8.BÖLÜM : PARÇALARI TOPLAMAK

Fettah Can - Boş Bardak

8.BÖLÜM  : PARÇALARI TOPLAMAK

Adımlarımı hastane koridorunda atarken derin bir nefes aldım. Hastane kokusu, hastane sesi, hastalar, doktorlar, hemşireler...Bunların, buranın bütün havası farklı geliyordu.

Dün o olaydan sonra Batu'yla hiç konuşmadan yollarımızı ayırmıştık. Gece boyu aklıma, o olay geliyordu. Ferhat'ın gerçekten öyle bir konuşma yaptığını düşünmek beni öfkelendirirken Batu'nun ona verdiği karşılığa karşı hiçbir duygu hissedemiyordum.

Odaya yaklaşmamla üzerimdeki postacı şekillinde taktığım çantamı ve kahverengi kısa saçlarımı düzelttim. Kapalı kapıyı önce birkaç kere tıklattım ardından tanıdık olan o sesi duydum. "Direkt dalmadığına göre bizimkilerden biri değilsin...içeri gel."

Yüzüme bir gülümseme kondurarak içeriye girdiğimde çarşaf altıda, hasta kıyafetiyle yatan Yılmaz amcayı gördüm. "Aa! Şirin kız...bizimkilerden ama kibar ve şirin olanmış." dedi samimiyetle. Yanına yaklaşırken, "Kendimizi kandırmayalım, pek sizinkilerden değilim." dedim samimiyet ifadesiyle.

Elimdeki çiçekleri yatağın yanında bulunan komodine doğru uzattım. "Bunları sizin için aldım." Çiçeklere dönerken gülümsemesini arttırdı. "Ne zahmet ettin be kızım." Omuz silktim. "Hasta ziyareti alayım dedim."

Çiçeklere hoş bir bakış attıktan sonra bana döndü. "Çok geçmiş olsun." dedim ciddiyetime bürünerek. Gülümsemesiyle beraber başını hafifçe salladı. "Sağ ol kızım." dedi sadece. "Ben gerçekten üzüldüm. Birde Ferhat'ı ben ayarladım ve bu dedikleri...gerçekten özür dilerim." dedim yüzüme düşen üzüntüyle beraber.

Yılmaz amca gülümsemesini soldururken konuştu. "Senin niyetin iyiydi kızım boş ver. Nereden bilecektin ki? Ayrıca biz senden özür diledik mi? Batu öyle bağırır çağırır ama sonradan da fena pişman olur, eğer ki haksızsa. Zaten biraz sorunluydu. İlaç falan kullandırırdık." dedi son cümlelerinden sonra hafifçe gülerek.

"Bana bahsetti biraz." dedim sadece. "Bırakmıştı da olaydan sonra tekrar kullandığını gördük. Niye böyle oldu ki bu çocuk...onun adına tekrar özür dilerim kızım. Maalesef böyle kötü yönleri olan bir oğlumuz var." dedi ciddiyetle.

"Batu'dan konuşmasak? Öyle birini artık hayatımda istemiyorum. Yani, bana çok ters bir insan. Onunla oldukça ben yoruluyorum. Ben kötü hissediyorum. Kırılıyorum ve onarılsa da izi kalacak kadar kırılıyorum." dedim ciddiyetle. Yılmaz amca bana dört saniye kadar boş boş baktıktan sonra derin bir iç çekti. "Sende haklısın yavrum."

"Oğlunuz elbet iyi bir insandır. Sadece bana ters. Çok farklıyız ve bu farklılıklarımız öyle sadece zevkler gibi değil. Baya farklıyız ve bu uzaklaşmamız için yeter. Ayrıca onun dışında Aşk Kafesinden memnunum. Güzel bir kafesiniz. Ama siz sizin dışınızda biri olmadan güzelsiniz. Ben tablonuzu bozdum sanırım." dedim yüzüme kondurduğum boş tebessümle.

Yılmaz amca başını iki yana salladı. "Batu dediklerine kendisi bile katılmıyor. Bizleyken bizdendin ve tekrar gelip bizle olsan yine bizden olursun." dedi samimiyetle ama ciddi bir sesle.

Konuşmayı daha fazla uzatmak istemeyerek başımla kapıyı işaret ettim. "Hasta ziyareti kısa sürermiş. Tekrar geçmiş olsun gideyim ben." dememe karşılık bir şey demeden başını salladı. "Hayırlı günler." Cümlesine karşı kapıya ilerlerken, "Size de." demiştim.

Kapıdan çıkıp koridorda ilerlemeye başladığım an elinde iki tane su olan Batu Karaman'la göz göze gelmem bir olmuştu.

Beş saniye süren bakışın ardından bakışlarımı kaçırarak hızlandırdığım adımlarımla yere baka baka merdivenlere ilerleyeceğim an görüntümü beyaz sporlar ele geçirirken bir bedene de çarpmış oldum. Sert bedenin sahibine bakmak için başımı kaldırdığım an koyu ela gözlerle buluştu çikolata rengi gözlerim. "Yürürken önünüze bakmalısınız Şirin Pastacı."

Anında gerileyerek aramıza mesafe koyduktan sonra yanından geçip gidecektim ki sesini duydum. "Şirin Pastacı! Durur musun?" Hayret! Sanırım ilaçlarını almıştı, çünkü bu kadar sakin ve kibar davranması onun gibi biri için normal değildi.

Durmamla yaklaştığını adım seslerinden anladım. Tam arkamda bittiğini ise sırtıma değen bedeninden anladım. "Konuşmak isterim, Şirin Pas-" Aniden ona dönerek sözünü öfkeyle kestim. "Bana Şirin Pastacı demeyi kes artık! Şirin Pastacı, Aşk Kafeyle beraber bitti!" dedim. O kadar yakındık ki aramızdan çok az bir mesafe vardı. Bakışlarını değiştirmeden üzerime doğru eğilmesiyle ne geriledim ne de afalladım. "Şirin Pastacı ancak, Batu biterse biter. Şirin Pastacı, Aşk Kafe'nin değil Batu'nun." diye fısıldadı suratıma doğru.

Kaşlarım çatılırken cümlelerini tekrar gözden geçirmesi için,  "Batu'nun?" diye tekrarladım. Başını hafifçe salladı. "Lakap benle çıktı ya hani..." dedi açıklar gibi. Ciddileşerek başımı salladım. "İyi o zaman. Bende Batu'da bitti!" dedim ve hemen dönüp merdivenlere ilerledim.

Merdivenlerden hızlı hızlı iniyorken sesinin duydum. "Bir kere konuşalım, istersen bir daha konuşmayız." diye bana doğru seslenmişti. Gözden geçirdikten sonra ona döndüm. "Tamam. Bir daha konuşmayız diyorsan kabul." dedim omuzumdan asılı olan çantamı düzelterek.

Başıyla bir tarafı işaret etti. "Hastanenin karşısında bir kafe var, oraya gidelim mi?" diye sorunca cevap vermedim. Kabul görerek merdivenlerden benimle beraber indikten sonra hastanenin karşısındaki kafeye ilerledik. Batu bugün üzerine, normal bir beyaz tişört ve siyah bir eşofman giymişti. Saçları çoğu gün olduğu gibi yine dağınıktı.

Kafeye yetişmemizle hemen dışarıyı gören masalardan birine karşılıklı geçmiştik. Biz geçer geçmez bir garson yanımıza geldi. "Ne alırsınız?" Batu'nun sipariş vermesini bekledim. "Ben çay alayım." Ardından bana döndü. "Sen ne alırdın?" diye sordu ona asla uyamayacak bir naziklikle. "Limonata iyi olur." Garson başını sallayarak gitti.

O ellerini masaya yerleştirirken bakışlarını benden çekmedi. Kot eteğimi düzeltirken diğer elimle de saçımı hafifçe düzelttim. Ardından çantamdan, pembe simli lip glossumu çıkarıp dudaklarımın üzerinden hızlıca geçirdim. Dudaklarımı bir kere birbirine kapattıktan sonra lip glossumu kapatıp çantama yerleştirip ona döndüm. "Evet. Seni dinliyorum."

"Siparişlerimiz gelsin. Konuşmaya o zaman başlarız." demesine karşılık bir şey demedim. Bakışlarımı dışarı çevirirken onun da inatla beni izlediğini biliyordum. "Saçların güzel olmuş." Cümlesiyle şaşkınlığı hissetsem de yüzüme yansıtmadan ona döndüm. "Her zamanki gibi aslında." İfadesizce omuz silkti. "Gözüme güzel geldi. Kısa saçı da pek sevmem ama hoş duruyor sende. Dalgalı dalgalı..."

İltifat almanın utançlığını içimde hissederken başımı hafifçe salladım. "Teşekkür ederim." Oturuşunu düzeltirken nefes verdi. "Etme. Gördüğümü söyledim." demesine karşılık hiçbir şey söylemedim.

