Bölüm 1.8
Bu bölüm Cemre'nin en iyi arkadaşı Leylim'in gözünden olacak :) Zaman zaman onun bakış açısıyla yaşananları okumaya devam edeceğiz.
Keyifli okumalar :)
.....................................
Leylim yarım saatten fazladır meydandaki heykelin yanında dikiliyordu. Burak'ın beş dakikaya yanında olacağını iddia etmesinin üzerinden üç cevapsız arama ve öfke saçan sayısız mesaj geçmişti. Gel gör ki çocuk hala ortalarda yoktu.
"Alacağın olsun!" diye söylendi Leylim kendi kendine. Burak'ın Cemre'nin yanından ayrılamamış olmasına değil, aksini düşünebildiği için kendine kızıyordu. Elbette Burak onu bırakıp gelememişti. Aptal aşık, aptal!
Leylim çantasını sırtına takıp yolun karşısına geçti. Günlerdir plan yaptığı halde hala nereden başlayacağına emin değildi. Süsler, yiyecekler, hediye... Evet ilk olarak hediye işini halledebilirdi. Tabi ne alacağını bulmuş olsaydı... Ne kadar uğraşırsa uğraşsın işin içinden çıkamıyordu. Kendinden bile çok sevdiğin birine veda ederken ne alınırdı ki? Cemre'ye de soramıyordu. Can konusu açıldığı an bir kirpi gibi kabarıyordu kız. Leylim onu anlıyordu, tek ailesini uzağa göndermek kolay değildi. Değildi de, Leylim'i kim anlayacaktı? Boğazını düğümleyen bu bitmek bilmez korkuya kim derman bulacaktı? Kim dolduracaktı Can gidince ruhunda açılacak boşluğu?
Leylim soluklanmak için direğe yaslandı. Kalbinin üzerinde onu durmadan sıkan görünmez eller nefes almasını yine zorlaştırmıştı. "Ah Burak, ah!" dedi. Keşke onun yerine Ece'yi çağırmayı akıl etmiş olsaydı. Burak'a güvenmek ne büyük salaklıktı. Aşıktı o, gözü kör bir aşık. Cemre'yi görünce yine verdiği tüm sözleri unutuvermişti.
"Burak mı dedin sen?"
Leylim kulağının dibinde aniden işittiği sesle yerinden sıçradı. Kan ter içinde kalmış arkadaşı elleri dizlerinde ona bakıyordu. "Yetişeceğim diye canım çıktı." dedi nefes nefese. "Niye heykelin orda beklemiyorsun, bir de seni bulacağım diye dolandım boş yere."
Leylim ateş saçan gözleriyle Burak'ı orada öldürebilirdi. "Bu yetişmiş halin mi Burak?" diye bağırdı. "Hani beş dakikaya geliyordun? Yarım saattir seni bekliyorum ben!"
"Geliyordum, geliyordum ama...." Burak yutkundu. "Önce Cemre'yi eve bıraktım. Yalnız dönsün istemedim."
Arkadaşı ona yağmurda kalmış köpek yavrusu gibi bakarken Leylim'in neden diye sormasının anlamı yoktu. "Of Burak Of!" dedi sıkıntıyla nefes verip. "Tamam, neyse. Hadi gel, önce gidip süsleri halledelim."
Burak affedilmenin neşesiyle iki adımda kıza yetişti. "Sen gerçekten ciddisin yani bu veda partisi işinde."
"Ciddiyim tabi, niye olmayayım ki?"
Burak tereddüt içinde gibiydi. "Cemre bu duruma ne diyor peki?"
Leylim elinde olmadan gülümsedi. "Uykumda beni öldürmekle tehdit etti. Olumlu baktığını söyleyebiliriz yani."
"Çok rahatladım." dedi Burak ve Leylim'in peşinden ara sokaklardan birine saptı. "Ee, nasıl bir parti düşünüyorsun?"
Leylim hala emin değildi. "Alper Abi'nin barı kullanabiliriz diye düşündüm. Yiyecek bir şeyler alırız. Ece'ler şarkı söyler, dans ederiz. Sonra hediyeleri veririz ve..." Leylim'in sesi cümlenin sonuna doğru yok olmuştu. "Vedalaşırız." dediyse de pek duyulmadı. Şimdi Burak hüzünlü gözlerle ona bakıyordu.
"Yapma böyle." dedi kızın omzuna kolunu atıp. "Dünyanın ucuna gitmiyor ki? Alt tarafı birkaç saatlik yol. Görürsün bak Can uzak kalamaz buradan. Her hafta sonu eve gelmezse ben de Burak değilim."
Bu ihtimali Leylim de düşünmüştü tabi, ama... "Artık onu her istediğimde göremeyeceğim Burak." dedi.
