduğunu hatırlamıyordu.

"Dedem Toprak!" diye şakıdı kız sonunda derin bir nefes alıp. "Dedem uyanmış! Hastaneye geldim. Onu göreceğim birazdan."

"Ruhi dede mi?" dedi Toprak heyecanla yerinden kalkıp. "Ne diyorsun sen Cemre? Bu harika bir haber!" Aynı anda merakla onu izleyen Kerem'e dönmüştü. "Ruhi dede uyanmış! Gözlerini açmış sonunda!"

Toprak Cemre'nin bir şeyler daha söyleyip telefonu kapattığını işitse de aleti kulağından indirememişti. Etrafında bir iki tur dönüp ne yapacağını kestirmeye çalıştı. Heyecandan eli kolu birbirine girmişti resmen. O sırada Keremlerin arabası yolun başında belirdiğinde sevinçten arabaya koşacaktı neredeyse.

"Helal olsun Adem." dedi Kerem de arabaya yönelip. "Tam zamanında geldi valla! Hadi çabuk gidelim biz de."

Adem önlerinde durduğunda Toprak da Kerem de arka koltuğa zıplayıp bir filmde kovalama sahnesi çekiyorlarmış gibi aynı anda "Çabuk, hastaneye!" demişler, sonra da ne yaptıklarını fark edip gülmeye başlamışlardı. İşlerin bu kadar yolunda gittiğine hala inanamıyordu Toprak. Cemre'yle arasının düzelmesi yeterince muhteşem değilmiş gibi şimdi de Ruhi dede uyanmıştı. Neredeyse şanslarının döndüğüne inanacaktı.

Kerem'in sırıtarak birileriyle mesajlaştığını görünce rövanş şansını kaçırmadı ve "Ece'ye selam söyle." dedi. "Merak etmesin geliyoruz."

"Çok komiksin." dedi Kerem suratını asıp, ama gözleri ekrana kaydığında yeniden yüzünde güller açmıştı.


O an sessiz bir dua savurdu Toprak içinden. Aynı anda camı hafif aralayıp güzel Ege'nin mayıştıran kokusunun burnuna dolmasına izin vermişti. Dallarda açan bahar kalbinde de yeşeriyordu sanki. İkinci bir şansla yeni baştan doğduğunu, üstelik bu kez köklerinin daha güçlü toprağa tutunduğunu hissediyordu. Kerem yanında Ece'yle yazışırken o da tekrar tekrar Cemre'nin attığı mesaja bakmıştı. Sanki uyanmak istemeyeceği bir rüyanın ortasındaydı da her an biri onu gerçek dünyaya çekecekmiş gibi korkuyordu.

Ona yüz yıllar sürmüş gibi gelen yol sonunda bitip hastanenin önüne geldiklerinde arabadan inip girişe yöneldi hızla. Ama Kerem geride kalmıştı. "Sen gir abi." dedi mahcup bir tebessümle. "Ece gelmek üzereymiş. Ben onu bekleyeyim."

Toprak içinden gelen kahkaha atma isteğini bastırmadı. Kerem'i böyle şapşal bir aşık olarak görmek hem çok komik hem de dünyanın en güzel hislerinden biriydi. Arkadaşına göz kırpıp hastaneye yöneldiğinde etrafında rengarenk kelebekler uçtuğuna yemin edebilirdi. Baktığı her yerden aşk fışkırıyordu. Belki de kendi kalbiydi dünyayı gözlerine toz pembe gösteren.

"Leylim!" diye seslendi kızı merdivenlerin başında tek başına otururken gördüğünde. Nedense bu görüntü aklındaki kutlamadan biraz farklıydı. "İyi misin?" dedi kuşkuyla kızın yanına vardığında. "Herkes nerede? Sen ne yapıyorsun burada yalnız?"

Leylim sesli bir nefes verip alt dudağını ısırdı. "Aslında Can'a haber vermek için çıkmıştım ama, yanına gidemedim."

