Üçüncü Bölüm: On Altıncı Kısım

Bingley'nin, Darcy'den gelemeyeceğim, diye özür dileyen bir mektup alacağına Elizabeth yarı kesin gözüyle bakıyordu. Ama tersine, aradan bir hafta bile geçmeden Bingley, bir sabah Longbourn Köşkü'ne gelişinde Darcy'yi de yanında getirdi. İki arkadaş erkenden geldiler. Annesi Darcy'ye, Bayan Catherine'in gelişinden söz açacak, diye Elizabeth çok korktu. Neyse, daha Bayan Bennet buna fırsat bulamadan Bingley, Jane ile baş başa kalmak istediği için, yürüyüşe çıkmak önerisinde bulundu. Öneri onaylandı. Bayan Bennet yürüyüş yapmak huyunda değildi, Mary de hiçbir zaman yürümeye zaman bulamazdı. Ama geriye kalan üç kızla iki erkek hep birlikte dışarıya çıktılar. Jane ile Bingley çok geçmeden geride kaldılar, böylelikle Elizabeth, Kitty ve Darcy'nin önden ilerlemelerine olanak verdiler.

Bu üç kişi, aralarında pek az konuşuyorlardı. Kittycik bu anlı şanlı adamdan ürktüğü için gık diyemiyordu. Elizabeth'se için için, cüretli bir karar vermekteydi. Kim bilir, belki Darcy de aynı şeyi yapıyordu.

Kitty, arkadaşı Maria'ya uğramak istediği için Lucaslara doğru yürüdüler. Elizabeth herkesin birden Lucaslara girmesine bir neden görmedi. Onun için Kitty'yi bıraktıktan sonra bütün cesaretini toplayarak Darcy ile baş başa yürümeye başladı. Kararını uygulamanın tam zamanı işte şimdiydi. Genç kız korkuya kapılmasına olanak vermeden, hemen söze başlayarak, "Bay Darcy, ben çok bencil yaratığın biriyim," dedi. "Kendi içimi boşaltmak pahasına sizin duygularınızı incitmeyi bile göze alıyorum. Kendimi tutacak gücüm kalmadı artık: Zavallı kız kardeşime yaptığınız eşi görülmedik iyilikten ötürü size teşekkür etmeden duramayacağım. Bunu öğrendiğimden beri, size karşı duyduğum sonsuz gönül borcunu belirtmek için can atıyordum. Evdekilerin de olaydan haberleri olsaydı, onlar da size minnet duyarlardı."

Darcy şaşkınlık ve heyecan dolu bir sesle, "Üzüldüm, çok üzüldüm," dedi. "Bu işten sizin haberiniz olmamalıydı. Durumu yanlış anlayarak tedirgin olabilirsiniz. Bayan Gardiner'a güvenebileceğimi sanmıştım."

"Yengemi kınamayın. Sizin bu işle ilgilendiğinizi önce Lydia ağzından kaçırdı. Ondan sonra da ben her şeyi öğrenmeden rahat edemedim. İzin verin de size bütün ailem adına tekrar tekrar teşekkür edeyim. Çok cömert, çok iyi yüreklisiniz. Bu işi çözümlemek için ne sıkıntılara katlandınız!"

"İlle teşekkür etmeniz şartsa, yalnızca kendi adınıza edin. Bu işe karışmamın birçok nedeni vardı. Size huzur vermek düşüncesinin bu nedenlere güç kazandırdığını yadsımayacağım. Ama aileniz bana hiçbir şey borçlu değil. Hepinize saygım vardır, ama bu işle uğraşırken, inanın, tek sizi düşündüm."

Elizabeth, utangaçlığından tek söz söyleyemeyecek durumdaydı. Kısa bir sessizlik oldu. Sonra genç adam, "Benim duygularımla oynamayacak kadar iyisiniz," diye sözlerini sürdürdü. "Eğer bana karşı duygularınız nisan ayındaki gibiyse hemen söyleyin. Benim duygu ve dileklerim hiç değişmedi. Ama tek sözünüz üzerine bu konuyu ömür boyu kapatırım."

