15. Bölüm: Korkmaz'ın Kıskançlığı
Selma Hanım'ın yengemlere evlilik bahsini açmasının üzerinden iki gün geçmişti. Günlerden perşembe ve isteme gününe sadece iki gün kalmıştı. Pazar gününe hazırlık yapıyorduk ki Selma için en önemli şey bunlardan ziyade o gün ne giyeceğiydi. Üçümüz okul kapısından içeri girerken çenesini biraz olsun kapatması için içimden dua ediyordum. Çünkü gece gündüz kafa ütülemekten başka bir şey yapmıyordu.
"Bu çok abartı kaçar mı?" diyerek belki de telefonundan milyonuncu elbise gösterişiydi. En sonunda dayanamadım. Pimim çoktan çekilmiş bir bomba gibiydim.
"Selma!" diye bağırdım. Bununla birlikte koridordakiler bize bakıyordu. Defne ise Selma her ne kadar bu durumu bilmese de benim aksime çareyi kablosuz kulaklıkla müzik dinlemekte bulmuştu. Selma ile bir süre didişmek pahasına sonunda elbise bahsini güç bela kapatmayı başarmıştım.
"Sesiniz koridorları inletiyor Başak Hanım," dedi Korkmaz bizimkilerle birlikte yanımıza gelirken. Gözleri benden yanı başımda bilgisayar çantasını elinde tutmuş Selma yüzünden belki de saatlerdir müzik dinleyen Defne'ye kaymıştı.
Defne onların geldiğini kulaklıklar yüzünden çok sonradan fark edebilmişti. Kulaklıkları çıkardığında Selma bir şok daha yaşamıştı. Ama tek kelime etmedi. Daha doğrusu benden korktuğundan bunu yapacak cesareti kendinde bulamamıştı. "Bakıyorum da Defne Hanım sonunda aramıza teşrif edebildi," dedi Korkmaz imalı bir gülümsemeyle birlikte.
"Ha ha ha! Sen gidip başka kızlarla uğraşsana. Taliplerin var nasıl olsa," dedi Defne alayla. Korkmaz onunla uğraşmaya bayılıyordu. Özellikle bu son iki gündür birbirlerine laf sokmadıkları bir an bile yoktu. Bu didişmelerinin sonu nereye varacaktı bilmiyorum. Ama merakla beklediğim kesindi.
"Böyle söylemen beni üzer. Hem benim favorim sensin. Sen varken başka kızlara ne gerek var ki?"
Korkmaz'ı sözleri her ne kadar itiraf edemesede Defne'nin oldukça hoşuna gitmişti. Bunu yüzünde beliren gülümsemeden anlayabiliyordum. Selma ile ona imalı bakışlar attığımızı fark edince gülmeyi kesmişti. Elinde bilgisayar çantasıyla şantiyeye gitmesi gerektiğini söyleyip yanımızdan ayrıldı. Onun gidişiyle kalanlarımız okulun en manyak hocasının dersine girmek zorunda kalmıştı.
********
Öğle arasında Defne'yi ziyaret etmek için tüm ekip şantiyeye gitmeye karar verdik. Bu fikir Korkmaz'dan çıkmıştı. Ama fikirin sahibi gelmek yerine bizi önden göndermeyi tercih etmişti. Korkmaz'ı az çok tanıyorsam bir işler karıştırdığına emindim.
Soral'ın koluna girdim. Birlikte mutlu mutlu şantiyeye doğru yürüyorduk. Yanımızda yeni gelin adayı Selma ve müstakbel nişanlısı Emre de vardı. "Korkmaz neden bizimle gelmedi acaba?" diye sordu Emre. Bu soruyla Soral gülmeye başladı. Sanırım o Korkmaz'ın ne işler karıştırdığını biliyordu.
"Gelince görürüz," dedi Soral. Dördümüz şantiyenin önüne geldiğimizde yeri göğü inleten bir adamın sesiyle hepimiz olduğumuz yerde kalakalmıştık.
"Defne!" diye bağırıyordu biri. Kalbimin korkudan küt küt attığını hissettim. Korkuyla Soral'a baktım. O da bu olanlara bir anlam verememişti.
"Defne! Sevgilim! Ben geldim!"
