Nefesim
-Alaz-
Sevdiğim kadınla bir bütün biz olmuştuk. Öyle ki her an onu düşünüyor, onu gözlerimin önüne getirmekten büyük bir zevk alıyordum. Ne vakit her şey yolunda dedim demez olaydım. Kendimizi karakolda bulduk. Her şey bitti dedim. Artık Hazal başka bir moda girdi birbirimizin olmamız yine sekteye uğrayacak dedim. Bir de üstüne karıma benim yanımda kısmet çıktı iyi mi? Of of Hazal yanıyorum senin için ama bir damlacık suyu esirgiyorsun benden. Derken rüzgar tersine döndü. O gece her şey çok güzeldi. Tam bir sanat eseriydi benim karım. Tatlı nefesini içime çektikçe kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Hiçbir vakit kimseye karşı böyle hissetmediğimi idrak ettim. Öptükçe daha çok öpmek istiyordum. Teninin sıcaklığı beni daha da çok çekiyordu. O an hiç bitmesin istiyordum. Sabah uyandığımda kollarımın arasındaydı. Saçlarını kokladım. O hala uyuyordu. O güzel yüzüne uzun uzun baktım. Seyrettim güzelliğini. Sonra bu güzel manzara karşısında tekrar uykuya dalmışım.
-Hazal-
"Alazzz!"
"Hımmmm"
"Telefonun çalıyor."
"Çalsın aşkım boşver uyu."
"Arayan çok ısrarlı, önemli bir şey olabilir."
Tatlı bir meltem esiyor tenimi okşar gibi yalayıp geçiyor. Dün gecenin yorgunluğu, rehaveti hani derler ya üstümden kamyon geçti diye aynı öyle bir yorgunluk. Alaz telefonla konuşurken ben de banyoya gitmek için hareketlendim. Duşu açıp kendimi ılık suyun altına bıraktım. Omuzlarımda eli hissedince korkuyla çığlık atıp döndüm ve Alaz'la karşılaştım.
"Korkma aşkım benim şu zaman da su israfı yapmayalım diye ben de sana katıldım sadece"
Oooo o hınzır bakış hiçte tasarruflu görünmüyor diye düşünürken düşünme yetimi de kaybettim...
Duşun altında dün gecenin kısa bir özetini yaşadık adeta. Vücutlarımızın üzerinden damlalar akarken sarılışlar, öpüşler ardı sıra devam etti. Beni kucakladıkça sanki kanat takmış uçuyor gibiydim.
Nihayet kahvaltıya zaman bulabilmiştik.
"Bugün ne yapalım?"
"Herhangi bir kolluk gücünün mekanını ziyaret etmeyelim. Onun dışında ne istersek yapalım. İstersen odamızda takılalım."
"Kahvaltımızı yapıp denize gidelim."
Duracelle çalışıyor benim kocam galiba, enerjisi hiç bitmiyor. Az dur soluklan be adam. Alaz tam ağzını açmıştı ki telefonu çaldı. arayan Mer'ti.
Alaz'ın sesi biraz sert çıkmaya başlayınca Alev'in işi yokuşa sürdüğü belli oldu. Zilli, kocamı istiyordu. Ama hiç üzülme ben sana çok iyi bir ders vereceğim.
İç dünyamda katliam planları hazırlayıp çeşitli tatbikatlarda bulunurken bu defa da benim telefonum çalmaya başladı.
Arayan canım ciğerim dert ve suç ortağım Eda'ydı. Normalde suç işlemedik ama onu ondan habersiz planıma dahil etmiştim. Arkadaş arkadaşın komplosuna ortak olur.
"Selam cancağzım nasılsın?"
"Hayırdır Hazal ne oldu?"
Benden kesinlikle pokerci filan olmaz anında kendimi belli eder dımdızlak kalırım oyun masasında.
"Aaa teessüf ederim seni çok özledim. Özleyemez miyim?"
