Bölüm 2.16
Sonuçta ben de sadece bir insanım...
*****
I'm only human after all
Don't put your blame on me
******
Öfke, korku, hüzün, endişe, isyan....
Onca duygu, onca keder ve hepsine katlanmak için tek bir kalp...
Ne zavallı ne aciz bir kalpti o.
Ve Toprak korkuyla çarpan o kalbi bedeninin her zerresinde hissediyordu o an. Hırsını alabilirmiş gibi direksiyonu sıkıca kavramış, düşmanı karşısındaymış gibi gözleri yola kilitlenmişti. Deja vu dedikleri tam da böyle bir şey olmalıydı. Tarih tekerrür ediyor, Toprak göz göre göre bir daha asla dediği hatasını tekrarlamaya gidiyordu.
Kendine bir kez daha başka yolu olmadığını hatırlattı. Kendi için, ailesi için, en çok da Cemre için gerçekleri öğrenmek zorundaydı. Ve sonuçları ne olursa olsun bu gece bu işi bitirmeye kararlıydı.
Telefonun sesini özellikle kapatmıştı çünkü daha şimdiden ekranı Kerem'den ve Mert'ten gelen sayısız cevapsız arama ve mesajla doluydu. Arkadaşlarının ona kızdığını biliyordu. Onların bilmediğiyse Toprak'ın zaten en başından beri kimseyi bu işe karıştırmamaya karar vermiş olmasıydı. Başına gelecek her şeyin sorumluluğunu almıştı bir kere ve bu kararların bedelini kendinden başka kimse ödemeyecekti.
Sertçe alnını ovup başındaki ağrıdan kurtulmayı denediyse de başaramadı. Harun'un mesajı geldiğinden beri neredeyse hiç uyumadığından aldığı ilaçlara rağmen yaşadığı acı her an biraz daha artıyordu. Her daim kalbini sıkıştıran geç kalmışlık hissiyle geçen bir haftanın tek bir saniyesi bile yoktu ki Toprak o katil adamı düşünmesin. Kerem onun sesindeki garipliği fark edip kapısında bitmemiş olsa daha o mesajı aldığı gece yollara düşerdi aslında. Ama onun aksine hala mantıklı düşünebilen arkadaşları gitmesine engel olmuş, önce hazırlık yapması konusunda onu ikna etmişlerdi.
Kerem yardım etmemiş olsa şimdi içinde olduğu bu kaçak arabayı da torpidoda uyuyan canavarı da bulamazdı Toprak, biliyordu. Belki de Kerem bilmeden onun hayatını kurtarmış; gecenin kaderini, hatta geleceklerini değiştirmişti. Yine de korkmaktan kendini alamıyordu Toprak. Ya geç kaldıysa? Ya kendini güvenceye almak için oyalanırken adamı kaçırdıysa? O zaman ne olacaktı?
Tüm kötü ihtimalleri bir kez daha kafasından atmaya çalıştı. Okulu ana yola bağlayan çıkışa yaklaşmıştı ve heyecan damarlarını şimdiden zorluyordu. Kimseye görünmemek için tercih ettiği bu karanlık ve ıssız yolun ortasında nefes almak daha da zordu sanki. Arabanın farları yandığı halde etrafını saran siyah perde her an üstüne kapanacakmış gibi hissediyordu. Yorgunluktan karıncalanan gözlerini ovmak için bir saniyeliğine dikkatini yoldan ayırmıştı ki son anda gecenin ortasından önüne bir şey atladığını fark edip refleksle direksiyonu kırdı.
Birkaç metre kayan araba ancak yoldan tamamen çıktığında durabilmişti. Allah kahretsin! diye düşündü Toprak korkuyla. Bir şeye çarpmıştı. Ya da birine... Bu saatte, bu sapa yolda kim olabilirdi ki önüne fırlayan? Tekerlerin acı çığlığı hala kulağında çınlarken bir an için aklına gelen korkunç görüntülerle kala kalmıştı. Pencerenin ötesinde, yerde hareket eden karaltıyı fark ettiğinde ise düşerek arabadan inip ona doğru koştu.
Lütfen diyordu içinden. Lütfen bir şey olmasın. Bu gece olmaz! Bu gece...
Yaklaştıkça renkler ve şekiller asla olmaması gereken bir anlam kazanıyordu. Az öteye devrilmiş bisikletle aynı anda seçmişti Toprak'ın gözleri yerdeki cılız bedeni. Hayır diye düşündü kız kapüşonunu indirirken. Hayır bu gerçek olamazdı. Cemre'nin turuncu saçları karanlığın içinde uçuşurken aklından geçen tüm dilekler bir dolu küfre karışıp Toprak'ın içinde patladı.
