Bölüm 12

Güzel geceler canlarım,

Bu sefer hem içinizi ısıtmaya hem de gözlerde bir damla yaş bırakmaya geldim. 

Nasıl gidiyor kitap? Böyle günlük bölümler hoşunuza gidiyor mu? 

Bana çok iyi geldi valla yalan yok, tatlış tatlış ılık süt gibi akıveriyor :p

Susuyorum ve sizi öpüyorum.

Keyifli okumalar,

E.Ç

***

Don't go yet.

***

BÖLÜM 12:

Camila

Rüya... yaşadıklarım kesinlikle buydu. Caja Negra'ya gittiğim o gece bir hayal aleminde sıkışıp kalmıştım ben ve şimdi çıkamıyordum. Hoş, neden çıkmak isteyeydim ki zaten. Gün bitmesin diye dua ederek başlıyordum her sabaha. Saniyeleri saliselere bölüyordum kaçırdığım tek bir an, hafızama almadığım tek bir anı kalmasın diye. Birkaç gün öncesine kadar boş bir küvetin içinde ağlayan ben değildim sanki. Tek bir gece iyi kötü ne varsa silivermişti geçmişe dair ve ben yeni bir hayal aleminde, gökyüzünde süzülüyordum.

Benimle eve kadar yürümüştü Shawn şarkısını çaldığımız gece. Ertesi sabah Nana'ya kurabiye almak için pastaneye gelmiş, ama benimle kahve içmeden gitmemişti. O akşam yeniden verandamızdaydı. Şarkısını söylerken biri bizi video çekip internete yüklemişti ve gelen yorumları göstermeye gelmişti bana. Çocuk gibi mutlu ve heyecanlıydı yanımda. Neredeyse sabaha kadar oturmuş, çalmış, söylemiş, muhabbet etmiştik.

Yıllarca kafamda kurduğumdan farklıydı onunla vakit geçirmek. Bir kere hayal değil, gerçekti ilk kez. Benim düşündüğüm diyaloglarla değil Shawn olarak karşılık veriyordu sözlerime. Çok garipti bu. Ve çok muhteşem. Her ağzını açtığında onunla ilgili yeni bir şey keşfediyordum. Her hareketi yeni bir odanın kapısını açıyordu girmek, araştırmak istediğim.

Benim kadar mutlu olabilir miydi bilmiyordum, ama yanımdayken o da keyif alıyor olmalıydı. Bir şekilde yollarımız devamlı kesişiyordu günün farklı anlarında. Ve geceleri Nana'nın ya da bizim evin verandasında müzik bir araya getiriyordu bizi. Onunla yazmak, onunla söylemek, onunla çalmak... ikimiz için de daha önce hep eksik bir şeyler vardı da ancak tamamlanmıştı sanki. Kaç yarım şarkıyı birlikte adam etmiştik, kaç yeni besteye başlamıştık üç dört gecede bilmiyordum. Umurumda da değildi. İnce hesaplar değil duygular yaratıyordu tüm güzellikleri.

Ah Shawn... Ayaklarımı yerden kesip beni bulutların tepesinde bırakıvermişti. Bir gün oradan inmem gerekirse tepetaklak yere çakılacağımın farkındaydım elbette. Her rüya gibi bunun da bir sonu gelecekti muhtemelen. Başta Lucy, sonra Lea, biraz da Rose'un tatlı tatlı beni uyarmaya çalışıyor olmasının nedeni bu olmalıydı. Babam bile kendimi çok da kaptırmamamı ima eden sözler söylemişti laf arasında. O kadar geçti ki tüm bu uyarılar için. O kadar kaptırmıştım ki kendimi.

"Şimdi çocuğun içine düşeceksin Cami," diye azarladı Lea kolumu cimcikleyip.

