Bölüm 2.11

Geceyi güne çevirmek için asla geç değil. Sakın hissetmediğini söyleme bana... 

******

It's never too late to turn a night into day

******

Leylim şefkatle ona gülümseyen hemşireye karşılık verip yeniden Can'a döndü. "Başardın bak gördün mü? İlk seans bitti bile!"

Bir saatlik fizyoterapinin sonuna gelmişlerdi sonunda ve Can başarmış bir adamdan başka her şeye benziyordu o an. Bedenini taşıyan kayışları sıkan elleri kaskatı kesilmiş, tüm bedeni kan ter içinde kalmıştı. Leylim onun çektiği acıyı kendi kalbinde yaşamıştı Can'ın her çığlığında. İşlevsiz kaslarına giden her elektrikle iki büklüm olurken sevdiği adamı eli kolu bağlı izlemekten daha büyük bir acı olabilir miydi?

Yine de...

Can'ın denemeyi kabul etmiş olması bile Leylim için yeterince büyük bir umuttu. Önceki gece Cemre hastane odasını başına yıkana kadar iyileşmek bile istemezken o gün Can çektiği çileye rağmen pes etmemişti. Onu izlerken Leylim neredeyse Toprak'a söylediği yalanlara kendi inanacaktı. Her şey düzelebilirdi belki de? Can hayatta olduğu sürece hangi olasılık kötü olabilirdi ki zaten.

"Aferin Can!" dedi fizyoterapi uzmanı. "Sen bu şekilde azmettiğin sürece sonucun iyi olmama ihtimali yok."

Can bu tükenmiş haliyle o adama pek katılıyor gibi görünmese de sesini çıkarmadı. Kesik kesik nefes alıp verirken başı önüne düşmüştü.

"Hadi seni odana götürelim de dinlen." dedi uzman kayışları çözen hemşireye yardım ederken. O işini bitirdikten sonra Can'ı tekerlekli sandalyeyle odasına geri getirip yeniden yatağına yatırmıştı hasta bakıcılar.

"Birazdan yemeğin gelecek." dedi orta yaşlardaki sevimli bakıcı. "Tamamını bitirmezsen güçsüz düşersin, benden söylemesi."

Leylim hastanede geçirdiği sürede neredeyse herkesle tanışıp arkadaş olduğundan kadının isminin Nalan olmasından iki kız çocuğu büyüttüğüne kadar pek çok şey biliyordu onun hakkında.

"Sağ ol Nalan abla." dedi onun şefkatli bakışlarına en içten gülüşüyle karşılık verip. "Belki tatlıdan iki tane getirirsin yine ha? Can en çok tatlı seviyor."

Nalan bakıcı göz kırpıp "Bakarız." dedikten sonra odadan çıktı.

Leylim kadınla aralarındaki bu küçük sırrı düşünüp gülümsedi. Dudağını ısırıp önüne döndüğünde Can'ın şaşkın bakışlarıyla karşı karşıya kalmıştı. "Can tatlı çok seviyor ha?" dedi Can sanki kendinden değil de başka birinden bahsediyormuş gibi.

Leylim kızarmadığını umuyordu. Suçlu bir çocuk gibi omuzlarını kaldırıp "Aklımda tatlı seviyorsun diye kalmış." dedi. Bir an için Can'ın ona kızdığını düşünmüştü, ama tükenmiş durumdaki çocuğun başkasına sinirlenmek için bile hali kalmamış gibiydi.

"Doğru kalmış." dedi başını yastığa koyup gözlerini kapadığında. Elbette doğru kalmıştı. Leylim onun hakkında kendinden bile fazla şey biliyordu sonuçta. Nelerden hoşlandığını, hangi yemekleri sevdiğini, asla giymeyeceği renkleri, tuttuğu takımı, dinlediği müzikleri... ve tabi aşık olduğu kızları, ilk sevgilisini, o kıza aldığı ilk hediyeyi... Tüm bunlar bir zavallı olduğunu göstermiyorsa ne gösterirdi bilemiyordu Leylim. Can'ın az ötesinde duran yüzünü izlerken düşündüğünden bile acınası bir halde olduğunu kabul etmekten başka şansı yoktu.