"Cemre?" diyebildi sadece. İlk şoku atlattığı gibi kızın yanına koşup yerden kalkmasına yardım etmişti. "Cemre sen delirdin mi?" diye bağırdı öfkeyle. "Seni öldürüyordum ben. Sana... sana çarpıyordum ben az daha."
Toprak delice kollarından sarstığı kızı bir an sonra kendine çekip sıkıca göğsüne bastırmıştı. "Ya sana zarar verseydim." dedi panikle. Bu düşüncenin verdiği dehşet o geceyle ilgili yaşadığı tüm kaygıları silmişti. Cemre'yi kendinden uzaklaştırıp yüzünü elleri arasına aldığında kızın gözlerinde gördüğü korku diyebileceği tüm öfkeli sözleri engelledi. Sadece onu öpmek, koklamak, gerçekten iyi olduğunu hissetmek istiyordu Toprak, ama hiçbirini yapamadan Cemre kendini geri çekmişti.
"İyiyim." dedi üzerindeki tozları çırpıp. "İyiyim, bir şey olmadı." Toprak hala onun başına gelebileceklerin etkisiyle titrediği halde Cemre'nin bakışlarındaki korku şimdi yerini şüpheye bırakmıştı. "Neden bana söylemedin?" diye sordu.
"Ne?"
"Neden katili bulduğunu bana söylemedin?"
Toprak sıkıntıyla nefes verdi. Şimdi Cemre'nin nasıl olup da bir anda önüne çıktığını anlıyordu. Elbette Kerem dayanamayıp anlatmıştı her şeyi ona ve muhtemelen diğer herkese. "Emin olmadan sana söyleyemezdim Cemre." dedi. "Bu yanlış bir iz olabilir. Önce kendi gözlerimle görmem lazım."
Cemre bir an sessizce onun yüzünü izlemiş, hemen sonra saçlarını savurarak arkasını dönüp arabaya yönelmişti. "Gidip öğrenelim o zaman doğru muymuş yanlış mıymış..."
"Cemre!" diye öne atılıp onu durdurdu Toprak. "Sen benimle gelmiyorsun. Unut bunu!"
Cemre kolunu sinirle çekip "Geliyorum." dedi. "O katilin karşısına çıkacak biri varsa o da benim. O adam benim abimi öldürmek istedi. Benim abimi!"
"Saçmalama Cemre. Bunu tartışmıyoruz. Ne kadar tehlikeli farkında değil misin?"
"Farkındayım." dedi Cemre hiç de kulağa öyle gelmeyen umursamaz bir tonda. Arabanın kapısını açıp içeri girmeden son anda Toprak'a bakmıştı. "O yüzden birlikte gidiyoruz."
İnatçı baş belası diye düşündü Toprak öfkeyle. Cemre ön koltuğa yerleşirken o da çaresiz arabaya binmişti. "Cemre..." dedi bir kez daha kızı ikna etmek için, ama Cemre çoktan kemerini bağlamış çatık kaşlarını yola dikmişti.
"Neredeymiş?" diye sordu sanki o ana kadar Toprak'ı hiç dinlememiş gibi. Ateşle oynuyor, her zamanki gibi yanmak için elinden geleni ardına koymuyordu.
"Cemre!"
"Seninle geliyorum Toprak." dedi Ceme doğrudan onun gözlerine bakarak. Toprak sabaha kadar da konuşsa ikna olmayacak, yine doğru bildiği neyse onu yapacaktı. "Neredeymiş söylesene?" diye üsteledi. "Yakın bir yerde mi?"
Toprak haykırmak istediği tüm lafları zorla yutkundu. O an Cemre'ye söz geçirmektense bir katilin karşısına çıkmak daha kolaydı resmen. Sessiz bir küfürle mağlubiyeti kabullenip kemerini taktığında "Gittiğimizde görürsün neresi olduğunu." dedi en aksi sesiyle.
Cemre ona yandan ters bir bakış attıysa da istediğini yaptırmış küçük bir kız çocuğu gibi gururluydu o an. Nasıl aynı anda onu hem dövmek hem de öpmek istiyordu bilmiyordu Toprak. O an tek düşünebildiği işlerin o gece umduğu gibi gitmemesi durumunda Cemre'nin de başının belaya gireceğiydi. Korku hiç bu kadar elle tutulur olmamıştı daha önce. Kendi için değil de kendinden bile çok sevdiği biri için kaygılanmak ne demek şimdi anlıyordu.
Bir süre kendi düşüncelerinde boğulup tüm kötü ihtimaller için tek tek endişelendikten sonra bir anda aklında beliren soruyla yeniden Cemre'ye baktı. "Nasıl bildin?" dedi kuşkuyla. "O yoldan gideceğimi, oradan geçeceğimi nasıl bildin?"
