Bölüm 2.18
Seni dünya dönmeyi kesene kadar seveceğim. Ve eğer bir sonrası varsa, o zaman da...
****
I will love you till the world stops turningand ever after when it comes...
****
Toprak kendi kalbinin sesinden sağır olmuştu. Göğsüne bastırdığı minik bedenin de onun gibi titrediğini hissetmese ayakta kalacak gücü bulabilir miydi emin değildi. O an vücudunun bambaşka yerlerinden gelen farklı farklı acılar pes etmesi için haykırıyordu kulaklarında.
Kesikler, ezikler, yanıklar...
Toprak'ın teni türlü çeşit yarayla kaplıydı artık. İflas etmek için can atıyordu ciğerleri. Zehir her saniye biraz daha damarlarındaki kana karışıp içten içe hasta ediyordu onu. Ve bunlardan tek bir tanesinin bile önemi yoktu. Cemre kollarında olduğu sürece kendi için değil, ama onun için hayatta kalmak zorundaydı Toprak.
"Sakin ol." diye fısıldadı bir kez daha Cemre'nin kulağına. Elleri hala kızın ağzını örttüğünden Cemre'nin gözlerinden akan yaşlar parmaklarını ıslatmıştı. Öyle büyük bir şoktaydı ki Cemre, onu bıraktığı an kızın ne yapacağını, nasıl davranacağını kestiremiyordu Toprak. Sesini tanımış mıydı? Dokunuşunu hissetmiş miydi? Yoksa hala düşmanları tarafından yakalandığını düşündüğünden mi böyle şiddetle sarsılıyordu bedeni?
"Cemre sakin ol, benim." dedi Toprak bir kez daha. Başını kızın saçlarına gömüp kokusunu içine çekmesinin nedeni onu rahatlatmak kadar kendi için de devam edecek gücü bulmaktı. Geri geri, ağır ağır yürürken Cemre'yi de beraberinde sürüklemiş, bir yandan fısıltıyla da olsa onun kulağına konuşmaya devam etmişti.
Buradayım Cemre.
Korkma Cemre.
Sana bir şey olmasına izin vermem Cemre.
Bizi buradan çıkartacağım Cemre.
Toprak bu söylediklerinin işe yarayıp yaramadığını bilmiyordu. Yine de evin arka tarafına geldiklerinde kollarındaki direniş azalmış gibiydi. Hala vereceği tepkiden korksa da yavaşça elini Cemre'nin ağzından çekip tutuşunu gevşetti. Hemen sonra onu kendine çevirip doğrudan gözlerine bakmıştı. Ve o gözlerde gördüğü korkuyla bir kez daha paramparça olduğunu hissetti. Onu kaybettiğine öyle kendini inandırmıştı ki Cemre, gördüklerinin gerçekliğine inanmadan bakıyordu şimdi Toprak'a.
"Toprak..." demeyi denediyse de sesi nerdeyse hiç çıkmamıştı. Kollarını onun boynuna dolayıp sıkıca sarıldığında hıçkırıkları Toprak'ın saçlarına karıştı.
Bir süre kızı kollarında tuttuktan sonra "Hişş." dedi Toprak onu kendinden uzaklaştırıp. Yüzüne yapışan saçları çekip Cemre'nin suratını elleri arasına almıştı. "Tamam, geçti." dedi onun yanaklarını, gözlerini, dudaklarını okşarken. "Geçti güzelim. Buradayım."
Kendi de ağlıyordu bir yandan çünkü farkındaydı, hiçbir şey geçmemişti aslında. Adamların sesini hala duyabiliyordu. Onlar tamamen uzaklaşmadan ağaçların arasına koşmayı riske edemeyecek kadar bitap haldeydi o da Cemre de.
"Sadece bekleyeceğiz." dedi kızı bir kez daha kollarıyla sarıp göğsüne bastırdığında. "Bekleyeceğiz Cemre. Sorun yok. Bize bir şey olmayacak. Sana söz veriyorum."
Yerle bir olan ev çatırdayarak son çırpınışlarını verirken elinde olmadan Cemre'yle kayıkhanede karşılaştıkları ana döndü Toprak. O gün alevlerin arasından kızı çekip çıkardığında azar bile yemişti Cemre'den. Şimdiyse ceketine asılan kız geleceğe dair tek umudu Toprak'mış gibi sıkıca tutunuyordu ona.