"Biraz uyu istersen." diye mırıldandı. "Ben yemeğin gelince seni kaldırırım."

O arada da seni izlerim diye aklından geçirdi. Bu düşüncenin yarattığı şapşal mutluluğun yüzüne yayıldığına emindi. Hayranlıkla izlediği adamın gözlerinin bir anda açılmasını beklemiyordu ne de olsa. Ama Can'ın bakışları bir kez daha yüzüne kitlenmişti şimdi.

"Neden buradasın Leylim?" dedi Can kaşlarını çatıp.

"Ne demek nede..."

"Neden buradasın? Onca zamandır... Hiç ayrılmıyorsun hastaneden. Ne zaman gözümü açsam buradasın. Bir de bugün fizyoterapiye geldin. Cemre bile ortalıkta yok ama sen buradasın. Neden?"

Leylim yutkundu. Hangi bahaneyle işin içinden sıyrılabilirdi ki? Bir şeyler söylemek, kendini savunmak istediği halde dudağını ısırmaktan fazlasını yapamamıştı. Başı önüne düştüğünde Can'ın onu kovalayacağına emindi. Oysa çenesinde hissettiği dokunuş başını yukarı kaldırmıştı.

"Cemre'yi çok sevdiğini biliyorum." dedi Can. "Onun yanında olmak istiyorsun anlıyorum, ama bu kadarına gerek yok. Gerçekten."

Leylim çenesinden yayılan sıcaklığı ve felç olan bedenini göz ardı etmeye çalıştı. "Cemre benim kardeşim Can." dedi sesi çıktığınca. "Onun ihtiyacı olduğu sürece, senin ihtiyacın olduğu sürece ben burada kalacağım." Leylim utangaç bir gülücükle saçını kulağının arkasına attı. "Bir de... Dün olanlardan sonra Cemre'ye gelmemesini ben söyledim. İkiniz de zor bir zamandan geçiyorsunuz. Bu fizyoterapi işinin ne kadar sancılı ve uzun bir süreç olduğunu biliyorum. Dışardan birinin yardımı iyi olur diye düşündüm."

Can bir süre çatık kaşlarıyla dinlemeyi sürdürse de Leylim'in sözleri sonunda yüzü yumuşamıştı. Sıkıntıyla nefes verip "Teşekkür ederim." dedi. "Ne kadar sancılı olabileceğini ben tahmin edememişim maalesef."

Leylim onun yaşadığı acıyı yansıtan yüzünü sevmemek için kendini zor tutuyordu. "Giderek daha kolay olacak." dedi. "İnan zamanla her şey yoluna girecek. İlerleme kaydettikçe sen de göreceksin. Yeter ki denemekten vazgeçme."

"Demesi kolay." dedi Can bir kez daha başını yastığa bırakıp. Gözleri doğru cevapları bulmak isterce tavanı dolaşıyordu. Bir süre sessizce düşündükten sonra "Sence yeniden yürüyebilir miyim?" dedi.

Bu soru mu yoksa Can'ın ses tonundaki ümit mi daha çok canını yakmıştı Leylim bilmiyordu. Yine de ağlama hissini yutkunarak bastırıp gülümsedi ve "Tabi ki." dedi. "Ben epey bir araştırma yaptım. O kadar çok vaka var ki senin gibi. Ameliyat ve sonraki dönemde hastanın aldığı terapi çok önemli tabi ama sayılar oldukça umut verici. Senin du..."

Can'ın gülmeye başladığını fark edince Leylim sözlerine devam edemedi. Onu en son ne zaman gülerken gördüğünü bile hatırlamıyordu. Acının ve hüznün etkisiyle aklını kaybediyor olabilir miydi acaba?

