Bölüm 1.47


We are buried in broken dreams...

.................

Cemre huysuz suratıyla karşısında oturmuş on dakikadır kollarıyla kendini ısıtmaya çalışıyordu. Bir dakika olsun susmamış, onu denize düşürdüğü için Toprak'a bildiği her şekilde sinirlenmişti. Öyle sevimli, öyle sevilesiydi ki... Toprak elinde olmadan sırıtıyor, bu hali Cemre'yi daha da çileden çıkartıyordu.

"Kayboldun işte!" dedi ters ters. "Bu karanlıkta dandik bir kayıkla açılırsan olacağı bu."

"Biraz da sen kürek çekip ısınmak ister misin?" dedi Toprak.

"Senden daha iyi yönümü bulacağım kesin. Dondum ya, resmen buz kestim!"

Cemre ellerini kazağının içine saklamış bir faydası olurmuş gibi kollarını dizlerine dolamıştı. Devamlı salladığı bacaklarını bir türlü ısıtamayınca ovarak soğuktan korunmaya çalıştı. Toprak onu izlerken kürekleri bir kenara fırlatıp yanına gitmemek için kendini sıkıyordu. "O kısacık şortla ıslanmasan da üşürdün merak etme." dedi. Sözleri üzerine Cemre ona öyle bir bakmıştı ki Toprak daha fazla kendini tutamadı ve gülmeye başladı.

"Bir de neye gülüyorsun ya?" dedi Cemre öfkeyle. "Ben yüzerek döneceğim, eminim daha hızlı eve giderim!"

"Otur oturduğun yere." dedi Toprak. "Bak kara göründü."

Cemre umutla gösterdiği yere bakarken Toprak bir kez daha oynayacağı oyunun kılıfına bürünmüştü. "Bizim iskele değil mi o?" dedi sahte bir korkuyla.

Cemre kaygılanmıştı. "Ne iskelesi ya!" dedi gözleri yaklaştıkları karaltıyı seçtiğinde. "Yanlış yöne kürek çekmişsin Toprak. Bu yazarın adası."

Toprak bilmiyormuş gibi kaşlarını çattı. "Yazarın adası mı? O ne ya?" Cemre panikle ayaklandığında yanağının içini ısırıp "Bir sakin olur musun?" dedi. "En fazla üzerimize kuru bir şeyler vermesini ister sonra geri döneriz."

"Toprak adam beş yıl önce öldü!" dedi Cemre sinirle. "Adada kimse yaşamıyor. Çocukları arasında sorun mu varmış ne. Dokundurtmuyorlar da adaya."

Elbette tüm bunları biliyordu Toprak. Cemre'nin bilmediği ise hikayenin bundan sonraki kısmıydı. "Bizim için daha iyi." dedi iyice küreklere asılıp. "Hızlıca üzerimize bir şeyler bulup çıkarız evden."

"Delirdin mi? Özel bir mülk burası."

"Hani hiçbir şeyden korkmuyordunuz Cemre Hanım?"

Cemre'nin gözleri öfke saçtı. "Korkmuyorum zaten. Bu... bu..."

"Dikkat et." dedi Toprak iyice karaya yaklaştıklarında. Kürekleri bırakıp ayağa kalkmasıyla Cemre'nin dengesini bozmuştu. Kız olduğu yere çökerken o suya atlayıp kayığın önüne geçti ve ipinden çekiştirdi. Cemre'yi adaya getirmek en başından beri planlarının bir parçasıydı, ama onunla birlikte suya atlamayı hiç düşünmemişti. Şimdi bir kez daha beline kadar ıslanınca bunun belki de pek akıllıca bir seçim olmadığına karar verdi. "Gel." dedi kollarını Cemre'ye doğru uzatıp. Tek amacı kızın ıslanmadan karaya ulaşmasını sağlamaktı, ama Cemre ters ters "Ben kendim inerim." deyip suya atladı.

Aferin inatçı keçi!

Kayığı iyice kuma çeken Toprak söylenerek eve doğru yürüyen Cemre'yi duymazdan geldi. Asıl oyunu öğrendiğinde Cemre nasılsa canına okuyacaktı. "Gel, şuradan içeri girelim." dedi kıza yetişip. Kolundan tuttuğu an Cemre'nin sahiden titrediğini fark etmişti. Evet, suya atlama fikri gerçekten de saçmaydı.

