Üçüncü Bölüm: On Birinci Kısım
Bu konuşma sayın Bay Wickham'ı yeterince tatmin etmiş olsa gerek ki, bundan sonra bu konuyu açıp da kendini ve baldızını hiç üzmedi. Elizabeth onun ağzını kapayabildiğine seviniyordu.
Genç evlilerin yola çıkış günleri gelip çattı ve Bayan Bennet uzun bir ayrılığa boyun eğmek zorunda kaldı. Çünkü kocası evcek Newcastle'a gitmek önerisini olumlu karşılamadığı için bu ayrılık galiba bir yıl sürecekti.
"Ah, biricik Lydiam! Birbirimizi kim bilir bir daha ne zaman göreceğiz."
"Kim bilir! İki üç yıl görüşemeyeceğiz gibime geli-yor."
"Bana sık sık mektup yaz güzelim."
"Elimden geldiği kadar yazarım. Ama biliyorsun, evli hanımların işleri başlarından aşkın olduğu için mektup yazmaya pek zamanları kalmıyor. Ablalarım bana her fırsatta yazsınlar artık. Nasılsa işleri güçleri yok."
Damadın vedalaşmasıysa gelin hanımınkinden daha sevecendi. Wickham, gülümseyip tatlı diller döktükçe yakışıklılığı daha da artar gibiydi.
Onlar gittikten sonra kayınpederi, "Harika bir çocuk, doğrusu!" diye konuştu. "O ne işve, o ne cilve! Hepimizle flört ediyor sanki. Koltuklarım kabarıyor doğrusu. Sir William Lucas'ın damadı bile benimki kadar paha biçilmez değildir."
Kızından ayrılmak Bayan Bennet'in günlerce keyfini kaçırdı.
"Ayrılık gibi acı şey yok," diyordu. "İnsanın içine bir garipliktir çöküyor."
Elizabeth, "Görüyorsunuz ya, kız evlendirmenin sonu bu oluyor, anneciğim," diye konuştu. "Artık oturun kalkın da öbür dört kızınızın bekâr oluşuna şükredin bari."
"Aa, hiç de değil! Lydia'nın gurbete gidişinin nedeni evlenmesi değil ki. Kocasının işinin uzakta oluşu."
Ama çok geçmeden ortalarda dolaşmaya başlayan bir söylenti onun gamını dağıtmaya ve içini gene umutla hoplatmaya yaradı.
Netherfield Konağı'nın kâhyası, evi efendisinin gelişine hazırlamak için talimat almış. Bay Bingley, birkaç güne kadar gelecek ve iki üç hafta avlanacakmış.
Bayan Bennet'in etekleri zil çalıyordu artık. Jane'e bakıp bakıp gülümsüyor ve anlamlı anlamlı başını sallıyordu.
Haberi Longbourn'a ilk getiren Bayan Phillips'e, "Demek Bay Bingley geliyor, öyle mi?" dedi. "İyi ediyor. Gerçi bizi ilgilendirmez. Çünkü Bay Bingley bizim hiçbir şeyimiz değil. Onu görünce başımız göğe erecek de değil elbet. Ama buyursun, Netherfield'e gelsin, güle güle otursun. Bir kez geldikten sonra ne olup biteceğini Tanrı bilir. Ama bizim üstümüze görev değil elbet. Biliyorsun, kardeşim, bu konuyu açmamaya çok eskiden söz vermiştik. Eyy, kesin olarak geliyor, öyle mi?"
Bayan Phillips, "İçin rahat etsin," diye yanıtladı. "Kâhya kadın Bayan Nicholls dün Meryton'a inmişti. Sokaktan geçtiğini görünce, işin doğrusunu öğrenmek için kendim sokağa çıktım. O da bana söylentilerin çoğunun doğru olduğunu söyledi. Bay Bingley en geç perşembe, belki de çarşamba günü burada olacakmış. Bayan Nicholls çarşamba için et almaya, kasaba gidiyordu. Altı tane besili ördek aldı."
Janecik, Bingley'nin geleceğini duyunca pespembe kesilmekten kendini alamadı. Elizabeth'e onun adını anmayalı aylar vardı. Ama şimdi kız kardeşiyle baş başa kalır kalmaz, "Teyzemiz bu haberi söyleyince senin bana baktığını gördüm, Lizzy," dedi. "Heyecanlandım gerçi, ama saçma bir nedenle değil. Herkes bana bakacak, diye sıkıldım biraz. Yoksa bu haber bana vız gelir, inan. Ne sevinirim ne de yerinirim. Yalnızca bir şeye seviniyorum: Yalnız geliyormuş. Kız kardeşleriyle gelseydi, belki daha sık görüşmek zorunda kalırdık. Onunla görüşmekten korktuğum için değil, ama herkesin dedikodusundan çekiniyorum da."
