9.BÖLÜM : BİRBİRİNİ ÇEKEN YOLLAR

Selamlar, yeni bölümle karşınızda bulunmaktayım! Bana destek olmak için bölümü oylarsanız çok sevinirim.

İyi okumalar.

9.BÖLÜM : BİRBİRİNİ ÇEKEN YOLLAR

Bakışlarım mutfak kapısının bahçeye çıkan kısmında sigara içen garsonlarda tepkisiz bir şekilde gezinirken telefonu kulağımda tutmaya devam ediyordum. "Aferin avukat hanımıma! Kazan hep davaları benim gibi kariyerini restoranlarda garsonluk yaparak geçirme." Arya'nın sesli bir şekilde oflayışı telefonuma kadar uzanmıştı. "Gidecektin kafelere Aşk Kafenin pastacısı olduğundan bahsedecektin, mis gibi işini yapmaya devam edecektin işte! Affetmezsin tamam da bari kariyerini devam ettirirdin be kızım."

Sırtımı duvara yaslayarak iç çektim. "Olsun. Ben bu şekil istemiyordum..." diye bir şeyler geveledim. "Bir aydır! Tamı tamına bir aydır, garsonluk yapıyorsun. Pastacı işi bulamıyorsun."

Aşk kafesinden onları kurtarma işini halletmenin üzerine tamamen bir buçuk ay geçmişti. Ve bir aydır restoranda garsonluk yapıyordum. Aşk Kafesi o günden sonra büyük bir yükseliş yaşamış eski ününe geri kavuşmuştu. Onları canlı olarak görmesem de sürekli akışıma reklamları ve çok ilgi alan fotoğrafları çıkıyordu.

Pelin arada nasıl olduğumu soran mesajlar atıyor, arada onunla sohbet ediyorduk. Dışında Aşk Kafesinden kimseyle iletişimde değildim. 'Aşk Kafesi Family' grubundan da o gün çıkmıştım.

"Alo? Daldın gittin, n'oldu?" telefondan gelen sesle kendime gelerek cevap verdim. "Yok bir şey. Ben işime döneyim olur mu? Mola biter şimdi." dedim sırtımı duvardan ayırırken. Arya'dan ses geldi. "Peki. İyi işler bebeğim, kolay gelsin." Tebessüm ettim. "Sana da kolay gele! Hadi kapattım."

Telefonu kapatıp cebime attığımda bana dimdik bana bakan Zafer'le göz göze geldim. Geçenlerde benimle takılmak istediğini söyleyen Zafer. Uzun boylu, siyah saçlı, siyah gibi duran gözlere sahip, bol dövmeli, kaşı piercingli ve son olarak benimle aynı yaşta olan çocuk.

Sadece başımı bir kere salladığımda çarpık bir şekilde gülümseyerek göz kırptı. Umursamaz bir bakışla önüme dönerek hızlı adımlarla içeri girdim. Tezgahları, ocakları geçerek kocaman olan mutfaktan da çıktım. Garsonların siparişleri aldığı kısma geldiğim an bir anda bir bedenle çarpışarak geri sendeledim.

Anında çarpıştığım bedene döndüğümde heyecanlı bakışlarla bana bakan Can'ı gördüm. Kesinlikle ikinci talibimdi. Fakat sadece masumca hoşlanıyordu bunun farkındaydım ve açıklama yapamayacak kadar çekingendi. Boyu çok uzun olmasa da yine de uzun sayılırdı. Bebek suratlı, sarışın, yeşil gözlüydü. Yine çok olmasa da yapılı sayılırdı. Kısaca görünümü gayet hoş duruyordu ve oldukça yakışıklıydı.

"Şirin!" heyecanlı cümlesiyle kaşlarım çatıldı. "Efendim?" Kollarımı sıkıca kavradı. "Şu masalardan birine ünlü kafelerden birinin sahiplerinden gelecekmiş. Pastadan çok iyi anlıyor! Bana getirdiğin pastaya dokunmadık daha. Hazır dokunmamışken sipariş ettiği çikolatalı pasta yerine senin çilekliyi, onu götürsene! Belki kimin yaptığını sorar! Sen o kadar mükemmel pastalar yapıyorsun ki o pastaları hiç pastadan anlamayan bir insan bile yese büyülenir!" Her gün pasta yapardım. Bu hep böyleydi. Çalıştığım ilk kafeden önce de yapardım sürekli. Resmen her gün pasta yapar ve Can'a da bir iki dilim getirirdim. Can burada en samimi olduğum insandı.

"Saçmalama Can! Ya beğenmezse? Buranın pastası bile değil! Ya fark ederlerse? Kovulursam?" diye fısıldadım tedirginleşerek. Can bana daha çok yaklaşarak fısıldadı. "Kimse anlamaz! En fazla sana o verecekleri pastadan çok daha güzel bir pasta yaptığın için teşekkür ederler! Hadi sen bu hayal için yaşamıyor musun zaten! Ne kaybedersin ki?"

Hemen yanımızdaki tezgahta arkasına saklamış olduğu pasta tabağını bana uzattı. "Şaka mı?" diye sordum gülerek. Benim gibi gülerek başını iki yana salladı. "Senden daha iyi pastacı yok." Tekrar güldüm. "Daha iyisini gördüğüme emin olabilirsin." Kaşları şaşkınlıkla kalktı. "Sen pasta konusunda çok özgüvenlisin. Normalde de öylesinde konu pasta olunca işe egon da giriyor. Hayret birinin senden daha iyi olduğunu nasıl kabul ettin?" Umursamaz bir bakış attım. "Boş ver. Şimdi karar verdim de o kadar mükemmel değildi." Can dişlerini göstererek güldü. "İşte bu benim Şirin'im!" Söylediği sözü hemen düzeltti. "Yani benim bildiğim Şirin!"

Pastayı tekrar uzatınca pastamı artık aldım. Çok hoş görünümlü, tatlı, pembe kremalar, çileklerle donatılmış her tarafı, her süsü eşit, kreması muazzam duran bir pastaydı. Pasta dilimine bakıldığına kekle krema arasındaki çilekler çok hoş bir görüntü atıyordu ortaya. "Hadi hadi!" dedi başıyla işaret yaparak. Başımı iki yana sallayarak işaretine döndüm. "Neresi?" Gözleriyle işaret ettiğinde iki gömlekli çok büyük durmayan fakat iş için geldikleri de çok belli olan adamların olduğu masaydı. "Onlara mı servis edeceğim?" Başını olumsuzca iki yana salladı. "Hayır, baş köşeye bırakacaksın." diye fısıldadı.

Baş köşe boştu. "E orası boş?" Öfkeli bir nefes verdi. "Tuvalete gitti! Git götür sen?" Kaşlarım çatılırken anlamsızca ona döndüm. "Tuvalete mi?" Bana alaylı bir bakış atarak başını salladı. "Aynen, git tuvalete götür, o işerken sende bir yandan çatalla yedirir yorumlatırsın. Tövbe tövbe!" Hafifçe gülerek dikleştim. "Hadi hadi! Pasta götürmek için bir garson gelirse oyalarım ben." diye fısıldadı.

Başımı sallayarak gülümsedim. "Teşekkür ederim." Gülümsememe tebessüm etti. "Lafı bile olmaz. İş sahibi olunca her gün seni ziyaret ederim pastalarından verirsin, ödeşiriz." diyerek göz kırptı. Güldüm. "Olur. Anlaştık."

Hızla dönüp ilerlemeye başladığımda beni bir heyecan basmıştı deli gibi. Umarım her şey berbat olmaz ve işin sonunda yine işsiz kalmam. Umarım.

Her adımımda daha da heyecanlanıyordum. Elimdeki pasta tabağını titretmeden tutmaya çalışırken ben yaklaştıkça adamların bakışları bana çevrildi. Onlara mesafeli bir şekilde tebessüm ederek bir kere salladım. Derin bir nefes alarak her şey normalmiş gibi davranarak pastayı boş baş köşenin önüne bıraktım. Diğer adamlara dönüp güler yüzle, "Sizin siparişleriniz de gelecektir." dedim. Aynı anda başlarını sallayınca dönüp eski yerime ilerlediğim an çektiğim o nefesi sessiz bir şekilde geri verdim.

Yerime yetiştiğim an Can iki elimi tutarak beni kendine çevirdi. "Verdin dimi! Şimdi bekleyip göreceğiz." Başımı sallayarak ellerimi elinden çekip masalara döndüm. Oda bana tebessümlü bir bakışını yollayarak önüne dönüp benim gibi beklemeye başladı.

Heyecanla yüzümde garip bir sırıtış oluşurken açılan tuvalet kapısıyla bakışlarımı hemen çevrildi. Bir insanın yüzündeki tebessüm nasıl hemen silinebilirdi izliyoruz.

Bir tanıdık yüz...

Batu Karaman, üzerinde üstten birkaç düğmesi açık olan beyaz bir gömlek ve siyah bir pantolonla tam görüntüm içerisindeydi. Toplanamayacak kadar hafif uzun ve dağınık olan saçları yine her zaman ki gibiydi. Hafif sakalı çıkmıştı farklı olarak. O iki adamın özenli halinin aksine biraz özensiz giyinmişti açıkçası.

Gözlerim irileşirken hemen arkamı dönüp Can'ı yanıma çektim. Can suratım da ki ifadeyi görünce anlamsızca konuştu. "Ne oluyor Şirin?" Kalp atışlarım içimde çığır aşıp deli gibi atarken tedirgince konuştum. "Hemen o pastayı al! Bir yanlışlık olmuş, de al o çilekli pastayı lütfen!" Can çattığı kaşlarıyla bana yaklaştı ki, konuşmadan koluna vurdum. "Konuşmaya zaman yok, lütfen çabuk!"

Can arkaya bir bakış attıktan sonra çaresiz bir sesle, "Yalnız adam şu an kilitlenmiş bir şekilde pastaya bakıyor nasıl olacak?" Fısıldadı. Kaşlarım çatılırken çaktırmadan omzum üstümden arkaya baktığımda Batu'nun gerçekten, baş köşede otururken pastaya kilitlenmiş bir şekilde baktığını gördüm. Kaşları her zaman ki gibi yine çatılmıştı. Pastamı tanımış olması imkansızdı.

"Aa Batu Karaman!" diye şaşkınlıkla Fısıldadı Can. Ona dönüp başımı salladığımda ağzı aralandı. "Eski patronun..." diye mırıldandı. Arkama dönerek duvara çaresiz bir bakış attım. Can bir anda kolumu kavrayarak dürttü. "Buraya bakıyor!" Gözlerim irileşirken hemen eğilip görünmemeye çalıştım. "Allah kahretsin ya! Ne yapacağım şimdi?" Neden bu adamdan kurtulamıyordum? Kaderimde bu mu vardı her yolumda karşıma çıkıyordu! Şikayetçiyim artık!

"Sakin ol belki çilekli olmasını istemediğinden bahsedecek?" diye fısıldadı Can. "Eğer ondan bahsedecek olsaydı emin ol gelir sana bağırırdı onu getirdiğin için. Çünkü kendisi çilekten nefret eder, bende ondan." diye fısıldadım.

Adımlarını duyduğum an elim ağzıma kapandı. Portakal çiçeği kokusu çok zor duyulacak şekilde bana ulaştığında nefesimi tuttum. "Bir sıkıntı mı var?" dedi Can ciddiyetine bürünerek. "Var." Uzun zaman sonra onun tok ve kalın olan sesini duymak garip hissettirmişti.

"Nedir? Hemen düzeltelim?" Soluksuz bir şekilde neler olacağını bekliyordum. Şurada bayılsam ve kurtulsam hiç fena olmazdı. "Pastanın sahibini görebilir miyim?" Can, hafif telaşlı çıkan sesiyle, "Neden göresiniz ki? Kendisi şu an burada değil."

