7.BÖLÜM : KALPLERİN İSTİFASI


🍰

7.BÖLÜM : KALPLERİN İSTİFASI

Kalp kırıklığı, hayal kırıklığı ve ağır sözler, duygusal manzaraların gökyüzündeki koyu bulutlar gibi beliren karanlık gölgeleridir. Bir zamanlar parlak ve umut dolu olan bir kalbin yıkımının izlerini taşırlar. Kalp kırıklığı, masumiyeti ve güveni yerle bir ederken, hayal kırıklığı acı dolu bir nefes gibi içeri sızar ve umutları söndürür. Ağır sözler ise duygusal bir fırtınanın kudretli yıldırımlarıdır; keskin ve acı vericidirler.

Kalp kırıklığıyla, bir zamanlar sıcak ve sevgi dolu olan bir bağın çatırdamasıyla karşılaşırız. Kalp, kırılmış cam gibi çatlayarak, ince yaralarla kaplanır. Her adımda sızlayan bir ağırlıkla taşınır ve derin bir hüzünle dolup taşar.

Hayal kırıklığı, solgun bir güneşin ardında kalan gölgeler gibidir. Umutlarımızı sarar, umut ışığına giden yolu tıkar ve içimizde boşluğun derinliklerini açığa çıkarır. Beklentilerimiz, güçsüz ve çürümüş bir ağacın yaprakları gibi dökülür, umutsuzluğun soğuk rüzgarlarıyla savrulur.

Ağır sözler, duygusal bir depremin yıkıcı etkisini taşır. Acımasızca dökülen bu sözcükler, bir kılıç gibi yürekleri deler ve kelimelerin ardında bıraktığı izler yıllarca silinmez. İçimize saplanan her bir söz, yaraları kanatır ve ağırlığıyla bizi yerle bir eder.

Bu üç etki, duygusal bir manzaranın kahramanlarıdır. Bir araya geldiklerinde, kalbin en derin noktalarında karışan bir fırtına yaratırlar. Kalp kırıklığı, hayal kırıklığı ve ağır sözlerin birleşimi, ruhumuzda bir yıkımın izlerini bırakır ve zamanla onarılmaya çalışılan kırılmış bir pusulaya dönüşür.

Batu'nun karşısında durmuş onun ağır sözlerini işitmiştim. Kendime gelmem için bir an önce kalbimin parçalarını yerden toplayarak burayı terk etmem gerekiyordu. 

Bir anlık öfkeyle mi söylemişti, sonradan pişman olur muydu bilmiyordum. Şu andan itibaren de umurumda değil zaten. Gözlerimden akan yaşları sildim. Gözlerim şu an kesin kızarmıştı. Batu, çok kısa bir süre, sert ve öfkeli ifadesiyle kızaran gözlerimin içini izledi.

"Ya sen nasıl bir şerefsizsin! Abla ağlama! Abla şu herifin iki saçma sözü yüzünden sakın göz yaşı dökme! Sadece kendi suçunu bastırmak için seni suçlayan gereksizin teki!" diye bana doğru seslendi Ali. Batu yeterince bana bağırmış olduğu için beni daha fazla kötü hissetmemem için bağırmıyordu.

Arya, Ali'ye bakmadan kısık sesle konuştu. "Ali gidelim...Şirin iyi görünmüyor, daha fazla kalmayalım." Ali düşündü ve ona katıldı. Ardından Ali, omuzlarımdan tutup beni kafenin çıkışına ilerletti. Arya'da Batu'ya öfkeli bakışlar atıp hızla peşimizden ilerledi.

Ali beni ilerletirken, "Abla üzülme." diyordu yumuşattığı sesiyle. "Bak sen beni çok düşünürsün. Ben üzülürüm sakın üzülme." Zamanında sırf o üzülmesin diye yanında bile ağlamadığımı bilmese de hissediyordu demek ki.

Kafeden çıkıp Arya'nın arabasına yetiştiğimizde Ali hızla beni arabanın arka koltuğuna oturttu. Kendisi ise yolcu koltuğuna geçti. Sürücü koltuğuna yerleşmiş olan Arya arabayı çalıştırdı ve bizi buradan kurtarmak için arabayı ilerletmeye başladı.

Aklımda hala Batu'nun ağır sözleri çınlıyordu. Sözler beynimde yankılandıkça daha da beter hissediyordum. Canım yanıyor, içim sızlıyordu. 

Ali ile Arya arada sırada dikiz aynasından bana bakıyorlardı. Yol boyunca kimse konuşmadı sessiz bir şekilde eve geldik. Eve girdiğimde direkt uyumak istedim. 

Arya bana dönüp, "İyi misin?" diye sormuştu. Başımı yavaşça aşağı yukarı salladım. Her ne kadar başımı sallasam da içi kıpkırmızı olmuş gözlerim benimle aynı şeyi söylemiyordu. Ali nazikçe kolumu tuttu. "Abla takma sen o öküzü. Üzülme sakın. Senin üzüldüğünü görmek istemiyorum." 

İki elimle yerleştirip akan iki damla yaşı sildi. "Sen merak etme ablacığım iyiyim." diye fısıldadım gülümsemeye çalışarak. Ali inanmıyormuş gibi baktı. "Ama şuan uyumak istiyorum." dedim anlayış bekleyen sesimle.

Ali tam bana seslenecekken Arya, Ali'nin kolunu tuttu. "Bırak, uyusun biraz daha iyi olur." Ben merdivenlerden çıkarken Ali biraz düşündükten sonra karşı çıkmadı. Yavaş adımlar ile merdivenden yukarı çıkıp odama girdim. 

Halsizce dolabımın önüne geçerek dolatan bir pijama ve bir tişört alıp hızlıca üzerime geçirdim. Ardından makyaj masamın önündeki küçük pufa oturup kızarmış gözlerimle kısa bir süre bakıştıktan sonra makyaj pedime temizleme suyu sıkıp yüzümdeki makyajı silmeye başladım.

Makyajım sildikten sonra hızla puftan kalkıp bu günü unutmak, onu hafızamdan silmek, zihnime kazınan sözlerini yok etmek isteyerek yatağıma yerleştim. Gözlerimi kapattığım zaman aklıma yine ışığın düşme anı, herkesin kafeyi terk etme anı, en acıtan ise Batu'nun bana bağırdığı an aklıma geliyordu.

Boğazımda oluşan yumruyla beraber yutkundum. Daha fazla düşünmemek için gözlerimi sıkı sıkı kapattım. 

🍰

Sabahın erken saatinde kalkmıştım. Çoktan hazırlanmış üzerime kafenin pasta yarışmasına gittiğim gün giydiğim elbiseyi geçirmiştim. Şu an saat Batu'nun geliş saatinden iki saat erkendi bu saatte kafeye gelmezdi herhalde. 

Evde benden başka kimse uyanık değildi. Çantamı masadan alıp sessiz adımlarla odadan çıktım. Merdivenleri sessiz adımlarla indikten sonra salona girip köşedeki sehpanın üstünde duran Arya'nın arabasının anahtarını aldım. 

Arya arabayı istediğimiz zaman alabileceğimizi söylerdi hep. Merak etmemeleri için küçük bir kağıda onlara not bıraktım.

"Beni merak etmeyin, erken çıktım küçük bir işim var. Kısa süreliğine arabanı da aldım Arya. Bunun için de teşekkür ederim."

Notu görmeleri için yemek masasının üstüne yapıştırdım. İşimi bitirmemin hemen ardından hızla kapıyı kapatıp evden çıkarak arabaya doğru ilerledim. Yoldan araba geçmiyorken, hatta insan bile az bulunuyordu. 

Açtığım kapıdan arabanın sürücü koltuğuna oturdum. Arabayı çalıştırarak dikkatle ilerletmeye başladım. Ehliyetim vardı ama çok araba kullanmazdım.

Batu muhtemelen istifa ettiğimi öğrenince hedefine ulaştı diye sevinecekti.  Artık benim Aşk kafesi maceram sonlanıyordu. Yol boyunca sürekli bunları düşündüm.

Benim sürüşümle beraber yaklaşık otuz dakika süren yolun ardından arabayı dikkatle bir yere park ettim. Arabadan indim ve kafeye doğru adımlarımı atmaya başladım. Bir an önce şu işi bitirip dönmeliyim. 

Normalde şu saatte kafe açık olmayabilirdi ama dünün dağınıklığının toplanılması için muhtemelen erken geleceklerdi. Gelmeseler bile sahilin önünde onlardan birinin gelmesini bekleyebilirdim. 

Kafeye yaklaştıkça göğsüm sıkışıyor gibi oluyordu. Dışarıdan, içeride birileri olduğu görünüyordu ama kim olduklarını çözmek için uğraşmadım. Kapıyı açıp içeriye girdim. içeride sadece Pelin ve Yılmaz amca vardı. 

Pelin dünün dağınıklığını toplarken, Yılmaz amca kasanın arkasında iş kağıtlarını karıştırıyordu. İçeri girmemle ikisinin de bakışları bana döndü. Yüzlerinde şaşkın bir ifade oluşmuştu. Büyük ihtimalle sabahın bu saatinde neden burada olduğumu anlamamışlardı. 

Pelin kısa süren sessizliği konuşarak bozdu. "Şirin? Neden bu kadar erken geldin?" Kaşları havada bir şekilde bana bakıyordu. Önce Pelin'e ardından Yılmaz amcaya baktım ikisi de merakla beni izliyorlardı. Yılmaz amca sıcak bir ses tonuyla konuştu. "Ne oldu kızım?"

Pelin bana doğru iki adıma attı. "Şirin...iyi misin?" Kendimi dik tutmaya çalışırken düz bir ses tonuyla konuşmaya başladım. "Ben bir karar aldım..." Bakışlarımı ikisinin üzerinde gezdirirken boş, duygusuz çıksın diye uğraştığım sesimle beraber ciddiyetle, "İstifa ediyorum." dedim.

Yılmaz amca ve Pelin'in gözlerine oldukça fark edilen bir şaşkınlık çöktü. "Sen ciddi misin?" diye sordu Pelin aceleyle. Ciddi ifademle ona bakarak başımı salladım. "Nereden çıktı bu şimdi?"

Pelin'e bir bakış attım. "Dün neler olduğunu unuttun galiba Pelin? Daha burada çalışamam. Ben kimsenin stres atma oyuncağı değilim. O sözleri hak ettiğimi de düşünmüyorum." dedim gözlerim dolmaması için kendimi sıkarken. 

Pelin hüzünle bana baktı. "Gitme lütfen...yani bırakma bizi. Abim onları anlık öfkeyle dedi. Lütfen gitme bizimle kal. Ben sana alıştım. İnanmazsın belki ama abim bile alıştı." dedi yalvaran bir sesle.  

Yılmaz amca kollarını birbirine bağlamış ifadesiz bir şekilde bizi izliyordu. Aynı hüzünle Pelin'e baktım. "Pelin nasıl kalmamı düşünüyorsun? Bu kafeden kim çıkıp da o kızın da kalbi var dedi? Kim onu durdurdu? Batu kendini durdurdu mu? Öfkesini daha iki günlük, kafenin iyiliği için fikir veren pastacınıza kusarken kim yapma dedi? Batu o sözleri bana nasıl söyledi? Batu o sözleri söylerken tek amacı beni kırmaktı! Ben daha nasıl çalışırım burada?"

