❄ Aşk İzlerim | 3

-3-

"Gökyüzü tüm yıldızlarını kuşandı. Ele avuca sığmaz bir aşka gebeydi bu gece."

Daha önce hiç yeltenmediği derin düşüncelerde boğuluyordu, farkında değildi. Aniden gelen tanıdık sesle arkasına döndü. Kızın sesinde kadife gibi yumuşak bir ton hâkimdi.

"Merhaba."

Tam onunla ilgili şeyler düşünürken arkasında belirmesi germişti Savaş'ı. Ne zamandır arkasında duruyordu bu kız, ne diye peşinde dolanıyordu? Anlam veremedi. Soğuk ve umursamaz bakışlarıyla ona haddini bildirdiğini sansa da yanılmıştı. Kız halâ ona sıcacık gülümsüyordu. "Ne istiyorsun?" diye sordu kayıtsız bir biçimde.

Kaşlarını çattı Derya. "Sen ne kadar kaba bir çocuksun ya. Sadece selam vermek istedim, bugün çarpıştığımız için ben tekrar özür-" Neden bu kadar ters bir yanıt aldığını anlayamasa da içten içe üzülmüştü genç kız. Henüz tanımadığı birine karşı fazla kindar ve öfkeli görünüyordu çocuk.

"Birincisi, ben çocuk değilim. İkincisi, sana karşı nazik olmak zorunda da değilim. Eğer nezaket istiyorsan, gidip züppe arkadaşlarınla takılmaya devam edebilirsin. Ayrıca özrünü de dilemiştin, fazlasına gerek yok." Bir süre donup kalan ve kırgın bakışlarla kendisine bakan kız hiçbir şey söylemeden arkasını dönüp gittiğinde acaba ileri mi gittim, diye düşünmeden edememişti Savaş. Tamam, yoğun baskı altındaydı ama sinirini ondan çıkarması gerekmiyordu. Arkasından gitmek için harekete geçse de son anda vazgeçip durdu. Sonradan birbirilerini kıracaklarına, yolun başındayken bitip gitmeliydi belki.

●●●

Hızlı adımlarla balkondan uzaklaşıp Banu'nun yanına yetiştiğinde suratı bembeyazdı. Bunun farkına varan arkadaşı "Ne o, hayalet görmüş gibisin?" diye sormakta gecikmemişti.

Sakince nefes alıp "Yok bir şey." cevabını verdiyse bile son derece morali bozulmuştu. Gözlerindeki kahvelikler neşeyle gülerken kendisinin bu kadar kaba ve küstah olabileceğini düşünmemişti. İlk adımı atma konusundaki tüm fikirlerine lanet okudu. Banu'nun uzattığı meyve suyunu içerken etraftaki insanları izlemekle yetiniyordu. Tam o sırada gördüğü tanıdık yüzle neredeyse içtiği meyve suyunu geri püskürtecekti. Boğazında kalan meyve suyunu öksürmeye çalışırken onun bu durumuna şaşıran arkadaşı telaşla sırtına vurmaya başladı.

"Derya, Derya iyi misin?"

"İ-İyiyim. Sadece..." Gözleri halâ o tanıdık yüzü arıyordu. Umarım yanlış görmüşümdür, diye temennide bulundu. "Sadece eski bir arkadaşı gördüm gibi oldu."

Manalı bakışlarla "Nasıl bir arkadaş?" diye sorarken tek kaşı havadaydı. Balkonda kaçamak bakışlarla Derya'ya bakan çocuğa gözüyle işaret ederek "Yoksa eski arkadaşın şu balkon yakışıklısı mı?" diye sordu.

"Ne balkonu, ne yakışıklısı?" Aniden balkona döndüğünde çocuğun bakışlarını yakaladı fakat farkında değilmiş gibi davranmayı tercih etti. "Saçmalama Banu ya, ne alakası varsa..."

"Ne bileyim kızım, geldiğinden beri seni kesiyor. Fark etmedim deme şimdi."

Ters ters baktı ve "Fark etmedim Banu." diyerek gözlerini devirdi Derya. "O ukalayla işim olmaz, merak etme. Ben başkasını görmüştüm."

