Birinci Bölüm: On Üçüncü Kısım

Ertesi sabah kahvaltı ederlerken Bay Bennet karısına dönerek, "Umarım akşam yemeği için güzel şeyler ısmarlamışsındır, sevgilim," dedi. "Çünkü yemekte konuğumuz olacağını sanman için bazı nedenler var."

"Ne demek istiyorsun, cancağızım? Benim yemeğe hiçbir beklediğim yok ki! Gelse gelse Charlotte Lucas gelir – ki bizim sofranın yemekleri ona yeter de artar bile. Kendi evinde böyle yemekleri kırk yılda bir gözü görüyordur, kızcağız."

"Benim demek istediğim kimse bir bay, hem de tanımadığımız biri."

Bayan Bennet'in gözleri parlamıştı.

"Bir bay! Hem de bir yabancı ha! Olsa olsa Bay Bingley'dir. Ah, Jane, seni sinsi kız seni – hiç sözünü etmezsin! Aa, Bay Bingley'nin yemeğe gelişine pek sevindim doğrusu. Ama, hey Tanrım, ne aksilik! Bugün hiçbir yerde balık yok. Lydia, şekerim çal şu çıngırağı Hill'e hemen bir liste vermem gerek."

Kocası, "Bay Bingley değil gelecek olan," dedi. "Ömrümde görmediğim biri."

Bu sözler herkesin merakını çekti ve Bay Bennet hem karısı hem de beş kızı tarafından aynı zamanda sorguya çekilmek zevkine erişti.

Bir süre onların merakını kendine eğlence edindikten sonra durumu şöyle anlattı:

"Bir ay kadar önce şu gördüğünüz mektubu aldım. Ve iki hafta kadar önce de yanıt yazdım. Çünkü bunun, zamanında ele alınması gereken, incelikli bir iş olduğunu düşünüyordum. Mektubu yazan kişi ben öldükten sonra canı istediği anda sizi bu evden kapı dışarı edebilecek olan yeğenim Bay Collins'tir."

Karısı, "Aman Tanrım!" diye bağırdı. "Ben bu konunun sözüne bile dayanamıyorum. Ne olur, o pis heriften söz etme bana. Senin mirasından kendi öz çocuklarının yoksun bırakılması, mirasın başka birine geçmesi bence dünyanın en büyük zalimliği. Ben senin yerinde olsaydım şimdiye dek çoktan bu işin bir gereğine bakmaya çalışırdım."

Jane ve Elizabeth miras yasalarını annelerine anlatmaya çalıştılar. Zaten şimdiye dek kaç kez anlatmaya çalışmışlardı bunu, ne var ki bu konuda Bayan Bennet mantık dinlemiyordu. Bir adamın beş tane kız çocuğu dururken, mirasının kimsenin bilip aldırmadığı bir adama bırakılmasındaki zalimlik üzerine bildiği gibi attı tuttu.

Bay Bennet, "Gerçekten de büyük bir haksızlık bu," diye karşılık verdi. "Longbourn'un mirasçısı olmak öyle bir günah ki bunun damgasını Bay Collins'in alnından hiçbir şey silemez. Ama mektubunu okursanız adamcağızın dili belki biraz duygularınızı yumuşatır."

"Sanmıyorum! Zaten onun tutup sana mektup yazmış olması da büyük bir küstahlık, ikiyüzlülük bence. Böyle yağcılardan tiksinirim. Babası gibi o da sana kin beslese daha uygun düşmez miydi?"

"Gerçekten de öyle. Gene de Bay Collins'in bu konuda evlatlığa yaraşır çekingenlik duygularından tümüyle yoksun olmadığını şimdi anlayacaksınız. Dinleyin:

Hunsford

Westerham yakınında,

Kent - 15 Ekim.