Çok geçmeden garson içeceklerimizi bize teslim etti. Önümdeki limonatamdan biraz içtim ve onun başlamasını bekledim. Bakışları oturduğumuzdan beri benden çekilmemişken konuşmaya başladı. "Öncelikle zaten ne kadar pişman olduğumu biliyorsun." dedi ciddiyetle. Sadece başımı salladım. Ellerini birbirine yapıştırırken konuştu. "O kadar aptal bir duygu hissediyorum ki her anımı yanına gelip dön artık diyerek geçirebilirmiş gibi hissediyorum. Mutfağa giriyorum, kafa dağıtmak için yapığım, her duyguma ilaç olan pastayı yapamıyorum. Pastanın her zaman bende ayrı yeri olur ama artık pasta deyince bile aklıma sen geldiğin için kafa dağıtmak için spordan başka bir şey yapamıyorum. Onda bile aklıma geliyorsun ama. Neyse şimdi böyle dedim diye de takıntılı biri sanma beni. Sadece farklı hissediyorum. Olmayınca olmuyor. O anı sürekli silesim geliyor, yok edesim geliyor. Bazen koca karılar gibi, "Dilim kopsaydı da söylemeseydim." diyecek gibi hissediyorum." dedi oldukça gerçekçi, dürüst olan sesi ve ifadesiyle.

"Sen ben olamadan pasta yapamıyor musun?" diye sordum boş bir sesle. Bana düz bir ifadeyle bakarken, "Evet, hadi şımar." dedi her zamanki gibi. Bu cümlesi bu sefer alaylı değil, hatırlatmak ister gibi çıkmıştı.

Tek kelime etmeyince konuşmasına devam etti. "Kendimden ilk kez nefret ettim resmen! Kendime bu kadar sövdüğümü hatırlamıyorum! Hayır birde o mutfağa giriyorum canım yanıyor ya...karşımda sen yoksun, üstelik benim o sözlerim yüzünden yoksun. Yani sanki geldin hayatıma yerleştin, ben sana alıştım ve sen gidince de her şey solmuş gibi hissediyorum. Şu pişmanlık keşke bir işe yarasaydı ama olmuyor işte. Sende öyle bir bakıyorsun, yemin ederim kendim kötünün kötüsü hissediyorum. Senin varlığın hiçbir zaman benim canımı yakmadı ama yokluğun fena halde yakıyor, Şirin Pastacı."

Saçımı arkaya atarken onu hala dinliyordum. Göz temasını asla çekmeden konuşuyordu benimle. Bazı cümleleri farklı düşüncelere, farklı hislere yollasa da bu kişinin Batu olduğunu hatırlayınca onda öyle bir duygular olmadığını hatırlayarak kendime geliyordum.

"Şimdi birde yeni bir kadın geldi. İdare olarak pastacılık yapıyor. Malum bende yapmıyorum pasta. İlk gördüğümle yeminle ilk saniye sen sandım. Ama aptal kafa sen o kadar uzun musun sanki? Ayrıca uzun saçlı bile değilsin. Minyon tipli, kısa boylu, çocuk gibi bir kadınsın."

Kaşlarım çatılırken öfkeyle yaklaştım. "O ne demek ya? Hem bana bile benzemeyen kadını bana benzetecek kadar düşündün mü yani? Ayrıca sensin çocuk gibi olan!" dedim öfkeyle. Elleriyle dur gibi bir işaret etti. "Tamam pastacı. Sen haklısın...sen beni affet, çocuk olan da ben olurum." dedi hemen.

Dikleşirken, "Pastacı mı aldınız? Ona dayanabiliyor musun bari? Ona da bana davrandığın gibi davranma da. Bir pastacının daha hayalini yıkma." dedim zerre duygunun olmadığı sesimle. Batu bana aynı ifadesiyle bakmaya devam etti. "Benim o mutfağa girip o kadınla pasta yaptığım mı var sanki?" dedi sessizce.

"Bence sen pasta yapmaya başla. Çünkü artık anlamalısın ki ben affetmeyeceğim. Kalbim kırıldı benim orada. Canım yandı. Hayallerim, heveslerim yok oldu. Sen yok ettin! Sen benim güzel rüyamı çalan bir kabussun, Batu Karaman." Sözlerimle yüzünde savunmasız bir hüzün duygusu bulundu.

"Senin gibi bir insanın o kafede bulunduğunu bilsem hiç hayal kurar mıydım sanıyorsun? Çok ağır...ilk işinden, hayalinden, o sözlerle kovulmak çok kötü Batu. Ben istifa ettim ama aslıda sen beni zaten hayallerimden kovdun. Ben karşında ağladım Batu. Gözlerimden yaşlar aktı ama senin sözlerin durmadı. Herkesin içinde bana öylesine bağırdın ki asla tanımadığın, yoldan geçen bir insanın bile kalbi kırılırdı o bağırışa. Öyle pişmanım diyerek silinecek bir şey değil yani." dedim bakışlarımı Batu'dan kaçırmadan.

Cümlelerimle yüzündeki ifade pişmanlığı geçmişti artık. Benimle beraber üzülmüş, canı acımıştı. Dudaklarını ağır ağır oynatıp çaresizce, "Tekrar özür dilesem işe yaramayacak biliyorum." diye mırıldandı. Başımı evet dercesine salladım.

Derin bir iç çekti. "O ışık nasıl düştü hala anlayamıyorum...babam o gün daha sıkıştırmıştı ışıklandırmaları." diye çaresizce mırıldandı. Cümlesini kısaca düşündüğüm an aklıma gelen şeyle kaşlarım çatıldı. Geçen ara verdiğim zaman gördüğüm o kapüşonlu, alet çantalı adam...

Başımı hemen kaldırıp Batu'ya baktım. "O gün birini gördüm." dememle Batu hemen kaşlarını çatarak yaklaştı. "Kimi?" diye sordu merakla. Kaşlarım çatıkken bakışlarımı masaya çektim. "Öylesine bir çıkıp bakayım diye çıkmıştım. O sırada kafede müşteriler dışında sizden biri olmadığını gördüm. Biri kafeden alet çantası ve kapüşonla dışarı çıkıyordu. Çok takmadım o an, sizdendir falan diye..."

Batu'nun kaşları anında öfkeyle çatıldı. "Sen ne zaman gördün şu bahsettiğini?" diye sordu aceleyle. Bakışlarımı hemen ona kaldırdım. "Yani işte beş gibi bir şeydi sanırım." dememle hemen telefonunu cebinden çıkarıp bir numara bulup aradı. Telefonu kulağına yerleştirirken bakışlarını benden ayırmadı. Saniyeler sonra hemen, "Alo Pelo?" dedi aceleyle.

Hoparlörde olmamasına rağmen Pelin'in sesi kısık bir şekilde kulağıma yerleşiyordu. "Söyle abi." demişti. "Saat beş aralarına kameradan bak, kapüşonlu, alet çantalı bir adam çıkınca fotoğrafını hemen yolla!" demişti. Bende daha iyi duyabilmek için yaklaştım. "Ne için ki?" diye sormuştu Pelin sakince. "Ya Pelo kurcalama iki dakika! Bak çabuk lazım."

"İyi be tamam. Kapat bulursam atacağım." demesiyle Batu telefonu hemen kapatmıştı, hatta belki yüzüne bile kapatmış olabilirdi, bundan pek emin değildim. Bana döndü. "Biraz bekleyelim..." Başımı sallayıp limonatamdan yudum almamla oda çayından büyük bir yudum aldı.

Dakikalar sonra gelen bildirimle ikimizde telefona yaklaştık. Batu kendi tarafından telefonunu açıp fotoğrafa baktı. Bende heyecanla bakmaya çalışsam da pek göremiyordum. "Tabi ya. Kurtuluş'un adamı bu! Birkaç kere kafesinde çalışırken görmüştüm! O yaptırdı tabi ki!" hiddetlenen sözlerinin ardından telefonu bana çevirdi. Yüzü görünen kapüşonlu, alet çantalı adam kafeden çıkıyordu. "Kasıtlı mı yani?" diye sormama karşılık başını salladı.

Batu'nun hemen sandalyesinden kalkmasıyla bende kalktım. "Ben şimdi o şerefsizin kafesini bir yerine sokmazsam...o adamın da, o alet çantasını bir tarafına sokmazsam..." diyerek hiddetle kalan çayını kafasına dikip cüzdanını çıkardı.

Elim sakinleştirmek ister gibi Batu'nun bileğine gittiğinde şaşkınlıkla duraksayarak bana baktı. "Yapma. Eline hiçbir şey geçmeyecek. Adınız kirlenmişken, adamı bulup konuştursan herkese bunu yayıp gerçek suçluyu göstersen bu daha iyi bir intikam olur."

Durmuşken başını hafifçe eğip düşündü. "Bak, o bir işinize yaramaz. Ama bu hepinizi eski mutluluğunuza kavuşturur." dedim ikna etmek ister gibi. Cümlelerimden sonra oda ikna olarak başını salladı. "Doğru söylüyorsun." diye fısıldadı sessizce.

Ardından başını kaldırıp bana döndü. "O zaman gideyim de nerede olduğunu öğreneyim bari." dedi Batu. Başımı salladım. "Bu konuda bende yardım edeceğim. Fikri size iyi bir faydası olsun diye verdim. Ve sonucu iyi olana kadar çıkmam. Ha olay çözülünce de tamamen uzaklaşırım." dedim net bir sesle.