Pelin haklılığım yüzünden dudaklarını birbirine bastırırken yutkundu. "Özür dilerim." diye mırıldandı hüzünle. Başımı iki yana yavaşça sallarken alayla gülümsedim. "Özür mü? Her şey düzeldi hemen bak...özür diledin her şey düzeldi." diye Batu'nun sözünü gözlerinin içine bakarak tekrarladığımda bakışlarını kaçırdı. "Ama onun ki daha sertti değil mi? Daha nefret doluydu." diye mırıldandım.

Benim gözlerimin dolduğunu görünce onunkilerde dolmaya başladı. Bana doğru yaklaşıp kollarını bana sardı. İki elim aşağıya düşerken o benim aksime bana sımsıkı sarıldı. "Şirin gerçekten özür dilerim. Ama abimi ben durduramazdım. O benim lafımla durmazdı. Nil ablam bile onu durduramazdı..."

Benden ayrıldığında gözümden akan yaşı elimin tersi ile sildim. Yılmaz amcaya döndüm. Yüzünde ciddi bir ifade vardı. O an orada Yılmaz amca yoktu ve eminim ki olsa o durdururdu Batu'yu. Ona yaklaştığımda kollarını yavaşça bana sardı. Ellerim beline sarıldı. "Özür dileriz kızım. Ben Batu'yla konuşacağım sen merak etme. Sakın pes etme, başka yerlerde de iş bulursun. Hayallerinin peşinden gitmeye devam et." dedi şefkatle.

Başımı salladım sadece. Yılmaz amcanın beni saran kolları uzaklaştığında bende uzaklaştım ondan. "İstifanı kabul ediyorum, bu senin kararın. Batu sana ağır sözler söylemiş kızım. Ama şunu unutma sen bizim için sadece bir çalışan değildin. Eğer seni bu kafeye aldıysam sen bizim için sadece bir çalışan olmazsın." dedi sıcak bir sesle.

Acıyla gülümsedim. "Özür dilerim işlerinizi batıran o fikri verdiğim için." Başını iki yana salladı. "Senin suçun yoktu, kendini suçlama kızım. Ve şunu unutma kapımız her zaman sana açık." Diğer gözümden akan yaşı da hızla sildim. "Teşekkürler, sanırım artık gitmem lazım." 

Pelin dudaklarını büktü. "Seni özleyeceğim. Lütfen arada buraya gelmeye devam et! Ya da numaramı silme, ben seni ararım." dedi aceleyle. Sadece başımı sallayarak kapıya doğru yöneldim. 

Kapıyı açıp tam çıkıyordum ki omzum birinin omzuyla çarptı. O kapıdan girerken bende çıkıyordum ve aynı anda bu hareket ettiğimiz için omuzlarımın birbirine çarpmıştı.

Kapının dışından omzum üstünde omzun sahibine bu sefer baktım. Aynı anda baktığımızda göz göze gelmiştik. Koyu ela gözlü, Huysuz Pastacı'dan başkası değildi.

Kaşları çatılırken bakışları bende gezindi. Dünü hatırlamış gibi daha da çatıldığı sırada konuştu. "Neden bu kadar erke-" Konuşmasını dinlemeye vakit vermeden sahilin oraya hızlı adımlarla ilerlemeye başladım.

Aşk kafesi maceram bitmişti. Hiçbir işten ayrılmak bana bu kadar acı vermemişti.

Batu'nun sırtımın üzerinde hançer gibi çizikler atan o bakışlarını bile deli gibi hissetmek kalp atışlarımı yükseltiyordu. Anlamsız ve yine anlamsızdı.

Sahilin önüne gelmiştim. Oradan uzaklaşmışken yavaşça yere, kumların üzerine oturdum. Sakince düşünmeye başlamışken bir anda yanımda oluşan hareketlenmeden anladığıma göre biri yanıma oturmuştu. 

Hızla başımı çevirip hareketlenmenin sebebin baktım. Bu kişinin Batu olduğunu düşünmüştüm ama onunla alakası olmayan biriydi. Yanımda oturan ve bana sinsi bir şekilde gülümseyen kişi Kurtuluş'tu.

"Selam." Cevap vermeden önüme dönüp denizi izledim. "İstifa ettin değil mi?" Kaşlarım Hızla başımı ona çevirdim. "Sen nereden biliyorsun?" diye sordum şaşkınlıkla. Cümleme hafifçe güldü. "Bilirim ben. Batu seni pişman ettirdi değil mi?" 

Yine cevap vermeden denize dönüp denizi izlemeye devam ettim. "Şirin, kapım sana her zaman açık. Pastacımız ol, bizimle çalış. İnan mükemmel  bir ekip oluruz." 

Kaşlarım çatılırken ayağa kalktım. Benim kalkmamla o da hemen ayağa kalktı. Bana bir beklentiyle bakarken sert bir şekilde cevap verdim. "Sizinle çalışmayacağım o kadar da değil! Bu sahilin hiçbir kafesi ile çalışmayacağım!"

Her ne olursa olsun onların rakibi olan bir kafede çalışmazdım. Diğerlerini geçtim, bunu Yılmaz amca için bile yapamazdım.

Sinsi bir şekilde gülümsedi. "Peki Şirin...şu an böyle olsun. Ama dediğim gibi kapımız her zaman açık." Cevabımı beklemeden arkasını dönüp hızlı adımlarla az bir uzaklıkta olan kafesine doğru ilerledi.

Onun uzaklaşmasıyla sinirle yerden elime bir taş alıp denize doğru fırlattım. Taş beş kere sekti sonra battı. Taş batar batmaz arkamı dönüp arabaya doğru ilerlemeye başladım. 

Arya ve Ali uyandıysa benim yokluğumu fark etmişlerdir.

🍰

Eve gelmiştim. Arabadan inip adımlarımı eve doğru attım. Camın perdesini açıp etrafı inceleyen Ali'yle göz göze geldik. Beni görünce gözleri irice açıldı. Bir tepki vermeden kapıya ilerledim. 

Kapıya yetiştiğimde ben çalmadan kapıyı Arya açmıştı. Hemen ardından yanına koşarak Ali geldi. Tepki vermeden ikisinin arasından geçerek ayakkabılarımı çıkarıp içeriye girdim. 

Salondaki masaya arabanın anahtarını geri bıraktım. Ali ile Arya benden bir açıklama ister gibi sitemli gözlerle bana bakıyorlardı. Ben bir açıklama yapmadan kendimi koltuğa bırakına Ali dayanamayarak kısa süren bu sessizliği bozdu. "Abla, sabahın o saatinde arabayla nereye gittin acaba sorabilir miyiz?"

Çantamı yanıma bırakırken alayla, "İntihar etmeye gittim Ali." diye söylendim. Ali bana bakmaya devam edince açıkladım. "Kafeye gidip istifa ettim." Ali ve Arya'nın aynı anda kaşları çatıldı. 

Konuşmaya Arya da katıldı. "Batu'nun söyledikleri için mi? Bak onları eminim ki bir anlık öfkeyle öyle dedi." Benim de onlar gibi hızlıca çatılan kaşlarımla bakışlarım Arya'ya çevirdim. "Ama dedi değil mi? Bir anlık öfkeyle de olsa o an içinden geçenlerin hepsini bana söyledi! Anlamıyorum ben de insanım kimse karşıma geçip de üzerimden öfkesini atamaz!" dedim sinirle. 

"Ne kadar beceriksiz, işe yaramaz, bela bir insan olduğumu söyledi! Onlar için hiçbir şey olmadığımı söyledi!" dedim öfkeli ve alaylı bir sesle. Alayla gülerek başımı iki yana salladım. "Herkeste bir anlık öfkeyle dedi diyor! Ben Batu'nun bir anlık öfkeyle dediklerini unutup nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranabilirim? Benimde bir kalbim var ya hani!"

Arya'nın bakışlarından benim için üzüldüğünü anlayabiliyordum. "Tamam çilli güzelim. Tabi ki sonuna kadar haklısın. Ve sonuna kadar yanındayım. Sana kafe mi yok? Başka kafede pastacılık yaparsın artık."

İki elimle saçlarımı geriye attım. "Bunu zor bulmuştum. Bir daha başka işi zor bulurum herhalde." diye sessizce mırıldandım. Arya kaşlarını çattı. "Hayır bulacağız! Olumsuz düşünürsen olmaz! Ayrıca artık bir kafe geçmişin var. Hem de muhtemelen başvuracağın yeni kafelerden çok daha yüksek, iyi bir kafede çalışmışlığın olmuş olacak."  dedi umut veren bir sesle. Bir şey demeden sadece ona baktım.

Ali öfkeli bir şekilde bana döndü. Öfkesi bana değil Batu'yaydı. "Bende gitmem daha o zaman." dedi sinirle. Hızla geçip diğer yanıma oturdu.  Başımı hafifçe ona çevirdim. "Hayır Ali. Sen gideceksin, benim bu durumum seni ilgilendirmiyor." 

Ali öfkeyle beraber kaşlarını çattı. "Sen benim ablamsan bu durum beni ilgilendiriyor!" Bıkkın bir sesle sözünü kestim. "Gideceksin Ali!" Sıkıntıyla derin nefes alıp başını salladı. "Tamam. Gideyim de bir sonraki durağım nezaret olsun! O zaman görürsün sen...yemin ediyorum gidersem nezarete girmeden orada çalışmam! Birde onların işini yapacağım öyle mi?" 

Sıkıntılı bir nefes alarak Ali'yi izledim. Her zaman ki sinirli Ali'ydi işte. Hiç kimseyi dinlemez, vurdumduymaz davranırdı. Göz ucuyla bana baktı. "Ciddiyim abla. O herifi o pasta tezgahına yatırıp döverim eğer oraya gidersem..." Ali dediğini yapardı ama Batu ona ne kadar izin verirdi bilmiyordum.

Arya durumu yumuşatmak ister gibi güldü. "Küçük enişteye bak!" Beni güldürmeye çalışıyordu. Sırf başarmış gibi dursun diye sahte bir şekilde gülümsedim. Ali ona yan gözle bakış attı. "Sus! Her dakika takım elbise ile dolaşan kişi!" 

Arya hemen kaşlarını çattı. "Ne? Bir kere onlar takım elbise değil Blazer takım deniyor canım. Ayrıca ben her zaman giymiyorum." Ali alayla güldü. "Tabi canım dolabında ful takım elbiseli şeyler var, pijamasını bulsan onu bile alacaksın."

Normalde gülerek onları izlerken şu an düz bir şekilde izliyordum. Arya parmağını tehditkar bir şekilde Ali'ye doğru salladı. "Bana karışma Ali! Seni boğarım." Ali gözlerini kocaman açarak koltuktan kalktığında Arya bana döndü. "Kahvaltı hazırlamıştım, gidelim yiyelim." 

Bir şey demeden başımı salladım. Arya ayağa kalkıp yemek masasına ilerlediğinde peşinden Ali ve bende ilerledik. Onlar sandalyelerine oturuyorken bende her zaman oturduğum sandalyemi çekerek oturdum.

