Bölüm 2.19




Senin dışında doğru olan tek bir yol bile yoktu ki... Ve ben sensiz asla eve dönemeyeceğimi biliyordum.

****

All roads since you,
Are wrong directions
I'll never get home
And it's making me wanna be with you, I know

****

Cemre koltuğun ucuna çökmüş, kaygılı gözlerle isminin Nebahat olduğunu öğrendikleri kadının Toprak'ın koluna dikiş atmasını izliyordu. Bir iki defa duruma müdahale etmeyi denediğinde okkalı bir papara yediğinden bir süredir sessizdi. Tabi bu kalbinin çılgınca çarpmasına ve huzursuz beyninin sayısız kötü senaryo üretmesine engel olmuyordu.

Toprak o ana kadar neredeyse hiç gıkını çıkarmamış olsa da yaşadığı acı yüzünün her köşesinden belli oluyordu. Kan ter içinde kalmış, ısırdığı dudakları parçalanmış, gözlerinin altına mor halkalar oturmuştu. Teyzenin o sırada sapladığı iğne diğerlerinden biraz daha derine girince cılız bir inilti dudaklarından kaçıverdi. Cemre panikle ona meyletse de bundan pek de etkilenmemiş olan Nebahat teyzenin yüzü hala duvar gibiydi.

"Tamam bitti işte. Mızmızlık yapma." dedi dikiş ipini kesip.

Cemre muhtemelen azarlanacağını bildiği halde duyduğu güvensizliği bastıramıyordu. "Bu yeterli olacak mı?" diye sordu kaygıyla. "Yani ya gece kanamaya başlarsa? Ya dikişler patlarsa? Ya aniden..."

Nebahat teyze öyle bir bakmıştı ki Cemre sözlerine devam edemedi. "Ebeyim ben ebe. Bu köyde, çevre civar tüm köylerde benim elimden geçemeyen kadın kalmadı. Te... Bu gözler senin yaşından fazla şey gördü kızım. Dikiş atar mı diyor bir de..."

Utandığından Cemre'nin bakışları ellerine kaymıştı. Ama ondan önce bir saniyeliğine de olsa göz göze geldiği Toprak'ın yüzünde huzur vardı. İyiyim merak etme diyordu hiç de öyle görünmediği halde. Cemre kaygılanmasın diye yaşadıklarına rağmen gülümsüyordu besbelli.


 Nebahat teyze topladığı pamuk, sargı bezi ve diğer malzemelerle banyoya giderken koltukta kayıp Cemre'nin yanına gelmiş ve elini tutmuştu.

"İyi misin?" diye sordu endişeli bakışlarıyla kızın yüzünü tararken.

"Asıl sen iyi misin?" dedi Cemre kaşlarını çatıp. "Şu... şu haline bak! Vuruldun Toprak. Hem de benim yüzümden!"

"Hişş." dedi Toprak yaralı olmayan koluyla ona uzanıp ve kızın yüzüne düşen saçları geri taradı. Şimdi iyice ona yaklaşıp sesini alçaltmıştı. "Bu olanların hiçbiri senin suçun değildi. Bu gece buraya yalnız gelecektim ben hatırlamıyor musun? Bu kötülüğü görmeni istemedim. Sana bir şey olmasını..."

Bu kez Cemre Toprak'ı susturmuştu. Hem de olabilecek en beklenmedik şekilde... Daha kendi bile ne yaptığını doğru düzgün tartamadan dudakları hasret kaldığı Toprak'ınkilerle buluşmuştu. Onun kokusunu, onun sıcaklığını, onun dokunuşunu öyle özlemişti ki Cemre ellerinin oğlanın saçlarına karışmasına engel olamadı. Sanki Toprak'ın gerçekten karşısında olduğuna hala inanamıyormuş gibi öpüyordu onu. Bir yandan ağladığını ancak Toprak kendini geri çekip yanaklarını sildiğinde fark etmişti.