Elizabeth onun şu anda nasıl sıkıntılı, ne derece zor bir durumda olduğunu sezinleyebiliyordu. Bu yüzden kendini konuşmaya zorladı. Gerçi sözleri pek birbirini tutmuyordu, ama gene de geçen bahardan beri duygularının kökten değiştiğini ve onun önerisini şimdi minnet ve sevinçle karşıladığını anlatabildi. Bu yanıtın verdiği mutluluk, besbelli genç adamın ömründe hiç duymadığı kadar büyüktü. Sevincini belirten sözlerin inceliği ve gücü, onun Elizabeth'e nasıl delice tutkun olduğunu belirtiyordu. Elizabeth şu anda onun gözlerine bakabilecek durumda olsa, mutluluk ve sevincin ona ne derece yaraştığını görebilirdi. Ama bakmasa da duyabiliyordu ya. Onu kendine her an biraz daha yaklaştıran ve her an daha çok değer kazandıran sevda dolu sözlerini genç kız kana kana dinledi.

Nereye gittiklerini bilmeksizin yürüyorlardı. Duyguları, düşünceleri ve konuşmalarıyla öylesine dopdoluydular ki çevreye dikkat edecek durumda değildiler.

Elizabeth bu anlaşmalarını Bayan Catherine'e borçlu olduklarını öğrenmekte gecikmedi. Hanımefendi hazretleri gerçekten de Londra'dayken yeğenine uğramış. Ona Longbourn'a gidişini, bu yolculuğun amacını ve Elizabeth'le yaptığı görüşmeyi anlatmış. Genç kızın, "küstahlığı" ve "tersliği" üzerinde özellikle durarak her sözünü birer birer yeğenine iletmiş. Böylelikle yeğenini ondan soğutacağını umuyormuş. Ne yazık ki bunun sonucu hanımefendi hazretlerinin umduğunun tam tersi olmuş.

"Bu bana umut verdi. Oysa o zamana dek umuda kapılmaktan korkuyordum. Ama seni tanıdığım için biliyordum ki eskisi gibi beni hiç istemiyor olsaydın, bunu Bayan Catherine'e hiç çekinmeden, açıkça söylerdin."

Elizabeth pespembe kesilip gülerek, "Evet, sen benim ne derece dobra dobra konuştuğumu herkesten iyi bilirsin," diye yanıtladı. "Seni kendi yüzüne karşı öyle feci şekilde kötüledikten sonra, tüm akrabalarına karşı da yermekten çekinmezdim elbette!"

"Sen o gece bana hak etmediğim hiçbir şey söylemedin ki. Gerçi bana yüklediğin suçlar temelsizdi, birçok konuda yanılmıştın. Ama sana karşı olan davranışlarımı ne denli kınasan azdı. Bağışlanmaz bir küstahlık. Aklıma geldikçe ürperiyorum."

Elizabeth, "O gece hangimizin daha suçlu olduğumuz konusunda kavga etmeyelim," dedi. "Eğer dikkatli bakarsak, ikimizde de suç vardı. Ama o günden bu yana ikimiz de daha olgun ve düşünceli olmasını öğrendik gibi geliyor bana."

"Doğrusu ben kendi kendimi böylesine kolaylıkla hoş göremiyorum. O gece neler dediğimi, nasıl davrandığımı, konuşma tarzımı, tutumumu düşündükçe aylar var ki acı içinde kıvranıyorum. Hele senin bana söylediklerin hiç kulağımdan gitmiyor. Sözlerinle bana nasıl işkence ettiğini bilemezsin... bilemezsin. Gene de itiraf edeyim ki bu sözlerin haklı olduğunu kabul edebilmem çok uzun sürdü."

"Sözlerimin böyle derin iz bırakacağını hiç ummamıştım, doğrusu. Seni bu yollu etkileyebileceğimi aklımın ucundan bile geçirmemiştim."

"Buna inanırım. Çünkü beni soğuk ve duygusuz sanıyordun. Yok, yadsıma. Yüzünün o geceki ifadesi hâlâ gözümün önünde."

"Kuzum, bırak artık o geceyi. Bu anıları tazelemek bir işe yaramaz. Yalnız şuna yemin ederim ki o geceki davranışımdan ben de uzun zamandır, bütün varlığımla utanmış bulunuyorum."

Darcy bu kez, o gece yazmış olduğu mektuptan söz açarak, "Bu mektubu okuyunca düşüncelerin biraz olsun değişmeye başladı mı?" diye sordu. "Okuyunca beni biraz olsun haklı gördün mü?"

Elizabeth de o mektubun kendi üzerindeki etkisini ve ona karşı beslediği peşin yargıların zamanla nasıl çürüyüp ortadan kalktığını anlattı.