Saygıdeğer Beyefendi,

Merhum pederimle sizin aranızdaki anlaşmazlık bana eskiden beri büyük üzüntü kaynağı olmuştur. Babamı yitirmek felaketine uğradığımdan beri bu kırgınlığı gidermeyi istemekteyim. Ne var ki bazı düşüncelerim bir süre buna engel oldu. Kendisinin dargın olduğu birisiyle iyi geçinmenin pederimin anısına saygısızlık sayılabileceğinden korktum. ("Görüyorsun ya, Bayan Bennet; ben sana demedim mi?") Ama artık bu konuda kararımı vermiş bulunuyorum. Çünkü Paskalya sırasında papazlık mevkiine eriştiğimden beri, Sir Lewis de Bourgh'un dul hanımı olan Bayan Catherine de Bourgh beni kanadının altına almak şerefini bağışlamak büyüklüğünü göstermiş bulunuyor. Sonsuz yüce gönüllülüğü ile Bayan Catherine hazretleri beni Hunsford bölgesinin papazı olmak gibi çok gözde bir göreve seçmiş bulunuyorlar. Burada hanımefendi hazretlerine karşı elimden geldiğince minnet ve saygılarımı belirtmek ve Anglikan Mezhebi'nin gerektirdiği ayin ve törenleri yönetmek için elimden geleni yapacağım.

Bundan başka, bir din adamı olarak, etkim altında bulunan bölgelerdeki bütün ailelerin dost olmalarını ve iyi geçinmelerini sağlamanın da benim için bir görev olduğu kanısındaydım. Bu yüzden, size şu sırada, şu dostluk elini uzatmakla iyi bir iş yaptığımı düşünmek yürekliliğinde bulunuyorum. Sizin de aynı yüreklilikte bulunacağınızı ve size uzattığım zeytin dalını geri itmeyeceğinizi sanıyorum. Değerli kızlarınızın haksızlığa uğramalarına neden oluşum karşısında üzüntüden başka bir şey duymayacağım doğaldır. Bu yüzden özür dilemeye ve bu zararı gidermek için elimden geleni yapmaya hazır olduğumu belirtmeme lütfen izin veriniz. Ama bu son konunun henüz sırası değil.

Beni evinizde kabul etmenin sizce sakıncası yoksa, 18 Kasım Pazartesi günü saat dört sularında sizleri ziyaret etmek mutluluğunu tasarlıyorum. Konukseverliğinizden yararlanarak bir sonraki cumartesiye kadar da sizi rahatsız edeceğimi sanıyorum. Bu süre için sizde kalmamın hiçbir sakıncası yoktur; çünkü görevimi yerine getirecek başka bir papaz bulmam koşuluyla, ara sıra pazar ayinlerinden uzak bulunmama Bayan Catherine hiç ses çıkarmıyorlar.

Size, değerli eşinize ve kızlarınıza en derin saygılarımı ve iyilik dileklerimi bildiririm, efendim, dostunuz,

William Collins"

Bay Bennet mektubu katlayarak, "Demek ki saat dörtte bu barışçı kişiyi bekleyebiliriz," dedi. "Çok görevine düşkün ve terbiyeli bir gence benziyor. Kim ne derse desin, pek değerli bir dost kazanacağımızdan benim hiç kuşkum yok – hele Bayan Catherine onun bizi gene ziyaret etmesine izin vermek büyüklüğünde bulunurlarsa."

"Sen ne dersen de, kızlar konusunda söylediği şeyler oldukça mantıklı. Onların uğradığı haksızlığı gidermek istiyorsa ben ona engel olacak değilim elbette."

Jane, "Gerçi bizim zararımızı nasıl giderebileceğini kestirmek biraz güç," diye düşüncesini belirtti. "Ama ne olsa bunu dilemesi onun için olumlu bir nottur."

Elizabeth'i ise en çok etkileyen şey, kuzenlerinin Bayan Catherine'e karşı gösterdiği olağanüstü saygıydı.

"Tuhaf bir adam olsa gerek," dedi. "Nasıl bir insan olduğunu pek kestiremiyorum. Yazışında ağdalı bir kendini beğenmişlik var. Mirasçı olduğu için özür dilemesindeki anlam ne olabilir? Bu onun elinde olan bir şey değil ki. Babacığım, sağduyulu bir adam olabilir mi bu Bay Collins?"

"Yok, şekerim, sanmıyorum. Tersine onu hepten akılsız bulacağınızı sanarak büyük umutlar beslemekteyim. Yazışında, kendisini bir şey sanmakla dalkavukluk birbirine karışmış bir durumda – ki bu bana çok şey vaat ediyor. Kendisini görmek için can atıyorum."

