Bölüm 1.54

Karar vermek neden bu kadar zordu ki...

And your mind's wandering out the door
And your body's got nowhere to fall
And it seems so clear but your heart's not sure

Toprak en arka sıraya geçip ayaklarını uzatmıştı. Kulağındaki müziğin onu sınıftan ve kabusa dönen hayatından soyutlayacağını ummuş olsa da o ana kadar pek faydası olduğunu söyleyemezdi. Önce tüm sevimsizliğiyle önüne oturan Duru'nun imalı sözlerine katlanmış, ardından Kerem'in bitmek bilmeyen sorularına maruz kalmıştı. Cemre'nin koridorda saçtığı dehşet kulaktan kulağa bir çığ gibi büyürken tüm okulun gözlerinin üzerine çevrildiğinden bahsetmiyordu bile.

"Kerem rahat bırak beni." dedi bir kez daha. Bir süre elleri cebinde başında dikilen çocuk sonunda önündeki sıraya oturmuştu. Toprak'ın defterini tersten karalarken hiçbir yere gidecekmiş gibi durmuyordu.

"Bırakmıyorum." dedi omuz silkip. "Ya sen benimle gelirsin ya da ben burada kalıyorum."

Öğle tatili olduğundan tüm öğrenciler yemekhaneye inmiş, sınıfta bir tek ikisi kalmıştı. "Gerçekten dışarı çıkmak da yemek yemek de istemiyorum." dedi Toprak. Kerem'in yapmaya çalıştığı şeyi görse de arkadaşına karşılık veremiyordu. "Bir git de kafa dinleyeyim azıcık, hadi n'olur!"

"Bu ne oğlum ya?" diye isyan etti Kerem. "Ergen ergen tripler. Kız gibi kendini sınıfa kapamalar falan. Anladık üzgünsün de böyle saklanarak olmaz ki."

"Şimdi sana bir kafa atacağım göreceksin ergen triplerini."

"Yalan mı abi? Sen burada derbeder, Cemre dışarda insan katlediyor. Ne oldu anlatmıyorsun da..."

Toprak sıkıntıyla nefes verdi. Sonunda pes edip kulaklıklarını çıkarmıştı. "Cemre'yi kaybettim." dedi lafı dolandırmadan.

"Ne demek kaybettim?"

"Bitti işte. Saçma salak şeyler söyledim. Kafasının karışık olduğunu, daha fazla karıştırmak istemediğimi... O bu haldeyken hayatında olamayacağımı falan..."

Kerem'in yüzü düşmüştü. "İyi bok yemişsin." dedi. "Ondan mı deli dana gibi etrafa saldırdı bu kız?"

Toprak başını salladı. Önceki gün Deli Kamo'yu revire gönderdikten sonra Cemre'yi Cuma'ya kadar okuldan uzaklaştırmışlardı. Yaptıklarından sonra kızın atılmadığına şükretmesi gerekirdi Toprak'ın ama yine de müdürle konuşmayı denemişti. O anı düşündükçe başına tekrar tekrar ağrı saplanıyordu.

"Ee, ne olacak peki şimdi?"

Toprak keşke bilseydi. Başını elleri arasına almış alnını ovarak ağrıdan kurtulmaya çalışıyordu. "Ona söylediğim şeyler yanlış değildi Kerem. Cemre'nin hayatında bir sorun olmak istemedim. İstemiyorum. Bilmediğin o kadar çok derdi var ki zaten. Bir de üstüne ben gelince... "

"Bıraksaydın da buna kız karar verseydi be abi."

Toprak sıkıntıyla nefes verdi. Lafı neden uzatıyordu ki? Kerem'den mi saklıyordu gerçekleri, yoksa kendine itiraf etmek mi zor geliyordu? Sonunda "Selen'i aklımdan çıkartamıyorum." deyiverdi. Kerem'in bakışlarında bu denli ani bir değişim beklemiyordu. Sanki ona çevrilmiş bir ayna gibi kendi günahını izliyordu şimdi Toprak.

"Yine mi aradı?" dedi Kerem çekinerek. Gözlerindeki korku Toprak'ın kalbindeki kadar gerçekti. "Neden peşine düştü yine bu kız? Ne istiyor senden?"

"Bilmiyorum." dedi Toprak dürüstçe. "Sadece bir kere cevapladım, o da partideydi. Duru gelip Burak'ı haber verince telefonu falan bırakıp içeri daldım zaten. Sonra da bir daha cevaplamaya cesaret edemedim."

Kerem kaşları çatık düşüncelere dalmıştı. "Ver şu telefonunu bana." dedi sonunda. "Ver, ver, ver! Ben nasıl kökünden çözeceğimi biliyorum bu sorunu."

Toprak çekinerek de olsa telefonunu uzatmıştı. "Bak bir şey yazayım falan deme sakın!"

