Bölüm 2.14
Bir tek sen hayallerimi yıkmaya yetersin...
*****
But I've got you to let me down...
*****
Toprak yağmura rağmen hastanede beklemek yerine yollara düşmüştü. O Can'ın yanındayken bastıran sağanak yağışı göre göre dışarı çıkan ondan başka akıllı olmadığından sokaklarda in cin top oynuyordu şimdi. Oysa Toprak yüzüne çarpan her damlada biraz daha mutlu oluyordu aldığı karardan. Cemre'ye dokunduğunda vücuduna yayılan karıncalanma hissi hala parmaklarının ucundaydı ve yağmur umutlarını yeşerten bir sihir gibi üzerine yağıyordu o an.
Derin bir nefesle toprağın kokusunu içine çekti. Her şeyin üstüne bir de Selen'le Cenk'in ortaya çıkması o sabah zaten bozuk olan tüm sinirlerini zıplatmıştı. Ama şimdi belki de uzun zaman sonra ilk kez yeniden umudun varlığını hissediyordu Toprak. Cemre'nin onu dinlemesi bile denemeye devam etmesi için yeterliydi. Can'ın yanına giderken içinden sayısız korku geçtiği yalan değildi, ama Can ona inanmayı seçmişti. Verdiği sözü tutacaktı Toprak. Bunu her şeyden önce kendisi için yapması gerektiğine daha da emindi artık.
Bir saatlik yolculuğun sonunda eve vardığında kuru tek bir yeri kalmamıştı. Elinde olmadan Cemre'yi sırılsıklam ve çamura bulanmış halde bulduğu güne kaydı aklı. Gülümsemişti. Her zamanki gibi canına okumuştu Cemre o gün de. İnatçı ama yaralı bir kız çocuğuydu o ve Toprak onunla yeniden bu zeytinliğin kapısından geçebilmek için her yolu denemeye hazırdı.
Derin bir nefes daha alıp dudaklarında asılı kalan tebessümle eve girdi. Ortalığı mahvetmemek için montunu ve ayakkabılarını özellikle girişte bırakmış, doğrudan merdivenlere yönelmişti. Ama ardından gelen ses ilk basamağı bile çıkmasına izin vermedi.
"Toprak Bey."
"Evet?" dedi Toprak çekinerek onu durduran hizmetçi kıza.
"Babanız eve geldiğiniz an sizi salona yönlendirmemi rica etti."
Toprak gözlerini devirip yeniden basamaklara yönelmişti. "Babama söyle üzerimi değiştirip gelirim."
"Toprak Bey!" dedi kız bir kez daha. "Misafirleriniz var ve babanız kesinlikle hemen gelmenizi istiyor."
Misafirler mi diye düşündü Toprak. Hem de mutlaka onun görmesini gerektirecek cinsten... Bir an hizmetçi kıza aksi bir cevap vermeyi düşünse de Toprak'ın içine bir kurt düşmüştü şimdi. Can'ın kazasının ardından avukatların, polis memurlarının evlerine ne zaman gelip gidecekleri belli olmuyordu ve babasının özellikle onu çağırmasından Toprak üzerlerine yapışan suçlamayla alakalı bir gelişme olduğunu düşünmeye başlamıştı. Telefonuna bakmak aklına geldiğinde beş cevapsız aramayı görüp korkusu iyice şiddetlendi.
"Misafirler kim?" dedi gerisin geri çıktığı birkaç basamağı da inip.
Hizmetçi kız peşinden koştururken "Bilemiyorum efendim." demişti. "Babanızın davetlileri sanırım."
Toprak koridoru geçip salona nasıl geldiğini bilmiyordu. Bir yandan hayal gücü annesinin Su'ya sarılmış ağladığı ya da abisinin perişan bir halde babasının adını sayıkladığı korkunç görüntüler kurguluyordu arka planda. Bir hışım içeri daldığında gözü önce boş oturma gruplarını taradı. Azıcık sağa döndüğünde ise beklediği görüntüye hiç de uymayan bir manzarayla karşılaşmıştı.
"Toprak."
Annesinin sesi bir kulağından girip diğerinden çıkarken Toprak sadece gördüklerini anlamlandırmaya çalıştı. Yemek masasının etrafını sarmış olan tanıdık yüzler belki de herkesten daha yabancı görünüyordu o an gözüne.
"Gel Toprak." dedi masanın başında oturan babası her zamanki itaatkar ses tonuyla. Hemen onun yanında içkisini yudumlayan adamı Toprak ardında bırakmaya çalıştığı hayatından hatırlıyordu elbette.
"Toprak oğlanıma bak sen be." demişti Osman Bey sandalyesini hafif geri kaydırıp. Onun vücut diliyle yaptığı bu davet karşısında daha fazla tepkisiz kalamayan Toprak istemeyerek de olsa masaya doğru ilerledi. Bir yandan gözleri adamın hemen yanında oturan Selen'i ve onun karşısındaki Cenk'i dolaşıyordu.