"Bizi bulacaklar." dedi sesi çıktığınca.
İşte bu Toprak'ın asla izin veremeyeceği bir şeydi. Delice çalışan beyni hasta bedenine inat eder gibi tüm çıkış yollarını tarıyordu o an. Cemre'yi bırakmak istemiyordu. Bir kez daha ayrı kalmaya cesareti yoktu. Ama neyle karşı karşıya olduklarını öğrenmeden geçen her saniye belki de hayatlarını tehlikeye atıyordu. Adamların nerede olduğuna bakmalı, onları bu fare deliğinden çıkartacak bir yol bulmalıydı.
Sonunda ne yapacağına karar verdiğinde "Burada bekle beni." dedi Cemre'yi kendinden uzaklaştırıp, ama kız bu düşünceyle bile deliye dönmüştü.
"Hayır, hayır, hayır!" dedi Toprak'ın koluna asılıp. "Delirdin mi sen? Gidemezsin!"
Toprak bir kez daha onu sakinleştirmek için "Hiçbir şey olmayacak." dedi. "Sadece bakacağım Cemre. Burada bekle beni yeter."
İkisi de fısıldayarak konuştukları halde Toprak Cemre'nin sessiz çığlıklarını duyabiliyordu. "Hayır!" dedi yaşlar yeniden gözlerinden boşalırken. "Hayır. O zaman birlikte gideceğiz! Bir kez daha senden ayrılmıyorum Torak!" Aynı anda onu geride bırakamasın diye Toprak'ın eline yapışmıştı.
Sıkıntıyla nefes verdi Toprak. Cemre'yle inatlaşabileceği son andaydı. Pes edip kızla birlikte temkinli bir iki adım attığında tek amacı adamların ne yaptığını görebileceği güvenli bir köşeye geçmekti. Ama daha aldığı nefesi bırakamadan cebinde hissettiği titreme kalbini durdurmuştu. Tam o sırada tanımadığı bir melodi kulaklarını kanatarak beynine ulaştığında zamanın yanlış bir ana takılı kaldığını hissetti. Elini belki de daha önce hiç kullanmadığı bir hızla cebine daldırıp ona ait olmayan aleti çıkarmayı denemişti.
Hadi, hadi, hadi! diyordu beyni kendi hızına yetişemeyen uzuvlarına. İnatçı telefon sesi onlarla alay eder gibi gecenin içinde yükselerek çalmaya devam ediyordu.
"Toprak?" demişti Cemre bir adım öteden dehşetle onu izlerken.
Gerçekte söylemek istediği şeyi elbette biliyordu Toprak. Mahvolmuşlardı. Bitmişlerdi. Muhtemel ölüm fermanları Toprak'ın parmakları arasında titriyordu. Anında telefonun kapama tuşuna basmış olsa da artık çok geç olduğunun ikisi de farkındaydı. Toprak evin içinde bu sahipsiz telefonu bulduğunda ne kadar çok sevinmişse, şimdi o denli büyük bir öfkeyle şansına küfrediyordu.
"Nerden geliyor ses lan?" diyen adamın sözleri onlara ulaştığında tüm şanslarının tükendiğini kabullenmişti. Uzanıp Cemre'nin bileğine yapışması ve kızı kendiyle birlikte ağaçların arasına sürüklemesi sadece birkaç saniye aldı. Cemre de onun gibi şokta olmalıydı, ama o bir savaşçıydı. Anlık bir duraksamanın ardından damarlarına pompalanan adrenalinin de etkisiyle Toprak'ın hızına yetişip onunla koşmaya başlamıştı.
Bir an için bir umutları olduğunu, belki de bu geceyi kazasız atlatabileceklerini düşündü Toprak. Ve o bir an boyunca sadece önündeki karanlığa odaklanıp mutlak sondan kaçmak için delice koşmuştu. Oysa ensesindeki ecel ne onun ne de sevdiği kızın peşini böyle kolayca bırakacaktı.
"Lan! Lan birileri var burada lan."
"Kaçıyorlar, koş!"
Toprak adamların seslerini duymuş olsa da sadece bir anlığına arkasına bakmaya cesaret edebildi. Ona yabancı bu topraklarda ne yöne koşması gerektiğini de nasıl saklanacak bir sığınak bulacaklarını da bilmiyordu.
