Bölüm 1.49
Neyin yanlış olduğunu söyleyemem, ama o kuşlar yok muydu? İşte onlar geldiğinde her şey değişmişti...
Something is wrong, I can't explain
Everything changed when the birds came
You'll never know what they might do if they catch you too early
We need to fly ourselves before someone else tells us how
Something is off, I feel like prey, I feel like praying
..................
Cemre bacaklarını karnına çekip vücudunun tamamını üzerindeki örtünün altına sakladı. Hava giderek soğuyor ama sol yanından buram buram yayılan ateş tenini ısıtmaya devam ediyordu. Hayatı boyunca aradığı sığınağı bulmuşçasına Toprak'ın kolunun altına yerleşmiş, başını onun omzuna yaslamıştı. Kışın ortasında baharı yaşıyordu kelebek gibi saçına konan her busede. Toprak'ın baharatlı parfümü kendi kokusundan bile daha aşina gelmeye başlamıştı neredeyse.
Belki iki saattir aynı salıncakta oturuyor, kalkmak için tek bir girişimde bulunmuyorlardı. Şarap şişesinin dibini gördükten sonra Toprak başka tercihlerle içmeye devam etmiş, Cemre'yse kendini tamamen kaybetmemek için durmak zorunda kalmıştı. Dünya zaten fazlasıyla hızlı dönüyordu. Tek bir gece içinde yaşadığı iniş çıkışlar onun çalkantılı psikolojisi için bile fazlaydı.
Gökyüzüne ilk o gece tırmanmıştı Cemre. Başı bulutlara değdiğinde Toprak'ın kollarındaydı. Yükseldiğinden bile hızlı yere çakıldığında henüz keşfettiği kanatlarını da kırmıştı. Yerin bin kat altında alevlerin ortasında bulmuştu bu kez kendini. Toprak'ın eli ona uzansa da saplandığı çamurdan kurtulabileceğini düşünmüyordu. Ona şans getirdiğine inandığı kolye bir anda darağacının ipi oluvermişti. Boğuluyordu. Toprak geçmişini dalgalara gömerken sadece durup izlemiş, onu bir duygudan ötekine savuran adama git diyememişti.
Şimdi tüm yaşananların üzerinden koca bir ömür geçmiş gibi hissetse de ruhu hala sarsıntının etkisindeydi. Midesinden atamadığı bulantının adı aşk mıydı, tutku muydu, hasret miydi bilmiyordu. Hayatı boyunca kimsenin ona kendini bu denli savunmasız hissettirmediğine yemin edebilirdi. Teni parça parça çekiliyordu bedenini yasladığı adama. Ruhu kime sığınacağını şaşırmıştı. Aklı uyarı sinyalleri gönderiyordu ama onu dinleyecek çalışan tek uzvu kalmamıştı. Toprak'ın sesi kulaklarını gıdıkladığında zihni tamamen uyuşuktu.
"Güneş doğmak üzere."
Eve dönme vakti geldi kül kedisi demek istemişti. Cemre sanki salıncaktan kalktığında dünya tersine dönecekmiş gibi sıkıca tutunuyordu o ana. Büyüyü bozmaya da hayatına kaldığı yerden devam etmeye de cesareti yoktu.
"Eve dönmek istemiyorum." dediğinde aslında bunu sessizce aklından geçirdiğini sanıyordu. Toprak gülerek ona daha da sıkı sarıldığında hislerini böyle fütursuzca paylaştığı için kendine kızdı. Onun karşısında zaten o kadar zayıf kalmıştı ki... Daha ne kadar küçük düşürecekti kendini acaba? Doğrulduğunda aslında Toprak'tan bir santim bile uzaklaşmak istemediğini fark edip daha da sinirlendi. Neden kontrol edemiyordu hislerini?
"İstersen seni burada saklayabilirim." dedi Toprak üzerine doğru eğilip. O gece hiç uyumadıklarından gözleri kızarmıştı. Buna rağmen karman çorman olmuş saçlarıyla Cemre'nin bildiği her şeyden daha güzel görünüyordu. Karşısında yok olan kızın yaşadığı iç buhranı ya fark etmemişti ya da umursamıyordu. "Sana söyledim." dedi ışıl ışıl bakışlarıyla. "Seninle burada, bu anda sonsuza kadar kalabilirim ben."
