Üçüncü Bölüm: Dördüncü Kısım

Elizabeth, Lambton'a ilk gelişlerinde Jane'den mektup bulamayınca düş kırıklığına uğramış, ikinci sabah da umutları boşa çıkmıştı. Neyse ki gelişlerinin üçüncü sabahı bekleyişi sona erdi ve Jane de savsama suçundan arındı; çünkü iki mektubu bir arada geldi. Bunlardan birisinin önce yanlış bir adrese gitmiş olduğu anlaşılıyordu. Elizabeth buna hiç şaşmadı. Ablası zarfın üzerini şaşılacak derecede okunaksız ve karışık bir yazıyla yazmıştı.

Mektuplar geldiği zaman yürüyüşe çıkmaya hazırlanıyorlardı. Dayısıyla yengesi mektupların rahatça tadını çıkarabilsin diye Elizabeth'i yalnız bırakarak kendi başlarına yola çıktılar. Yanlış yere giden mektubu önce açmak gerekiyordu. Çünkü bu beş gün önce yazılmıştı. Başlangıçta Jane, kasaba ve köydeki küçük toplantı ve eğlentilerinden söz ediyor ve haberler veriyordu. Ama mektubun, bir gün sonrasının tarihini taşıyan ikinci yarısı, besbelli büyük bir heyecan içinde yazılmıştı ve önemli bir haber taşıyordu:

Biricik Lizzy, sana bu sayfaları yazdıktan sonra hiç beklenmedik, çok korkunç bir şey oldu. Seni telaşa vermekten çekiniyorum. Merak etme, hepimiz iyiyiz. Sorun zavallı Lydia ile ilgili. Dün gece yarısı, biz yattıktan sonra saat on ikide özel ulakla, Albay Forster'dan bir mektup geldi. Lydia onun kumandasındaki subaylardan birisiyle İskoçya'ya kaçmış. Daha doğrusu Wickham'la! Sen bizim şaşkınlığımızı artık düşün. Yalnız Kitty bu işe pek bizler kadar şaşırmadı. Çok, pek çok üzgünüm. İki taraf için de uygun olmayan bir evlenme! Her neyse, ben umudumu kesmiş değilim. Umarım Wickham için söylenen kötü şeyler yanılgı sonucudur. Düşüncesiz ve uçarı olduğu su götürmez, ama bu yaptığıyla yüreğinin iyi olduğunu gösteriyor. Hiç olmazsa çıkarcı değilmiş, çünkü babamızın Lydia'ya zırnık veremeyecek durumda olduğunu bilmemesinin yolu yok. Zavallı anneciğimiz yas içinde. Babam daha serinkanlı. İyi ki Wickham için söylenenleri annemizle babamıza duyurmamışız. Buna öyle şükrediyorum ki! Duyduklarımızı biz de unutalım artık. Lydia'yla Wickham cumartesi gecesi, çıkarabildiğimize göre gece yarısından önce kaçmışlar, ama dün sabah saat sekize dek kimse anlamamış. Anlar anlamaz da mektubu yollamışlar. Albay Forster yakında buraya geleceğini bildiriyor. Lydia onun karısına, durumu bildiren kısa bir not bırakmış. Artık bu kadar yetsin. Anneciğimizi daha fazla yalnız bırakamam. Bu mektuptan hiçbir şey anlayamayacaksın; çünkü ne yazdığımı ben de bilmiyorum.

Elizabeth bu mektubu bitirir bitirmez, düşünmek için zaman ayırmadan ve duygularını tartmaya bile kalkışmadan, hemen ikinci mektubu açtı ve okumaya başladı. Bu, birinci mektubun bitirilişinin ertesi günü yazılmıştı:

Çok sevgili kardeşim, acelece yazdığım mektubu almışsındır. Umarım bunu daha düzgün yazarım, ama kafam o derece karışık ki kalemime güvenemiyorum. Biricik Lizzy, nasıl yazacağımı bilemiyorum ama sana kötü bir haberim var. Gecikmeden de yazmak zorundayım. Bay Wickham'la zavallı Lydiacığımızın evlenmesini uygun bulmazken, şimdi bu evliliğin yapılmış olduğunu bilsek öpüp başımıza koyacağız. Çünkü onların İskoçya'ya gitmediklerinden ve nikâh filan da kıydırmadıklarından kuşkulanıyoruz. Albay Forster dün buraya geldi. Mektubundan hemen birkaç saat sonra Brighton'dan ayrılmış. Gerçi Lydia, Bayan Forster'a bıraktığı mektupta, İskoçya'daki Gretna Green kentine gideceklerini söylüyormuş. Ama Wickham'ın arkadaşı Bay Denny, söz arasında ağzından kaçırmış: "Onun oraya gitmeye, üstelik Lydia ile evlenmeye hiç niyeti yok," diye. Bunu öğrenen Albay Forster telaşa kapılarak hemen onların peşine düşmüş. Clapham'a değin izlerini bulmuş, ama ondan sonra yitirmiş. Çünkü bizimkiler orada araba değiştirmişler. Bilinen tek şey, Londra yolunda görülmüş olmalarıymış. Ne düşüneceğimi bilemiyorum. Albay Forster o dolaylarda elinden geldiği kadar soruşturma yaptıktan sonra bize gelmiş. Bize karşı gösterdiği yakınlık ve incelik, duyduğu candan üzüntü onun iyiliğini gösterir. Onun ve karısının adına ben de çok üzülüyorum. Onların bu işte hiç suçu yok. Biricik Lizzy, üzüntümüz çok derin. Annemle babam olasılıkların en kötüsüne inanıyorlar, ama ben gene de Wickham'ın bu denli alçalabileceğine inanmıyorum. İlk tasarladıklarından vazgeçip, gizlice Londra'da evlenmelerini gerektiren nedenler olabilir. Hem zaten Wickham, Lydia gibi bir iyi aile kızına karşı o şekilde kötü bir niyet beslese bile (ki ben bunu ona konduramıyorum) Lydiamızın kendini bu derece unutabileceğine nasıl inanabilirim? Olamaz bu! Gene de üzülerek söyleyeyim ki Albay Forster da nikâhtan umutlu değil. Benim sözlerim karşısında başını salladı ve Wickham'ın güvenilebilecek bir insan olmadığını üzülerek söyledi. Anneciğimiz resmen hasta oldu, odasından dışarı çıkamıyor. Biraz kendini zorlayıp toparlanırsa daha iyi olacak, ama ondan bunu bekleyemeyiz. Babama gelince, ömrümde hiçbir şeyin onu bu kadar etkilediğini görmemiştim. Çok öfkeli. Durumu gizlediği için Kitty'ye kızıyor. Ama Lydia bunu Kityy'ye sır olarak söylediğine göre gizli tuttuğuna şaşılmaz.

Biricik Lizzy, bu üzücü olaylar sırasında burada olmayışına seviniyorum. Ama ne yalan söyleyeyim, ilk sersemliğimin geçtiği şu sırada, senin gelişini iple çekmeye başladım. Gene de programınızı altüst etmenizi isteyecek kadar da bencil değilim. Hoşça kal!

Biraz önce, "yapmayacağım" dediğim şeyi yapmak için kalemi gene elime alıyorum. Durum öyle ki hepinize, ilk fırsatta dönüp gelmeniz için yürekten yalvarmaktan başka çarem yok. Dayımla yengemin nasıl büyük gönüllü olduklarını bildiğim için böyle bir dilekte bulunmaktan hiç çekinmiyorum. Üstelik dayımdan ayrıca bir ricam daha var: Babam Lydia'yı arayıp bulmak için Albay Forster'la birlikte hemen Londra'ya gidiyor. Ne yapmaya niyetlendiğinden zerrece haberim yok, ama öyle öfkesi burnunda ki sağduyuyla bir yol tutacağını hiç sanmıyorum. Albay Forster da yarın gece Brighton'a dönmek zorunda. Böyle acil bir durumda dayımın yardımı ve yol göstermesi dünyaya bedel olacaktır. Onun şu sıradaki duygularımı hemen anlayacağını biliyor ve yüreğinin iyiliğine güveniyorum.

Elizabeth mektubu daha bitirmeden, "Dayım! Dayım nerede?" diye bağırarak yerinden fırladı.