"Ooo, çocukla ilgili malumat da alınmış. İyi valla, iyi..." Kokteylinden bir yudum aldı ve güldü. "Valla ukala mukala, yakışıklı çocuk. Sen yine de göz ardı etme derim."

"Hayır, malumat falan almadım!" Korkudan içine düştüğü durumu açıklarken buldu kendini. "Bu sabah kuaföre gelirken çarpıştık, ben de özür diledim. Olan bu."

"Ha, iyi bari." Merakına yeni düşerek "E peki gördüğün kişi kimdi?" diye sordu Banu. "Eski sapığın mı yoksa?" Alayla sorduğu sorunun kızda bıraktığı etkiyi görünce neye uğradığını şaşırdı kız. "Ne yani, gerçekten sapığın falan mı var? Kızım çok havalı!"

Derya "Ya neresi havalı?" diye söylenirken kızmıştı. "Sapık demeyelim de, şansını fazlasıyla zorlayan azimli bir arkadaş." Bakışları tekrar o çocukla kesiştiğinde "İşte orada." dedi tedirginliğini gizlemeye çalışarak. Çantasıyla başını gizledi ve Banu'ya "Hemen gidelim buradan, gidelim." dedi. Paniklemişti. Kerem'in onu görmemiş olmasını diledi. Çünkü biliyordu ki, eğer gördüyse şansını sonuna kadar zorlamaya devam edecekti.

"Ne gitmesi kızım, daha yeni geldik!"

Arkadaşını dinlemeden hızlı adımlarla salonu terk etti Derya. Biran önce buradan çıkmalı, kalabalığın arasına karışmalı ve kaybolmalıydı. Tam merdivenlerden aşağı inerken topuklu ayakkabısı takıldı ve popo üstü düştü. Düşerken eteğinin yırtılması da cabasıydı. "Allah'ım, kötü şans bile diyemiyorum buna. Resmen belamı verdin şuan Rabbim." Eteğini tutup kalkmaya çalıştı ama yapamadı. O kadar kötü yırtılmıştı ki, buradan tek kurtuluşu herkes gittikten sonra kalkıp gitmek olurdu. Herkes düşüşüne kahkahalarla gülüyordu. Bundan daha utanç verici bir gece geçirdiğini hatırlamıyordu. Daha okulun ilk yılı rezil olmuştu; bu okul, kıza dönmüş alaycı bakışlar onu asla unutmayacaktı. Gözleri dolmuştu, neredeyse ağlayacaktı. Kendisine uzanan yardım eline baktı şaşkınlıkla. Uzanıp tutmak istedi, fakat adam fikrini değiştirip onu direkt kucağına aldı.

Kızın düşüşüne gülmeye devam eden insanlara öfkeli bakışlar yağdırdıktan sonra "Ne o, çok mu komik? Daha önce düşen insan görmediniz mi?" diye söylendi. Gülmek, dalga geçmek, aşağılamak için yer arayan bu münasebetsiz insanlara sert bir ifadeyle baktı ve utançtan ne yapacağını bilemediği her halinden belli olan kızı bulundukları ortamdan uzaklaştırdı.

O an yerin dibine geçmek istedi Derya. Çocuğun boynuna utançla gömdü başını, hıçkırmaya başladı. Öte yandan "Allah'ım ya, nedir bu başıma gelen..." diye söyleniyordu. Bu sakarlığının başına bir gün iş açacağı belliydi zaten.

Kızın ağlamasına şaşırsa mı üzülse mi bilemedi Savaş. Onun daha fazla utanmaması için hızlı adımlarla salonun bahçesini terk etti. "Niye ağlıyorsun, ilk defa mı düştün?"

"Hayır, ama bu kadar insanın içinde ilk defa düştüm. Daha okula başlamadan rezil oldum! Bütün eğitim hayatım boyunca kafamda kese kâğıdıyla dolaşmak zorunda kalacağım."