Cemre "ben de!" diye haykıran iç sesini bu kez bastırmayı başarmıştı. "Belki sonsuza kadar değil, ama..." dedi. "...bugün okula katlanabileceğimi sanmıyorum." Başı Toprak'ın göğsüne düşünce oğlan şefkatle saçlarını okşayıp fısıldadı.
"O zaman gitmeyelim."
Cemre bunun duyduğu ilk an hayır demesi gereken şeytani bir teklif olduğunu biliyordu, ama aklı bu yeni ihtimalle delice çalışmaya başlamıştı. Başını kaldırdığında onun gözlerindeki kıvılcımı görmüş olsa gerek Toprak'ın yüzündeki gülüş de büyüdü. "Bu bizim birlikte geçirdiğimiz ilk gecemiz olduğuna göre..." dedi. "Okulu kırmaya da hakkımız olmalı bence."
"Dedem duyunca beni öldürecek."
"Babam da beni." dedi Toprak omuz silkip. Cemre'ye öyle bir bakıyordu ki sanki dünyada ondan daha önemli tek bir şey var olmamıştı. Bir an bu ilgiye sahip olmaktan delice korktu Cemre. Ya onu kaybederse ne olacaktı? Toprak'ın bir başkasına da böyle bakmış olabileceğini düşünemiyordu bile. Selen... O da böyle mi hissetmişti zamanında? O yüzden mi hala arıyordu Toprak'ı?
"O zaman kalıyor muyuz?" diye sordu Toprak onu düşüncelerinden çıkarıp. Cemre ne diyebilirdi? Bu kadar kaybolmuşken dönüş yolunu tek başına nasıl bulacaktı ki zaten?
"Önce biraz uyuyabilir miyiz?" diye mırıldanırken kafası yeniden Toprak'ın omzuna düşmüştü. Kulağındaki kıkırdama içini gıdıklarken verdiği kararın ne kadar tehlikeli olduğunu bir kez daha kendine hatırlattı. Umursamadığını fark etmek mi daha korkutucuydu, bundan zevk aldığını bilmek mi, söyleyemezdi. Korkuyor, bu korku ona delice bir haz veriyordu.
"Gel." dedi Toprak ayaklanıp. "Hala hasta olmadıysan bile burada uyuya kalırsan kesin olursun." Onu nazikçe salıncaktan kaldırıp eve doğru yönlendirmişti. Önünden basamakları tırmanırken elini tutuyor, arada bir Cemre'nin varlığını kontrol etmek istercesine dönüp arkasına bakıyordu. Koridordaki üçüncü odaya girdiklerinde "Burada uyuyabilirsin." dedi yatağı gösterip. Cemre yorganın altına girene kadar beklemiş sonra da başının üzerine sıcacık bir öpücük kondurmuştu.
Cemre ona kal demek istiyordu. Toprak'ın yan odaya gitmek için bile olsa onu bırakacak olması korkutucuydu. Ah Cemre... Kendini nasıl bir duruma sokmuştu böyle? Nasıl ve ne zaman bu kadar zayıf, bu kadar korunmasız bir kız oluvermişti? "Benimle kal." diye mırıldanırken rüya gördüğünü zannediyordu. Gözleri kapanmış, gerçek dünya göz kapaklarının ardında kalmıştı. Belki de ilk kez etrafını saran karanlıktan korkmuyor, uykuda olsa bile ruhunu okşayan huzuru hissedebiliyordu.
Baharın kendine özgü bir kokusu vardı. Ege'nin, zeytin ağaçlarının ve denizin kusursuz bir bileşimiydi belki. İnsanı uyuştururken canlandırır, mest ederken içini özlemle yakardı. Ve Cemre o an geçirdiği tüm baharların kokusunu duyuyordu burnunda. Güneş yüzünü ısıtıyor, teni sıcacık kumları hissediyordu. Gözlerini araladığında sadece rüya görmüş olduğunu anlasa da kalbindeki huzur baki kalmıştı. Üzerinde bir ağırlık hissettiğinde yavaşça arkasını döndü. Bir çift gözün onu izliyor olduğunu elbette o ana kadar fark etmemişti.