"Neler oluyor?" dedi Toprak kendini kızın yanına bırakıp. Leylim'in sesindeki hüznü duyup da bir sorun olduğunu anlamamak için aptal olmak lazımdı.

Şimdi kızın dudakları iyice aşağı sarkmıştı. "Ruhi dede uyandı ama konuşamıyor." dedi. "Doktorlar bunun olabileceğini söylemişler. Uzun süre komada kaldığı için..."

"Cemre?" diye sordu Toprak başka bir şey düşünemeden.

Leylim başıyla koridoru işaret etti. "Yoğun bakımın oradaydı son bıraktığımda. Yanına gitsen iyi olur."

Toprak zaten o an Cemre'nin yanında olmaktan başka bir şey düşünemiyordu. Tam o sırada onlara doğru gelen Kerem'le Ece'yi beklemeden yoğun bakımın olduğu koridora doğru koştu. Başlarına gelenler yüzünden hastanenin içini kendi evinden daha iyi bilir olmuştu resmen. Bir sağ, bir sol derken az sonra yoğun bakımın önünde sabahladıkları banklara varmıştı.

"Cemre!" dedi duvara yaslanmış tırnağını kemiren kıza doğru meyledip. O an diğer köşede oturan Cenk ve Duru'yu da Cemre'nin hemen yanında elleri cebinde dikilen Burak'ı da görmezden gelmişti.

"Toprak." dedi Cemre onu görür görmez ve etraflarında kim olduğunu umursamadan kendini onun kollarına attı.

"Hey..." diye mırıldandı Toprak kızı sıkıca sarıp. Bir yandan saçlarını okşuyor, dudakları başının üzerine minik buseler bırakıyordu.

"Dedem konuşamıyor Toprak." dedi Cemre başını kaldırıp. Gözleri ıslak ıslak olduğu halde ağlamamaya çalışıyordu.

Toprak sıkıntıyla başını salladı. "Biliyorum Leylim'le karşılaştım. O söyledi."

Cemre'nin dudakları büzülmüştü. "Beni tanıdı mı ona bile emin değilim. Bana hediye ettiği kolyeyi gösterdim ama..." Yutkunmak için durdu. "Şimdi teyzem içeride. Doktor da yanında. Uyanması bile mucize tabi. Mutlu olmam lazım biliyorum. Yine de..."

"Cemre..." dedi Toprak şefkatle kızın yüzünü okşayıp. "Ruhi dede çok büyük bir şey atlattı. Tamamen iyileşmek için zamana ihtiyacı olabilir." Cemre'nin yüzü düşünce çenesini tutup kendine bakmaya zorladı. "Can'ı düşün." dedi. "En baştaki haliyle şu anki durumunu karşılaştırsana. Ne kadar yol aldı. Hepsi de senin inadın yüzünden. Şimdi aynı inatçılığı deden için yapacaksın ve o da iyileşip ayağa kalkacak."

Cemre kalbini duyduklarına ikna edemediyse de mantığı Toprak'ı dinlemeye karar vermiş gibiydi. Gülümseyip "Biraz bahçeye çıkalım mı?" dedi. Toprak elini tuttuğunda kızın ters bir tepki vermesini beklediyse de, ne dehşetle onları izleyen Burak'ı ne de gözlerini üzerlerine dikmiş olan Duru ve Cenk'i umursamıştı.

"Biz biraz aşağıdayız." dedi Toprak Kerem'le Ece'nin yanından geçerken. Herkes gibi Toprak'ın Cemre'ninkini tutan eline hayretle bakan Ece onu duymadıysa da Kerem başıyla karşılık vermişti.

"Cenk'in burada ne işi var?" diye sordu Toprak yeterince uzaklaştıklarında.

Onun aksine Cemre çocuğun varlığını umursamıyormuş gibiydi. Omuz silkip "Duru'yla takılmaya başlamışlar." dedi. "Eve gittiğimde bizdeydi. Bir anda hastaneden haber gelince sizi ben bırakırım dedi. Ben de Rıfat abiyi bekleyene ya da bisiklet sürene kadar onunla geldim."

