Mutfak
Nil Karaibrahimgil-Kek
Şezlonga uzanıp gözlerimi kapattım. Nihayet buraya gelmemizin tek amacı olan şeye kavuşmuştuk. Deniz, kum ve plaj... Allahım nasıl bir cennetti burası. Sağım, solum, arkam yemyeşildi. Önümüzde tertemiz, turkuaza çalan rengiyle insanı büyüleyen bir deniz uzanıyordu. Denize girdim. Su sıcaklığı tam kıvamındaydı. Sanki suyun kaldırma kuvveti her şeyi kaldırdığı gibi benim de umutlarımı, düşlerimi kaldırmıştı. Yükselmiştim yani. Tam anlamıyla aşık olmuştum buraya. Karar verdim, ben bundan böyle burada yaşayacaktım, yerim yurdum burası olacak, yuva diye bu eşsiz cenneti bilecektim ve en önemlisi bu şezlong da artık benimdi. Ey ahali bu gerçek de bundan mütevellit böyle biline. Akyaka'ya kabul törenim tez gerçekleştirile, şehrin altın anahtarı tez bana takdim edile. Tatlı düşlerin arasında iyice uçmuştum anlayacağınız. Ah bu deniz... Şifa gibi geldin bana. Bak bak aklımdan ne coşkulu şeyler geçiyor. Bundan böyle hiç kimse, hiçbir şey umrumda olmayacaktı. Keyfime, paşa gönlüme bakacaktım.
"Kızlarrr... Hadi bu kadar yeter. Çıkalım" dedi Selma teyze.
"Evet, evet çıkalım" dedi hevesli Eda.
Vay hevesi bükülecesice Eda. Ben de yapıştırdım itirazımı.
"Ama daha çok erken, ne güzel eğleniyoruz. Bir sürü vakit var daha." Vücudum böyle güzel denizi bulmuş, terk etmek istemiyordu. Azıcık daha denizin beni şımartmasına izin verseydiniz zalımın kızları. Ah ah...
"Olmaz daha gidip hazırlanacağız. Hem bir şeyler yapalım, elimiz boş gidilmez ayıp olur" dedi görmüş geçirmiş, yol yordam bilen Selma teyze. E, haklıydı da... Ama hazırlık yapmak benim umrumda mıydı? Tabii ki kocaman bir hayır. Artık siz hazırlanacak mısınız, misarliğe mi gideceksiniz gidin, gidin ama beni bir salın yahu.... Salın şu güzelim denize de ben de rahat edeyim siz de. Lütfen beni şu Ege'nin serin sularına emanet ediniz. Lütfen dedim bakınız. Ben Hazal dedi bunu. Aklımdan bunları geçirirken koca çeneli Eda, çenesi düşesice, aldı sazı eline... Yine her zamanki gibi patlattı bombayı. "Hazal çok güzel tiramisu yapıyorrr!" diye yumurtladı.
"Evet, Eda'cığım... Harika helvada kavururum ister misin?" Dedim. İşte, öyle yutkunursun boşboğaz.
"Tamam o zaman siz Hazal'la malzemeler için markete uğrayın. Biz de siz gelene kadar duşumuzu alırız."
Böylece herkes toparlanmaya başladı. Selma teyze, Zeynep ve Yeşim'le eve yönelirken biz de çenesi düşük Eda'yla markete gittik.
"Çok özür dilerim Hazal. Birden ağzımdan çıktı. Malzemeleri alalım, ben yaparım olmazsa internetten bakarak." Resmen duygu sömürüsü yapıyor. Onu yeni tanıyan biri olsa kıyamaz sarılır, teselli ederdi. Minik çakal seni...
"Tamam tamam ağlama, yaparım ama buraya geldiğimizden beri bu iki oldu. Dün akşamı da unutmadım."
"Sahi bak iyi oldu, hatırlattığın sen kiminle buluşacaksın? Muğla'da hiç bahsetmedin bize."
Kendi ayağına sıkmak diye buna derler.
Tam o sırada markete girdik hemen konuyu ört pas etmeliyim diye düşünerek "Market arabası alalım" dedim.
"Yok canım ne gerek var, alacağımız iki üç parça bir şey."
"Tamam o zaman labneyi alalım önce."
Malzemeleri alıp eve dönmüştük. Biz gelene kadar evdekiler hazırlanmıştı. Ben direkt mutfağa girdim. Nasıl olsa tekrar batacaktı üstüm başım. Harika yemek yaparım ama biraz fazla kaptırırım, ortalık ve ben savaştan çıkmış gibi oluruz.