Bana baktı. Tam kahverengi gözlerimin içine baktı. Koyu ela gözlerinin güzelliğine son bakışlarım olacak gibi baktım, tıpkı onun gibi. "Tamam." dedi. Bir şey demedim.

Mahcup bir ifadeyle gülümsedi. "Babamı ziyaret ettiğin için teşekkürler." demesiyle çantamı düzeltirken cevap verdim. "Rica ederim. Yılmaz amcanın hala değeri var, tabi ki ziyaret edecektim."

O cüzdanından para çıkarırken bende çantamı açıp limonata için tahmini bir miktarda para çıkardım. Önümden geçip ilerlemeden önce parayı ona uzattım. Uzattığım paraya kısa bir bakış attı. "Asla vermeden edemezsin değil mi?" dedi yüzündeki garip tebessümle.

Uzattığım parayı alırken nefesimi vererek boş bir sesle konuştum. "Kendi içeceğimi, kendi alışverişimi kendim ödeyebilecek durumdayım." Bana tekrar bir bakış atınca "Haberleşiriz." der demez hızla dönerek kafe çıkışına ilerledim. Batu arkamda kalırken ben kafeden çıkmak adına uzaklaştım.

🍰

Hızlı adımlarımı içeri atarken kaşlarımda çatılmıştı. O cümleler yine aklıma gelirken öfkeyle yutkundum. Bunu derhal düzeltmeliydi. Benim tanıdığım insan kesinlikle bu değildi.

Dünün ortalığı çoktan toparlanmışken hızlı adımlarla barmene ilerledim. İçerisi boştu. Çok insan bulunmuyordu etrafta. Barmen hemen beni tanırken gülümsedi. Elimi bar tezgahına koyarken öfkeyle konuştum. "Ferhat nerede?"

Barmen beklediği tepkiyi almamasıyla beraber afalladı. "Çağırayım mı?" diye sordu hemen. Başımı salladım. "Çabuk çağır gelsin!" dedim öfkeyle. Barmen öfkemden dolayı tedirgin olarak koşarcasına içeri girdi. Tezgahın üzerindeki elimi oynatırken sabırsızca onu bekledim.

Dakikalar sonrasında barmenle beraber buraya gelen onu görmemle daha da çatılan kaşlarımla hızlı adımlarla karşısında ilerledim. "Şiri-" Sözünü öfkeyle kestim. "Yok sana Şirin! O sözlerin ne öyle? Hep yalan dolan! Dün sen bana böyle mi dedin? Sana inanamıyorum Ferhat!" diye bağırdım.

Beklediği ya da beklemediği sözler karşısında hüzünle bana bakarken konuştu. "Şirin bak onu sana nasıl açıklarım bilmiyorum...." Alayla güldüm. "Bende bilmiyorum! Ama bir daha seni görmeyeyim olur mu? Ben sana güvenip seni o kafeye çağırdım ya! Oranın sahibi senin yalanların yüzünden kalp krizi geçirdi! Ölecekti adam!" diye bağırdım sinirle.

Ferhat afalladı. "Ne?" diye sordu şaşkınlıkla. "Tabi! Sen çok değişmişsin aslında! Benim tanıdığım Ferhat böyle bir insan değildi! Sen kötüleşmişsin!" diye bir kere daha bağırdım. Ferhat yüzündeki o hüzünlü ifadeyle beraber yutkundu. "Şirin ne derim bilmiyorum..." diye bir şeyler geveledi.

İğrenen bir ifadeyle başımı iki yana salladım. "Bir şey deme Ferhat! Hiçbir şey deme! Sadece o sözlerini düzelt!" dedim öfkeyle. Başını hemen iki yana salladı. "Olmaz! Yapamam." dedi aceleyle. "Neden?!" Bağırışım etrafa yankılandı.

"Olmaz, çünkü..." diye mırıldandı isteksiz bir sesle. "Çünkü ne? Allah kahretsin, uzatmadan söylesene şunları!" dedim sabırsızca. Başını kaldırıp bana baktı. "Çünkü para aldım. Çok borcum vardı. Babam öğrenirse kızardı. Boş ver ne borcu olduğunu. Ama işte yaptım. Ve ne desen de sözümü geri çekmeyeceğim." dedi utana sıkıla.

Ferhat'a tamamen hayal kırıklığıyla baktım. "Sen...sen bir daha karşıma çıkma. Borcun da umurumda değil, zaten ne borcu olduğunu sormazdım. Karakterinle beraber utan kendinden! O adam için utan! O yıllarını vererek bu noktaya gelen aile için utan! Kendi adına utan! Benim güvenip çağırmamla, benim için utan! Çünkü ben zaten seni çağırdığım için utanıyorum..." Yüzünde öyle bir ifade vardı ki anlatılmazdı. Kırgınlığın dibini yansıtmıştı yüzüne. Canı yanmıştı ve buda umurumda değildi.

Öfkeyle dönüp çıkışa ilerlerken bana seslenişlerini takmadan mekandan çıktım. Beni bekleyen taksimin kapısını açıp ifademi ciddileşerek arka koltuğuna yerleştim. Burada ki işimde bitmişti.

🍰

Kocaman çilekli pastamdan çatalla parçalar kopara kopara yiyordum. "İşte böyle kızlar. Son olanlar bunlardır." dedim yediğim pastamla beraber. Onlara gün içinde olanları, Aşk Kafesinin olayını, Yılmaz amcayı, Ferhat'ı anlatmıştım ve benimle beraber bol bol sövmüşlerdi. 

Ali bana bir bakış attı. "Abla bak yine kızlar dedin! Erkeğim ya ben!" Ali'nin bıkmış gibi sitemine Arya gülerken bende ona katıldım. "Yine unutmuşum seni, kusura bakma Alişim..." Ali bana tripli bir bakış atarak çayını içmeye devam etti.

Pastama çatal batırmaya devam edecektim ki Arya uzanıp pastamı çekemeye çalıştı. "Yeter Şirin! Şeker komasına gireceksin şimdi!" Kaşlarımı çatarak pastamı almaması için ondan uzaklaştırdım. "Karışma lütfen! Kendim yapıyorum, kendim yiyorum!" diye sitem ettim.

Arya bana bir bakış atıp bunun imkansız olduğunu anlayarak geri geçildi. Telefonuma gelen bildirim sesiyle beraber başımı kaldırarak yanı başımdaki telefonumu aldım. Gelen bildirim numarasını silmiş olduğum Batu'dandı.

Bildirime tıklayıp gelen mesaja baktım.

"Selam kalbini kırıp, deli gibi pişman olduğum pastacı."

Sadece bunu yazmıştı ve çevrimiçi görünüyordu. İfadesiz bakışlarım mesajındayken sakince tekrar yazmasını bekledim. Yazmaya başladığında saniyeler sonra mesajı ekranımda belirdi.

"Selamımızı da mı almayacaksın be kızım?"

Derin bir nefes alarak mesajına boş bir ifadeyle, kısa bir cevap yazıp yolladım.

"Selam."

Mesajım attığım an görülmüştü. Bakışlarım şu an ki durumundayken, durumun yazdığını işaret etmesiyle bakışlarım mesaj baloncuklarına çekildi. Ve yine saniyeler sonra bir mesaj ekranıma indi.

"Adamın yerini buldum. Nasıl buldun diye sorma, o da bana kalsın. Şerefsizi para verip göndermiş, o da hemen beş yıldızlı bir otele gitmiş. Yarın gidip bir şekil konuşturacağım."

Kaşlarım çatılırken pastayı yavaşça ve dikkatle kucağımdan kaldırıp masaya bıraktım. Sırtımı rahatça koltuğa yaslarken, küçük bir konu yüzünden tartışan Ali ve Arya'yı umursamadan iki elimle telefonda mesaj yazmaya başladım.

"Öncelikle şunu bil ki tamamen o fikir size iyi bir şekilde dokunmadığı için bu olay çözülene kadar yardım edeceğim. Yani asla bir iyi düşünce çıkarma."

Mesajım yine anında görülmüştü. Cevap yazmaya başladığında uzanıp patlamış mısırdan bir avuç ağzıma sıkıştırdım. Ben patlamış mısırları çiğneyene kadar Batu çoktan cevap yazmıştı. Patlamış mısırla yağlanan parmaklarımdan rahatsız olarak üstüme sildikten sonra Batu'dan gelen mesajı okudum.

"Anladım kızım, anladım benden nefret ediyorsun, anladım iyi düşüncen yok, beni sevmiyorsun, anladım. Sadece kendi verdiğin fikrin her türlü sonucunun iyi olması için yardım edeceksin, anladım. Sağ ol mükemmel bir şekilde aklıma kazıdın. (TERS BİR CEVAP YAZMADIM.)"

Ekranıma gelen mesajıyla bakışırken yüzümde yine bir ifade bulunmuyordu. Yüzüme gelen saçımı bir baş hareketiyle hızlıca geri savururken cevap yazdım.

"Ne yapıyoruz? Nasıl konuşturuyoruz?"

Mesajımı yine anında gördü ve hızlıca yazıp gönderdi. Mesajı gördüğüm an kaşlarım çatıldı.

"Döverek."