Arya çaylara kadar doldurup hazırlamıştı. "Benim bugün davalarım var seni yalnız bırakmak istemezdim ama maalesef gitmek zorundayım." Başımı bir sağa, bir sola salladım. "Sorun yok..." diye mırıldandım.

Ali yemeğine odaklanmış sadece yemeğini yerken konuştu. "Bende iş bakmaya devam edeceğim. Sana da bakarım." dedi sakince. Başımı salladım. "İyi olur." diye mırıldandım. 

Yemeğime gömülerek konuşmadan kahvaltıya başladım.

Batu Karaman anlatımıyla.

Doğru dürüst uyuyamamış ve bu sebeple halsizdim. O kadar laf ettikten sonra aklıma durmaksızın o takılıp kalıyordu. Kendime gelmiş daha durgun düşünmeye başlamıştım. Sanırım biraz haksızlık payım vardı.

Kafamı dağıtmak için erkenden inmeyi düşünüyordum. Ayrıca bugün Şirin gelir onunla da düzgünce konuşurduk herhalde. Ne konuşacaktık ki gerçi.

Sabaha kadar defalarca o anı düşünmüştüm. Gözleri dolmuştu, hatta ağlamıştı. O görüntüsü gözümün önüne geldikçe suçlu hissediyordum. Bakışları, dudaklarından çıkmayan kelimeleri durmaksızın söylerken ben onun sözlerini duymamak için elimden geleni yapmıştım.

Alnımı kısaca ovuşturup evin kapısını arkamdan kapattım. Tam hemen yanda ki kafenin kapısından girecektim ki omzum kafeden çıkan birinin omzuyla çarpıştı. Omzum üstünden kapının dışında, benim gibi omzu üzerinden bana bakan kadını gördüm. Şirin yorgun görünen ama asıl yorgunluğu ağır duyguları taşıdığı için öyle görünen çikolata kahvesi gözleriyle bana bakıyordu.

Ona doğru döndüğümde kaşlarım çatıldı. Neden bu kadar erken geldiğini sorgularken, "Neden bu kadar erke-" diyordum ki cümlemi beklemeden hızlı adımlarla dönüp uzaklaşmaya başladı. Kaşlarım daha da çatılırken kapının eşiğine geçerek ona baktım. Giderken zerre arkasına bakmamıştı. 

Gidişini uzaklaşana kadar izledim. Çatılan kaşlarım düzelirken asla görmediğim hali, tavrı bende garip bir etki yaratmıştı. Bunun sebebi ben ve benim o sözlerimdi. Kendimi tutamayıp kendime engel olmamamdı. Ama aklıma takılan bir şey vardı. Neden bu kadar erken gelmişti ve neden gidiyordu. 

"Abi?" beni düşüncelerimden ayıran sesle beraber kafeye girdim. Kafede sadece babam ve Pelin duruyordu ve durgundular. Kapı tekrar açıldığında içeri Nil abla, Afra ve annem de girdi. 

Bakışlarım Pelin'e döndü. "Ne oluyor? Şirin neden gitti?" diye sordum gözlerimi kısarak.  Herkesin bakışları bana döndü normalde olduğundan daha sert baktılar. Afra dudaklarını bükerek bana doğru ilerledi. Pelin'e doğru hızlıca Ne oldu? dercesine başımı salladım fakat yanıt vermek yerine öfkeyle bana bakarak başını çevirdi.

"Dayı, Şirin abla nerde ki?" diye sorduğunda ona sadece bir bakış attım.

"Bende bilmiyorum. Baba? Pelin? Bir şey desenize!" diye sitem ettiğim öfkeyle. Pelin kollarını göğsünde bağlayarak başını bana çevirdi. "Şirin istifa etti ve senin sayende bizden de nefret ediyor. Bu oldu abiciğim." demesi beni duraksatmıştı.

Şirin istifa mı etmişti? Benim yüzümden miydi? 

Bakışlarım yerde dolandı. İçimde oluşan duyguyla beraber, "Ne zaman..." dite mırıldanabildim. Yutkunarak sözümün devamını getirdim. "İstifa etti?" Bakışlarımı kaldırıp Pelin'e baktım. Babam sözün devamını devraldı. "Sabah senden önce gelip istifa etti. Gördün zaten çıkarken."

İlk kez böyle değişik bir şey hissediyordum. Ona birçok kere onu burada istemediğimi, sevmediğimi söylemiştim. Şimdi ise çok garip hissediyordum. Sanki onun gitmesi istemediğim bir şey gibi hissediyordum. 

 Oradan uzaklaşırken, kaybedilen bir hazineyi fark eder gibi hissetmiştim. İçimdeki duygusal fırtına, beni sersemletmişti adeta. Benim sözlerim yüzünden istifa etmişti. Benim yüzümden yapmıştı bunu. Onu kırmıştım, onun kalbini ben kırmıştım. Burada bir hayali varsa onu ben yıkmıştım. Kendi ellerimle, kendi dilimle.

Tam kapıya ilerleyecektim ki babamın konuşması beni durdurdu. "Ben istifayı kabul ediyorum. Bu onun kararı. Kıza çok ağır konuştun. Gitmeye her türlü hakkı var. Onu hiçbir şeye zorlayamazsın." 

Sinirle derin bir nefes alarak döndüm. "Tamam! İzninizle pasta yapmaya gideceğim!" dedim yüksek bir sesle. Pelin omzu üstünden bana baktı. "Bence ilaçlarını yeniden kullanmaya başlamalısın..." Kaşlarımı derince çatarak Pelin'e döndüm. "Pelin!" Pelin umursamazca omuz silkerek kasanın arkasına geçti.

Sakinleşip sinirlerimi kendim dengelemeye çalışarak derin bir nefes aldım. Ardından hızlı bir şekilde kapıları çarparak açıp mutfağa girdim. Askıdan önlüğümü sert bir hareketle alıp üzerime geçirdim.

Tezgahta kendi kısmıma geçtim. Kendi kısımım mı? Artık Şirin gittiğine göre eskisi gibi pasta tezgahı bana aitti. 

Anlamadığım bir şekilde tezgah bana ait olsun istemiyordum. Tezgah sadece bana ait olsun istemiyordum. Gelsin, kendi kısmım olmasına rağmen aptal gibi benim kısmıma da karışsın istiyordum. 

Bir süre tezgahın önünde durdum karşı tarafı izledim. Şirin burada olsaydı bana kaçak bakışlar atıp karşımda çilekli pasta yapacaktı. 'Neyli yapıyorsun?' diye sorunca ona 'Sana ne' cevabını verecektim ve o yine gıcık olacaktı. Anlaşılan ona fazla alışmıştım.

Düşüncelerden uzaklaşmaya çalıştım ama başaramadım. Pastama başlamak için fırınlanmış keklerden alıp tezgaha koydum. Tam kesecekken yerde bir anahtarlık gördüm. Şirin'in tarafına doğru ilerledim yere çöktüm ve anahtarlığı elime aldım.

Eskiye benzeyen, pusulası olan anahtarlık. Yine aklıma Şirin gelmişti. Anılarımız beynimde canlanarak gözümün önüne gelince sinirle, "Kes şunu Batu! Sanki çok güzel anılarınız varmış gibi düşünüyorsun birde..." diye söylendim. 

Fark etmeden anahtarlığı avucumun içine almış sıkıyordum. Yüzümde pişmanlık ifadesi olmasa da içimde ki o pişmanlığı hissedebiliyordum. Kendimi durduramamış olmamamın verdiği pişmanlık vardı. Pişmandım dediklerim için, kendime hakim olamadığım için...

Elimdeki anahtarlığı sıktığımı fark etince anahtarlığı serbest bıraktım. Anahtarlığı hemen kotumun cebime attım. 

Mutfağa girdiğini fark etmediğim Afra yanıma kadar gelmişti. "Dayı, Şirin abla gelecek mi?" Cevap veremedim çünkü cevabını bilmiyordum ya da cevaptan kaçıyordum. "Dayı neden cevap vermiyorsun?" Afra'ya döndüm ve ona ciddiyetle ona baktım. "Şirin ablan istifa etti gelmeyebilir. Ve benim yüzümden." Afra kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdı. "Senin yüzünden mi?"

Başımı yavaşça salladım. "O halde git ve konuş, özür dile ve onu geri getir." dedi sakince. Afra'ya bakmadan mırıldandım. "Ama cadı, Şirin ablan beni dinlemez ki." 

Afra gözlerime bakarken konuştu. "Şirin abla öyle biri değil bence. Ne kadar üzüldüyse seni yine de dinler." demesi ile kaşlarım çatıldı. Bakışlarımı Afra'ya çevirdim. Şirin öfkeyle hareket eden ya da herhangi bir duyguyla hareket etmezdi sanırım. Onu o kadar iyi tanımasan da bunu tahmin edebiliyordum. İstifa olayı da duyguyla hareket etmek değildi, o sözlerden sonra buraya bir daha gelemeyeceğini düşünmüştü sadece.

Biri ona ne yapmış olursa olsun önce onu dinler yapacağını öyle yapardı bence. Çünkü öyle duruyordu. Öyle olmalıydı. Bir yandan ayaklanırken, bir yandan Afra'yla konuştum. "Benim çıkmam lazım dayıcığım...sende annenin yanına git." 

Kapıya doğru yönelirken Afra başarı edasıyla gülümserken konuştu. "Şirin Pastacı'ya mı gidiyorsun?" Omzumun üzerinden Afra'ya bakıp cevap verdim. "Şirin Pastacı'ya gideceğim. Yok öyle erkenden gelip yüzüme bakmadan beni terk etmek."

Afra bana imayla bakarken yüzümde çarpık bir gülümseme oluştu. "Beni değil. Bizi terk etmek." Afra başını tabi tabi dercesine sallasa da bunu umursamadan mutfaktan çıktım. Evet, bir çocuktan akıl almıştım. Sırf benimle konuşmamak için erken gelmişti, çakal...

Bensiz istifa merasimi yaptın demek? 

Hızlı adımlarla mutfaktan çıktım. Herkes bir yere gitmişti. Pelin ise hala kasanın arkasındaydı. Hızlı adımlarla onun yanına ilerledim. Bana dönmesiyle kolunu yavaşça kavradım. "Bana Şirin'in adresi lazım...bulsan bulsan sen bulursun Pelo. Yok mu bu kızın adresi falan?"

Pelin tek kaşını kaldırdı. "Ne için?" diye sordu merakla. Derin bir nefes aldım. "Konuşacağım." Pelin kısa süre karasız kalıp düşünmeye başladı. "Hadi ama, sende istemiyor musun Şirin'in dönmesini?" dedim sessizce.

"Tamam bulacağım adresi ama bir bahane bulmak lazım..." Eliyle saçını karıştırdı. "Anahtarlığı burada kalmış onu göndermek için falan dersin." dedim aceleyle. Gözlerini kısarak düşündükten sonra başını salladı. "Tamam."

Telefonunu cebinden çıkarıp Şirin'e mesaj yazmaya başlamasıyla ekrana yaklaşmaya çalıştım. "Abi bir rahat dur yazıyorum işte!" dedi. Onu umursamadan telefonunu bir anda çekip aldım. "Ya abi! Ne kadar zorba bir abisin!" diye söylenmelerini umursamadım.