"Özlersin canım ama şimdi kocanla yanyanayken özlemezsin. Söyle kimi havaya uçuracağız"
Ay duyan da beni dişi Rambo sanacak.
"Havaya uçurmayacağız ama burnunu sürteceğiz sadece. Eve dönünce yanındayım merak etme."
"Ne zaman dönüyorsunuz peki çifte kumrular?"
"Yarın döneriz herhalde."
O sırada telefon konuşmasını bitirip yanıma gelen Alaz telefona yaklaşıp,
"İki gün sonra döneceğiz Eda. Daha karıcığımla keşfedeceğimiz yerler var."
Bir yandan elleri boş durmuyordu ay bu, bu kadar arsız mıydı? Evet arsızdı. Elleriyle kalçalarımı kavrıyordu. İlk Karakola düştüğümüzde beni öpücükle tehdit etmişti çakal.
"Size bol keşifler Hazal'cığım"
"Tamam canım görüşürüz. Evdekilere selam söyle öpüyorum herkesi." Dedim ve kapattım Alaz'ın o kedi yavrusu bakışlarını görmemezlikten gelerek
"Çok acıktım, yemeğini ye kocacığım aç ayı oynamaz derler."
"Ayı ben mi oluyorum karıcığım?"
"Ne münasebet aşkım sen bir aslansın soy isminden de belli değil mi?"
"Sende dişi aslansın o zaman."
"Bu dişi aslan çok acıktı. Hadi karnımızı doyuralım."
Hemen oturdu. Ah o çilek reçeli resmen yalvarıyor beni ye diye ekmeğimi alıp bandırmamla ağzıma atmam bir oldu ama ben pasaklı aslan dudak kenarıma kadar reçeli bulaştırdım peçete almak için hamle yaptığım anda Alaz beni tuttu.
"Sana daha önce kiraz dudakların yanında çilek kokusunuda çok sevdiğimi söylemiş miydim?"
"Yok söylemedin ama..."
Konuşamadım dudaklarımız birleşirken biranda ayaklarım yerden kesildi. Bir kuş hafifliğiyle yatağa yatırdı ve bornozumun bağını yavaşça çözdü dudaklarını dudaklarımdan ayırıp yüzüme bakarak
"Çok güzelsin Meneviş gözlüm tadın damağıma değdikçe daha çok tatmak istiyorum" dedi ve göğüslerimi kavradı. Ucuna bir parmak çilek reçeli sürüp göğsüme abandı. Neden sonra başını göğüslerimden kaldırıp gözlerimin derinine baktı. "Sen iyi ki benim canıma okumuşsun" dedi ve bir parmak daha çilek reçeli alıp yeni keşiflere açıldı.
Nihayet odadan çıkıp sahile inmiştik. Harika bir turkuaz rengi deniz, altın sarısı kumlar muhteşemdi. Normalde kişiye özel plajımız vardı. Ama ne o öyle izole edilmiş gibi üstelik biraz insan içine karışmak fena olmazdı. Alaz'ın çok hoşuna gitmedi sanırım. Pek ortada olmayan bir yeri gözüme kestirdim. Hem denize hem Snack bara yakındı.
Misss gibi locaya yerleştim. Alaz da yanımdaki mindere tam uzanıyordu ki telefonu çaldı. Arayan Mert'ti zaten işten başka kim rahatsız edebilirdi bizi. Odadan çıkmadan önce Nihal annemle ve Sedat babamla konuşmuştuk. Alaz konuşmasına devam ederken tatlı bir mahmurluk çöktü üstüme. Yakışıklı kocamı izlerken gözlerim daha fazla dayanamayıp kapandı.