Haklıydı, tezgahın ardında iş yapıyor gibi görünsem de iki saattir Shawn'ı izliyordum. Kızlar bir duvar gibi önüme dizilmiş beni kamufle ediyordu ya, hülyalı bakışlarımı saklamanın bir yolu yoktu sanırım. Ne yapabilirdim ki? Delice bir merak içindeydim. Dudaklarımı kemiriyor, tırnaklarımı yiyor, konuşulanları duyamadıkça saçlarımı yoluyordum.

Bu sabah aniden Tom gelivermişti şehirden. Shawn'ı her sabah olduğu gibi bizim pastanede kahvaltı yaparken bulmuş, sıkıca sarılmış ve karşısına oturmuştu. O saatten beri de bir an olsun kalkmamışlardı masadan. Onlara kahve götürdüğümde pastacı kız diye beni gülücüklerle karşılasa da hemen önündeki dosyalara dönmüştü Tom yeniden.

Gerçekten keyifli görünüyordu. Ve taşıdığı haber her neyse Shawn'ı epey şaşırttığı belliydi. Menajeri kağıtları karıştırıp farklı farklı şeyler gösterirken dikkatle anlattıklarını dinliyordu Shawn. Gözleri bir iki defa bana kaydığında yüzünden neler döndüğünü anlamaya çalışmıştım, ama tüm ajanlık yeteneklerime rağmen olayı çözmek imkansızdı.

"Keşke azıcık duyabilsek," dedi Rose omzunun üstünden onlara bakıp.

"Albüm kelimesini duyduğuma eminim," dedi Lucy burnunu kırıştırıp.

"Tabii ki imzalayacaksın gibi bir şey dedi sanki sonra da," diye ekledi Lea.

Olabilirdi. Bunların hepsi ve daha fazlası mümkündü. Ama sonunda Tom eşyalarını toplayıp ayaklandığında keşif konusunda hala bir arpa boyu yol almamıştık. Bize doğru selam verip çıkışa yöneldi Tom. Oysa Shawn tezgaha yaklaşmıştı. Kızlardan özür dilemeyi başardığından beri onların yanında çekingen değildi artık.

"Akşam geliyorsunuz değil mi?" diye sordu en sevimli gülüşüyle. Gerçi onun sevimsiz bir hali yoktu ya... "Nana özellikle sormamı istedi."

"Nana sofrasını kaçıracak gibi bir tip var mı sence bizde?" dedi Lea muzip bir suratla. "Günah gibi bir şey bu."

Shawn onun sözlerine gülümsemişti, ama bakışları benim yüzümdeydi. "O zaman akşam görüşürüz," dedi gerilerken.

Şimdi görüşsek demek istiyordum ona. Hep görüşsek, kenetlensek, hiç ayrılmasak... Ama üçüncü adımından sonra arkasını dönmüştü Shawn. Sonra da Tom'un arabasına atlayıp gözden kayboldu.

"O zaman akşam görüşürüz," diye taklit etmişti Lea Shawn'u abartılı bir şekilde kirpiklerini kırpıştırarak. Sonraki yarım saati gülüşerek ve benimle dalga geçerek geçirdiler. Ve sonra onlar da gitmiş, benim için akşamı bekleyerek acı çektiğim saatler başlamıştı. Aklım o kadar uzaklardaydı ki durmadan bir şeyleri deviriyor, malzemeleri yanlış koyuyor, müşterilere sipariş etmedikleri şeyler veriyordum. Öyle ki sonunda Nana'ya götüreceğimiz pastayı elime tutuşturmuş, "Senden önden git!" deyip beni dükkandan kovalamıştı babam.

Tam iki saat harcadım aynanın karşısında. Tüm kıyafetlerimi giyip çıkardım. Makyaj yapıp sildim. Tekrar yaptım. Olmadı düzelttim. Saçlarıma beş farklı model deneyip hiçbirini beğenmedim. Sonunda bir kot, bir tişört, bir de dudak parlatıcısında karar kılmasaydım geçirdiğim tüm dakikaların bir anlamı olabilirdi. Oysa elimde bir pastayla Nana'nın kapısına dikildiğimde her zamanki Camila'ydım. Belime gelen dalgalı saçlarım, heyecandan kızarmış yanaklarım, kalp çarpıntım ve ben...