Bu ses kesinlikle Korkmaz'a ait değildi. Ondan emindim. Peki bu kimdi? Tüm şantiyeyi inletecek kadar yüksek sesle bağıran kimdi? "İçeri girip bakalım," dedi Soral birden. Hep birlikte şantiyeye girdik. Normalde bu bölgeye girmek yasaktı. Ama söz konusu Defne olunca yasakları çiğnemekte üzerimize yoktu.
İçeri girdiğimizde beyaz gömlekli oldukça uzun boylu bir adamın ortalarda dolanıp durduğunu gördüm. Adamın kirli sakallarının arasından beliren gülümsemesi oldukça iticiydi. Hepimiz şok olmuş gözlerle adama bakarken arkamızdaki enkazı son anda fark etmiştik. Korkmaz elinde peluş ayıyla kalakalmıştı.
Onu o halde gördüğümde göğsümün tam ortasına sıkı bir yumruk yemişim gibi hissetmiştim. Soral'ın bunu görmesini ve bir şeyler yapmasını istediğimden kolunu dürtmüştüm. Arkasını dönüp Korkmaz'a baktığında böyle bir şey görmeyi ummuyordu. "Korkmaz," dedim birden. Sıkıntılı bir nefes verdi. Gözleri şantiyeyi birbirine katan adamın üzerindeydi.
En sonunda bu görüntü canına tak etmişti. Arkasını dönüp giderken arkasından "Korkmaz bekle! Eminim ki tüm bunların mantıklı bir açıklaması vardır!" diye bağırdım. Ben Korkmaz'ı gitmemesi için engellemeye çalışırken Korkmaz çoktan elindeki küçük ayıyı yanı başındaki çöp kutusuna atıp öfkeyle arkasına bakmadan yürümeye başlamıştı.
Ne yapıp ne edip onu durdurmalıydım. Tüm bu curcunayı arkamda bıraktım. Korkmaz'ın peşi sıra giderken tam karşıdan Defne'nin geldiğini fark ettim. Yüzündeki dehşet ifadesine bakılırsa o da bu olanlara bir anlam veremiyordu. Ama bir şeyden kesinlikle emindim. O da Defne bu adamı tanıyordu.
"Defne sevgilim," dedi adam bağırmayı kesip bize doğru adımlarken. Defne'nin gelmesiyle kaçık sevgili yanımıza gelirken Korkmaz olanları hayal kırıklığıyla izliyordu.
Adam bize doğru her adım attığında yüzüme istemsiz bir tiksinme ifadesi yayılıyordu. "Levent sen ne saçmalıyorsun? Biz sevgili değiliz. Artık benden uzak dur!" diye bağırdı Defne. Mavi gözleri dehşetle açılmış sadece bakışlarıyla bile adamı moleküllerine ayırıyordu. Adının Levent olduğunu öğrendiğimiz cıvık adam bu seferde histerik bir kahkaha atmaya başlamıştı.
Lakayt adam bu sefer haddini aşıp Defne'nin kolunu tuttu. Onu kendine çekmiş bana kal gelmişti. "Sen hala benim sevgilimsin. Biz ayrılamayız," dedi dişlerinin arasından. Ben şimdi sana neler yapıyorum gör dedim içimden.
"Biz ayrıldık. Artık beni rahat bırak!" diye bağırdı Defne. Aptal adam sefer işin dozunu hadsizlik seviyesine çekip Defne'nin kolunu sıkmaya başladı. "Sen benimsin anladın mı? Beni tekrar bırakmana izin veremem," dedi bu sefer.
"Bırak kolumu!" dedi Defne ve sert bir Osmanlı tokadını tam yüzünün ortasına çakıverdi. Onun bu yaptığıyla içimin yağları eridi demesem yalan olurdu. Hatta o kadar ki adamın yan yatmış kafasını gördükçe zevkten dört köşe oluyordum.
Levent öfkeli gözlerle Defne'ye baktı. Ama tek kelime etmedi. Kolunu hala tutuyor oluşu içimdeki dövüşçü kızı uyandırıyordu. Yanına yaklaşıp arkadan Levent'in omzuna dokundum. Başını çevirip bana baktı. Mavi gözlerimde gezinen zift siyahı gözlerine sırıtarak baktım.