"Leylim, sen zaten onu her istediğinde göremiyorsun ki? Can'ın senin ilginden haberi bile yok. Kardeşi gibisin onun. Kaç kez onunla konuşmanı, açılmanı söyledim. Bak şimdi gidiyor."
Leylim sinirlenmişti. "Sen her gün tekrar tekrar konuşuyorsun da ne oluyor?" diye saldırdı. "Cemre dalga geçtiğini zannediyor o kadar. Seni sadece arkadaşı gibi görüyor. Hep öyle gördü, bundan sonra da öyle görecek."
Leylim bağırmayı kestiği an söylediği her şeyi geri almayı diledi. Burak'la aralarına dolan sessizlik hiç bitmeyecekmiş gibi uzadı uzadı, fakat sonunda gözlerini kaçıran Burak oldu.
"Birbirimizden beteriz." dedi hüzünle.
Leylim arkadaşının kızgın değil üzgün olduğunu mavi gözlerinde görebiliyordu. Bir anda kendini olduğu yere bırakıp kaldırımın kenarına çöktü. "Ne yapacağım ben Burak?" dedi. "Kendimi kaybettim artık. Sinirimi kimden çıkartacağımı şaşırdım resmen. Bu korkuyla başa çıkamıyorum. Öleceğim sanki. Onu kazanamadan kaybedeceğim. Benden tamamen kopacak, uzaklaşacak, değişecek ve ben bu lanet kasabaya dönmesini bekleyerek öleceğim."
Burak ikinci kez düşünmeden Leylim'in yanına çökmüş, kızı yeniden kolu altına almıştı. "Hişşş." dedi başını kızın kömür karası saçlarına yaslayıp. "Kimsenin öleceği falan yok, kendine gel. Hem Cemre onu orada rahat bırakır mı sanıyorsun sen? Can illallah deyip dönecek gittiğinin ikinci haftası söylüyorum sana. O dönmezse de biz gideriz. Sana söz! Her Cuma otobüse atlar, başında biteriz Can'ın."
Leylim Burak'ın karnına şakacı bir yumruk attı. "Benim kadar manyak olduğun için sana katlanıyorum biliyorsun değil mi?"
"Biliyorum." dedi Burak neşeyle. Sonra da ayaklanıp Leylim'e elini uzattı. "Hadi kalk, madem koca bir parti düzenlememiz gerekiyor işe koyulalım."
Ne korkuları ne de hüznü geçmişti Leylim'in, ama Burak'ın elini karşılıksız bırakmadı. Bir mağazadan diğerine girerken kendini alacaklarına kaptırmış, elleri kolları torbalarla doldukça geleceğin kaygısını bir süreliğine rafa kaldırmıştı. Süsleri toparlamak kolaydı. Yiyecekleri seçmek biraz daha uzun sürmüştü, çünkü Burak'la bir türlü ortak bir karara varamamışlardı. Yine de hiçbiri hediye bulmak kadar imkansız değildi.
"Belki de hiçbir şey vermesen daha iyi." dedi Burak bezgince. Yükün çoğunu taşıdığından perişan olmuştu. "Seni bilem ama ben şuraya oturacağım biraz. Bu arada ya ne alacağına karar verirsin ya da ben eve dönüyorum."
"Uf, tamam." dedi Leylim sıkıntıyla. Burak'ın peşinden kafeye girip elindekilerle sandalyeye yığılmıştı. Ne kadar yorulduğunu ancak şimdi fark ediyordu.
"Bakar mısın? Pardon, bakar mısın?"
Burak hem kendi hem onun için içecek sipariş ederken Leylim torbalara gömülmüştü. "Epey bir şey almışız." dedi tüm bunlarla tam olarak ne yapacağını hayal etmeye çalışarak. "Alper Abi bir şey demez herhalde değil mi?
Burak inanamayan gözlerle ona baktı. "Sen adamla konuşmadan mı yaptın bu planı yani?"
"Sorun olmaz diye düşündüm."
"Aman ne güzel!" Burak içinde buzların şıkırdadığı kolayı kafasına dikti. "Bir de Ecelerin o gece işi çıksın da tam eğlenelim."
Bu fikirle Leylim'in midesine ani bir ağırlık çökmüştü "Nasıl ya?" dedi korkuyla. "Can'ın vedası varken başka yere gidecek değiller herhalde."
Burak gözlerini devirip kolasını yudumlamaya devam etti. "Onlarla da konuşmadın değil mi? Biliyordum. Tam bir acemi aşıksın."
