Bölüm 1.11


Levent gözlerini tavana dikmiş ses çıkarmadan yatıyordu. Yasemin'in içeride kahvaltı hazırladığına şüphe yoktu. Ne de olsa erkeği kırk yılın başı onun yanında uyanmıştı. Kadın tüm hünerlerini göstermek için debelenecek, sevdiği adama kendini beğendirmek için elinden geleni ardına koymayacaktı. Yasemin onun için her şeyi yapardı. Ona aitti, ona adanmıştı.

Olması gerektiği gibi diye düşündü Levent keyifle gerinirken. Üzerindeki örtüyü savurup yataktan kalktı ve sandalyenin üzerine fırlattığı gömleğini giyindi. Aynanın karşısına geçtiğinde gördüğü adamdan hoşnut olmamıştı. Kırışmış kıyafetleri ve darmaduman saçıyla derbeder görünüyordu. Öyle de olmalıydı. Ne de olsa tüm geceyi ailesini ve zeytinliğin geleceğini kurtarmak için kafa patlatarak geçirmiş, ofisin bir köşesinde uyuya kalmıştı. Keyifle sırıttı. Ruhi Bey'in ondan öğrenmesi gereken ne de çok şey vardı.

Gömleğini pantolonuna sokuştururken odadan çıktı. Koridor fırından yeni çıkmış börek kokuyordu. İçeriden gelen tabak çanağın sesi midesinden yükselen gurultuları artırmıştı. Taze kesilmiş domatesle salatalık, demini almış çay ve mis gibi yumurta... Levent salona girmeden kapının önünden manzarayı izledi bir süre. Siyah sabahlığıyla koşturan Yasemin tahmin ettiği gibi çırpınıyordu her şey kusursuz olsun diye. Öyle genç, öyle toydu ki... Levent bir zamanlar sahip olduğu vicdanını bile hatırlıyordu kıza bakarken.

Onun varlığını fark ettiğinde "Uyandın mı?" dedi ışıl ışıl bakan yeşil gözleriyle. Birkaç adımda Levent'in yanında bitmiş, adamın yanağına sıcacık bir öpücük bırakmıştı. "Sana harika bir kahvaltı hazırladım." dedi sevinçle. "O sevdiğin börekten de yaptım."

Levent kızın ipeksi tenini okşadı. "Fark ettim, ama çıkmam lazım."

Yasemin'in yüzü anında düşmüştü. "Hemen mi?" diye sordu hüzünle. "Biraz olsun kalamaz mısın? En azından kahvaltı edene kadar..."

Levent genç kadını kendine çekip onu susturacak sıcak bir öpücük verdi. "Akşama yine uğrarım. Böreklerden benim için sakla olur mu?"

Yasemin ikna olmuşa benzemiyordu. Yine de başını salladı. "Ofise mi gidiyorsun?"

"Önce birkaç işim var." dedi Levent. Yapacaklarının düşüncesiyle elinde olmadan dudakları yukarı kıvrılmıştı.

"Dikkatli ol." dedi Yasemin. "İşçileri senin ayarttığını öğrenirlerse..."

"Hişşş" Levent kızı çenesinden tutup başını hafifçe yukarı kaldırdı. Yasemin'in çimen bakışlarındaki korku Levent'in hayatındaki her şeyden daha gerçekti. "Sen merak etme güzelim." dedi Levent. "Üzerine düşeni yap yeter. Tamam mı?"

Yasemin'in kendince verdiği iç savaş yüzüne yansımıştı. Levent onun korktuğunu elbette biliyordu. Birlikte söyledikleri yalanlar, kandırdıkları insanlar, arkadan çevirdikleri onca iş... Yasemin'i durduran bu gözü kör aşkı olmasa muhtemelen şimdiye çoktan tüm foyalarını ortaya sermiş olurdu. O, Levent'in kendisini bile şaşırtacak kadar çok seviyordu adamı. Öksüz kaldığında Ruhi Bey elinden tutup okutmuştu onu belki. Sonra yanına alıp iş vermiş, ev kurmasına yardımcı olmuştu. Ama Levent kızın asla sahip olmadığı yegane yuvaydı. Yalnız gecelerde onu sarıp sarmalayan, koruyup kollayan kahramanıydı.

"Ben Ruhi Dede'yle konuşurum, ama ya işçilerden biri seni ele verirse?" dedi kuşkuyla.

"Vermezler." dedi Levent. "Veremezler. Beni bilen tek bir adam var zaten, o da kendi kıçını korumak için susacak. Hiç merak etme."

