İkinci Bölüm: On Birinci Kısım
Herkes gittikten sonra Elizabeth, Darcy'ye karşı duyduğu öfkeyi daha da bileyip keskinleştirmek ister gibi, buraya geldiğinden beri Jane'den almış olduğu bütün mektupları yeniden gözden geçirmeye başladı. Mektuplarda herhangi bir yakınma yoktu. Ne geçmiş olayların üzerinde duruluyor ne de şimdiki üzüntülerden dem vuruluyordu. Ama hepsinde ve hepsinin hemen her satırında, eskiden Jane'in özü olan o değişmez neşenin yokluğu görülüyordu. İçi rahat ve dünyayla barışık bir kişinin mutluluğunu belirten bu neşe, eskiden hemen hemen hiç bulutlanmazdı. Ama şimdi Elizabeth ablasının mektuplarının neredeyse her satırında bir tedirginlik havası buluyordu. Hele Bay Darcy'nin, yarattığı acılarla utanmadan övünmüş olduğunu bilmek, Elizabeth'i daha da kinci yapıyordu. Darcy'nin Rosings'e yaptığı ziyaretin yarından sonra sona ereceğini düşünmek genç kızı bir dereceye kadar avutuyordu. Hele iki haftaya varmadan kendisinin de gene Jane'le birlikte olacağını ve onun neşesinin yerine gelmesi için, kardeş sevgisinin yapabileceği her şeyi yapacağını düşünmek Elizabeth için daha büyük bir avuntuydu.
Gerçi Darcy'nin gideceğini düşününce kuzeninin de onunla birlikte gideceğini anımsamamak elinde değildi; ne var ki Albay Fitzwilliam, Elizabeth için herhangi bir ciddi niyet beslemediğini açıkça belirtmişti. İyi adamdı, hoş adamdı ama Elizabeth'in de onun için tatlı canını üzmeye hiç niyeti yoktu.
Genç kız kendi kendine böyle sonuçlara varırken kapının çalındığını duyarak irkildi. Gelenin, onun hatırını sormak isteyen Albay Fitzwilliam olabileceğini düşünerek biraz heyecana kapılmaktan kendini alamadı. Genç adam önceden de bir kez böyle akşam zamanı gelmişti.
Genç kız çok geçmeden düşüncesinde baştan aşağı yanılmış olduğunu anladı ve bambaşka duygulara kapıldı. Salona girenin Bay Darcy'den başkası olmadığını görmüş ve şaşkınlığından donakalmıştı.
Bay Darcy telaşlı bir yüzle hemen onun nasıl olduğunu sordu ve gelişini hatır sormak nedenine bağlamaya çalıştı. Elizabeth onun sorusunu soğuk bir nezaketle yanıtladı. Darcy birkaç dakika sessiz oturdu, sonra ayağa kalkarak odada dolaşmaya başladı. Elizabeth şaşırmıştı, ama ağzını açıp tek bir şey söylemiyordu. Böylece dakikalar süren uzun bir sessizlikten sonra genç erkek heyecanlı ve tasalı bir tavırla kıza yaklaştı ve "Boş yere kendi kendimle çarpıştım," diye söze başladı. "Yararı yok. Duygularıma gem vuramıyorum. Sizi ne derece beğendiğimi, nasıl ateşle sevdiğimi söylememe izin veriniz."
Elizabeth'in şaşkınlığı sözle anlatılamaz. Darcy'nin yüzüne bakakaldı, kıpkırmızı kesildi, sonra duyduklarına inanmak istemeyerek sustu. Erkek bu sessizlikten cesaret alarak Elizabeth'e karşı, hem de çoktandır beslediği bütün duyguları açıklamaya başladı. Güzel konuşuyordu. Ne var ki sözlerinin hepsi sevgi üstüne değildi. Genç adam onur konusunun üzerinde de aynı önemle duruyordu. Elizabeth'i, mevki ve aile yönünden kendine denk bulmadığını ve bu sakıncalar yüzünden, daha ilk baştan aşkına karşı koymaya çalıştığını büyük bir içtenlikle anlatıyordu. Belki kendi toplumsal mevkiinin yüksekliği yüzünden, böyle açık konuşmak için kendinde bir hak görüyordu; ama bu tür sözlerle karşısındakinin gönlünü kazanamayacağını bilmesi gerekirdi.