"Yok be ne yazacağım ben o kıza. Engelleyeceğim ki ne arayabilsin ne de mesaj atabilsin sana. Sen de aklını başına topla. Ne çabuk unuttun oğlum kızın sana yaptıklarını? Tamam çatlak falan ama Cemre harbi kız. Bu yalancı karı için değer mi harcamaya onu? Tam da yeniden mutlu olmuşken..."

Değmezdi elbette. Toprak bunu bildiğinden uyuyamıyordu zaten geceleri. Ah, bir de kalbi hala asi bir savaşçı gibi geçmişi aramaya devam etmeseydi.

"Al." dedi Kerem telefonu uzatıp. "Ben üzerime düşeni yaptım, gerisi sana kalmış. Ne yap ne et affettir kendini."

"Demesi kolay." diye mırıldandı Toprak boş boş ekrana bakarken. Gerçi söz konusu Cemre'yken demesi bile kolay değildi ya...

O gün derslerin nasıl geçtiğini takip edemedi Toprak. Bir hayalet gibi birinden çıkıp ötekine giriyor, ama aklını bir türlü tahtadaki konuya veremiyordu. Böyle bir anda Duru'yla aynı sınıfta olmak ne büyük bir kabussa, koridorda Leylim'in bakışlarına maruz kalmak o denli boğucu bir karabasandı.

"Leylim." demişti Toprak cesaretini toplayıp kızın yanına gittiğinde. Tek isteği Cemre'nin nasıl olduğunu öğrenebilmekti, ama Ece'nin de yanlarına gelmesiyle konuşma daha başlamadan bitmişti.

"Belki kaçırmışsındır diye söylüyorum, telefon icat edildi." demişti Ece sinirle. Laf sokarken aslında Toprak'a yardım etmeye çalışıyordu. Gerçekten Kerem'in de dediği gibi ergen bir çocuk gibi Cemre'yi arkadaşlarına sormak yerine doğrudan onu aramalıydı Toprak. Eve dönerken zar zor gücünü toplayıp kızın ismine dokunmuş, ama karşılığında sevimsiz biplemelerden fazlasını işitememişti.

Ne düşünmüştü ki? Cemre'nin heyecanla aramasına cevap vereceğini mi? Suçlayacak kendinden başka kimsesi yoktu. Ha belki biraz da Selen'i ve Burak'ı çekebilirdi bu günah çukuruna. Onlar olmasa işler hayalindeki gibi gider miydi? Söyleyemezdi, ama en azından daha büyük bir şansı olacağını biliyordu.

Ertesi gün bir öncekinden daha iyi geçmedi. Sonraki günse hepsinden daha da berbattı. İnsan içine çıktığı her an meraklı bakışların altında eziliyordu Toprak. Diğerlerinin onun hakkında ne düşündükleri umurunda değildi de Cemre'yle ilgili söylenenler kulağına geldikçe öfkesine hakim olamıyordu.

"Abi tamam boş ver." demişti Mert onu durdurup. Kerem defalarca kez Toprak'ın son anda birine dalmasına engel olmuştu. "Duymazdan gel." diyordu iki arkadaşı da Toprak'a. Duymazdan gelmek tamamdı da sonradan zihnine dolan fısıltılardan nasıl kurtulacaktı? Gece çöktüğünde evde bir başına nasıl susturacaktı iç sesini bastıran suçlamaları?

Zaman dalga geçerce ağır ağır ilerliyordu. Cuma sabahı tüm okul gibi Toprak da Cemre'nin geri dönüşünü beklerken kız sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi başı dik okula adım atmıştı. Ona bakanlardan gözlerini kaçırmıyor, duyduğu en ufak fısıltıda tehditkar bakışlarını dedikoduculara yöneltiyordu. Toprak'ı fark etmiş olsa da birkaç saniyeden fazla vaktini harcamamıştı. Leylim'le sınıfına yürürken Toprak'ın onu ilk tanıdığı zamanlarda olduğu gibi buzdan bir kraliçeyi andırıyordu. Zirvede yapayalnızdı.

"Düşündüm de, bence sen şu affettirme olayını boş ver." demişti Kerem herkes gibi Cemre'yi izlerken. "Nasılsa sağ kurtulma şansın yok, bırak kolun kesik kalsın."

Toprak onun kafasını dağıtmaya çalıştığını bildiği halde çocuğun sözleriyle eğlenemiyordu. İlk teneffüsü yine sınıfta düşünerek geçirmiş, ikinci ve üçüncü zilden sonra doğrudan alt kata indiği halde Cemre'yi görememiş, planı çaresiz öğle tatiline kalmıştı.

"Valla iyi cesaret." dedi Mert yemek sırasında beklerken. Toprak'ın Cemre'yle konuşma planlarına ne o ne de Kerem sıcak bakıyordu.

