1 | Aşkın Kirli Sırları
AŞKIN KİRLİ SIRLARI
-1-
"Ne kadar kaldı?" diye sorduğunda, laf dinlemeyen çocuklar gibi son derece sabırsız çıkmıştı Derin'in sesi. Yaklaşık 10 dakikadır gözleri kapalıydı ve nereye götürüldüğü konusunda en ufak bir fikri yoktu. Taylan da ser verip sır vermeme konusunda oldukça kararlı görünüyordu.
Yine o meşhur "Az kaldı." cümlesini geveleyince Derin daha da sabırsızlanmıştı. "Merdivenlere dikkat..." Bastığında çıkardığı seslerden ahşap olduğunu tahmin ettiği merdivenlerden inmek ona yıl gibi uzun gelmişti. İster istemez aklı geçmişe kaydı Derin'in. Henüz Taylan'ın büyüsüne kapılmadığı zamanları...
Arkadaşlarıyla kutlama yaptığı kafede görmüştü Taylan'ı ve sadece gözü takılmıştı kızın. Gözlerindeki o çapkın bakış adeta "Benden uzak dur, yoksa yaktım çıranı!" diye bağırıyordu. Tam karşı masadaydı. Gülümsedi, onun bu özgüven kusan gülümseyişiyle bakışlarını zoraki de olsa arkadaşlarına çevirdi Derin. Karizmatik gülümsemesiyle adeta "Ben buradayım!" diyor, bu da yetmezmiş gibi kendine has aurası, zaten tavan yapmış özgüvenine özgüven katıyordu. Bütün bunları sadece bakışlarından mı çıkarıyordu, elbette ki hayır. Adamın vücut dili bile açıkça meydan okuyordu. Bakışlarındaki delici şeytanilik "Benden etkilenmekte haklısın bebeğim, ne de olsa mükemmelim!" diye göz kırparak özgüven patlaması yaşatan bir mesaj veriyordu. Sinirleri bozulmuştu kızın. Çılgın yeşillerini o ukala dümbeleğinden bir kez daha hızla çektiğinde isimsiz yabancı, yanındaki arkadaşına bir şeyler söyleyerek Derin'e baktı ve göz kırptı. Az önce bakışlarını bu kendini beğenmişin üzerinden çekmemiş miydi? Adam şeytani bakışlarıyla kıkırdayınca Derin kesin bir dille o adama bakmamayı emretti kendine. Fakat iç sesi susmak bilmiyor, "Ukalâ! Kendini beğenmiş zengin şımarığı! Züppe!" diye bağırıyordu bu cüretkâr yabancıya.
Taylan'sa bakışlarını biran olsun bu kızıl saçlı güzellikten ayırmadan arkadaşının sözlerine kulak kesilmişti. Arkadaşı Deniz'in "Sende bu kızı tavlayabilecek yetenek var mı, yok mu? Onu söyle bana" sorusuyla ona neresiyle güleceğini bilemedi.
"Soruları bazen 'İki kere iki kaç eder?' kadar manasız kalıyor dostum." Elbette yapabilirdi, bugüne kadar hangi kadını istemişti de elde edememişti? Öyle anlamsız ve yavan bir ikilemdeydi ki Deniz... Ne yani, bunca yıllık arkadaşını tanımıyor muydu? Ne zaman istediğini elde edememişti ki Taylan Atasoy? Çok garip bir soruydu bu. Aslında kızıl saçlı kızlar hiçbir zaman tipi olmamıştı. Hep yapay gelmişti kızıllar ve sarışınlar. Ama bu kızda kızıllık adeta doğal bir tablo gibi durmuştu. Yeşil gözleri, kızıl saçları ve yanaklarını gölgeleyen muazzam gür kirpikleri büyüleyiciydi. Bir de arkadaşıyla girdiği şu iddia vardı tabi. İşte sırf o iddia uğruna bu kızıl güzeli tavlayacaktı. Yine acımasız, canavar yanı devreye girmişti. Şeytani bir şekilde gülümserken kendinden emin oluşu her halinden belliydi.