Bakışlarım erkandayken yazdığını gördüm. Mesaj saniyeler sonra ekrana geldi. Bakışlarım hemen mesajda dolandı.

"Ali'ye söylerim alır." 

Hızla elimi alnıma koyup ovuşturmaya başladım. Adresi almanın yolunu aradım. Elimi alnımdan çekerek hızlı hızlı yazdım. Pelin parmak uçlarına yükselmiş ekrana bakmaya çalışırken mesajı gönderdim.

"Kızım ne Ali'si ya karıştırma şunu her yere kargocuyla falan hallederiz. Bu gün içinde gelir hemen.

Pelin'in şaşkınlıkla gözleri büyüdü. "Abi o nasıl mesaj Allah aşkına? Öküz gibisin resmen! Kızım demişsin birde. Sen 'Kızım' kullanır mısın ki?" Pelin'in cümlelerini umursamadan mesajımı gören Şirin'i bekledim.

"Kızım mı? İyi misin Pelin? Agresif gibisin sanki. Mesajından bile anlaşılıyor." 

Derin bir nefes aldım. "Ya of Şirin Pastacı tantana yapma!" diye söylenerek yazmaya başladığımda Pelin'in kınayan bakışlarını hissediyordum. "Çok kötüsün abi." Mesajı yazarken hafifçe başımı salladım. "Biliyorum."

"Evet aşkım ya modumda değilim müşteriler falan. Neyse alışveriş yapar kendime gelirim artık." 

Pelin'in mesajımı okumasıyla hiç çekinmeden kocaman bir kahkaha attı. "Abi Aşkım mı dedin gerçekten? Onu ben bile demiyorum ya!" dedi gülerek. Kaşlarımı çattım ve hemen sinirle cevap verdim. "Ne bileyim sen arkadaşlarına nasıl seslenirsin? Yazdım işte!" Pelin gülmeye devam etti. "Ayrıca ben alışveriş yaparak kendime gelmem."

Ona alaylı bir bakış attım. "Valla kredi kart ödeme geçmişin öyle demiyor!" Gelen mesajla hemen geri ekrana döndüm. 

"Valla bir garipsin sanki. Neyse ama sen bilirsin öyle de gönderebilirsin." 

"Abi istersen sen cevap yazma?" diyen Pelin'i yine umursamadan cevap yazdım. Çevrimiçiydi ve beni bekliyordu.

"Peki canım geliyorum konum at."

"Yani kargocuya gideceğim. Konum ver."

"Çabuk ama."

Pelin'in kahkahasını duymuyor gibi takmadım. Çok kısa yazıyor işaretinden sonra mesaj geldi. Saniyeler sonra gelen konumu hemen kendime yolladım.

Yüzümde oluşan zafer gülümsemesi ile telefonunu geri Pelin'e uzattım. Yanağında makas aldım. "Sağ ol Pelo'm, bir tanesin sen." Pelin bana memnuniyetsiz bir bakış attı.

Tam gidecekken Pelin bana seslendi. "Abi biraz gerçekçi ol. Yol üstünde Metin abiden kargocu kıyafetleri al giy." dedi gülerek. Kaşlarımı çattım. "Saçmalama Pelin! Onlarımı giyip gideceğim?" Güldü. "Evet abi hem ne kadar çabaladığını görür bak."

Gözlerimi devirdim. "Pelin saçmalama!" Omuz silkti. "Sen bilirsin, ne kadar çabaladığını görmez o zaman." Takmadan hızla adımlarla kafeden kafenin çıkıp kafenin yanındaki beyaz BMW'ye bindim.

🍰

Pelin'in bana ilettiği konumla bir apartmanın önüne geldim. Ve üzerimde kargocu kıyafetleriyle şapkası vardı. Sanırım ilk kez biri için gerçekten çabalamak istiyordum. 

Arabadan indim ve hızlı adımlarla eve doğru ilerledim. yedi sekiz katlı dubleks bir apartmandı. Üstünde 'Şirin- Arya- Ali' yazan zilin üstündekine bastım. Kısa süre sonra kapı açıldı hızla içeriye girdim. 

İlk kat daireleriydi. İçimi heyecan basarken hemen Dairelerinin önüne ilerleyerek kapıya birkaç kere vurdum. Üzerimdeki kıyafetler ile beni tanıyamazdı. Daha doğrusu yüzümü kapatmaya çalıştığım şapkayla, üzerimde kargocu kıyafeti vardı, başımda ise bir cap şapka vardı. 

O şapkayla yüzümü gizlemeye çalışıyordum. Her türlü beni görecekti ama ben yine de anlamsızca yüzümü gizliyordum. Kapı açıldı. Şirin kapıyı açmıştı. Çok yakın olmasak da burnuma gelen çilek kokulu parfümünden hissetmiştim. Alerjimi tetiklemeyen tek parfüm onunkiydi.

Halsiz bir sesle konuştuğunu duydum. "Ne çabuk geldi..." Yüzümü gizlediğim için tanımamıştı beni ya da o kadar dalgındı ki ilgilenmemişti. "Alabilir miyim kargo mu?" Başımı eğdiğim için yüzünün bir kısmını görebiliyordum. "Alamazsınız." 

Yüzünde şok ifadesi oluşurken şaşkınca konuştu. "Batu?" Sesimden hemen ben olduğumu anlamıştı. Başımı kaldırıp Şirin'e baktım ve artık yüzüm görünüyordu. 

Onun yüzünü artık tamamen görebiliyordum. Çikolata damlatılmış gibi duran kahverengi gözlerini irice açılmış şaşkınlıkla beni süzüyordu. "Nasılım? Olmuş muyum?" diye sordum ciddiyete. Hiçbir şey olmamış gibi bunu sormuştum.

Bakışları yüzüme çıktığında duraksadı. Halsiz ve sessizce, "İdare eder." diye mırıldandı.  Hafif bir tebessüm oluştu yüzümde. Bana bunu demesi şu an benim için çok iyi bir şeydi. 

"İdare eder mi?" Şirin ciddiyetle cevap verdi. "Yakışıklısın." Cevabının altında, bakışlarının altında o soğukluk vardı ve bu fark edilmemesi imkansız derecedeydi.

"Cık! Yani yakışıklısın işte olacaktı." 

Dediğimi takmadan gözleriyle üstümdeki kargocu kıyafetini işaret etti. "Yeni işin mi?" dediğine gülerek cevap verdim. "Sen istifa edince babamda beni kovdu. Beş parasız kalınca bende kargoculuğa başladım." dedim hiçbir şey olmamış gibi. 

Bana ciddi ciddi bakmaya devam etti. Belki şu an benden nefret ediyordu. "Sen neden buraya geldin bu şekilde? Ne istiyorsun? Söylemeyi unuttuğun bir şey mi kaldı?" diye sordu bıkkın bir nefes alarak. Dediklerini duymuyormuş gibi davrandım. "Beni içeriye davet etmeyecek misin?" 

Eliyle geç anlamında komut verip kapının önünden çekildi. Onun açtığı yerden geçerek içeriye girdim. İçeri girmemle çok kısa süre evini inceledim. Güzeldi. Daha doğrusu kendisi gibi şirin bir evdi. 

Ben Şirin'e şirin mi demiştim?

Peşimden ilerledi. Salona geçip rahat bir şekilde üçlü koltuğa yerleştim. O karşı çaprazındaki tekli koltuğa oturdu. "Batu Karaman, hiçbir şey olan Şirin için kargocu kılığına mı girdi?" diye sordu alayla. Cümlelerini inatla bir iğne gibi bedenime ya da kalbime saplamaya çalışıyordu.

"Bunlar Batu Karaman'ın normalde yapmayacağı şeylerdir ama şu an haksız olduğumu anlayarak kendime geldiğim için yapıyorum. Ayrıca hiçbir şey değilsin...sen bizim Aşk kafesi ailesinin bir üyesisin." dedim sakince.

Alaycı ya da acılı bir şekilde güldü. "Öyle miyim? Dün pek öyle demiyordun?" Başımı iki yana salladım. "Ne dediğimi bilmiyordum. Mantıklı düşününce söylediklerim çok saçmaydı. Şirin bunu kesinlikle anlayış göster ya da onu sebep olarak göstermek için söylemeyeceğim, ciddi öfke sorunlarım var. Zamanında tedavisini görmüştüm, ilaç falan kullanıyordum da şu an daha iyiyim. Bunu sadece söylemek için söyledim diye düşün."

"Fark ettim. Zamanın da sinir hastası bir tanıdığım vardı. Yani bazı hareketlerinden anlayabildim ama gördüğün gibi bu benim için geçerli bir sebep değil. Sözlerinin ağırlığını, o an yaşadığım duyguyu ben bilirim. Ve sana ilaçlarını tekrar kullanmanı öneriyorum. Yoksa böyle daha çok kırıp dökersin." demişti sert bir sesle.

Bu cümleyi nefretle mi söylemişti yoksa yanlış mı anlamıştım. Hakkımda olumsuz olarak kullandığı bir cümle ilk defa canımı yakmıştı sanki.

"Ama sana bir şey soracağım..." diye mırıldanmamla başını salladı. "Neden ben kafeye gelmeden önce geldin? Neden istifa ettin?" diye sordum sakinliğimi koruyarak. Kaşlarını çattı. "Seni görmek istemiyordum çünkü! Ama geldin yine de! Daha fazla da beceriksiz olduğunu düşündüğün, kendini bir şey sanan biriyle çalışmanızı istemedim."

Başımı eğerek derin bir nefes aldım. "Şirin o sözlerime katılmıyorum. Hepsi gerçek düşüncelerim değildi." dedim derin bir sesle. Öfkeyle ayağa kalkıp yüksek sesle konuşmaya başladı. "Evet! Senin için bir anlık öfkeyle söylediğin sözler ama benim ne kadar canımın yandığını bilemezsin. O kadar insanın içinde karşıma geçip bağırmanın o sözleri bana söylemenin, bende ne etki yarattığını bilemezsin. Nasıl hevesimi kırdığını, beni her şeyden nasıl soğuttuğunu, beni kendinden nasıl uzaklaştırdığını bilemezsin!"

Sustum. 

Şirin odanın içerisinde volta atmaya başladı. Derin nefesler alırken, "Diyecek sözün yoksa gider misin? Artık yalnız kalmak istiyorum." demişti. Sesi sinirli çıkıyordu.

Koltuktan kalktım. Şirin'in tam karşısında durdum. "Yok." diye mırıldandım isteksizce. Bu halde bırakıp gitmek istemiyordum ama konuyu tatlıya bağlamak imkansızın da imkansızıydı şuan. 

"O zaman gitsen iyi olur..." dedi buzdan daha soğuk sesiyle. Cevap veremeden kapıya ilerledi. Ayaklarım her ne kadar geri dönmek istese de, ben ona istediğini vererek evini terk ettim.

🍰

Şirin Demir Anlatımıyla.

Batu'nun gidişinin üzerinden altı saat geçmişti. Boş boş evde oturmak gerçekten sıkıcıydı. Telefondan oynadığım oyunda bir kez daha kazanınca artık oyunu kapattım. Stres atacağım diye girip resmen son rütbeye kadar çıkana kadar oynamıştım ve sanırım artık o oyunun ustası olmuştum.