Darcy, "Yazdığım şeyleri okuyunca acı çekeceğini biliyordum, ama bu kaçınılmazdı," diye anlatmasını sürdürdü. "Mektubu yok etmişsindir umarım. Kimi bölümleri vardı ki –hele başlangıçta– yeniden okumanı hiç istemem, çünkü düşündükçe kötü oluyorum. Öyle cümleler var ki yeni baştan okursan, benden gene soğuyabilirsin."

"Sen gerekli görüyorsan yakarım o mektubu. Benim duygularım zamanla, gerçekleri anladıkça değişebilir. Yoksa eski mektupları okudukça değişmez."

"O mektubu yazdığım zaman son derece serinkanlı olduğuma inanıyordum. Ama çok büyük bir kırgınlık içinde yazmış olduğumu şimdi anlıyorum."

"O mektuba belki kırgınlık içinde başlamış olabilirsin, ama bitişi hiç de öyle değildi. Hele veda bölümü bir büyüklük örneği. Ama ne olur kapatalım artık bu mektup konusunu. O mektubu hem yazanın hem de alanın duyguları öylesine değişti ki artık mektubun hiçbir önemi kalmadı. Unutalım gitsin. Görüyorum, sana biraz kendi yaşam görüşümü öğretmem gerekiyor: Geçmişin yalnızca kıvanç veren yönlerini anacaksın."

"Ben senin böyle bir yaşam görüşün olduğuna inanamam. Senin vicdanın zaten öylesine temiz, gönlün öyle rahat ki acı anıların ne demek olduğunu bilmezsin bile. Ama ben öyle miyim ya? İster istemez acı şeyler geliyor aklıma. Bu anıları silemiyorum. Silmem de doğru olmaz zaten. Onlardan ders almalıyım. Oldum olası bencil yaratığın biriyim. Gerçi küçükken bana bencil olmamayı sözle öğrettiler, ama bencil huylarımı düzeltmek için hiçbir şey yapamadılar. İlke gütmeyi öğrettiler bana ama gururlu, kibirli olmama ses çıkarmadılar. Annemle babam tek erkek evlatları, hatta uzun yıllar tek çocukları olarak, beni pek şımartırlardı. Kendileri çok iyiydiler. Hele babam bir iyilik ve insanlık örneğiydi. Ama benim başkalarına tepeden bakan, başına buyruk biri olarak yetişmeme göz yumdular. Hatta beni bu yolda cesaretlendirdiler. Kendi ailem dışında kimseyi sevmez, bütün insanları hor görürdüm. İşte böyleydim ben, sekiz yaşından yirmi sekiz yaşına değin. Sen olmasaydın, hâlâ da böyle kalacaktım, güzel Elizabeth! Sevgilim Elizabeth! Neler borçlu değilim ki sana! Sen bana ders verdin. Önce zor geldi, ama çok yararı dokundu bana. Senin sayende, hak ettiğim gibi burnum sürtüldü. Sana ilk geldiğim zaman evlenme isteğimi kabul edeceğine yüzde yüz inanıyordum. Sen bana, gerçekten sevilmeye değer bir kadının sevgisini kazanabilmek için daha başka erdemlere sahip olmam gerektiğini öğrettin."

"Yoksa seni sevdiğimi mi sanıyordun?"

"Evet ya! Ne gurur, ne kibir, değil mi? Senin benden hoşlandığına, benden bir söz beklediğine inanmıştım."

"Sana çok yakın davranmış olsam gerek, ama isteyerek değil, buna inan. Seni aldatmayı, boş yere umut vermeyi istemedim, ama konuşkan ve girgin olduğum için çok zaman yanlış izlenim bıraktığım oluyor. Sen o geceden sonra benden kim bilir nasıl nefret etmişsindir."

"Nefret etmek mi? Belki önce öfkelenmişimdir, ama çok geçmeden asıl kendi kendime kızmam gerektiğini anladım."

"Pemberley'de gene karşılaştığımız zaman neler düşündüğünü sormak istiyordum, ama göze alamıyordum. Geldiğim için kızdın mı bana?"

"O da ne demek. Yalnızca şaşırdım."

"Ya sen bana sırtını çevirmeyince ben nasıl şaşırdım bir bilsen. Vicdanım bana senin yakınlığına layık olmadığımı söylüyordu. Bana güler yüz göstereceğini hiç beklemiyordum."