Ve bu günlere geldi Taylan. Derin düşüncelerinden sıyrıldı adam. Aslında eski Taylan Atasoy, tipik çapkın erkek gibiydi. Kimseye bağlanmaz klişesine ayak uyduran, kız tavlamaktan başka gayesi olmayan, araba anahtarını olur olmaz kız iddialarının üzerine koyan, evlenmeyi kati surette düşünmeyen amaçsız bir karaktere sahipti. Zamanla nasıl olduğunu bilmeden Derin'in büyüsüne amansızca kapıldı ve bütün tabularını yıktı. Onu tavladı, onunla birlikte oldu, iddiayı kazandı ama oyun bitmedi. Çok başka duygular yaşamıştı onunla birlikte. Bir kadına karşı sahiplenme duygusunu ilk kez tatmış, aşkın rengini seçmişti gözleri. Şimdiyse yalnızca tavlamak için çıktığı bu kızla evlenmeyi düşlüyordu. O iğrenç iddia da büyük bir sır olarak Taylan ve Deniz'in arasında tarihe gömülmüştü. Evlilik teklifini eğer Derin de kabul ederse dünyanın en mutlu adamı olacaktı.
"Yeter artık, ama çözeceğim bunu valla." diyerek ellerini gözündeki bağa götürdü. Sevgilisinin büyük, sıcak elleri onun küçük ellerini engelledi. Kum zemine basan ayakları onu daha çok meraka sürüklüyordu. Nereye gelmişlerdi? Yine sınır tanımaz sevgilisi onu nereye getirmişti, kim bilir. Gerçi Taylan onu nereye götürse giderdi. Sevgilisi kollarını tutup onu bir yere oturttuğunda beklediği anın geldiğini anlamıştı Derin. Nazik bir şekilde gözlerinin bağını çözdü, gözlerini açtığında Taylan diz çökmüş bir şekilde elini cebine götürdü ve içinden siyah bir kutu çıkardı, açtı ve Derin'e uzattı. Genç kız ellerini birleştirmiş, nefesini tutmuş Taylan'a bakıyordu. Buna inanamıyordu. Taylan gibi evliliğe soğuk bakan bir insan nasıl olurdu da kendi kendine böyle bir karar alabilirdi? Hiçbir baskı, zorlama olmadan... Daha önce evliliğin lafı bile aralarında geçmemişti. Derin, Taylan'ın yapısını bildiği için evliliğin e harfini bile ağzına almamıştı. Nasıl olmuştu, halâ şaşkındı.
"Derin, benimle evlenip beni dünyanın en şanslı erkeğine dönüştürür müsün?" diye sorarken gözleri parlıyordu adamın. İlişkileri pürüzsüz ilerliyordu, Derin'in hayır demesi için hiçbir sebep yoktu. Yine de korkuyordu. Ya kabul etmezse? Sonuçta evlilik ciddi bir müesseseydi, önemli bir karardı.
Birkaç saniye dili tutuldu kızın, ne diyeceğini bilemiyordu. Aslında çok istediği bir şeydi bu. Fakat şimdi heyecandan nefes alamıyordu. Cevap vermek için yana yakıla kıpırdandı oturduğu yerde. Nasıl hayır cevabını verebilirdi ki hayatının aşkı olduğuna emin olduğu bu adama? "Evet!" kelimesi nasıl da coşkulu çıkmıştı dudaklarından. Sanki hemen yarın evleneceklermiş gibi mutluluk kokuyordu dudaklarından çıkan "Evet" kelimesi.
Gülümsedi Taylan. Evet demişti Derin, evet demişti sevdiği... Yüzüğü sevdiği kadının parmağına geçirdikten sonra dudaklarını Derin'in dudaklarına dokundurdu. Sıkı sıkı sarılmıştı genç kız, güven dolu sıkı sıkı bir sarılmaydı bu.
"Seni asla bırakmayacağım." dedi meydan okuyan bir sesle. Evet, aslında bırakmayacaktı Taylan. Sevmişti bir kere, bıraksa canı yanmaz mıydı hiç, içi kanamaz mıydı?
"Büyük konuşma." diye alay etti Derin. Fakat o kadar korkuyordu ki ayrılmaktan, bununla alay ederken bile içi acımıştı. Böylesine seven insanları ya ölüm ayırırdı, ya da kader. Tarih boyunca hep böyle olmuştu Derin'e göre.