"Toprak peşimizdeler!" diye inledi Cemre. Artık bir anlamı olmadığından fısıldamıyordu. Korkuyla arkasına bakınca o an önüne çıkan taşı göremeyip tökezlemiş, dizinin üstüne düşmüştü.
İlk kurşun tam da o an patladı az ötelerindeki ağacın gövdesinde. Cemre tiz bir çığlık koy verirken Toprak panikle kendini kızın üstüne kapamış, ama oyalanmadan hemen kalkıp yeniden koşması için onu çekiştirmişti. Maalesef kurşunlar da onların ardından gelmeye devam ediyordu. Sağından solundan vızıldayarak geçen birkaçından son anda kurtulmayı başarsa da Toprak hemen bir çözüm bulmazsa şanslarının bir noktada tükeneceğinin farkındaydı.
"Köy meydanı!" dedi nefes nefese. Muhtemelen seneler önce olduğu yere çakılmış, tabela demeye bin şahit, tahta bir okun üzerinde yazan kahve yazısını son anda okumuştu. Köyün kahvesi hep meydanda olurdu. Bu da saate rağmen aralarına karışabilecekleri insanlar anlamına geliyordu Toprak için.
Bu yeni umutla adımlarını daha da hızlandırmıştı ki kulağında hissettiği vızıltıyla aynı anda ani bir sızı kolunu yalayıp geçti. Bir an için tökezlese de korkunun verdiği güç o an tüm acıları yenebilecek türdendi.
"Bu taraftan!" dedi Cemre'yi tek katlı evlerin arasına sürükleyip.
Kız düştüğü andan beri arkasına bakmaya cesaret edemediğinden Toprak'ın peşinden, o nereye çekiştirirse oraya gidiyordu. Dar bir sokağa daldıklarında sırtını Toprak gibi evin duvarına yaslayıp nefes bile almadan sessizce beklemişti. Gözleri dehşetle yolu izlerken o da Toprak'la aynı soruyor olmalıydı kafasında. Kurtulmuşlar mıydı? Yoksa adamlar hala peşlerinde miydi? Ve en önemlisi, bu geceyi atlatabilecekler miydi?
Tam o an akıllarındaki soruya cevap verir gibi katillerin seslerini işittiler. Adamların kendi aralarında tutuştukları kavgadan o an ne kadar öfkeli olduklarını tahmin edebiliyordu Toprak. Sırf bu bile tükenmiş bedeninin yola devam etmesi için yeterli bir motivasyondu. Bir kez daha bileğine asıldığı Cemre'yi kendiyle beraber evlerin arasına sokup dar sokaklarda koşturdu. Her köşe yeni bir yola açılıyor, her tepe başka bir düzlüğe meylediyordu.
Merkeze geldiklerinden evler daha sık, saklanacak yer daha fazlaydı şimdi. Yine de güvende olacakları tek bir delik bulamamıştı Toprak. Neden bilmiyordu, ama bu köyde bir Allah'ın kulu bile dışarıda değildi o gece. Terk edilmiş gibi duran sokaklar mı daha korkutucuydu yoksa ışıkları yanmayan evler mi karar veremiyordu.
Son bir cesaretle arkasını döndüğünde peşlerinde kimseyi görememiş olsa da bunun sonsuza dek böyle kalmayacağını biliyordu. Bu şekilde bir köşeden diğerine koştururken eninde sonunda enselenecekleri aşikardı. Bir saniye için durup etrafına bakındığında başka şansı olmadığına karar verdi ve gördüğü ilk eve daldı.
Bahçeyi yoldan ayıran yüksek duvarlar sayesinde adamların artık onları görmesinin imkanı yoktu ve sırf bu yüzden bile saklanmak için kusursuz bir mekan gibi gelmişti bu küçük bahçe Toprak'a. Tabi tüm bu düşünceleri yüzünü eve dönmesiyle aklından uçup gitti.
O gün ikinci kez bir silahla burun buruna geliyordu Toprak. Üstelik bu kez suratlarına doğrultulan bir tüfekti ve onu yetmişlerini geçmiş yaşlı bir teyze tutuyordu. Toprak Cemre'nin eline uzanıp sıkıca kavradığını hissettiyse de gözlerini kadından alamamıştı.