"Çakma bir doktor gibi konuşuyorsun." dedi Can ona bakıp. "Cemre'nin yaralarına pansuman yapa yapa baya bir uzman olmuşsun sen."

Leylim de elinde olmadan gülümsedi. "Sayende uzmanlığımı baya geliştirmem gerekti."

Can başını sallarken hala dudaklarında asılı kalan tebessümle ona bakıyordu. O kadar garipti ki... Leylim belki de ilk kez gerçekten Can'ın yüzünü incelediğini hissediyordu. Ömrü hayatı boyunca defalarca kez karşılaşmış olmalarına rağmen nedense hep bir hayalet olmuştu onun için. Kısa merhabalar, kardeşinin arkadaşına edilen dostça laflar... ve hep aynı, umursamaz bakış... Sanki Leylim hep ortalıkta olan ve duyulmayan bir sesti. Oysa şimdi... Can biraz daha onu bu şekilde izlemeye devam ederse Leylim kuşkusuz eriyip yataktan yere akacaktı. Neyse ki tam o anda kapı açıldı.

"Yemek vakti!"

Can'la arasındaki garip bağ koparken Leylim panikle ayağa sıçramıştı. Görevli tepsiyi yatağın baş ucuna yerleştirirken geri çekilip normal davranmaya çalıştı. "Duydum ki birileri tatlı çok seviyormuş." dedi adam plastik kaptaki muhallebiyi sallayarak. Önce Can'a sonra da Leylim'e gülümsemişti.

"Ver abi ver." dedi Can. "Perişan ettiler beni. Günlerdir bir şey yememiş gibiyim."

İsmi Osman olan görevli tekerlekli masayı tepsiyle birlikte Can'ın kucağına doğru iterken Leylim şok içinde olanları izliyordu. O güne kadar ağzından bir lokma yiyecek sokamadıkları Can şimdi kendi istiyordu yemek yemeyi.

"Al aslanım." dedi Osman abi getirdiklerinin kapaklarını açarken. "Güzelce ye de güç topla. Perişan oldu bu kızcağızlar burada valla. Sen toparlan ki gülsün artık yüzleri."

Can bir an için yeniden Leylim'e baksa da ilgisi hemen sonra önündeki yemeklere kaymıştı.

"Başka bir şey isterseniz bana haber et sen kara kız." dedi Osman abi odadan çıkmadan hemen önce. Komik aksanı ve tombul suratı Leylim gibi Can'ı da güldürmüştü.

"Herkesle arkadaş oldun sanırım." dedi Can çorbasından aldığı kaşıklar arasında.

Sahiden de olmuştu Leylim. "Sen uyurken burada vakit pek geçmiyordu." dedi boş bulunup. "Yani... Cemre'yle uyanmanı beklediğimizden herkes tanıdı bizi zamanla."

Can başını sallasa da bir şey demedi. Sanki yıllarca aç kalmış gibi iştahla hastane yemeklerini yiyordu. İkinci muhallebiyi de bitirmek üzereyken "Başka bir şey daha ister misin?" dedi Leylim çekinerek.

"Yok, yok, kıtlıktan çıkmış gibi yedim zaten."

Leylim kıkırdayınca Can da gülümsedi. "Şunu kaldırabilir misin?"

"Tabi." Leylim masayı Can'ın üzerinden çekip yeniden yatağın başına getirdi. "İstersen şimdi biraz uyu."

"Önce bütün yediklerimi sindirmem lazım."

Leylim yine güldü. Sanki büyülü bir değnek o eski, esprili Can'ı geri getirmişti ona. Evet, gözleri eski haline dönemeyecek kadar hüzünlü bakıyordu artık, ama tepkileri, sözleri Leylim'in aşık olduğu o adamı hatırlatıyordu yeniden. "Kitap ya da dergi ister misin? Ya da televizyonu açabilirim."