Batu'nun elinin bir anda hemen yukarıdaki çelik tezgaha hafifçe vurması benim olduğum yerde irkilmeme sebep oldu. "Ben Flash Tv şakası yapmam, ama çok iyi oyuncusun diyebilirim." dediği an bana verdiği mesajı saniyesine kapmıştım. Nerede olduğumu bildiğini söylüyordu.

Hemen dikleşmeden hızlı adımlarla arkadan kadınlar tuvaletine çaktırmadan koşayım derken arkadan, "Bak bak kaçıyor birde!" deyişini işitmiştim. Hızla kapıyı açıp kadınlar tuvaletine girip kapıyı arkamdan kapattığım an elim kalbime gitti. Of! Allah'ım neden o, neden?

Aynadaki kendime döndüğümde bakışlarım görüntüme. Aşk kafesinden tamamıyla ayrıldıktan sonra çok az daha kısalttığım sadece omuzlarıma ulaşan kısa saçlarım ve garson üniformam.

Ellerimi mermer tezgaha yaslayarak sakinleşmeye çalıştım. Ondan kurtulduğumu düşünmem çok kısa sürmüştü çünkü onun bir öküz olduğunu ve kadınlar tuvaletine direkt gireceğini hesaba katmamıştım.

Şok ifademle ona döndüğüm an bakışları bende gezindi. Yutkundu ve dişini sıktı. Adımlarım geriye ilerledi. Onun adımları ise dimdik bana ilerledi. "Şirin Pastacı?" Sırtım duvara yaslanınca çıkışı olmayan bir yolun sonunda olduğumu anladım. Tam ayak ucuma kadar gelince durdu. "Niye kaçıyorsun benden?"

Derin nefes alıp ellerimle oynamaya başladım. "Kaçmıyorum." diye kısık bir sesle mırıldandım. Üzerime eğildiğinde resmen nefesim bir kere daha kesilmişti. Eli çenemi buldu ve sakince kaldırdı. Şaşkın bakışlarım onun sert yüzünü, aynı şekilde olan bakışlarını bulduğun dudaklarım aralandı. "Çillerini kapatmamışsın." diye mırıldandı. Bir dakika! Ne? Çillerimi her zaman kapattığım için yanaklarımın üzerindeki çilleri görmesi imkansızdı.

Bakışları çikolata kahvesi gözlerimdeyken konuştu. "Bakma öyle şaşkın pastacı gibi! Arabama bindiğin gün çillerin vardı. Bizim kafedeyken neden çillerini kapatıyordun da şimdi kapatmıyorsun?" diye sordu hesap sorar gibi. Bugün aceleyle evden çıktığım için hiç makyaj yapamamıştım ondan çillerimde kapanmamıştı.

"Sen bana hesap mı soruyorsun?" Cümlemle bir anda yüzüm daha çok yaklaştı. "Evet! Hesap soruyorum!" Kaşlarım alayla kalktı. "Kim olarak?" Beklemediği cümlemle kaşları çatılırken eli ensesine çıktı. "Herhangi bir pastacı olarak."

Ona sadece umursamaz bir bakış atıp başımı hafifçe diğer tarafa çevirdim. Çilleri kendime yakıştırmadığım için şu an suratımda bir çirkinlik olduğunu düşüyordum. Evet çiller çok güzel fakat yakışana güzel. Ben kendime yakıştıramıyordum ve kimsenin de yakışıyor demesi beni ikna etmiyordu.

"Hakaret etmek istemiyorum ama gerçekten beğenmiyor musun?" Hafif öfkeli sesiyle başımı kaldırıp çevirip ona baktım. "En güzel halin onlarla, kızım! Zaten sende bir sorun olmasaydı onları kapatmazdın!" Bir dakika! Anlamadım, övüyor mu sövüyor mu?

"Ne?" Başını salladı. "Tabi! Çok hoş duruyor yanaklarının, burnunun üzerinde." Kaşlarım çatılırken başımı yavaşça çevirip aynadan yüzüme baktım. "Kapatma onları. Aklın varsa kapatmazsın zaten." diye söylendi.

Bakışlarım aynadaki yüzümdeyken ne diyeceğimi, ne düşüneceğimi bilemedim. Bekli de gerçekten yakışıyorlardır bana. Bakışlarım aynadayken yakınlığımızda, konumumuza gezindi. Hemen dibimde gözleri direkt bendeydi. Aramızda ki boy farkı komik dursa da bunu takmadım.

Onu göğsünden iterek başımı ona çevirdim. "Ne istiyorsun benden?" Kaşları çatılırken, "Seni istiyorum senden!" diye anında verdiği cevabı beklemediğim yine afalladım. Afallamama hafifçe güldü. "Yanlış anlama. Kapımız sana her zaman açık, her zaman seni isterim ya. Ondan bahsettim."

Kaşlarımı çattım. "Batu artık şunları söyleme!" Batu buna bir tepki vermeden başka bir konuya atladı. "Garsonluk mu yapıyorsun burada?" Başımı salladım. "Gördüğün gibi." Bakışlarımı üzerimdeki üniformada gezindi. Ağzıyla cıklayarak onaysız bir ses çıkardı. "Hiç yakışmamış." dedi başını başka tarafa çevirirken. Alayla gülümsedim. "Teşekkür ederim!" Beni umursamadan konuştu. "Olanı söyledik. Teşekküre gerek yok."

"Nasıl anladın benim burada olduğumu?" diye sorunca bakışları tekrar bana çevrildi. "Tanırım ben senin pastanı." dedi ifadesiz bir sesle.

Gözlerimi açtım. "Bir pastadan tanımış olman imkansız!" Başını bana eğdi. "İster inan ister inanma. Ama seni görmediğimi sen de biliyorsun." dedi net bir sesle. Bu kısımda haklıydı, gerçekten de beni görmeden masasına oturup o pastayı görmüştü. "Neyse. Olabilir deyip geçiyorum." diye mırıldandım.

"Git artık." Olduğu yerde kalıp bana bakmaya devam etti. "Nasılsın?" Ondan asla beklemediğim soruyla anlamsızca ona baktım. "Ne?" Kaşlarını çattı hemen. "Nasılsın diyorum nasılsın!" Onun gibi yüksek bir sesle cevap verdim. "İyiyim sağ ol!"

Bana aynı ifadesiyle bakınca kollarımı bağladım. Kapı açıldı ve bir kadın girip Batu'ya kınar gibi bir bakış atıp tuvalete girdi. Batu öküzü tabi ki bunu umursamamıştı bile. "O kadar pastacı almışsın. Hala neden beni istiyorsun ki?" Batu göz kırptı. "Belki ben en şirinini istiyorum?"

Yüzümde alaylı bir ifade oluşurken parmağımla yeri işaret ettim. "O en şirini var ya...seni buraya gömer." Yüzümde eğlenir gibi bir ifade oluştu. "Gelsin de gömsün o zaman. Ama beni pes ettirirse." Bir kişi daha içeri girdi fakat bunu bu sefer ikimiz de umursamadık.

"Çık artık." Bakışları garip bir özlemle yüzümde gezerken onun beni özlemiş olmasına asla inanasım gelmemişti. "Saçların niye uzamıyor senin?" diye sordu ellerini beline yerleştirirken. "Sana ne ya! Ha bire benimle ilgili sorular sormayı kes!"

İlk giren kadın tuvaletten çıktığında Batu'nun karşısından onu iterek çıktım. "İşine git." Çıkacaktım ki sesiyle durdum. "Bir buçuk ay oldu. Ne yapsam affedip dönersin?" diye sorunca omzum üstünden ona baktım. "Çilekli pasta yersen dönerim anca." dedim asla dönmeyeceğimi vurgulamak için. Aramızda geçen çok kısa bakışmanın ardından koyu elalarını terk ederek çıktım.

Peşimden hemen onun da çıkmış olduğunu biliyordum. Can, endişeli bir şekilde hızlı adımlarla karşıma geldi. "İyi misin Şirin?" Ağzımı aralayıp cevap verecektim ki hemen arkamdan başka bir öfkeli ses cevap verdi. "Dövmedim ya. Elbet iyi." diyerek masasına geçip gitti.

İkimizde onun ardından bakarken Can bana döndü. "Ne kadar kaba bir herif!" diye mırıldandı öfkeyle. Boş bir ifadeyle başımı sallarken ona döndüm. "Öyle maalesef."

Bakışlarımız tekrar ona çevrildiğinde onun hiç oturmadan adamlara bir şey söylediğini gördüm. Adamlar başını sallayıp ayaklanınca bakışlarını bana çevirdi. Pasta tabağının yanındaki çatalı aldı ve gözümün içine baka baka çilekli pastamdan gaddarca bir parça koparıp ağzına attı. Dudaklarım aralanırken şaşkınlıkla onu izledim. Pasta dilimi bitene kadar durmaksızın parça koparıp hepsini ağzına attı. Arada kaşları çatılıyor yüzü buruşuyordu. O gerçekten çilekli pastayı sevmiyordu.

En meşhur olan çilekli pastamın tadına ilk kez bakıyordu. Bitince çatalı tabağa doğru atınca tabakla çataldan çıkan ses yankılandı. Eli boğazına gitti ve hafifçe boğazını ovuşturdu. Yutkunmaya çalıştı. Ardından kaşlarını çatarak elini boğazından çekmeden hızlı adımlarla çıkışa ilerledi. Adımları o kadar hızlıydı ki koşarcasına bile denebilirdi.

"Hiçbir şey anlamadım." diye mırıldandı Can sessizce. Kaşlarım derince çatılırken aklıma onun Çilek alerjisi olduğu geldi. "Ben anladım..." diye mırıldanarak anında peşinden koştum. Benim için çilek alerjisi olduğu halde, çilekten nefret ettiği halde yemişti.

Dışarı çıktığım an bakışlarım onu aradı. Onu bulamasam da beyaz biri BMW İ8 görmek onu bana buldurtmuştu. Sürücü koltuğunda bir adet Batu Karaman duruyordu. Koşarak oraya ilerlemeye başladığımda içimi endişe git gide daha çok kaplıyordu.

Yetiştiğim an yolcu koltuğunun kapısını açarak içeri geçtim. "Batu!" Nefes alamıyor gibi duruyordu. Başı koltuğun baş kısmına düşmüş kısık gözüyle, "Başım dönüyor." diye fısıldadı. Eli Batu'nun düşen kafasını tuttu ve iki elimi yanağına koymamı sağladı. "Batu! Ne oluyor? Ambulans çağırayım..." Başımı çevirdiğim an camdan, dışarıda bize bakan Can'ı görünce bağırdım. "Can! Çabuk ambulans çağır!" Can aceleyle başını sallayarak içeriye koştu.

Batu'ya dönüp elini tuttum. "İyi olacaksın. Sakin ol tamam mı?" Nefes alamıyorken eli boğazında gezindi. "Sakinim ben Şirin Pastacı. Asıl sen sakin ol." Zor nefes aldığı halde bana cevap vermesi yok muydu birde.

"Düğmelerimi aç" Hemen yaklaşıp gömleğini sonuna kadar açtım. Hepsini açmama gerek olmadığını şu an düşünsem de tedirgin olmaktan ne yapacağımı bile bilmiyordum. Başı yana doğru düşecekti ki tuttum. Gözleri yarı kapalı bir hale gelmişti.

"Torpido..." dedi zar zor. Aceleyle torpidoyu açıp içinde ne aradığımı bilmeden bir şeyler aramaya başladım. Garip bir, tüp ve iğnenin karışımı gibi duran alet bulduğuma kaldırıp ona döndüm. "Evet o. Aç kapağını." Aceleyle açacak bir kapak aradığımda bastırılan bölgenin diğer ucundaki kapağı bulup açtım.