"Sana kolumu bırak dedi," dedim uyarıcı bir tonda. Bana bakıp alayla güldü. Zavallım henüz yüzümdeki gülümsenin anlamını bilmiyordu. Tabii karşısındaki kızılın uzakdoğu sporlarında uzmanlaşmış biri olduğunu nereden bilebilirdi ki? "Onu bırak," dedim tekrar.
Levent "Siz bu işe karışmayın küçük hanım," dedi ve gözlerini benim bebek suratlı Defne ablamın gözlerine dikti. Benim kitabımda bir şeyi iki kez söylemek yoktu. Bu yüzden az sonra yapacağım şeyi hak ettiğini canı gönülden söyleyebilirim.
"Defne iki adım geri çık," dedim ve onun bunu yapmasıyla onun Defne'nin kolunu tutan elinin parmaklarını tuttuğum gibi arkasında kavuşturdum. Levent neye uğradığını şaşırmıştı. Bende kolunu kütürdetmek suretiyle arkasına daha çok çekmişti. Acıyla bağırdı. Kural bir bir kızı her ne olursa olsun asla kızdırmayın. Özellikle de kızıl olanları...
"Seni uyarmıştım," dedim ve onu kolundan tuttuğum gibi yere yapıştırdım. Sırtını tutarak yerde inlemeye başladı. Muhtemelen sakatlanmıştı. Ellerimi sanki üzerine pis bir şey bulaşmışçasına silkeledim. Tam arkamı dönüyordum ki Levent'in yerden kalkması bir olmuştu. Tam ona haddini bildireceğim sırada korkulan başımıza gelmişti.
Korkmaz adamın kolunu büküp gerisinin geri yere yatırırken kötü cadılar gibi sırıtmıştım. Korkmaz'ın gözleri ateş saçıyordu. Şu durumda onun gözlerine bakmak bile cesaret isterdi. Bakışlarımı ondan alıp az ötede ağzı açık bir şekilde bana bakan deniz gözlü sevgilime çevirdim.
Gülerek onun yanına gidip ona sıkıca sarıldım. Olayın şokunu hala atlatabilmiş değildi. Ondan ayrılıp büyüleyici deniz mavisi gözlerine baktım. "Az önce neler oldu öyle?" diye sordu şok içinde. Kıkırdadım. Uzanıp yanağına öpücük kondurdum. Daha sonra onunla birlikte Korkmaz'ın kıskançlığına tanıklık etmeye başladık.
"Bir daha ona dokunmaya bile cüret edersen seni gebertirim!"
Soral ile nefeslerimizi tutmuş onları izliyorduk. Selma ile Emre ise aksiyon filmine gelmiş gibiydi. Adamı dayak manyağı edeceğini düşündüğümüz Korkmaz tam o sırada bizi şok eden şeyi yaptı. Defne'nin elini tuttu. Parmakları barbie bebeğinkilere kenetlendiğinde bunca kaosa ve atraksiyona rağmen Selma ile birbirimize sarılmış sevinç çığlıkları atarak onları izliyorduk.
Çocuğumuz bir anda büyümüştü. Kafamızda daha şimdiden onu başgöz etmemiz yetmezmiş gibi Korkmaz'ın söyledikleriyle Defne gelin çoktan ata binmiş ya nasip demişti. "Seni bir daha sevgilimin yanında görmeyeceğim!" dedi Korkmaz tehditkar bir tavırla Levent'e işaret parmağını sallarken.
"Sonunda be!" diye bağırdı Selma. Onunla beraber gözü yaşlı analar gibi Defne'ye bakıyorduk. Tabii sarışın kızımız bize evde günümüzü göstereceğinin sinyallerini veriyordu.
(Defne'den...)
Korkmaz elimi tuttuğunda normal şartlarda ona ayı diye bağırırdım. Fakat şu anki durumumuz farklıydı. Nedenini her ne kadar anlamasam da elimi tutan parmakları bana sebepsizce güvende olduğumu hissettiriyordu. Sıcak dokunuşu ve her şeye rağmen yanımda oluşu kendimi özel hissettirmişti.