"Evin nasıl göründüğünü hiç bilmiyordum." dedi Cemre ilgiyle etrafına bakıp. Dikkatini ilk kez keşfettiği adaya verdiğinden Toprak'ın nasıl ilk seferde içeri giriş yolunu bulduğunu sorgulamamıştı. "Adam o kadar aksiydi ki tekneler bile yanaşmıyordu adaya. Çocukken yüzerek buraya gizlice çıkmak için iddialaşırdık. Bir keresinde yolun yarısına kadar gelmiştim. Can beni yakalayıp eve sürüklemese adaya ulaşan ilk ve tek insan olacaktım."

Toprak kendi anılarını düşünüp gülümsedi. "Demek ki kaybettiğin tek iddia benimkisi değilmiş."

Cemre kıpkırmızı gözlerini anında üzerine dikmişti. "Seni şuracıkta öldürürüm kimsenin haberi olmaz!"

"Adamın ruhuna saygın olsun bari biraz." dedi Toprak sesini ciddileştirip. "Bak muhtemelen seni duyuyordur da."

"Ruhları bu işe karıştırmasak olur mu?"

Toprak kahkaha attı. Bir yandan telefonun ışığıyla evde ilerliyor, düğmenin yerini bulmaya çalışıyordu. Salonu aydınlattığında taş evin iç düzenini de ortaya çıkarmıştı.

"Yuh!" dedi Cemre kendini tutamayıp. Ağzı açık kalmış, gözleri fal taşı gibi açılmıştı. "Yazar der geçersin bir de..."

Ah baba... diye düşündü Toprak. Elbette bu adaya önceden hiç gelmemişti, ama annesinin attığı resimlerden evi tanıyor, taş binanın her bir köşesinde babasının izlerini görebiliyordu. Mütevazilik hiçbir zaman Karasuların güçlü yanı olmamıştı ne de olsa. Yazarın ruhu gerçekten evin bir yerlerinde saklanıyorsa Toprak'ın babasına lanet ediyor olmalıydı.

"Adamın çocuklarının niye kapıştıkları belli oldu şimdi." dedi Cemre salonun ortasına doğru ilerleyip. Şöminenin tam önüne geldiğinde durup başını hafifçe yana eğmişti. Vitrinde duran resimlerden birini eline alıp dikkatle inceledi. Toprak bir an onun geçekleri anladığından korksa da Cemre sonunda resmi geri bırakmıştı.

"Hadi gel üzerimize bir şeyler bulalım." dedi Toprak kızın ilgisini resimlerden uzaklaştırmak için. Cemre hala merakla etrafını inceliyordu. Onun önünden üst kata tırmanırken Toprak ailesinin birkaç parça kıyafeti bu evde bırakmayı akıl ettiğini umdu.

"Adamın dolaplarını mı karıştıracağız?" diye söyleniyordu Cemre arkasında. Toprak ilk odaya saptığında suratını buruşturup pembe duvarların arasındaki sevimli mobilyalara baktı. "Neden bir çocuk odası var evde acaba?"

"Belki de yazarın gizli fantezileri vardı." diye uydurdu Toprak. Su'yun resmini son anda fark edip anında ışığı geri kapamıştı. "Diğer odalara bakalım biz."

"İğrençsin." dedi Cemre bir sonraki odaya geçerken. Bu kez kesinlikle Toprak'ın abisinin oyun alanına girmişlerdi. Koyu lacivert duvarlar, metal raflar ve bu rahatsız edici düzen sadece Ateş'e ait olabilirdi. Umutla dolaba doğru ilerleyip abisinin ganimetlerini ortaya serdi Toprak. Pek bir şey yoktu, ama sonunda üstlerini değiştirebileceklerdi.

"Al bakalım." dedi asılı duran kazaklardan birini Cemre'ye uzatıp. Kendi için bir şeyler bakınırken Cemre'nin kendi kendine homurdandığını fark etti.

"Bu yepyeni ya!" diyordu kız. Elbette öylelerdi. Evi sıfırdan yaptırdığı gibi içini de sıfırdan döşemiş olmalıydı babası. Toprak abisinin buraya eski eşyalarını getireceğini zaten düşünmezdi.

"Yazık, hiç giymeye fırsatı olmamış demek ki adamcağızın." dedi kendine seçtiği tişörtle kazağı alırken. "Sanırım altına bunu giyebilirsin."

Bu kez gülen Cemre'ydi. "Saten bir pijaması mı varmış yazarın?" dedi pantolonu alırken. "Evi biraz daha kurcalasak neler çıkacak kim bilir."