Ay ne arsız insanlar var nasıl bir kahkaha o ablacığım resmen uykumdan uyandırdın. İstemeden de olsa gözlerimi aralayıp Alaz'ın tarafına baktım. Yoktu. Konuşması hala bitmedi diye düşünürken o şuh kahkaha yine ortalığı yıktı. Yavaşça yerimden doğrulup bu gür sesin geldiği tarafa baktım. Bakmaz olaydım benim Kehribar ve etrafında üç dört yelloz oturmuş sohbet ediyor. Uyku sersemliğine tam sayamıyorum da ağzım dilim birbirine yapışmış sahra çölünde mahsur kalan turist misali her yerim kavrulmuş zaten. Yavaşça yerimden kalktım hiç istifimi bozmadan snack bara yürüdüm. Oooo Alaz efendiye bak sen. Hiç umrunda değil hatunlarla oturmuş lak lak yapıyor. Kendime buzlu limonlu bir soda alıp izlemeye başladım...
Ayyy ne kadar banal, hiç erkek olmayan bir yerden gelmişler. Maşallah ne buldularsa takmış takıştırmış sürmüş sürüştürmüş denize geliyorsun düğüne değil. Ablanın kolundaki ilk tekerlek sanırım.
Sarışın olan benim yaşlarımda Alaz'ın sağ tarafında oturuyor, diğerleri de sanırım onun akrabaları. Anladığım kadarıyla diğer ikisi anne veya teyze. Maşallah hepsi de fırında unutulan tavuk misali kavruklaşmışlar. Tabii bu kadar güneş ışığı beyne zarar. Benden birkaç yaş büyük olan esmer ise tam bomba. Alaz'ın solunda yerini almış ama ablanın modifiyeyi kim yaptıysa işinin ehliymiş dudaklar, yanaklar, burun, kaşlar hepsine el değmiş göğüsler füze.. ha bir şey oldu ayağa kalktı hey maşallah ablamda JLO kalçası var.
Artık kime niyet kime kısmet misali bizimkini ablukaya almışlar almışlar da bizimki niye müsade etmiş onu anlamadım. Ben bu düşüncelerle cebelleşirken esmer abla şuh bir kahkahayla Alaz'ın koluna sarılıp kafasını omzuna yatırdı. Şimdi bittin oğlum Alaz ikindiye yetiştireceğim seni hiç merak etme.
Sakinliğimi koruyarak bol buzlu büyük bir soda daha istedim. Bardağı alınca yanlarına gidip bardağı kızın kafasından aşağı boşalttım tabii. O şokla kız havaya fırladı.
"Sen kafayı mı yedin? Ne hakla dökersin?"
"Ay kusura bakma hava çok sıcak hareret yapmasın diye döktüm... "
"Hazal aşkım uyansana Hazalım iyi misin?"
Gözlerimi yavaş yavaş açtım. Gördüğüm surat karşısında içim kıpır kıpır oldu. Oy ben seni yerim ama.. ohhh çok şükür rüyaymış yoksa o baby face surata yazık olacaktı.
"Hazal sıcaklamadın mı? Bu sıcakta nasıl uyudun? Biraz da benim suçum telefonda işlere daldım kusura bakma"
Yattığım yerden doğruldum ve etrafıma bakındım pek fazla kişi kalmamıştı. Karnımın gurultusuyla kendime geldim.
"Kurt gibi acıktım."
"Biliyorum aşkım telefonla konuşurken boş durmadım benim dünyalar güzeli karım açlıktan perişan bir şekilde uyanır diye düşündüm ve yiyecek aldım."
Yiyecek almamış mutfağı buraya taşımış çok da iyi yapmış yanı başımı gösterip oturmasını istedim.
El ele tutuşup denize girdik. Alaz burada da yaramazlıklarına devam ediyordu.
"Ay Alaz az ötede yüz. Burnumun dibinde olunca rahat kulaç atamıyorum. Zaten fazla kaçırmışım yemeği, az müsaade et" dememle o elleri yine kalçamda hissetmeye başladım.
"Senden uzak durmak mı, mümkün değil."