Başak'ın Levent'i yere yapıştırmış olmasının üzerine her ne kadar tuz biber ekmiş olsa da bana bakıp tatlı tatlı gülümseyince ona kızamamıştım bile. Korkmaz beni elimden tutup şantiyeden çıkardı. Kampüsteki bir bankın önünde durduk. Beni banka oturtup gözlerime baktı.
"İyi misin?" diye sordu ilgiyle. Gözlerine bakarken az önce olanların korkusundan mı yoksa başka bir sebepten midir bilinmez ama kalbimin yerinden çıkacak kadar şiddetli attığını hissediyordum.
İlgili sorusuna gülümseyerek cevap verdim. "Daha iyiyim. Başak ve sen olmasan ne yapardım hiç bilmiyorum," dedim saçlarımı kenara ayırırken. Bu söylediğim onun oldukça hoşuna gitmişe benziyordu. Bana destek olduğunu göstermek için kolumu yavaşça sıvazlarken birden acıyla inledim. Canım yanıyordu ve bunun sebebini de çok iyi biliyordum.
"Ne oldu?" diye sordu Korkmaz endişeyle.
"Kolum ağrıyor."
Üzerimdeki gömleğin kolunu yavaşça yukarıya doğru kaldırdığımda küçük bir morluk olduğunu gördüm. Tabii bunu gören sadece ben değildim. Korkmaz dehşetle kolumdaki morluğa baktı. Gözlerini kapadı ve ciğerlerine oksijen yerine öfke soludu. Bunun anlamı sönmüş volkanın aktifleştiği ve az sonra patlamak üzere olduğuydu.
"Şimdi geberteceğim o Levent denen köpeği!" diye kükredi Korkmaz. Bugün için bir vukuatı daha kaldıramazdım. Buna gücüm yoktu. Zaten olanlar az buz bir şey değildi. Bir de karakola düşme ihtimalimiz varken sonunun daha da kötü olmasına izin veremezdim. Bir anlık refleksle elim Korkmaz'ın balon gibi şişkin kol kasını kavradı. Onu sakinleştirmek için yaptığım bu hareketle afallarken onu kolundan tutup gerisinin geri yanıma oturtturdum.
Kahverengi gözleri gözlerimde geziniyordu. Onun nasıl birden sakinleştiğini ben bile anlamıyordum. Kaldı ki bu durumu ona açıklayacaktım. "Sakin ol ben iyiyim," dedim kendimden emin bir şekilde. Bununla birlikte bir süre tereddütle bana baktı. Yüzümde gezinen gözleri istemsizce sıcaklamama neden oluyordu. Daha şimdiden ateş bastığını hissediyordum.
Burnundan soluyan Korkmaz gözlerime bakıp gülümserken bende gülümsemeden edemedim. Koca ayı sinir sistemimi alt üst etmesi yermezmiş gibi gözüme oldukça sevimli gelmeye başlaması da benim için neye işaret ediyordu tam olarak emin değildim. Daha şimdiden onun için düşündüklerim endişe vericiydi.
"Of olan ayıya oldu!" dedi Korkmaz birden. Sıkıntılı bir nefes verip alnına şaplak atması dikkatimden kaçmamıştı. Böyle bir tepki vermesinin sebebini geçmiş ayı ile neyi kast ettiğini merak ederken bulmuştum kendimi.
"Ayı?" dedim soru sorarcasına.
"Sana ayı almıştım. Hani sen bana ayı diyorsun ya."
Bana ayı almış olabileceğine hala inanamıyordum. "Sen ciddi misin?" diye sordum tereddütle. Korkmaz ise umursamaz bir tavırla omuz silkti ve "Neyse ben sana daha güzelini alırım," dedi. Ayı konusunda şaka yapmıyordu. Bana ciddi ciddi ayı almıştı!
"Şaka yapıyorsun herhalde."
"Hiçte bile," dedi gülerek. Gülmeden edemedim. Korkmaz beni git gide daha çok şaşırtıyordu. Anlaşılan onunla daha çok işimiz vardı.
*******
Amcam sayesinde Levent olayını davasız atlatmayı başarmış üstüne daha olayın şokunu atlatamadan bir de yırtık kardeşim Selma'nın isteme alışverişine çıkmıştık. Selma Hanım müstakbel nişanlısı Emre ile giderken bizde alışverişe Korkmaz'ın arabasıyla gittik. Onların gelmesinin tek bir amacı vardı. O da her şeyden habersiz olan beylerin bize poşet taşımacılığı yapacak oluşuydu.