Toprak Cenk'in Cemre'nin etrafında dolanmasından hoşlanmasa da o anın bu konuyu tartışmak için doğru zaman olmadığının farkındaydı. "Tamam, neyse." dedi dışarı çıktıklarında. Cemre'yi iyice kendine çekip kolları arasına almıştı bir kez daha. Ona ne kadar yakın olursa olsun asla yetmiyordu sanki.

"Her şey yoluna girecek değil mi?" diye sordu Cemre gözlerini kapatıp.

Kızın kendini tamamen ona bırakması Toprak'ın içini ısıtmıştı. "Şu an kollarımdasın değil mi?" diye mırıldandı. "Bence her şey yoluna girmeye başladı bile."

Cemre gözlerini açıp bakışlarını ona çevirdiğinde gülümsüyordu, ama Toprak bu gülüşün kızın aklındaki sorularla gölgelendiğini bilecek kadar tanımıştı onu. "Hala bulmamız gereken bir katil var." dedi Cemre. "O adamlar dışarıda dolandığı sürece hiçbir şey yoluna girmeyecek biliyorsun."

Toprak sıkıntıyla nefes verdi ve Cemre'nin yüzünü elleri arasına aldı. "Bunu bana bırak Cemre. Sen dedenle ve Can'la ilgilen. Onların bir an önce zeytinliğe dönmeleri için çalış. Gerisini ben halledeceğim."

"Telefonla ne yapacaksın?" dedi Cemre sanki onu hiç duymamış gibi.

"Cemre..."

"Toprak bilmem lazım. Benden kenara oturup beklememi bekleme ne olur."

Toprak Cemre'yi bırakıp sesli bir nefes verdi. Elleri saçını çekiştirmek için başına uzandığı an üzerine kitlenmiş bir çift gözü de fark etmişti. Levent... diye düşündü öfkeyle. Ne zamandır oradaydı? Ne zamandır onları dinliyordu? Adamın suratındaki şaşkın ifadeye bakılırsa Toprak onun duymaması gereken bir şeyler duyduğunu söyleyebilirdi. Yılan bakışlarını onların üzerinden ayırmadan içeri girerken Toprak savunma iç güdüsüyle Cemre'nin kolunu tutmuştu. Hemen sonra "Hadi." dedi. "İçeri dönelim. Can'ın yanına bir uğramak istiyorum."

"Tamam ama..." dedi Cemre havada kalan konuyu noktalamak için.

"Aması yok Cemre." diye kesti Toprak onu içeri doğru çekiştirirken. "Bu konuda bana güveneceksin. Sakın kimseye de bir şey söyleme. Telefon konusunu sen ve benden başka bilen olmamalı. Tamam mı?"



Cemre uflayıp pufladıysa da sonunda Toprak'ın dediğini kabullenmişti. "Bir de bana inatçı diyorlar." diye homurdandı yüzünü asıp.

Öyle sevimliydi ki Toprak kendini tutamayıp kızın yanağına sesli bir öpücük bırakmıştı. "Çünkü gerçekten çok inatçısın." dedi ve onu kolu altına alıp Can'ın odasına doğru ilerledi.

Dünyanın en inatçı keçisi de olsa onu herkesten ve her şeyden çok seviyordu işte.

Cemre, onun çileğiydi...

-----------

Bölüm Sonusuu

Bu bölümle birlikte Toprak ve Cemre'nin ilişkisi resmileşti diyebiliriz bence. Cemre ve Toprak'çılar buraya mum diksin. :))

Asıl soru bundan sonra ne olacak? Levent muhtemelen Toprak'ı duydu, Cenk büyük ihtimalle bir şeyler çeviriyor, e bir de yazar büyük ihtimalle Ruhi dedeyle Can'ın durumlarıyla ilgili de bir şeyler düşünmüştür. 

Tahminleri alayım bakalım :)

Sonraki bölüme kadar yorum, düşünce ve oylarınızı benle paylaşmayı unutmayın :)

Öpücükler,

E.Ç.

<3

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top