"Hoş geldiniz." dedi Toprak Osman Bey'in yanına geldiğinde. Adamın kalkıp ona sarılmasını beklemediğinden karşılık verememişti.
"Şuna bak. Şu yakışıklılığa bak." dedi Toprak'ın omzuna babacan bir tavırla vuran Osman Bey. "Sanki daha da mı uzadın sen ha? Yaramış buraların havası sana oğlum. Valla yaramış!"
Adam kendi sözlerine katıla katıla gülerken Toprak zoraki de olsa gülümsemeye çalıştı. Aklında öyle çok soru, isyan ettiği o kadar çok konu vardı ki etrafında akıp giden piyese dahil olamıyordu bir türlü.
"Yaradı tabi, yaramaz mı..." demişti babası belki de sadece Toprak'ın kulağını tırmalayan imalı bir tonda. "Geç Toprak, otur sende. Osman ve ailesi bu gece misafirimiz. Sahildeki evlerden birini satın aldılar ve bundan böyle bu kasabada yaşayacaklar. Birlikte iş yapacağız kısmetse."
"Kısmet tabi ortak, kısmet." dedi Osman Bey neşeyle. "Neden kısmet olmasın ki?"
Onlar kadehlerini keyifle tokuştururken Toprak bir kez daha tebessüm etmeyi denedi. "İzin verirseniz üzerimi değiştireyim önce. Epey yağmur vardı dışarıda. Hemen gelirim."
Ya da hemen buradan kaçabilirim diye geçirdi Toprak içinden, ama babasının sert bakışları altında başka bir yorum yapmadan salonun çıkışına yönelmişti. Yakaladığı azıcık bir huzur vardıysa bile hepsinin buhar olup uçtuğunu hissediyordu şimdi. Bir hışım basamakları tırmanıp kendini odasına kapadı. Birkaç metre kare alanda bir köşeden diğerine koştururken bir yandan sinirini gömleğinin düğmelerinden çıkartıyordu.
Benim şansımın içine tüküreyim diye düşündü öfkeyle. Selen'le Cenk yetmezmiş gibi bir de babaları çıkmıştı şimdi. Okulda karşılaştıkları an Cenk'in doğruyu söylediğini anlamıştı Toprak zaten ama her şeyin üstüne Osman Bey'in evlerine kadar gelmesi işlerin geri dönülmez bir noktaya sürüklendiğinin kanıtıydı. Küfrederek son düğmesini de çözmüştü ki kapının açıldığını duyup arkasını döndü.
Bir bu eksikti diye geçirdi içinden. "Selen senin ne işin var burada?"
Şimdi kapıyı ardından kapatmış olan Selen ilgiyle onu süzüyordu. Ağır ağır üzerine doğru gelirken sanki Toprak'ı yeniden keşfetmek ister gibiydi. "Toprak..." diye mırıldandı tam karşısında durduğunda. Gözleri önce Toprak'ın yüzünde dolaşmış sonra da önü açık gömleğinin arasından görünen tenine kaymıştı. "Seni çok özledim." dedi kollarını Toprak'ın boynuna dolamak için kaldırırken ama Toprak ondan daha hızlıydı. Selen'i bileklerinden yakaladığı gibi onu kendinden uzaklaştırmıştı.
"Ne yapıyorsun sen Selen?" dedi kaşlarını çatıp. "Kafayı mı yedin, delirdiniz mi abi kardeş? Evimde ne işiniz var söyler misin?"
Selen bozulmuş olsa da belli etmiyordu. Mavi gözleri Toprak'ın dudaklarında arsızca gezinirken "Evet delirdim." dedi. "Senden başka hiçbir şey umurumda değil ki..."
Toprak onu bırakıp tamamen arkasını döndü. Elleri öfkesini çıkartabilirmiş gibi kendi saçlarına asılmıştı. Bir zamanlar dokunmaya bile kıyamadığı birine şu an zarar vermek istediğine kendi de inanamıyordu, ama çıldırmıştı. Selen onu çıldırtmıştı.
Derin bir nefesle kendini kontrol etmeye çalışıp yeniden kıza baktı. "Bak Selen. Sana defalarca kez anlatmaya çalıştım. Sen ve ben diye bir şey artık olamaz. Bitti. Biz çoktan bittik, anlıyor musun?"
Selen olduğu yerden hiç de anlamıyormuş gibi görünüyordu. Salına salına Toprak'ın yatağının başına gelmiş, sonra da kendini yastıkların üzerine bırakıvermişti. "Hatırlıyor musun?" dedi yatak örtüsünü narince okşarken. "Hafta sonları İstanbul'daki eve kaçardık birlikte uyuyabilmek için. Gece gözümü açtığımda senin yanımda olduğunu bilerek dalardım uykuya. Sabah olmadan kokun üzerime sinmiş olurdu, çıkarmak istemezdim pijamalarımı."
