Bölüm 2.13
Yardım et, yoksa bugün bir kez daha kendi canımı yakacağım.
******
Help, I have done it again
I have been here many times before
Hurt myself again today
******
"Cemreciğim biraz daha böyle bakmaya devam edersen kızın bir yerinde delik açacaksın!"
Leylim kıkırdadı. "Ece demek istiyor ki, anladık sevmedin kızı ama bu kadar belli etmesen mi acaba?"
Cemre uflayıp gözlerini ellerine çevirdi. "Bakmıyorum ben kimseye." dediyse de sözlerinin doğru olmadığını kendi de biliyordu. Koca bir sabahı, tüm dersleri ve teneffüsleri dikkatini Selen'den başka bir şeye vermeye çalışarak geçirmiş, her defasında kendini kızı izlerken bulmuştu. Aynı şekilde Selen de o sinir bozucu gülüşüyle ona bakmıyor olsa belki varlığını göz ardı etmesi daha kolay olurdu, ama Cemre ona katil diyenleri haklı çıkartacak kadar öfke dolu hissediyordu şimdi.
Selen başlı başına yeterince büyük bir kabus değilmiş gibi bir de onunla aynı sınıfa düştüğünden laneti Cemre'nin yakasına yapışmış onunla sürükleniyordu bir köşeden diğerine. Sığınacak tek bir delik kalmamıştı şu koca okulda. Oysa ki Cemre de her normal liseli kız gibi arkadaşlarıyla dünyayı kurtaracak ciddi muhabbetler etmek istiyordu teneffüslerde. Öğle tatilinden arta kalan zamanı geçirmek için tünedikleri merdiven köşesinde konuşacak Selen'den daha önemli konuları olmalıydı.
Gel gör ki o sevimsiz kız yine bir yolunu bulup Cemre'nin onu görebileceği bir noktaya kurulmuş, tüm dikkati bir kez daha üzerine çekmeyi başarmıştı. Sağdan sola savurduğu siyah saçları ve mavi gözleriyle erkeklerin ilgisinin odağı oluvermişti bile zaten. Güya yeni kıza yardımcı olmaya çalışan bu saf, salak erkekler etrafında olduğu sürece de yalnız kalacağa benzemiyordu.
"Şuna bakın." dedi Cemre gözü bir kez daha Selen'e kayınca. "Şu hallere, hareketlere bakın. Ortadan kırılacak nerdeyse."
Sözleri Leylim'i de Ece'yi de güldürdüyse de Cemre'nin öldürücü bakışlarıyla buluşan iki kız da aynı anda susmuştu. "Sen niye takılıyorsun ki kıza bu kadar?" dedi Leylim çayından bir yudum alıp. "Toprak'la ayrılmışlar işte. Bitmiş gitmiş. Kız bizim okula gelse ne olur yani? İstediği salakla takılsın."
"Bana ne ya!" diye bağırdı Cemre bir anda. "Ben ondan mı diyorum? Kimle istersen takılsın tabi. İsterse gitsin Toprak'la da takılsın. Hayır bana ne ki? Benle ne alakası var onun yada Toprak'ın?"
Cemre taramalı tüfek gibi konuşurken Ece ve Leylim birbirlerine bakıyorlardı. "Anlıyorum." dedi Ece dudağını ısırıp. Gülmemek için kendini zor tuttuğu her halinden belli olsa da Cemre'nin gazabına katlanacak cesareti olmadığından yüzünü plastik çay bardağına gömmüştü.
"E sen neden bu kadar kızgınsın bu kıza o zaman?" diye sordu Leylim.
Cemre bilmiyor, Cemre düşünmek istemiyordu. Selen'i izlerken elindeki boş bardağı avucunun içinde buruşturduğunun bile farkında değildi. Sahi, ondan bu kadar nefret etmesinin nedeni neydi ki? Hele de Toprak'a açık ve net bir şekilde uzak durmasını söyledikten sonra... Daha ne kalmıştı Selen'le paylaşması gerekecek?
"Cemre..." dedi Leylim elini Cemre'nin yüzünün önünde sallayıp. "Bak gidip kıza dalmayı falan düşünüyorsan önden söyle, okulun ilk günü sakata gelmeyelim."
"Ha, ha, ha..." dedi Cemre gözlerini devirip, ama bu düşüncenin o kadar da yanlış hissettirmediğini itiraf etmek zorundaydı. "Ben sınıfa geçiyorum." derken ayaklanmıştı bile. "Siz de benim arkamdan keyifle dalgamı geçersiniz artık."
"Aşk olsun." dedi Ece dudaklarını büzüp ama hala Cemre'yle eğleniyordu.
