Bölüm 1.29

Is this what I've become?
Someone who gets jealous of someone?
Instead of open arms and honest praise
I'm closing doors and pushing love away

*********

Cemre hiçbir zaman huzurlu bir insan olduğunu iddia etmemişti, ama o gün öfkenin kemiklerini acıttığını hissediyordu. Üçüncü dersi geride bıraktıkları halde o sabahı nasıl geçirdiğine dair hiçbir fikri yoktu. Kimseyi duymamış, kimseyi görmemiş sadece yapmayı düşündüğü işe odaklanıp cesur bir adım atmıştı. Şimdi Burak karşısında ağzından salyalar fışkırarak bağırırken verdiği kararın doğruluğunu sorguluyordu elbette. Yine de geri adım atacak değildi.

O gün de öncekiler gibi can sıkıcı bir aksilikler silsilesiyle başlamıştı Cemre için. Uyanamadığı için ucu ucuna yetiştiği derse koşturuyordu ki başka bir bisikletliyle kafa kafaya çarpışıp yere düşmüştü. Çamur olan kıyafetlerinin de dizindeki kızarıklığın da sinirini bir şekilde atardı normalde ama kaza yaptığı kızın erkek arkadaşı diklenince Cemre kendini tutamayıp çocukla kavga etmişti.

Önceki gecenin kuyruk acısını karşısındaki oğlandan çıkartır gibi bağırmıştı Cemre, ama hayatın sürprizleri bitmiyordu. Bisikletini demirlere bağlayıp arkadaşlarıyla henüz buluşmuştu ki parktan okula yürüyen Toprak ve arkadaşları çıktı bu kez karşısına. O Zeynep denen kız hemen yanındaydı Toprak'ın. Hayır, sadece yanında değildi. Toprak Zeynep'in elini tutuyordu. Elini mi tutuyordu?


"Doğru mu görüyorum?" demişti Leylim şok içinde. Ece pörtlek gözleriyle önünde oynayan filmi kavramaya çalışıyordu.

Okul bahçesine birlikte adım atan Toprak ve Zeynep'in kusursuz bir çift gibi göründüklerini kimse inkar edemezdi. Zeynep'in rüzgarda uçuşan siyah saçları Toprak'ınkilere karışıyor, sanki göz göre göre onunla flört ediyordu. Kızın halinden ne kadar memnun olduğu pembeleşmiş yanaklarına yansımıştı.

"Mükemmel uyum!" diye tanımlamıştı Burak bu durumu.

Toprak doğruyu söylemişti demek. Gerçekten de bir kız arkadaşı vardı ve bu durumdan fazlasıyla keyif alıyormuş gibi duruyordu. Cemre ortaya attığı suçlamalarla kendini küçük düşürdüğüyle kalmıştı işte.  Belki de bu durumdan hoşnut tek kişi olan Burak'ın ağzı kulaklarındaydı, ama Cemre için kabus sonlanmıyordu. Toprak ve Zeynep'in hemen ardından el ele okula giren Mert ve Duru vardı sırada. İkisinin barıştığına şüphe yoktu, ki bu Duru'nun gururlu bakışlarıyla etrafındakileri yeniden aşağılamaya başlamasından da anlaşılıyordu.

"Hadi buna da tamam ama Kerem ne alaka?" demişti Leylim kaşlarını çatıp.

O ana kadar gördüklerini bile sindirememiş olan Cemre ve arkadaşları için Kerem son şoktu. Yanında Zeynep'in arkadaşlarından bir kızla okula girerken el ele olmasalar da Kerem kıza karşı fazlasıyla ilgili görünüyordu. Ece kaşlarını çatıp onları izlemiş sonra da tek kelime etmeden arkasını dönüp gitmişti.

"Gece birileri için güzel geçmiş anlaşılan." diyen Leylim belki de son noktayı koymuştu. Oysa Cemre'nin berbat geçen gecesini korkunç bir sabah takip ediyor, yeni gelen gün daha katlanılmaz olma konusunda öncekilerle yarışıyordu.

Okul bu yeni havadisle çalkalanırken Cemre insanların dedikodusundan kaçmaya çalışmıştı köşe bucak. Zeynep çocuğu kaptı diyenler, helal olsunlarla kıskançlıklarını gizleyenler, konuyu Toprak'ın şehirden gelmesine bağlayanlar... Sanki tüm ergenler bu haberi beklemişti muhabbet etmek için.