Sanki sevdiği kadının düşüncelerini okumuş gibi Derin'i daha sıkı sardı ve başını kendi çenesinin altına sabitledi. "Bu gece bizimkilerle konuşacağım. En yakın zamanda seni istemeye geleceğiz. Bence sen de ailenle konuş, sonra 'Biz kızımızı vermiyoruz' demesinler, hiç anlamam valla(!)"
"Salak şey!" diye söylenirken kıkırtılarına engel olamıyordu kız. Onun şakalarına da hayrandı, kendisine de. Onun varlığı en büyük hediye gibiydi bu gariban kıza. Hiç böyle sevildiğini hissetmemişti.
"Gerçi öyle olsa bile ben senin peşini bırakmam, sapığın olurum senin(!) Telefonlarda falan böyle nefes alıp veririm(!)"
Gülüşürlerken Derin yüzüğüne baktı, ay ışığında nasıl da parlıyordu. Her şeyin güzel olacağına kendini inandırmaya çalıştı ve bu güzel günün bozulmasına izin vermemesi gerektiğine karar verdi. Sonsuza dek sürmeliydi bu mutluluk, keşke elinde olsaydı... Fakat maalesef sürmeyecekti.
●●●
Ellerini masada birleştirerek derin bir nefes aldı ve tek nefeste söyleyeceğini söyledi. "Ayrılmak istiyorum." Uzatmaya hiç gerek yoktu, her şey buraya kadardı. Bunu Aras ta bilmeliydi, daha fazla umutlanmasının bir anlamı olamazdı.
Ne anlama geliyordu bu, nereden çıkmıştı bu şimdi? Bakışları koyulaştı, çehresi sertleşti. Anlayamıyordu Aras, birdenbire değişen neydi? Bu kararın aniden nereden çıktığına anlam verememekle birlikte "Ne demek bu?" diye sormaktan çekinmedi. En azından bunun nedenini öğrenmeye hakkı vardı. O soru amansızca dudaklarından dışarı akarken işlerini gıcırdatmıştı ister istemez. Karşısındaki kadının susması, susmayı tercih etmesi daha da delirtiyordu adamı. Aras bıraksa sonsuza kadar sürecekti bu sessizlik. "Konuşsana Lale, ne demek oluyor bu? Bir şeyler söyle!"
" 'Ayrılmak istiyorum' cümlesinin neresini anlayamadın?" diye tısladı kadın. Kumral, kıvırcık saçlarını kulaklarının arkasına iterek sakinleşmeye çalıştı. Evet, biraz gergindi ve sakinleşmesi gerekiyordu. Aslında Lale de doğru bir seçim yapıp yapmadığını tam olarak bilmiyordu, ama ailesine karşı gelemezdi. Daha önce bunu asla denememişti ve denemeye de gücü yoktu. Aras'a karşı içinde her şey bitmiş değildi. Lakin onu terk edebildiğine göre yeterince sevmiyor, hak etmiyordu. Ailesi onu Atasoyların oğlu Taylan'a uygun görmüştü. O da bu karara uymaktan başka çare göremiyordu ortada, çünkü finansal anlamda zaten onlara muhtaçlardı. Evet, Aras daha zengindi ve hatta ilk başlarda Lale'nin ailesi Aras'la aralarındaki ilişkiye sıcak bakıyordu, bu ilişkiyi destekliyordu. Fakat Aras'ın ailesi kesin bir dille Lale'yi oğullarına layık görmediklerini açıkladıklarında genç kadın için yapacak bir şey kalmamıştı. Bu ilişkinin bir geleceği olamazdı.
"Anlamadım, anlamıyorum! Daha dün gülüp eğlendiğim, kollarımda mutlu olduğunu hissettiği kadın geçmiş karşıma ayrılmak istediğini söylüyor! Düne kadar hiçbir sorun yoktu, şimdi buna inanmamı mı bekliyorsun? Bunda anlaşılacak kadar açık olan nedir söyler misin? Hadi bana doğruyu söyle Lale. Halâ beni sevdiğini biliyorum, bana gerçeği söyle, yalnızca gerçeği söyle!"
''Gerçek bu! Sen kabul etsen de, etmesen de. Biz olamayız. BİTTİ! Anlıyor musun? Bitti.''