Zevzekler diye düşündü Cemre kızları merdivende bırakıp koridorda ilerlemeye başladığında. Selen'in önünden geçerken özellikle telefonunu eline alıp ekranda çok önemli bir şey okuyor gibi yapmıştı. Tam sınıfa girmek üzereyken birinin ona seslendiğini işittiği halde duymazdan gelmeyi tercih etmişti ki kolunda bir el hissedince çaresiz durup arkasını döndü.
"Cemre..." demişti şimdi tam önünde duran Selen. Mavi gözleri yakından daha da huzursuz ediciydi.
"Selen..." dedi Cemre. Leylim ve Ece'nin koridorun başından kaygıyla onlara baktığını görse de tepki vermedi. "Ne istiyorsun?"
Selen'in dudakları yukarı kıvrıldı. "Seninle aynı şeyi."
Cemre kızdan da kelime oyunlarından da nefret etmişti daha ilk saniyede. Sesli bir nefesle sıkıldığını belli edip arkasını dönmüştü ki Selen bir kez daha onu tutup kendine çevirdi.
"Ne oldu?" dedi tepeden bakan bir ifadeyle. "Yanlış bir şey mi söyledim? İkimiz de aynı şeyi istemiyor muyuz?"
"Ne diyorsun Selen anlamıyorum."
Selen biraz daha Cemre'ye sokulup sesini alçalttı. "Bal gibi de anlıyorsun güzelim. Yoksa neden beni izleyip durasın ki? Sen de merak ediyorsun. Toprak'ın neden bana aşık olduğunu anlamaya çalışıyorsun. Beni nasıl sevdiğini, kalbini bana nasıl kaptırdığını bilmek istiyorsun."
"Bırak beni!" dedi Cemre dişleri arasından ama Selen tırnaklarını koluna geçirmişti.
"İnan ben de aynı şeyleri merak ediyorum." diye fısıldadı. "Benim Toprak'ım nasıl olur da senin gibi bir kızdan etkilenebilir. Nasıl benden başkasına kaptırabilir kalbini? Nasıl ha?"
"Defol git başımdan Selen!" dedi Cemre kendini onun elinden kurtarıp ve Selen'in başka bir şey demesine izin vermeden sınıfa döndü. Kızın arkasından bir şeyler söylediğini işitse de bakmamıştı. Selen'in kasten onu oyuna getirmeye çalıştığının farkındaydı ve o an onu bir kaşık suda boğabileceği halde Cemre bir kez olsun mantığını dinlemek zorunda olduğunu biliyordu.
Ne o öğle tatilinde ne de sonraki derslerde bir daha dışarı çıktı. Daha sonra yanına gelen Ece'yle Leylim'e bile Selen'le aralarında geçen konuşmadan bahsetmek istememişti. Hatırlamak bedeninin öfkeden titremesine yol açıyordu. Elinden bir kaza çıkması an meselesiydi ve Cemre buna izin veremezdi. O mavi gözlü şeytan tüm ışıltısıyla sınıftakileri etkilemeye devam ederken en arka sırada Leylim'in yanında saklanmış, okulun bittiğini haber veren zil çaldığında da hışımla eşyalarını toplayıp çıkışa yönelmişti.
"Ondan nefret ediyorum." dedi sonunda Leylim'le temiz havaya çıktıklarında. Yüzüne çarpan soğuk rüzgar bir nebze rahatlamasına yardım etmiş olsa da Cemre hala okul binasını ateşe verecekmiş gibi hissediyordu. "Hadi gidelim buradan." dedi Ece ve Burak da onlara katıldığında.
"Hastaneye değil mi?" diye sordu Leylim heyecanla. Cemre arkadaşının ses tonundaki umudu hissetse de onun adına mutlu olamayacak kadar gergindi. Başını sallayıp bisikletine atladı ve annesine yardıma giden Burak'la provaya yetişen Ece'yle vedalaşıp toprak yola çıktı. Leylim bir teker gerisinden onu takip ediyordu.
"Bugün yağmur yağacak gibi." dedi başını yukarı kaldırıp. Cemre onun dikkatini dağıtmak için konu açmaya çalıştığını bildiği halde yorum yapmak için bile güç bulamamıştı. Selen'in zehirli sözleri zihninde çalkalanırken zaten içini kavuran onca probleme bir yenisini eklediği için kendine kızıyordu içten içe. Levent, zeytinlik, dedesi, abisi... düşünecek onca dert varken neden yine gidip Toprak'a ve onun belalı sevgilisine takılmıştı ki aklı? Aptal Cemre, aptal!
Sonunda hastanenin önüne varıp bisikletlerini bağladıklarında Cemre kendiyle verdiği mücadeleyi defalarca kez kaybetmişti. O anlık da olsa Toprak'la ilgili düşünceleri zihninden uzaklaştırıp abisine odaklanmaya çalıştı.