Duyduğu derin, köklü kine karşın Elizabeth böyle bir erkeğin sevgisini kazandığı için gururunun okşanmasından kendini alamadı. Hatta, onun önerisini geri çevirmek kararı bir an için bile sarsılmamakla birlikte, ıstırap çektireceği için ona acımak bile geldi içinden. Gerçi öfkesi sonunda acımasını yendi ama genç kız gene de, ona serinkanlılıkla karşılık verebilmek için, bir süre kendini toparlamaya çalıştı.
Darcy, bütün çabalarına karşın yenememiş olduğu aşkının şiddetini gene belirterek ve Elizabeth'in, onun evlenme önerisini kabul etmekle bu aşkı ödüllendireceğini umduğunu söyleyerek konuşmasına son verdi.
Bunları söylerken, olumlu yanıt alacağından hiçbir kuşkusu olmadığını Elizabeth açıkça görebiliyordu. Korku, kaygı, güvensizlik genç erkeğin dilindeydi, yüzündeyse gerçek bir güven okunuyordu.
Elizabeth'in böyle bir durum karşısında büsbütün ifrit olmamak elinde değildi. Yanakları pençe pençe renklenmekteydi. Darcy sözünü bitirince o başladı:
"Böyle durumlarda, yanılmıyorsam, hanımlar, beylerin açıkladığı duygulara karşılık vermeseler bile teşekkür ederler. Gelenek olup çıkmıştır bu. Bir bakıma da akla yakındır. Eğer ben de şu anda bir minnet borcu duyabilseydim, size teşekkür ederdim. Ama duyamıyorum. Sizin sevginizi ve hayranlığınızı kazanmayı hiçbir zaman istemiş değilim. Zaten siz de bunları istemeyerek açıkladınız. Üzüntünüzün de kısa süreli olacağını umuyorum. Kendi kendinizle bunca zamandır savaşmanıza neden olan düşünceler, bu konuşmanızdan sonra duygularınızı artık tamamen yenmekte hiçbir güçlük çekmeyecektir."
Bay Darcy şöminenin köşesine yaslanmış, gözlerini kıza dikmiş duruyordu. Onun sözleri karşısında duyduğu öfke, şaşkınlığından geri kalmıyor gibiydi. Benzi kızgınlıktan solmuştu, aklının da allak bullak olduğu yüzünün her çizgisinden okunuyordu. Kendini toparlayabilmek için çaba harcıyordu. Toparlayana değin de ağzını açmamaya kararlıydı. Bu sessizlik Elizabeth'e işkence gibi geldi. Sonunda erkek zoraki bir serinkanlılıkla, "Bana vermek lütfunda bulunduğunuz yanıt bu mu?" diye sordu. "Beni niçin böyle, nazik davranmak çabası göstermeksizin itelediğinizi sormak sanırım hakkımdır. Ama neyse, zararı yok."
"Öyleyse benim de sormak hakkımdır: Beni kıracağınızı, gücüme gideceğini bile bile, neden beni sevmemek için iradenizle, aklınızla, üstelik kendi kişiliğinizle çarpıştığınızı söylediniz? Bu söz üzerine benim nezaketsizlik etmeye hakkım yok mu, eğer gerçekten nezaketsizlik etmişsem! Ortada beni kışkırtan başka nedenler de var. Bunu siz de biliyorsunuz. Eğer bu konudaki duygularım olumsuz olmasaydı bile –eğer size karşı ilgili olsaydım, hatta, duygularım olumlu bile olsaydı– en sevdiğim kız kardeşimin mutluluğunu belki de kökünden yıkmış olan adamın isteğini hiç kabul eder miydim sanıyorsunuz?"
Genç kız bunları söylerken Bay Darcy'nin renk değiştirdiğini gördü. Ama Darcy heyecanını çabucak yendi ve Elizabeth'in sözlerinin sonunu hiç sesini çıkarmadan dinledi.