"Pastacı kız!"

"Tom?" dedim yüzümü buruşturup bana kapıyı açanın o olmasını kesinlikle beklemediğimden. Üzerinde bir mutfak önlüğü, elindeyse bardak dolu bir tepsi vardı. "Ne yapıyorsun?"

Geçmem için kenara çekildi. "Hala vaktin varken kaç bence. İçeride herkese her şeyi yaptırma potansiyeli olan bir büyükanne var ve kesinlikle şakası yok."

Sırıttım. Bahsi geçen kişi Nana olunca Tom'un sözlerine hiç şaşırmamıştım. "Önlük yakışmış ama," dedim muzipçe.

Omuz silkmişti. "Menajerliği bırakıp mutfak sektörüne geçmeyi düşünüyorum ben de. Belki sen devralırsın benden işimi ha? Malum, şarkıcımın kariyerini kurtarmak konusunda benden çok daha iyi iş çıkardın." Anlamamıştım. Benim kaşlarım çatılırken Tom sırıttı bu kez. "Nasıl yaptın bilmiyorum pastacı kız, ama Shawn'a iyi geldiğin kesin. Onu yeniden böyle görmek o kadar güzel ki... sana teşekkür ederim."

"Ben..." dedim bir cevap ararken zaman kazanmak için, ama o boştaki eliyle pastayı kollarımın arasından alıp salona yönelmişti. İçeriden yükselen seslere bakılırsa çoktan gelmeye başlamıştı davetliler. Herkesle selamlaşarak salonu geçtim ve verandaya çıktım. Kızlar daha ortalıkta yoktu ama misafirler ağaçların arasını doldurmuştu bile. Arada bir kasabadan sevdiği kişileri bahçesinde toplardı Nana. Güzel yemeklerinden yer, şarap içip onunla şarkılar söylerdik. Sanırım çocukları uzakta olduğundan bizi koymuştu ailesi yerine.

O yüzden garip değildi burada, hep gördüğüm yüzlerin arasında olmak. Garip olan tüm o tanıdık simaların arasında hala varlığını imkansız bulduğum çocuktu. Ve o çocuk yıllarca girip çıktığım bahçenin bir köşesinden bana bakıyordu tam şu an. Ben onu fark etmeden önce o beni görmüş olmalıydı.

Karşısına oturmuş onunla muhabbet ettiğini sanan yaşlı Jo hala bir şeyler anlatıyor olsa da Shawn'ın onu dinlediğini sanmıyordum. Zaten az sonra kibarca adamın omzuna dokunup onu masada bırakmış ve bana doğru ilerlemişti. Ona koşup kollarımı boynuna dolamamak için öyle bir sıkıyordum ki kendimi muhtemelen patlayacak bir balon gibi görünüyordu yüzüm. Az sonra verandaya tırmanan basamakların başında durduğundan tam karşımdaydı şimdi Shawn'ın gözleri. Bakışlarımın dudaklarına kaymaması için insan üstü bir çaba harcayarak gülümsedim.

"Geç kaldım sanırım. Her şey hazırlanmış bile."

"Aslında tam zamanında geldin," dedi Shawn gülerek. "Biraz erken gelsen tüm gece mangalın başında duracak kişi sen olabilirdin. Ben şahsen kıl payı kurtuldum."

Kıkırdadım. "Evet, Tom da buna benzer bir şeyler söyledi. Geldiği gibi mutfağa soktu herhalde Nana onu. Yarın geri şehre döner artık."

Tom'un ismini duymasıyla gözlerini kaçırmıştı Shawn. Huzursuz bir tebessümdü verdiği karşılık. Zaten sonra hemen "Gelsene..." demişti sanki konuyu değiştirmek ister gibi. O an kolumdan tutup beni yanına çekmese sorunun ne olduğunu sorabilirdim belki. Oysa onun dokunuşu altında bahçede ilerlerken ne Tom kalmıştı geriye ne de diğer sorular.