Kim bilir diye düşündü Toprak, ama çaktırmamayı başarmıştı. "Sen burada giyin ben diğer odadayım."

Cemre başıyla onaylarken hala elindeki pijamaya gülüyordu. Toprak beklediği gibi bir başlangıç yapamamış olsa da gecenin iyi devam edeceğine dair yeniden umutlanmıştı. Bir sonraki odaya girip kapıyı ardından kapatmıştı ki bu kez kendi odasında olduğunu fark etti. Tam tahmin edeceği gibi onu hiç tanımayan biri tarafından onun için uygun olduğu şekilde tasarlanmıştı. Dolapları karıştırmaya bile zahmet etmeyen Toprak sırılsıklam haldeki pantolonu ve iç çamaşırından kurtulup yenilerini giydi. Kapısı şiddetle açıldığında ıslak kazağını henüz çıkarmıştı.

"Cemre?" diyebildi öfkeyle üzerine gelen kız elindeki çerçeveyi suratına salladığında. "Bu ne?"

"Bilmem bu ne?"

"Bu ne Toprak?" diye bağırdı Cemre bir kez daha. "Neden ölü bir yazarın yatağının baş ucunda Sultan Hanım'la abinin resmi duruyor? Konuş!"

Toprak sevimsiz resmi inceliyordu. Bir hanım ağa gibi koltuğa oturmuş olan babaannesinin hemen arkasına geçmiş olan abisi elini kadının omzuna yerleştirmişti. Ucuz bütçeli bir dizi afişi gibi görünüyorlardı ve daha önemlisi Toprak'ın planlarını yolun başında bozmuşlardı. "Bu biraz erken oldu." dedi dudaklarını büzüştürüp. "Bu kadar çabuk keşfetmemen gerekiyordu."

Cemre dediklerini daha iyi duymak istermiş gibi sağ kulağını ona doğru uzatmıştı. "Neyi keşfetmemem gerekiyordu?"

Toprak ellerini iki yana açıp suçlu bir köpek yavrusu gibi kaşlarını kaldırdı. "Evimize hoş geldin."

"Evinize mi?"

Toprak sıkıntıyla nefes verdi. "Yazarın öldüğünü zaten biliyordum. Çünkü evi babam aldı. Bir yıl önceydi sanırım... Çocukları ikna edip evi satın almış. Kimse bilsin istemediğinden epey gizli tuttular. Hala miras kavgası olduğunu düşünüyor herkes ama..."

Karşısındaki kızın gözlerindeki öfkeyi görmüştü Toprak, ama daha kendini koruyamadan Cemre üstüne saldırdı. "Seni öldüreceğim! Gerçekten bu kez seni öldüreceğim!"

Toprak onun ellerini tam zamanında yakalamış olsa da Cemre çırpınmaya devam ediyordu. "Beni nasıl kandırırsın? Nasıl?"

"Ya bir dur!" dedi Toprak ve kızı konuşarak zapt edemeyeceğini anlayınca kollarıyla sarıp kendine çekti. Hiçbir şey değilse bile bu yakınlık Cemre'yi anında durdurmuştu. Toprak'ın kazağının üstünde olmadığını o an fark edip şoka girmiş gibiydi. Oysa Toprak daha o içeri girdiği ilk an kızın pijama altını giymediğini görmüştü. Cemre gözleri dönünce kendini doğrudan yan odaya atmıştı belli ki. Şimdiyse içinde bulundukları durum yüzünden yanakları kıpkırmızıydı.

"Bence bu şekilde sonsuza kadar kalabiliriz." dedi Toprak zor çıkan sesiyle. Gözlerini Cemre'nin dudaklarından alamıyordu. Bu gözden uzak adada, kollarında Cemre'yle sonsuzluk o kadar da uzak görünmüyordu o an.

"Saçmalama!" dedi Cemre onu göğsünden itip ama sesi yeterince güçlü çıkmamıştı. Toprak onu bir kez daha kendine doğru çekip "Gitme." dediğinde derin bir nefes aldı. Hala titriyordu. 

"Hem sana güvenmemi istiyorsun hem de yalan söylüyorsun." dedi kaşlarını çatıp.