Yasemin sıkıntıyla kakülünü geri taradı. "Peki." dedi. "Öyle olsun. Ama bu kez içim hiç rahat değil Levent. Sanki bu yaptığımız Ruhi Dede'ye zarar verecek gibi."

"Bir tanem..." dedi Levent kızın yüzünü elleri arasına alıp. "Daha kaç defa söyleyeceğim sana? Tek amacım Ruhi Bey'e doğruları göstermek. Evet bir yıl zarar edecek belki, ama sonunda doğru yolu öğrenecek. Ben bu aileyi korumak için çırpınıyorum, sen bunu bilmiyor musun? Bu geri kafalılıkla rakiplerimizle rekabet etmemiz mümkün mü? Anlatıyorum dinlemiyor. Gösteriyorum bakmıyor. Bana başka yol bırakmadı ki. Yaşaması, öğrenmesi lazım. Aksi halde Karasulardan başka isim çınlamayacak bu topraklarda!"

Yasemin iç çekti. Kafası karışık, vicdanı rahatsızdı. Yine de Levent'in gözlerine baktığında gülümsedi. "Tamam." dedi ikna olmadıysa da. "Ben bugün onunla konuşurum."

"Aferin sana." dedi Levent. Kızı son bir kez öptükten sonra bıraktı ve kapıya yöneldi. Çıkmadan son anda yeniden arkasını dönmüştü. "Göreceksin." dedi. "Ruhi Dede eninde sonunda anlayacak. İşte o zaman bizim dönemimiz başlayacak."

Levent son sözlerini söylerken sırıtıyordu. Çapkın bir göz kırpışla sevgilisine veda edip evden ayrıldı. Hep yaptığı gibi sokağa adımını atmadan ortalığı iyice kolaçan etmişti. İşler bu kadar iyi giderken bir çuval inciri berbat etmek doğru olmazdı. Yıllardır sabrediyordu. Harekete geçmemiş olsa belki bir o kadar yıl daha çırpınarak geçirecekti. Oysa Levent'in takati kalmamıştı. Hak ettiği ne varsa daha fazlasıyla birlikte ele geçirmesinin vakti gelmişti.

İki sokak öteye bıraktığı arabasına binip meydanın yolunu tuttu. Henüz erken olduğundan sokaklar sakin, çoğu dükkanın kepenkleri kapalıydı. Telefonda sözleştikleri inşaatı bitmemiş apartmanın önüne geldiğinde bir kez daha onu gören biri olup olmadığına baktı. Neyse ki yoldan geçen tek tük adam da tanıdık değildi.

Arkasını kontrol ederek henüz kapısı takılmamış binaya girip dosdoğru üçüncü kata çıktı. Beklediği işaret az öteden göz kırpıyordu. Üzerinde x işareti olan kırmızı varil her şeyiyle sakladığı günahı haykırıyordu adeta. Levent derin bir nefes alıp ona doğru ilerledi. Onca parayı boş bir varilin içine bırakıp gitme fikri hala canını sıktığından zarfı bırakırken oyalanmıştı. Sonunda yükünden kurtulmayı başardığında ellerini üzerine silip döndü. Arkasından gelen sesi aynı anda işitmişti.

"Aferin valla."

Levent panikle yerinde sıçradı.

"Sözünün eri biri gibi de durmuyorsun ama dediğini yaptın yani, helal olsun."

Binanın camsız duvarlarından içeri sızan güneş ışığında havaya kalkmış tüm toz parladığından Levent karşısındaki adamı başta seçememişti. Yabancı konuştukça kim olduğuna emin olsa da temkini elden bırakmak istemiyordu.

"Ne diyorsun sen kardeşim?" diye sordu kaşlarını çatıp.

Tepkisi adamı gülümsetmişti. "Emaneti bırakmazsın diye düşünmüştüm diyorum. Para tamam değil mi?"

Levent sıkıntıyla nefes verdi. "Burada olmaman gerekiyordu."

"Pek güvenilir bir herif değilsin." dedi adam omuz silkip. Gözleri Levent'in arkasındaki varile kaymıştı. "Para tamam mı diye sordum?"

"Kendin bakarsın." diye homurdandı Levent. Bir yandan çıkışa doğru hareketlenmişti, ama tam yanından geçerken adamın kirli elleri ceketine yapıştı.  

"Bir sorun çıkarsa seni bulurum." dedi adam sigara kokan nefesiyle Levent'in üzerine çöküp. Levent bir hışım kolunu kurtarıp öfke saçan gözleriyle bakınca da sarı dişlerini göstere göstere sırıttı. "Ne oldu Levent Bey? Bir şeye mi sıkıldı canın?"