Parmaklarımın hareketleri hızlanırken hemen ona bir cevap yazdım.

"Çok mantıklıymış cidden. Çıktığı an şikayet etsin seni de gör. Ayrıca olmaz öyle."

Cümlemi yine anında gördü fakat hemen yazmadı. Onun durumuna bakıyorken, saniyeler sonra yazmaya başladığını gördüm. Muhtemelen ve umarım düşüncesinin yanlışlığını anlamıştır.

"Senin fikrin nedir pastacı? Pasta mı yapmayı düşünürsün adama?"

Ciddiyetle mesaja bakarken hızlı hızlı cevap yazdım. Hala çevrimiçiydi ve yazmamı bekliyordu.

"Senin gibi adamdan pasta yapmayı düşünmezdim."

"Ayrıca kafe içindeki görüntüleri alıp onu gerçeği itiraf etmesi için tehdit edebiliriz."

Mesaja cevap yazmaya başladığında telefondan bakışımı kesmeden uzanıp çatalımla masaya bıraktığım pastamdan parça koparıp ağzıma attım. Çatalı geri bırakırken Arya ve Ali'nin yastıkla birbirleriyle savaş yapmadıklarını, resmen yastıkla birbirilerini dövdüklerini gördüm. Telefona dönmeden önce gördüğüm son şey Ali'nin, yastıkla beraber fazla sert vuruşuyla Arya'nın yere devrilmesiydi.

"Zaten düşünmüştüm. Ama dövmek daha keyifli. Kurtuluş bey plan kurmuş fakat arkada görüntü bırakmış. Neyse, senin istediğin olsun. Yapalım bunu. Ama itiraftan sonra, dayak. Kabul müdür?"

Arya ve Ali'nin gelen sesleriyle beraber bakışlarım tekrar onlara çevrildi. Arya düştüğü yerden kalkmış, koltukta kollarıyla kendini korumaya çalışan Ali'ye durmaksızın yastık vuruyordu. Sanırım burada büyük tartışma çıkacaktı. En iyisi bunlar bana sıçramadan, erkenden kalkıp odama gitmekti. Çünkü bu durum dört kez yaşanmıştı ve artık deneyimli olduğum için biliyordum. Enerjileri bitene kadar böyle savaştıktan sonra beni görecekler ve ikisi birden enerji toplayıp deli gibi bana saldıracaklardı. Daha doğrusu kim kavga içinde değilse sonradan enerji toplanıp ona saldırılırdı.

Koltuktan atlayıp, çıplak ayaklarımla yere basa basa merdivenlere ilerlerken gelen mesajı okudum.

"Kızım niye görüldü atıyorsun? İnsan gibi bir şey konuşuyoruz şurada! (TERS DEĞİL, BİRAZ SİNİRLENMİŞ)"

Bu adam gerçekten anlaşılmaz bir insandı. O kadar garipti ki, hem öfkelendiriyor, hem nefret ettiriyor, hem de rahatlığı, siniri, dalga yapısı delirttiriyordu. En son Twitter'a girip '#pastacıöküzlerkapatılsın' diye tag açacaktım.

Öfkeyle oflayarak hızlı hızlı cevap yazdım tekrar.

"Beklemesini bilmez misin? Bir, iki dakika zor geçmiştir. Şu itirafı alalım da ben gerisine karışmam."

Mesajım anında görüp yine yazmaya başlamıştı. Odamın kapısını açıp girdikten sonra arkamdan kapattım. Üzerimde zaten pijamalarım bulunduğu için direkt kendimi yatağa atmıştım. Telefonu kaldırıp attığı mesajı okudum.

"Tamam. Alırım seni yarın. Saati sormana gerek yok."

Cevap yazdım.

"Tamamdır."

Mesajım görüldü. Ses kaydediliyor durumunu görünce anlamsızca kalbimde bir yükseliş hissetmiştim. Ne sesiydi ki şimdi?

Kısa ses kaydı ekranım inince kalbimin sesi daha da netleşti. Bu tepki çok saçmaydı. Kesinlikle çok saçmaydı. Yavaşça sesi açtığımda onun çoktan uygulamadan çıkmış olduğunu gördüm. Telefonun hoparlör kısmını kulağıma yaklaştırdığımda uykulu gibi çıkmış olan düz sesini duymaya başladım.

"İyi geceler Şirin...bol bol, pişman, öküzlük yaptığını kabul eden Batu Karaman'lı rüyalar. Daima geri dönmeni isteyen bu adam bu imkanız olsa bile, bu anı rüyasında görmek için uyumaya gidiyor...belki bana acırsın."

Dudaklarımı birbirine bastırarak bitmiş olan ses kaydına bakmaya devam ettim. Yatağıma tamamen yerleşirken attığı ses kaydını birkaç kere daha dinlemiştim. Böyle bir insanın sesinin bu kadar güzel olması tamamen haksızlıktı.

Artık telefonu kapatıp uyku moduna geçmem lazımdı. Telefonumu komodine bıraktıktan sonra çarşafımı üstüme çekerek uyumaya çalıştım.

🍰

Sabahın erken saatinde değil fakat, normalde asla kimse kaldırmadan uyanmış olmayacağım bir saatte kalkmış makyaj yapıyordum. Her an beni çağırabiliriz ve bu yüzden şimdiden hazır olmaya karar vermiştim. Üzerime yazlık ince, kalın askılı, çok uzun olmayan, beyaz, çiçekli bir elbise gitmiştim.

Allığımı çok sürmeden hafifçe, elmacık kemiklerime ve burnumun üzerine sürmüştüm. Makyajımın sırası hep karışık olurdu. Kirpiklerime rimeli, tek tek üç kere geçirdikten sonra rimelimi kapattım. Hızla pembe simli glossumu alarak dudaklarımın üzerinden özenle geçirerek sürmeye başladım.

En son çilek kokulu parfümünden bol bol üzerime sıktım. Neydi bu insanın en sevmediği, en nefret ettiği şey. Tabi ki çilekti. Bende tam olarak bir çilek kızdım.

Oturduğum yerden kalktığım zaman aşağıdan Arya'nın seslenişini duydum. "Şirin! Uyan hadi! Geliyorum bak kaldırmaya! Kahvaltı hazır!" Tebessüm ederek sakince yerimden kalktığım an telefonum çalmaya başladı. Arayan beklediğim kişiydi.

Bekletmeden telefonu açarak kulağıma yerleştirdiğimde sesini duymaya başladım. "Alo pastacı? Aşağıdayım, in gidelim." Çantama uzanırken cevap verdim. "Batu, tama-" diyordum ki kapı bir anda açıldı ve anında Arya'yla göz göze geldim.

Ve cümlemi duymuş olduğu için gözler irileşti. "Batu mu?" Diye fısıldadığı zaman bir yandan da telefonun ucundan sabırsız bir ses geldi. "Alo? Şirin!"

Arya'ya başımı sallayarak Batu'ya cevap verdin. "Tamam, bekle geliyorum." Telefonu hiç düşünmeden kapatıp çantama attığımda Arya'yla tekrar göz göze geldim. "Batu'yu affettin mi? Bu affedip affetmeme konusuna karışmam, merak ettiğimden soruyorum."

Çantamı omzuma asarken ciddiyetle Arya'ya cevap verdim. "Barışmadık. Sadece şu olayı çözeceğiz. Biri kafeye girip ışıklandırmaların düşmesine sebep olmuş olabilir. Hatta olabilir değil, direkt biri buna sebep olmuş. Onları sevmeyen bir kafenin sahibi yaptırmış diye biliyorum."

Arya kapıyı kapatırken kaşlarını sakince çattı. "Sen neden yardım ediyorsun ki?" sorunun üzerine karşısına, yani kapıya yaklaşırken cevap verdim. "O fikri onlara, iyi bir sonuç olsun diye verdim. Ve bu olay iyi sonuçlanana kadar çabalarım. Ayrıca içimde böyle tam rahat eder."

Bana değişmeyen ifadesiyle baktı. "Peki affetmeyi düşünüyor musun? Açıkçası senin yerinde ben olsam o insanı, o an silerdim. Ama o da benim kişiliğimle alakalı biraz. Hayatımdan insanları silmek kolay olabiliyor benim için." Gerçekten doğruydu. O bazen bir insanı hayatından sadece bir hareketi ile, bile silen bir insandı. Ve bir çok insanı hayatından çok kolay bir şekilde silişine şahit olmuştum. Lisedeki o tanıdıklarımızı da silmişti, bu yüzden aynı ortamda bulunmaktan hoşlanmamıştı. Normal bir şekilde sildiği bir insan olsa görmezden gelirdi fakat, onlardan hoşlanmadığı için aynı ortamda bulunmak istemezdi.

"Bunu bana sorma. Geleceği bilemediğim için büyük konuşmam fakat onu affetmeyi şu an düşünmediğimi söyleyebilirim." dedim elim kapının koluna atarken. Arya sadece omuz silkti. "Haklısın. Ali'ye iş aradığını söylerim, o biraz dinlemez yardım, iyi sonuçlandırma falan. Ya illa seninle gelir ya da ne yapar ne eder seni göndertmez."