Arya ve Ali'den ses seda yoktu. Bakışlarım evde dolandı. Yapacak hiçbir şey de kalmamıştı. Yavaşça ayağa kalkmamla ayağımın uyuşmuş olduğunu hissettim. Yüzümü buruşturarak mutfağa ilerledim. 

Mutfağa girip dolapları kontrol ettim. Pasta yapmak için malzemelerim vardı Allah'tan. Hemen sıkılmamak ve stres atmak için pasta yapmaya başladım. Kafedeki gibi hazır kek yoktu ve keki, kremayı şimdi hazırlayacaktım.

Bir çelik kap çıkarıp hızla kek hamuruyla beraber yapmaya başladım.

Yaklaşık oyalana oyalana yaptığım için bir saat süren pastama bakış attım. Bol çilekli, tatlı bir pastaydı. Pastama tebessüm ederek dolabı açıp yerleştirdim. Yine evde pasta yapmalara başlıyordum anlaşılan...

Geri salona ilerledim. Bedenimi hemen koltuğa attım. Yapacak bir şey bulmalıydım. Aklıma Ferhat'ın gelmesiyle onun halini sormak için telefona uzandım. Hemen numarasını bularak çağrı göndermemle telefonum hemen cevaplandı. "Alo, Şirin?" demişti hemen.

"Nasılsın Ferhat?" diye sordum merakla. İç çekişini duydum. "Sen aradın daha iyi oldum. Sen nasılsın?" diye sormasıyla görmeyeceği halde başımı salladım. "İyiyim, dün olanlardan sonra bir anda gittin. Merak ettim seni." diye mırıldandım.

"Evet ya...dün neler oldu öyle." diye cevap vermişti. "Sorma ya, neyse boş ver dünü." dedim sakince. Arkadan gelen yüksek sesli müzik sesiyle kaşlarım çatıldı. Ferhat'ın benim için olmayan sesini duydum. "Kapatın müziği demiştim oğlum!" diye söylenişiyle kaşlarım daha da çatıldı. "Sen neredesin?" diye sordum merakla. "Bizim mekan var ya oradayım. Lisedeyken hep geldiğimiz." Ne yani Ferhat benim sesimi duyabilmek için kulüpte çalan müziği mi durdurmuştu.

Buna takılmayıp konuşmadım. "Gelsene sende. Ben kafam dağılır diye gelmiştim. Sen de gel beraber eğlenelim, eskisi gibi." derin bir nefes alıp düşünmeye başladım. Evde zaten sıkılıyordum yapacak bir şey yoktu, gidebilirdim aslında. "Hadi ya, hem bizimkiler de burada." diye ekleme yaptı. "Peki." dedim sadece.

O bizimkiler diye bahsettiklerinin hiçbirini sevmiyordum. Lise de de sevmezdim. Hepsi zorba, dalgacı, küçümseyici insanlardı. Pekte anlaşamazdık zaten.

"Tamam o zaman ben bizim için en güzel locayı ayırıyorum. Konum da yolluyorum." dedi neşeyle. "Tamam." dedim sadece. Telefonu kapatmamla beraber zil de çaldı. Koltuktan kalkarak kapıya ilerledim.

Kapıdan gelen konuşmalardan, kapının arkasındakilerin Arya ve Ali olduğunu anlayabiliyordum. Kapıyı açmamla Ali hemen kendini içeriye attı. Arya da topuklularını çıkararak peşinden içeriye girdi. Ali salona geçerken, "İş falan yok hiçbir yerde!" diye söyleniyordu.

Arya bana Nasılsın? dercesine bir bakış attığında başımı hafifçe sallayarak ona iyi olduğumu söyler gibi bakış attım. Ali bedenini koltuğa attı. "Ne yapıyorsun abla?" diye sordu koltukta kumandayı ararken. "Öyle oturuyordum." dedim sadece.

Bakışlarımı Arya'ya çevirerek başımla mutfağa gelmesini işaret ettim. Mutfağımız Amerikan stili olsa da koltukların oradan duyulmuyordu. Tezgahın arkasına geçmemle Arya da çatılan kaşlarıyla peşimden geldi. "Ne oluyor Şirin?"

Hemen Arya'ya döndüm. "Hazırlan gidiyoruz." Arya'nın kaşları daha da çatıldı. "Nereye?" diye sordu anlamsızca. "Ferhat çağırdı. Babasının bir kulübü varmış ya hani. İşte oraya." dedim.

Arya şaşkınca bana baktı. "Nasıl ya? Neden ki?" diye sordu hemen. "Ferhat çağırdı bende kabul ettim. Kafam dağılır işte. Evde daha çok düşünüyorum." dedim aceleyle. Arya ofladı. "Ya ben ve Ali senin kafanı dağıtırız. Sen yeter ki iste ama onun yanına gitmeyelim ya. Hiçte sevmem." demesiyle başımı iki yana salladım. "Biraz durup döneriz." dedim hemen. 

Arya bir kere daha ofladı. "İyi peki! Senin için ama! Ve orada sakın olay çıkarıp bana avukatlığımı kullandırma! Yani beni uğraştırma!" dedi sitemle. Gülerek yükselip yanağına öpücük kondurdum. "Tamam canım avukatım benim!"

Arya başıyla Ali'yi gösterdi. "Ona haber ver de çıkalım." dedi. Başımı iki yana salladım. "Ona Ferhat dersek, oda gelip bize geceyi zehir eder." dediğimde Arya omuz silkti. "İyi, nasıl diyorsan de ama ben karışmam." 

Bir şey demeden mutfaktan ayrılarak koltukta Fenerbahçe'nin maçını izleyen Ali'ye baktım. "Ali biz çıkıyoruz. Dolapta pasta var istersen yersin olur mu?" Ali bana bakmadan kaşlarını çattı. "Hayırdır, sanki planınız yoktu?" diye sordu düz bir sesle. "Kafam dağılsın diye kızlarla pijama partisi yapacağız." diye bir yalan uydurdum.

Ali hafifçe güldü. "Pijama partisi ne ya? Kız gecesini anlarım da pijama partisi ne?" diye söylendi. Arya kafasına yastık fırlattı. "Kız gecesini nerden anlarsın sen! Ha biz kız gecesi yaparken arada seni de yanımıza alım maske falan yaptığımızdan değil mi?" dedi muzip bir sesle. Ali hemen kaşlarını çatarak Arya'nın fırlattığı yastığı geri ona fırlattı. "Sus sen avukat hanım!"

Onlar tartışırken ben hemen hazırlanmak için yukarı kata çıktım. Aceleyle odama girip dolaptan Arya'nın ona olmadığı için bana verdiği askılı, siyah, saten mini, elbiseyi aldım. İlk kez üzerime deneyecektim ve bana da nasıl olacağını bilmiyordum.

Üzerimdeki pijamaları çıkarıp üzerime onu giydikten sonra boy aynama döndüm. Tahmin ettiğimden çok daha güzel olan elbiseyle kendimi süzdüm. Bakışlarım dağınık saçlarımda gezindi. Çok hızlı bir şekilde saçlarıma şekil versem iyi olurdu. 

Makyaj masama oturdum. Yüzüme önce kremimi sürdükten sonra fondötenimle daha çok burnumda ve yanaklarımda bulunan çillerimi kapattım. Onları yüzümde pek hoş bulamıyordum. Başka insanlara yakışıyordu ama bana yakışıyor muydu bilmiyordum. Ali ve Arya her ne kadar kapatmamı söyleseler de onları pek umursamıyordum. Zaten minyon bir tipim olduğu için komik durduğunu düşünüyordum. Çocuğa benziyordum öyle.

Rimelimi, rujumu sürdüm. Bütün makyajımı karışık bir sıralamayla yapmıştım. Allığımı sürecekken aklıma Batu'nun odadayken söylediği sözü gelmişti.

"Bu arada allık sürmene gerek yok. Yanakların zaten yerince kırmızı."

Onun sözlerinin sürekli aklıma geliyor olması oldukça saçmaydı. Sanki o kimdi de onun sözü benim aklıma geliyordu. Ne kadar sinirlendirdiyse allık sürünce aklıma geliyor herhalde. Sıkıntılı nefesimi verip allık sürmeden saçımı yapmaya geçtim.

Kısa kumral saçlarıma maşayla şekil verdikten sonra her zamanki çilek kokulu parfümümden sıktım. Odamdaki işimi bitirdikten sonra kalkarak odamdan çıktım. "Şirin hadi!" diyen Arya'nın sesini duyarken hala merdivenlerden iniyordum.

"Tamam geldim!" diye seslendim. Aşağı inmemle Arya kapıyı açarak ayakkabılarını giymeye başladı. Bende hemen ince siyah tek bant topuklularımı giyerek Arya'nın peşinden çıktım.

🍰

Atılan konuma göre bir yere gelmiştik. Arya arabasını park etmişken yolcu koltuğundan inip kulübe döndüm. Oldukça lüks bir kulüptü. Dışarıda kapının önünde duran gençler, renkli ışıklar, park edilmiş lüks araçlarla doluydu. 

Arya'nın arabadan inmesiyle kulübe ilerledim. Kapıdaki görevli bize döndü. Kulağında kulaklığı olan siyah takımlı görevliye gülümseyerek, "Ferha-" diyordum ki adam hemen sözümü kesti. "Ferhat beyin misafiri...girebilirsiniz." dedi adam tebessüm ederek.

 Gözlerim kısılırken takılmadan başımı sallayarak içeriye girdiğimde peşimden hemen Arya'da geliyordu. "Nasıl öyle hemen aldı?" diye sessizce söylendi Arya etrafı incelerken. "Korumalara haber vermiş işte." diye mırıldandım.

Kokteyl masalarının bulunduğu, karanlık ama bol ışıklı, kocaman mekan. İnsanlar ortada, renkli zeminin üstünde dans ediyordu. Duvarların bulunduğu yerler localardı. Bakışlarım localarda gezinirken bir locadan el salladığını gördüm. Elin sahibinin Ferhat olduğunu görünce hızlı adımlarla yanına ilerlemeye başladım. "Orda mıymış..." diye mırıldanmıştı Arya.

Yetişmeye yaklaşmışken Ferhat hemen ayağa kalkarak karşımıza geldi. "Hoş geldiniz kızlar. Arya'nın geleceğinden haberim yoktu ama onun da gelmesi beni çok mutlu etti." dedi gülümseyerek. Arya yapmacık bir gülümsemeyle başını salladı. "Benimde geleceğimizden haberim yoktu."

Ferhat'ın kaşları havalandı. "Anlamadım?" Arya yapmacık bir şekilde gülümsemeye devam etti. "Yok bir şey..." Ferhat başını sallayarak bana döndü. Beni süzdü ve beğeniyle tebessümüne devam etti. "Harika görünüyorsun." 

İltifat almanın yüzümde oluşturduğu tebessümle konuştum. "Teşekkür ederim. Sende iyi görünüyorsun." Başını sallayarak eliyle locadaki koltukları işaret etti. "Gelsenize." Arya'yla ikimizde onunla beraber locadaki koltuklarda boş yere yan yana yerleştik.