Elizabeth bu haberi neye yoracağını bilemiyordu. Derbyshire'dayken Bingley'yi görmemiş olsaydı, onun buraya gerçekten avlanmak için geldiğine inanırdı. Ama şimdi onun Jane'i sevdiğine inanıyordu ve acaba buraya Bay Darcy'nin rızasını alıp da mı geldi, yoksa bağımsız olarak eyleme geçecek yüreği en sonunda bulabildi mi, diye merak ediyordu.
Kendi kendine, zavallı adamcağız, diye düşünmekten de geri kalmıyordu. Parasıyla kiraladığı eve canı isteyince gelmek hakkı değilmiş gibi, her kafadan ayrı ses çıkıyor. Bari ben onu rahat bırakayım.
Jane ne denli "vız gelir" derse desin, Bingley'nin geliş haberinin onu altüst etmiş olduğunu Elizabeth açıkça görebiliyordu. Jane tedirgin ve tasalıydı.
Bay ve Bayan Bennet de, bir yıl kadar önce uzun uzun tartışmış oldukları konuya yeniden dönmüşlerdi. Bayan Bennet, "Bay Bingley gelir gelmez ona hoş geldine gideceksin, değil mi, hayatım?" diyordu.
"Yoo! Geçen yıl beni zorla gönderdin. Gidersem onun kızlarımızdan birini alacağına az çok söz verdin. Ama hiçbir şey çıkmadı. Bir ikinci kez zamanımı boşa harcamaya hiç niyetim yok."
Karısı bütün komşu erkeklerin Bingley'ye hoş geldine gideceklerini ve onun da gitmesinin gerektiğini ileri sürüyordu.
Bay Bennet, "Benim hiç beğenmediğim bir görgü kuralı bu," diye yanıtladı. "Eğer Bingley bizimle görüşmek istiyorsa buyursun gelsin. Evimizin yolunu bilmiyor değil ya. Komşularımın her gidişgelişlerinde peşlerinden koşmaya hiç niyetim yok."
"Canımın içi, ben onu bunu bilmem. Hoş geldine gitmezsen pek kabalık etmiş olursun. Ama sen gitmesen de ben onu yemeğe çağıracağım. Nasılsa Bayan Long'la Gouldinglere de borcumuz var. Hepsini birden çağırırım."
Bu tasarılarla avunan Bayan Bennet, kocasının kabalığını az çok unutabildi. Ama bütün komşuların Bay Bingley'yi kendinden önce göreceklerini ve buna da kocasının kabalığının neden olduğunu düşünmek, doğrusu pek ağırına gidiyordu.
Jane ertesi gün Elizabeth'e, "Keşke gelmeseydi diyeceğim geliyor," diye dert yandı. "Bence hava hoş. Onunla görüşmek bana vız gelir, ama sabah akşam sözünü işitmeye dayanamıyorum. Annemin içinde kötülük yok, ama bu sözlerin beni nasıl üzdüğünü bilemez ki. Kimse bilemez. Avlanacağı kadar avlanıp gitse de biz de rahat etsek."
Elizabeth, "Avutucu bir şeyler söyleyebilmek isterdim, ama ne diyebilirim ki?" diye yanıtladı. "Çıkar yol yok, üzüleceksin. Ben sana, sabırlı ol, demek zevkinden bile yoksunum. Çünkü melekler gibi sabırlısın zaten."
Derken, Bingley geldi. Bayan Bennet, hizmetçilerin yardımıyla bu haberi hemen aldı. Artık genç adamı yemeğe çağırıncaya dek geçmesi gereken günleri sayıyordu.
Derken onun, Hertfordshire'a gelişinin üçüncü sabahı, at üstünde çit kapısından içeri girip eve doğru ilerlediğini gördü.
Bu sevinçli haberi hemen kızlarına söyledi. Jane yerinden kımıldamadı, ama Elizabeth anasının gönlü olsun diye, nakışının başından kalkarak pencereye gitti. Dışarı baktı. Darcy'nin de Bingley'nin yanında olduğunu gördü ve hemen gidip gene ablasının yanına oturdu.
Kitty, "Bay Bingley'nin yanında bir de adam var, anne," dedi. "Kim acaba?"
"Bir dostu olsa gerek, canım. Ben nereden bileyim?"
"Aaa, hani o zaman da yanında olan adama benziyor. Adı neydi, ayol, hani o uzun boylu, kibirli adam?"
"Ne? Bay Darcy mi? Gerçekten de ona benziyor. İnan olsun, Bay Bingley'in arkadaşı olduğu için başımızın üstünde yeri var gerçi, ama o adamı günahım kadar sevmiyorum doğrusu."