O gün çok güzel bir zaman geçirdik. Aşkımız karşılıklı dokunmalar, bakışmalar ve tatlı sözlerle daha da alevlendi.
Balayımız bitince eve döndük. Sabah şu sesle uyandım.
"Hazal uyan artık, işe geç kalacağız. Bugün iş var hayatım."
"Tamam şimdi kalkıyorum."
Gözlerimi aralamak istemiyordum ama mecburdum patronum başımda dikiliyordu. Giyinmiş hazırlanmış ve başımda o Kehribar gözleriyle bana bakıyordu. Gerinerek kaslarımı açtım.
"Hazal aşkım bir şey sorabilir miyim? Gece hangi aksiyonlara dahil oluyorsun?"
"Nasıl yani, senin yanında mışıl mışıl uyuyorum."
"Mışıl mışıl! Uyuduğun kesin de mışıl değil ama bir gün kesin benim bir yerlerimi kırıp dağıtacaksın.
"Bacağımı üstüne atıyorum diye laf atıyorsan atmam."
Yattığım yerden doğrulup kafamı yere eğdim, dudaklarımı büküp sesimi buğulaştırdım.
"Rahatsız ediyorsam söyle odaya bir kanepe alırız ben orada yatarım, seni de sıkıntıya düşürmem."
"Hazalım, Meneviş gözlüm ben öyle demedim, sadece gece çok ya.. Boş ver güzel gözlüm hassas kalplim ben seni üzmek istemedim."
Tabii ben kendimi daha fazla tutamayıp kıkırdadım.
"Vay seni küçük cadı, bana duygu sömürüsü yapıp vicdanıma oynadın. Bunun bir cezası olmalı."
"Doğru dur üstünde takım elbisen var kırışacak."
"Sen onu düşünme hayatım çıkarırız böylece kırışıp buruşmaz."
Göz açıp kapayana çıkardı ya adam üstünü....."
Kahvaltı masasında yerimizi alınca Mert "Abi biz artık Yiğit abimle gideceğiz. Sizi beklersek eğer her gün geç kalacağız."
O kadar çok utanmıştım ki yanaklarımdan ateş çıkıyordu.
Nihal annem hemen müdahil oldu.
"İyi düşünmüşsünüz. Siz iki bekar takılın. Bu arada haftasonu Eskişehir'e gidiyoruz. Bizim hazırlayacaklarımız tamam. Hazal senin götürmek istediğin bir şeyler varsa söyle tamamlayalım."
"Yok Anneciğim siz bir şehre yetecek şeyler hazırlamışsınızdır zaten merak etmeyin."
"Tamam o zaman kızım. Alaz Hazal yarın işe gitmeyecek haberin olsun onunla Muğla'da işim var."
"Olmaz!"
"Nasıl olmaz? Bal gibi olur kız senin göbeğine mi bağlı?"
"Anne onun bir işi var."
"İşi olduğunu biliyorum. Önce bir neden diye sor oğlum. Evlendirene kadar göbeğim çatladı, şimdi de gelinimi bana vermiyor. Neler çektim ben bu yuva kurulsun diye."
"Aa iyi hatırlattın, neler çektin anne dökül bakalım."
Mert'le Yiğit'in bıyık altı gülmeleri Nihal annemin işine geldi.
"Ne gülüyorsunuz siz? Abiniz evini barkını kurdu, siz iki sap ne yapmayı düşünüyorsunuz Eda ile Zeynep'ten ne haber"
Bir anda ikisinin de yüzü düştü. Anlaşıldı bizim gençlerde sorun vardı. Kendimle uğraşmaktan onlarla ilgilenemedim.
"Teyzenin oğlu Murat bile sözleniyor."
"Hangi bahtı karayla anneciğim."
Alaz'ı dürtüm ama iş işten geçmişti.
"Dua et Murat'a birazda onun sayesinde aklın başına geldi."