Bakışlarım liseden beri görmediğim o grupta gezerken onların bakışları da bizde geziyordu. Ferhat diğer yanımda bulunan tanımadığım kıza yana geçmesini işaret edip kendisi benim yanıma oturdu. 

Turuncu saçlı lisenin en zorba çocuğu Soner gülümsedi. "Hoş geldiniz kızlar. Uzun zamandır görüşmüyorduk." dedi hala değişmeyen o sesiyle. "Aynen ya. İyi oldu gelmeniz..." dedi onun kadın versiyonu olan Serap.

Arya'yla aynı anda başımızı salladık. İkimizde onlarla denk gelmese asla görüşme gereği duymadığımızı biliyorduk.

"Ali yok mu?" dedi Fatih gülmemek için zor dururken. Ali'nin geceyi zehir edeceğini ve lisedeyken birçok kez bunu yaptığını bildiği için soruyordu ve kesinlikle dalga sorusuydu. Alayla gülümsedim. "Fenerbahçe maçı onun için şu an daha önemliydi."

"O da iyi çocuktu aslında." dedi Badem. Bu kız aralarındaki en masum olabilirdi. Aralarında asla olmayacak tipti ve aralarında olmalarının tek sebebi Serap'ın en yakın kuzeni olmasıydı. 

Tanrım! Bu gereksizleri ne diye hala hatırlıyordum ki?

Arya yavaşça kulağıma eğildi. "Bizi şu ortama soktun ya Şirin..." diye fısıldadı öfkeli ama her şeyden memnunmuş gibi çıkardığı sesiyle. Bende aynı ifadeyle ona dönerek sahne bir şekilde gülümsedim. "Öyle deme ama bak şu an dünü aklımdan çıkarabiliyorum." Tekrar bana yaklaştı. "İyi o zaman. Zaten bunlara senin için katlanıyorum. Ali'yle dalga geçiyorlar birde ya!" diye neşeyle ama alttan öfkeli bir sesle fısıldayarak söylendi.

Dikkat çekmemek için onlara döndüm. Soner bize alaylı bakışıyla bakarken, "Vay be! Okulun en hoş kızı ve okulun en soğuk nevalesiyle tekrar görüşüyoruz ha? Ayrıca büyümüşsünüz baya." demesiyle Arya'nın içten alaylı gülüşünü duydum.  "Evet biz büyüdükte, görünüşe göre siz bizim aksimize hiç büyümemişsiniz."

Arya'nın sözüne yapmacık bir şekilde güldüler. Derin bir nefes alarak bakışlarımı Ferhat'a çevirdim. Onunla konuşmak Aşk Kafesi olayı hakkındaki düşüncelerini merak ediyordum.

Türkiye üzerinde ki, "Merveler" genellemesini tamamen üzerinde taşıyan Merve söze girdi. "Şu ünlü olan Aşk Kafesinde çalışmaya başmışsın?" dedi sinsi bir gülümsemeyle. Serap hafifçe ona dönerek güldü. "Canım sende hatırlatmak için mi yapıyorsun, yeni haberleri görmedin mi...kovulmuş..." Aralarında gülüşürken ciddiyetle onlara bakıyordum. Arya, "Kovulmadı. Ona pek uymayan bir yer olduğu için istifa etti." diye düzeltti bastırarak.

Ferhat'ın bana yaklaştığını hissetmemle ona döndüm. "Umursama onları. Biliyorsun zaten nasıl olduklarını, takma." dedi yumuşak bir sesle. Omuz silktim. "Taktığımı kim söyledi." diye mırıldandım.

Saçımı hafifçe geri atarak bakışlarımı etrafta gezdirdim. "Saçlarını da kesmişsin. Kısa yapmışsın. Uzun daha iyiydi sanki. Yakışmamış bu." demişti Serap. Onu zerre umursamadan bakışlarımı geri Ferhat'a çevirdim. Tabi ki Arya yine ona cevap vermeden duramamıştı. "Sana yakışmadı diye herkese yakışmayacak diye bir şey yok Serap'cığım. Şirin'e çok yakışıyor kısa saç."

Ferhat'a doğru sessizce, "Dün olanlar hakkında ne düşünüyorsun?" diye sordum. İfadesizce bana bakarak derin bir nefes aldı. "Sadece Aşk Kafesi deyince daha dikkatli, İhmali olmayan, kusursuz bir kafe hayal etmiştim. Açıkçası bu beni afallattı ve hayal kırıklığına uğrattı." 

"Aslında orası çok harika bir kafedir. Öyle ihmal falan da imkansızdır. Nasıl böyle bir şey oldu anlamadım bende. Onlarda anlamadı zaten. Sen yine de çok mahcup olduklarını bil. Sen öyle bir anda gidince bir şey diyemediler. Numaran da sadece bende olunca..." dedim düşünceli bir sesle.

Ferhat hayran bir şekilde gülümsedi. "Oradan ayrılmışsın ama hala bunları söylüyorsun. Neden Şirin?" diye sordu merakla. Sırtımı koltuğa yasladım. "Çünkü oradan ayrılsam bile yine de bildiğim gerçekleri sana anlatmaktan kaçınmam. Orası gerçekten iyi bir kafe." Tebessümle başını ağır ağır salladı. "Sen öyle diyorsan öyledir, Şirin."

Arya'nın omzuma dokunduğunu hissetmemle ona döndüm. "Ne oluyor?" diye sordum kaşlarımı çatarak. Bakışlarıyla çok uzakta olmayan bar tezgahının önündeki tanıdık ikiliyi işaret etti. "Bunlar onlar mı, yoksa ben mi benzettim?" diye fısıldadı. Batu ve Orkun...

Orkun'la göz göze geldiğimiz an kendisiyle beraber Batu'yu da çevirerek duvarı izlemeye başladılar. Birbirlerine bir şeyler fısıldayarak duvarı izliyorlardı. Arya, "Duvar mı seyrediyor onlar?" diye sordu anlamsızca.

Sıkıntılı bir nefes aldım. Benim buraya geldiğimi biliyor olamazlardı. Evlerine ve bizimde evimize en yakın kulüp burasıydı. Muhtemelen bu bir tesadüf.

Önüme dönerken, "Batu beye bak. Kutlama yapmaya gelmiş herhalde." diye söylendim sessizce. Arya güldü. "Sen öğlen beni arayıp Batu geldi falan demiştin hani? Pişmandı falan?" diye fısıldadı. Çenemi dikleştirerek saçımı geri attım. "Değilmiş demek ki. Şuna bak." diye söylendim tekrar.

Arya güldü. "Ya da dertlendi ve kafasını dağıtmaya geldi. Tıpkı senin gibi!" Anında imayla bana bakan Arya'ya dönerek kaşlarımı çattım. "Saçmalama Arya. Unutmadın mı o sözlerini?" dememle Arya hemen ciddileşerek başını salladı. "Şaka yapıyorum takılma." dedi ciddiyetle.

Ferhat'ın bizim için söylemiş olduğu içeceklerimiz gelmesiyle her şeyi unutarak gürültülü müziğin eşliğinde içeceğimi yudumladım. Buraya istediğim gibi eğlenmeye gelmiştim ve istediğim gibi eğlenip hiçbir şeyi umursamayacaktım da. İçeceğin devamını tekte kafama dikerek yenisini istedim.

Batu Karaman Anlatımıyla.

Bize dönen barmene döndüm. "İki Votka." Orkun hemen barmene dönerek, "Kuru yemişte versene." diye ekledi. Bakışlarımı etrafta gezdirdim. Çoğunluk dans ediyorken bazı insanlarsa localarda, bazıları masalarda duruyordu.

Bakışlarımı geri Orkun'a çevirdim. "Oğlum ne işimiz var burada ya! Şu işi halledip gidelim hemen." diye söylendim gömleğimin bir düğmesini açarken. Orkun derin bir nefes aldı. "Valla ya! Yılmaz amca bir görse kulağımıza asıla asıla bizi kafeye geri götürür." dedi gülerek.

Düz bakışlarımı Orkun'a çektiğimde tekrar konuştu. "Şuralardan bir yerlerden çıksa da şaşırmam bak! En son sarhoş bir şekilde kafeye girdiğimde tokatlaya tokatlaya kendime getirmişti. Ulan ne acıydı ama." 

Hafifçe güldüm. "Çünkü o zaman kafenin önünde bildiğin her kadın ismini saya saya bağırmıştın, sanki aşk acısı çeken biri gibi. Sarhoş olmanın sebebi de hiçbir derdin yok diye kendine dert uydurman. O bardan kafeye dönene kadar da benden dayak yemiştin." dedim onu göstererek.

Votkalarımız tek tek önlerimize koyulduğunda ortamıza da bir kuruyemiş tabağı bırakıldı. Orkun bir cevizi ağzına atarken başını iki yana salladı. "Çok kötüydü gerçekten..." diye mırıldandı. 

Votkadan bir yudum aldım. Bardağı geri tezgaha bırakmamla bakışlarım bar tezgahına odaklandı. Çözülecek miydi gerçekten diye düşünmeye başladım. Ben zaten hayatım boyunca tek çalışmadım mı ki şimdi, tek başıma çalışamıyordum...

O gittiğinden beri bir pasta dahi yapamamıştım. Allah kahretmesin seni Şirin Pastacı!

İçli bir nefes almamla votkasından yudum alan Orkun bana döndü. "Kanka kafan dağılsın dedim, sen yine düşünmeye başladın. Hayırdır aşık mı oldun?" deyişiyle anında başımı kaldırıp ona baktım. Kaşlarım öyle bir çatılmıştı ki hemen gülerek, "Hey hey! Şaka yapmıştım! Senin aşka ne kadar inanmadığını biliyorum..."

Orkun'a kınar gibi bakış atarak votkanın yarısına kadar içtim. "Yavaş yavaş! Sarhoş bir pastacı çekmek istemem!" diye uyardı beni. Onu umursamadan bakışlarımı etrafta gezdirdim ki gördüğüm yüzle duraksadım. Pastacı?

Hemen Orkun'u kolundan tutarak kendime çektiğimde şokla bana baktı. "Ne saçmalıyorsun Batu, oğlum kardeş gibi büyüdük biz. Bu tavırlar ne şimd-" diyordu ki hemen sözünü keserek locada yanındaki adamla konuşan Şirin'i işaret ettim. "Boş yapma şimdi! Oradaki Şirin mi yoksa, o pastacı halüsinasyon olarak karşıma çıkacak kadar hayatımda mı?"

Orkun hemen gösterdiğim noktaya baktı. Ağzı açıldı, gözleri büyüdü. "Lan Arya hanımım orada!" Suratına bir tane çakarak tekrar gösterdim. "Boş ver şimdi onu! Şirin mi o onu söyle!" 

Orkun tekrar dönüp baktı. "Ona benziyor harbiden...o hatta!" demesiyle hemen başımı barmene doğru çevirdim. Orkun bana dönerek meraklı gözlerle bana baktı. Bakışlarımı geri olduğu noktaya çevirdim. Yanında Ferhat vardı ve onunla konuşuyorlardı. Sinirle bakışlarımla Ferhat'ı işaret ettim. "Bak bak utanmasa kızın ağzına girecek. E Şirin de saf  gibi hala arkadaş bilmem ne diyor..."