Jane şimdi kaygı ve şaşkınlıkla Elizabeth'e bakıyordu. Gerçi Lambton'da olup bitenlerden ve Lydia konusundan haberi yoktu, ama gene de Jane kız kardeşi için Darcy'yle karşılaşmanın sıkıntılı bir şey olacağını seziyordu. İkisi de sıkılmış ve heyecanlanmışlardı. İkisi de, kendi sıkıntıları kadar birbirlerinin derdini de biliyorlardı. Ama Jane ne de olsa Elizabeth'in şu anki durumunu tam olarak bilemezdi. Elizabeth henüz ablasına Darcy'yi sevmeye başlamış olduğunu ve yengelerinin mektubunu açıklamayı göze alamamıştı. Jane'in gözünde Darcy, yalnızca Elizabeth'in istememiş ve değerini tam bilememiş olduğu adamdı. Ama Elizabeth onu aile şerefini kurtarmış olan ve çok geç sevmeye başladığı erkek olarak görüyordu.
Darcy'yi görünce yüzünden çekilen kan, şimdi gene yanaklarına yürümüştü. Bir an, buraya geldiğine göre beni hâlâ seviyor ve istiyor demektir, diye düşünse de bir an sonra gene karamsarlığa düşerek, "Önce onun davranışını bir inceleyelim," diye karar verdi. "Umutlanmayı ondan sonra düşünürüm."
Serinkanlı olmaya çalışarak nakışını gene eline aldı. Başını kaldırmaya cesareti yoktu. Ama hizmetçinin dışarıdan yaklaştığını duyunca, kaygıyla ablasına bakmaktan kendini alamadı. Jane biraz solgun, gene de Elizabeth'in umduğundan daha serinkanlı görünüyordu. Hizmetçinin hemen ardından beyler görününce Jane'in yüzü pembeleşti, ama genç kız onları hiç istifini bozmadan karşıladı.
Elizabeth konuklarla ancak ayıp olmayacak kadar konuştu, sonra gene oturdu ve olağanüstü bir istekle nakış işlemeye koyuldu. Darcy'ye iyice bakmaya cesaret edememişti. Erkeğin üzerinde bir ciddilik vardı. Pemberley'deki tutumundan çok, buraya ilk geldiği zamanki soğuk tutumuna benziyordu. Belki de Bay ve Bayan Gardiner'a karşı gösterdiği yakınlığı Bayan Bennet'e karşı göstermesinin yolu yoktu da ondan. Acı, gene de akla yatkın bir düşünceydi, bu.
Elizabeth, Bingley'ye de ancak şöyle bir bakmış, ama onun hem mutlu hem de utangaç bir duruşu olduğunu görebilmişti.
Bayan Bennet, Bingley'yi, en büyük iki kızını utandıran bir yaltaklıkla karşıladı. Hele Darcy'ye karşı gösterdiği soğukluğun yanında bu yaltaklık daha da ayıp kaçıyordu. Özellikle Elizabeth, annesinin en sevdiği kızının şerefini Darcy'ye borçlu olduğunu bildiği için, bu yersiz ve yakışıksız soğukluğu görünce yerin dibine geçer gibi oluyordu.
Darcy, Elizabeth'e dayısıyla yengesinin hatırını sorduktan sonra sustu ve başkaca hemen hemen hiçbir şey konuşmadı. Yan yana değillerdi, genç adamın sessizliği belki de bundandı, ama Elizabeth, Lambton'da böyle değildi, diye düşünmekten kendini alamıyordu. Derbyshire'deyken Darcy onunla konuşmasa bile akrabalarıyla konuşmuştu. Ama şimdi dakikalarca sessiz oturduğu oluyordu. Elizabeth ara sıra kendini tutamayarak ona baktığı zaman, onun gözlerini her zaman kendi üzerinde bulmuyordu. Darcy bu sabah Elizabeth'e baktığı oranda Jane'e de bakar gibiydi. Bazen de gözlerini yere dikip oturuyordu. Geçen görüşmelerine oranla daha düşünceli, daha soğuk ve uzak olduğu su götürmezdi.
Elizabeth düş kırıklığına uğramıştı. Ama kendi kendine kızıyor ve başka türlü olmasını nasıl bekleyebilirdim, diye düşünüyordu. Ama, peki, öyleyse neden geldi buraya?
Darcy'den başka kimseyle konuşmakta gönlü yoktu. Ama onunla konuşmayı da göze alamaz gibiydi. Kız kardeşinin hatırını sordu. Sonra sustu.