Batu nefes alamaya çalışırken bir anda iğneyi tuttuğu elimi benimle beraber kavradı. İğneyi bana taraf olan bacağında kalça ve diz arasında bir yer belirleyip bıraktı. "Bacağıma sertçe bastır...üç saniye kalacak." dedi başı bu sefer cama taraf düşerken.

Gözlerim dolmuşken aceleyle dediğini yapıp bacağına bastırdım. Bastırmamla oda dudaklarını birbirine bastırdı. Yüz hatları gevşerken bilincinin kaybolduğunu fark ettim . Üç saniyenin ardından o şeyi bacağında çekerek köşeye bıraktım hemen.

Koltuktan kalkıp üzerine yaklaştım. "Batu! Batu!" Göz kapakları kapalı, kirpikleri hemen göz altına iniyordu. Onu bu tarafa çevirdiğimde gözümden düşen yaşı sildim. "Ya niye yedin ki? Ye diye mi dedim ben sana! Ya sana bir şey olsa! diyerek çıplak karın kaslarına çok sert olmayacak şekilde vurdum.

"Ölmezsin dimi? İlacını da vurduk bak! Bak çünkü öküzlerin ömrü kaç yıl bilmem ama senin yaşaman lazım şu an!" dedim dolu gözlerimle.

Gözümden düşen yaşı silerken elim Batu'nun yüzünde gezindi. "İnsan ve fillerin ayakları birbirine benzer ama bence pek benzemiyor, aslında hayvanlar arasından en çok benzeyen de olabilir, kunduzların da ön dişleri kırmızıdır. Düşünsene bir kunduz seni ısırıyor. Ben ısırılmak istemezdim onların dişleri parçalar falan şimdi korkarım yani. Ama hiç hayatımda kunduz ya da kunduz tarafından ısırılmış bir hayvan görmedim. Birde onların dişleri uzarmış yani bu daha çok ısırılma düşüncesini korkutucu hale getiriyor bence. Ama şimdi durup dururken de kunduz tarafından neden ısırılalım değil mi yani? Kelebekler de ayaklarıyla tat alırlarmış çok garip değil mi? Bende ilk duyduğumda çok garipserdim. Kelebek sever misin? Ben severim ama renkli olanlarını, çok tatlı oluyorlar fakat bana çok yaklaşmaları aynı zamanda beni korkutur, bana zarar vermeyeceğini bildiğim halde garip bir şekilde korkuyorum işte. Bence sen kelebek sevmezsin. Senin gibi biri sevmez gibi. Ama aynı zamanda beni yanıltarak seviyor da çıkabilirsin buna şaşırmam çünkü tatlı görünüyorlar. Erkek denizatları doğurabiliyor bence bu çok iyi aynı zamanda çok düşündürücü ve merak yaratıcı bir şey. Ben bunu duyduğumda da çok şaşırmıştım. Dişi denizatı tarafından mı hamile bırakılıyor şimdi? Ya da beraber çiftleştiklerinde hangisi taşıyor. Düşündürücü bir şey bence. Bak bunu hiç araştırmadım aslında. Belki de bu bilimsel araştırmalarla açıklığa kavuşturulmuş bir bilgi olabilir. Bunu sonra düşünmeliyim. Maymunlarda insanlar gibi kelleşe biliyo-" Gelen ambulans sesiyle göz yaşlarım eşliğinde ki hızlı konuşmam kesilmişti. Başım git gide yaklaşan ambulansa kaymıştı.

Sağlık çalışanları inerken bende hemen indim. Koşarcasına buraya doğru koşan onların yanına koşarken aceleyle konuştum. "Tüpe benzeyen bir ilaç enjekte ettik. Ama nefes alamıyor gibiydi! Sonra bayıldı!" dedim aceleyle. Sağlık çalışanları başını salladıktan sonra Batu'yu sürücü koltuğundan alıp sedyeye yatırdılar. Olduğum yerde kalarak onun hızlıca ambulansa bindirilişini izledim.

Kaşlarım çatılırken ambulansın kapıları kapanmadan koşup bende Batu'nun yanına geçtim. Hasta yakını için bulanan o oturakta oturarak hemen karşımda yatan Batu'yu izlemeye başladım. Sağlık çalışanı ayakta durmuş ilk müdahaleyi yapıyordu.

Araba hareket ederken, Batu'yu izlerken Yılmaz amcaya haber vermem gerektiğini düşündüm fakat adamın kalbi olduğu için önce Pelin'e haber vermem daha doğru olurdu. Pelin uygun bir şekilde anlatırdı. Onlar zaten alerjisini biliyorlardır.

🍰

Hastanenin oturaklarında oturmuş dizimi sallarken düşünüyordum. Birkaç adımın sesini duyunca başımı hemen kaldırıp gelenlere baktım. Yılmaz amca, Yeşim teyze, Pelin ve Orkun hızlı adımlarla buraya geliyordu Orkun onları fark etmem için eliyle hareket yaptığında ben onları zaten fark etmiştim.

"Şirin kız..." Yılmaz amcanın yaklaşan sesiyle oturduğum yerden kalktım. "Nasıl oldu ya bu?" diye şaşkınlıkla Pelin. Yeşim teyze başını salladı. "Valla be kızım! En son çocukken böyle olurdu daha da büyüdü hiç olmadı." Onda da aynı şaşkınlık vardı.

İçimde ki ne olursa olsun bulunan suçluluk duygusuyla nefes aldım. "Manyak işte! Çilekli pasta yedi!" Orkun'un patlattığı gülüşle bende dahil herkes ciddiyetle ona döndü. "Çok endişelendim aslında. Güldüğüme bakmayın. Acınızı anlıyorum bende acılıyım. Kendisi benimde kankam olur. Ama çilekli pasta yemiş yani Batu Karaman'dan bahsediyoruz. Bir an şey oldu yani. Acıdan hepsi. Bu gülüşte acılıydı aslında."

Herkes onu umursamadan bana döndü. "Nasıl yedi kızım? Bizim oğlan nefret eder çilekli pastadan. O kadar nefret eder ki yapmaz bile." Bakışlarım Yılmaz amcaya çıktı. Pelin bir anda aklına bir şey gelmiş gibi şaşkınlıkla araya girdi. "Yalnız Şirin ne alaka?" Elimle Pelin'e dur der gibi bir işaret yaptım. "Onu da anlatacağım."

"Batu benim çalıştığım restora-" Yılmaz amca öfkeyle sözümü kesti. "Birde kızın çalıştığı yeri mi bulmuş? Ulan bir buçuk ay geçti bu da ikna etmekten vazgeçti dedik tekrar mı başladı! Nikahına alacak sanki ne bu inat!"

Yılmaz amcanın sinirle söylediği son söz utandırsa da bunu belli etmeden durumu düzelttim. "Yok öyle değil Yılmaz amca. İki adamla masada oturuyordu." Yılmaz amca aydınlanmış gibi başını salladı. "Doğru ya, bizden pasta almak için anlaşmak isteyenler. Tamam tamam sen devam et kızım." Başımı sallayarak sözlerime devam ettim. "Çilekli pastanın onun masasına nasıl gittiğini boş verin. O biraz uzun hikaye. Ama pasta benim yüzümden masasına gitti fakat benim yüzümden yemedi. Pardon, söylediğim söz yüzünden yedi ama ben yesin istemezdim."

Bir sessizlik oluştu. Karaman ailesi sessizce düşünmeye başladılar. Orkun bir adım atarak yanıma ulaştı. "Nasılsın Şirine? Uzun zamandır seni görmedik." Başımı sallayarak tebessüm ettim. "Şu ana kadar iyiydim." Oda tebessüm ederek başını salladı.

Yılmaz amca bana döndü. "Korkma kızım. Çocukken de böyle olurdu. Tabi eğer sen yanına gidip ambulans çağırmasaydın çok kötü sonuçlanabilirdi fakat gördün ve ambulans çağırdın. Üzülme senin de suçun yok. Bunu bile bile çilekli pasta yiyen o."

Doktorun odadan çıkmasıyla hepimiz ona döndük. Doktor tebessüm etti. "Merhaba, hastamızın durumu şu anda iyileşiyor ve tedavi olumlu sonuçlar veriyor. Ancak anafilaktik reaksiyon geçiren bir hastada, durumun tamamen istikrarlı hale gelmesi için hastanede gözlem altında kalmak önemlidir. Geceyi hastanede geçirmesi, acil müdahale gerektiren bir durum olmadığı sürece genellikle rutin bir uygulamadır. Kısaca hastamız şu an iyi. En fazla iki kişi alabiliyoruz fakat kendisi şu an uyanmadı uyanınca girersiniz." Ayın anda başımızı sağladık. "Sağ olun." Doktor dönüp gidince Yılmaz amca ve Yeşim teyze oturaklara oturdular.

Sırtımı kapının yanındaki duvara yaslayarak beklemeye başladığımda yanıma Pelin ve Orkun geldi. İkisi de yanımda sırtlarını duvara yasladılar. Pelin tebessüm ederek bana döndü. "Abimin çilekli pasta yemesi imkansızdır. Şu an olan hepimiz için çok şaşırtıcı." Başımı ağır ağır salladım. "Biliyorum."

"Abim küçükken de nefret ederdi. Arkadaşları ona şaka yapınca, hastaneden çıktığı an onları bir dövmüştü. Çocukların hepsini ağlayarak annelerinin yanına yollamıştı resmen. Yanlışlıkla çilek içeren bir şey yiyip hastanelik olurdu bazen. Ama artık yeterince dikkatli olduğu için yiyeceği her tatlıyı kontrol ediyor. Travma oluştu resmen."

Orkun hafifçe gülerek Pelin'e döndü. "En son çilekli pastayı lisede yemişti ama. Tabi o pastacının hatasıydı. Doğum gününde birde! Çikolatalı diye önümüze koyulmuştu. Hatta Batu o kadar sinirlenmişti ki pastacıyı, onu yapanı görmek için tutturmuştu." Pelin'de gülerek başını salladı. "Hatta o gün, buna cidden pasta mı diyorsunuz? diyerek pastacı olmaya karar vermişti. Neymiş çok güzel çikolatalı pastalar yaparak, çilekli pastanın ne kadar kötü bir pasta olduğunu kanıtlayacakmış."

Konuşmalardan sonra aramızda bir sessizlik oluştu. Bakışlarım kapıya kaydı. Yanımdaki Pelin bakışlarıyla kapıyı işaret etti. "Gir istersen." Ne diyeceğimi bilemedim. "Neden gireyim ki?" Pelin omuz silkti. "Bilmem. Öylesine dedim." Ardından Orkun'a dönüp onunla konuşmaya başladı.

Bakışlarım kapıda gezinmeye devam ederken elimi kapının kulpuna uzattım. Kulpu yavaşça aşağıya çekip kapıyı açtığımda duvardan çekilerek içeri girdim. Kapıyı arkadan kapatarak hastane odasına girdiğim an bakışlarım odanın içinde gezindi.

Yatakta yatan onu görmek içimi cız etti. Derin bir nefesi alarak hasta yatağının yanında bulunan sandalyeye yavaşça oturdum. Sandalyeyi yaklaştırarak ona çevirdim. Sanki çok masum bir bebekmiş gibi gözleri kapalıydı. Amaçsızca elim hemen yataktaki, karşımda duran koluna gitti. Elim kolunda gezinirken bakışlarım ona çevrildi. "Benim yaptığım pastayla ölseydin çok üzülürdüm. Senden nefret ediyorum ama çok üzülürdüm." Alerjisinin seviyesi tehlikeliydi. Eğer zamanında hastaneye gitmezse ölümcül tehlikeye çıkabiliyordu.

Bakışlarım Batu'nun yüzünde gezindi. "Neden yedin ki? Neden ya neden? Manyak mısın?" Elim kolunda gezinmeye devam etti. "Korktum birde senin için." Korkmak normal bir şey ama. Benim pastamı yiyip o hale gelen kim olsa korkardım. Yani onu hala sevmiyordum.