"Kapa çeneni!" diye söylendi Leylim. Konuyu uzatmaya hazırdı, ama Burak'ın dikkati dağılmıştı. Leylim onun bakışlarını takip ettiyse de ilgisini çeken şeyi anlayamadı. "Neye bakıyorsun sen öyle?"
Burak'ın yüzündeki alaycı tavır bir anda kaybolmuştu. Koyulaşan gözleri karşı kaldırımda bir yere takılı kalmış, dudakları ince bir çizgiye dönüşmüştü.
"Burak?" diye seslendi Leylim yeniden. Arkadaşını daldığı rüyadan uyandıramayınca da kolunu tutup sarstı. "Ne oluyor, söylesene!"
"Bu o çocuk." dedi Burak bakışlarını çevirmeden. "Toprak mı ne haltsa artık... Sultan'ın şehirden gelen torunu."
Leylim bir kez daha onun baktığı yere dönünce bu kez Burak'ın neden bahsettiğini anlamıştı. Toprak kitapçının girişinde biriyle sohbet ediyordu. "E, ne olmuş ona?" diye sordu Leylim merakla. Üzerindeki sıradan tişörtle bile ne kadar yakışıklı göründüğünü saymazsa Leylim oğlanda bir gariplik sezmemişti.
Burak ise öyle düşünmüyor olsa gerek şimdi iyice düşünceli görünüyordu. "Cemre'yle onun arasında benim bilmediğim bir sorun mu yaşandı?" dedi bir anda Leylim'e bakıp. Sorusu kızı hazırlıksız yakalamıştı.
"Nerden çıktı şimdi bu?" dedi Leylim panikle. Burak onların en yakın arkadaşı da olsa bir kez Cemre'ye sessiz kalmak konusunda söz vermişti.
"Bugün Alper Abi'nin yanına uğradığımız da Toprak da ordaydı." dedi Burak. "Cemre bir anda ters ters konuşup çocuğu kovmaktan beter etti. Neden anlamadım? Nerden tanışıyorlar ki?"
Leylim her yalan söylemeye çalıştığında yaşadığı krizlerden birini geçirmek üzereydi. Boynundan yüzüne alev alev yükselen kızarıklığın henüz fark edilmediğini umuyordu. "İlk okuldan falan tanışıyorlardır herhalde." diye geçiştirdi kafasını poşetlere gömmeden hemen önce. "Hem sen Cemre'yi tanımıyor musun? Takmıştır yine kafasına bir şeyi, sinirlenmiştir kendi kendine."
Burak ikna olmuşa benzemiyorduysa da konuyu uzatmadı. Zaten Toprak da kitapçıya girip gözden kaybolmuştu.
"Hadi artık kalkalım mı?" dedi Leylim bunu fırsat bilip.
"E, düşündün mü ki ne hediye alacağını?"
Düşünememişti ama "evet." dedi Leylim. Toprak konusu yeniden açılıp ağzından bir şey kaçırmadan oradan uzaklaşmak istiyordu. Cebinden hızlıca para çıkarıp masaya bıraktı. "Hadi, acele et biraz. Oyalandık burada boş yere zaten."
"Torbaları sen taşımadığından sana hava hoş." diye homurdandı Burak. Eli kolu yeniden poşetlerle dolmuş, yaşadığı mutsuzluk tüm yüzüne oturmuştu. Söylene söylene yolun karşısına geçiyordu ki Leylim önünde aniden durunca ona çarpıp elindekilerden birkaçını yere düşürdü.
"Leylim?" dedi sinirle ama aynı anda gözleri dehşetle büyüdü. "Cemre?"
Leylim onlardan habersiz koşar adım üzerlerine gelmekte olan Cemre'yi merakla izledi. "Onu eve bıraktım dememiş miydin sen?"
"Bırakmıştım!" diye kendini savundu Burak. "Allah'ım delirtecek beni bu kız sonunda ya! Ne yapıyor şimdi burada?"
Her ne yapıyorduysa Cemre'nin acelesi varmış gibi duruyordu. Elindeki telefondan bir şey okuyup yeniden cebine attı. Öyle dalmıştı ki sokağın ortasında durmuş onu bekleyen arkadaşlarını hala fark etmemişti. Kitapçının önünden geçerken yumruk yemiş gibi aniden durduğunda Leylim gözlerinin yanlış görüyor olmasını diledi, ama felaket tam karşısında kopmak üzereydi.
Cemre'nin "Yine mi sen?" diye bağırdığını duydu, ama Burak hemen yanında hareketlendiğinden tepki veremeden onun peşine takılmak zorunda kalmıştı.
Cemre öfke saçıyordu. "Senin derdin ne ya? Sen beni takip mi ediyorsun?"