"Abi en azından hafta sonunu mu beklesen? Şimdi okulda bir terslik olur falan... Zaten bir sürü olay oldu."

"Sahile çağırırsın kızı." diye destekledi Mert. "Deniz, kumsal, romantikli olaylar... Tertemiz."

Toprak başıyla reddetti. "Benimle bir yere gelmez Cemre. Telefonlarıma da çıkmıyor zaten. Bugün onu yakaladım yakaladım. Diğer seçenek evini basmak olur."

Elbette kızın evine izinsiz dalmayı düşünmüyordu Toprak, ama tek bir şansı olduğu konusunda haklı olduğunun farkındaydı. Okul bitmeden o gün Cemre'yle konuşmazsa aralarına çok daha büyük bir uçurum girecekti. Tek sorun bu konuşmayı yapabilmek için insanlardan uzak bir köşe ve doğru bir zaman bulmaktı. Ki bu da imkansızı aramak anlamına geliyordu.

Yemeğin sonlarına doğru arkadaşlarından ayrılıp bahçeye çıktı Toprak. Banklardan birine çöküp beklemeye başladığında Cemre'nin hava almak istemesini ummaktan başka bir aksiyon planı olmadığını fark etmişti. Nemli rüzgar tenini kemirirken bu pek de olası görünmüyordu. Basket sahasında oyalanan birkaç öğrenci dışında bahçe neredeyse boştu zaten.

On dakika daha oyalandıktan sonra çaresiz ayaklandı Toprak. Ellerini nefesiyle ısıtmaya çalıştığı halde hala mağlubiyeti kabullenip sınıfa dönmeye hazır değildi. Arka bahçeye uzanan basamakları tırmanıp şansını oradaki saklı toplaşma noktalarında denemeye karar verdi. Cemre'nin kimseden kaçtığı falan yoktu gerçi ya onu okulun bir köşesinde bulacağını ummaya devam ediyordu Toprak. Maalesef kader karşısına aradığı meleği değil de şeytanı çıkardığında geri dönmek için geç kalmıştı.

Duru banklardan birinde tek başına oturmuş, ayaklarını oturağa uzatmıştı. Elindeki telefondan başını kaldırdığı an gözleri Toprak'ı buldu. "Kaybedenlerde bugün..." diye mırıldandı kendi kendine. Dudağının sağ köşesi hafifçe yukarı kıvrılmıştı. Ayaklarını yere sallandırırken dikkatle Toprak'ı inceliyordu. "Yırtık sevgilini mi arıyorsun?"

Toprak'ın o an istediği son şey Duru'ya laf yetiştirmekti. Arkasını dönmüş gidiyordu ki kızın sesi durmasına neden oldu. "Bekle, tamam." demişti. "Şaka yaptım. Gel hadi, oturalım biraz."

"Ne istiyorsun Duru?"

"Ne isteyeceğim ben senden ya? Otur işte. Sıkıldım yalnız başıma."

Toprak sıkıntısını saklamadan ofladı. Yine de geri dönüp kızın yanına oturmuştu. "Oldu mu?"

"Oldu." dedi Duru omuz silkip. "Mert ne yapıyor?"

Toprak elinde olmadan güldü. "Derdin bu muydu sahiden?"

"Aman sormadık bir şey tamam."

Toprak sinirle ekrandaki sosyal medya paylaşımlarını aşağı sürükleyen kızı izliyordu. "Sen değil miydin çocuktan ayrılan ya?" dedi merakla. "Pişman mı oldun şimdi?" 

Duru'nun öldürücü bakışları gecikmeden üzerine çevrilmişti. "Sen değil misin Cemre'ye tekmeyi basan." dedi sinirle. "Şimdi niye arıyorsun kızı?"

İşte bu acıtmıştı. "Ben ona tekmeyi basmadım." derken Toprak'ın aslında öfkelendiği Duru değil de kendisiydi. "Düşünmesi için Cemre'ye zaman vermek istedim ben." Neden kendini bu sevimsiz kıza açıklamaya çalışıyordu ki? "Ben sınıfa gidiyorum." dedi sinirle ayaklanıp. Bu kez onu durduran Duru'nun alaycı gülüşü olmuştu.

"Biliyor musun?" dedi. "O saf sana gerçekten aşık olmuştu. Beş yaşından beri ona katlanmak zorunda olan biri olarak söylüyorum, daha önce saçmaladığını çok gördüm; ama sen..." Duru yalandan yüzünü buruşturdu. "Sen baya kapı gibi çarptın kızın suratına yani. Hayır hak etmediğinden değil de..."

"Açıklama için teşekkürler." dedi Toprak. "Mert'e seni gördüğümü söylemem."