"Bugün kokteylleri ben hazırlıyorum," dedi masanın köşesindeki içki şişelerinden birini alıp.

Sonra meyve sularını alkolle karıştırmış, buz eklemiş, süslemiş, elime çiçek buketi gibi bir kadeh uzatmıştı. Ah tanrım, şu kulaklarıma varan ağzıma bir çare bulabilseydim. Pembe içkiyi dudaklarıma götürüp gözlerimi yumdum bir an için. Tatlı tatlı arkada çalan müzik daha da ısıtıyordu kanımı. Yine takılıp kalmak istediğim bir andaydım işte. Tüm zaman burada dursa, hep bahar olsa, sevenler kavuşsaydı. Ama... gözlerimi açtığımda çatık kaşlarla viski dolduruyordu Shawn kendi bardağına.

"Hızlı başlıyorsun," dedim bir kendi elimdeki çilekli kokteyle bir de onun elindeki sert içkiye bakıp. Bir soru gibi çıkmıştı sözlerim, ama cevap vermek yerine yine gözlerini kaçırdı Shawn. Aynı huzursuz tebessüm vardı dudaklarında. O sırada Tom Nana'yla gülüşerek verandaya çıktığında bir süre onları izlemiş sonra sıkıntıyla nefes vermişti.

Tamam, artık bir gariplik olduğuna emindim. Bu sabah Tom pastaneye gelene kadar gayet mutlu görünüyordu Shawn. Ne olduysa yaptıkları konuşmada olmuş, bir şey Tom'u oldukça mutlu ederken benim yakışıklı masal kahramanımı bu hale getirmişti. Ama neydi bu şey? İçimdeki mini boy casus devreye girince gözlerim kısıldı istemsizce.

"Tom..." dedim vereceği tepkiyi görmek için dikkatle Shawn'ın yüzünü izlerken. "Bugün baya heyecanlı görünüyordu pastanede. Güzel haberler getirmiş mi bari?"

Başını aşağı yukarı salladı Shawn. "Evet, oldukça iyi haberler getirmiş."

O zaman neden böyle iç çektiğini sormak istiyordum ona. Neden neşesinin gölgelendiğini, neden viski kadehinin arkasına saklandığını, neden uzaklara baktığını... Ama anlatacaklarını bitirme derdinde olan Jo dibimizdeydi şimdi. Terziliğin eskisi gibi değer görmediğiyle ilgili pek de eğlenceli olmayan konuşmasının beşinci dakikasında kızlar gelmişti neyse ki de kendimi onların yanına atmıştım.

O noktadan sonra istesem de Shawn'ı yalnız yakalama şansım yoktu artık. Bahçe tamamen dolup güneş battığında masanın başına geçmiştik hepimiz. Muhabbet güzel, yemekler şahane, sonrasında başlayan müzik ziyafetiyse paha biçilemezdi. Bezen biri tek başına söylüyordu bir şarkıyı, bazen hep birlikte eşlik ediyorduk Nina'nın piyanosuna. Lucy bizi kemanıyla hayal alemine götürmüş, ben babamla annem için yazdığım şarkıyı söylemiş, Shawn kendi şarkılarından birini büyükannesiyle baş başa çalmıştı.

Yıldızlarda olmalıydım mutluluktan. Hayattan isteyebileceğim her şey ve daha fazlası şu an burada yanı başımdaydı. Yine de büyükannesinin yanında oturmuş bilmem kaçıncı kadehini içen Shawn'ı izliyordum midemde giderek büyüyen kekremsi duyguyla. Onu tanıdığımı iddia edemezdim, ama bu geceki halinin son günlerden farklı olduğuna emindim. Benim aksime Tom bu durumun pek de farkında değil gibiydi. Shawn ilk kez benimle Caja Negra'da paylaştığı şarkısını çaldığında yerinden kalkıp onun yanına gitmiş, gururla kolunu omzuna atmıştı.

