Üçüncü Bölüm: On İkinci Kısım

Konuklar gider gitmez Elizabeth bahçeye çıktı. Duygularını yatıştırmak istiyordu. Daha doğrusu, duygularını darmadağın eden konuları kendi başına evirip çevirmek istiyordu. Darcy'nin davranışı onu şaşkınlık içinde bırakmıştı.

"Madem böyle soğuk, suspus somurtup oturacaktı, neden geldi öyleyse?"

Bu soruya genç kız içine sinen bir yanıt bulamıyordu. "Londra'dayken dayımla yengeme karşı tıpkı Pemberley'deki gibi yakın ve nazik davranabilmişse, bana karşı neden aynı şeyi yapamadı? Yok, yapamayıp kasılacaktı madem, neden geldi? Beni artık sevmiyorsa böyle surat asıp susmanın ne gereği var? Ah, ne çıldırtıcı ne anlaşılmaz adam! Ama onu artık aklımdan silip çıkaracağım."

Gerçekten de, ister istemez, bir süre için kararında durmak zorunda kaldı. Çünkü tam o sırada ablası Jane yanına gelmişti. Jane'in üstündeki neşe onun, Elizabeth' in tersine bu ziyaretten hoşnut kalmış olduğunu belli ediyordu.

"Neyse, bu ilk görüşme sona erdi ya, artık tam anlamıyla rahatım. Kendi irade gücüme güveniyorum, artık. Bingley istediği kadar gelsin, gitsin, oralı bile olmayacağım. Salı günü gene geliyor diye bayağı seviniyorum. Artık yalnızca iki arkadaş olarak görüştüğümüzü herkes anlayacak."

Elizabeth gülerek, "Ama ne arkadaş," dedi. "Ah Jane, Jane, dikkat et..."

"Lizzyciğim, beni o denli zayıf iradeli mi sanıyorsun? Artık hiçbir tehlike yok."

"Jane bence sen, onu kendine eskisinden daha sırsıklam âşık etmek tehlikesiyle karşı karşıyasın."

Yarım saatlik bir nezaket ziyareti boyunca Bingley' nin gösterdiği yakınlık, Bayan Bennet'in olanca umudunu yeni baştan canlandırmıştı. Salıya kadar kadıncağız saatlerini tatlı düşler ve hazırlıklar içinde geçirdi.

Salı günü Longbourn House'ta birçok konuk birikti ve özel bir merakla yolları gözlenen iki erkek, centilmenliklerini göstererek tam saatinde geldiler.

Yemek salonuna geçerlerken Elizabeth heyecanla, bakalım Bingley eskiden olduğu gibi gene Jane'in yanına geçip oturacak mı, diye merak ediyordu. Bu konularda pek dikkatli olan anneleri de aynı şeyi düşünmüş olacak ki Bingley'yi kendi yanına çağırmaktan kaçındı.

Bingley ise bir an duraksamıştı. Ama nedense Jane tam o sırada ondan yana baktı; nedense tatlı tatlı gülümsedi ve Bingley de kararını verdi: Jane'in yanına geçip oturdu.

Elizabeth bir zafer duygusuna kapılarak Darcy'den yana baktı. Darcy bu yenilgiyi büyük ilgisizlikle karşılamaktaydı. Elizabeth neredeyse onun Jane konusunda rıza göstermiş olduğuna inanacaktı. Ama tam o sırada Bingley'nin de yarı şaka bir kaygı bakışıyla Darcy'den yana baktığını gördü ve onun bu kez Darcy'ye danışmadan Jane'e ilgi göstermeye başladığına inanç getirdi.

Bütün yemek boyunca Bingley'nin davranışı Jane'e hayranlığını belirtecek nitelikteydi. Gerçi genç adam eskisinden daha çekingen davranıyordu, ama Elizabeth, bu kez araya giren olmazsa onun ve Jane'in çok geçmeden murada ereceklerini seziyordu. Bu sonuca henüz bel bağlanamazdı, ama Bingley'nin davranışını izlemek doğrusu insana mutluluk veriyordu.