-Alaz-
Bugün şirkete gitmedim. Kardeşlerimle sabahtan beri babam ve Haldun amcayla çiftliğin her yerini dolaştık. Sulama sistemlerini, kanalları kontrol ettik. Seralara bile baktık. İşçilerle konuştuk, sohbet ettik ama sanki zaman geçmiyordu.
Yiğit "Haldun amca Selma teyzeler bulabilecekler mi burayı? İsterseniz ben alıp geliyim onları."
Seni çakal benim de aklıma geldi ama benden önce davrandı. Zeynep'i daha çok görecek aklınca.
"Yok evladım bulur onlar. Navigasyon da var merak etme. Ama bir arayım merak ettim. Denize dalıp unutmasınlar."
Haldun amca böyle deyince aklıma ilk gelen şeyin gerçekleşmemesi için dua ettim. "İnşallah kimse onlara musallat olmamıştır." Kardeşlerimin yüzleri de aynı anda soldu. Onlarla aynı kaygıyı taşıdığıma yemin edebilirdim ama ıspatlayamazdım o an.
"Alo Hanım ne yaptınız? Hala denizde misiniz? Ooo tamam. Hadi sağ salim gelin." Telefonu kapattı ve hoşnut bir halde sözlerini sürdürdü. "Bizimkiler yoldaymış on dakikaya burdalarmış" dedi.
Bu sırada telefonum çaldı. "Efendim anne... Nasıl?.. Önemli bir şeyi yok değil mi? Tamam hemen geliyoruz" dedim ve telefonu kapattım. "Baba biz gidiyoruz. Hacer abla rahatsızlanmış. Hasan amcayla Nesrin abla onu hasteneye götürmüşler. Annem şu anda çıldırmak üzere."
"Hay Allah! İnşallah ciddi bir durum yoktur. Tamam oğlum siz gidin. Biz de işlerimizi halledip geliriz."
Eve vardığımızda annem kafasını sarmış, evin sundurmasındaki koltukta çökmüş bir şekilde oturuyordu.
"Rezil olduk, her şey yarım kaldı. Nasıl ağırlayacağız, nasıl yetiştireceğiz" diye makineliye bağladığı sırada misafirler teşrif etti.
Annem birden ayaklandı ve Selma teyzeye doğru yöneldi. Selma teyze ise annemin halini görünce panikledi. Arabadan inip bize doğru gelen dört kız da afalladı. O an biz nereye geldik, cenaze mi var diye düşündüklerine kesin gözüyle bakıyordum.
Annem uzun bir özet geçip Selma teyzeyi ve kızları aydınlattı.
Selma teyze "Nihal ne üzülüyorsun canım ya, biz varız bak dört tane kızım var benim maşallah. Kızlar hadi mutfağa hazırlayın sofrayı."
Annem bir anda mucizevi şekilde iyileşiverdi. "Ay Allah razı olsun kızlardan" diyerek bize döndü ve "Ne dikilip duruyorsunuz? Onlar nerden bilsinler mutfağın düzenini yardım edin siz de!"
Bir anda bütün yüzler "ay ne şeker" ifadesiyle bize döndü. Annem "Benim çocuklarım çok hamarattır" deyip duruyordu.
-Hazal-
Nihayet tatlıyı bitirmiştim Eda da ortalığı toparlamıştı. İkimiz de duşumuzu alıp bizi bekleyen ahaliyle yola çıktık. Yirmi dakika sonra yeşillikler içindeki çiftliğe geldik. Kapıyı 14-15 yaşlarında bir çocuk açtı. Selma teyze arabadan indi ve eve doğru giderken başı sarılı teyzeyi gördük. Sanırım bir harp olmuştu.
Hemen arabadan indik. Karşımızda üç silahşörler ve başı sarılı yorgun bir savaşçı vardı. Silahşörler neyse de hayatımda gördüğüm en tatlı yorgun yüz bize bakıyordu. Hafif toplu, yanakları tam mıncırmalık, yeşilin en güzel tonuna sahip gözler.... İşte, bu üç dana bu güzelliğin eseriydi. Sanırım bir kaosun ortasına gelmiştik. Selma teyze Nihal hanımı hemen sakinleştirdi. Mevzunun ne olduğunu öğrendikten sonra tanışma faslını es geçerek görev emrimizi aldık.