Cemre omuz silkti. "Arka kapıdan çıktığını görmüştüm. Üstüne Kerem gelip durumu anlatınca kimseye görünmeden kaçmaya çalıştığını anladım. Bunun için de arkadaki yolu kullanacaktın. Ben de kapıdaki bisikletlerden birini alıp kestirmeden peşine düştüm."
Toprak birkaç saniye hayretle Cemre'yi izleyip "Aferin Sherlock." dedi. "İyi halt ettin!" Onu azarlaması gerektiği halde içinden gelen gülme isteğini bastıramıyordu. Cemre'nin onu partide gözlediği gerçeğini daha sonra sevinmek üzere beyninin arka planına itip dikkatini yola ve o geceye vermeye çalıştı. "Oraya gittiğimizde arabadan çıkmayacaksın, tamam mı?"
"Bakarız!"
"Arabadan çıkmayacaksın dedim Cemre!" diye bağırdı Toprak. "Yemin ederim şimdi atarım seni arabadan. Artık peşimden koşarak mı gelirsin, başka bir bisiklet mi çalarsın beni ilgilendirmez!"
"Ben o bisikleti çalmadım!" diye karşı çıktı Cemre. "Ödünç aldım sadece. Acil bir durum vardı sonuçta!" Bir an ikisi de çatık kaşlarla birbirini süzse de Toprak onun muzip suratına bakarken sinirlenemiyordu.
"Konu kapanmıştır." dedi ciddi durmaya çalışarak. Cemre ikna olmadıysa da - ki genelde olmazdı - o an için daha fazla uzatmamıştı. Bir süre küskün bir çocuk gibi çatık kaşlarla camdan dışarıyı izleyip sessizce kendi düşüncelerinde gezindi. Tabi bu sükunet ancak kasabadan çevre köylere uzanan toprak yola sapana kadar sürebilmişti.
"Tanıdığımız biri miymiş?"
Toprak da bu ihtimali düşünmüştü ilk, ama Harun'un mesajında adresten başka detay yoktu. "Bilmiyorum." dedi dürüstçe. "Bu gece öğreneceğiz nasılsa."
Cemre başıyla onaylasa da aklında başka sorular olduğu belliydi. Bir süre stresten dudaklarını parçaladıktan sonra "Polise haber vermemiz gerekmez miydi?" diye sordu kuşkuyla.
Toprak onun sesinde hissettiği kaygıyı günlerdir kalbinde taşıyordu. "Onlara henüz anlatamam Cemre." dedi sıkıntıyla. "Eğer yanlış bir iz peşindeysem ikinci bir şansım olmaz. Ama doğru adamı bulduysam ve bunu kanıtlayabilirsem..."
"Her şey ortaya çıkar." diye tamamladı Cemre. O an Toprak'ı izlerken bu olasılık için duyduğu arzu bakışlarına yansımıştı. Toprak bir kez daha uzanıp kızın beyaz tenini okşamamak için dişlerini sıktı. Bu gece her şey bittiğinde, eğer hala bir şansı olursa Toprak ikinci kez düşünmeden onu öpecekti. Şimdiyse "Her şey ortaya çıkacak Cemre." dedi kendi de aynı ümide tutunarak. "Her şey ortaya çıkacak."
O andan sonra ne Cemre bir daha soru sormuş ne de Toprak onunla konuşmaya çalışmıştı. Bir köyden diğerine uzanan karanlık yollarda ilerlerken ikisi de camın ötesinde onları bekleyen kaderi sorgular gibiydi. Haritadan defalarca kez adrese baktığından artık çok yaklaştıklarını biliyordu Toprak. O gece yola çıkarken kalbinde taşıdığı korkular Cemre'nin yanı başındaki varlığıyla bin kat daha artmış gibiydi o an.
"Biraz uzağa park edeceğim." dedi Cemre'den çok kendine planını hatırlatmak için. "Arabanın geldiğini fark ederse adam kaçmaya çalışabilir."
"Tamam." dedi Cemre ama sesi ilk anki kadar güçlü çıkmamıştı. "Peki yalnız olmadığını nereden bileceğiz?"
Bu andan sonra yalan söylemenin faydasız olduğunu düşündüğünden "Bilemeyeceğiz." dedi Toprak dürüstçe. Bu arada defalarca kez kurguladığı gibi arabayı kuytu bir köşeye, ağaçların arasından görünmeyecek şekilde park etmişti. "Geldik. Adamın kaldığı ev üç beş dakika mesafede olmalı." Kemerini çözerken ellerinin titrediğini Cemre fark etmesin diye özellikle acele ediyordu. "Sen burada oturup beni bekleyeceksin, tamam mı? Eğer yarım saate kadar gelmezsem..."
"Seninle geliyorum Toprak!" dedi Cemre de kemerini çözüp. Kapıyı açmaya yeltenmişti ki Toprak onu bileğinden yakalayıp kendine bakmaya zorladı.