"Günaydın çilek." dedi Toprak saçlarını severken. Hemen yanında dirseği üzerinde doğrulmuş ilgiyle Cemre'ye bakıyordu.
"Biz..." dedi Cemre nerede olduğunu hatırlamak istercesine etrafına bakıp. "Yani sen... burada mı uyudun?"
Toprak onun çırpınışları karşısında gülmüştü. "Korkma." dedi kızın yanağını okşayıp. "Yanına uzanalı beş dakika oluyor. Ya da on... Belki de on beş..." Cemre ona anlamadan bakarken nefes verdi. "Tamam, aslında yarım saattir buradayım."
Cemre içinden gelen gülme isteğine engel olamadı. "Saat kaç oldu?" dedi doğrulup. Camın ardında ışıl ışıl parlayan yeni gün o uyurken akıp gitmiş gibiydi.
"Ona geliyor." dedi Toprak. "Seni özellikle uyandırmak istemedim."
"Sen uyumadın mı?"
Toprak omuz silkti. "Pek değil. Sanırım uyumak için fazlasıyla heyecanlıyım."
Cemre ona neden heyecanlı olduğunu sormaya cesaret edemedi. Özellikle kendi kalbi böyle çırpınırken duyacağı tek bir itirafa bile hazır hissetmiyordu. Neyse ki Toprak yataktan kalkıp kapıya yönelmişti. "Kalk hadi." dedi Cemre'ye dönüp. "Aşağıda güzel bir kahvaltı seni bekliyor."
Cemre Toprak kapıdan çıksa da hemen onu takip edememişti. Dünya hala içkinin etkisindeymiş gibi dönüyordu. Kahvaltı mı hazırlamıştı yani Toprak ona? Nasıl bir adamdı böyle? Ve Cemre tam olarak bunu hak edecek ne yapmıştı? Yüzünü yıkarken de, önceki gün çıkardığı kıyafetlerini giyerken de bunu düşünüyordu. İnsana benzediğine emin olup nihayet aşağı indiğinde suyun üzerinde yürür gibi sallanıyordu şaşkınlıktan.
"Evde pek bir şey yoktu." dedi Toprak verandaya kurduğu masayı gösterip. "İdare edeceksin artık."
Cemre'nin bakışları önündeki büyüleyici manzaradan kızarmış ekmeklere oradan da Toprak'ın suratına kaydı. "Bu..." diye başladı. Bu çok fazla diyecekti neredeyse. Bunu hak etmiyorum diye devam edecekti. Bu yaşadıklarının hiçbiri gerçekten oluyor olamazdı.
"Hadi." dedi çoktan sandalyeye yerleşmiş olan Toprak. Cemre birkaç saniye gecikmeli de olsa hayal aleminden kurtulup hareket etmeyi başarabilmişti. Kahvaltı yaparken de sonrasında denize karşı kahvelerini içerken de aynı soruları tekrar tekrar kendine sormaya devam etti. Leylim'in panik içindeki mesajları ona gerçek hayatı hatırlatmaya devam etse de Cemre uyumayı ve hayal görmeyi sürdürüyordu.
Toprak yanındaydı. İnkar edemeyeceği kadar yakınındaydı hem de. Birlikte kahvaltıyı toplarken, sonrasında sahilde yürüyüşe çıktıklarında ve kumlara uzanıp denizi seyrettiklerinde ona hep aynı şekilde bakmaya devam etmişti. Gülümsüyor, gülümsedikçe gamzeleri Cemre'ye göz kırpıyordu. Kız arkadaşım olmanı istiyorum dediğinde Cemre bunun ne anlama gelebileceğini idrak edememişti. Bir ilişki tecrübesi, geçmişe ait tek bir deneyimi yoktu. En fazla Kaan'la oynadığı oyunu hayal edebilirdi. Oysa şimdi Toprak'ın elini tutarken işin ciddiyetini kavrıyordu. Bir erkek arkadaşı vardı artık. Gerçek bir erkek arkadaşı. Ve o... Toprak'tı.