"Evet anne ya ben kargaşaya geldi hiç soramadım, sen bildiğin komplo hazırlamışsın bana, hiç yakıştıramadım Nihal sultan. Ben ne olursa olsun Meneviş gözlümle evlenirdim."
"Yaaa seni bekleseydik yavrum kimbilir nerdeydi. Ne olursa olsun evlenirmiş! Resmen dürtükledik."
Biz bunları konuşurken Sedat babam sabah rutinlerini halletmişti.
"Günaydın sultanım ömrümün ışığı."
"Günaydın hayatım."
Ne kadar güzel seviyorlardı birbirlerini. İnşallah biz de onlar gibi aşkımız eksilmeden çoğalarak yaşarız.
"Size de günaydın gençler ve güzeller güzeli kızım."
Gençler bir ağızdan "Günaydın baba."
"Günaydın babacığım, nasılsınız? maşallah erkencisiniz."
"Çok iyiyim kızım, alışkanlık işte artık bir yaştan sonra uyku bize fazla geliyor. Hayırdır hararetli hararetli ne konuşuyorsunuz?"
"Alaz gelinimi bana vermiyor hayatım."
Alaz'ın gözleri yerinden fırlayacaktı "Anne benim karımı neden sana vereyim?"
"Oğlum ne yapacaksınız diye sormadın bile hemen itiraz ettin."
"Peki anne soruyorum ne yapacaksınız Hazal'la?"
O kadar çok hoşuma gidiyordu ki bu sofrada artık benim her şeyim olan ailemle vakit geçirmek sohbet etmek.
On yaşından itibaren iki kişi sofrada yemek yemiş her şeyi iki kişilik yapmıştık. Annem çok donanımlı bir insandı. Bana babamla anılarını anlatır, hikayeler masallar okurdu küçükken sonra ben büyüdükçe akşamları belli saatler arasında birbirimize kitap okudurduk. Şeker Portakalı'yla Zeze'nin acılarına gözyaşı dökmüştüm o yüreğinde. Onun canını yakanları öldürmüştü. Bense her güzel, mutlu anımızı hatırlayarak babamı yüreğimde capcanlı tutmuştum. Yüreğinin götürdüğü yere git demişti Susanna Tamaro bense aklımın ucundan dahi geçmeyecek bir şekilde geldiğim yerde yüreğimi doldurmuştum.
"Hazal aşkım iyi misin?"
Birden kendimi torparlayıp aileme baktım.
"Çok şanslıyım sizin gibi bir ailem var artık ona şükrediyordum."
Bir damla gözyaşımla hepsine gülümsemiştim. Alaz ikinci damlanın akmasına müsade etmedi, elini uzatıp sildi. Yerinden kalktı bana sarıldı ve alnımdan öptü.
Kasvetli havayı yine Nihal annem dağıttı.
"Sen de iyi ki benim gelinim olmuşsun. Her şerde bir hayır var derler eğer deden o şartı koymasaydı olaylar yaşanmayacak ve sen İstanbul'a dönecektin.
"Ben bırakmazdım onu."
"Eğer Murat'ı senin önüne yem olarak atmasaydık sen hala tanışalım, konuşalım, anlaşalım diye gezer sonra da avucunu yalardın. Sanki bilmiyorum seni."
Alaz'ın yüzü kıpkırmızı oldu.
"Ama Sultanım sen de beni iyice gömdün. Bu arada Murat'ı ilk gördüğüm yerde yüzüne bir yumruk çakayım. Ahdım var yoksa içimde kalır. Sahi o, kiminle sözleniyormuş?"
"Yeşim'le"
"Hangi Yeşim'le?"
"Bizim Yeşim'le Alaz."
"Ne zaman görüştüler, anlaştılar da sözleniyorlar?"