"Keşke eve uğrasaydık." dedi artık çok geç olduğunu bildiği halde. "Can'a temiz kıyafetler getirecektim, unuttum." Kafası yerinde olsa belki daha önceden de düşünürdü bunu ama her şey gibi yapacaklar listesi de aklından uçup gitmişti.
"Merak etme." dedi Leylim. "Ben dolapta temiz bir takım gördüm. O idare eder bugün."
Cemre elinde olmadan gülümsedi. "Sen baya baya Can'la benden fazla takılır oldun farkındasın değil mi?"
Leylim her utandığında yaptığı gibi gözlüklerini düzeltip saçını kulağının arkasına attı. "Abartma Cemre... yani ben yardım diye şey..."
"Tamam tamam." dedi Cemre kolunu arkadaşının omzuna atıp. "Bu yaptıkların için borcumu ölsem ödeyemem sana zaten."
"Ufff ne biçim konuşma öyle o, ölüm falan."
Cemre kolunun altındaki kızı biraz daha kendine çekip yanağına öpücük kondurdu. "İçeri önce sen girmek ister misin?" diye takıldı Can'ın kapısına geldiklerinde. Leylim çatık kaşlarıyla ona bakarken Cemre arkadaşını kızdıracak başka bir şeyler düşünüyordu, ama odadan gelen sesler dikkatini anında dağıtmıştı.
"İçeride biri mi var?" dedi Leylim şüpheyle.
Cemre dudağını büzmüştü. "Teyzem mi acaba?"
Leylim aralık kapıyı itip açmak için uzanmıştı ki Can'ın yanından gelen sesi tanıyıp anında Cemre'yle göz göze geldi. Toprak demişti ağzını oynatarak. Toprak içeride!
Cemre sıkıntıyla nefes verdi. Demek Toprak sonunda bir yolunu bulup abisinin yanına girmeyi başarmıştı. Onca zaman koridorlarda Can'ın iyileşmesini beklediği halde onun abisini görmesine izin vermediği için Cemre'nin kendini kötü hissettiği doğruydu. Muhtemelen yanlış yapmıştı. Belki Toprak'ın ailesi suçlu bile değildi ama... Cemre bu kuşkuyla yaşarken onun abisine yanaşmasına izin verememişti işte.
Ne yapalım? diye sordu Leylim yine ağzını oynatarak. Cemre içeri dalmakla, oradan uzaklaşmak arasında bir yerde kalmıştı. En azından davet edilmediği bir konuşmayı izinsiz dinlememesi gerektiğini biliyordu, ama Toprak'ın kulaklarına ulaşan sesi hareket etmesini engellemişti.
"Biliyorum." diyordu Toprak. "İstesem de ona kızamıyorum zaten. Ama çok üzgünüm be abi. Buna inanması bile..."
Cemre küçücük bir aralıktan abisinin Toprak'ın kolunu sıkmasını izledi. "Sen ona bakma. Üzüntüden neye saldıracağını şaşırmıştır bizimkisi. Sen bir de bana neler yaptığını bilsen..."
Toprak'ın dudaklarında kırılan hüzünlü tebessüm Cemre'nin kalbinde sızladı. Son zamanlarda hep olduğu gibi yine yorgun görünüyordu Toprak. Saçları kaderlerine isyan eder gibi daha bir karışmıştı sanki. "Merak etme abi." dedi. "Bu işin burada bitmesine izin vermeyeceğim. Gerçek suçluyu bulup atacağım önünüze."
"Oğlum bak saçma sapan işlere girme sakın." dedi Can kaşlarını çatıp. "Ben eminim zaten, seninle ya da ailenle ilgisi olamaz böyle bir pisliğin."
"Kendim için değil abi." dedi Toprak. Sesi yine çatallanmıştı. "Cemre'ye bir söz verdim ve aklımı kaçırmadan hayatıma devam edebilmem için bu sözü tutmam lazım. Suçluyu getireceğim size. Ne pahasına olursa olsun."
"Toprak oğlum..."
"Abi tamam." dedi Toprak Can'ın kolundaki elini sıkıp. "Sen bunları düşünme şimdi, tamam mı? Bir an önce ayaklanmaya bak sen. Zeytinliğin sana çok ihtiyacı var. Cemre'nin de... hepimizin..."