Hafifçe sırıttım. "O kim oluyor da ben mi göndermiyor? Ben mi ablayım, o mu kardeş?" Arya başını hafifçe eğerek bana bakış attı. "Neden bahsettiğimi biliyorsun. O çenesini açar ve seni öyle bir duruma sokar ki ayakların geri odana doğru adımlar atar." deyince ona son derece hak versem de tek kelime etmeden tuttuğum kapı koluna baskı uygulayarak açtım.

Açtığım kapıdan önce ben ardımdan Arya çıktı. Hızlıca merdivenlere yönelip inmeye başladım. Merdivenleri indiğim an Ali'nin yüksek seste oynadığı savaş oyunun sesi gelmeye başladı. Bazen kardeşimin büyümediğini düşünüyordum...

Arya başıyla yemek masasını işaret etti. "Yemek yesene?" Başımı iki yana salladım. "Yok. Batu bekliyor, laf yapar şimdi." Arya alayla gözlerini devirdi. "Beklesin biraz, o kaba pastacı!" Cümlesine hafifçe güldüm. "Beklemez işte sorun orada zaten. Gelir kapıya vurur, sonra Ali'de çıkar ona vurur, falan da filan..."

Arya kısa bir süre ciddiyetle düşündü. Ardından bana dönerek başını salladı. "Haklısın. Şimdi o sadece kapıya vurduğu için bir suçu olmayacak fakat Ali ona vurunca suçlu o olacak, bu durumda benim Ali için avukatlığımı yaparak onu savunacak pek kısım kalmıyor. En iyisi sen git ama ona hep karşılığını ver! Altta kalma." dedi savunucu bir şekilde.

Gülerek başımı sallarken kapıya ilerledim. "Hiç yanına bırakır mıyım?" diye söylenerek ayakkabılarımı giymeye başladım. Beyaz sporlarımı ayaklarıma geçirirken Arya'nın dönüp Ali'nin yanına ilerlediğini gördüm. Ayakkabılarımı giydikten sonra hemen kapıyı açıp dışarı çıktım.

Bakışlarım etrafta beyaz bir BMW İ8 aradı. Yola doğru ilerlememle az bir uzaklıkta ki beyaz BMW gözlerim önüne serildi. Hızlandırdığım adımlarımla arabaya ilerlerken bir yandan beni fark etmemiş olan onu izledim. Yukarıda açmış olduğu aynadan saçının bir tarafını düzeltmeye çalışıyordu. Yaklaştıkça daha netleşti. Ne olduysa memnun kalmayıp, öfkeyle saçlarını dövercesine karıştırdı.

Halini izlerken yaklaşmaya devam ettim aynasını kapattığı an beni fark etti. Eliyle gel işareti yaparak sırtını koltuğa yaslayıp beni izlemeye koyuldu. Arabaya yaklaştığımda yukarı doğru açılan kapısı yavaşça açıldı. Açılan kapıdan hızlıca koltuğa yerleştim. Üzerinde, bir iki  düğmesi açık kısa kollu bir gömlek ve siyah bir kot vardı.

Bakışları bendeyken dikkatle üzerimde gezindi. "Bu kadar özenmene gerek yoktu ya. Sen biz gitmişken tatil yapacağız falan mı sandın? Eğer öyle sandıysan hiç bozmam." Cümleleri karşısında yüzümü buruşturdum. "Her zaman ki halim. Ben hep özenliyim."

Ardından fikrini değiştirmiş gibi başını salladı. "Doğru. Hep böyle tatlı elbiselerle takılıyorsun zaten. Elbiseden başka kıyafetin yok mu kızım senin? Hep öyle saf, masum kız gibi takılıyorsun." diye mırıldandı asla kibar olmayan bir sesle. Gözlerimi devirerek önüme döndüm. "Sana ne! Seni ne ilgilendirir ki? Ben senin kanatlı kapılı arabana laf ediyor muyum? Gösteriş meraklısı!" 

Kaşları çatılırken şaşkınlıkla kendini gösterdi. "Ben mi gösteriş meraklısı? Ne alakası var kızım! Ben böyle seviyorum arabayı! Ayrıca evet laf ediyorsun, daha ilk günden laf etmiştin hatırlatırsam." Alay eder gibi başımı salladım. "Çok komik görünüyor çünkü! Yukarı doğru açılan kapı mı olur? Sen ve araban biraz farklısınız galiba." Bana göz ucuyla umursamaz bir bakış attı. "Öyleyiz."

Onu umursamadan sırtımı koltuğa yaslayıp önüme döndüğüm an bir anda üzerime yaklaştığını hissederek başımı ona çevirdiğimde gerçekten üzerime yaklaştığını ve yüzlerimiz arasında karış mesafe olduğunu görmüştüm. Kalp atış hızımın yükselişine kadar hissederken bakışlarım koyu elalarında gezindi. Portakal çiçeği kokusu buram buram geliyordu.

Bir anda ortamdaki hava tamamen değişmişti resmen. Şimdi şaşkın şaşkın aynı zamanda afallamış bir şekilde koyu elalarına bakıyordum. "Batu..." bir şey diyecektim fakat ağzımdan adı dışında hiçbir şey çıkmamıştı. Bakışları istemsizmiş gibi birkaç saniye dudaklarıma inip dudaklarımın üzerinde gezindi. "Pastacı..."

Bakışları çikolata kahvesi gözlerime çıktığında, aramızda geçen saniyelik bakışmanın ardından nefesini yüzüme vererek daha da üzerime gelirken konuştu. "Emniyet kemeri takılıyor da, sadece ben takabiliyorum." Gözlerim dümdüz bir şekilde, demin aramızda karış mesafe varken olduğu yerdeyken yutkundum.

Kemerin takıldığını fark edince düzgün bir nefesi verebildim. Batu geri, tamamen sürücü koltuğuna yerleşmişken arabayı ifade vermeden ilerletmeye başladı. Bakışlarım tekrar yola döndü.

Elini arkaya uzatıp arka koltuktaki bir poşeti anında kaptı. Ardından saniyeler içinde poşeti kucağıma bıraktı. Bakışlarım şaşkınlıkla poşete inerken bir ona bir poşete bakışlar attım. "Kahvaltı yapmamışsındır. Açsan ye. Ara verdiğimiz zaman tırtıkladığımız şeylerden getirdim." deyince bir şey demeden yavaşça poşeti açıp içinde baktım. Poğaça, açma tarzı şeylerle doluydu.

Bir açmayı poşetten alırken bakışlarım içindeki, dışından da görünen kahveliklerde gezindi. Onun zeytin olup, olmadığını çözmeye çalışırken sesini duydum. "Zeytinli değil. Zeytin sevmediğini unutmadım." Bakışlarım ona çekilirken onun bana bakmadan direkt yol ile bakıştığını görmüştüm. Bakışlarımı geri açmaya çevirip bir ısırık aldım. Evet, bu zeytinli değil, çikolatalıydı.

"Afiyet olsun, çilekli pastacı." Bana bakmadan söylediği tok sesini işitmiştim. Kaşlarım çatılırken, açmayı yerken mırıldandım. "Bana neden Şirin demiyorsun? Yani Şirin dediğini pek duymuyorum. Hep ya Şirin Pastacı ya da farklı lakaplar kullanıyorsun." Bakışları yine bana dönmedi. Aynı şekilde yola bakmaya devam etti. "İlgilenme. Bu iş bitince hayatından çıkaracağın adamım. Boş ver nasıl sesleniyorsam sesleneyim." dedi halsiz bir sesle.

"Haklısın. Umurumda da değil zaten." diye mırıldandım umursamazca. Açmadan koparıp ağzıma attım. "Sende ister misin?" başını yavaşça iki yana salladı. "Onları senin için getirdim."

Getirdiklerini yemeye devam ederken tek kelime etmedim. "Pelin seni çok özlediğini söyledi." Bakışlarımı açmaya indirdim. "Selam söylersin gidince." diye mırıldanmama karşılık başını salladı.

Batu göz ucuyla bana baktığında benimde bakışlarım anında onu buldu. Bakışmamızın ardından başıyla multimedyayı işaret etti. "Şarkı açabilirsin istersen. Hava buluruz." En son ve bu arabaya ilk binişimde şarkı isteğime karşılık sert bir şekilde, "Hava falan bulmak istemiyorum!" demişti.

"Gerek yok. Hava bulmak istemiyorum." demiştim sadece. Başını ifadesizce salladı. "Peki." Esinti yüzüme vururken saçımı da aynı zamanda yüzüme vuruyordu. Saçımı geriye atarak dışarıyı izledim.

Yol boyunca aramızda bunlar dışında hiçbir konuşma geçmedi. Bir saate yakın bir süre içinde çok trafik olmadan otele varmıştık. Batu aracını uygun bir yere park ediyorken, "Şimdi biz öyle oda almadan falan gireceğiz ama, bir sorun çıkmasın?" Göz ucuyla bana baktı. "Evet, bu yüzden biz seninle yeni evli ve balayı çiftiyiz."