"Herkes sen mi? tohuma kaçmak için bahane arayan. Neyse biz konumuza dönelim. Bak şimdi Eskişehir'e götüreceğimiz şeyler tamam ama Hazal'la çıkıp ailesine hediye almalıyız, çam sakızı çoban armağanı misali oğlum."
"Aslında gerek yok anne, sen bir sürü şey hazırlatmışsın."
"Olmaz kızım. Tamam hadi akşam oluyor herkes işine gücüne baksın."
Bir anda hepimiz ayaklandık. Sedat babamla ikisini birbirine aşkla bakarlarken masada bıraktık.
"Alaz Murat'ın üstüne fazla gitme. Nihal annem onu bu işe sokmuş ama o Yeşim'i gördüğü anda beğenmiş fakat bir şey diyememiş. Lara'yı da dahil etmişler bu oyuna."
"Ya bildiğin CIA, KGB seviyesinde kumpasa getirilmişiz. Vay anam vay aşkım bunlara gözlerimizi iyi açalım ne olur ne olmaz. Günün birinde bir sal üzerinde okyanusta bulabiliriz kendimizi. Çok tırsttım." Dedi ve kahkayı patlattı.
Tabi ben de kendimi tutamadım. Bizi birşleştirmek için ince tasarlanmış bir plana dahil olmuştuk. Alaz'ın yüzüne baktım. İlk gördüğümdeki o gözlerindeki kara delik yoktu artık. Kehribarın en güzel renkleri vardı. İnsanın baktıkça bakası geliyordu. Sanırım fazla hipnotize olmuşum
"Biraz daha bakarsan nazar değdireceksin karıcığım."
"İyi ki beni o otobüsten indirmişsin çünkü bir daha dönmemek üzere binmiştim. Teşekkür ederim Alaz Aslanoğlu."
Alaz dönüp yüzümü ellerinin arasına aldı.
"Sen benim bu dünyada nevrimi döndüren ilk muhteşem varlıksın iyi ki benim canıma okumuşsun, iyiki bana direnmişsin iyiki kepçeyi elime indirmişsin Meneviş gözlüm."
Ertesi gün, sabah herkesi işe gönderdikten sonra evin kadınları olarak hepimiz verandada sabah kahvelerimizi hoş bir sohbetle yudumladık. Alaz işe gideli iki saat olmuştu ama şimdiye kadar dört defa arayıp ne yaptığımızı sormayı da ihmal etmedi. Beşinci aramasında Nihal annem telefonu eline alıp güzelce bir azarlayınca hemen kapattı.
Muğla'ya inerken Semra teyzeyi ve Eda'yı da aldık balayından döndüğümüzden beri sadece telefonda o da kısa süreli olarak görüştük ve Eda'nın moralinin bozuk olduğundan adım gibi emindim.
Selma teyze ve Nihal annem önden giderken en sonunda sorabildim.
"Ne oluyor çabuk anlat bana kim senin yüzünü soldurdu?"
"Anlatılacak bir şey yok Mert'le ayrıldık daha doğrusu ben ayrıldım. O hala ısrarla vazgeçmem senden diyor."
Abisinin kardeşi işte diye düşünürken sordum.
"Neden ayrıldın, sana kötü bir şey mi yaptı. Hoş öyle biri değil ama."
"Asla öyle bir şey değil, sevgi dolu anlayışlı ama ne yazık ki bir kız arkadaşı varmış."
"Neden bundan bizim haberimiz yok öyle olsaydı düğünde koluna takıp gezerdi. Senin arkanda gezip erkek sinekleri bakışıyla öldürmezdi."
"Ayrılmışlar."
"Anlaşamamışlar ayrılmışlar işte bunda Mert'in suçu ne?"
"Kız beni arayıp buldu. Yanlış bir anlama yüzünden ayrıldıklarını, aslında birbirlerini çok sevdiklerini, sevgilerini yok etmememi söyledi."
"Sen de hemen Mert'ten ayrıldın, sorgusuz sualsiz. Şaşırttın beni Eda."