"Senin gerçekten yapacak başka işin yok herhalde."

Leylim onun kötü niyetli olmadığını bilse de yüzünün düşmesine engel olamadı. "Ben... Ben..." diye geveledi. "Cemre gelene kadar kalayım diye şey etmiştim ama... Ben... en iyisi... ben dışarıda bekleyeyim."

"Saçmalama." dedi Can. "Senin için diyorum ben. Tüm gününü mahvettin burada benimle."

"Hayır!" diye atıldı Leylim panikle. "Ben mutluyum. Yani senin iyi olduğunu görmek beni mutlu ediyor."

Leylim bir an sınırını fazlasıyla aştığını düşündü, ama Can sözlerinin altındaki gerçek anlamı ya anlamamış ya da anlamamazlıktan gelmişti. "Peki o zaman." dedi omuz silkip. "Biraz sohbet edelim o zaman. Anlat bakalım. Ben uyurken neler oldu?"

Nerden başlamalıydı ki Leylim? Yatağın ucuna oturup "Çok şey." dedi. "Ruhi Dede sizin haberinizi alınca fenalaşmış. Onu biliyorsun zaten. Hala uyanmadı maalesef. Sonra kaza yapmanıza neden olan arabanın Karasulara ait olduğu ortaya çıktı. Haluk Bey yalanladı tabi. Sonra da delil yetersizliğinden çıktı ama dava sürüyor."

"Toprak?"

Leylim çocuğun perişan görüntüsünü düşününce kalbinin burkulmasına engel olamadı. "Pek iyi durumda değil." dedi dürüstçe. "Bunu yapanları bulup babasının suçsuzluğunu kanıtlamak için çırpınıyor ama... Aslında devamlı hastaneye geliyor o da. Seninle konuşmak da çok istedi. Tabi Cemre dişlerini çıkartınca..."

Can hüzünle gülümsedi. Bir süre düşündükten sonra "Başka?" demişti.

"Başka... Levent'in evdekileri işten çıkardığını dün öğrendin zaten."

"Hayır o değil. Başka gelip giden? Ziyarete yani..."

Leylim omuz silkti. "Hangi birini sayayım ki? Neredeyse tüm kasaba iki üç defa gelmiştir. Bizim çocuklar, Alper Abi devalı burada zaten. Cemre'ye rağmen Toprak bile uğruyor günde bir defa."

Leylim kendi sözlerine güldüğü halde Can'ın dikkatini çekememişti. Hala arka planda bir şeyler düşünüyormuş gibi çatık kaşlarıyla odanın ortasında bir yere bakıyordu Can. Bir anda Leylim'e döndüğünde "Telefonum burada mı?" deyiverdi.

"Bilmem, sanırım Cemre şu çekmeceye koymuştu."

Leylim ona yardım etmek için ayağa kalkmaya yeltense de Can ondan önce davranıp yatağın yanındaki dolaba uzandı. Kulpu tutup çekmesiyle bir süredir sahipsiz kalmış telefonu da ortaya çıkmıştı. "Bana bir şarj aleti bulur musun?" dedi ekranı karanlık aleti evirip çevirirken.

"Yanımda var zaten." dedi Leylim koltuktaki çantasına gidip. "Ver takayım şuraya." Leylim Can'ın elindeki telefonu alıp poposuna şarj kablosunu bağladı. "Birazdan açılır herhalde."

Can onu dinlemiyordu. Parmakları telaşla ekranın üzerine vururken telefon açıldığında karşısına hayatı boyunca beklediği büyük bir sürpriz çıkacakmış gibiydi. Nihayet alet uyandığında oyalanmadan şifreyi girip sim kilidini açtı. Leylim olduğu yerden onun ne yaptığını seçemese de Can'ın suratının gerildiğini görebiliyordu.