"Hey..." dedi Toprak nazikçe gözlerini kurularken. "Hepsi geride kaldı. Buradayım Cemre. Hep buradaydım. Sen istemediğinde bile ben gidemedim. Bundan sonra da..."

Cemre özür dilemek, o ana kadar aralarına dolmasına izin verdiği tüm karanlık günler için günah çıkarmak istiyordu. Ama daha ağzını açamadan Nebahat teyze odaya girmişti. Cemre hızla kendini geri çekerken Toprak da toparlanıp boğazını temizledi.

"Alın bunları giyin." demişti Nebahat teyze sanki az önce onları sarmaş dolaş gördüğünü göz ardı etmek isterce. "Pek size uygun bir şeyler değil, ama başka bir şey bulamadım dolapta."

"Hiç zahmet etmeseydiniz keşke. Biz zaten sabah..."

Nebahat teyze kaşlarının altından bakarak Toprak'ı susturdu. "Belli sen şehirli çocuksun." dedi elindeki eskimiş kıyafetleri onun kucağına bırakıp. "Ama bu evde bu kadar kibar olmana gerek yok. İstemesem size yardım etmezdim zaten."

"Hayatımızı kurtardın." dedi Cemre kendi payına düşen kıyafetleri alırken. "Sen olmasan o adamlar bizi..."

"Tamam anladık. Yeter." dedi Nebahat teyze arkasını dönüp. "Biraz süt kalmıştı sabahtan. Isıtayım da için. Sonra da uyursunuz."

Cemre'yle Toprak birbirlerine kaçamak bir bakış atıp gülmemek için aynı anda dudaklarını ısırdılar. Ama Nebahat teyze odadan çıkmadan son anda Cemre'ye döndüğünde onları yakalamıştı. "Sen benle gel." dedi başıyla işaret edip. "Şu odada değiştir üstünü. Sen de burada giyinebilirsin kara oğlan".

Cemre içinden gelen gülme isteğini şansını daha fazla zorlamamak için bastırdı ve Toprak'a son bir muzip bakış atıp teyzeyi takip etti. Gerçekten fakir bir kadındı Nebahat teyze. Salon demeye bin şahit oturma odasının dışında bir yatak odası, bir minik banyosu, bir de her şeyin üst üste durduğu mutfağı vardı.

Cemre kadının verdiği şalvarla delinmiş kazağı üzerine geçirdiğinde yine de kendini o an olabileceği en güvenli yerdeymiş gibi hissediyordu. Sanki bir süredir kayıp olan kalbinin bir parçasını bulmuş, ruhu yeniden tamamlanmıştı. Huzura ermek bu kadar basitken onca zaman ağrılarını hafifletecek tek ilaçtan köşe bucak kaçmıştı. Şimdi biri – muhtemelen Leylim ya da Can – karşısına geçip ona inatçı bir baş belası olduğunu söylese nasıl kızabilirdi ki?

"Al bunu sobanın üstünde pişir." dedi Nebahat teyze Cemre onun yanına, mutfağa geçtiğinde. "Bunları da atıştırırsınız. Çok bir şey yok gerçi ya..."

Cemre kadının bakır bir kasenin içine koyduğu sarımtırak sütle, yanındaki yarım köy ekmeğine iştahla baktı. O ana kadar aç olduğunun farkında bile değildi. Oysa şimdi karnı ona acıklı sinyaller gönderiyordu. Nebahat teyze de onun elindekilere nasıl baktığını görmüş olsa gerek, o zar zor bahşettiği tebessümlerinden birinin dudaklarına yerleşmesine izin vermişti.

"Sen bizim buraların kızısın belli." dedi. "Nerden bu şehirli oğlanı buldun da başını belaya soktun be kızım?"