Mary, "Mektubu kurgu bakımından kusurlu sayılmaz," diye düşünce yürüttü. "Barış için zeytin dalı buluşu tam anlamıyla özgün olmasa da bence iyi dile getirilmiş."

Catherine ve Lydia ise ne mektupla ne de mektubu yazanla zerrece ilgilenmişlerdi. Bu akrabanın kendilerini al ceketli bir üniforma giymiş olarak görmeye gelmesi olmayacak bir şeydi ve haftalar var ki iki genç kız başka renkte giyinmiş erkeklerin arkadaşlığından hiçbir zevk almaz olmuşlardı. Annelerine gelince, Collins'in mektubu onun düşmanlık duygularının büyük bölümünü alıp götürmüştü ve Bayan Bennet genç adamın gelişini, kocasını ve kızlarını şaşırtan bir serinkanlılıkla beklemeye koyulmuş bulunuyordu.

Bay Collins tam dediği saatte geldi ve bütün ev halkı onu büyük bir saygıyla karşıladı. Bay Bennet gerçi pek az konuşuyordu ama hanımlar çene çalmaya hazırdılar. Bay Collins de sessiz bir adam sayılmazdı ve çene çalmak için dürtüklenmesine gerek yoktu. Yirmi beş yaşlarında, uzun boylu, ağırca yapılı bir genç adamdı. Davranışları iyice ciddi ve üstelik yavaş ve son derece resmîydi.

İçeri girip oturuşundan az sonra Bayan Bennet'i kızlarının güzelliğinden ötürü kutladı. Onların güzelliğinin çok övgüsünü duymuş olmakla birlikte gerçeğin söylenenlerden çok daha üstün olduğunu bildirdi ve kızların zamanı gelince iyi birer koca bulacaklarından kuşku duymadığını da sözlerine ekledi.

Bu övgü, onu dinleyenlerden kimilerinin zevkini okşamadıysa da, övgünün her türlüsünden hoşlanan Bayan Bennet hemen yanıtladı:

"Çok naziksiniz. Umarım dedikleriniz de çıkar; yoksa kızlarım ortada kalacaklar. Durumları o kadar garip ki..."

"Sanırım babalarının mirasının bana kalmasını, demek istiyorsunuz."

"Gerçekten de öyle, beyefendiciğim. Siz de onaylarsınız ki zavallı kızlarım için acıklı bir şey bu. Sakın size suç bulduğumu sanmayın ha! Dünyanın işleri hep kısmete bağlı, miraslar bile öyle. Kime gidecekleri belli olmuyor."

"Ah, hanımefendi, güzel kuzinlerimin durumunun güçlüğünü tam anlamıyla kavrayabilirim. Bu konuda çok şeyler söyleyebilirim; ama küstah ve aceleci görünmekten çekiniyorum. Gene de kuzinlerim şu noktaya inansınlar ki, kendilerine hayran olmak niyetiyle geldim buraya. Şimdilik pek bir şey söyleyemeyeceğim. Ama belki de, birbirimizi daha iyi tanıdığımız zaman..."

Yemeğin hazır olmasının haber verilmesiyle Bay Collins'in sözleri yarıda kaldı ve kızlar birbirlerine bakıp gülümsediler.

Bay Collins'in kızlardan başka şeylere de hayran kalmış olduğu belliydi. Genç adam salonu, yemek odasını ve eşyaları iyice gözden geçirerek övdü. Böyle her şeyi beğenmesi tam Bayan Bennet'in gönlüne göreydi – ne var ki onun her şeye, er geç kendi malı olacak bir şey gözüyle baktığını düşünmek kadıncağızı kahrediyordu.

Yemekler de sırasıyla övülüp göklere çıkarıldı ve genç adam bu olağanüstü yemekleri güzel kuzinlerinden hangisinin pişirmiş olduğunu öğrenmek istedi. Ama Bayan Bennet, biraz da sert bir tutumla ona yanılmış olduğunu belirtmekten geri kalmadı ve durumlarının iyi bir aşçı tutmaya yeterli olduğunu, kızlarının mutfağa girmediklerini söyledi. Bay Collins onu sinirlendirdiği için özür diledi. Bayan Bennet daha yumuşak bir dille hiç de sinirlenmemiş olduğunu söyledi. Gelgelelim Bay Collins daha çeyrek saat özür dilemekte devam etti.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top