"Benim de ilk amacım, elimden geldiği kadar terbiyeli davranarak, geçmişte olup bitenlerin üzerinde durmadığımı, o derece kaba olmadığımı sana anlatmaktı. Sonra senin sözlerine değer verdiğimi ve değişmeye çalıştığımı da göstererek gözüne girmeyi, sana kendimi bağışlatmayı umuyordum. Eski istek ve duygularımın ne zaman yeniden depreştiğini tam olarak bilemeyeceğim. Ama karşılaşmamızdan şöyle bir yarım saat sonraydı, sanıyorum."

Sonra genç adam Georgiana'nın Elizabeth'i nasıl sevdiğini ve Elizabeth'in birden gidişine nasıl üzüldüğünü anlattı. Bu da dolayısıyla sözü, bu gidişin nedenine getirdi. O zaman Elizabeth, Darcy'nin Lydia'yı aramaya gitmek kararını hemen o zaman, o han odasında vermiş olduğunu öğrendi. Üzerine gelen durgunluğun içyüzü işte buymuş.

Elizabeth gene şükranlarını belirtti. Ama bu konu ikisi için de çok acı olduğu için üzerinde pek durmadan geçtiler.

Elizabeth, "Acaba Bay Bingley'yle Jane nerelerdeler?" deyince bu kez de bu konu açılmış oldu.

Darcy, onların evlenme kararına çok sevindiğini söyledi. Bingley bu kararı ona sıcağı sıcağına vermişti.

Elizabeth, "Sormadan edemeyeceğim," dedi. "Şaşırdın mı?"

"Hiç şaşırmadım. Çünkü Londra'ya son gidişimden önce bu işin olacağını zaten sezmiştim."

"Yani Bingley'ye bu konuda izin verdiğini söylemek istiyorsun. Zaten ben de bunu anlamıştım."

Gerçi Darcy, "izin vermek" deyimine karşı çıktı, ama Elizabeth gene de durumun gerçekten kendi dediği gibi olduğunu anlamakta gecikmedi.

Darcy, "Londra'ya gidişimden önceki gece," diye anlatmaya başlamıştı; "Bingley'ye bir açıklamada bulundum ki bunu aslında çok daha önce yapmam gerekirdi. Geçen kez onun işlerine burnumu sokmamın gülünç bir küstahlık olduğunu söyledim. Bu arada bu gerçeği kavramamı sağlayan olayları birer birer anlattım. Bingley şaştı kaldı. Ona aynı zamanda Jane'in ona yakınlık duymadığı yolundaki inancımda yanılmış olduğumu da söyledim. Onun ablana karşı olan aşkının hiç küllenmemiş olduğunu görmek kolaydı. Böylece, bir araya gelip mutlu olacaklarını sezmekte güçlük çekmedim."

Elizabeth onun arkadaşını ne denli kolaylıkla yönetebildiğini düşünerek gülümsemekten kendini alamadı.

"Ablamın onu sevdiğini söylediğin zaman kendi inancını mı ortaya vuruyordun, yoksa benim sözlerime mi dayanıyordun?"

"Kendi inancımdı. Sizin eve yaptığımız iki ziyaret sırasında ablanı dikkatle inceledim. Onun Bingley'yi sevdiğine kanaat getirdim."

"Senin inanman da Bingley'nin inanmasına hemen yetti, değil mi?"

"Öyle. Bingley gerçekten alçakgönüllü çocuktur. Kendine güvenemediği için de böyle önemli bir konuda kendi izlenimlerine güvenememişti. Ama benim düşüncelerime güveni olduğu için her iş kolayca yoluna girdi. Yalnız, yapmak zorunda kaldığım açıklamalardan biri, bir süre için onu haklı olarak gücendirdi. Geçen kış ablanın üç ay Londra'da kaldığını, benim de bunu bildiğim halde ondan gizlediğimi açıkladım ona. Başka yapabileceğim bir şey yoktu. Bingley küplere bindi. Ama çok şükür, kin tutmasını bilmez. Jane'in sevgisine olan güveni geri gelince öfkesi geçiverdi. Beni gönülden bağışladı artık."

Elizabeth'in dilinin ucuna kadar geldi: Bingley gibi güvenilir, kolayca yönlendirilir bir arkadaş az bulunur; değerini bilmek gerek, diyecekti. Ama sonra kendini tuttu. Darcy henüz kendisiyle dalga geçilmesini kaldıramayan bir adamdı. Elizabeth'in ona öğreteceği şeylerden biri de buydu, ama derse başlamak için zaman daha çok erkendi. Bingley ile Jane'in ne derece mutlu olacaklarını konuşarak eve vardılar. Sofaya girince birbirlerinden ayrıldılar.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top