"Öküzle-" Bir anda uyuduğunu sandığım adam, kapalı gözleriyle konuşmaya başlayınca irkildim. "Şirin Pastacı yeter! Hayvanlar alemi hakkında bilgi istemiyorum. Anladık çok bilgilisin bu konuda."

Şaşkınlıkla hemen oturduğum yerden kalkıp tepesinden ona baktım. Kapalı olan gözlerini açınca gözleri ilk benim, tepesindeki gözlerimi beni bulmuştu. Koyu elalarına bakarken kaşlarım çatıldı. "Tepemde durup ne yapmayı ya da ne yapmamı bekliyorsun öyle?"

Hemen geri sandalyeye attım kendimi. "Uyanmasaydın keşke. Sen bilinçsiz olunca en azından biraz daha masum duruyorsun!" diye söylendim. "Kalbimi kırıyorsun. Bana masum olmadığımı mı söylüyorsun?" dedi kısık bir sesle.

Yönümü ona çevirdim. "Sen! Sen neden o pastayı yedin! Madem alerjin vardı neden yiyorsun?" Batu'nun yüzünde zafer dolu bir sırıtış oluştu. "Kafeye geleceksin. Tekrar pastacım olacaksın. Sözünde duracaksın."

Kaşlarım çatıldı. "Ne?" Başını salladı. "Söz verdin geleceksin! Sözünün arkasında durmazsan seni yerim tekrar alerjim tutar görürsün!" Sözleriyle kaşlarımı daha da çattım. "Çilek miyim ben?" diye söylendim. Tekrar başını salladı. "Tam olarak bir çilek kızsın!"

Bakışlarımı çevirdiğimde tekrar sesini duydum. "Bak ben bunu asla yapmam Şirin. Çilekten de nefret ederim, alerjimde vardır. Bunlara rağmen ben sen gel diye o pastanın bütün dilimini yediysem sende sözünde durup döneceksin."

Dudaklarımı aralamış cevap verecektim ki telefonumdan gelen sesle kaşlarımı çatarak arayana baktım. Arayan Can'dı. Sandalyeden kalkıp Batu'ya sırtımı dönerek duvara doğru bir iki adım attım. Aramayı yanıtlayarak telefonu kulağıma yerleştirdim. "Alo Şirin? Batu Karaman iyi mi?" diye sordu açar açmaz.

Elimi belime yerleştirdim. "İyi iyi merak etme." Bu cevabıma hiçbir şey demedi fakat sessizliğinden, bir sorun olduğunu anladım. "Can? Ne oldu orada?" diye sordum çatılan kaşlarımla. "An itibariyle kovuşmuş bulunuyoruz. Batu Karaman'ın alerjisi çıkınca ve pasta da senin olunca kovulduk. Ben suçu üstlenmeye çalıştım ama patron inatla pasta senin diye seni de kovdu. Neymiş zaten laylaylom çalışıyormuşuz!"

"Ne! Neden suçumu üstleniyorsun Can! Ya of şimdi sende yandın!" diye sitem ettin sessizce. Can'ın her şeye rağmen normal gelen sesini duydum. "Olsun be Şirin. Beraber iş ararız artık. Sen çıkmışken ben kalamazdım zaten."

"Sanırım iş aramamıza gerek kalmayacak." Aklıma bazı fikirler girmişti bu doğru. Telefonun ucundaki Can, anlamsızca, "Ne?" diye sordu. "Seni sonra tekrar arasam?" diye sordum. "Peki tabi." dedi hemen. "Sonra görüşürüz." diyerek telefonu kapattım.

Döndüğüm an Batu'nun ciddi bakışlarını üzerimde buldum. "Hayırdır? Ne ayak o eleman?" diye sordu başını sallayarak. Sıkıntılı bir nefes vererek adımlarımı atıp geri sandalyeye oturdum. "Beni mi dinliyorsun sen?" diye sormamla yüzünde alaylı bir ifade oluştu. "Doğru, Şirin Hanım telefon konuşuyor diye benim hasta odamdan çıkmam gerekiyordu değil mi? Kızım yanımdasın yanımda! Alerjimiz tuttu diye sağır olmadık duyuyoruz yani!" dedi asla kibar olmayan bir tavırla ve sesle.

"Hayır da en azından öyle sorma! Duymamış gibi yap!" dedim sinirle. Batu tekrar bana döndü. "Ee? Geliyorsun değil mi? Yarın iş başı yapabilirsin." Kaşlarım kalktı. "Gelirim ama Can'la beraber gelirim, gelirsem." Kaşları derince çatıldı. "Can kim ya! Canan yok mu?"

Sinirle havalanmış olan kaşlarımı düzleştirdim. "Bak Batu, Can bu olay yüzünden kovuldu. Onun da gelmesi lazım işsiz kalamaz, Batu." Batu umursamazca omuz silkti. "Bana ne? Ben mi kovdum? Ne hali varsa görsün, üstlenmeseydi suçunu!" Yine agresifleşmişti.

Gözlerimi yumarak derin bir nefes alırken onun sesini duydum tekrar. "Onu bilmem ben seni alırım sadece. Babama söyle ne söylüyorsan." Yumduğum gözümü açtım hemen. "Nasıl yani Yılmaz amcaya söylesem alır mı?" diye sordum heyecanla. Batu eliyle kapıyı işaret etti. "Çık git ya kafamı ütüleme! Sürekli peşinden koşmuşum bir de elin herifini getiriyor!" Beni kovmasının şaşkınlığıyla oturduğum yerden kalktım. "Öyle mi? Çıkayım mı yani?" Batu tekrar eliyle kapıyı gösterdi. "Çık!" E tabi işini halletmişti! Neden eski haline dönmesin ki!

Sinirle dönüp kapıya ilerledim. "Kapıyı kapat arkadan." Cümlesiyle daha da sinirlenerek kapıyı çarparak kapıyı kapatıp odadan çıktım. Herkes anında bana döndü. "Aa! Uyandı mı kızım?" Başımı sinirle salladım. "Uyanmış uyanmış! Formunu bile bulmuş!" Herkes sırıtmaya başladı bu cümlemle.

Onlar girmeden durup ellerimi kaldırdım. "Öncelikle bir açıklama yapmak istiyorum!" Herkes sırıtışını yavaşça soldurarak merakla bana baktı. "Aşk Kafesine geri dönüyorum!" Bir anda ifadelerinde şaşkınlık oluştu. Pelin irileşen gözleriyle, "Ne? Şaka mı?" Dedi sevinçle. "Oha!" Orkun'dan da bir nida gelmişti. "Aa! Ne güzel be kızım!" dedi Yeşim teyze gülümseyerek. Yılmaz amca sadece tebessüm ederek onlara katıldığını belirtti.

Pelin bir anda üzerime atlayarak sıkı sıkı bana sarıldı. Ardından Orkun'da, "Çok canım çekti ya bende sarılacağım." diyerek kollarını ikimize sardı. "Pastacı Şirin geri dönüyor be!" dedi Pelin neşeyle. Orkun'da ona, "Hayır, Şirine geri dönüyor!" dedi neşeyle.

Sarılışımızı kesince onlara gülümsedikten sonra Yılmaz amcaya döndüm. "Sizden bir şey rica edebilir miyim?" Yılmaz amca hemen başını salladı. "Tabi kızım. Söyle." Çekingen bir tavırla başımı yana yatırdım. "Bu son olanlardan sonra arkadaşım benim suçumu üstlendiği için oda kovuldu. Yani yapmak zorunda değilsiniz ama onu da alsanız? Benim yüzümden işsiz kalmasın."

Yılmaz amca merhametli bir şekilde tebessüm edip başını salladı. "Tabi alırız kızım. Zaten işler çoğaldı bir elemanda iyi olur. Hem senin arkadaşın, senin güvendiğin insansa daha iyi. Ayrıca Ali'ye de söyle bizden daha iyi bir iş bulmadıysa o da gelsin." Ferhat'tan sonra güvendiğim insan tarafından büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım bu yüzden böyle denmesi pekte hoşuma gitmiyordu.

Minnet bir ifadeyle gülümsedim. "Çok teşekkür ederim Yılmaz amca." Yılmaz amca sadece başını salladı. "Siz isterseniz oğlunuzu görün. Uyanmıştı zaten." Önce Yeşim teyze, ardından Yılmaz amca içeriye girdiler. Onlar girince Orkun ve Pelin'e döndüm. "Bende gideyim artık." Pelin ciddi bir hale bürünürken bana yaklaştı. "O gün hiçbirimiz abimi engelleyecek bir harekette bulunmadık." Orkun ona katılırcasına başını salladı. Evet, bunu biliyordum. Yapmamışlardı.

"Geçip gitti ya boş verin." dedim tebessüm ederek. Pelin başını iki yana salladı. "Olmaz. Söyleyelim de içimiz rahat etsin." Bir şey demeden susup onları dinlemeyi tercih ettim. "Keşke orada durduracak bir şeyler yapsaydık diyoruz sürekli. Pişmanız. Yani sen bizim için değerlisin. O an nasıl hiçbir şey yapmadık bilmiyorum." Orkun tekrar başını salladı. "Valla bende hep öyle diyorum. Her kafede her çilekli pasta gördüğümde Şirine bunların on katını yapardı diyorum. O an buna göz yumduğumuz için özür dileriz Şirine." Bu sefer konuşmuş olan Orkun'du.

İkisine tek tek bakarak başımı salladım. "Evet, yalan yok o an size de kırıldım. Çünkü Batu orada bana kafenin hiçbir şeyi olmadığımı da söylemişti ve kimse de çıkıp inkar etmemişti. Kafeden kimse o an bir şey dememişken, ben nasıl çıkıp Batu'ya hayır diyebilirdim ki?" Yüzümde hiçbir ifade yoktu. "Özür dileriz Şirin. Ama bil ki biz seni basit bir çalışan gibi görmüyoruz." dedi Pelin pişmanlıkla.

Başımı salladım. "Tamam. Sizinle de yeni bir sayfa açacağım. Zaten çok bir süre kalmamıştım kafede." Pelin sıcak bir gülümsemeyle elimi tuttu. "Teşekkür ederiz. Tekrar döndün ya çok iyi!" dedi neşeyle. Ona sadece gülümsedim.

"E o zaman artık imkansız aşk değil?" Orkun'un sözüyle ikimizde ona döndüm. Bakışlarımda ki anlamsızlığı gören Pelin güldü. "Arya'dan bahsediyor. Bir buçuk aydır kafede bir daha göremeyeceğim diyerek efkarlı şarkılar açıp pasta yiyordu. En son abimin onu dövmesiyle bu hareketleri azaldı."

Orkun dudaklarını sarkıtarak, "Birde derdime deva olacağını söyleyerek yapmıştı. Ben bu adama hep kanıyorum biliyor musunuz? Neymiş ruhuma iyi gelecekmiş, aşk acısını dindirecekmiş bu dayak! Bazen bir anlığına acımasız olduğunu unutuyorum." Pelin ve ben güldük. "Boş ver ya." dedi Pelin. Orkun, Pelin'e yan gözle bakış attı. "Sende onun kardeşisin susar mısın?"

"E ben gideyim artık." deyince Pelin başını sallayıp elimi yavaşça bıraktı. "Yarın görüşürüz o zaman!" dedi neşeyle, ben koridorda ilerlerken.

Adımlarımı hızlandırırken düşündüm. Şimdi Ali'ye söylemek vardı. Onun on saat lafını çekmek vardı. Geri garsonluğa ikna etmek vardı. Batu'yu dövmemesi için tutmak vardı. Daha doğrusu dayak yememesi için. Üzgünüm kardeşim.