Gözlerim irileşirken, "Ne?" dedim şaşkınlıkla. Bakışlarını park ettiği yere çevirirken arabayı tam oturtunca kapattı. Şaşkın bakışlarım hala ondaydı. Bunu fark etmesiyle bana dönerek ciddiyetle, "Gel evlenelim sonra balayına gidelim demiyorum ya Şirin Pastacı. Hemen olduğu katta balayı süitleri vardı. Normal odalar doluydu bende onu aldım. İlerideki kocam dışında kimseyle balayı süitine girmem demiyorsan bir sıkıntı yok?"

Şaşkınlığım dinmişken bir şey demeden kapıya döndüğümde,  "Bunu evet olarak kabul ediyorum." diyerek arabasından indi. Peşinden hemen açılan kapıdan bende indim. Arabasının bagajına ilerledi ve küçük bir bavulu çıkardı. "O ne için?" diye sordum, kasayı kapatıp gelişini izlerken. "Öylesine. Boş bavul. Gerçekçi olsun diye."

Arabayı kilitlediğinde beraber otele ilerlemeye başladık. Bakışlarım otelde geziniyordu. Dışardan görüntüsü oldukça lüks, tam bir beş yıldızlı oteldi. Büyük otelin, büyük kapılarına yaklaşmamızla adımlarımızı hızlandırdık. Etrafta mutlu çiftler, Arkadaşlar, ayrı ayrı insanlar, otel çalışanları geçip gidiyordu.

İçeri girdiğimizde direkt yanda bulunan danışman bankosuna ilerledik. Saçları topuz, hafif makyajlı, sadece beyaz gömleği görünen kadın çalışan başını kaldırıp bize baktı. Ardından bakışlarını Batu'da kilitledi. "Hoş geldiniz." dedi tebessüm ederek. Bakışları asla bana dokunmuyordu.

Batu kolunu danışman bankosuna dayadı. "Hoş bulduk." Kadın aldığı cevapla daha çok gülümsedi. "Buyurun?" dedi bakışlarını Batu'da gezdirirken. Kız bakışlarını Batu'dan ayırmazken bende bakışlarımı ondan ayırdım. "Batu ve Şirin. Balayı süitimiz vardı."

Kadın bir anda ciddileşen ifadesiyle bilgisayara baktı. Birkaç kontrolün ardından bir kartı alıp ikimize uzattı bu sefer. "Buyurun efendim. 130 numara, beşinci kat." dedi ciddiyetle. Kartı Batu'dan önce aldım. Acele davranmamıştım, sadece o yavaş davranınca ben almıştım. "Teşekkürler." diyerek ilk kez konuştuğumda kadın sadece başını sallayarak bilgisayar ekranına döndü.

Tam ilerleyecektik ki bir takımlı personel yanımıza gelerek Batu'nun elindeki boş bavulu işaret etti. "Ben eşlik edeceğim. Ben taşıyayım isterseniz." Batu başını iki yana salladı. "Sağ ol kalsın. Eşlik etmenize de gerek yok." Adam ısrar ederek Batu'ya doğru bir adım attı. "Ben taşırım siz zahmet etmeyin."

Batu kaşlarını çatarak bavulu geri çekti. "Yok diyorum kardeşim!" dedi hafif sinirli çıkan sesiyle. Adam bavula uzanacaktı ki Batu hızla bavulu diğer tarafa aldı. "Hayır diyorum lan, ne meraklısın taşımaya!" Adam, Batu'ya şaşkın bir bakış attıktan sonra tekrar uzanacaktı ki Batu anında bavulu ayağından kaldırıp çekti. "Hop! Bende! Hadi yürü!"

Personel bir anda bavulu alıp çekmesiyle üçümüz de duraksadık. Adam afallarken şaşkınca boş olduğunu anladığı bavula baktı. Batu öfkeyle kaşlarını çatarken sert bir şekilde uzanıp bavulu adamdan aldı. "Ver lan! Ver bavulumu!" Adam irkilerek bavulu geri verip hızlı adımlarla uzaklaştı.

Asansörlere ilerlemeye başladığımızda kadının tavrını, Batu'yu beğendiğini bakışlarından fark etmiştim. Hatta balayı süitini duyunca yüzü düşmüştü. Bu olana karşı hiçbir tepki göstermemiştim çünkü ben ilgilendirmezdi.

Asansöre girdiğimizde Batu beşinci kata bastı. Asansör çıkarken sırtımı asansör duvarına yasladım. Bakışlarını deli gibi üzerimde hissetsem de ona bakmıyordum. İç çekişini duydum. Duymazdan geldim. "Keşke geri dönsen..." diye mırıldanışını duydum. Duymazdan geldim.

Asansör dakikalar sonra çıkınca direkt asansörden inip süiti aramaya başladım. Peşimden adımlarını duyabiliyordum. Bakışlarım kapılardayken Batu'nun, "Onun odası 123 numara." deyişiyle bakışlarım direkt o numarayı buldu. Kapısına kısa bir bakış attıktan sonra az biraz ilerideki karşı duvarda bulunan bizim süiti bulmuştum.

Elimdeki kartla kapıya ilerlerken arkamdan gelen varlığını hissetmemek imkansızdı. Kartı kapıya okutmamla kapı açıldı. Tek tek içeri girdik. Bakışlarım gayet lüks, modern odanın içerisinde gezindi. Büyük yuvarlak yatağın üstü gül yapraklarıyla süslenmiş, aynı süsler köşedeki hazırlanmış jakuzinin üzerinde de bulunuyordu. Perdesi olan, camdan bir bölge tuvalet için ayrılmıştı.

Hızla ilerleyip gül yapraklarını umursamadan bedenimi yatağıma attım. Bakışlarım tavandayken yaklaşan ayak seslerini duydum. Yatağın hafif çökmesiyle onun da yatağa çıktığını hissettim ki bir anda üzerimde belirince şaşkınlıkla gözlerim irileşti. Yakınlığımız o kadar fazlayı ki sessiz nefesini bile duyabilirdim. "Planı anlatmamı ister misin Şirin Pastacı?" dedi çarpık bir tebessümle

Başımı hafifçe indirip çok kısa süren bir şekilde aşağıya bakış attıktan sonra başımı kaldırıp yakınlığımızı işaret etmek ister gibi bu sefer ona bakış attım. "Yuh yani Batu! Gel bir de, içime gir istersen!"

Cümlem Batu'nun yüzünde imalı bir sırıtış oluştu. "O da olur inşallah, Şirin Pastacı." Cümlemi ve onun çıkardığı anlamı anlamamla yanaklarım ısınırken gözlerimi irileştirdim. "Ne! Oha ya! Edepsiz! Sapık Pastacı!"

Tam onu üzerimden itiyordum ki aceleyle üzerimden kalkarak güldü. "Tamam tamam! Sakin ol şakaydı! Valla, utanıyorsun falan, tatlı oluyor diye!" İkimizde yataktan kalkarken ellerini bir şey yapmamam için bana doğru uzattı. "Sakin...sakin ol pastacı."

Yatağın üzerindeki gülleri alıp üzene fırlatmamla kollarıyla kendini korudu. Bir kere daha güllerle yatağın çarşafını da çekerek üzerine fırlattığımda yine kendini korudu. Tam saldırmak için yaklaşacaktım ki anında kollarımdan kavrayıp hafifçe eğilip diğer kolunu da bacaklarımın altından atıp saniyeler içinde havalandırmıştı beni.

Yine şaşkınlıkla ona dönerken, o hızlı hızlı jakuziye ilerlemeye başladı. "Ne yapıyorsun! Bırak beni! Şimdi karar verdim seni asla affetmeyeceğim!" diye bağırdığımda Batu öfkeyle kaşlarını çattı. "Öyle mi? Islatayım o zaman bende seni olur mu?" Cümlesiyle kaşlarım daha da çatıldı. "Islat! Fikrim değişmez!"

Batu beni atacak gibi indirdiği an refleksle yüzümü göğsüne bastırarak kendimi korumaya çalıştım. Gülüşünü hissettiği an tekrar havalandık ve saniyeler sonra beni yumuşak bir zemine fırlattı. Gözlerimi açıp baktığımda yatakta olduğumu gördüm. Bakışlarım onu bulduğunda yatağın ucuna oturduğunu gördüğüm an hızla kalkıp kollarımı boğmak ister gibi boynuna sardım. Başını hafifçe kaldırıp hızla yataktan kalktığında bacaklarımı beline sardım. "Senden nefret ediyorum Batu! Sana katlanmayı bile sevmiyorum!" diye bağırdım kulağına doğru. "Ne bağırıyorsun kızım kulağıma!" diye bağırdı benden kurtulmaya çalışırken. Tırnaklarımı boynuna geçirerek kulağını ısırmamla acıyla inledi. "Oha oha! Fil dedik, panter çıktın!"

Batu hemen dönüp yatağa eğildiğinde sırtım yatağa değdi. Biraz daha eğilmesiyle baskısını üzerimde hissettim. "Eğer kollarını çekmezsen ağırlığımı üzerine vereceğim ve o minik halinle altta ezileceksin." Cümlesiyle nefes nefese, "Ne-" diyordum ki ağırlığını vermeye başladığını hissetmemle anında altından, gerileyerek çıkıyordum ki çıkacağım anda bacaklarım kafası altında kalmıştı. Bu görüntü tam olarak Batu kafasını dizlerime koymuş gibi bir görüntü oluşturuyordu. Başı dizime değdiği an sadece saliselik gülümsemesini yakalamıştım. Bakışlarımız birleşirken ikimizin de ifadesi soldu. Nefes nefese bir şekilde bakışmıştık.