Alışveriş merkezinin içine girdiğimizde bu işin uzmanı olan taze gelin adayımız Selma "Kızlar şu mağazaya girelim," demişti. Selma'nın önderliğinde mağazaya doluşurken Emre ve Soral kendilerine takım bakmaya başka mağazaya girdi. Korkmaz Bey ise bir ton takımı olduğunu söyleyip bizim yanımızda kalmayı tercih etmişti. Onun bizim yanımızda kalmasının asıl nedenini her ne kadar anlamasamda üstelemedim.
"Başak bu nasıl?" diye sordu Selma. Başak onun gösterdiği pudra rengi elbiseye bakarken bense kendime uygun bir şeyler bulma umuduyla askıları karıştırıyordum.
"Bu çok güzel ama senlik değil sanki," dedi Başak. Göz ucuyla elbiseye baktığımda bunun aradığımız olmadığına Selma'yı ikna etmiştim. Selma askıyı yerine geri koyup bir başka elbiseye bakmaya başladı.
"Başak senin için ben şuradakini beğendim," dedi Selma. Başak onun gösterdiği elbiseyi beğenmişe benziyordu. Askıdaki elbiseyi alıp denemek üzere kabine girmişti. Selma bir yandan elbise bakarken bense askıların birini takıp diğerini çıkarıyordum. Ama bir türlü içime sineni bulamamıştım.
Elbiselere bakarken bir saniye olsun yanımdan ayrılmayan Korkmaz'a baktım. Onun neden peşimde olduğunu sormak istemiştim ki yüzündeki muzip ifade bundan saniyesinde vazgeçmeme yetmişti. Onun yerine ona ayak uydurmayı tercih etmiştim.
"Bana neden öyle dikkatli bakıyorsun? Senin yüzünden elbiselere konsantre olamıyorum," dedim en sonunda dayanamayarak. Bu söylediğimle ensesini kaşıdı ve sırıttı.
Pişkin bir şekilde gülümseyerek "Dur bakalım doğru anlamış mıyım? Yani senin için o kadar yakışıklıyım ki bana bakmaktan elbiselere odaklanamıyorsun. Doğru mu?" dedi. Tam bir egoist olan Korkmaz'a göz devirip elbiselere bakmaya devam ettim. Birkaç elbise arasından bir tanesini askıdan çıkarıp bana uyup uymayacağını görmek için üzerime doğru tuttum.
"Bu senin rengin değil. Al bir de şunu dene," dedi Korkmaz askıdan aldığı bir başka elbiseyi bana doğru uzatırken. Bir anda başımıza modacı kesilen Korkmaz'a hayretle bakıyordum. Onun gibi bir ayının böyle şeyler hakkında değil fikri olabileceği bu konuları anlayabileceğini hiç düşünmemiştim. Stil danışmanımın uzattığı su yeşili elbiseyi elime alıp alıcı gözüyle bakmaya başladım.
Elbise fazlasıyla zarifti. İnce askıları, bedeni saran bir duruşu ve pırıltılı işlemeleri vardı. Onun bana gösterdiği elbiseyi beğendiğim yüzümden belli olmuş olacak ki sırıtıp beni sinir eden şeyi fısıldadı. "İstemede seni bu elbise ile görmek istiyorum," dediğinde kendimi tutamadım. Sinirlenip omzuna bir tane geçiriverdim.
"Ayı!"
Korkmaz'ın kahkahaları mağazayı inletmeye başlamıştı ki elimde onun benim için seçtiği elbiseyle birlikte kendimi kabine atmıştım. Bir süre sonra elbiseyi giyinmiş mağazanın devasa aynasından kendime bakmak için kabinden çıkmıştım ki birilerinin tüm ilgisinin bende olduğunu fark ettim.
Korkmaz beni baştan aşağıya süzerken yutkunmuştu. Bana büyülenmiş gibi bakması da dikkatimden kaçmamıştı. Aynadan bakarken hemen arkamda durmuş beni izliyordu. Gözlerimiz aynadaki yansımada buluşmuştu. "Çok güzelsin," dedi birden. Çok güzelsin.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top