"Ben değil o beni buldu." diye itiraf etti Cemre. İlk aklına gelen görüntünün çocukken kapıştığı minik Toprak değil de onu kayıkhanedeki alevlerden kurtaran genç adam olması enteresandı. Öyle şapşal görünüyor olmalıydı ki Cemre o an Nebahat teyzenin bile yüzü yumuşamıştı onu izlerken.

"Hadi, hadi!" dedi hemen sonra. "Şunları yiyin de yatın artık."

Cemre itiraz edecek değildi. Elindeki bakır kaseyle oturma odasına döndüğünde Toprak'ın üzerine kesinlikle büyük gelmiş kıyafetlerin içinde camdan dışarıyı izlediğini görmüş ve dudaklarından kaçan kıkırtıya engel olamamıştı. Onu duyan Toprak'ın ilgi dolu bakışları üzerine dönerken Cemre olabilecek en aptal sırıtışı yüzünden silmeye çalışıyordu. Süt dolu kaseyi sobanın üzerine koyup kıvamlı sıvıya doğru eğildi ve yağlı kokusunu içine çekti.

"Aaah... çok acıkmışım."

"En son ne zaman bir şey yediğini hatırlıyor musun?" diye sordu Toprak yanına gelip aynı şekilde sütü kokladığında.

Cemre gözlerini sobadan ayırmadan başını salladı. "Hayır, sen?"

"Sanırım dün geceydi." dedi Toprak dürüstçe. Tüm yorgunluğuna, yüzündeki yaralara ve üzerindeki geniş kahverengi kazağa rağmen yine öyle güzel görünüyordu ki... Gözleri bir anlığına bile ona kaydığında kendini toplamakta zorlanıyordu Cemre. Nebahat teyze elinde kepçe ve bardaklarla gelip onlara sıcak süt doldururken bile ara ara Toprak'ı izlemeyi sürdürmüştü.

"Bize yaptığınız bu iyiliği asla unutmayacağız." dedi Toprak hep birlikte yer sofrasına oturup ekmeği bölüştüklerinde.

Nebahat teyze bir şey yemediği halde onlarla birlikte yere çökmüştü. Onları azarlamak için bile fazla yorulmuş olsa gerek "Şimdi ne yapacaksınız?" diye sordu. "Nereye gideceksiniz?"

"İstanbul'a." dedi Toprak düşünmeden.

"Ankara'ya." demişti Cemre aynı anda.

Bir an dehşetle birbirlerine bakıp sonra yeniden Nebahat teyzeye dönmüşlerdi. "Hala karar veremedik." dedi Toprak dudaklarını büzüp. 


Kadın onların söylediği onca yalandan da işkillenmemişse bu sefer gerçekleri fark edeceğine emindi Cemre. Ama teyze o gün milyonuncu kez onu şaşırtarak konuyu deşmeden yerinden kalktı. "Hadi." demişti. "Toparlanıp yatalım artık."

Ağaç bir masayı, üzerindeki eski örtüyü ve iki üç kap kacağı toplamak beş dakikadan fazla sürmediğinden az sonra Nebahat teyzenin odasındaydı Cemre. Kadın Toprak'ın salondaki koltukta yatmasını söylemiş, ona bir battaniye verdikten sonra Cemre'nin yatabilmesi için de kendi odasının yerine bir yatak sermişti.

"İyi geceler teyze." dedi Cemre uzanıp gözlerini tavana diktiğinde, ama tüm yorgunluğuna rağmen uyuyabileceğini zannetmiyordu. Bir sürü kez sağa sola döndükten, o gün yaşadıklarını defalarca kez aklından geçirdikten ve yine de uykunun kıyısına yaklaşamadıktan sonra sonunda sessizce kalkmıştı.

Odadan parmak ucunda salona geçerken Toprak'ı da uyandırmamak için özellikle yavaşça hareket ediyordu, ama koltuk boştu. Bir an onun tuvalette olduğunu düşünse de hemen sonra Cemre'nin gözleri pencerenin ardındaki oğlanın çehresini seçmişti.