"Kes!" dedi Levent bir anda adamın yakasına yapışıp. "Sana söyleneni yap, paranı al, çeneni kapa, otur!"

"Yoksa?"

Levent tiksinerek baktı hala yakasından çekiştirdiği adama. "Yoksa sen ne olacağını biliyorsun." dedi dişleri arasından. "Hani şu Ahmet'in başına gelen cinsten şeyler... Sahi nerede bulunmuştu onun cesedi, kahvenin arkasındaki evin bahçesi miydi ne?"

Adamın bir anda beti benzi attı.  Levent savurarak yakasını bıraktığında tepkisiz kaldı ve ters bir şey dememek için dudağını ısırdı.

"Sana denileni yap!" dedi Levent sinirle. Daha fazla bu adamla oyalanmaya gerek yoktu. Arkasına ikinci kez bakmadan kendini binadan dışarı attı ve yeterince uzaklaşana kadar da durmadı. O ana kadar tüm planı kontrol altında tuttuğunu düşünmüş, en küçük ayrıntıyı planladığını zannetmişti. Ah bir de işini bozan şu sefiller olmasa, ne de kolay olacaktı her şey. Adamın yüzünü görmüş olmasından da, onları izleyen başkalarının olma ihtimalinden de huzursuz olmuştu.

Burnundan soluyarak arabasına doğru yürümeye koyuldu. Mağazaya gidip kendini ofise kapatmak ve öfkesi geçene kadar camı çerçeveyi indirmek istiyordu. Sonra bunun yerine eve geçip Ruhi Bey'in karşısına dikilmeyi düşündü. Kocalık yapmak zorunda bırakıldığı o kadından da çıkarabilirdi öfkesini... Yada aynı evde yaşamak zorunda kaldığı o baş belası öksüzlerden... Hepsi ama hepsi suçluydu ne de olsa. Levent onlardan da, hayatından da nefret ediyordu.

Arabayı bıraktığı caddeye geldiğinde Yasemin'in yanına geri dönüp her şeyden uzaklaşmayı ciddi ciddi düşünmeye başlamıştı. Bu hayatta kafasını dağıtabilecek tek insan, tek varlık oydu. Öfkeyle kapıyı açıp arabanın ön koltuğuna yerleşmişti ki sokağın başından yaklaşan arabayı yakaladı gözü. Elbette tanıyordu bu cipi. Siyah makinanın ağır ağır yanından geçip az ilerideki dükkanın önünde durmasını izledi. Arka koltuğa yerleşmiş karısının soluk benzini tanımıştı tek bakışta. Zaten az sonra araba durduğunda gecikmeden Ayça inmişti. Şoföre beklemesini işaret edip dükkana girdi.

Pamuk Nine'nin kaymağından almaya gelmişti belli ki. Levent nasıl da unutmuştu kadının bu saçma ritüelini. Haftanın bir günü Ayça mutlaka erkenden meydana gelip Pamuk Nine'ye uğrar, onun öğlene kadar biten eşsiz kaymağıyla birlikte birkaç şey alıp kahvaltıdan önce eve dönerdi.

Levent derin bir nefes alıp camın ardından gördüğü kadarıyla karısını izledi. Acaba geçerken kadın onu fark etmiş miydi? Gördüyse bile bir şey fark etmezdi ya Levent yine de karşılaştıkları için huzursuz olmuştu. Bir an arabasına atlayıp Ayça dışarı çıkmadan ortadan kaybolmayı düşündü. Sonra tam tersini yapıp cipin yanına yürüdü ve kadın elinde paketle dükkandan çıktığında karşısına dikildi.

"Levent?" dedi Ayça şaşkınlık içinde. "Burada ne yapıyorsun?"

"İşim vardı." diye kestirip attı Levent. "Sen?"

Ayça elindeki poşeti gösterdi. Gözleri kuşkuyla kocasını süzüyordu. "Gece gelemdin. Ofiste miydin?" diye sordu. Cevabını bildiği saçma sorularla Levent'i oyalıyordu yine her zamanki gibi.

"Nerde olacaktım Ayça?" diye tersledi Levent. "Babana rağmen işi kurtarmaya çalışıyor bazılarımız."

Ayça'nın dudakları titredi bir an için, ama kendini çabuk toparlamıştı. "Eve geliyor musun?" diye sordu dilinin ucuna gelen hıçkırığı yutkunup. "Kahvaltı için..."

"Mağazaya geri dönmem lazım." dedi Levent. "Hadi sen git eve."