Batu titreyerek çalan telefonuyla aynı zamanda bakışlarını benden kaçırdı. Başını kaldırmadan çok az bükülüp cebinden telefonunu çıkarıp kulağına yerleştirdi. Yazan isme bakmadan direkt açmıştı. "Alo?" Gelen sesi bende duyabiliyordum. "Alo Batu?" Yılmaz amcanın sesiydi.

İkimizde hala nefes nefeseyken Batu, "Söyle baba." dedi bakışları hemen yukarısından ki bana kayarken. "Oğlum sen niye nefes nefesesin öyle? Ayrıca neredesin?" diyen sesini duydum. "Şirin'leyiz baba. Oteldeyiz, bir işimiz var onu halledelim bitince konuşacağız zaten." Söylediği cümlenin yanlış anlaşılacağını düşünmeden konuşan öküze karşılık sinirle omzunu sıktım. Batu inlerken, "Yapma Şirin Pastacı!" diye mırıldandı.

Gözlerim irileşirken dudaklarımla, "Babanın seni duyduğunu biliyorsundur umarım!" diye sessizce mırıldandım. Bana bakarak, "Selam söylüyor o da." Kaşlarım çatılırken derin bir nefesi verdim yüzüne doğru. "Tövbe estağfurullah, tövbe bismillah! Kapat lan telefonu!" Bana kadar gelen yüksek sesle ikimiz de irkilmiştik. "Tamam baba ne bağırıyorsun ya..." diye sessizce söylenerek telefonu kapattı.

Telefon kapandığı an yatakta ayağa kalkmamla başı düşerek yatağı buldu. Zıplayarak yataktan indim. "Sen nasıl bir..." diye mırıldandım ki söyleyecek kelimeyi dilime getirmedim. Batu yataktan kalkarken, "Ben ne? Neymişim ben?" diye söylendi. "Fazla rahatsın." diye mırıldandım ona öfkeli bir bakış atarken.

"Dürüst bir insanım ben. Babama yalan söylemem." dedi yapmacık bir sesle. Alayla gözlerimi devirdim. "Kesin öyledir, tabi tabi." diye mırıldanarak sırtımı duvara yasladım. Karşıma yaklaşacaktı ki elimi uzatarak bunu engelledim. "Sen bana yaklaşma! Yaklaşmadan konuşalım!" dememe karşılık hafifçe gülerek başını salladı. "Hay hay."

"Öncelikle adamın kapısını direkt böyle çalarsak açmaz. Çünkü büyük bir ihtimalle bizi tanıyor. Bu yüzden o bavulun içindeki otel personeli kıyafetlerini giyip öyle gireceğiz. En azından girene kadar tam yüzümüzü göstermeyiz oda girene kadar şüphelenemez. Sonrası zaten malum."

Kaşlarım kalkarken bakışlarım kapının yanındaki bavula kaydı. "Sen onun için mi getirdin?" diye sorduğumda başını karasız bir o yana, bir bu yana salladı. "Aslında öyle de sayılır. Zaten kıyafeti getirecektim, onunla beraber getirmek daha mantıklı geldi. Bavula ilerlerken merakla konuştum. "Kıyafetleri nasıl ayarladın ki?"

Bavulu olduğu yerde açıp, içindeki otel personeli, havlu değiştiren çalışanların kıyafetlerini alarak yatağa attım. Sadece kadın için olan kıyafet vardı. "Sana ne kızım? Karıştırma orasını hallettik işte." Cümlesine yan gözle bakış atarak kıyafetleri incelemeye döndüm. "Dikkat çekmemek için ilk sen girersin. Sen giyerken çıkıp bir turlayıp geliyorum, ben gelmeden çıkma." dedi kapıya ilerlerken.

Ona bakmadan, "Tamam." diye mırıldandım. Tam çıkacaktı ki hemen ayağa kalkıp, "Dur!" diye seslendim. Beklemediği çıkışımla beraber durup bana döndü. Arkamı dönüp sırtımı gösterdim. "Gitmeden fermuarımı aç bari! Çok uğraştırıyor!" diye söylenmemle hafifçe güldü. Kaşlarımı çatınca bana doğru yavaş adımlar atmaya başladı. "Sonra da yakınlaşmayalım dersin." Alayla yüzümü buruşturarak fermuarımı işaret ettim. "Çok konuşma fermuarı aç."

Batu tam arkamda durduğunda kaşlarını çatarak söylediğine yemin edebileceğim sesiyle konuştu. "Bana emretme açmam, on saat uğraşırsın açmak için." diye söylendi. Alayla sırıttım. "Bana uyar. Kafeni kurtaramayız." Fermuarımın olduğu kısmı bir anda çekerek beni kendine yaklaştırmasıyla afalladım. "Ben her türlü çözerim Şirin Pastacı..." Sesi, nefesi omzuma dokunuyor, dokunduğu yeri gıdıklıyordu. "Seni de almam kalırsın burada."

Kaşlarım çatılırken ellerimi arkama atıp kendim açacaktım ki bir anda fermuarı aşağıya indirdiğini, elbisenin gevşeyişinden ve gelen sesten anlamamla omzum üstümden aramızda yine karışlar mesafe olan ona baktım. "Tamam gidebilirsin." diye fısıldamamla elini fermuardan çekerek geriledi. "İyi giyinmeler." diyerek hızlıca odadan çıktı.

"İyi giyinmeler ne ya?" diye sessizce alay ederek askılardan üzerimdeki elbiseyi yavaşça çıkardım. Elbiseden kurtulduktan sonra getirmiş olduğu personel kıyafetlerini üzerime geçirdim. Bu kıyafetleri ilk geldiğimiz zaman giyen birkaç insan görmüştüm.

Odanın içindeki boy aynasına ilerleyerek üzerime giydiğim kıyafetlerin duruşuna baktım. Saçımı bozmadan altta topladıktan sonra tekrar kendime baktım. Çok geçmeden hazırlanmış olduğum için yatağa oturup telefonla uğraşırken Batu'yu bekledim.

Dakikalar sonra kapı çalınınca telefonu cebime atarak kalkıp aceleyle kapıyı açtım. Şaşkınlıkla kapının önünde havlu arabası gibi duran bir şeyle beraber kapının önündeki Batu'yla bakıştım. "Onu nasıl buldun?" diye sordum şaşkınlıkla. "Boş ver Şirin pastacı!" diye fısıldayınca bu boş verlerine dayanamayarak, "Ya söyle işte!" diye  sitem ettim. "Ya havlu yok dedim aldım işte!" Kaşlarım şüpheyle kalktı. "Ha öylece verdiler yani?" diye sormamla, "Karım, hepsi aynı beyaz havlu olsa bile illa kendisi seçer dedim, verdiler işte!"

Alayla güldüğüm an beni kolumdan, yavaşça kendi yanına çekti. "Hadi sen bunla git ama yüzünü gösterme girene kadar. Yüzünü gördüğü an beni içeri al. Ama bak hemen al." demesiyle başımı sallayarak sürüklediğim havlularla beraber kapıya ilerledim. Batu beni çok uzak olmayan bir bölgeden izlerken kapıya ulaştığımda kapıya tıkladım.

Ayak sesleri gelirken kalp atışlarım yükselmeye başladı. "Kim o?" dedi yaklaşırken. Bilerek değişik çıkardığım sesimle, "Havlular için gelmiştim!" demiştim. Kapı saniyeler sonra açılırken başımı eğdiğim yerden kaldırmadan durdum. "Bende tam havluları değiştirir misiniz diyecektim..." diyerek içeri doğru uzaklaşan adım seslerini duymam sakinleşmeme sebep olmuştu. Tam bu anda ben içeri girecekken Batu dayanamamış gibi açık kapıdan içeri girip kapıyı ardımızdan kapatmasıyla başımı anında kaldırdım.

Adam farklı bir şey olduğunu fark edip üzerindeki bornozla beraber Batu'ya dönmüştü. Batu'nun dişlerini sıkarken çıkan o sesi ben bile duyuyordum. Adamın ifadesi şoka dönerken kısık bir sesle, "Batu Karaman?" diye mırıldandı. Batu sıktığı dişlerini duraksatarak ürkütücü bir sesle, "Yok...ecelin olacaktı." diye fısıldadı.

"Bat-" diyordum ki Batu anında yatağın üstünden atlayarak adamın ensesini kavrayarak yüzünü yatağa bastırınca gözlerim yine irileşti. Hemen koşarak Batu'nun arkasına yetişip büyük bir öfkeyle, yüzünü yatağa bastırarak boğmaya çalıştığı adamdan uzaklaştırmaya çalıştım ki asla yaramıyordu. Onu böylesine öfkeliyken ondan ayıracak güce sahip değildim.

"Şirin Pastacı çekil!" dedi duymam için yüksek bir sesle. Başkasını çağıramayacağım için yapacak başka bir şeyim olamadığı yok oluyordu. Geri adım atarak, yüzümdeki çaresizlikle hıncının geçmesini bekledim.