Gülerek "Abartma istersen," diye söylendi adam. "Yarın başkasına bir şey olur, gülecek yeni bir şey bulunca seni unuturlar." Kızın yaşlardan parlamış gözlerine odaklandı ister istemez. Ela gözleri ıslanınca yeşile çalmıştı. "İyi misin şimdi?"

"Kalabalıktan ayrıldığım için, iyiyim." Adamın kucağından inmek istedi fakat yapamadı. "Bana taksi çağırır mısın? Bu halde eve gidemem."

Başını evet manasında sallayarak "Bekle." dedi Savaş. Telefonuna sarılıp Uğur'u aradı. "Alo... Uğur, biz ön girişin yanındayız. Senin külüstürün anahtarını getir. Soru sorma, sen anahtarı getir." Telefonu kapattığında tedirginlikle kendisine bakan kıza kayıtsız bir bakış attı. "Merak etme, seni kaçırıp kötü emellerime alet etmeyeceğim. Sadece evine bırakacağım."

"Taksi de çağırabilirdin, neden zahmet ettin ki?"

"Doğru, çağırsaydım da eve tek başına gitseydin. Bu halde iti kopuğu peşine düşürseydin, haklısın. Benimki aptallık işte, kusura bakma."

"Ya, tamam. Abartmana gerek yok. Sadece... Arkası biraz yırtıldı gibi oldu."

Açık yüreklilikle kızın yüzüne baktı. "Sana bir şey söyleyeyim mi? Daha fazla paniklemeni istemem ama elbisenin arkası komple gitmiş. Şuan dokunduğum yerler bile iptal. Kaç para verdiysen yazık oldu."

Etrafına bakınarak ağlamaklı bir ifadeyle "Ağlamak istiyorum şuan ya." diye mırıldandı.

"Üzülme artık, yapacak bir şey yok."

Yeterince paniklemiş Derya'ysa "Yüreğime nasıl su serptin var ya, anlatamam yani." diye söylendi alayla.

Önlerinde duran beyaz, eski püskü arabadan arkadaşının inmesini bekledi Savaş.

Arkadaşının güzel bir kızı kucaklamış olduğunu gören adam güldü. "Vay, kardeşim! Sen de var ya kapandın kapandın, kabak çiçeği gibi bir açıldın maşallah. Nereye buradan, otele mi? Çünkü gecekondu olmaz, üflesen uçar."

Yine her zamanki gibi manalı bakışları ve saçma konuşmasıyla kızı tedirgin etmişti Uğur denen şu düdük makarnası. "Kes Uğur! Gırtlağını sıkmadan susmayı öğren artık. Kız zor durumda, evine bırakıp döneceğim." Genç kıza dönerek "Aldırma şuna, arabaya bin." dedi ve ön kapıyı açarak kızın binmesine yardımcı oldu. Araca binip gittiklerinde arkasında bıraktığı arkadaşına ters bir bakış fırlattı. Yol boyunca hiç konuşmadılar. Kız yeterince utanç verici bir gün yaşamıştı ve üzüntüden içi içini yiyordu. "Unut artık şu olayı, herkesin başına gelebilir."

"Beni her gördüklerine gülecekler."

"Onlar açsınlar da kendi..." Başını iki yana sallayarak "Neyse ne, gülerlerse gülsünler." dedi. Zaten nefret ediyordu o türdeki insanlardan. "Hiçbir şey diyemezler, ağızlarının payını veririm."

"Sen bir karar mı versen acaba? Bu olaydan önce beni tersledin, azarladın. Hem de hiçbir şey yokken."

"İnsanlık da mı yapmayalım yani?"

Omuz silkerek "Benim geldiğim yerde kimse kimseye karşılıksız selam bile vermez." diye itiraf etti. "O yüzden şaşırdım biraz haliyle."

"Orasını biliyoruz zaten. Bu züppeler karşılıksız bir taş bile atmazlar insanın kafasına."

Çaresizce "Ben ne yapacağım ki bunların arasında... Barındırmazlar beni." diye mırıldandı. Sahi, bunu hiç düşünmemişti. Oraya ait değildi ki. Sosyal statüsü yerinde olabilirdi, doğru ama onlar gibi düşünüp hareket etmediği için hep dışlanacaktı. Şuan elindeki her şeye sonradan sahip olmuştu. Onlar gibi varlıklı bir ailenin içine doğmamıştı ki. Bu geceki manzarayı gördükten sonra iyi ki de doğmamışım, dedi.