"Size karşı kötü düşünceler beslemem için dünyada birçok neden var: Ablam konusunda oynadığınız haksız ve acımasız rolü hiçbir şey haklı gösteremez. Onları birbirinden ayırmakta başrolü oynadığınızı –belki de bu işi kendi başınıza başardığınızı– yadsıyamazsınız, yapamazsınız bunu. Bu yüzden onların birini değişken, güvenilmez bir erkek durumuna düşürerek saygınlığını zedelediniz. Öbürünü de boş yere umutlara kapılan bir kız olarak alay konusu ettiniz. Kısacası ikisini de en derin acılara boğdunuz."
Elizabeth duraladı ve erkeğin, en ufak bir pişmanlık belirtisi göstermeksizin kendini dinlemekte olduğunu görünce tepesi büsbütün attı. Darcy sözüm ona inanmaz gibi dudak bükerek gülümsemekteydi. Elizabeth, "Bunu yaptığınızı yadsıyabilir misiniz?" diye sordu.
O zaman erkek zoraki bir serinkanlılıkla yanıtladı:
"Arkadaşımı ablanızdan ayırmak için elimden geleni yaptığımı ve aldığım sonuçtan ötürü çok sevinç duyduğumu yadsımaya hiç niyetim yok. Ona yaptığım bu iyiliği yazık ki kendime yapamadım."
Elizabeth, bu çok kibar sözleri duymuş gibi yapmayı bile onuruna yediremedi. Adamın ne demek istediğini anlamıştı ve bu sözlerin onu yumuşatmaya yaramayacağı gün gibi ortadaydı.
"Sizinle ilgili olumsuz düşüncelerim yalnızca bu olaya da dayanmıyor," diye konuşmasını sürdürdü. "Bu olay meydana gelmeden çok daha önce benim size ilişkin görüşüm kesinleşmiş bulunuyordu. Aylar önce Bay Wickham'ın bana anlattığı kimi şeyler sizin kişiliğinizin içyüzünü gözümün önüne sermişti. Bu konuda söyleyecek neyiniz var acaba? Hangi uydurma arkadaşlık çabasıyla kendinizi temize çıkarabilirsiniz? Ve başkalarının üzerine bu kez ne gibi bir suç yükleyebilirsiniz?"
Darcy, "Görüyorum, o beyefendinin işleri ve sözleri sizi çok ilgilendiriyor," dedi. Konuşması deminki gibi serinkanlı değildi, yüzünü renk basmıştı.
"Onun başına gelen kötülükleri öğrendikten sonra ilgilenmemek kimin elinde olabilir?"
Darcy, "Kötülükmüş," diye burun kıvırdı. "Evet. Çok büyük kötülük doğrusu."
Elizabeth öfkeyle, "Hem de hepsi sizin işiniz!" dedi. "Onu bu duruma siz düşürdünüz. Hakkı olan olanaklardan yoksun bıraktınız onu. Ömrünün en güzel çağında onu beş parasız duruma düşürdünüz. Oysa o daha iyi bir yaşama layıktır. Bütün bunları siz yaptınız; ama gene de onun talihsizliğinden dem vurduğum zaman alayla dudak bükebiliyorsunuz."
Darcy kısa, sert adımlarla odada dolaşarak, "Benimle ilgili düşünceniz de bu demek," diye söylendi. "Benim kişiliğimi bu yolla değerlendiriyorsunuz. Bunu ayrıntılı olarak anlattığınız için size çok teşekkür ederim. Bu hesaba göre suçlarım gerçekten ağır."
Sonra dolaşmaktan vazgeçerek durdu ve kıza doğru döndü: "Ama belki bu suçlarımı hoş görebilirdiniz, eğer biraz önce daha az dürüst davranabilseydim de o denli açık konuşmasaydım. Size karşı duyduğum tutkuyla kimi sakıncalar yüzünden uzun zaman çarpıştığımı içtenlikle ortaya vurmam sizin ağırınıza gitti. Eğer daha politik davranıp bu duygusal çatışmayı gizleseydim, size karşı koşulsuz bir aşk duyduğumu ileri sürerek gururunuzu okşasaydım, siz de bana karşı böyle acı suçlamalarda bulunmayacaktınız elbet. Ne var ki her türlü sahtecilik beni son derece tiksindirir. Belirttiğim duygu ve düşüncelerden de hiç mi hiç utanmıyorum. Çünkü bu duygu ve düşünceler çok doğal ve haklıdır. Hısım akrabanızın toplumsal düzeyleriyle övünç mü duymalıydım yani? Kendi durumumdan çok daha aşağı bir düzeyde olan akrabalar edineceğim için kendi kendimi kutlamalı mıydım?"