Bakışlarımı onlardan çekmesem de Orkun'un gülüşünü  duydum. "Ne o? Kıskandın mı yoksa?" diye sormasıyla bütün dikkatim dağıldı. Öfkelenen bakışlarımı hemen Orkun'a çevirdim. "Saçmalama Orkun! Ben Şirin'in saflığına laf ettim. Bana ne elin adamıyla ne kadar yakınlaştıklarından!" dedim sitemle.

Orkun tekrar güldü. "Tabi, zaten şu an orada öpüşseler bile umursamazsın. Değil mi?" Bakışlarım bar tezgahına indi. "Seni bu tezgaha vura vura döverim, Orkun! Zaten sinirlerim bozuk, ima yapıp durma!" dememle Orkun ağzında bir fermuar varmış ve onu çekiyormuş gibi bir hareket yaptı.

Bize kaçamak bakışlar atan barmene dönerek, "Bakar mısın?" diye seslendim. Barmen kuruladığı bardağı bırakarak yanımıza geldi. "Buyurun?" diye sordu mekanik çıkardığı sesiyle. Orkun merakla ne diyeceğimi beklerken bakışlarımla locadaki Ferhat'ı işaret ettim. "Onu tanıyor musunuz?" Adam dönüp Ferhat'a baktı ve bana dönüp başını salladı. "Bu mekanın sahibinin oğludur kendisi. Ayrıca benim liseden de bir tanıdığım gibidir." dedi hemen gülümseyerek.

Orkun ile aynı anda kaşlarımız havalanırken bakışlarımızda birleşti. Kısa bakışmanın ardından dönüp, "Lisedeyken tanıyorsunuz yani?" dedim ilgisiz bir sesle. Adam memnun bir ifadeyle başını salladı. "Siz neden onu sordunuz?" diye sordu. 

Orkun hemen sırıtarak, "Şey ya bize de tanıdık geldi, bizim köyden ortak kirveye benziyor biraz..." Göz ucuyla Orkun'a Kirve ne? dercesine sitemli bir bakış attım.

Hemen geri adama dönerek sahte bir şekilde gülümsedim. "O zaman siz yanındaki güzel hanımefendiyi de tanıyorsunuz..." Adam hemen kaşlarını çattı. "Tanıyorum da, şu an Şirin Hanım ne alaka?" deyince güldüm. "Öylesine soruyorum,  sohbet için..." Orkun'da hemen konuşmaya katıldı. "Evet evet! Siz çok yalnız birine benziyorsunuz. Buradaki kimse sizinle sohbet etmiyor gibi. Bizle konuşabilirsiniz! Üçlü kuvvet olabiliriz!"

Orkun'un bacağına tekme atmamla irkildi. "Abartma bir şeyi de, Abartma!" diye fısıldadım belli etmeden. Adam samimi bir şekilde gülümseyerek, "Nasıl anladınız?" diye sordu. Bu cümleyle Orkun bana bilmiş bir bakış attı.

Adam derin bir nefes alarak konuşmaya başladı. "Valla ben Ferhat beyi liseden beri tanırım ama beni kulübe barmen olarak almaktan başka hiçbir şey yapmadı. Yani yapmak değil de en azından bir sohbet bile etmedi. Bana her çalışanmışım gibi davranıyor." diye dertli bir sesle söylendi. "Ne yapsın adam evlensin mi?" Orkun'un bacağına ayağımla bir kere daha vurmamla, "Şaka şaka." diyerek sustu.

"Playboy gibi bir şey mi bu?" diye sordum gözümle Ferhat'ı işaret ederek. Adam güldü. "Yok be. Onu arkadaşları ve Şirin Hanım'dan başka bir kadının yanında göremezsiniz." demesiyle ona aynı ifademle bakmaya devam ettim. "Şirin Hanım da Şirin Hanım ama işte..." diyerek iç çekmesiyle Orkun yine çenesini tutamadı. "O nasıl söyleyiş be, sapık gibi."

Sıkıntılı derin bir nefes alarak adama döndüm. "Neyse siz anlatmayın ilgilenmiyorum ben bu konularla." diye mırıldanmamla Orkun omuzlarını çocuk gibi indirip kaldırdı. "Hayır ya dedikodu istiyorum ben!" diyerek adama döndüğünde onu umursamadan etrafı izlemeye başladım.

"Peki bunlar Şirine'yle eski sevgililer miymiş? Lisede falan?" diye soruyordu heyecanla. Adamın cevabı da istemeden kulağıma ilişti. "Yok, o çok garip bir mevzu. Şirin Hanım'ın hiç sevgilisi olmadı diye biliyorum." Şaşkınlıkla başımı omzum üstümden barmene çevirdim. "Hiç sevgilisi olmadı mı? Güzel kız, sevgilileri olmuştur sanmıştım." 

Barmen cıkladı. "Şirin Hanım'ın kafa yapısı biraz farklıdır. Eminim ki bir sevgilisi olsa o kesinlikle Ferhat olurdu da. Ferhat bunun imasını ha bire yapardı zaten lisedeyken. Fakat Şirin hanım sevgili istemezdi. Garip bir insandı. Hep pasta yapardı." dedi ifadesiz bir sesle.

"Aslında istese elini sallasa ellisi. Hani okulların en farklı bir güzelliği olan kızı olur ya Şirin Hanım öyleydi. Yürüyeni çok olurdu ama o pek umursamazdı." dedi barmen. Hafifçe gülerek bakışlarımı Şirin'in olduğumu masaya çevirdim. "Al işte ne bekliyorsun ki bundan? Yürüyeni de umursamazmış..." dedim alayla. 

Orkun gülerek bana döndü. "Şirine'yi küçümseme ya. Bende bana yürüyenleri umursamazdım. Benimde hiç sevgilim olmadı." dedi Orkun düşünceli bir sesle. Tekrar hafifçe güldüm. "Sana yürüyen mi vardı?" Orkun bu cümlemle bana bir bakış attı. "Kırıcısın..."

Yüzünü asarak önüne dönmesiyle uzanıp yanağından makas aldım. "Üzülme üzülme. Kardeşimsin. Senin hayranın çoktu." Orkun hemen sırıtarak, "Çok hayranım vardı ama dimi? Nazlı diye bir kız vardı özellikle." Ciddileşen ifademle, "O daha çok seninle dalga geçiyordu." dedim. 

Pes etmeden, "Cüneyt vardı bir tane!" dedi heyecanla. Başımı iki yana doğru oynattım. "Bak belki o olabilir." Orkun sırıtışıyla başını salladı. "Ama ne güzel günlerdi. Ben o zamanlar istediğimizi yaptırma karşılığı hesap çalıp, okul sistemine falan giriyorduk." Cümlesine sadece güldün.

 Ardından ikimizde geri barmene döndük. "Siz daha fazla anlatmayın. İlgilendirmiyor o konu beni." dedim ciddiyetle.

Orkun bir anda dönen sandalyelerimiz döndürerek bizi duvara çevirince afallayarak ona döndüm. "Ne yapıyorsun?" Orkun başını hafifçe bana çevirdi. "Bakıyorlar bakıyorlar!" dedi aceleyle. Daha tepki bile veremeden Orkun, "Duvara bak, duvara! Anlamasınlar!" Orkun'un dediğini yaparak duvara bakmaya başladım, tıpkı onun gibi.

İkimizin de saçma bir şekilde duvarı izlediğini fark edince başımı hafifçe Orkun'a çevirdim. "Mal mısın Orkun, biz neden duvarı izliyoruz?" Orkun heyecanla bana döndü. "Ne bileyim oğlum...Arya'yla göz göze gelince bir an kalbim sıkıştı." Elimi onun boğazına doğru yaklaştırdım. "Ben senin o kalbini sıkıştıracağım şimdi."

Aramızda geçen bakışmadan sonra ikimiz de önümüze döndük. Şu an da bize bakmıyorlardı ve Şirin içeceğini tekrar bitirip yenisini istiyordu. Barmene dönüp votkamın kalanını tekte bitirerek bende yenisini istedim.

Ağzıma bir tane ceviz atarak kulübün içinde Şirin dışında her yere baktım.

Şirin Demir Anlatımıyla. 

Yeni kokteylimin yarısına kadarda içmemle Ferhat, "Çarpmasın? Dikkatli ol." dedi düşünceli bir sesle. Bardağı uzaklaştırırken gülümsedim. "Sağ ol ama çarpsa da ben başımın çaresine bakarım." dedim. Arya alayla gülümseyerek bana döndü. "Bakarım derken? Çarpınca daha çok çaresine ben bakıyorum sanki?" dedi imayla.

Güldüm. "Canım arkadaşım, bu çok doğru." dedim başımı sallayarak. Arya bana bir bakış atarak önüne döndü. "Dans edelim mi?" diye sordu Ferhat. Bakışlarımı ona çevirmemle bana gülümseyerek bakıp bir cevap beklediğini gördüm. 

"Edin Edin! Ferhat ve Şirin! Dağları delip liseden sonra seni bulmuş dansta edin bari!" diyen Zülfikar'ın cümlesi bende pek bir etki yaratmamıştı. Başımı sallamamla ayağa kalkarak elini bana uzattı. "Bana bu dansı lütfeder misiniz, Ferhat'ın Şirin'i?"

 Elimin üstüne elimi koyarak ayağa kalktım. "Edelim bakalım..." diyerek içeceğimin kalanını sertlik hissini umursamadan kafama diktim.  Onunla beraber insanların dans ettiği piste ilerledim. "Bu pek öyle dans edilecek bir şarkı değil sanki?" dedim gülümseyerek. 

Ferhat bana tebessümle baktı. "Sen yeter ki iste onu da oldururuz." Ferhat DJ'in yanına giderek ona bir şeyler söyledikten sonra bir anda şarkıyı dans edilecek bir şarkıya çevrildi. Ferhat yüzünde ki gülümsemeyle beraber karşıma gelerek elini bana uzattığında arkadaşlarından,'Ooo' tarzı sesler yükseldi. Bunlar gerçekten büyümemişti, sanki hala lisedeymiş gibi davranıyorlardı. Kulaklarını kapatan Arya'ya gülmemek için kendimi tutarak Ferhat'la dans etmeye koyuldum.

Eli elimi kavrarken diğer eli de belime sarılarak beni kendine çekti. Başımı kaldırıp ona baktığımda beni izlediğini gördüm. "Seninle dans etmeyi özlemişim. Hatta direkt seni özlemişim." dedi bakışlarını yüzümden çekmeden. "Bende galiba." dedim nezaketen gülümseyerek. 

Yüzünü asmadan bana bakmaya devam etti. Kendimi garip hissederek bakışlarımı durmadan kaçırıyordum. "Burada da şarkı söylüyor musun?" diye sordum. Başını iki yana oynattı. "Bazen..."

Ritmin eşliğinde dans ederken yakınlığımız oldukça fazlaydı. Bakışlarım Batu'nun olduğu yere kaydı. Bakışları bizdeydi. Ciddiyetle dansımızı izliyordu. Bakışları sürekli yüzümdeki gülümsemede dolanıyordu. Onunla dans ederken bir an önce kurtulmak isteyen ifademin aksine gayet mutlu görünen gülümseyen ifademe bakıyordu.