Bu derece değerli olan zamanın bir dakikasını bile boşa geçirmeksizin dayısının peşinden koşmak için telaşlanıyordu. Ama daha o varmadan kapıyı bir uşak açtı ve eşikte Darcy göründü. Kızın soluk yüzü ve telaşlı hali karşısında duraladı. Lydia'dan başka hiçbir şey düşünemeyen Elizabeth de onun konuşmasına fırsat vermeden, aceleyle, "Kusura bakmayın, gitmem gerek!" diye inledi. "Bay Gardiner'ı çok acil bir iş için hemen bulmam gerekiyor. Kaybedecek bir dakikam bile yok."

Darcy onun bu durumu karşısında kaygıya kapılıp resmîliği unutarak, "Aman Tanrım! Ne oldu?" diye hafifçe bağırdı. Sonra kendini topladı ve "Sizi tutmak istemem, ama izin verirseniz Bay Gardiner'ı uşak gitsin çağırsın," dedi. "Ya da ben çağırayım. Siz iyi değilsiniz. Bu durumda gidemezsiniz."

Elizabeth duraksadı. Gerçekten de dizleri titriyordu. Dayısıyla yengesinin peşinden kendisi gitmekle eline bir şey geçmeyecekti. Böylece uşağı geri çağırdı ve hemen gidip hanımıyla efendisini bulup getirmesini söyledi. Ama o kadar soluk soluğaydı ki söyledikleri güç anlaşılıyordu.

Uşak gittikten sonra genç kız artık ayakta duramayarak oturdu. Öyle bitik, öyle hasta görünüyordu ki Darcy onu yalnız bırakamazdı. Sevgi, anlayış dolu bir sesle, "Oda hizmetçinizi çağırayım," dedi. "Biraz rahatlamak için alabileceğiniz bir ilaç yok mu? Bir bardak şarap? Gidip getireyim mi? Çok bitiksiniz."

Genç kız kendini toparlamaya çalışarak, "Yok, teşekkür ederim," diye yanıtladı. "Bir şeyciğim yok. İyiyim. Yalnız evden çok kötü bir haber aldım da o beni altüst etti."

Kızcağız bunu söylerken hıçkırmaya başladı ve birkaç dakika hiç konuşamadı. Üzüntü ve merak içinde kalan Darcy'nin elinden, belirsiz bir şeyler mırıldanıp sevecenlikle ona bakmaktan başka bir şey gelmiyordu.

Sonunda Elizabeth gene konuşmaya başladı:

"Şimdi Jane'den mektup aldım, çok korkunç bir haber veriyor. Kimseden gizlenecek gibi değil. En küçük kardeşimiz yanlarında kaldığı dostların evinden ayrılmış... Yani kaçmış, hem... hem de Bay Wickham'la kaçmış! Brighton'dan ikisi birlikte gizlice kaçmışlar. Siz onu çok yakından tanıdığınız için bundan sonrasını kestirebilirsiniz. Kız kardeşimin Wickham'ın göz koyabileceği ne parası, ne mevkii, ne zengin akrabaları ne de bir şeyi var. Zavallı kız – elden gitti artık!"

Darcy şaşkınlıktan donakalmıştı. Elizabeth gitgide heyecanlanarak konuşuyordu:

"Düşünüyorum da buna ben, kendim engel olabilirdim. Çünkü onun içyüzünü ben biliyordum. Bildiğimin bir bölümünün birazcığını evdekilere açmış olsaydım... Onun kötülüğünü ortaya vursaydım bu işler başımıza gelmezdi. Ama geç artık, her şey çok geç!"

Darcy, "Üzüldüm," dedi. "Gerçekten çok üzüldüm. Beynimden vurulmuş gibiyim. Ama kesin mi bu olay? İyice biliyor musunuz?"

"Ah, evet! Cumartesi gecesi kaçmışlar, Londra yolunda oldukları öğrenilmiş. Şimdi nerede oldukları bilinmiyor, ama İskoçya'ya gitmedikleri kesin."

"Peki, kız kardeşinizi bulmak için neler yapılmış?"

"Babam Londra'ya gitmiş. Jane de dayımı hemen yardıma çağırıyor. Sanırım bir saate kalmaz yola çıkarız. Ama elden ne gelir ki? Hiçbir şey yapamayacağımızı ben bal gibi biliyorum. Öyle bir adam yola getirilebilir mi? Zaten Londra'da onları nasıl bulacağız? En ufak bir umudum bile yok. Ulu Tanrım, ne korkunç!"