Toprak boynundan tutup başını göğsüne yasladığında kaşlarını çatsa da direnmemişti. "Sadece benden kaçamayacağın bir yerde seninle konuşmak istedim." dedi Toprak dudaklarını Cemre'nin saçlarında gezdirirken. "Tek bir gece... Eğer istemezsen bir daha seni zorlamayacağım, istediğin kadar benden kaçabilirsin. Kendini sınıfa kapatabilirsin, okulu bırakabilirsin, hatta benimle tanıştığını bile unutabilirsin." Sonra onu kendinden uzaklaştırıp doğrudan gözlerinin içine baktı. "Sadece bu geceyi istiyorum senden. Çok mu?"

Cemre kararsız kalmış gibiydi. Toprak'tan uzaklaşsa da bakışlarını üzerinden çekmemişti. Aklından geçen düşüncelerle sessiz bir savaş verdiği sıktığı yumruklarından belli oluyordu. Sonunda sesli bir nefes verdiğinde "Tamam." dedi. "Ama istediğim an kayığı da alır eve dönerim."

Toprak ne kadar sevindiği belli olmasın diye dudaklarını birbirine bastırdı. "Ne zaman istersen..." derken Cemre çoktan arkasını dönüp kapıya yönelmişti. Toprak onun kazağın altından görünen bacaklarını görmezden gelmesi gerektiğini, bunun kendi akıl sağlığı için en doğrusu olduğunu biliyordu. Ama değil gözlerini kaçırmak çenesini bile tutamadı. "Bence pijamayı giymesen de olur."

Cemre koridora adım atmadan son anda başını çevirip gözleriyle ateş püskürmüş, ama tek kelime etmeden yan odaya geri dönmüştü. Toprak abisinin kazağını üstüne geçirirken ağzını kapatamıyordu. Mutluydu. Tarifsiz bir keyif bedenini karıncalandırıyor, geleceği düşünmek bile heyecan veriyordu. Yatağın üzerinde duran telefona uzanana kadar gülüşü tüm yüzüne yayılmıştı. Sadece iki saniye sonra önce gülüşü sonra da kalbindeki tüm umutlar yok olup gitti. Ekrandaki isim tüm neşesini küle çevirirken yüreğinde kopan fırtına bu külleri varılmaz diyarlara savurmuştu.

"Toprak" yazıyordu ilk mesajda.

"Beni dinlemek zorundasın." diye devam etmişti sonrasında. Toprak'tan cevap alamayınca üçüncü kez yazmış olmalıydı, çünkü son mesaj diğerlerinden on dakika sonra gelmişti.

"Sana ihtiyacım var, lütfen."

Toprak parmaklarında telefonu eline alacak kadar bile güç kalmadığını fark etti. Yatağa çöktüğü halde bir türlü eli alete uzanmamıştı. Ekranın ışığı kapandığı halde harfler hala gözünün önünde yanıp sönüyordu. Ona ihtiyacı mı varı? Şimdi mi? Onca zamandan, yaşanan onca acıdan sonra? Sanki kader Toprak'a bilerek çelme takar gibi yeni bir hayata adım atmaya çalıştığı o anı mı seçmişti? Yapma! diye düşündü Toprak. Bana bunu yapma! Yapma! Yapma!

"Eee? Bana kalmamı söyledin sen burada mı oturacaksın?"

Toprak kapıdan başını uzatmış ona seslenen Cemre'ye baktı, ama gözleri net seçemiyordu. "Ha... hayır!" diye gevelerken ekran kapalı olmasına rağmen eli telefonun üzerine kapanmıştı. Panikle ayağa kalkıp aleti cebine tıktı. "Hadi, bahçeye çıkalım."

Gelecek ve geçmiş arasında incecik bir çizgide kalmış, şimdiyi durmadan elinden kaçırıyordu. Cemre önünde ilerlerken Toprak'ın asla ulaşamayacağı yeni hayatı da ellerinden kayıp hızla uzaklaşıyor gibiydi. Toprak ardında kalana dur, önünden koşturana bekle demeliydi. Oysa sesi çıkmıyor, kalbi parçalara bölünüp dört bir yana dağılmak istiyordu.

-------------

Bölüm Sonuuuu

Yapma be kader... Kızın da taaam şimdi mesaj atası tuttu. Ah kader... (ya da ah be yazar mı demeli) Neyse işler bundan sonra biraz daha karışacak tahmin edeceğiniz üzere :)

Okuyup görelim.

Bu arada yorumlarınızı, mesajlarınızı, beğenilerinizi hep hep hep bekliyorum, biliyorsunuz.

Sevgiii

E.Ç.


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top