Bakışlarımı ondan çekerek Ferhat'a çevirdim. Gülümsemem çoğalırken şarkının eşliğinde dans etmeye devam ettik. Pistte tek dansta eden bizdik ve Ferhat bundan oldukça memnundu. 

"Artık lisede değiliz...Eminim bazı şeylerde artık ciddisindir." diye mırıldandı. Kaşlarımı çatarak ona bakmaya devam ettim. Alkolün hissiyatının damarlarında dolaşmaya başladığını hissediyordum. "Ne gibi şeylerde?" diye sordum.

Gülümsemesine devam ederken beni kendine daha çok yaklaştırdı. "İlişki falan." diye fısıldadı. Dudaklarımın aralanmasıyla bakışları dudaklarıma kaydı. "Yani benim şu an önceliğim kariyer. Bir ilişkiye ihtiyacım olduğunu düşünmüyorum." dememle bakışları gözlerime çıktı. Gülümsemesi buruk bir tebessüme dönüştü. "Benim şu an önceliğim derslerime çalışmak. Şu an bir ilişkiye ihtiyacım yok. Zamanında da böyle demiştin." diye mırıldandı.

Omuz silktim. "Demek ki değişmemişim." dedim sakince. Başını salladı. "Hiç değişmemişsin." diyerek beni onayladı. Bakışlarım tekrar Batu'ya kaydığında bana bakmadığını, Orkun'un elindeki telefona sırıtarak ve heyecanlı bir sırıtışla baktığını gördüm. 

Kaşlarım çatılırken çok dikkat çekmemek için bakışlarımı geri partnerime çevirdim. "Keyif alıyor musun burada olmaktan?" diye sorduğunda ciddiyetle ona baktım. "Keyif değil de buraya kafa dağıtmak için geldim ve bence kafam da dağılıyor yeterince." dedim ifadesizce.

"Peki işinden ayrıldığın için mutsuz musun?" diye sorduğunda başımı salladım. "Ne olursa olsun çalışmayı sevdiğim bir yerdi." diye mırıldandım. "Peki seni nasıl mutlu edebilirim?" diye sordu gülümseyerek. Cevap verecektim ki müzik kesildi ve yerini başka bir müzik aldı.

Her yerde okyanus sen boğuldun derede
Zamanla unutulur hani aklın nerede?
Saatin mi bozuldu niye kaldın geçmişte?
Al bi' zaman bi' de akıl
Bu da benden sana hediye

Ferhat'la kollarımız ayrıldı. Şarkı sözleri dikkatimi çekerken bunun neden olduğunu anlamak ister gibi Ferhat'a baktım fakat onun da asla beklemediği bir şey gibiydi.

Dön hadi artık dünyaya
Aç gözünü zaman dar
Vazgeç artık eh be yavrum
Bunun sonu çok zarar

Ferhat hemen DJ'ye dönerek, "Ne oluyor?" diye bağırdı. Yabancı DJ, başını anlatmak ister gibi sallayarak bilgisayarına dönerek bir şeyler yapmaya çalıştı. Ferhat öfkeyle, "Kapatsana şunu!" dedi. DJ daha hızlı hareket etmeye başladı.

Eller ne dese inanmadın
Yürek yandı aldırmadın
Vuruldu kaç kere yüzüne
Sevmiyor dediler duymadın

Kaşlarım çatılırken bakışlarım etrafta dolanırken Batu'yla göz göze geldim. Ciddi bir ifadeyle bana bakıyordu. Aynı şekilde Orkun'da bakışlarını pistte gezdiriyordu. "Hadi hallet şunu!" Ferhat'ın bağırışıyla ona doğru döndüm. DJ başını kaldırıp, "Bizden değil, ses sistemine bir şekil bağlanılmış...birileri açmış." deyince Ferhat'ın kaşları daha da çatıldı.

Her yerde okyanus sen boğuldun derede
Zamanla unutulur hani aklın nerede?
Saatin mi bozuldu niye kaldın geçmişte?
Al bi' zaman bi' de akıl
Bu da benden sana hediye

Anlamsızca ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Arkadaşları da ayaklanmış ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Bir şekil hallet şunu!" diye bağırdı. DJ, "Onlar çıkmadan giremiyorum." dedi çaresiz bir ifadeyle.

Dön hadi artık dünyaya
Aç gözünü zaman dar
Vazgeç artık eh be yavrum
Bunun sonu çok zarar

Ferhat sinirle ayağını yere vurdu ve bana döndü. "Sen locaya geç...bende şu sorunu halledeyim. Anlaşılan birileri bizimle uğraşıyor." dediğinde başımı sallayarak locaya ilerledim. 

Eller ne dese inanmadın
Yürek yandı aldırmadın
Vuruldu kaç kere yüzüne
Sevmiyor dediler duymadın

Locaya gelmemle bakışlarım sessizce gülen Arya'yı buldu. "Ne gülüyorsun öyle?" diye sordum kaşlarım çatılırken. Bakışlarıyla Batu ve Orkun'u işaret etti. "Onlar değiştirdi." dedi yüzündeki eğlenen ifadeyle.

Kaşlarım daha da çatılırken başımı hemen Batu'ların olduğu tarafa çevirdim. Orkun başını Batu'nun göğsüne bastırarak gülüyordu. Batu ise ciddiydi. Başımı hemen geri Arya'ya çevirdim. "Sen nereden biliyorsun?" diye sordum ciddiyetle. Omuz silkti. "Anlarım ben. Git sor bak inkar etmeyecek."

Demesiyle daha da çatılan kaşlarımla öfkeli bir şekilde dönüp Batu'nun yanına ilerlemeye başladım. Şarkının yüksek sesi kulübün içinde çalmaya devam ederken bakışlarımı Batu'dan ayırmadım. Saniyeler için hissetmiş gibi onun bakışları da beni buldu.

Yetişmemle ilk Orkun'a döndüm. "Kapat şu şarkıyı Orkun." dedim sinirle kaşlarımı çatarak. Orkun kararsız gibi bakışlarını Batu'ya çevirdi. Batu başını sallayınca Orkun telefondan bir şeyler yaptıktan sonra şarkının sesi kesildi.

Son derece öfkeli olduğunu düşündüğüm ifademle başımla tuvaleti işaret ettim. "Benim peşimden tuvalete geliyorsun!" Orkun şaşkınlıkla bana dönerken Batu imayla güldü. "Sakin ol Şirin Pastacı. Yanında bir erkek varken bana böyle ahlaksız şeyler teklif etmen hiç etik değil. Az bekle..." Orkun elini ağzına kapatarak cümleye güldü.

Bar tezgâhında ona ait olan telefonu hemen kaparak koşarcasına adımlarla kadınlar tuvaletine ilerledim. Peşimden koştuğunu ve, "Şirin! Dur kızım! Telefonumu getir!" diye seslendiğini duyabiliyordum. Artı olarak Orkun'un, "Hırsız var." deyişini de.

Hemen tuvalete girip kapıyı aralıklı kapatarak koştuğum için hızlı atan kalbimle beraber onu bekledim. Alkolün etkisiyle biraz zorlanmış olsam da gelebilmiştim. Saniyeler sonra kapı sertçe açıldı ve aynı sertlikle kapatıldı. Tam karşımdaydı ve öfkeyle bana bakıyordu. "Yaramaz seni! Ver telefonumu!"

Saçımı geriye atarak kapıya ilerledim. Kapıyı kilitledikten sonra tekrar öfkeli ifademle ona döndüm. Telefonunu uzatmamla anında kaptı. "Ne istiyorsun?" diye sordu benim gibi öfkeyle. Bu öfkesi kaşlarımı daha da çattırırken ona yaklaştım. "Asıl sen ne istiyorsun? Bilmem şarkı değiştirmeler, bilmem bakış atmalar, aynı mekanda bulunmalar!"

Bana bomboş baktı. "Aynı mekanda bulunamaz mıyız? Sana bakamam mı?" diye sordu ciddiyetle. Bastıra bastıra, "Bakamazsın! O sözleri söyledikten sonra senin bana bakmaya bile hakkın yok!" dedim. 

Sözlerime karşı yine bomboş baktı. "Ayrıca o adam mağdurken bir de onun mekanında bu harekette neyin nesiydi?" diye sitemle sordum. Alayla gülerek başını salladı. "Bekle bekle...çok mağdur..." diye söylenirken telefonunu çıkarıp nefes nefese bir halde bir şeyler yaptı. Sakinleşmeye çalışarak onu bekledim.

"Al işte!" Bana çevirdiği telefon ekranındaki habere baktım. Haber başlığı, "AŞK KAFENİN İHMALSİZLİĞİ!" idi.

Kaşlarım çatılırken haberi okumaya başladım. İlk başta normal bir şekilde olayı anlatıyordu ama sonradan Ferhat'ın bir açıklaması yazıyordu. Açıklama şu şekildeydi; 

Ben o kafeye büyük ümitler, beklentilerle gitmiştim. Beklediğim şey bir ışığın üzerime düşmesi ve bunun hastaneye bile götürülmeden halledilmesi değildi. Ya da şahsıma hakaret gibi bu olay üstüne, bana para teklif edilmesi değildi. Üzgünüm ama olmadı Aşk Kafesi.

Şok içindeki bakışlarım telefondaki haberdeyken Batu'nun sesini duydum. "Her şey böyle mi gelişmişti Şirin? Bu haberdeki gibi şeyler mi yaptık biz?" diye sordu sakinleşen sesiyle. Bakışlarım Batu'nun yüzüne çıkmasıyla yutkunarak telefonu indirdi. "Hakkımızda bir sürü haber yapıldı. Ben senin evinden dönerken kafeye değil hastaneye gittim. Babam yapılan haberleri görünce kalp krizi geçirmiş. Kafenin ortasında adama kalp masajı yapmışlar Şirin."

 Ağzım aralandı. Şokla Batu'yu dinlemeye devam ettim. "Belki de babamı kaybedebilirdim ama korkma şu an gayet iyi. Uyandı bile. Sadece hastanede." İçimdeki Yılmaz amcaya bir şey olma korkusu hafiflemişken rahat bir nefes aldım.

"Ama sanırım ben yine öfkeyle hareket ettim...ama gerçekten bunu çok dikkat ederek yaptım."

Bir anda tedirginliğin çöktüğü bakışlarım Batu'ya kalktı "Ne yaptın?" diye sordum kısık bir sesle. Bana kocama bir gürültü cevap almıştı. Dışarıdan gelen yüksek sesle gözlerim irileşmişti. 

Koşar adımlarla bakmak için tuvaletten çıktığımda Batu'da hemen peşimden geldi. Orkun insanları bir şekil dans pistinden uzakta tutuyorken, dans pistinin koca ışığı yerdeydi. Plan buydu, Orkun bir şekil uzaklaştıracaktı ve ışık yeri boylayınca intikam alacaktı.

Bölümün sonuna geldik!

Bölümü beğendiniz mi? Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler?

Şirin, Batu'yu affetmeli mi?

Bölümdeki şurası dediğiniz bir kısım var mı?

Bana destek olmak için oy verip yorumlar yaparsanız çok sevindirirsiniz 💖

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere🤍

Ig: dilek.wt

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top