Darcy ona hak verdiğini belirtmek için sessizce başını salladı. Elizabeth, "Onun içyüzünü öğrendiğim zaman çekinmeyip tüm dünyaya yaymak varmış!" diye diz dövüyordu. "Ama bilemedim. Kötülük etmekten korktum. Meğer ne safmışım! Ne aptallıkmış!"

Darcy karşılık vermedi. Sanki onu duymuyordu bile. Odada, derin bir düşünce içinde, bir aşağı, bir yukarı dolaşmaktaydı. Kaşları çatık, yüzü asık...

Elizabeth çok geçmeden bunu gördü ve hemen anladı: Darcy'nin gözünden düşmüştü. Ailesini ilgilendiren böyle bir rezalet karşısında yalnız Darcy'nin değil, herkesin gözünden düşecekleri su götürmezdi. Elizabeth buna şaşmıyor ve gücenmiyordu. Ama Darcy'nin kendinden soğuduğuna inanmak derdine derman, acısına merhem olamazdı. Tersine, şimdi genç kız, günlerdir çözümlemekte güçlük çektiği kendi duygularını açıkça anlıyor ve bütün sevdaların ömür boyu boşa gideceğini sezdiği şu anda, Darcy'yi sevmeye başladığını seziyordu.

Ama kendiyle ilgili düşünceler araya girse bile kafasını yoramazdı şu anda. Lydia, Lydia'nın yüzünden ev halkının çektiği ve daha da çekeceği acı ve utanç, Elizabeth'in aklından bütün öteki düşünceleri sildi. Genç kız mendilini yüzüne örterek kendinden geçer gibi oldu. Dakikalar süren sessizliği erkeğin sesi bozdu. Bu seste sevecenliğin yanı sıra irade gücü de vardı: "Ne zamandır ben gideyim diye bekliyorsunuz sanırım. Özür dilerim. Sizi rahatsız edişimin tek özrü, duyduğum derin üzüntüdür. Yazık ki elimden gelen yok! Sizin şu acınızı avutabilmek için bir şeyler yapabilmek, bir şeyler söyleyebilmek isterdim. Ama boşuna dileklerle sizi büsbütün çileden çıkarmak istemem. Korkarım bu kötü olay yüzünden bu akşam sizinle bir arada olmak mutluluğundan da yoksun kalacağız."

"Ah, evet. Çok rica ederim. Bayan Darcy'den adımıza özür dileyin. Acil bir nedenle hemen eve dönmek zorunda kaldığımızı söyleyin. Acı gerçeği tutabildiğiniz sürece gizli tutun, nasılsa yakında duyulacaktır."

Genç adam ona bu konuda söz verdi. Duyduğu üzüntüyü ve sonunda her şeyin iyiye bağlanması için beslediği umutları belirtip, karıkoca Gardinerlara selam bırakarak tasa dolu son bir bakışla dışarıya çıktı.

Onun arkasından bakan Elizabeth, birbirlerine bir daha hiçbir zaman şu son günlerdeki kadar yaklaşamayacaklarını düşünmekten kendini alamıyordu. O kadar olaylı ve çelişkili geçen ilişkilerini düşünüyordu da, bir zamanlar bu dostluğun bitmesine can atarken, şimdi sürmesini dileyen kendi duygularının tersliğine kızıyordu.

Eğer saygı, beğenme ve alışma bir aşk için sağlam temel taşları sayılırsa, Elizabeth'in duygularındaki değişiklik doğal ve olumlu karşılanacaktır. Ama bu gibi kaynaklardan doğan duygular aşk yerine geçmez de gerçek aşkın ille ilk bakışta, daha iki çift söz bile etmeden önce, birdenbire doğması gerektiğinde direnilirse, Elizabeth için söylenecek söz kalmıyor demektir. Yalnız belki şu söylenebilir: Wickham'a gönlünü kaptırdığı zaman, galiba "ilk bakışta vurulmak" yöntemini şöyle bir denemişti. Bunda uğradığı başarısızlık belki de onu başka türlü ve daha az ilginç bir yöntem kullanmakta haklı gösterebilir. Her neyse, Darcy'nin gidişini görmek kızın içini burktu. Ve Lydia skandalının aileye nelere mal olacağını daha ilk günde ispatlayan bu örnek, onun acısını daha da depreştiriyordu. Jane'in ikinci mektubunu okuduktan sonra, Wickham'ın Lydia'ya nikâh kıyması konusunda hiçbir umudu kalmamıştı. Kalsaydı, böyle bir umudu Jane'den başka hiç kimse besleyemezdi. Zaten Elizabeth, Jane'in ilk mektubunu okuyunca, Wickham'ın Lydia gibi parasız bir kızla evlenebilmesine ve Lydia'nın beş parasız olduğu halde onu bu derece bağlayabilmesine şaşıp kalmıştı. Ama şimdi durum daha akla yakındı. Bir kızı baştan çıkarmak Wickham'a çekici ve ilginç geliyordu. Gerçi Lydia'nın nikâhsız yaşamak niyetiyle kaçabileceğini Elizabeth hiç sanmıyordu, ama öylesine hafif ve saman kafalı bir kızdı ki Wickham'ın ağına kolaylıkla düşebileceğini görmek zor değildi.