''Böyle kolay bitemez!'' diye bağırdı ve masaya yumruğunu vurarak oturduğu yerden hışımla kalktı. Ne diyordu bu kadın böyle? Aralarında geçen onca güzel şeyden sonra nasıl ortada hiçbir sebep yokken çekip gidebilirdi? Evet, ailesi Lale'yi kabul etmiyor olabilirdi ama bu kadar kolay bırakıp gidemezdi her şeyi. Bu kadar kolay pes edeceğini hiç tahmin etmemişti. Elbet ailesi Lale'yi ne kadar sevdiğini anladığında Aras'ın hayatına bu kadar burunlarını sokmamaları gerektiğini öğrenecekti. Bu erken pes ediş te neyin nesiydi böyle? Derin bir nefes aldı ve sakinleşerek sözlerine devam etti. ''Bak Lale, ailem seni kırdı farkındayım. Ama biz birbirimizi seviyoruz, onlar da bunu er ya da geç anlayacaklar ve-''
''Biz birbirimizi falan sevmiyoruz artık Aras! Seninki aşk değil, benim ki aşk değil! Hepsi alışkanlık! Artık aklını başına al ve ailenin sözünü dinle. Sana layık biriyle birlikte ol.'' Derin bir nefes aldı ve bu konuşmanın sonuna geldiklerini anladı Lale. Ayrılık vakti gelmişti. Her ne kadar ayrılmak onun için zor olsa da bunu yapmak zorunda olduğunu çok iyi biliyordu. Başka çaresi yoktu, kendi terk etmeseydi aileler ne yapıp edip ayıracaktı onları. Böylesi çok daha iyiydi. Kapıya doğru yürürken Aras'ın şaşkın bakışlarının üzerinde olduğunu biliyordu fakat göz teması kurmamaya çalışarak kapıdan çıktı. En az o da adam kadar acı çekiyordu ve canı yanıyordu ama elden bir şey gelmiyordu. Her şeyi unuttukları gibi bunu da unutacaklardı, başka yolu yoktu.
●●●
Yardımcının kapıyı açmasıyla hızlı adımlarla içeri girdi Taylan. Son derece heyecanlı ve kararlıydı. Bu akşam bu işi bitireceği için mutluydu da aynı zamanda. Ailesiyle de konuştuktan sonra aradan bütün engeller kalkacaktı. Biliyordu, her şey tozpembe olmayacaktı ve ailesi ilk söylediğinde kabul etmeyecekti ama ne kadar kararlı olduğunu gördüklerinde yapabilecekleri bir şey kalmayacaktı ve ne kadar karşı gelirlerse gelsinler onu vazgeçiremeyeceklerini anlayacaklardı. Ceketini çıkarıp yardımcıya uzatırken salonu kolaçan ediyordu. ''Annemler yok mu?''
''Firuze Hanım mutfaktalar Taylan Bey. Onlar da sizi bekliyorlardı zaten.''
''Niçin?''
''Bir bilgim yok, konuşacakları bir mesele varmış.''
''Benimkinden daha önemli nasıl bir mesele olabilirdi ki konuşacakları?'' diye kendi içinde söylendi. Mutfağa doğru adımlarını sıklaştırdığında bir problem çıkmaması için Allah'a yalvarıyordu adeta. Yemek yapan yardımcıya direktifler veren otoriter annesini gördüğünde söyleyeceklerini aklından bir kez daha geçirip toparlama gereksinimi duydu Taylan. Annesi Firuze Hanım onun için bir otorite kaynağıydı. Babasından çekinmediği kadar annesinden çekinirdi ve onunla böyle ciddi bir konuyu konuşurken boğazını temizlemeyi unutmadı. Hafifçe öksürerek boğazını temizledi. ''Anne, konuşmamız gereken bir mesele var, müsait misin?''