İkinci kez düşünmeden kapıya yönelip bahçeye çıktı Cemre de. Battaniyeye sarınmış, kapının yanındaki yıpranmış sedirde oturan Toprak onu gördüğü an aklındaki şeytanlardan kurtulmuş gibiydi. Gözleri farklı bir ışıkla aydınlanırken "Cemre?" dedi merakla.

"Uyuyamadım." diye itiraf etti Cemre onun yanına otururken. Toprak'ın kolunu kaldırıp onu battaniyesinin altına davet etmesini beklemediğinden bir an duraksamıştı.

"Hava soğuk." diye açıkladı Toprak. Haksız sayılmadı. Cemre iyice ona sokulduğunda kolunu kızın omzuna bırakıp battaniyeyi etraflarına sardı. Şimdi öyle yakınlardı ki Cemre Toprak'ın o kendine özgü kokusuyla rüyaların geri gelmeye başladığını hissediyordu. Bir süre gecenin serinliğinin, karanlığın dinlendirici dinginliğinin ve sessizliğin tadını çıkarıp öylece oturdular.

Ne garipti konuşacak tonla şey olduğu halde bir türlü söze girecek bir konu bulamamak. Kazadan sonra her şeyi yakıp yıkarak geçen zamanın aralarında yarattığı boşluğu hiçbir şey doldurmayacaktı belki de bir daha. Cemre bu düşüncenin yarattığı korkuyla farkında olmadan Toprak'ın kazağını tutup kafasını göğsüne bastırmıştı. Sanki onu bıraktığı an yeniden o karanlığın içine saplanacakmış gibi hissediyordu.

"Hey..." dedi Toprak kızın göğsündeki elini tutup. Kendini biraz geri çekip Cemre'nin yüzünü görmeye çalışmıştı. "Hepsi geride kaldı Cemre. Daha fazla olanları düşünüp kendine acı çektirme."

Cemre de başını kaldırıp uzaklaştı. Hala aynı battaniyenin içinde oldukları halde şimdi Toprak'a doğru dönmüştü yüzünü. "Keşke düşünüp düşünmemek elimde olsa." dedi hüzünle. Bu sözcükler dudaklarından dökülürken bile zihnine dolan kötü anıları durduramıyordu. Görüntülerden kaçmak için başını önüne eğdiğinde Toprak çenesinden tutup onu kendine bakmaya zorladı. Bir şey diyecekti muhtemelen. Cemre'nin kendini daha iyi hissetmesi için güzel sözler edecekti.

Ama Cemre ona izin vermeden "Neden?" diye sordu. "Neden benden nefret etmiyorsun?"

Toprak'ın kaşları yukarı kalkmıştı. "Neden senden nefret edeyim ki?"

Cemre yutkunup yine başını öne eğdi. "Ben pes ettim. Haklıydın. Öyle korkmuştum, öyle öfkelenmiştim ki... Böylesi daha kolay geldi sanırım."

"Cemre..."

Cemre başını kaldırıp Toprak'la göz göze gelmeye zorladı kendini. Onun bakışlarında sözlerini haklı çıkartacak bir öfke kırıntısı yakalamaya çalıştıysa da bulamadı. Hala aynı şefkatle onu izleyen bu adam değil ondan nefret etmek, bakmaya bile kıyamıyor gibiydi.

"Neden sen de beni bırakmadın?" diye sordu Cemre tutamadığı yaramaz bir damla gözünden süzülürken. "Böylesi daha kolay olurdu. O zaman ne yapacağımı bilirdim. O zaman kendimi affedebilirdim. Ama sen..."

Toprak devam etmesine izin vermeden Cemre'yi çekip göğsüne bastırmıştı. "Benimle hiçbir şeyin kolay olamayacağını hala anlamdın mı Çilek?" diye mırıldandığında Cemre kalbindeki buzların paramparça olup tüm bedenini ısıttığını hissetti. Ruhunun kar kaplı tepelerine yeniden güneş doğuyordu sonunda ve o bunu hakkedecek hiçbir şey yapmamıştı.