Etrafında tüm bunlar olurken Cemre'nin sağlıklı düşünmesi elbette mümkün değildi. Düşünememişti de. İkinci teneffüs zili çaldığında Leylim daha nereye gittiğini anlayamadan Doruk'la muhabbet eden Kaan'ın karşısına oturmuş, onunla bir şeyler içmek isteyip istemediğini sormuştu. Bu o an onları duyanlar için de sonradan haberi alanlar için de şok ediciydi. Nasıl olmasındı ki? Cemre bile hala tam olarak ne yaptığına anlam veremiyordu. Tam da bu yüzden henüz haberleri almış olan Burak ateş püskürürken sessiz kalmıştı.

"Cemre sen kendinde misin?" diye bağırıyordu Burak. "Kafayı mı yedin? Böyle bir şeyi nasıl yaparsın?"

"Burak sakin ol. Herkes bize bakıyor." diye araya girdi Leylim. Nafileydi. Burak bir kez kontrolden çıkmıştı.

"Neden Kaan? Nasıl olabilir gerçekten anlamıyorum? O pis Doruk'un arkadaşıyla mı yani... yani sen... Allah'ım üstüne bir de gidip sen çıkma teklif etmişsin çocuğa."

"Bir şeyler içelim mi diye sordum sadece." dedi Cemre faydası olurmuş gibi. Burak iyice kızarınca dudağını ısırdı.

"Cemre erkekler seni beğenir, sana çıkma teklif eder, ben çıkma teklif ederim. Sen beğenmezsin. Sen bahane bulursun. Sen reddedersin. Beni hep reddettin. Herkesi reddettin. Hep olan bu. Şimdi nasıl... Nasıl yaparsın Cemre?"

Cemre bir yardımı olur diye Leylim'e baktıysa da kızın suratında da aynı soru işaretleri vardı. Keşke Cemre'nin bir cevabı olsaydı, ama yoktu. Düşünmeden hareket etmiş, öfkeyle oturup muhtemel bir zararla kalkmıştı. Başına neler geleceğinden henüz haberdar değildi, ama zaman içinde öğrenecekti. O öğlen Kaan yanına oturduğunda işlerin belki de düşündüğü kadar kontrolünde olmadığını hissetti. Sonraki birkaç teneffüs zilinin çalmasıyla çocuk Cemre'nin yanında bitmiş, okul çıkışı Cemre'nin uydurduğu tüm bahanelere rağmen onu eve bırakmak istemişti.

O gece Alper Abi'nin barında arkadaşlarıyla bir başına kalıp durumu dili döndüğünce açıklamayı umuyordu Cemre. Kaan'a verdiği sözü o unutmuş olsa da saat tam sekizde kumsalda beliren çocuk bu buluşmayı fazlasıyla ciddiye almış gibiydi. Leylim, Burak, Ece, Adem ve Umut uzak bir masada geceyi geçirirken Cemre hiçbir yere bağlanmayan konular açıp iki normal insan gibi Kaan'la iletişim kurmaya çalışmıştı. Olmuyordu. Cemre ikisinin ortak bir noktası olduğuna hiç ihtimal vermemişti zaten, ama en azından havadan sudan konuşabilecek temel bir diyalog seviyesini tutturabilmeyi umardı. Burak'ın Kaan'la ilgili sözleri ister istemez kulaklarında çınlıyordu: O çocuğun beyin hücreleri kaslarının arasına sıkışıp ezilmiş Cemre. Gerçekten mi Cemre? Nasıl yaparsın Cemre?

Cemre bir şekilde yapmıştı. Kaan'ın spor salonundan çıkmadığını gösteren dar tişörtünün her dakika daha çok gözüne batacağını hesaba katmadığı doğruydu. Aynı masada geçirdikleri bir iki saatin sonunda dünya barışı ve küresel ısınma da dahil tüm genel konuların kıyısından köşesinden geçmiş bulunan Cemre cephaneliğinin boşaldığını hissediyordu. Toprak ve Zeynep'in tam o sırada bara gelmiş olmaları hayatın ona attığı kazıklardan biriydi sadece. Doğrudan Alper Abi'nin yanına gidip adamın karşısına oturan yeni çift bir kez daha mekandaki meraklı gözlerin ilgi odağı olmuştu. 

"Burası pek de eğlenceli değilmiş." dedi Kaan sonunda. Cemre bir süredir çocukla konuşmadığını o an fark etmişti. 

"Aslında epey eğlencelidir ama..." diye geveledi. Toprak ve Zeynep'i izlemekten sözlerinin devamını getirememişti. Ne kadar da mutlu görünüyorlardı sahiden. Alper Abi'yle ne konuşuyorlardı ki bu kadar eğlenecek? Cemre kıskançlığın damarlarını zorladığını hissediyordu. Burası onun mekanı, o da onun Alper Abi'siydi. Bu sonradan bitmeler ne hakla onun çöplüğünde ötüyorlardı böyle Allah aşkına?