Adamı ensesinden kaldırmasıyla adam derin nefesler almaya başladı. Adamı hemen arkalarındaki balkona ilerletti. "Yok ben seni aşağı atmadan rahat etmem!" diye bağırınca araya girmem gerektiğini anladım.

Batu balkonun kapısını açıyordu ki koluna yapışarak geri çekmeye çalıştım. "Yapma Batu! Tam olarak kastettiğim buydu işte! Hani dövmeyecektin!" diye bağırmama karşılık bana dönmeden, "Ben sana dövmeyeceğim demedim, döverek konuşturmayacağım dedim." dedi adamı inatla balkona sokmaya çalışırken. "Ama öyle ölür yapma!" diye bağırdım.

Batu dönüp, endişeli gözlerime baktıktan sonra öfkeyle bağırıp adamı ensesinden çevirerek yatağın yanına, yere doğru itti. Adam yere düşerken acıyla inledi. Batu adamın üzerine çıkıp yumrumlar atmaya başladığında adama doğru bağırdı. "Senin yüzünden! Senin gibi ebesini belleyeceğim adamlar yüzünden!"

Elimi Batu'nun koluna koyarak onu geri çekmeye çalıştığımda omzu üstünden bana döndü. "Yapma Şirin Pastacı! Bu adam yapmasaydı ben kendime hakim olamayıp senin kalbini kırmayacaktım! Sana yüklenmeyecektim! Yine kafemizde çok sevmesek de tartışarak zaman geçirecektik!" diye kükredi.

Elim kolundan ayılırken bir şey demedim. Batu dönüp tekrar yumruklar atmaya başladı. "Allah belanı versin! Babam kalp krizi geçirdi sizin yüzünüzden! O adamın, o kadının yıllarını verip tek ekmek teknesinin adı kirlendi! O annem sizin yüzünüzden, sizin o aptal saptal haberleriniz yüzünden mutfakta gizli gizli ağladı! Ne yapıyorsanız bana yapın lan!" Batu her bir kelimesinin yanında bir yumruğu suratına indiriyordu.

Batu durduğu an, Adam zar zor konuştu. "Sana yapmış zaten yaptığını..." Başıyla zar zor hemen üzerindeki Batu'yu işaret etti. "Şu haline bak." Batu'nun attığı son, sert yumrukla beraber bir kırılma sesi ve bir bilinç kaybı yaşanmıştı.

🍰

Adamın gözleri hareket etmeye başlayınca olduğum yerde ayaklandım. Başı da kalkmaya çalışında bakışlarım benim gibi bunu fark eden Batu'ya kaydı. Hemen ardından bakışlarımı geri adama çevirdim. Adam bir acıyla yüzünü buruşturarak inlerken başını kaldırdı. "Burnum..."

"Hadi yine iyisin, sayemde estetikte olursun, burnun büyüktü zaten." diye söylendi Batu öfkeyle. Adam anında gözlerini açarak tek tek bize baktı. Eli burnuna çıkarken "A Aa!" diye acıyla bir şeyler söylemeye çalıştı. "Ambulans çağırsaydınız, hastaneye götürün be- Burnum ah!" diye söylenmeye başladı.

Batu da oturduğu yerden kalktı. "Şimdi her şeyi ses kaydında itiraf etmezsen bu sefer sadece bir yer değil kırılmadık hiçbir yerin kalmaz." Batu'nun cümlesine gözlerimi belerterek baktıktan sonra adam döndüm. "Artı olarak kafede yaptığınız işin görüntüleri var. Polis veririz sizi."

Batu bakışlarını adamdan çekmeden başını salladı. "Seç." dedi ciddiyetle. Adam fiziksel acısı yüzüne yansırken zar zor konuştu. "Tamam...halim kalmadı zaten. Açın ses kaydını." Tahminimden daha kolay olmuştu. İyi.

Hemen Batu'nun yatağın üzerindeki telefonunu alıp kilitsiz ekranı açarak ses kayı uygulamasına girdim. Adama yaklaşırken aynı zamanda eğildim. Batu adama ürkütücü bir şekilde bakarken sert bir sesle konuştu. "Aşk kafesine ne yaptıysan, emri kimden aldıysan hepsini söyleyeceksin."

Adam birkaç kere daha acıyla inledi. Yüzü buruşurken zar zor başını salladı. "Hadi hemen...dayanamıyorum bu acıya." diye mırıldandı acılı bir sesle. "Başlattım konuş." diyerek kayıt tuşuna bastığımda acıyla yüzünü buruşturarak konuşturmaya başladı. "Ben Ahmet Yurtsuz...Aşk kafesinin canlı müzik davetinde çıkan kazada, ışıklandırmanın düşmesine ben sebep oldum. Kurtuluş Arsız, beni bu iş için tuttu." Ve ses kaydı kapandı.

Batu'ya dönüp başımı salladım. "Bu kayıtla beraber görüntüyü yaymak artık sizdedir. Halledersiniz, her yere yayarsınız." Batu da benim gibi başını salladığında adamın sesini duyduk. "Şimdi bana ne olacak? Bunlar yayılırsa başım belaya girerse?"

Batu hızla eğip adamın omzunu sıktı. "Sen o işi kabul ederek başını zaten belaya soktun. Gerisine biz karışmayız." Ardından telefonunu cebine atıp elini kavrayarak ikimizi de odadan çıkardı. El temasımıza şaşırsam da tek kelime etmemiştim.

Dışarı çıktığımız an diğer odaya girmeden karşıma gelerek elini sırtımı yasladım duvara bastırdı. "Sen çantanı falan al gel. Üzerini de değiştir. Şunu da gönderelim." deyince başımı salladım. Tam kolunun altından eğilip gidecektim ki sesini duydum. "Şirin..." bana nadir sadece adımla seslendiği anlardandı sanırsam. Hafifçe dönmemle ciddiyetle bana baktı. "Özür dilerim." dedi içten bir sesle.

Bir şey diyememiştim. Ve bir şey de demeyeceğimi anlamasıyla sakince kolunu duvardan çekti. Karşısından çıkıp odaya ilerledim.

Aklım o kadar karışmıştı ki, hislerim, duygularım ne haldeydi düşünmek bile istemiyordum. Sanırım artık Batu'yla yollarımız tamamen ayrılıyordu.

🍰

Kafenin önüne gelmiştik. Benim evim için biraz daha ilerlemek gerekiyordu. Her şey bir nevi bu kafede başlamıştı. Her ne kadar onunla otostop çekerken karşılaşmış olsak da her şey burada da başlamış sayılırdı. 

Bakışlarım sürücü koltuğundaki ona döndüğünde onun zaten bana baktığını gördüm. "Kafeye girecek misin?" diye sormasının üzerine başımı iki yana salladım. "Eve giderim direkt." dedim. Tam bana beni bırakmayı teklif edecekti ki bunu anlayacak, "Hayır Batu. Bak saatte geç değil zaten. Hiç gerek yok." dememin üzerine ısrar etmedi.

Telefonumu açıp bir ses kaydını ona yolladım. "Bu Ferhat'tan hesap sormaya gittiğim zaman aldığım ses kaydı. Buda yeterince onları suçlu duruma çeker. Ona hesap sorarken ses kaydına almıştım." Cümleme karşılık başını onaylarcasına salladı. "Sağ ol."

"Ayrıca şu otel olayını da düzgünce anlatırsın. Yanlış anlaşılma olmasın şimdi." dememle yine sadece başını salladı.

Attığım ses kaydını dinlemeden bana döndü. "Bir daha görüşür müyüz?" diye sordu boş bir sesle. Omuz silkerek ona döndüm. "Neden görüştük ki zaten Batu? Neden birbirimizin hayatında olduk ki?" diye sordum onun gibi boş bir sesle. Onunla hiç tanışmamış, hiç onun arabası bana durmamış, hiç ben onun arabasına binmemişim, hiç kafelerinde çalışıp onları sevmemiş olabilirdim, olabilirdik.

Batu sakince elini uzattı. "Görüşme- Umarım görüşürüz." dedi ilk gün dediğini aksi olarak. "Bir daha görüşmemek üzere." dedim ilk gün dediğimin aynısı olarak.

Ardından arabadan inip arkama bakmadan ilerlemeye başladım. Evime giden yolu hızlı adımlarla ilerlerken içime istemsiz bir hüzün kaplamıştı. Batu'nun varlığı ya da yokluğu bana bu kadar hüzün vermemeliydi. Onun hayatımda hiçbir yeri olmamalıydı.

Adımlarımı daha da hızlanırken yolu dönene kadar bakışlarının üzerimden geçmeyeceğini bildiğim için hızlı ilerlemeye çalışıyordum. Yüzüm asılmış, moralim düşmüştü resmen. Tamamen hayatımdan çıkacaktım. Yepyeni iş, yepyeni hayat kuracaktım.

Bölüm sonu!

Bölümü beğendiniz mi? Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz belirtirseniz sevinirim.

Bana destek olmak için oy verip yorumlar yaparsanız çok sevindirirsiniz 💖

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere🤍

Ig: dilek.wt

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top