🍰

"İnanmıyorum sana abla ya! Keşke sözünde durmasaydın! Ne olacaktı sanki! Ya o herif! Of!" Arya olayı anlamış ve benim kararıma saygı duymuştu. Ve şu an on saattir Ali'nin oda içinde volta atarak söylenmelerini dinliyorduk.

"Hayır hani dönmeyecektin! O herife mi katlanacağız birde şimdi?" diye sinirle bir yüzüncü kere daha söylendi. Arya, "Ya işsizsin işin olacak, daha neyin tripine giriyorsun Ali? Kız restoranlarda garsonluk yaparak sürünsün mü hayali olan pastacılık varken? Otur aşağıya!" Ali oflayarak koltuğa oturdu. Küsmüş gibi kollarını bağlamış kaşlarını çatmıştı.

"Ablacığım yeter cidden. İkimizde yeniden orada çalışacağız, bitti!" dedim sabrı tükenmiş bir ifadeyle. Ali bana döndü. "Ayrıca Can mıdır nedir, o niye geliyor? İkidir yanında falan görüyorum, adı geçiyor! Hayırdır?" dedi abi tavırlarıyla.

"Can'da benim yüzümden kovuldu. Rica ettim onu da aldılar." Ali alayla dudaklarını oynatarak ses çıkarmadan sözümü taklit etti. Arkamdaki yastığı alıp tam suratına isabet ettirerek attım. Ali yastığı geri bana fırlattığında kafamı çevirip kurtardım. Kaptığım yastığı geri arkama yerleştirdim.

Telefonumu alıp mesajlara girdim. Hızla son konuşmalardan Can'ı bulup mesaj sayfasına girdim. Hızlı bir şekilde mesaj yazmaya başladım.

"Aşk Kafesinde çalışacağız. Sen garson olacaksın ben eski işimi yapacağım. Ne dersin?"

Saniyeler içinde aktif oldu ve mesajımı gördü. Sırtımı rahatça koltuğa yaslarken yazmasını bekledim. Birkaç saniye içinde mesajı ekranıma düşmüştü.

"Şaka mı yapıyorsun? Seni anladım da bende mi orada çalışacağım? İnanmıyorum!"

Sessizce gülerek mesajına yanıt vermek için parmaklarımı ekranda oynatmaya başladım tekrar. Yazdığım mesajı hemen gönderdim.

"Şaka falan değil. İkimizde orada çalışacağız, yarın haber veririm gideriz beraber."

Mesajımı yine anında gördü. Bakışlarım mesajlarımızda gezinirken yazmasını bekledim. Saniyeler içinde mesaj ekranıma düştü.

"Bu mükemmel! Resmen eşekten indik ata biniyoruz!"

Yazmıştı mesajının sonuna gülücük emojisi kullanarak. Yüzümdeki gülme ifadesini soldurarak dudaklarımı birbirine bastırıp tekrar yazdım.

"O halde benim uyumam lazım. Sana da iyi uykular yarın erken kalkıp hazırlanırsın. Haber vereceğim."

Görülen mesajımın ardından mesajı geldi.

"Tamamdır. İyi uykular sana :)"

Mesajına görüldü atıp uygulamadan çıktım. Telefonumu kilitledikten sonra koltuktan kalkmamla Ali, "Nereye?" diye söylendi. "Yatağa! Yarın iş var sende uyu!" dedim merdivenlere ilerlerken. Arkamdan hemen Arya da kalktı. "Bende yatayım artık. Yeni işin hayırlı olsun umarım tekrar bir serüveninde daha, her akşam gelip Batu'yu sövmemen dileğiyle." Önünde merdivenleri çıkıyorken, "Umarım." diye mırıldandım.

Basamakları çıktıktan sonra tam odama girecektim ki Arya durdurdu beni. Kapımın önünden ayrılmadan ona döndüm. Arya merdivenin oraya kontrol eder gibi bakışlar attıktan sonra bana döndü. "Bence Can senden hoşlanıyor." dedi ifadesiz bir sesle. "Farkındayım galiba." dedim kısık bir sesle.

"Sen ona karşı bir şeyler hissediyor musun?" diye sordu ciddiyetle. Dudağım hafifçe bükülürken verecek bir cevap bulamadım. Can'ı seviyorum. Çok iyi biriydi, bana karşı fazlasıyla iyiydi hatta fakat ondan hoşlanma konusunda tıkalı kalıyordum. "Anladım, kafan karışık. O zaman bende daha çok karıştırmayayım. Çünkü böyle konuları anca kendin düşünerek anlaman en sağlıklısı." dedi ifadesizce. Ona katılarak başımı salladım.

Uzanıp yanağıma hafif bir öpücük bıraktı. "İyi uykular." Gülümseyerek bende yanağına onun aksine uzun ve güçlü bir öpücük bıraktım. "Sana da avukat kadınım benim!" Arya öpücüğüm fazla sulu olduğu için göz devirerek yanağını sildi. Ardından hemen kendi odasına gitti.

Dönüp odama girerek kapıyı kapattım. Önce makyajımı sildim. Ardından pijamalarımı giydim ve direkt yatağa girdim. Yarın Aşk Kafesine geri dönecektim. Tekrar oranın bir pastacısı olacaktım. Bu çok garip hissettiriyordu.

🍰

Yine bir sabah ve yine Batu öküzüne katlanacağım bir gün. Bu günler yine gelmişti.

Üzerime giydiğim, pembe çiçekleri olan beyaz kısa elbisemin askılarını düzelttim. Elbisenin üzerime tam oturması çok iyiydi. Sırıtarak makyaj masamın pufuna oturdum. Dalgalandırmış olduğum kısa saçlarımı hafifçe düzelttikten sonra makyaj yapmaya hazırdım. Her zaman ki gibi elime kapatıcımı aldım. Kapağını açıyordum ki bakışlarım aynadaki görüntüme kaydı. Yüzümde kapatıcı ya da fondöten kullanma gereği pek duymuyordum. Aldığım kapatıcıyı sadece çillerimi kapatmak için kullanıyordum.

Aynada ki çillerimi incelerken kapatıcı sanki kendi kendine geri yerine gitmiş gibi bıraktığımı hissetmiştim. Tebessüm ettim aynadaki halime. "Biraz da böyle kalsın o zaman..." Kapatıcıyı es geçip yanaklarıma allığımı sürdüm.

Gözlerime küçük bir eyeliner çektikten sonra kıvrık kirpiklerime maskara sürdüm. Hızlıca glossumu sürdükten sonra bu kadarının yeterli olduğuna karar verip çilekli parfümümü aldım. Son dokunuşumu çilekli parfümümü banyo yapıyormuş gibi sıkarak yapmıştım.

Can'a uyandığım zaman haber vermiş ve hazırlanmaya başlamıştım. Evet, ben bu bir buçuk, iki ay içerisinde kendimi bir konuda geliştirmiştim. Artık alarmla uyanabiliyordum ve erken kalkabiliyordum. Bu senin için iyi bir başarı pastacı Şirin.

Yavaşça puftan kalkıp memnun bir şekilde yürüyüp beyaz omuza asılan, askısı kısa olan çantamı alıp odamdan çıktım. Tam bu sırada beni kaldırmak için odamın önüne gelen Arya'yla karşılaştım. Üzerinde crop bir siyah çizgili blazer ceket, altında onun takımı olan eteği bulunuyordu. Her zaman ki stilinden giyinmişti yine. Sırtına ulaşan saçlarını düzleştirmiş, yüzüne keskin, iddialı ve koyu tonlarında olan bir makyaj yapmıştı.

Başıyla aşağıyı işaret etti. "Hadi kahvaltıya." dedi ve gelmeden geri dönüp merdivenleri inmeye başladı. Hızla bende peşinden ilerleyip basamakları inmeye başladım. Elimdeki telefonuma gelen bildirimle telefonuma kısa bir bakış atıp bildirimin sahibini okudum. Can'dı.

Yemek masasının her zaman ki oturduğum sandalyesini çekip oturdum. Ali küskün bir ifadeyle kahvaltısına çoktan başlamıştı bile. Üstüne şaşırtıcı bir şekilde giyinmişti bile. Beyaz bir gömlek ve koyu bir kot giymişti. Koyu saçları her zaman ki gibi dağınık, maviyle yeşil arası olan gözleri ise masaya odaklıydı. Bana tripli olduğu oldukça belliydi.

"Canım kardeşim?" Sadece bakışlarını kaldırıp bana bir bakış attı. Ardından geri bakışlarını masaya indirdi. "Ya Ali trip mi atıyorsun hala?" Ali omuz silkti. Arya, çayından yudum alıp sabrı tükenmiş gibi söze katıldı. "Cidden Ali ya! Ablanın kararı saygı duymalısın, suyunu çıkarma! Çok istiyorsan kendin işi bırakırsın ama ablan oradayken bunu yapacağını pek sanmıyorum."

Ali hemen başını kaldırıp önce Arya'ya ardından bana baktı, sonra tekrar Arya'ya baktı. "Yok öyle bir şey! Tabi ki bırakmam ablamı! Saygı da duyuyorum. Trip atmıyorum zaten." dedi ve bana döndü. Gülmemek için dudaklarımı bastırırken başımı tabi tabi dercesine salladım.

"Hadi hemen yiyelim de kafeye gidelim." Bu sözümle Ali bana göz ucuyla bir bakış attı. Komik bakışına sessizce gülerken, bal sürdüğüm ekmeğimi ağzıma tıktım. Masada yanıma bırakmış olduğum telefonumu alıp bildirimi açtım. Ekmeğimi çiğnerken sakince bildirimi içimden okudum.

"Sokağın başında, her zamanki yerdeyim bekliyorum. Acele etme, biraz oturup hava almak için erken çıktım."

Mesajına onay veren bir cevap yazıp gönderdim. Can'la komşu sokaklarda oturuyorduk bu yüzden restorana da ve şu an kafeye de beraber gidecektik. Tabi bu sefer Ali de bizimle olacaktı.

Can benden bir yaş büyüktü, o evde de iki ev arkadaşıyla kalıyordu. Ev arkadaşlarından birini sadece bir ara ikisi yan yanayken onlarla karşılaştığıma görmüştüm. Şu anda onu pek hatırlıyor sayılmazdım.

Salatalığı ağzıma atıp çiğnerken telefonu kapatıp masaya geri bıraktığım an Arya'nın dikkatli bakışlarını üzerimde hissettim. Bakışlarım ona kayarken kaşlarım havalandı. "Ne oluyor? Neden öyle bakıyorsun?" Arya elini uzatıp çenenim altına yerleştirip hafifçe kaldırdı. "Yıllardır çillerini kapatıyorsun. Bugün kapatmamışsın dikkatimi çekti." dedi ciddiyetle.

Ali'de fark ederek bakışlarını yüzümde gezdirdi. "Harbi lan. Bende ilk gördüğümde makyaj yapmayı unutmuş sandım." dedi boş bir sesle. Arya elini yavaşça geri çekti. "Çillerini asla beğenmezdin? Kasıtlı bir şey mi yoksa kapatıcın mı bitti?" Gayet ciddi duruyordu bu soruyu sorarken.

"Hayır! Değişiklik yapmak istedim. Yani biraz da böyle olsun. Beğenmeye başladım sanırım." dedim tebessüm ederek. İkisi şaşkınlıkla dönüp bana baktı. "Ciddi misin? Şaşırtıcı." diye mırıldandı Arya. Ali, Arya'ya katılır gibi bir bakış attıktan sonra geri bana döndü. "Neyse, zaten böyle daha güzeldi." diye mırıldanıp geri kahvaltısına döndü.

Hepimiz kahvaltımıza dönüp sadece konuşmadan yemek yedik. Bir on dakika sonra masayı toplayıp hep beraber kalktık. Kalın topuklu beyaz ayakkabımın bacağa sarılan ipini sararken bakışlarımı hızlı hızlı beyaz sporlarını giyen Ali'de gezdirdim.