Leylim yanağına uzanıp okşayana kadar Cemre gözünden süzülen yaşı fark etmemişti. Hızla kendini toparlayıp kapıdan uzaklaştıysa da genzini yakan ağlama isteğini bastıramıyordu. Onca zaman etrafına inşa ettiği duvarlar kendi başına yıkılıyordu şimdi ve onu tuğlaların altından çekip çıkartacak tek insan az ötesinde durduğu halde elini ona uzatacak cesareti yoktu. Kapı gıcırdayarak açıldığında ikinci kez düşünmeden dedesinin uyuduğu yoğun bakıma doğru hareketlenmişti. Toprak'ın karşısına çıkacak da ondan gitmesini isteyecek de gücü kalmamıştı. Bir korkak gibi kaçıyordu işte.
"Cemre..."
Cemre hıçkırığını sessizce yutkundu. Arkasını dönmediği halde durmuştu. İsminin bir başkasının dudaklarında bu denli anlam kazanabileceğini kim düşünebilirdi ki? Oysa Toprak ona seslendiğinde dünyanın üzerine yıldırımlar düşüyor, yer küreyi ortadan ikiye yarıp onları içine hapsediyordu sanki.
"Cemre..." dedi Toprak bir kez daha. Şimdi ona doğru yürüdüğünden sesi daha yakından gelmişti. Onun tam arkasında durduğunu hissettiğinde ağır ağır arkasını döndü Cemre. Yüzünü kurulamak için verdiği uğraşlara rağmen suratı hala korkunç görünüyor olmalıydı. Yine de... Toprak'ın onu okşayan bakışları her zamanki gibi dünyanın en güzel mucizesinin karşısındaymış gibi yumuşacıktı.
"Toprak." diyebildi Cemre boğazındaki düğüm el verdiğince.
"Seni görünce konuşmadan gitmek istemedim."
Cemre başını salladı. "Abime geldin sanırım."
"Evet." dedi Toprak. "Sen dedenin yanına mı gidiyordun?"
Cemre yine başıyla onayladı. Konuştuğu an içinde tutmaya çalıştığı iyi kötü tüm duygular sel olup akacaktı sanki.
"Durumu nasıl peki?"
"Aynı." dedi Cemre. Diyebileceği birkaç şey daha bulabilirdi elbette, ama kalbi böyle acırken ayakta bile nasıl durabildiğini bilmiyordu. Toprak biraz daha yaklaştığında onun kokusunu duymamak için nefesini tutacaktı nerdeyse.
"Cemre..." diye mırıldandı Toprak onun yanağına uzanıp. "Her şey düzelecek. Göreceksin."
Cemre daha fazla engel olamadığı yaş yanağından süzülürken dudaklarını birbirine bastırdı ve başını diğer yöne çevirip yüzünü Toprak'ın parmaklarından uzaklaştırdı. Elini çekmiş olsa da Toprak bir yere gideceğe benzemiyordu.
"Henüz pes etmeye hazır değilim Cemre." dedi. "Yapamam. Ben senin kadar kolay pes edemem."
Aniden bastıran öfke dalgası Cemre'nin genzinden yükselip gözlerinden fışkırdı. "Pes ettiğimi mi düşünüyorsun?" dedi öfkeyle. "Ben her gün, her gece bu hastaneye geliyorum ailemi yeniden bir araya getirebilmek için ve sen benim pes ettiğimi mi düşünüyorsun? Sen... Sen kimsin ki..."
Toprak onun sinirinden biraz olsun bile etkilenmişe benzemiyordu. "Ben abinden ya da dedenden bahsetmiyorum Cemre." dedi hüzünle. "Ben bizden bahsediyorum."
Cemre onca cevap arasından bunu duymayı kesinlikle beklemiyordu. Öfkesi hayal kırıklıklarına karışıp anlamsızlaşırken sadece durup karşısındaki adamın güzel yüzünü izleyebilmişti.
"Göreceksin." dedi Toprak bir kez daha yanağını okşayıp. "Pes etmeyeceğim. İkimiz için..."
Ve sonra Cemre'yi tüm şaşkınlığıyla baş başa bırakarak arkasını dönüp uzaklaştı.
*****
Mutlumsu bölüm sonu :)
Toprak pes etmez diyenler kazandı. <3
Peki ya Selen? Hadi bu kez onun için iddiaya girelim. Aklında neler var dersiniz Selen'in? Ne planlar pişiriyor mutfakta?
Yorum, sevgi, beğeni, mesaj, düşünce... Hepsini bekliyorum :)
>>>>>Önemli not: Sizden yorum almak çok güzel bir his, sanki kitabı karşılıklı yazıyormuşuz gibi... O yüzden düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız süper olur :)
>>>>>Önemli not 2: Bir yandan yazdığım diğer kitabım AYNALI SALON'a da göz atmayı unutmayın:)
Bu arada bana ulaşmak isterseniz --> Instagram @ezgicaglar
Öpücükler :)
E.Ç.
xxxxx
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top