Tam o sırada Nihal hanım üç süt danasını bize yamak olarak atadı. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Bizim suratsız Arda Türkmen'in Ege şubesiymiş meğer. Tam mutfağa giderken aklıma tiramisu geldi. "Eda araba anahtarlarını verir misin siz devam edin, ben tatlıyı alıp geleyim" dedim.
Yeşim "Siz gidin ben alıp gelirim Hazal" diye atıldı.
Mutfağa adım atmamızla şokumun şaşması bir oldu. Benim evim kadar bir mutfak vardı. Her türlü teknolojik mutfak aleti mevcuttu. Etrafımı inceleme işini bitirdikten sonra Alaz'a gözlerimi çevirip "Önlükler nerede?" diye sordum.
Sanki yüzünde bir afallama gördüm ama pek önemsemedim. Kısa süre sonra mutfak dolaplarından birini açıp bizlere birer önlük verdi.
"Sizin önlükleriniz yok mu?"
Evet, herkes işe başlamaya hazırdı. Şimdi sıra görev dağılımındaydı. "Zeynep'le Yiğit siz masayı hazırlayın. Zaten çoğu şey hazır. Hazır olmayan bir iki şeyin de malzemesini hazırlayıp bırakmışlar. Eda seninle Mert geri kalan soğukları hazırlayın ve Alaz bey siz de salatayı yapmaya başlayın. Ben de geri kalan teferruatları halledeceğim."
Bir çift kehribarın beni izlediğini biliyordum ama o anda önceliğim sofraya gidecek yiyecekleri servisi etmekti. Evet, biraz sakar olabilirim ama ben iyi bir şefim. Küçüklüğümden beri annemle birlikte mutfakta zaman geçirmeyi çok severdim. Onunla paylaştığım her an benim için tarifsizdi. Yazları babamın en yakın arkadaşı Mehmet amcanın restoranında çalışırdım. Maddi imkansızlıktan değil, sırf zamanımı boş geçirmemek için. Önce bulaşıkçılıkla başladım sonra garsonluk ve en son mutfakta şefin yamağı olmuştum. Öyle eften püften bir şef değildi.
Onun yanında bir yemeğin yapılmasından çok nasıl sunulmasını damak tadının yanında görselliğin de önemli olduğunu öğrenmiştim.
Evet, yemekler zaten hazırdı. Bir tek pilav kalmıştı, onu da ıslatıp bırakmışlardı. Şimdi hazır olanları sunum için servis tabaklarına koyalım. Ondan sonra ne eksikse tamamlarız.
Tencereleri açtıkça gözlerim bayram ediyordu. Kabak çiçeği dolması, pazı sarması, keşkek, zeytinyağlı bamya ve çökerme...
Kehribar salata yapmaya başlamıştı ama çok düşünceliydi. Sanırım yolunda gitmeyen bir şeyler vardı yoksa birini mi düşünüyordu?
Tam ona doğru gidiyordum ki Selma teyzeyle Nihal teyze mutfağa geldiler. Eda ve Mert kafa kafaya vermiş börülce salatasını yapıyorlardı.
Nihal teyze "Kırk bin kere maşallah evlatlarıma. Ne güzel hep birlikte sofrayı hazırlıyorlar. Hazal kızım Selma teyzen söyledi yemek konusunda kimse eline su dökemezmiş. Ay pek sevindim tü tü maşallah kızıma" dedi.
-Alaz-
Kızlarla birlikte tam mutfağa yönelmiştik ki meneviş gözlü birden durdu ve arabanın anahtarlarını istedi. Bir anda aklıma kaçmayı düşündüğü geldi. Tam müdahale edecektim ki cümlenin devamı geldi, tatlıyı arabada bırakmışlardı. Mutfağa girmemizle mutfağa şöyle bir baktı, inceledi ve bana dönerek önlük istedi. Önlüğü ne yapacaktı ki?
Önlükleri vermemle bizim de takmamızı istedi. Sonra da yıllardır bu mutfaktaymış gibi görev dağılımı yaptı. Sanırım kendi kazdığım kuyuya bodoslama dalmıştım. Büyük şef görev dağılımında bana salatayı vermişti. Herkes işlerinin başına geçti.