"İzninizle bu muhteşem çocuk için içmek istiyorum," dedi kadehini havaya kaldırıp.

"Tom..." diye uyarmıştı Shawn hemen kendini onun elinden kurtarmaya çalışıp, ama menajerinin durmaya niyeti yoktu.

"Hayır, bunu herkesin duyması lazım!" dedi neşeyle. Daha da yukarı kaldırdı kadehini. "Karşınızda çağımızın en genç, en başarılı müzisyeni duruyor bayanlar baylar! Shawn bugün iki yıllık bir sözleşmeye imza attı. Yakında bu çocuğun dünyada konser vermediği hiçbir yer kalmayacak!"

Islıklarla ve alkışlarla doldu bahçe. Masaya vuranlar, çatallarıyla kadehlerini şıngırdatanlar, parmak şaklatanlar...

"Hemen haftaya turneye çıkıyoruz. Ve kışın da yeni albümü patlatacağız! Elbette hepiniz davetlisiniz tüm konserlere! Ama ön sıra elbette senin Nana!"

Daha da yükseldi alkışlar. Çığlıklar eşlik etti sevince bu kez. Nana torunun yanağını okşamıştı sevgiyle. Ben... ben sadece duruyordum. Tıpkı onu kutlayan onca insanın ortasında tepkisiz bekleyen Shawn gibi. Sanki Tom'un sözleri zamanı durdurmuştu ikimizin etrafında. Haftaya turneye çıkıyoruz diye tekrar ediyordu kelimeler kulaklarımda.

Haftaya...

Hemen haftaya...

Shawn gidiyordu demek.

Shawn...

Gidiyordu.

Babamın elinin yandan bana uzandığını hissetsem de ona dönemedim. Kızının bulutlardan yere çakılmasına engel olmaya çalışıyordu sanki. Çok geçti korkarım. Herkesin beni uyardığı o uyanma anı gelmişti. Böyle olacağını biliyordum elbette. Ne yani, sonsuza kadar bu kasabada mı kalacaktı Shawn Mendes? Hazırlamıştım ben kendimi bu vedaya. Hazırlamıştım ama...

Kendi kadehim boşaldığından diğer yanımda oturan Lea'nın şarabını diktim kafaya. Tam karşımda Rose ve Lucy bir itfaiye timi gibi hazır bekliyorlardı içimdeki yangını söndürmek için. Milim kıpırdasam fırlayıp iki kolumdan tutacak, beni uzaklara kaçıracaklardı.

"Shawn'a..." diye bağırdı masanın etrafındakiler aynı anda.

Kadehler kalktı havaya, daha yüksek çalındı ıslıklar. Şen kahkahalar kulaklarımda çınlarken gözlerime hücum eden yaşları bastırmak için yanağımı parçalıyordum. Halbuki daha gerçek tokadı yememiştim bile. Gerçek tokat o an çalan kapının arkasındaydı. Bu saatte başka kimin yemeğe geleceği umurumda olmadığından dönüp bakmamıştım bile.

Oysa umursamalıydım. Oh, hem de her şeyden çok umursamalıydım. Çünkü bir grup insandı verandanın ucunda dikilen davetsiz misafirler. Onların en önündeyse oldukça güzel bir kız duruyordu. Ve o kız konuşmaya başladığında Shawn'a sevgilim diyecekti. 

***

-BÖLÜM SONU-

Bu bölüm kırık kalpler, solan çiçekler, ağlayan gözler bırakmak serbest tam BURAYA.

Bu tatlı masalın sonuna geliyoruz artık. 

Peki ama bu yazar mutlu bir son mu düşündü acaba yoksa bir damla gözyaşlı mı?

Yorum, beğeni, öneri, sevgi... Hepsini beklerim :)

Öpücük

E.Ç.


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top