"Ohooo, sen daha savaşmadan pes etmişsin. Bunun için yapılacak bir şey yok, kusura bakma." Yol ayrımına geldiğinde "Nereden dönüyoruz?" diye sordu.

Hayalleri yıkılmış bir çocuk gibi umutsuzca dudak bükerek "Sağdan." cevabını verdi. Diğer yandan da burnunu çekiyordu. Torpidonun gözünden mendil çıkarıp kendisine uzatan adama baktı. Haklıydı, daha savaşmadan yenilgiyi kabul ediyordu. "Ama onlarla nasıl savaşabilirim ki?" Mendile burnunu sildi.

"Kızım senin onlara ihtiyacın yok ki! Aksine, sen çalıştıkça onların sana ihtiyacı olacak. Birkaç ay sonra bala üşüşen sinek gibi üşüşecekler başına not diye, görürsün bak. Savaş söylemişti dersin."

Gülümsedi kız. "Adın Savaş ha? Çok güzel, tam da sana göre bir isim..." Kıkırdamaya başlamıştı. Adı gibi savaşa, kavgaya her daim hazırdı. Neden bilmiyordu ama onun bu fevri tavırlarına gizlenen bir çekicilik görüyordu. "Ben de Derya. Memnun oldum."

Bir cevap vermedi Savaş. Aslında sıcakkanlı bir biçimde karşılık vermek istiyordu ama bunu yapmak ne kadar doğruydu, bilemiyordu. Sonuçta şuan korkuları olsa bile bu kız da onlardandı. Muhtemelen onlar gibi varlıklı bir aileden gelmişti. Zamanla onlarla dostluk kuracak, onlar gibi şımarık züppelerden olacaktı. Bu öylesine korkutuyordu ki Savaş'ı. Yeni tanıştığı biri için neden bu kadar korktuğu konusunda en ufak bir fikri yoktu. Ama onun samimiyetini görmüştü, gözlerindeki masumiyeti de. Onlar gibi olursa, yazık olacaktı.

Kısık bir ses tonuyla "Geldik." dedi Derya. "Bıraktığın için teşekkür ederim, sana borçlandım."

"Borcun yok."

Sessizce arabadan inecekken kolunu tutarak onu durduran adama döndü şaşkınca. Ne söyleyecekti acaba? Can kulağıyla onun söyleyeceklerine odaklandı.

"O insanlara dikkat et Derya. Onlara ne kadar uzak olursan senin için o kadar iyi olur. Onlar kendi arkadaşlarını bile satarlar. Dikkat et."

Çatık kaşları uyarıcıydı ve korkutmuştu kızı. "T-Teşekkür ederim." diye kekeledikten sonra arabadan indi. Apartmanın kapısına geldiğinde tekrar arkasına döndü ve gülümseyerek el salladı adama. İlk kez kendisine nazikçe karşılık yollamıştı Savaş, baş işaretiyle selam vermişti. Bu bile genç kızın mutlu olmasına yetmişti. Yırtık elbisesine aldırmadan evden içeri girdi ve odasına koştu. Kapının arkasına yaslanıp toz pembe hayaller kurarken kıkırdadı. Heyecanla yatağına uzandığında akıl almaz hayaller istila etti beynini. Kafasında Savaş denen çocukla defalarca evlenip çoluk çocuğa karışmış, sonrasında "Saçmalama kızım!" diyerek kendi kendine ayar vermişti. Ondan çok etkilendiği doğruydu, ama böylesine zor biriyle yapamazdı ki. Makyajını silip sıcak bir duş aldı ve pijamalarını giyip yatağına uzandı. Öyle yorulmuştu ki, hemen gözleri kapanmaya başladı. Ne yapıp edip bu çocuğu aklından çıkarması gerektiğini biliyordu. Ama bilmediği tek şey, bunu nasıl başaracağıydı.

...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top