"Kimsiniz?" dedi teyze ondan beklenmeyecek kadar korkunç bir sesle.
Toprak ne yaptığını bilmeden ellerini teslim olur gibi havaya kaldırmıştı. "Lütfen." dedi. "Bize yardım edin. Peşimizde kötü insanlar var."
Ne kadar da acıklı çıkmıştı sesi kendi için bile. Silahlı teyze ise gözünü bile kırpmamıştı bu dramatik itiraf karşısında. "Evimden defolun!" dedi. "Hemen şimdi!"
Toprak daha mantıklı yeni bir açıklama yapmaya hazırlanırken Cemre bir adım öne çıkmıştı. "Bizi onlara veremezsin." dedi. "Bizi öldürecekler. Silahları var."
"Hemen o kapıdan çıkmazsanız ben sizi öldüreceğim." dedi kadın olabildiğince duygusuz bir tonda. Ama Cemre'yi tanımıyor, ne kadar inatçı olduğunu bilmiyordu. Kız kadının üzerine doğru yürümeye başlayınca Toprak panikle öne atılmış, ancak bir iki metre kala Cemre'yi durdurmuştu.
"Bizi öldürecekler." dedi Cemre dişlerini sıkıp. "Neden dinlemiyorsun? Silahları var. Kötü insanlar onlar."
Az önce teyzenin atışı kaçırma şansı vardıysa da bu mesafeden ıskalamayacağına emindi Toprak. Korkuyla kendini Cemre'nin önüne atıp bedeniyle kıza siper oldu. "Sadece bahçede saklanmak istiyoruz." dedi. "Evinize girmeyiz. Sizinle konuşmayız. Lütfen. Yardım edin bize."
Teyze muhtemelen yine onları terslemek için ağzını açmıştı ki aynı anda sokaktan gelen sesler dikkatini bahçe duvarlarının ardındaki düşmana çekti. Toprak da Cemre gibi yüzünü kapıya dönerken iki canavarın içeri dalıp onları kurşuna dizmesini beklemişti. Toprak'ın kafasının içinde oynayan korkunç sahnelerin her biri kanlar içinde yere yığıldığı müthiş bir ölümle sonlanıyordu ne yazık ki. Bir kez daha teyzeye baktığında bu kez kadının gözlerinde de tedirginliği yakalamıştı.
"İçeri!" dedi kadın hemen sonra.
Cemre korkudan şoka girmiş, felç halde kapıyı izlese de Toprak belki de bir daha asla yakalayamayacakları bu şansı kaçırmaması gerektiğinin farkındaydı. Kadının ikinci kez tekrar etmesine gerek kalmadan Cemre'yi de kolundan yakalayıp eve yönelmişti.
"Karşıma geçin!" diye komut verdi teyze içeri girdiklerinde. Hala tüfeği üzerlerine doğru tuttuğundan kadının söylediklerini yapmaktan başka şansları da yoktu zaten. Eski bir koltuk, bir masa ve boş bir vitrinle bile dolu görünen fakir odanın ortasında başlarını öne eğip beklemeye başladılar. Az ötede yanan sobadan yayılan tatlı sıcaklığa rağmen ikisi de korkudan titriyorlardı.
"Anlatın!" dedi teyze aynı duygusuz sesle. İçerideki tek ışık kaynağı masadaki gaz lambası olduğundan yüzü daha da korkunç görünüyordu şimdi. Toprak olaylara nereden başlayıp ne kadarını söylemeliydi, bilemiyordu. Elindeki tüfekle her an kafalarını patlatacak gibi duran bu teyzenin tüm gerçekleri duyduktan sonra hala kendi taraflarında olmak isteyeceğine emin olamıyordu maalesef. Öte yandan uyduracak bir bahanesi, söyleyecek bir yalanı yoktu ve yakın zamanda aklına dahiyane bir masal gelecek gibi de durmuyordu.
"Konuşsanıza be!" diye üsteledi teyze o sırada. Komutunu desteklemek için silahını biraz daha öne uzatmıştı.
"Biz..." diye başladı Toprak çaresiz her şeyi anlatmak için. Ama Cemre ondan önce davranıp öne çıkmıştı.