"Gel hadi." dedi Cemre sıkıntıyla. "Bizimkilerin yanına geçelim. Muhabbet ederiz biraz."

Kaan bunu bir hakaret olarak algılamış gibiydi. "Bu gece benimle çıkmak istediğini sanıyordum?"

Ben de öyle sanıyordum dememek için kendini zor tuttu Cemre. "Seni arkadaşlarımla tanıştırmak istiyorum." diye uydurup Kaan'ı kalkmaya ikna etti. Elbette Burak bu durumdan hiç hoşnut olmamıştı. Gözlerinden fışkıran alevlerle koca bir kasabayı küle çevirebilirdi o an. Leylim gergindi, Ece mutsuzdu, Adem'le Umutsa bir şarkı hakkında tartışıyorlardı. Cemre arkadaşlarıyla muhabbet kurmak için elinden gelen her şeyi yapsa da gözlerinin bara kaymasına engel olamıyordu. Zeynep'in tuvalete gitmek için Toprak'ı yalnız bıraktığını gördüğünde ikinci kez düşünmeden ayaklandı.

"Bize içecek bir şeyler alacağım." demiş, ama sonraki adımını planlamamıştı. Bankoya yaslandığında Alper Abi'ye gülümseyip "İki tane Churchill verir misin abi." dedi. Merakına yenik düşüp yan gözle Toprak'a baksa da onunla konuşmayı düşünmüyordu. Doğrusu dünkü sözlerinden dolayı özür dilemesi olurdu elbette. Ama geri adım atamayacak kadar ileri gitmişti Cemre. Toprak'ın ona baktığını hissettiğinde gözleri yavaşça oğlana döndü.

"Gerçekten mi?" dedi Toprak. Yüzünde ukala bir gülümseme vardı.

"Ne gerçekten mi?" dedi Cemre ters ters.

Toprak gülüşünü bastırmak ister gibi alt dudağını ısırdı. "Gerçekten Kaan mı?" dedi. "Yapabileceğinin en iyisi bu mu yani?"

Cemre bu tuzağa nasıl düştüğünü bilmiyordu. Avına saldırmaya hazırlanan bir kedi gibi gözleri kısıldı, kasları gerildi, dudakları bir çizgi halini aldı. "Bu seni hiç ilgilendirmez." dedi dişleri arasından.

Toprak onun bu sinirinden hiç etkilenmişe benzemiyordu. "Kesinlikle." dedi başını sallayıp. "Sadece anlamıyorum. Bilmiyorum belki de ben yanlış hatırlıyorumdur ama... O çocuk şey değil miydi? Hani şey... Benim sahilde seni bulduğum o malum gün..."

Cemre onun doğru cevabı bildiğini biliyordu. Toprak bir fare gibi oynuyordu onunla. Tek istediği Cemre'nin damarına basmaktı ve başarmıştı. İntikamını soğuk bir yemek gibi kaşıklıyordu karşısında. Cemre ona cevap vermek için kelimelerini toparlamaya çalışırken bakışları başka yöne kaymıştı.

"Canım geldin mi?"

Canım diye düşündü Cemre. Hemen sonra Zeynep'i görmüş, kızın şekerli parfümü burnunu yakmıştı.

"Siz Cemre'yle tanışıyor muydunuz?" dedi Toprak neşeyle. Cemre onun kızı belinden tuttuğu gibi bir ayrıntıyı neden fark ettiğini bilmiyordu. Kendini Zeynep'e gülümsemeye zorladı.

"Cemre." dedi elini uzatıp.

"Memnun oldum." diyen kız gerçekten öyle görünüyordu. Duru gibi gıcık ya da kendini beğenmiş değildi ki bu ondan nefret etmeyi zorlaştırıyordu. Gülücükler saçan sevimli suratıyla Toprak'a dönüp "Artık gidelim mi?" dedikten sonra Cemre'den özür dilemiş, sonra daha uzun konuşacaklarını garanti etmişti.

Cemre o gece eve Kaan'la dönerken de, ertesi gün ilk teneffüste Kaan başında bittiğinde de Zeynep'in ne kadar mutlu olduğunu düşünüp içindeki bu kekremsi duygunun ne olduğunu anlamaya çalışmıştı. İşlerin Kaan'la yürümeyeceğini idrak etmek için Toprak'la Zeynep'in örnek ilişkisini görmeye gerek yoktu ya, Cemre yine de onlara bakmaktan kendini alamıyordu. Tüm zamanını köşe kapmaca şeklinde Kaan'dan kaçarak geçirdiği günler birbirini kovalarken her sabah okula gitmek daha zor gelmeye başlamıştı.