Diğerine geçtiğim zaman Ali kapıyı açıp dışarı çıktı. Beni bekleyeceğini bildiğim için rahat rahat ipi bağlamaya devam ettim. Arya kendi topuklularını giymiş kapının önünde beni bekliyordu.

Ayakkabı işini hallettikten sonra dikleşip Arya'yla beraber çıktık. Ali hemen önümüzde ilerlerken başımı Arya'ya çevirdim. "Sende gelsene erkenden bir işin yoksa?" Arya omuz silkti. "Olabilir, bir kahveye ihtiyacım varmış gibi hissediyorum zaten."

Sokağın başına doğru ilerken bakışlarım çok uzakta sayılmayan Can'ı yakaladı. Parmakları arasında tuttuğu sigaradan bir nefes çekiyordu. Sarı saçları yine şekil verilmeden elle düzeltilmişti. Üzerine beyaz bir tişört açık renk bir kot giymişti. Bakışları beni bulunca sigarasını söndürüp attı.

Oturduğu büyük taşın üzerinden kalkıp ellerini cebine sokuşturarak bizi bekledi. Yetiştiğimiz zaman önce elin Ali'ye uzattı. "Can, ben." Ali karşılık vererek elini sıktı. "Ali bende." Ellerini hafifçe salladıktan sonra ayırdılar. Ardından Can elini Arya'ya uzattı. Arya kendini çok kısa bir şekilde tanıttı. "Arya." Can başını sallayarak tebessüm etti.

Can Ali'nin tarafına geçince hep beraber ilerlemeye başladı. Şu an ikisi yan yana gelince fark ettim Ali ve Can aynı boydaydı. Tabi ikisi de benden yeterince uzundular.

Can başını Ali'ye çevirdi. "Sende mi Aşk Kafesinde çalışıyorsun? Şirin biraz bahsetmişti ama." Ali başını salladı. "Aynen öyle." dedi bir nefes alarak. Ardından dönüp Can'ın gözlerine inceler gibi bakış attı. "Gözlerin güzelmiş. Dikkatimi çekti. Yeşil yeşil..." Her kelimesine kadar aynısını bende Can'a ilk tanıştığımız gün demiştim. İşte kardeş olduğumuz ne kadar da belli!

Can tebessüm ederek utandı. Ben dediğim zaman da böyle utanmıştı. "Teşekkür ederim. Senin gözlerinde güzel. Maviye benziyor biraz ama yeşil gibi de duruyor." Ali sırıtarak önüne döndü. "Öyle söylentiler var. Bende bilmiyorum tam olarak hangi renk." dedi sanki çok havalı bir şeymiş gibi havalanarak.

Başımı Can'a çevirdiğimde sanki o da bir şey söyleyeceğimi hissetmiş gibi bana döndü. "Batu Karaman biraz huysuzdur. Biraz da gıcık. Sana anlatıyordum zaten az çok bilirsin. Yani sana karşı da bir hareketi olursa alınma olur mu?" dedim nazik bir sesle. Tebessümünü bozmadan başını salladı. "Sıkıntı yok. Ben ne patronlara katlanmışım o bal gibi gelir." Batu ve bal gibi olmak.

"İyi o zaman. Baştan söylemek istedim." dedim düz bir sesle. Arya'nın evden biraz uzağa park etmiş olduğu arabaya yetişmemizle yavaşladık. Arya arabasını açıp sürücü koltuğuna yerleşince ben ön yolcu koltuğuna, Ali ve Can'da arka koltuklara yerleşmişti. Can biraz çekinse de ses etmeden binmişti.

🍰

Kafenin önüne gelmiştik. Arya arabasını düzgün bir yere park edince hepimiz hızla arabadan indik Arya, ben ve Ali hızlı adımlarla kafeye ilerledik, Dışarıdan birkaç müşteri dışında kimse görünmüyordu.

Özlemli bakışlarım kafede, kumsalında, denizinde gezinirken Can'ın burayı büyük bir hayranlıkla incelediğini de hissediyordum. Kapıyı açtığımız an mutfağın kapısından Pelin çıkıp gülümseyerek karşımıza yaklaştı. Bakışları önce bende ardından Ali'de gezindi. Ali'yle geçen kısa bakışmasının ardından Can'a döndü. "Siz yeni garsonsunuz sanırım?"

Can gülümseyerek başını salladı. Pelin'in uzattığı elini sıktı. "Can Caner Hopalı, ben." Pelin sıcak bir tebessümle başını salladı. "Bende Pelin Karaman. Memnun oldum. Hayırlı olur umarım." Can tekrar başını sallayıp katıldı. "Umarım."

Pelin, Arya'ya ve bana sarıldıktan sonra Ali'ye döndü. İkisi de ne yapacağını bilemez gibi birbirine baktılar ve en son el sıkıştılar. Güzel gidiyordu fakat Ali asker arkadaşıyla tokalaşıyormuş gibi başını Pelin'le tokuşturana kadar. Arya, Ali'ye bakarken başını ağır ağır iki yana sallarken ben elimi ağzıma kapatarak gülüşümü belli etmemeye çalıştım. Pelin bu hareketini bozuntuya vermeden geri çekilmişti. "O zaman mutfağa geçelim mi?"

"Olur." dedim elimi dudaklarımdan çekerken. Pelin önden ilerleyip girdi. O kadar hızlı girdi ki kapı üzerimize kapanmıştı. Kapıyı geçmemiz için açtığım an, iki yandan konfeti patlatıldı üstümüzde doğru. İrkilerek kısık sesle atacağım çığlığı son anda engellemiştim.

Bu konfetileri patlatan Orkun ile Nil ablaydı. Herkes etraftan hızla çıkıp ortaya geçti. Şaşkınlıkla onlara bakıyordum. Ortalarında her şeyin ele başı olan Batu duruyordu. hepsine tek tek baktım. Orkun, Pelin, Nil abla, Yeşim teyze, Yılmaz amca, Afra ve Batu. Hepsi oradaydı. Hepsi bir anda bağırmaya başladı. "Tekrar hoş geldin Şirin Pastacı!" Bir yandan alkışlıyorlardı.

Hala şaşkındım. Bunu beklemediğim için şu anda şaşkınlık dışında bir tepki veremiyordum. Bağırışlar susunca Batu asla bana takılmadan yapamayacağı için hoparlörden Çilek Kız çizgi filminin jenerik müziğini açmıştı. Alaylı bakışlarıyla şarkının ritmiyle beraber ellerini de sallıyordu. Aklınca benle dalga geçiyordu. Bu nasıl bir karşılamaydı? Başı tamam da bu neydi?

Diğer Aşk kafesi üyeleri Batu'ya bir bakış attı. "Abi babam onu açma demişti ama!" Yılmaz amca çatık kaşlarıyla kızına katılırken Batu kaşlarını çatarak omuz silkti. "Baba mis gibi şarkı işte Şirin Pastacı'yı anlatıyor!"

Bizimkiler sadece olanı izliyordu. Batu'nun bakışları bana kayınca sadece göz kırptı. Şimdi içime bir pişmanlık perileri gelmedi değil.

Orkun heyecanla, "Hoş geldin pastacı Şirine!" diye bağırdı. Aynı şekilde Afra'da kollarını açıp bacaklarıma sarılarak bağırdı. "Hoş geldin Şirin ablam! Çok çok özledim seni! Bana tekrar pasta yapmalısın pastanı da çok özledim!" Eğilip bende kollarımı Afra'ya sardım. "Sen yeter ki iste fıstık! Bence seni çok özledim."

Afra benden ayrılınca annesinin yanına gitti. Orkun tekrar gülerek konuştu. " Sana kötülük yapmış olabiliriz, çünkü yine Batu öküzüyle çalışacaksın." Bu dediğiyle gülmeye başladım. Batu ise Orkun'a kötü bakışlar atmaya başladı.

Yanımda duran Arya sessizliğini bozarak konuştu. "Ne güzel sürpriz yapmışsınız. Biraz korktuk ama." diyerek güldü. Orkun, Arya'ya asla saklamadığı o etkilendiği net bir şekilde belli olan bakışlarıyla Arya'ya baktı. "Ben hem Şirine için, hem de senin için yaptım Arya hanım." Arya, Orkun'a tuhaf bakışlar atarak bakışlarını çevirdi.

Can uzanıp kulağıma fısıldadı. "Seni gerçekten seviyor olmalılar ki böylesine güzel bir şekilde karşıladılar. Bu çok güzel." Ona cevap vermedim fakat yüzümdeki gülümsemeyi bozmadan duymamazlıktan gelmiş gibi olmaması için bakış attım.

Ardından tek tek Aşk Kafesi üyelerine baktım. Arada yeni fark ettiğim arkada duran bir kız vardı. Benden biraz büyük duruyordu. Ayrıca benden uzun boyluydu. Siyah uzun saçları vardı ve yalan yok oldukça güzeldi. Benden sonra alınan pastacı olabilir.

"O şarkıya kadar her şey çok güzeldi. Çok sevindim, teşekkür ederim!" dedim neşeyle. Diğerleri gülümserken Batu kaşlarını çattı. "Ne yaptık kızım? Alt üstü konfeti patlattık abartma!"

Gözlerimi devirdim. "Olabilir! Ama önemli olan bunu düşünüp yapmanız." dedim bastırarak. Batu ses çıkarmadan dudaklarını oynatarak taklidimi yaptı. Muhtemelen yanında babası olduğu için ses çıkarmadan yapmıştı.

Onu umursamadan diğerlerine döndün. Pelin, gülümseyerek bana döndü. "Bu arada, abimin fikriydi bu." Bu cümleyle beraber tekrar Batu'ya baktığımda onun duymamış gibi, takmayarak etrafa baktığını gördüm.

Yılmaz amcanın sesiyle bakışlarımı tekrar ondan çektim. "Tekrar hoş geldin kızım, seni burada tekrar görmek çok güzel." dedi samimi sesiyle. Cevap olarak sadece gülümsedim. Yeşim teyzede konuştu. "Özlettin be kızım." Ona da gülümsedim.

"Aa yeni garsonumuz da gelmiş." Nil ablanın Can'ı fark etmesiyle herkes Can'a döndü. Can onlara tebessüm ederken sanki Batu inat yapmış gibi çatık kaşlarıyla bakıyordu. Aynı zamanda Orkun'da ağzındaki sakızı çiğnerken garip bir şekilde Can'a bakış atıyordu.

Yılmaz amca, "Hoş geldin kafemize, Pelin kızım sana her şeyi anlatır başlarsın hemen. Hayırlı olsun." Can tebessümünü bozmadan başını salladı. Herkes tek tek hayırlı olsun demiş ve Can bıkmadan onlara karşılık vermişti.

"Asla kaytarmak yok." dedi Batu, bastıra bastıra. Can tekrar başını salladı. "İyi başla bakayım. Hayırlı olur mu bilmem ama." Can ne diyeceğini bilemez gibi yine başını salladı.

Pelin sanki kırk yıllık dostuymuş gibi Can'ın koluna girince Batu hemen araya girdi. "Pelin!" Orkun'da gözlerini irileştirerek, "Elini tutup götürseydin, çocuk gibi Pelo?" dedi alayla. Pelin onlara göz devirerek, etrafa anlamsız bakışlar atan Can'ı mutfaktan çıkardı. Hemen peşlerinden Ali de çıktı.

Arya, bana dönerek başıyla dışarıyı işaret etti. "Ben masaya geçeyim. Kahve isterim kendime. Otururum." deyince başım salladım ve onların ardından Arya da çıkmış oldu. Yılmaz amca saatine bakarken söylendi. "Çocuklar benim de malzemeleri almam lazım onun için gidiyorum." dedi. Ardından parmağıyla Batu ve beni işaret etti. "Sizde gelir gelmez tekrar kavga etmeyin! Batu ve Şirin." İkimiz de aynı anda başımızı salladık.