"Bir kez olsun laf dinle Cemre." dedi dişleri arasından. "Çocuk oyuncağı değil bu. İçeride bizi ne bekliyor bilmiyorum. Seni koruyabilir miyim bilmiyorum. Bunu yapamam. Başına bir şey geleceğini bile bile o eve seni sokmam! Anlamıyor musun?"
Toprak öyle içten konuşmuştu ki Cemre bile tüm inadına rağmen bir an için durumu kabullenmiş gibiydi. Tabi sadece bir an için... "Bak..." dedi hemen sonra. "Seni anlıyorum, ama sen de beni anla. Küçücük bir ihtimal bile olsa abimi öldürmeye çalışan adam az ötemdeyken burada elim kolum bağlı oturamam ben."
"Cemre bu çok teh..."
"Beni bu şekilde korkutamazsın Toprak. Ben oturup başkasının kahramanlık yapmasını bekleyecek bir kız değilim. Seninle geliyorum."
Toprak sıkıntıyla nefes verip el frenini çekti. Bir yandan kendi kendine söylenmeye devam etse de o gece için daha fazla Cemre'ye diyecek sözü kalmamıştı. Arabadan indiğinde diğer tarafa geçti ve içinden atamadığı tüm öfkesini kapıdan çıkartarak açtı. "İn hadi."
"Yanımıza bir şey almayacak mıyız? Kendimizi korumak için bir sopa, odun, ne bileyim... bir şeyler..."
Toprak onu duymazdan gelerek torpidoya uzandı ve Kerem'in ayarladığı siyah poşeti çıkardı. O an parmakları arasında duran canavarın ağırlığı unutmak için uğraştığı tüm anıları geçmişten günümüze çağırmıştı. Cenk, Harun, terk edilmiş o depo ve ona çarpıp kaçan şerefsizin kanlı suratı...
"Toprak?" dedi Cemre merakla. Ancak Toprak poşetin ağzını araladığında içinde parlayan metali görmüş, ne olduğunu anladığındaysa bir adım gerilemişti. "Toprak bu ne?"
Cemre az ötesinde dehşetle onu izlerken Toprak şarjörü kontrol edip silahı beline soktu. Ceketi o an için tüm tehlikelerin üstünü örtmüş gibi dursa da Cemre o gece ilk kez gerçekten korkmuşa benziyordu.
"Onunla... Onunla sen ne..."
İşte şimdi Toprak'ın kaçmak istediği tüm duygular onu en son bu şekilde görmesini isteyeceği kişinin gözlerinde yanıyordu. Cemre ondan korkmuş muydu? Ne düşünüyordu o ana kadar tanıdığını zannettiği bu adam hakkında? Bir canavar, belki gerçekten de bir katil olduğunu mu? Toprak hiçbir sorunun cevabını öğrenmek istemiyordu. Belindeki soğuk ağırlık intikamın onu dönüştürdüğü adamı bir kez daha tokat gibi suratına çarparken eski anıları bırakıp kendini Cemre'ye bakmaya zorladı.
"Burada kal Cemre." dedi. "Bu senin düşündüğün gibi bir kavga değil. Ben de bu gece senin düşündüğün adam değilim."
Toprak bu kez onu ikna ettiğine emindi. Cemre bile Toprak'ın bu kadar ileri gidebileceğini beklemiyordu belli ki. Bir süre şaşkın şaşkın etrafına bakınıp ağır ağır Toprak'ın etrafından dolandı. Bir an için söz dinleyip arabaya girecek gibiydi. Hemen sonraysa yere eğilip kalın bir odun parçasını eline almıştı. O bir iki tur çevirdiği ağaç parçasını avucunun içine vurarak sağlamlığını test ederken Toprak son umudunun da uçup gittiğini fark etti. Zaten Cemre yeniden ona baktığında artık gözlerinde korkudan eser kalmamıştı.
"Gidelim hadi." dedi odunu kolunun altına sıkıştırıp. Toprak'ı beklemeden arkasını döndüğünde turuncu saçları bir pelerin gibi dalgalanmıştı.
Gidelim diye düşündü Toprak sıkıntıyla. Gidelim başımın belası...
******
Bölüm sonusuuu
Sonraki bölüm için tahminleri alalım :) Toprak ve Cemre inatla başlarını belaya sokmaya gidiyorlar. Bir de ellerinde silahlar, sopalar...
Sizce neler olacak?
>> İkisinden birinin başına bir şey gelir mi dersiniz?
>> Yoksa aman gelirse gelsin, nasılsa birlikteler diyenlerden misiniz?
YORUMLARINIZI VE OYLARINIZ BEKLİYORUMMMMM <3
Öpücük, sevgi, saygı...
E.Ç.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top