Elizabeth öfkesinin her an biraz daha arttığını duyumsuyordu. Gene de son derece sakin ve soğukkanlı görünmeye çabalayarak, "Yanılıyorsunuz, Bay Darcy," dedi. "Bana evlenme öneriş yönteminiz duygularımı hiçbir yönden etkilemiş değildir. Daha centilmen davransaydınız sizi gene geri çevirecektim, gene suçlayacaktım. Yalnız ne var ki sizi incitmek bana üzüntü verecekti. Böyle hoyrat davranmakla beni bu üzüntüden kurtarmış oldunuz, hepsi bu!"
Elizabeth bu sözler üzerine onun irkildiğini gördü. Ama Darcy hiçbir şey demedi ve genç kız gene konuştu. "Önerinizi hangi biçimde, hangi yöntemle yaparsanız yapın, hiçbir zaman olumlu karşılayamazdım."
Genç adam gene irkildi ve kıza doğru inanmazlık ve öfke karışımı bir bakış fırlattı. Elizabeth, "Daha ilk baştan," dedi. "Diyebilirim ki tanışmamızın hemen hemen ilk dakikasından beri, davranışlarınızla küstahlığınızı, kibrinizi, başkalarının duygularına hiç önem vermeyen bencilliğinizi apaçık ortaya vurdunuz. Sonraki olaylar bu olumsuz temelin üzerine öyle köklü bir soğukluk kurdu ki, tanışmamızdan birkaç hafta sonra, dünyada bir siz, bir ben kalsak gene de sizinle evlenmeye asla razı olamayacağımı kesinlikle biliyordum."
"Yeter, hanımefendi, başkaca bir şey söylemenizin hiç gereği yok. Duygularınızı çok iyi anlıyorum. Şimdi artık bana düşen şey kendi duygularımdan utanmaktır. Bu kadar zamanınızı aldığım için beni bağışlayınız ve size dirlik ve mutluluk dilemem için izin veriniz."
Sonra Darcy kaçar gibi odadan çıktı. Ve Elizabeth bir an sonra onun sokak kapısını açıp dışarı çıktığını duydu.
İçindeki karmaşa son derece büyüktü, genç kıza acı veriyordu. Ayakta duracak gücü kalmamıştı. Dizleri öyle titriyordu ki oturdu ve yarım saat ağladı. Biraz önce olup bitenleri her düşündüğünde şaşkınlığı biraz daha artıyordu. Bay Darcy onunla evlenmek istesin! Bay Darcy aylardır onu uzaktan uzağa sevmiş olsun! Hem de öylesine sevmek ki, duyduğu bütün sakıncalara karşın ona evlenme önerebilsin! İnanılır gibi değildi.
Gerçi hiç bilmeden böylesi güçlü bir aşk uyandırabilmek genç kız için koltuk kabartıcı bir şeydi. Ama ah, Darcy'nin o gururu yok mu, o hain gururu, Jane konusunda yaptıklarıyla hiç utanmadan böbürlenişi, Bay Wickham'a karşı yapmış olduğu zalimliği hiç yadsımadan doğrulayışı ve bu konuyu konuşurken gösterdiği taş yüreklilik; bütün bunlar genç kızın ona karşı duyduğu bir anlık acımayı hemen bastırıverdi.
Böylece Elizabeth uzun süre, kafası ve duyguları allak bullak olmuş bir durumda düşündü durdu. Sonunda Bayan Catherine'in arabasının ev halkını geri getirdiğini duydu ve onlarla karşılaşıp konuşmak istemediğinden hemen kendi odasına kaçtı.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top