Başımı sallayıp çenemi hafifçe havaya kaldırdım. "Siz hiç merak etmeyin Yılmaz amcacığım, bir daha kavga etmeyeceğim Batu'yla. O devir bitti." Yılmaz amca gözlerini kısarak konuştu. "Aman kızım, en son böyle dedikten beş dakika geçmeden tekrar kavga etmiştiniz."

Bu cümlesine verecek bir cevabım yoktu. Yılmaz amca çıktı, Yeşim teyzede mutfaktaki fırına attığı elmalı kurabiyelere bakacağını söyleyip mutfağa gitmişti. Yani mutfakta çok az kişi kalmıştık.

Orkun bize döndü. "Çilekli pastalar geri mi döndü o zaman?" Sırıtarak başımı salladığımda Orkun kolunu omzuma attı. "Seni de o müthiş pastalarını da özledik!" dedi neşeyle. Gülmeye başladım. "Yetiştireyim sana da küçük bir pasta yapacağım." Orkun bir anda iki omuzlarımı tutup heyecanla salladı. "Ciddi misin? Bu iyiliği bana kankam bile yapmamıştı. Mükemmel bir pastacısın."

Batu bir anda Orkun'u göğsünden geri itti. "Çalışacağız oğlum biz, çık git." Orkun, Batu'ya kınar gibi bakış atarak başını iki yana salladı. "Medeniyet öğren biraz ayı!" Batu gözlerini öfkeyle irileştirdi. "Sen bana ayı mı dedin?" Hemen eline ilk gelen şeyi, yani plastik kaseyi alıp Orkun'a fırlatıyordu ki Orkun kaçmak için hamle yaptığı an plastik kase tam kafasına sert bir şekilde isabet etti.

Orkun yavaşça kafasını tutarken bize döndü. Yüzünde ağlayacak gibi bir ifade vardı. Batu'ya sinirli bir bakış attıktan sonra bana baktı. "Kafam düştü mü Şirine? Yerinde mi şu an? Hissetmiyorum çünkü." Gülerek başımı salladım. "Korkma korkma. Yerinde."

Batu arkadan pasta bıçağını aldı. "Eğer biraz daha durursan yerinde olmayacak ama." Orkun kaçmak yerine diğer tezgahtan farklı bir bıçak alarak ona uzattı. "Gel lan! Gel de yatırayım seni pastacı!"

Bir dakika! Bunlar nasıl arkadaştı?

Batu anında ileri atladığı sırada Orkun bıçağı uzatıp onu engelledi. Bıçakları tokuştukları an bir anda kılıç savaşına döndü olay. "Orkun bak acımam!" Orkun, bıçağı Batu'nun karnına doğru götürüp getirdiği sırada Batu bıçağı anında boğazına yasladı. "Çıkıyor musun? Yoksa deşeyim mi?"

Orkun ellerini kaldırarak bıçağı tezgaha attı. "Tamam pes. Çıkıyorum." dedi ve gözlerini devirerek mutfaktan çıktı. Şu an tam olarak ne yaşanmıştı?

Batu pasta bıçağını geri kendi tezgahına atıp bana döndü. Gözlerimi kısarak başımı kaldırıp suratına baktım. "Birde sırf sana bıçak uzattım diye bana o kadar laf yapmıştın." Bu cümlemi duymamış gibi bakışlarını yüzümde gezdirdi.

Yüzünde bir sırıtış oluşurken bakışlarıyla dikkatle beni süzdü. Bu denli dikkatli süzmesi beni utandırırken hemen başımı başka tarafa çevirdim. Adını bilmediğim pastacı pasta yapıyordu.

"Of of! Ne bu özen Şirin Pastacı? Çiller de kapatılmamış, gözümden kaçmadı." Saçımı düzeltip ciddi ifademi korudum. "Teşekkür ederim." Koyu ela bakışlarını hala dikkatle üzerimde gezdirirken mırıldandı. "Olanı söyledik. Teşekkür etme."

Bir şey demeden konuyu değiştirdim. "İşe başlayalım mı?" Başını salladı ve hızla dönüp her zaman ki yerine yerleşti. Eski yerime yerleşecektim ki orada yeni pastacının pasta yaptığını gördüm. Bakışlarımı hissederek başını kaldırdığında bakışlarımın sebebini onu tanımadığım için olduğunu sanıp kendini tanıttı, "Ben Tuğba Ceylan." Başımı bir kere salladım. "Bende Şirin Demir." Kız dümdüz bakarken konuştu. "Sizi tanıyorum zaten. Memnun oldum." diyerek önüne döndü. Ama orası benim yerimdi!

Sıkıntılı bir nefes vererek askıdan kırmızı önlüğümü aldım. Canım önlüğüm ya, nasıl özlemişim. Önlüğümü üzerime, bonemi ise hızlıca başıma geçirdikten sonra duvar tarafı tezgahlara geçtim. Neyse Batu'dan uzak daha iyi olurdu zaten diye kendi kendimi avuttum. Birde şimdi on saat burayı hazırlamak vardı. Bakışlarım omzum üstümden o tarafa kaydığında Batu ile göz göze geldim. Anında bakışlarımı geri önüme çevirdiğim sırada sesini duydum. "Şşt!"

Omzum üstünden tekrar baktığımda bakışlarını karşısında ardından tekrar bende gezdirdi. "Ne yapmaya çalışıyorsun orada?" Omuz silktim. "Pasta yapacağım. İşimi yani." Batu nefesini vererek elindeki spatulayı bıraktı. Hızlı adımlarla yanıma gelip kolumu kavramasıyla kaşlarım çatıldı. Tutuşuna, acıtmamaya dikkat ederken bizi ortadaki tezgaha doğru sürükledi. Beni yerimin önüne kadar getirdiği sırada kız bize döndü. "Bir şey mi var?" diye sordu kaşlarını kaldırarak. Batu başıyla diğer tezgahları işaret etti. "Orası Şirin'i yeriydi sen diğer taraflara geç." dedi direkt, kıza.

Kız, Batu'ya ve Bana bir bakış attıktan sonra ve bitirmiş olduğu basit görünümlü pastasını alıp uzaklaşmaya başladı. Batu kızın demin olduğu yere beni bırakıp elini kolumdan çekti. "Oldu şimdi." dedi ve kendi yerine geçip hiçbir şey olmamış gibi pastasını yapmaya devam etti.

Tezgahın karşısından başımı ona uzatıp, "Neden böyle bir şey yaptın ki?" diye fısıldadım. Bakışlarını kaldırmadan sert bir sesle cevap verdi. "Çünkü senin yerin orası." Kafamı daha çok yaklaştırıp tekrar fısıldadım. "Tapulu almadım ya. Orada da yapabilirdim." Yine aynı şekilde cevap verdi. "Sıkıştırma Şirin Pastacı, işini yap."

Başımı daha da uzatıp iyice yapıştım tezgaha, "Sıkıştırılacak bir konu mu var ki?" diye sordum bilmiş bir sesle. Batu pastasının kremasını düzleştirmeye devam ederken tekrar konuştu. "Az daha yaklaş da, başımı kaldırdığım an öpüşmüş olalım."

Asla beklemediğim cümleyle gözlerim irileşirken hemen geri çekildim. Yanaklarım ısınırken utancım belli olmasın diye sitem ettim. "Terbiyesiz! Abartma! Edepsiz!" Batu bakışlarını kaldırıp bana ve kırmızı yanaklarıma bir bakış attı. Ardından hemen geri pastasına döndü. "Çalış çalış."

Sinirle nefesimi verip bakışlarımı tezgaha indirdim. Baya bir düzenim değişmişti. Önce düzenimi eski haline çevirmek vardı. Kollarım sıvayarak işe giriştim. Düzenimi kendime gre ayarlamam çok uzun süremi almamıştı. Düzenimi eski haline getirdiğim an hemen bir pasta keki alıp bol çilekli bir pasta yapmaya başladım. Evde pasta yapmaktan yeterince sıkılmıştım. Bu sebeple bunu fazlasıyla özlemiştim.

Pelin Karaman Anlatımıyla.

Tabaklara iki kurabiye, bir dilim de cheesecake koyduktan sonra güzelce tepsiye yerleştirdim. Nil ablamın hazırladığı kahveyi de tepsiye yerleştirdiğim zaman siparişler tamamlanmıştı. Tam götürmek için ilerleyeceğim sırada yanıma bir buçuk aydır görmediğim Ali geldi.

Bir şey söyleyecekmiş gibi bir hali olduğu için tepsiyi bırakıp ona döndüm. "Bir şey mi oldu?" Kolunu cam dolabın üstüne attı. "Nasılsın?" diye sordu direkt. Beklemediğim için anlamsız bir ifadeyle, "İyiyim teşekkürler. Sen nasılsın Ali?" diye sordum.

Ali başını salladı. "İyiyiz iyi." Hali biraz garip gelmişti. Kaşlarımı kaldırarak başımı iki yana salladım, diyeceği bir şey varsa hızlıca söylemesi için. "Bir şey soracaktım da sana. Unuttum şimdi." Kaşlarım alay edercesine kalktı, çünkü hareketleri asla inandırıcı değildi. "Bak sen, tüh!"

Eliyle ensesini kaşırken gülesim gelmişti. Bana soracağı ne soru varsa onu çekindiriyor gibiydi. "Hadi ama Ali! Götürmem gereken siparişler var." Bakışları bende gezinirken gözleri kısıldı. "Yeni pastacınız güzelmiş. Adı ne?" Sorusu buydu.

Kaşlarım çatılırken içimde sorduğu soruyu sorguladım ve garip bir hayal kırıklığı sezdim. Asla böyle bir soru beklemiyordum açıkçası ondan. Bakışlarım yere inerken yutkundum ardından onun cevap beklediğini hatırlayarak başımı kaldırıp bir cevap verdim. "Çok öğrenmek istiyorsan git tanış kendisiyle. Sormadan kızın adını sana vermem." dedim umursamazca.

Ali gözlerini kısarak bana bir bakış attı. "Öyle olsun Pelin patron! Ver siparişlerini de ben götürürüm!" dedi ve hazırladığım tepsideki siparişi alıp uzaklaştı. Bu kadar mıydı yani diye düşünürken kaşlarımı çattım.

Tam bu sırada canım ablamdan ses geldi. "Ne oldu kız? Hoşlandın mı yoksa donup kaldın öyle? Yakışıklı çocuk gerçi." Gözlerim hemen irileşirken sarı saçımı geri atıp ablama döndüm. "Abla! Ya bir de yüksek sesle söylüyorsun! Yok öyle bir şey! Zaten bir buçuk aydır yok nerede görüp hoşlanayım, Allah aşkına sende yani..."

Nil ablam omzu üstünden bana sindi bir bakış attım. "Kızım benden kaçar mı? Ne anlatıyorsun bana? Sosyal medyadan takipleşiyorsunuz, arada fotoğraflarınızı beğeniyorsunuz, arada fotoğraflarına fazla uzun baktığını da fark ediyorum. Neden hoşlanamayasın ki?"

Nil ablam yine bütün bu olaylara olan merakını ortaya koyuyordu. Gözlerimi sinirle devirdim. "Of abla! Bu sefer yanılıyorsun! Kendi hayatın dışında herkesin hayatına yorum yapıyorsun, maşallah!" Nil ablam umursamazca omuz silkti. "Yavrum, ben kendi hayatıma da yorum yaparım seninkine de, Batu'nun ki ne de, canım yavrum Afra'nın ki ne de yaparım. Benim olayım bu. Ayrıca o çocuk başka bir şey diyecekti, sonradan değiştirdi." dedi bardakları kurularken bilmiş bir sesle.