Çilek...

Ne kadar da büyülü, ne kadar da muhteşem bir kelimeydi öyle...

Bir saniye için burada, bu umut dolu anda sonsuza dek kalabileceğini düşündü Cemre. O ne kadar çocukça davranırsa davransın, işleri ne kadar berbat ederse etsin Toprak bir yere gidecekmiş gibi durmuyordu. Her düştüğünde elini uzatıyor, aldığı yaraları sevgisiyle iyileştiriyordu. Tekrar ve tekrar... Yılmadan, bıkmadan, usanmadan, üşenmeden, söylenmeden.

Ama...

Cemre'nin her şeyin düzelebileceğine inandığı o kısa an, Toprak kolunu oynatmak istediğinde yüzüne oturan acı dolu ifadeyle sona ermişti. Oğlan muhtemelen sızılarını saklamak için dudağını ısırdığında hala onun gözlerinde görmeye devam ettiği umuttan nefret etti Cemre. Çevresindeki herkes gibi Toprak'a da zarar veriyor, onun hayatını mahvediyordu ve buna rağmen sonuna kadar ona açtığı kalbiyle güzel bir gelecek olabileceğine inanmaya devam ediyordu Toprak. Bu bir yalandı. En azından Cemre onun etrafında olduğu sürece...

"Telefonla ne yapacaksın?" dedi Cemre o an Toprak'la aralarında yeniden kurulan o büyülü bağı mahvedeceğini bile bile.

Toprak'ın yüzü gerçekten kasılmıştı. "Bunu bana bırak." dedi. "Bundan sonra bir daha bu işe karışmayacaksın."

"Hayır Toprak." diye itiraz etti Cemre. "Tam tersi. Bundan sonra sen bu işe karışmayacaksın. Bu senin değil benim sorunum. En başından beri öyleydi, ama benim salaklığım yüzünden buraya kadar sürüklendin. Daha fazla bir şey yapmayacaksın."

Toprak sinirle gülüp başını iki yana salladı. Yeniden Cemre'ye baktığında gözlerinde yorgun bir savaşçının ifadesi vardı. "Anlamıyorsun değil mi?" dedi Cemre'nin yanağını okşarken. Gözleri kızın tüm yüzünü dolaşıp dudaklarında durmuştu. "Ben yaşadığım sürece yalnız mücadele etmeyeceksin Cemre. Sana rağmen buna izin vermeyeceğim." 

Cemre çok geçerli gerekçelerle ona sonuna kadar direnmeye ve sözlerine itiraz etmeye hazırdı. Tabi tüm bu gerekçeler Toprak uzanıp onu öptüğünde buharlaşmış olmasaydı... O andan sonra diyeceği ya da demesinin doğru olacağı her söz anlamını yitirmiş, bir sözlük dolusu kelime öksüz gibi cümlesiz kalmıştı. Sadece dudaklarındaki sıcaklığı düşünebiliyordu Cemre. Sanki zaten başka hiçbir şey gerçek olmamıştı onlardan başka.

"Seni bırakmıyorum." diye fısıldadı Toprak o gece son kez ve sözlerini kanıtlamak ister gibi kızı öpmeye devam etti.

Bu kötü diye düşündü Cemre. Bu korkunçtu hatta. Dehşet verici... Ve aynı zamanda da muhteşem...

Peki şimdi ne yapacaktı?

****

Bölüm Sonuuu

Valla yazarken benim içimin yağları eriyor. Sanki bu çocuklar kavuşunca ben ericem muradıma :D Sizde durumlar nasıl? Sonunda bir musibet bu güzellikleri bir araya getirmeye yeter mi dersiniz? 

Yorumlarınız, oylarınız, değerli düşünceleriniz ve elbette sevginiz için şimdiden teşekkür ederim.

Öpücük

E.Ç

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top