"Selen kalk lütfen." dedi Toprak ve onu kolundan tutup bir çırpıda ayağa kaldırdı. "Bütün bunları sen mahvettin. Beni arkadaşımla aldatıp her şeyin içine eden sensin. Asıl sen hatırlıyor musun bunu? Bana o zaman ne dediğini hatırlıyor musun?"
Toprak daha fazla öfkesini bastıramadığından parmaklarının arasındaki kızı sarsmıştı. Ona ne kadar yakın durduğunu, Selen'in sözlerine rağmen hala ona nasıl baktığını fark ettiği an bulaşıcı bir hastalık varmış gibi kızı bırakıp uzaklaştı. İnadından vazgeçmeyen Selen hemen arkasından beline sarılıp başını sırtına yaslamıştı.
"Tüm bunları telafi edeceğim." diye mırıldandı. "Yeter ki bana izin ver sevgilim..."
"Selen!" diye haykırdı Toprak sonunda dayanamayıp. Onun akıl sağlığının yerinde olmadığına artık emindi, ama bu durumdan nasıl kurtulacağı konusunda hiçbir fikri yoktu. Bedenini saran minik parmaklardan kendini kurtarıp odanın bir köşesine geldiğinde daha fazla savaşacak gücü kalmamıştı. "Lütfen Selen." dedi. "Anlamak zorundasın. Zorla birinin seni sevmesini sağlayamazsın."
"Ben zorla beni sevmeni istemiyorum ki Toprak. Ben sadece hatırlamanı istiyorum. Sen zaten beni hiç unutmadın. Sesimi, kokumu, sana nasıl dokunduğumu..."
Toprak bir zehir gibi aklına sızan bu sözlerden uzaklaşmak için yüzünü pencereye döndü. Selen haksız değildi, Toprak onun saydığı her şeyi hatırlıyordu sahiden de. Selen onun ilki ve unutulmazı olmuştu uzun bir süre. Pek çok duygunun kilidini ilk o kırmış, kendi dışındaki olasılıkları sonsuza dek yok etmişti. Ama Toprak bambaşka kilitler keşfetmişti Selen'in yokluğunda ve onları açabilecek güce sahip bir peri kızıyla tanışmıştı. Geçmişin tozlu anahtarlarını bulmak da çoktan kapanmış kapıları açmak da istemiyordu artık.
Yeniden Selen'e baktığında onu azarlamak için bile hali kalmadığını fark etmişti. "Zamanla sen de göreceksin Selen." dedi. "Başka insanlarla tanışıp, yeni duygular keşfedeceksin."
Selen itiraz etmek isterce başını ağır ağır iki yana sallıyordu dinlerken. "Ben zaten pek çok insanla tanıştım Toprak." dedi. "O yüzden şu an buradayım. Ben ait olduğum yeri biliyorum ve bundan vazgeçmeye de niyetim yok."
Toprak bıkkınlıkla yüzünü ovup sesli bir nefes verdi. O an başka nasıl bir açıklama yaparsa Selen'i deli saçması düşüncelerinden vazgeçirebileceğini düşünüyordu ki o daha bir şey diyemeden Selen kapıyı açtı. "Aşağıdakiler çok bekledi. Hadi üzerini değiş de bize katıl. Babamın seni daha yakından tanımasını istiyorum."
Toprak ağız dolusu bir küfür savurmak için hazırlanırken Selen koca gülüşüyle sırıtıp odadan çıkmış ve kapıyı ardından kapamıştı. O an o kadar sinirliydi ki kızın peşinden aşağı inip onu ailesinin önünde eşek sudan gelinceye kadar dövmek istiyordu Toprak. Bu manyağın etrafında, daha doğrusu Cemre'nin etrafında olduğunu bilmek zaten baş edemediği kabuslarına sadece yenilerini ekleyecekti. Ve her şeyden kötüsü Selen'in aklını başına getirmek için de onu düşüncülerinden caydırmak için de elinden gelen hiçbir şey yoktu.
Üzerindeki gömleği yırtarak çıkartıp dolapta bulduğu temiz kazağı üzerine geçirdi ve ıslak kotunun yerine eşofman altlarından birini giydi. Beş dakika sonra aşağı inmeye hazır olduğu halde yatağına oturmuş elindeki telefonu evirip çeviriyordu. O ana kadar Selen'le konuşmak hiçbir şeyin çözümü olmamıştı. Cenk daha aklı başında gibi dursa da söz konusu kardeşi olunca onun da keçilerini kaçırdığına şüphe yoktu. Geriye bir tek yol kalıyordu, o da bu kasabaya yerleşip iş yapmaya karar vermiş olan Osman Bey'den geçiyordu. Kısacası Toprak'ın tüm kaleleri zapt edilmiş, tüm umutları tükenmişti.