Ben salatayı yaparken aklım birkaç gün öncesine gitti. Annemin Selma teyzeyle konuştuğu o güne... Selma teyzenin İstanbul'dan misafirleri gelecekti ve bunlar annem için üç adet gelin adayı demekti. Bu yüzden Akyaka'ya geldiğimizin akşamı çok sinirliydim. O sinirle arabaya atladığım gibi Akyaka'ya indim. Aslında normalde bu kadar kalabalık bir ortama girmem ama kafamın içinde o kadar çok ses vardı ki dışardaki gürültüyle belki onları sustururum diye düşündüm. Ne yapmalıydım? Çünkü ben kesinlikle evlenmeyi düşünmüyordum.
Halihazırda bir kız arkadaşım vardı ama ona asla evlilikle ilgili bir cümle veya imada bile bulunmadım. Kadınları anlamıyorum. Ya ben çok duyarsızım o konuda ya da gerçekten ruhuma işleyen biri çıkmadı karşıma şimdiye kadar. Klişelerim hiç olmadı yani sarışın veya kumral olsun, standart ölçü takıntım da yoktur. İçime işleyen bir çift göz bulamamıştım.
Belki de annem ve babam gibi bir evliliğim olmazsa diye korkuyordum. Onlar benim için en ideal ve mükemmel çiftti. Bu kadar sese rağmen kafamdakilerin sesiyle uğraşıyordum ki gündüz yol kenarında gördüğüm meneviş gözlüyle çarşıda çarpıştık. Tabii suç o sakarındı ama zaten fazla da üstelememiştim. O sırada telefonum çaldı. Arayan kız arkadaşım Begüm'dü. Konuşarak deniz kenarına doğru yürüdüm. Kumsalda kimse yoktu. Harika bir ay vardı, denize vuran yakamozla birleşince ortaya tam bir görsel şölen çıkıyordu. Gözüm o manzaraya kilitlenmişken Begüm'ün söyledikleriyle kan beynime çıktı. Annemi arayıp "Babam ne zaman bize geleceksiniz diye soruyor" demişti. Bırakın evlenmeyi birbirimizle tam anlamıyla sevgili bile değildik. Sadece bir iki defa yemeğe çıkmıştık. Asla ona ümit vermemiştim. O sinirle her şeyi bitirdim. Tam döndüm arabaya gidiyordum ki meneviş gözlüyle karşılaştım. Sinirlerimi unutmuştum. Kısa süreliğine de olsa bir huzur dolmuştu içime. Bana baktı ve gitti.
Ben de kendimi toplayıp arabaya atladığım gibi eve geldim. Tabii Nihal sultan beni bekliyordu. Anlaşılan bu gece kolay kolay bitmeyecekti. Anneme selam verip karşısına oturdum ve tabii ki hemen başladı sultanım. Begüm'ün onu aradığını, konuştuklarını, tanışmak için yemek düzenlememiz gerektiğini söylerken... Ben hemen sözünü kestim. Ayrıldığımızı, bu işin bittiğini, daha fazla bu konunun uzatılmamasını, şu anda evlenmeyi düşünmediğimi belirtip izin isteyip odama çekildim.
Odama girince ilk işim bir duş almak oldu. Duş iyi gelmişti sonra yatıp uyudum.
Sabah annemin odaya hışımla girmesiyle uyandım.
"Hayırdır savaş falan mı çıktı?"
"Çabuk kalk traş ol. Ay ne öyle at hırsızı gibi dolaşıyorsun ortalıkta. Aynı mağara adamı gibisin."
"Hayırdır anne, seferberlik mi ilan edildi? Bu ne şiddet bu ne celal?"
"Ay hala konuşuyor kalk oğlum Haldun amcanlara kahvaltıya gidiyorsunuz." dedi.
"Sebep" dedim.
"Torunları ve onun üç kız arkadaşı gelmiş hepsi mezun olmuş, tatillerini yapıp dinleceklermiş."
Ben de taşlar yerine oturdu. Sevgili anneciğim çöpçatan moduna geçmişti.
"Sen de hazır gelmişlerken bizim eve gelin yapayım dedin değil mi anneciğim."
"Ay yok canım önce siz bir görün içiniz ısınacak mı beğenecek misiniz düğün dernek sonra."
Allahım ben otuz yaşında koskaca bir inşaat firması yöneten yetişkin bir adamım. Annem utanmasa beni evlilik programlarına yollayıp paravanı açtıracak. Neden benim de normal bir annem yok. Oğluşum oğluşum diye etrafımda pervane olup benim oğluma hiçbir kız layık değil modunda yaşamıyor. Niye bütün 20 yaş üstü genç kızlar annemin potansiyel gelin adayı?