Son sözlerini Duru'yu sinir etmek için özellikle söylemişti. "Birlikte cehenneme gidin!" diye bağırdı arkasından kız ama Toprak daha fazla onun zehirli sözlerini dinlemek için durmayacaktı. Cemre'yle konuşamadığı yetmezmiş gibi şimdi aklında dönen yepyeni bir lanet vardı. En başta Duru'nun yanına neden gitmişti ki zaten?

Sınıfa döndüğünde dersin çoktan başladığını fark edip bir de ona sinirlendi. Kerem nerede olduğunu sormak istese de hocanın ölümcül bakışları konuşmalarına engel olmuştu. Gün hızla ilerlerken Toprak'ın başarısızlığı da garantileniyordu. Kalan son teneffüsleri de amaçsızca koridorda dolanarak geçirdikten sonra kaybettiğini kabullenmişti.

"Sahile mi insek?" dedi Kerem toparlanıp bahçeye çıktıklarında. Pek fena bir fikir gibi gelmiyordu kulağa. Üç zavallı ruh bir aradayken olaya biraz da içki karışırsa kadere isyan etmek daha kolay olabilirdi. "Belki kızlar da orada olur." dedi Kerem umutla. Toprak ne kadar Cemre'yle konuşmak istiyorsa o da Ece'yi görmek istiyordu.

Tanrının cevabı hızla geldiğinde ikisi de oldukları yerde kalmışlardı. Şimdi Cemre kızlarla birlikte tam önünde duruyordu. Bahçe kapısının dibinde bisikletini çözerken henüz Toprak'ı fark etmemiş olmalıydı.

"Konuşacak mısın?" diye sordu Kerem merakla.

Toprak aralarına yüzyıllar girmeden önce bunun Cemre'ye ulaşmak için son şansı olduğunu biliyordu. Tüm koşullar onun aleyhine olsa da cesaretini toplayıp "Evet." dedi. "Seninle akşam görüşürüz olur mu?"

Kerem çatık kaşlarla kızları izliyordu. "Sen bir konuş da." dedi. "Burada bekliyorum ben." Sesindeki ürkek tını Toprak'a yardımcı olmuyordu. Çekingen adımlarla Cemre'ye doğru ilerlerken konuşmaya nereden başlayacağına bile emin değildi. Etrafta gereğinden fazla öğrenci olduğunun da Cemre'yi kızdırması halinde başka bir rezalet çıkacağının da farkındaydı. Yine de yürümeyi sürdürdü. İlk olarak Ece onu fark ettiğinde kızın gözlerindeki bakış aslında olacakların mesajını veriyordu. Ama Toprak geri adım atmak için geç kalmıştı. Cemre ona dönerken yüzlerce kurşunun aynı anda bedenine saplandığını hissetti.

"Cemre." diyebildi. Aynı anda kulaklarına dolan ismi karşısındaki kızın dudaklarından dökülmemişti.

"Toprak..."

Herkes gibi Toprak da sesin geldiği yöne döndü. Diğerlerinden farklı olarak daha bakmadan zaten kimi göreceğini biliyordu. Damarlarına giden kan donmuş, buza dönen bedeni çatırdamaya başlamıştı.

"Toprak." dedi Selen bir kez daha. 

Birkaç metre ötede öylece durmuş ona bakıyordu. Siyah saçları hatırladığından daha uzundu şimdi, ama gözleri hala mavi birer kristal gibi bakıyordu ona. Hala ilk günkü kadar ölümcüldü Toprak için. Nefesini ciğerlerine hapsetmiş, sözcükleri boğazında boğmuştu. Zaman asla olmaması gereken bir anda takılı kalmışken herkes durmuş sadece Selen hareketlenmişti. Aradaki mesafeyi kapatıp bir zamanlar aşık olduğu adamın boynuna sarıldığında "Toprak..." diye fısıldadı yeniden. "Geldim."

Gerçekten gelmişti. Kızın aşina kokusu burnunu yaktığında ölmek istedi Toprak. Tam o an, Selen'in kollarında, Cemre'nin gözlerine bakarken ölmek istedi. Asla kazanamayacağı bir savaşta düşman ateşinin tam ortasında yok olmayı bekleyerek öylece durdu.

"Geldim." dedi Selen bir kez daha. 

Cemre'nin saçları gökyüzünün mavisini turuncuya boyarken Toprak onun gidişini izlemiş, ama ne kımıldayabilmiş ne de tek kelime edebilmişti. 

*******

Bölüm Sonusuuu

Ve sonunda hikayenin gizemli karakterleri Selen hayatımıza girdi. Şimdi işler nasıl düzelsin yaaaa? Bence artık bir oylama yapmamızın zamanı geldi. Hadi hikayenin sonunda kimlerin yüzü güler bir tahmin yapın bakalım: 

CEMRE

TOPRAK

BURAK

SELEN

LEYLİM

ECE

MERT

KEREM

DURU

Keyifli okumalar, öpücükler :*

E.Ç.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top