Ayça Levent'in açtığı kapıya doğru yöneldi. Kafasındaki tüm soru işaretleri havada asılı kalmıştı. Son bir kez kocasına bakmak için döndüğünde gözleri adamın arkasında bir yere takıldı. Levent çok kısa bir an için dahi olsa kadının yüzündeki çizgilerin gerildiğini fark etmişti. "Ne oldu?" demesine fırsat kalmadan Alper göz hizasına gelmişti.

"Alper." dedi Levent mutsuzluğunu saklama gereği duymadan. "Ne tesadüf bu böyle. Sabah sabah hepimiz aynı kaymağın peşine düşmüşüz meğer. Allah'ın işi işte!"

Levent son sözlerini özellikle karısına bakarak söylemişti. Ses tonundaki suçlayıcı ifade Ayça'nın soluk benzinin iyice atmasına neden oldu. Kadının gözü çok kısa bir an için Alper'e kaydıysa da hemen kendini toparlayıp kocasına döndü. "Benim artık gitmem lazım." dedi zar zor duyulan sesiyle. "Kahvaltıya geç kalmayayım."

"Tabi canım tabi!" dedi Levent özellikle bağırarak. "Evimize git sen. Güzelce kahvaltını yap. Güzelim benim. Canım karım."

Levent sözleriyle Alper'in yüzünün değişmesini bekledi, ama adam bir şey hissediyorsa bile mükemmel saklıyordu. "İyi günler." diye geçiştirip yanlarından sıyrıldı ve kendini mağazaya attı. Kaçıp kurtulmuş olduğunu sanıyordu. Ayça ise konuşmanın bitmediğinin farkında, kaygılı gözlerle kocasına bakakalmıştı.

"Ayça?" dedi Levent iyice kadına sokulup. Yaprak gibi titreyen karısını boğazından yakalayıp arabaya çarpmıyorsa sadece insan içinde oldukları içindi. "Anlat." diye tısladı. "Ne arıyor bu adam burada, ha?"

"Ben... ben nereden bileyim Levent." diye inledi Ayça. "Tesadüf! Tamamen tesadüf! Başka ne olabilir ki?"

"Sen söyle başka ne olabilir?"

Ayça'nın gözleri yaşlarla dolmuştu. "Vallahi." dedi. "Yemin ederim. Tamamen tesadüf!"

Levent'in mavi gözleri ateş saçıyordu. "Sen her hafta bu herif için mi buraya geliyorsun lan?" dedi dişlerini sıkıp. "Hala bunu göreceğim diye mi oyun çeviriyorsun?"

"Hayır!" diye bağırdı Ayça. Sonra utanıp sesini alçalttı. "Hayır, asla! Ben o adamla yıllardır konuşmadım, yemin ederim!"

"Kes!" Levent bir iki adım uzaklaşıp perişan haldeki karısını inceledi. Sefil, aciz, zavallı bir mahluktu. "Bin arabaya eve git yoksa elimden bir kaza çıkacak." dedi yeniden kadına yanaştığında. "Bu konuyu da sonra konuşacağız senle!"

"Levent ben..."

Levent onun kolunu sıkınca devam edemedi. Gözleri korkuyla açılmıştı. "O babana fazla güvenme kızım!" dedi Levent kulağına eğilip. "Beni sinir edersen seni Ruhi Bey bile koruyamaz!"

Ayça kayarak elinden kurtulup anında arabaya binmiş, sanki korunabilirmiş gibi kapıyı da ardından kapamıştı. Levent cip uzaklaşana kadar olduğu yerde durup bekledi. Dakikalar sonra Alper dükkandan çıkıp önünden geçtiğinde ona sağlam bir yumruk sallamamak için dudaklarını parçalaması gerekmişti. Sakin kalmaktan başka şansı yoktu. Mor bir göz yılların öfkesini asla almazdı. Oysa Levent'in tıkır tıkır işleyen planları sonunda her intikam layığıyla alınmış olacaktı. Ruhi, Ayça, Alper... Düşmanın önemi yoktu. Hepsi görecekti.

Levent bu düşünceyle gülümsedi ve arabasına yürüyüp mağazanın yolunu tuttu. Yapılacak çok iş, kazanılacak çok zafer vardı.

--------

Bölüm Sonu

Evet, Levent'ten nefret eden herkesi buraya alalım :) Tahmin edeceğiniz üzere Levent hikayemizde çoook önemli bir yere sahip. Onun başımıza daha neler açacağını tahmin eden var mı?

Hadi bana yazın :)

Sizi seviyom

E.Ç.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top