Tümen Hertfordshire'dayken Lydia'nın Wickham'a âşık olduğunu belirten hiçbir şey görmemişti. Ama Lydia herhangi birine âşık olmak için işaret bekleyen bir kızdı. Hangi subay onu pohpohlasa, gözdesi olup çıkardı. Duyguları kelebekler gibi daldan dala konar dururdu. Ah, böyle bir kızı başıboş bırakmak ve gemlemeyip şımartmak ne büyük bir yanlış, ne büyük bir günah olmuştu.

Elizabeth bir an önce evine dönmek ve şu anda tümüyle Jane'in sırtına yüklenen güçlükleri paylaşmak için kıvranıyordu. Aile perişan, baba başta yok, anne kendinde olmadığı gibi bakım ister. Jane'in yükü ağır mı ağırdı. Gerçi Elizabeth, Lydia'nın artık kurtarılamayacağına inanıyordu, ama gene de dayısının yardıma koşmasını çok gerekli görüyor ve onun bir an önce gelmesi için sabırsızlanıyordu. Bay ve Bayan Gardiner, uşağın anlatışına göre, yeğenlerinin birden hastalandığını sandıkları için telaşla geri koşmuşlardı. Elizabeth onlara bir şeyciği olmadığını söyledikten sonra, hemen onları geri çağırmasının nedenini anlattı ve Jane'in mektuplarını yüksek sesle okudu. Hele Janeciğin son ricasını okurken sesi titriyordu. Bay ve Bayan Gardiner, Lydia'yı pek sevmezlerdi. Bununla birlikte yasa boğuldular. Duydukları şaşkınlık ve dehşetin ilk şoku geçtikten sonra Bay Gardiner, elinden geleni yapmaya hazır olduğunu bildirdi. Elizabeth gerçi ondan bunu bekliyordu, gene de minnet gözyaşlarıyla teşekkür etti. Sonra üçü de bir an önce yola çıkmaya karar verdiler. Bayan Gardiner, "Ama ya Pemberley sorunu ne olacak?" diye sordu. "John'un dediğine göre sen bizi çağırttığın zaman Bay Darcy buradaymış, öyle mi?"

"Evet. Ben de ona bu gece gelemeyeceğimizi söyledim. O defter de kapandı artık."

Bayan Gardiner hazırlanmak için kendi odasına koşarken, hangi deftermiş kapanan, diye kendi kendine soruyordu. "Birbirlerine bu kadar yakınlar mı ki Elizabeth ona işin içyüzünü anlatmış olsun? Ah, bilebilseydim!"

Ama boş düşüncelerin yeri yoktu. Bundan sonraki dakikalar telaş ve kargaşa içinde geçti. Elizabeth'e az önce sorsalar, bu perişan durumda kolunu kıpırdatacak gücü olmadığını söylerdi. Ama soran olmadığı gibi, işi de başından aşkındı. Hazırlandıktan sonra yengesiyle birlikte oturdu ve Lambton'daki tanıdıklarına, böyle birdenbire gidişleri için yalancı özürler ileri süren mektuplar yazdı. Bütün işler bir saatte bitti. Bu arada Bay Gardiner da handaki hesabı ödemiş olduğu için hemen yola çıktılar. Böylece Elizabeth umduğundan çok daha önce kendini arabada, Longbourn yolunda buldu.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top