Bayan Bennet, "Bay Bingleyciğim, bizim buralara çoktandır gelmediniz," diyordu. "Üstelik hiç gelmeyeceksiniz diye korkmaya başlamıştık. Konağı büsbütün kapatacağınızı bile söyleyenler vardı, ama umarım böyle bir niyetiniz yoktur. Siz gideli bizim buralarda çok şey oldu. Lucasların büyük kızı evlenip gitti. Benim kızlardan biri de dünya evine girdi. Haberini almışsınızdır. Üstelik gazetelerde nikâh ilanını okumuş olmanız gerek. Times'la Courier'da çıktığını biliyorum. Ama kısacık bir ilan vermişler. Yalnızca Bay George Wickham'la Bayan Lydia Bennet, demişler. Kızın babasını filan hiç yazmamışlar. İlanı veren de kendi erkek kardeşim. Nasıl oldu da böyle yarım yamalak bir iş yaptı, anlayamıyorum. Siz de gördünüz mü?"
Bingley ilanı görmüş olduğunu söyleyerek onu kutladı. Elizabeth başını kaldırmaktan korkuyordu.
Bayan Bennet, "Kız gelin etmek büyük mutluluk, hiç kuşkusuz," diye ekledi. "Ama, Bay Bingleyciğim, kızımın uzaklara gitmesi de dayanılır gibi değil. Newcastle'a gittiler. Kuzeyde bir yerdeymiş. Artık kaç zaman kalacaklarını da Tanrı bilir. Damadım Wickham'ın alayı oradaymış. Onun milislerden ayrıldığını duymuşsunuzdur. Ama bu alayda şıp diye yer buldu. Çok şükür, dünyadaki kinci insanların sayısı çok değil de, elinden tutacak dostlar bulabildi."
Bu taşın Bay Darcy'ye atıldığını bilen Elizabeth, utançtan yerin dibine geçeceğini sandı. Neyse ki bu sayede dili çözülür gibi oldu ve Bingley'ye dönerek Netherfield'de çok kalıp kalmayacağını sordu.
Bingley birkaç hafta kalmak niyetinde olduğunu bildirdi.
Bayan Bennet, "Kendi koruluğunuzdaki kuşları vurup bitirince bizim koruluğa buyurun da dilediğiniz kadar kuş vurun," dedi. "Buna kocam da çok sevinir. Üstelik kuşların en güzellerini kendisi vurmayıp size bırakır."
Bu yaltaklık, bu dalkavukluk karşısında Elizabeth için için kıvranıyordu. O dakikada ona öyle geldi ki yıllar sürecek bir mutluluk bile, Jane ve kendisi için böyle ıstırap dolu dakikaların acısını çıkaramazdı. Başlıca dileğim Darcy'yi ve Bingley'yi bir daha ömür boyu görmemek, diye düşünüyordu. Onlara karşı rezil olduğumuz yetti de arttı artık. Tanrım, bir daha gelmesinler buraya.
Bununla birlikte, uzun yılların unutturamayacağı mutsuzluk çok geçmeden hafifler gibi oldu. Çünkü Jane'in güzelliğinin Bingley'yi yeni baştan yakıp tutuşturmuş olduğu Elizabeth'in dikkatini çekmişti. İlk geldiği zaman Jane ile pek az konuşan genç adamın ilgisi her an daha artar gibiydi.
Gerçekten de Bingley, Jane'in tıpkı geçen yılki gibi güzel, geçen yılki gibi yumuşak ve tatlı olduğunu düşünüyordu. Yalnız genç kız geçen yılki kadar neşeli ve konuşkan değildi.
Gerçi Jane çok rahat olmak istiyor ve her zamanki gibi gülüp söylediğine inanıyordu; ama içi öylesine dopdoluydu ki, çok zaman sustuğunu kendisi bilmiyordu.
İki erkek izin isteyerek ayağa kalkınca Bayan Bennet onları birkaç gün sonrası için akşam yemeğine çağırdı:
"Siz bana borçlu durumdasınız, Bay Bingley. Geçen yıl Londra'ya giderken söz vermiştiniz, döner dönmez bize yemeğe gelecektiniz. Görüyorsunuz ya, ben bunu unutmadım. O zaman ne döndünüz ne de sözünüzde durdunuz. Çok üzülmüştüm doğrusu."
Zavallı Bingley bu sözler üzerine biraz şaşırdı. Ve işleri yüzünden gelemediğini, kendisinin de çok üzüldüğünü geveledi.
Bayan Bennet onları hemen o gün öğle yemeğine alıkoymak istemişti. Ama sofrası her zaman zengin olduğu halde, bu misafirleri olağanüstü bir biçimde ağırlamak istiyordu. Kendine damat yapmak istediği bir gencin önemiyle yıllık geliri on bin altını aşan bir kişizadenin gururu, gündelik bir aile yemeğiyle doyurulamazdı, elbet.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top