"Ne yapmalıydım? Tabi ki ayrılacaktım."
"Mert'e bir sorsaydın keşke."
"Kız bana yalvardı ona deli gibi aşığım dedi."
"Peki sen sordun mu o yanlış anlama neymiş."
"Mert onu eski erkek arkadaşıyla sarılırken görmüş. Sadece vedalaşıyorduk, Mert yanlış anladı dedi."
"Enteresan."
Burnuma pis kokular geliyor, Pipom, şapkam ve Watson'um eksikti içimdeki his benim saf kuzumu kesinlikle tongaya getirmiş oldukları düşüncesindeydi. Ama kırk yıl düşünsem benim tilki arkadaşım Eda'nın böyle bir zokayı yutacağı aklıma gelmezdi. Demek konu kendi aşkı olunca garibimin beyni duruyor. Ben bu işe bir el atayım. Tam bunları düşünürken hatunlar bizi çağırdı araya bayağı açmışız biz de.
Bayanlara çok hoş şile bezinden elbise ve şallar, kızlara ise takı ve çantalar aldık. O kadar çok dolaştık ki bu arada Nihal annem sağ olsun her yerden bir iki eşya da bana ve Eda'ya da almayı ihmal etmiyordu. Güzel bir Cafeye oturup hem karnımızı doyurduk hem de çayımızı içtik. Telefonuma hiç bakmamıştım. Zaten o azardan sonrada Alaz aramamıştı. Merak edip elime alınca on adet mesaj vardı. Ah kıyamam annesinden tırsınca mesajla dahil olmuş ama bende fırsat bulup bakamamıştım.
Hemen aradım.
"Ooo Hazal hanım nihayet bir kocanız olduğu aklınıza geldi."
"Kusura bakma aşkım alışveriş yaparken telefona bakmaya fırsatım olmadı görür görmez aradım ama."
"Sen daha şimdiden beni ihmal ediyorsun. İleride hiç yüzüme bakmayacaksın demek ki."
Oy kıyamam gücenmiş mi benim kehribarım, resmen sitem ediyor bana. Tam o sırada Nihal annem.
"Hayırdır yavrum Alaz mı o. İşi yok mu onun iki de bir arıyor. Merak etmesin karısı emin ellerde."
Alaz'da bir yandan sitem ediyordu.
"Alaz bilerek yapmadım çocuk gibisin bak Nihal anneme veririm telefonu görürsün."
"Sakın anneme verme. Bitti mi işiniz ne zaman dönüyorsunuz?"
"Evet alışverişi bitirdik, karnımızı doyurduk, çay içiyoruz sonra da döneceğiz eve aşkım. Akşama görüşürüz."
"Tamam"diyip yaramaz bir çocuk gibi sessizce kapattı. Çaylarımızı içtikten sonra son kalan teferruatları da halledip önce Semra teyzeyi ve Eda'yı bıraktık daha sonra da eve gittik. Aldıklarımızı Hacer abla alıp diğer eşyaların yanına koydu. Nihal annemden izin alıp odama geçtim. Üzerimdekileri çıkarıp duşa girdim. Çok sıcaktı hava saçlarımı ve vücudumu havluya sarıp yatağa uzandım. Amacım sadece ayaklarımı dinlendirmekti...
-Alaz-
Annem karıma el koymuştu. Telefonlarıma bile müdahale etmişti ve çektiğim mesajları Hazal görmemişti.
Akşama kadar şirkette ruhum sıkılmıştı. Daha fazla dayanamadım ve eve geldim. Annem verandada uzanıyordu. Onu uyandırmadan içeriye girdim. Oda kapısını açtığım anda karşımda bir sanat eseri vardı. Havluya sardığı bedeni, yastığa yayılan o muhteşem saçlarıyla mitolojik bir tanrıça gibiydi. Ceketimi ve kravatımı çıkarıp yanına uzandım. O karbeyazı omuzlarından bir buse aldım. Yavaş yavaş boynuna ilerlerken kıpırdamaya başladı.