Yemek boyunca Elizabeth'i avutan tek şey de zaten bu oldu. Çünkü kendisi mutlu olmaktan çok uzaktı. Darcy sofranın ta öbür ucuna, Bayan Bennet'in yanına düşmüştü. Bu durumun ikisine de nasıl zor geleceğini, ikisinin de ne denli keyfini kaçıracağını kestirmek güç bir şey değildi. Elizabeth oturduğu yerden söylenenleri duyamıyordu; ama onların birbirleriyle nasıl az konuştuklarını ve birbirlerine karşı takındıkları tutumun nasıl soğuk ve resmî olduğunu görebiliyordu. Annesinin ev sahipliğine yaraşmayan bu tutumunu gördükçe genç kızın aklına, Darcy'ye karşı ne büyük bir gönül borcu altında oldukları geliyordu. Böyle zamanlarda gidip Darcy'ye, "İyiliğinizi hepimiz biliyoruz ve hepimiz size minnettarız," dememek için kendini güç tutuyordu.

Yemek sona ermeden önce onunla doğru dürüst konuşabilmek için bir fırsat çıkar da bütün görüp görüşecekleri o ilk resmî selamdan ibaret kalmaz diye umuyordu.

Yemekten sonra hanımlar, beyleri içkileriyle baş başa bırakmak için salona çekildiler. Erkeklerin gelmesini beklerken Elizabeth öyle diken üstünde, öyle tasalıydı ki can sıkıntısından patladı ve çevresindekilere karşı ilgi göstermeyi bile güçlükle başardı. Sanki bütün mutluluğu erkeklerin içeriye gireceği dakikaya bağlıydı.

"Eğer bu kez de yanıma gelip oturmazsa ondan umudumu temelli keseceğim."

En sonunda erkekler içeri girdiler. Darcy dosdoğru Elizabeth'e yönelip onun kurduğu hayalleri gerçekleştirecek gibiydi. Ama ne yazık ki Jane'in çay, Elizabeth'in de kahve dağıttığı masanın başına hanımlar öylesine doluşmuşlardı ki hiç boş yer kalmamıştı. Bu yetmezmiş gibi, erkeklerin içeri girdiğini gören genç kızlardan biri Elizabeth'in tam yanına sokuldu ve "Erkeklerin gelip bizi ayırmalarına izin vermeyelim," diye fısıldadı. "Onlara ihtiyacımız yok bizim."

Darcy dönmüş ve başka bir köşeye doğru yürümüştü. Elizabeth onu gözleriyle izliyor ve onun her konuştuğunu öylesine kıskanıyordu ki kahve dağıtacak sabrı kalmıyordu. Sonra da bu kadar saçmaladığı için kendi kendine kızıyordu.

"Evlenme isteğini bir kez geri çevirmiş olduğum bir adam. Onun bana yeniden öneride bulunmasını ummak gibi aptallık olur mu? Aynı kadına ikinci kez evlenme önermek gibi bir zayıflık belirtisi karşısında başkaldırmayacak erkek var mıdır? Her erkek buna bir zayıflık gözüyle bakar ve böyle bir şeyi nefretle karşılar."

Neyse ki Darcy boşalmış kahve fincanını ona kendisi getirdi de genç kız biraz canlanır gibi oldu. Ve bu olanaktan yararlanarak, "Kız kardeşiniz hâlâ Pemberley'de mi?" diye, sordu.

"Evet. Noel'e dek orada kalacak."

"Yalnız mı orada? Dostlarınızın hepsi ayrıldılar mı?"

"Kız kardeşimin yanında Bayan Annesley var. Öbürleri üç hafta önce Scarborough'ya gittiler."

Elizabeth söyleyecek başka bir şey bulamadı. Ve biraz da o konuşsun diye bekledi. Ama genç adam dakikalarca onun yanında hiç sesini çıkarmadan durdu. Sonra deminki kızın gene Elizabeth'in kulağına bir şeyler fısıldadığını duyunca yürüyüp gitti.