Sonsuza dek odasında saklanamayacağından çaresiz telefonu cebine tıkıp koridora çıktı. Basamakları inerken salondan gelen kahkaha sesleri muhabbetin keyifle devam ettiğini gösteriyordu. Kazadan sonra bu evde en son ne zaman böyle eğlenceli bir gece geçirdiklerini hatırlayamıyordu Toprak. Babasının bulduğu bu yeni iş ortağına bambaşka ümitler bağladığına şüphe yoktu. Ama Osman Bey'i de onun kirli işlerini de Cenk sayesinde oldukça iyi bilen Toprak adamın hayatlarının içine bu kadar hızlı girmiş olmasından aşırı huzursuzdu.
Salona girdiğinde Su "Toprak!" diye neşeyle bağırarak ona doğru koşunca masadakilerin bakışları da bir kez daha ona çevrilmişti. Kardeşini kucaklayıp gıdıkladıktan sonra bakıcısının kollarına bırakan Toprak daha sonra ona ayrılan sandalyeye, yani Cenk'in yanına oturdu.
"Karabaş..." diye mırıldandı Cenk ona doğru eğilip. "Kardeşimle aynı anda ortadan kaybolduğunuz gözümden kaçtı sanma."
Cenk pis pis sırıtırken Toprak sadece sıkıntılı bir nefes verebilmişti çünkü babası ve Osman Bey arasında koyulaşmış sohbet son sürat devam ediyordu o an.
"O araziyi de almanın bir yolunu bulursam bu kasabanın gelmiş geçmiş en büyük otelini dikeceğim." dedi Osman Bey keyifle. Çocukları gibi mavi olan gözlerindeki ışıltılar nedense Toprak'ın midesinin kasılmasına neden oluyordu. Ağzını tutması gerektiğine emin olduğu halde dayanamayıp "Hangi arazi bu?" demişti.
"Çocuk ticareti duyunca kulakları nasıl açıldı baksana." dedi Osman gururla ve Toprak'ın babasına abartılı bir dirsek attı. "E kanda var tabi ne yapsın. Anadan atadan tüccar doğunca..."
Haluk bey tebessüm etse de Toprak'ın sorusundan hoşlanmamıştı. Konuyu geçiştirmek için hizmetçilere dönüp tatlı servisine geçmelerini istedi. Bunun tek bir nedeni olabileceğini biliyordu Toprak. Babası duyduğunda sorun çıkartacağı için özellikle onunla paylaşmak istememişti daha fazla bilgiyi. Bir şeyler çeviriyordu. Hem de başlarında zaten bunca bela varken...
"Oh, sütlaç en sevdiğim." dedi dikkati anında önüne konan kaseye kayan Osman Bey. Bu sırada Selen aç bakışlarıyla Toprak'ı süzmeyi sürdürüyor, Cenk ise yandan yandan Toprak'a bakıp duruyordu. Tam o sırada cebindeki telefon titrememiş olsa Toprak dönüp ters bir şey söyleyecekti Cenk'e. Oysa gördüğü isimle neredeyse aleti elinden düşürecekti. Onca zaman bu mesajın gelmesini beklemişken tam da o an, Cenk'in meraklı bakışları üzerindeyken bunun olduğuna inanamıyordu.
Ekranı eliyle kapatıp ayaklanmış olsa da Cenk muhtemelen mesajı atan kişinin ismini görmüştü. Toprak umursamadı. Tıpkı ardından seslenen annesini ve ters bir şeyler söyleyen babasını umursamadığı gibi. Ayakları onu masadan ve salondan uzaklaştırırken gözleri sadece ekrandaki yazıyı görüyordu.
Onu buldum yazmıştı Harun sadece ve mesajın altına Toprak'ın bulmak için gecelerini uykusuz geçirdiği adresi eklemişti.
Onu buldum diye geçirdi Toprak içinden. Heyecandan tir tir titrerken aklındaki diğer tüm düşünceler silinmiş, geriye sadece tek bir gerçeklik kalmıştı.
Onu buldum.
Onu buldum.
Onu buldum.
******
Bölüm sonusu :)
Toprak kendini ve ailesini aklamaya bir adım uzakta... Sizce başarabilecek mi? Ve bu uğurda neler yaşayacak acaba???
Peki ya Selen? Onun hakkında düşünceleriniz neler merak ediyorum. Belki aranızda onu da haklı bulan vardır ha? (var mı sahiden?)
Benimle düşüncelerinizi paylaşırsanız çok mutlu olurum :)
Sonraki bölüme kadar öpücükler
xxxxx
E.Ç.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top