Akşama doğru kayığa bindiklerinde çaktırmadan ve sessizce oğlanı izlemişti Cemre. Kasılan midesinin ve sıkışan kalbinin ayrılma vaktinin yaklaşıyor olmasıyla bir ilgisi olmadığını umuyordu. Bisikletlerini aldıklarında hep yaptığı gibi öne geçmeye çalışmak yerine Toprak'ın yanında kalmış, onun tatlı sesini olabildiğince kulaklarına kazımak istemişti.
Ağaçlı yola girdiklerinde "Bal kabağına dönüşme vakti." diye mırıldandı kendi kendine. Eve tehlikeli ölçüde yaklaşmışlardı ve kaçınılmaz ayrılık vakti geliyordu. Onun yavaşladığını gören Toprak az sonra tamamen durup bisikletinden inmişti. İki adım sonra Cemre'nin yanına gelip bir elini bisikletin direksiyonuna koydu, diğerini de Cemre'ye uzattı. Tatlı tatlı yanağını okşarken gözleri güneşten bile fazla parlıyordu.
"Artık kız arkadaşım olduğuna göre okulda benden kaçmazsın herhalde değil mi?" dedi.
Cemre onun takıldığını bildiği halde kızarmıştı. "Senden kaçmıyorum." diye kendini savundu.
"Yani herkesin içinde elini tutarsam bu senin için sorun olmaz."
"Yani... Ben..." Cemre çırpınıyordu. Sağına, soluna, yere, havaya bakmış bir tek Toprak'la göz göze gelmeyi becerememişti. "Orası okul... yani okulda böyle şeyler..."
Toprak onun çaresizliği karşısında kahkaha attı. Hemen sonra kızın üzerine eğilip çenesini tutmuştu. "Sadece şaka yapıyorum çilek." dedi Cemre'nin içini gıdıklayan sesiyle. "Sen nasıl rahat edeceksen öyle olsun."
Cemre gülümsüyordu. Aklına yapışık Kaan'ın her teneffüs zilinde başında bitmesi gelmişti. Ne saçmaydı ki Toprak ne kadar sık gelirse gelsin ne kadar uzun kalırsa kalsın Cemre ondan sıkılabileceğini hayal edemiyordu. "Şu el tutuşma şeysini okulda yapmasak yeter." dedi.
Toprak bir kez daha tüm içtenliğiyle kahkaha atmıştı. "Tamam el tutuşma şeysi yok." dedi ellerini teslim olur gibi havaya kaldırıp. "Ama senin yanında başka birini görürsem onu öldürmeyeceğime söz veremem."
Cemre alt dudağını ısırdı. "Birini öldürmek için sana ihtiyacım olmadığını hala öğrenemedin mi?"
"Senin vereceğin cezayla tatmin olacağımı sanmıyorum." dedi Toprak burnunu kırıştırıp. "Sana yanaşmaya cüret eden her kimse hak ettiği karşılığı ben vermeliyim."
"Neyse ki kimse bana yanaşmaya cesaret edemiyor."
"Bu sana bakanların gözlerini oymayacağım anlamına gelmiyor ama."
Cemre gerçekten mi der gibi ona baktı. "Kimsenin bana baktığı yok Toprak."
Toprak gülümsüyor, gülümserken yine aynı ilgiyle Cemre'nin yüzünü süzüyordu. Bir süre bu şekilde durduktan sonra eğilip kızın dudaklarına minik bir öpücük kondurmuş sonra da bisikletine yönelmişti. "Okulda kaç erkeğin seninle birlikte olmak için yanıp tutuştuğunu bilsen bu kadar sakin kalabildiğim için beni takdir ederdin." dedi. Pedalı çevirmesiyle öne hareket etmişti. Henüz yeterince uzaklaşmadan son kez arkasına dönüp bağırdı.
"Ama seni ben kaptım çilek ve sen benim sevgilimsin."
................
Bölüm Sonuuuu....
Yeaaaa çok tatlış bölüm olmadı mı ama :D
Gözlerinizden kalpler çıkıyorsa buraya kalp bırakın!
Yoooook Toprak'la ilgili hala şüphelerim var diyorsanız hemmen buraya bir emoji bırakın bakalım.
Şimdi size soru, Cemre aşktan bu kadar korkarken ve Toprak'ın aklında bunca soru varken sizce birlikte olabilecekler mi?
Yorumlarınızı beklerim biliyorsunuzzzz:)
Sevgiler,
E.Ç.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top