Çay takımları kaldırılıp iskambil masaları kurulduğu zaman hanımlar ayaklandılar. Elizabeth de, artık şimdi yanıma gelir diye umuda kapıldı.

Ama bu umutları da toptan suya düştü. Oyuncu toparlamak hırsında olan Bayan Bennet, genç adamı hemen ağına düşürerek oyun masalarından birine oturttu. Artık Elizabeth için o gece hoşça zaman geçirmek umudu kalmamıştı. İkisi de bütün gece ayrı masalarda oturmaya yazgılıydılar. Elizabeth için tek avuntu şuydu ki, Darcy ondan yana bakmaktan doğru dürüst oyun oynamıyordu.

Bayan Bennet, Bingley ile Darcy'yi gece sofrasına alıkoymak için planlar kurmaktaydı. Ama onların arabalarını erken bir saat için çağırmış olduklarını öğrenince hevesi kursağında kaldı. Sonunda bütün konuklar gidip de yalnız kaldıkları zaman kızlarına dönerek, "Ey, kızlar, ne buyrulur bu toplantıya?" diye sordu. "Bence çok parlak geçti. Yemekler pek güzeldi doğrusu. Av eti nar gibi kızarmıştı. Çok yumuşak olduğunu herkes söyledi. Çorba, geçen hafta Lucaslarda içtiğimiz çorbadan yüz kat lezzetliydi. Kekliklerin pek güzel piştiğini Bay Darcy bile söyledi. Onun en azından iki üç tane Fransız aşçısı vardır sanırım. Sana gelince, Janeciğim, güzelliğin iyice üzerindeydi. 'Jane'in bu gece pek güzelliği var, değil mi?' diye sorduğumda Bayan Long bile, 'Evet,' dedi. Sonra, ne buyursa beğenirsin? 'Ah, Bayan Bennet, galiba Jane'i sonunda Netherfield'de göreceğiz,' dedi. Yemin ederim böyle dedi. Pek iyi bir hatuncağız, şu Bayan Long. Yeğenleri de hiç güzel olmamakla birlikte terbiyeli kızlar. Pek seviyorum onları."

Kısacası, Bayan Bennet'in neşesine diyecek yoktu. Bingley'nin tutumundan, Jane'in eninde sonunda onu elde edeceği kanısına varmıştı. Üstelik umutları o denli aşırıydı ki Bingley'nin hemen ertesi gün gelip Jane'i istemesini bekledi. Bingley gelmeyince de düş kırıklığına uğradı.

Jane, Elizabeth'e, "Çok güzel bir toplantı oldu doğrusu," dedi. "Gelenler birbirine çok uygundular, hemen kaynaştılar. Umarım yakın zamanda gene bir araya geliriz."

Elizabeth gülümsedi.

"Yok Lizzy, gülme böyle. Bana inan. Sen benden kuşkulandıkça benim içim içimi yiyor. İnan bana, ben ona yalnızca sevimli, aklı başında bir dost olarak bakıyorum. Başka hiçbir şey düşünmüyorum. Onun şimdiki haline bakıyorum da, eskiden de beni sevmiyormuş, bana umut vermeye niyeti yokmuş, diye düşünüyorum. Herkese karşı yakın, candan, sıcakkanlı bir adam olduğu için bize öyle gelmiş olsa gerek."

Kız kardeşi, "Çok taş yüreklisin, Jane," dedi. "Hem bana gülme diyorsun hem de gülünç sözler ediyorsun."

"İnsanları kimi şeylere inandırmak ne güçmüş meğer."

"Hatta bazen olanaksız."

"Peki ama Lizzy, neden ille ona hâlâ âşık olacakmışım?"

"Öyle bir soru ki nasıl yanıtlayacağımı bilemiyorum. Kusuruma bakma, ama eğer ille ona âşık olmadığını ileri süreceksen kendine başka dert ortağı bul. Çünkü ben buna hiç inanmıyorum."

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top