O mahrur sesiyle
"Alaz'ım geldin mi?"
Zaten sana yanıyorum bir de Alazımla yaktın kavurdun be Hazalım.
"Geldim Meneviş gözlüm, geldim hayatım"
Her cümlede bir öpücük konduruyordum en son dudaklarına ulaştığımda.
"Hoşgeldin hem evine hem de hayatıma gözlerinde kaybolduğum adam."
"Hoşbulduk bana ezber bozduran, olmaz dediğim yapmam dediğim ne varsa yaptıran kadın hoşbulduk nefesim."
Gün batarken odamıza vuran o kızıllıkla aşkın aleviyle harlandık...
-Hazal-
Tam tekmil hepimiz yemek masasındaydık. Nihal annemle alışverişin en ince detaylarına kadar anlatıp masadaki erkekleri çıldırtıyorduk. Yazık garibim onlar da gıklarını çıkarmadan dinliyorlardı. Bir ara gözüm Mert'e takıldı. Bizim anlattıklarımızı bir tek ona işlemiyordu. Çok düşünceli ve sıkıntılı olduğu belliydi. Tabağındaki yemeğin canını çıkardığı aşikardı. En sonunda yemek masasından kalktık. Ben Nesrin'e yardım ederken bir yandan da Mert'i göz hapsine almıştım ve sorunun büyüklüğünü konuşmadan bile anlamıştım. En son kahveleri yapıp verandaya geçtim herkese ikram ettikten sonra Alaz'ın yanına oturdum.
"Alaz"
"Efendim, aşkım"
"Mert'in bir sıkıntısı var, fark ettin mi?"
"İki gündür durgun işte de verimi düştü ama sebebini bilmiyorum. Aslında sormak istedim bugün pek konuşmaya yanaşmadı. Ben de üstelemedim. Nasıl olsa kendini hazır hissedince konuşur o benimle diye düşündüm."
Evet, tahminlerim doğru yönde ilerliyor. Bu işte bir çapanoğlu var.
"Eda sana bir şey söyledi mi?"
"Aslında konuştuk ama ben bir de Mert'le konuşayım."
Alaz'ın yanından kalkıp Mert'in olduğu tarafa gittim. O kadar düşünceliydi ki benim geldiğimi fark etmedi kahvesine hiç dokunmamıştı.
"Mert kahveni içmemişsin. İstersen yenisini yapayım."
"Teşekkür ederim Hazal canım pek istemiyor. Hazal Eda ile konuştunmu hiç."
"Ben de o konu hakkında konuşacaktım seninle"
"Hazal ben Eda'yı seviyorum ve ondan ayrılmak istemiyorum. Bana hiçbir şey söylemeden bitirdi her şeyi."
"Tamam Mert, Eda ile konuşacağım ama önce Eskişehir'e gidip gelelim hem bu arada size de mekan değişikliği iyi gelecektir..."
Evet, iyilerin dostu şırfıntıların düşmanı Hazal görev başında...
Uzun bir aradan sonra tekrar sizinleyim bu bölüm biraz yavaş oldu. Sizleri bu kadar bekletmek istemezdim. Sabrınız için teşekkür ederim.
Hazal'ım kendi göbeğini kesti artık başkalarına yardım edecek inşallah başlarını belaya sokmazlar😉
Eskişehir'de bizimkileri neler bekliyor acaba?
Beğeni ve Yorumlarınızı bekliyorum sadece okuyup geçmeyin lütfen😏
Bu arada Final yapalım mı ne dersiniz? Cevaplarınızı yorumda belirtin.
Beğeni ve Yorumlarınızı eksik etmeyiniz? 🌸
Lütfen Beğenileriniz için ⭐ işaretlermisiniz? 🤗🌸
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top