"Yardım ede..." diye söze başlamıştı ki Can telefonu kulağına götürdü. Dudaklarını ısırmasından ulaşmaya çalıştığı kişiyi gerçekten merak ettiğini anlamak mümkündü. Leylim elinde olmadan bir adım geriledi, ama merakı odadan çıkmasına izin vermemişti. Ne duyacağını az çok tahmin ediyordu. Yine de ömrü boyunca olduğu gibi yine kendine işkence etmeyi yeğlemişti.

Ve o an Can "Zeynep..." dedi. Bir bıçakla eş değer sözleri Leylim'i olduğu yerde kanlar içinde bırakırken o, dolan gözleriyle öylece durup karşı tarafın sesini duymayı beklemişti. "Zeynep..." dedi yeniden. "Zeynep benim Can..."

Leylim bir adım daha geriledi. "Hayır..." demişti Can bu arada. "Dinle beni. Zeynep..."

Zeynep... O kız... Kazadan sonra gözlerini açar açmaz sevgilisini terk edip giden o sefil varlık... Leylim asla anlamamıştı onun nasıl sevdiği adamı o halde bırakıp ailesiyle eve dönebildiğini. Can farklı düşünüyor olsa gerek hala kıza ulaşmaya çalışıyordu. Aptal aşık... Belki Zeynep bu defa Can'ı dinleyecekti. Belki hatasını anlamıştı ya da Can'ın sesi sonunda onu kendine getirecekti. Ama Leylim onları duymaya yetecek gücü bulabileceğini zannetmiyordu. Arkasını dönüp ağır ağır kapıya giderken bir anda kulaklarına dolan haykırışla olduğu yerde kalakaldı.

"Hayır!" diye bağırmıştı Can. Hemen sonra elindeki telefonu karşı duvara fırlatıp paramparça etti.

"Can?"

Leylim panikle onun yanına koştuğunda Can masanın üzerindeki eşyalara saldırmıştı. "Neden ha neden?" diye haykırdı onları da yere fırlatıp.

"Can yapma ne olur!"

"Arama dedi! Beni arama dedi! İstemiyormuş. Nasıl? Nasıl olabilir?"

"Can lütfen..." dedi Leylim korkuyla ama karnına yediği yumrukla geri savrulmuş, poposunun üstüne düşmüştü. Kalçasındaki zedenin kalbindeki kırıktan daha ölümcül olduğunu sanmıyordu. Sürünerek doğrulmaya çalışırken bulanıklaşan renklerin içinde odaya dalan hemşireleri seçmişti gözleri. Ayağa kalkmak kadar basit bir hareket bile imkansız görünüyordu o an. Birinin koluna girip ona destek olduğunu hayal meyal fark etmişti.

"İyi misin kızım?" demişti kadın. Nalan ablaydı belki. Önemi yoktu. Leylim onun elinden kurtulup kendini koridora attığında artık nefes alamıyordu. Zaten gözlerinin önünde olan cevapları görmemek için inat etmişti onca zaman. Kaçabileceği tüm deliklerin başına yıkıldığı bu anda o da anlıyordu sonunda.

İyi değildi. Asla iyi olmamıştı. Ve asla da olmayacaktı.

Kendine söylediği yalanlar tükenmişti.

Her şey tükenmişti.

Ve Leylim dizlerinin üstüne çöküp katıla katıla ağladı. 

______

Bir karanlık bölüm sonu daha:)

Leylim benim çok sevdiğim bir karakter. Saf, tertemiz bir aşk var kalbinde. Siz neler düşünüyorsunuz? Sabreden derviş muradına erebilir mi sonunda? Leylim erebilir mi o murada?

Peki sizin platonik bir aşkınız oldu mu hiç? Sonu nasıl bitti? 

Yorum, düşünce, beğeni, kalp, öpücük, sevgi... Hepsi kabulümdür :)

Sonraki bölümde görüşürüz <3

E.Ç.


NOT: AYNALI SALON adlı hikayeme de göz atmayı unutmayın :) 

********

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top