Leylim kitapçıdan henüz çıkmış olan Toprak'ın suratındaki şaşkınlığın saniyeler içinde öfkeye dönüşmesini izledi. "Ben seni niye takip edeyim ya?" dedi çocuk sinirle. "Bana çarpan sensin. Önüne de bakmıyorsun."
Cemre her an daha çok kızarıyordu. Burak onun yanına geçip arkasında durduğunu göstermeye çalıştıysa da Cemre bunu fark etmemiş gibiydi. Toprak'a iyice yanaşıp kaşlarını çattı. "Senden korkmuyorum." dedi dişleri arasından. "Eğer yapmaya çalıştığın buysa, bil ki işe yaramıyor. Kime istersen git anlat, ama böyle sinsi sinsi etrafımda dolanma."
"Ne oluyor Cemre? Neyi anlatacak? Sana bir şey mi yaptı bu yoksa?"
Leylim kontrolden çıkan durumu nasıl düzelteceğini bilmiyordu. "Sen karışma!" diye çekiştirdi araya girmeye çalışan Burak'ı, ama çabası faydasızdı.
"Ne yaptın lan kıza?" diye diklendi Burak Cemre'nin tamamen önüne geçip. Söz konusu Cemre olunca kendini kaybedip başka birine dönüşüyordu. Leylim Toprak'ın ters bir şeyler demesini ve kavganın büyümesini bekledi. Burak'ın kaşında patlayacak ve yüzünü kana bulayacak yumruğu hayal bile edebiliyordu. Oysa Toprak hala sakindi. Tepkisiz bakışları önce Burak'ın sonra da Cemre'nin yüzünde gezindi. Birkaç saniyelik ölümcül sessizliğin ardından derin bir nefes vermişti.
"Sana her yardım edene böyle yapıyorsan..." dedi Cemre'ye ama devamını getirmedi. Bakışlarından da duruşundan da bezdiği belli oluyordu. Burak'a kasten çarparak aralarından geçti ve tam gidecekken son anda aklına bir şey gelmiş gibi dönüp burnun dibinde dikildi.
"Kız arkadaşına sahip çık." dedi doğrudan Burak'ın gözlerinin içine bakarak. Sonra da bir daha arkasına bakmadan yürüyüp gitti.
Cemre artık eskisinden bile daha sinirliydi. Leylim onun sırrının açığa çıkmasından korktuğu için kontrolsüzce saçmaladığını görebiliyor, ama arkadaşına nasıl yardım edeceğini bilmiyordu. Toprak'ın üstüne atlamak üzere olan Burak'ı son anda zapt etmeyi başarmıştı. Çocuğun aklındaki sorulara cevap bulacak gücü ise yoktu.
Ne oldu Cemre? O çocuk sana ne yaptı Cemre? Nerden tanışıyorsunuz Cemre? Anlat Cemre!
Leylim müdahale edip Cemre'yi onun elinden kurtarana dek Burak taramalı tüfek gibi konuşmaya devam etti. "Peki sen burada ne yapıyorsun?" diye sormuştu Leylim konuyu dağıtma umuduyla. Cemre minnettar bir iç çekişle karşılık verdi.
"Alper Abi'nin konuşacağı adamlardan birini görmeye geldim."
Burak bu kez de bu konuya sinirlenmişti. "Neden sen kendin geliyorsun ki?" diye çıkıştı. "Adam sana halledeceğini söyledi zaten."
"Bekleyemedim Burak!" dedi Cemre. "Dedemin yardıma ihtiyacı var ve zamanımız yok. Adamı bildiğime göre kendim konuşabileceğimi düşündüm."
Burak sıkıntıyla nefes verdi. Sinirden saçlarını yoluyordu. "Of Cemre of!"
"Kimmiş peki bu adam?"
Cemre Leylim'e omuz silkti. "Köylülere aracılık yapan biri sanırım."
Burak kendini sakinleştirmek için ensesini ovuyordu. "Tamam." dedi sonunda. "Tamam baş belası. Gidip önce şu adamı görelim. Ama sonra sen bu Toprak denen çocukla ne yaşadıysan her şeyi bana anlatıyorsun!"
Bir an için göz göze geldiklerinde Leylim Cemre'nin susacağına emindi, ama kız yeniden Burak'a döndüğünde "Tamam." deyiverdi. "Tamam anlatacağım. Nasılsa birkaç güne geldiği yere geri dönecek."
Sözleri Burak'ı biraz olsun rahatlatmıştı.
Maalesef Cemre bu konuda fazlasıyla yanılıyordu.
........................
Toprak Cemre'nin istediği gibi okuluna geri dönsün mü? Yoksa kalsın mı? Siz ne düşünüyorsunuz?
Yorumları ve her türlü önerinizi bekliyorum :)
Sevgiler
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top