"Biz ailelerimizden kaçıyoruz." dedi. "Abilerim peşimizde. Bizi ayırmak istiyorlar. O yüzden evden kaçtık." Toprak hayretle ona bakarken Cemre sanki çok önceden kurguladığı bu yalanı gerçekten yaşıyorlarmış gibi anlatmayı sürdürüyordu. "Beni bir başkasıyla evlendirecekler. O eve dönemem. O adamı sevmiyorum. Lütfen! Lütfen bize yardım edin. Abilerim burada olduğumuzu öğrenirse bizi öldürür."
Yaşlı kadın kaşlarını çatmış onları izlerken bu hikayenin doğruluğunu kafasında tartar gibiydi. Toprak zorla da olsa ağzını kapatıp olabildiğince doğal davranmaya çalıştı, ama duyduklarından sonra bir süre şoku atlatabileceğini sanmıyordu.
"Kolun..." dedi kadın o sırada tüfeğin başıyla Toprak'ı işaret ederek. "Seni onlar mı vurdu?"
"Ne?" demişti Cemre dehşet içinde Toprak'a dönerken. O an kızla aynı anda sol kolunun kanlar içinde olduğunu fark etti Toprak. Bir acı hissettiğini hatırlıyordu, ama korkunun etkisiyle beyni acıyı geri plana itmiş olmalıydı. "Toprak vurulmuşsun!" diye bağırdı Cemre panikle. Dışarıda pusuda bekleyen düşmanlarını, karşılarındaki eli silahlı teyzeyi ve söylediği tüm yalanları unutmuştu. "Toprak, ne yapacağız? Sen... Kolun... Allah'ım vuruldun! Vurdular seni! Hastane... Seni götürmemiz lazım. Seni hastaneye yetiştirmemiz lazım!"
"Cemre sakin ol, önemli bir şey..." diye başladı Toprak ama teyzenin oflaması sözlerini bastırmıştı.
"Az bir sus kızım be." dedi kadın sıkıntıyla. Cemre'nin tüm paniğinin aksine sakin, hatta gördüklerinden sıkılmış gibi duruyordu. "Çekil şöyle kenara." dedi Toprak'a doğru yaklaşırken. Cemre bir an bu fikirden inanılmaz rahatsız olmuş olsa da Toprak'la göz göze gelince uslu bir kız gibi gerileyip teyzeyi izledi.
"Sıyırmış kurşun." dedi Toprak'ın kolunu inceleyen teyze. "Bir şey yok yani. Kimse ölmez bundan merak etme." Hemen sonra elindeki tüfeği koltuğa yaslayıp Cemre'ye döndü. "Git şu banyodan bir kap su getir. Sobanın üzerine koy ısınsın." Cemre hala şokta olduğundan hareket edemeyince "E hadi be kızım!" diye bağırdı teyze. Cemre bir anda kendine gelip banyoya doğru uzaklaştığında da gözlerini devirip Toprak'a dönmüştü. "Bu kız için hayat boyu kaçmaya razısın yani, ha delikanlı?"
Toprak o gece yaşadığı tüm dehşete, kalbindeki tüm korkulara rağmen dudaklarını hareketlendiren tebessüme engel olamadı. Teyze onu koltuğa oturtup kendi de yanına çökerken kolundaki acıyı bir kenara bırakıp düştükleri duruma ve bu durumun onları Cemre'yle getirdiği noktaya gülümsemişti.
"Evet." dedi sonunda. "Bir hayat boyu kaçmaya razıyım."
Teyze o gece ilk kez gülümsemeye benzer bir ifadeyle Toprak'a baktı bu sözlerin üstüne. Bu anlık duygu kaçamağının ardındansa hemen eski, huysuz haline dönüp bağırmıştı. "Kız nerde kaldı su?"
*******
Kısmen mutlu bölüm sonusu :)
Bence fazla ara vermeden hızlıca yazdım, siz ne dersiniz? :)
Tehlike tam geçmese de bölümü iyi bir yerde kapattık. Acaba bu düştükleri durum Toprak'la Cemre arasındaki buzları eritir mi? Yorumlarınızı bekliyorum:)
Ha tabi bir de, oy vermeyi unutmazsanız süper olur :)
Sonraki bölüme kadar öpücükler ,
E.Ç.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top