"Sanırım ondan ayrılacağım." dedi bir teneffüsü Kaan'sız geçirmeyi başardığında. Kahve ve çikolata alıp banklardan birine kurulmuşlardı Leylim'le. "Ona katlanamıyorum." diye itiraf etti. "Tek yaptığımız spor salonunda o gün kaç bastığından, o hafta kaç defa spora gittiğinden, ne yiyip ne yemediğinden konuşmak. Bir de benim yediklerime de karışmıyor mu? Suratına bakarken hamburgerimin arasına patates kızartması koyup karşısında şapur şupur yemek istiyorum resmen. "

Leylim kıkırdadı. "Çok da yakışıyordunuz gerçi ama..."

Cemre öldürücü bir bakış atınca Leylim eliyle dudaklarını kapattı. "Bu gece onunla konuşacağım." dedi Cemre sıkıntıyla nefes verip. "Sahilde bir köşeye çeker konuşurum. O da anlar herhalde. Sonuçta ne kadardır birlikteyiz ki? Denedik olmadı."

Gerçekten de olmamıştı. Cemre fevri davranışlarıyla yine her şeyi eline yüzüne bulaştırdığının farkındaydı. Korkusundan Can'a Kaan'dan bahsedememişti bile. Ne diyecekti ki? Beyinsiz bir kas kütlesine çıkma teklif ettiğini mi söyleyecekti abisine? Neyse ki o gün tüm hatalarına son veriyordu. Okuldan sonra zeytinliğe uğramış, hava karardığında hızlıca duş alıp siyah bir elbise giymiş ve doğrudan Alper Abi'nin barının yolunu tutmuştu. Kaan'a ne demesi, durumu nasıl izah etmesi gerektiği konusunda defalarca kez düşünmüş olmasına rağmen hala elle tutulur bir gerekçesi yoktu.

"Seninki geldi bile." demişti Ece onu görür görmez. Burak seninki lafına bozulduysa da o gün sinirleneceğe benzemiyordu. Leylim herkese Cemre'nin o geceki planından bahsetmiş olmalıydı. "Bitir bu işi kaplan!" diye alay etti Cemre Kaan'ın yanına giderken. Az ilerideki masalardan birinde oturan Toprak bir an için onunla göz göze gelmiş, sonra yeniden arkadaşlarının muhabbetine dönmüştü.

"Çok güzel olmuşsun." dedi Kaan Cemre yanına oturduğunda. Cemre'nin öyle bir amacı yoktu ama Kaan gerçekten etkilenmişe benziyordu. Daha Cemre konuya nerden gireceğini bile düşünemeden cebinden çıkardığı minik bir hediye paketini uzattı.

"Bana mı?" demişti Cemre şuursuzca. Elbette onaydı. Kaan ince bir bileklik almıştı sürpriz olsun diye.

"Benimle gelip konuştuğun için..." dedi gururla. "Ben çok mutluyum. Yani sayende..."

Cemre söyleyeceği, söylemeyeceği ne varsa boğazında düğümlenmiş bir halde çocuğa bakakalmıştı. Kaan ona uzanıp yanağından öptüğünde tepki vermemesinin tek nedeni yaşadığı şoktu.

"Biraz baş başa yürüyelim mi?" dedi Kaan. Baş başa kelimesine yaptığı vurgu Cemre'nin tüylerini diken diken etmişti. Olabildiğince hızla oradan kaçıp arkadaşlarının arkasına sığınmak istiyordu. Yine de "tabi." dedi. Eğer kaçınılmaz konuşmayı yapacaksa bir yerden başlaması gerekiyordu. Böylece Kaan'ın ona uzattığı eli tuttu ve arkadaşlarına son bir imdat bakışı atıp deniz kenarına doğru Kaan'la yürüdü.

Bitir bu işi kaplan diye yineledi kendi kendine. Yeniden özgür olmanın zamanı gelmişti.

----------

Bölüm Sonu

Hahahah valla çok eğlenerek yazdım bu bölümü :D Umarım siz de eğlenmişsinizdir.

Cemre inatçıydı, şimdi Toprak  da ona katıldı. Nolcak bu çocukların hali ben de bilmiyorum. Daha sırada Kaan Bey'den ayrılmak var. Bakalım Cemre'nin başına neler gelicek :)

Okuyup görelim... Yorum yapmayı da ihmal etmeyelim :D 

Öpücükleeer

E.Ç. 

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top