''Hoş geldin Taylan, tabi müsaidim. Konuşalım oğlum, kış bahçesine gel.'' diyerek oğlunu arkasından gelmeye teşvik etti. Verandaya geldiklerinde küçük koltuklardan birine oturdu ve gözleriyle oğluna karşısındaki koltuğu işaret etti. Taylan'ın kendisiyle ne konuşacağını çok merak etmesine rağmen sakinliğini koruyordu. En yakın arkadaşı Deniz'den duydukları hiç hoşuna gitmemişti. Taylan'ın kendi dengi olmayan bir kızla görüşüp konuşması hiç hoş değilken onunla evlenmeyi düşünmesi çok daha saçma bir düşünceydi. ''Umarım benimle bu konuyu konuşmak için gelmemiştir.'' dedi içinden. Belki de kızı kullanma amacında olduğu için böyle bir evlilik yalanı ortaya atmıştı. En iyimser tahmini buydu tabi. Derin bir nefes aldı ve oğlunun bu hevesli görüntüsünü umursamadan söze başladı. ''Konuşmaya başlamadan önce beni dinlemeni rica ediyorum. Bunları duymak isteyeceksin. Seninle ilgili önemli kararlar aldım ve hayatınla ilgili aldığım bu kararları senin de duymanı istiyorum. Elbette itiraz etme hakkın yok ama görüş bildirmeni tabi isterim.''
Onun bu otoriter ve düşüncesiz halleri bazen Taylan'ı çileden çıkarsa da o bir anneydi ve kendi annesiydi. Başını sallayarak annesini idare etmeye çalıştı. Ne söyleyecekse söylesin, diye geçirdi içinden kendi kendine. Nasıl olsa birazdan verdiği kararları duyunca artık eski Taylan olmadığını ve oğlunun büyüdüğünü görecekti Firuze Atasoy. Oğlunun büyüdüğüne bir türlü inanmıyordu ve sürekli onu istediği bir kalıba sokmaya çalışıyordu. Bugüne kadar saygısızlık yapmamak için sustuysa da artık susmaya hiç niyeti yoktu Taylan'ın. Derin'le evlenmesine izin vermeyeceğini biliyordu. Ama zaten bu konuda Firuze Hanımdan izin isteyen de yoktu.
''Babanla oturup konuştuk, tartıştık. Seni aile dostumuz Pervin Hanımın kızı Lale'yle evlendirmeye karar verdik. Bu izdivaç hepimiz için uygun ve mantıklı olacaktır.''
Annesinin son sözlerini önünde okuduğu bir sözleşme maddesi olarak değerlendirmişti. Bütün bunları öyle ciddi bir ses tonuyla söylemişti ki, sanki bir iş anlaşmasından bahseder gibiydi. Yüzünde tek bir kas bile oynamamıştı. Nasıl bu kadar ruhsuz olabiliyordu? Sormuş muydu ''Oğlum, sen evlenmek istiyor musun?'' ya da ''Hayatında başka biri var mı?'' diye? Hayır, Firuze Hanım asla sormazdı! O karar verir ve oğlu Taylan'ın da bunu uygulamasını beklerdi, hepsi bu. Ama bu sefer öyle olmayacaktı. Derin bir nefes aldı ve bütün cesaretini toplayarak ''BENİM HAYATIMDA BAŞKA BİRİ VAR VE BEN ONUNLA EVLENMEK İSTİYORUM.'' dedi üstüne basa basa. Onun bu dominant karakterli tavırları annesini sindirmemişti belki ama şaşırtmıştı. Birkaç saniye şok yaşadıktan sonra annesinin ne tepki vereceğini ve bu konuyu nasıl cevaplayacağını çok merak ediyordu Taylan. Bu suskunluk fırtına öncesi sessizlik gibi tehlike kokuyordu.
...
NOT: Evet, bu hikâyeye de ucundan kıyısından başlamış bulunuyorum. Gördüğünüz gibi çalkantılı özel hayatım ve zorlu üniversite hayatıma uyum sağlamaya çalıştığım gibi sayfamdaki hikâyelerimle de toparlanmaya çalışıyorum. Bu bölüm biraz fazla sıkıcı ve vıcık vıcık aşk koktu, bu kadar romantizm bende alerji yaptı. Ben bu iki çifti ikinci bölümde bir güzel ayırayım da görün siz Şimdiden yorumlarınıza ve beğenilerinize sağlık diyorum ve sizleri çok çok öpüyorum arkadaşlar mucuklandınızzz
Bu arada bölüm afişimiz için Merve Albayrak arkadaşımıza sonsuz teşekkürler
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top