"Tamam anne sen çık, hazırlanıp geliyorum" dedim.
Odamdan çıktı ve diğer kurbanlarının peşine düştü.
Kalktım tekrardan bir duş aldım. Traş olacaktım ama vazgeçtim Akyaka'da komple bir bakım yaptırmalıydım.
Bizim çocuklar da hazır olduktan sonra arabaya binip yola çıktık. Evden ayrılmadan Serkan'ı arayıp randevu almayı ihmal etmedim.
Selamlaştıktan sonra Serkan işine başladı ve ben kafamdaki planları kurmaya başladım.
Öncelikle kızlar kötü bir intibah bırakmalıydılar annemin üzerinde ve bunun için içeriden yardım almalıydım. Hacer abla ve Nesrin'i suç ortağım yapmam gerekiyordu.
Yemekler tam zamanında hazırlanmamalıydı. Bu küçük hanımlar büyük bir olasılıkla yemek yapmaktan anlamazlardı. Okuldu, eğitimdi derken yemek yapmaya sıra gelmemiştir. Anlarlarsa da bir yolunu bulup onları sabote edecektin. Ama umarım bu kızlar beceriksiz çıkar da benim de ekstra efor sarf etmeme gerek kalmaz.
Kuaförde işim bitti ve biz Haldun amcalara geçtik. Eve giderken de Hacer ablaya planımı anlattım. Bana kıyamazdı, gönülsüzce kabul etti.
Hoş beşten sonra masaya oturttu bizi Selma teyze. Her şeyi kendi hazırlamıştı. Kızlar daha teşrif etmemişti. Güzel bu benim lehimeydi. Neyse ama planımı devreye sokmadan evvel önce kızlarla tanışmamız gerekiyordu. Kahvaltı yapmak üzere düştük yola ve nihayet Haldun amcalardaydık.
İçeride bir hareketlilik oldu. Gülüşme ve kikirdeme sesleri yaklaştı. Hiç istifimi bozmadım.
Haldun amca benim arkamdaki kapıya doğru bakarak kızlara seslendi. Bizi takdim etti ve bir anda yurttan sesler korosu Akyaka'da konser veriyormuşcasına bir "Hoşgeldiniz!" yükseldi Akyaka Semalarına...
Bizim iki karizma ağızlarına sinek kaçacakmış gibi bakıyorlardı zaten. Ben de o sesle birlikte döndüm ve döner dönmez menevişle göz göze geldik aman Allahım misafirler onlarmış "Hoşbulduk" diyebildik.
Kızlar yerlerine geçti.
Ama resmen kilitlenmiştim
"Kendine gel Alaz stratejini unutma sen evlenmeyeceksin. Öyle bir yanılgıya düşmeyeceksin" diye telkin veriyordum.
Ama menevişte kaybolmuştum ki boğazına lokması kaçtı arkadaşı sırtına vuruyordu ama olmuyordı. Birden kalktım ve bir ara katıldığım ilk yardım kursunda öğrendiğim Heimlich manevrasıyla lokmayı çıkarttım ama bırakamıyordum.
Ağzımdan kelimeler iradem dışında çıkıverdi.
"Bana bir can borcun var ve ben alacağımı asla unutmam."
Aman Allahım ben ne dedim ve o panikle kollarımı serbest bıraktım.
Zaten bir daha da onu görmedim. lavaboya yüzünü yıkamak için gitti ve yanımıza geri gelmedi.
Çok hoş ve değişik bir kokusu vardı. Aynı gözleri gibi onlar da eşsiz ve muhteşemdi.
Kahvelerimizi içtik ve izin isteyip kalktık eve dönüp işlerimizi halletik. Takii Haldun amca Mert'i arayıncaya kadar.
"Alaz Alaz" diye bir sesle kendime geldim kafamı sol tarafa çevirmemle bir çift Meneviş göz bana bakıyordu.
"İyi misin bir sorun mu var?
Sorun mu? Sorun demek buna hafif kalır devasa mega bir sorunum vardı meneviş gözlüm ve sen bu sorunun tam merkezindeydin...
Beğeni ve Yorumlarınızı eksik etmeyiniz? 🌸
Lütfen Beğenileriniz için ⭐ işaretlermisiniz? 🤗🌸
Hikayenin devamını okumak için sayfayı yukarıya kaldırıp sonraki bölümleri okuyabilirsiniz
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top