Kaşlarım kalkarken, "Ne? Nereden anladın?" diye sordum şaşkınlıkla. Öyle olsaydı bende anlardım bir kere. Sildiği bardakları incelerken konuştu tekrar. "Kızı doğru dürüst görmedi bile. Ayrıca sen Can Caner'le kol kola çıktığında hemen peşinizden çıktı oda. Sen acele edince ne diyecekse kararsız kaldığı için sözünü çevirdi. Hayır bunu nasıl anlamadın anlamadım. Birde benim kardeşim olacaksın. Yazık..."

Şaşkınlıkla bakışlarım, masayı silen Ali'ye kaydığında kaşlarım çatıldı. "Ne diyecekti acaba?" diye mırıldandım sessizce. Nil ablamdan gelen ses düşüncelerimle arama girdi. "Geri zekalı." Kaşlarımı çatarak ona bakış attım. "Abla susar mısın? Hakaret etme bana!"

Ablam beni umursamadan bardakları kurulamaya devam ederken tekrar önüme döndüm. Gerçekten pastacıyla ilgileniyor mu yoksa bu bahane miydi? Bahane olsa böyle bir bahane mi seçerdi Allah aşkına?

Neyse neydi!

Bakışlarım masada tek başına oturup kahvesini yudumlarken bazı belgeleri okuyan Arya'ya kaydı. Yüzümde bir tebessüm oluşturarak bir kahve de kendime alarak yanına ilerledim. Ben geldiğim an belgeleri kapatarak başını kaldırıp bana baktı. "Oturabilir miyim?" diye sordum nazikçe.

Başını salladı. "Tabi ki oturabilirsin." demesiyle karşısındaki sandalyeyi çekip oturdum. Bana sorar gibi bakınca omuz silktim. "Öylesine geldim. Uzun zamandır konuşmuyorduk." Başını salladı tekrar. "İyi yaptın."

Şirin Demir anlatımıyla.

Yaptığım pastayı rafa yerleştirdikten sonra Arya'ya bakmak için mutfaktan çıktım. Mutfaktan çıkmamla bakışlarım karşılıklı oturan Arya ve Pelin'i buldu. Pelin'le göz göze geldiğimiz an hemen elini kaldırıp beni yanlarına çağırdı.

"Otursana, sohbet edelim biraz?" Bu soruya karşılık dudaklarım büküldü. "Bilmem ki. Batu laf yapar şimdi hiç çekemem." Pelin gülerek bir sandalyeyi çekip beni kolumdan tutarak sandalyeye oturttu. "Boş ver sen abimi. O canı istediği her an konuşur, hiçbir şey olmasa bile." Bunda gerçekten haklıydı.

İkisi de bana dönünce Pelin tekrar konuştu. "Abim seni tam olarak nasıl dönmeye ikna etti? Anlatsana ya!" dedi fazla bir heyecanla. Umursamazca Pelin'e baktım. "Boş ver ya." Pelin heyecanla, "Anlat işte iki dakika! Ama öyle değil, ayrıntılı bir şekilde." dedi.

Gözlerim Ali'ye kaydığında bir yandan masayı silip bir yandan bizi dinlediğini anladım. Ali'nin o kulakları elli metre uzaktaki birini bile duyar o derece. Biz Arya'yla sırf bu yüzden ya odamızda ya da Ali yokken rahat rahat konuşurduk.

Pelin ile Arya'ya kaş göz hareketleri yaparak Ali'yi gösterdim. Hemen anında anlayıp aynı anda başlarını salladılar. Pelin heyecanla fısıldadı. "O zaman bu gün bize geliyorsunuz, en detaylı şekilde anlatıyorsun bu olayı."

Şaşkınlıkla Pelin'e döndüm. "Sizin eve mi?" Pelin cevap vermek yerine başını salladı. Kısık sesle, "Ama abin de var." diye fısıldadım. "Abim mi? Korkma yemez seni." dedi gülerek. Bu cümlesine Arya da hafifçe güldü. Ben ise ciddi bir şekilde onlara bakıyordum.

"Ondan korkmuyorum! Sadece o benden hoşlanmıyor ya, bende ondan hoşlanmıyorum hani? Böyle birbirimize çok gıcığız ya hani! Sürekli kavga ediyoruz ya, ondan!" Pelin ve Arya imayla bana baktı. "En büyük aşklar..." devamını getirtmeyip elimi kaldırıp onu susturdum. "Saçmalıyorsunuz! Eminim Batu bu sözden nefret ediyordur ve ilk kez onun düşüncesine katılıyorum ve bende nefret ediyorum."

Pelin ve Arya birbirlerine bakıp güldüler. Onlar gülünce daha çok sinirlendiğimi hissettim. "Gülmeyin!" diye sitem ettim ama daha çok güldüler. "Komik değil!" Daha da güldüler. "Hiç komik değil!" Onlar gülmeyi kesmeyince sinirle kalktım. "Ya ben gidiyorum ya!"

Tam gidecektim ki durup Pelin'e döndüm. Bunu içimde kalmasını istemezdim ve sadece Pelin öğrense de sıkıntı çıkmazdı bence. "Kurtuluş bana iş teklifi yaptı." Pelin'in yüzündeki gülüş soldu. "O sana, onunla çalışmayı mı teklif etti?" Sesinden öfkelendiği anlaşılıyordu ama Batu'ya göre daha sakindi. Abisine çekmediği belliydi.

"Evet ama kabul etmedim." dedim hemen. Pelin sinirle derin bir nefes aldı. "İnanamıyorum ya! Bu adam sürekli bizimle uğraşıyor! Bak birde Şirin'i bize karşı kullanmak için iş teklif etmiş!" diye öfkeyle söylendi.

Arya, kaşlarını kaldırarak Pelin'e döndü. "O kim ki?" Pelin, Arya'ya dönerek cevap verdi. "Yakınlarda kafesi olan bir düşmanımız, taktı bize kafayı! İşi gücü yok bizimle uğraşıyor." diye tekrar öfkeyle söylemeye başladı. "Boş verin ya, zaten hamlesi bir işe yaramadı." dedim Pelin'i sakinleştirmek için.

Pelin sakinleşerek başını sallarken sandalyemden kalktım. "Ben artık işime başlayayım. Batu öküzü sinirlenmesin şimdi hiç çekemem." İkisi de bir şey demeyince kalkıp mutfağa girdim.

Önlüğümü üzerime tekrar giyip yerime ilerleyeceğim sırada Batu ve Tuğba'yı gördüm. Batu, Tuğba'nın pasta yaptığı yerde hemen Tuğba'nın arkasında büyük eliyle Tuğba'nın eliyle tuttuğu spatulayı onun elinin üstünden tutmuş sanki kırk yıldır tanışıyorlarmış gibi bir samimiyetle Tuğba'ya sözde işi öğretiyor gibi duruyordu. Tuğba arada bakışlarını kaldırıp Batu'nun suratına, gözlerine bakıyordu.

Hemen hızlı adımlarla kendi yerime geçtim. Şu an sinirlenmem çok saçma olurdu, bu yüzden sinirlenmemeliydim. Sinirlenme Şirin. Hemen yeni pastama başladım. Bakışlarım arada onlara kayıyordu. Resmen göğsü kızın sırtına değiyordu. Bir şeyler anlatıyordu fakat ne dediğini duyamıyordum.

Pasta bıçağını sertçe kavrarken keki agresif bir şekilde kesmeye başladım. "Aferin sana!" Batu'nun buraya ulaşan gülmeyle karışık sesiyle kaşlarım daha da çatıldı. "Dikkat etmelisin ama." Sesi tekrar ulaşınca daha da agresifçe kestim. Bana öküzlüğün dibini sıyırarak hareketler sergilerken bunlar neydi? Konu tamamen buydu! Bana yaptığı haksızlık beni sinirlendirmişti!

Batu yerine geçerken bakışlarının bana dokunduğunu hissettim. Bakışlarımı asla ona kaldırmadan kremaya meyveleri atıp karıştırmaya başladım. "Hayırdır Şirin Pastacı?" Sinirle nefes vererek, "Sana ne?" diye söylendim.

Hala bana baktığını hissettim. "Peki bu tavır ne?" diye sorduğunu duyduğumda tekrar başımı kaldırmadan cevap verdim. "Hak ettiğin tavır işte!" Kaşlarının çatıldığını hissettim. "Öyle mi? Tamam! o zaman bende hakkımı kazanayım değil mi?" Eliyle yüzüme bir anda sürdüğü kremayla şaşkınlıkla başımı kaldırdım. Yanağım kremalı olmuştu hep!

"Ne yaptığını sanıyorsun!" diye sinirle konuştuğumda diğer pastacının bize döndüğünü hissettim. Onu umursamadan krema tabağından elime krema alıp suratına okkalı tokat attım. Başı yana çevrilirken dudakları şaşkınlıkla aralandı. "Yok öyle huysuz pastacı!"

Batu anında elini tezgaha bastırıp tezgahın üstünden atlayarak karşıma geldiğinde afallayarak ona döndüm. Arka tezgahtaki yarısı dolu olan orta boyuttaki un çuvalını alıp kafamdan aşağı un döktü. Unlar kafamdan aşağı inerken gözlerimi sıkı sıkı kapattım.

Gülüşünü duyduğum an hemen gözlerimi açıp sinirle ona bakım. "Artık bembeyaz bir cildin var çilek kız." dedi gülerek. "Ne yapıyorsunuz siz öyle?!" Pastacı kızdan gelen şaşkın sesi ikimizde umursamamıştık. Anında Batu'un omuzlarına asılıp kendimi yukarı çektiğim an düşmemem için ellerini belime sardı. Hemen uzanıp diğer un çuvalını onun başından aşağıya döktüm. Üstüne çıkmamın sebebi boyuna yetişip rahat dökmekti. Bakışlarım ondayken güldüm. "Cildimin rengini kıskanma diye yaptım."

Öfkeyle kaşlarını çattığı an geri adım atıp arka tezgahtaki yumurta kutusundan büyük eliyle bir sürü yumurta çıkarıp tezgahımıza bıraktı. İki yumurtayı aldığında ne yapacağını bildiğim için hemen kucağından atlamaya çalışsam da izin vermedi. "Dur daha dur! Kucağıma atlarken iyiydi!"

Bakışlarım kapıya kaydığı an Pelin'in, Arya'nın, Nil ablanın, Yeşim teyzenin, Can'ın, Orkun'un, pastacı kızın, hepsinin durmuş bizi izlediğini gördüm. Tam bu sırada başımdan aşağıya akan yumurtalarla şaşkınlıkla Batu'ya döndüm. Şu an bende kimseyi umursamıyordum. Hemen eğilip yumurtayı alacaktım ki kucağında olduğum için beni rahatça geri çekti.

Yumurtalar tezgahta yuvarlanıyordu. Biri yere düşüp kırıldı. Batu'yu uyaracaktım ki kırılan yumurtaya bastığı için ayağı kaydı. Ben bu senaryoyu bildiğim için hemen düşüş anında beline sardığım bacaklarımı refleksle geri çekim. Beraber yeri boylamıştık yine.

Bakışlarım hemen arkama döndüğünde yumurtaların hala üzerimize yuvarlandığı gördüm. Kafamı isabet alan yumurtadan korunmak adına anında dönüp başımı omzuna bastıracaktım ki maalesef Batu başının yönünü omzuna çevirmişti. Ve maalesef ki Batu'yla başlarımız aynı hizadaydı. Ve maalesef ki başlarımız çarpışmak yerine dudaklarımız çarpışmıştı.

Bölüm sonu!

Bölümü beğendiniz mi? Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz belirtirseniz sevinirim.

Bölüm sonunu beğendiniz mi bari GSKLGALGJAGLA

Bana destek olmak için oy verip yorumlar yaparsanız çok sevindirirsiniz 💖

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere🤍

Ig: dilek.wt

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top