6.BÖLÜM : MASALIN SONU
6.BÖLÜM : MASALIN SONU
Pastalarımızı çoktan yapmıştık saat geç olmuştu hava kararmıştı. Orkun'un getirdiği afişleri de kafenin dış camlarına yapıştırmıştık. Kafeyi kapatmak için hazırlıklara ise çoktan başlanmıştı.
Kafede boş masalardan birinde oturmuş kafenin daveti için sosyal medyadaki konuşulanlara bakıyordum. Çoğu kişi gelmek istediğini veya geleceklerini falan yazmıştı. Ekranı ağır ağır aşağıya çekerek bütün yazılanları tek tek okuyordum. İstediğimizden daha iyi sonuç alacak gibi gösteriyordu bu yazılar.
Telefona dalmış bir şekilde duruyordum. Batu'nun yanıma yaklaştığını, masanın yanında durduğunu bile fark etmemiştim. "Artık çık sende." Başımı telefondan kaldırıp ona döndüm. Ardından yaklaşık iki saniye sonra başımı onaylarcasına salladım.
Oturduğum sandalyeden kalkıp çantamı almak için mutfağa gidecekken Ali mutfaktan elinde çantamla çıkarak yanıma ulaştı. Çantamı bana uzatmasıyla çantamı hemen ondan aldım. "Hadi gidelim abla. Arya geldi bizi kapının önünde bekliyor." dedi düz bir sesle. Başımı salladım. "Tamam gidelim."
Ali, cam kapıyı açarak kafeden çıktı. Onun çıkmasıyla bende Batu'ya bir bakış atarak peşinden ilerledim. Ben arabaya yetişene kadar Ali arka koltuğa yerleşmişti bile. Her zamanki gibi ön koltuğa yerleşmemle Arya arabayı gazlayarak ilerletmeye başladı.
"Ne yaptınız bakalım bugün, Ali işini sevdin mi?" diye sordu enerjik çıkan sesiyle. "Sevdim sevdim güzel. Sen ne yaptın? Davaları aldın mı? Büktün mü karşı tarafı?" diye sordu anında eğlenen sesiyle. Arya hafifçe güldü. "Ben ne zaman bir davayı alamadım? Tabi ki aldım ve güzel geçti." demişti keyifle.
Ali gülerek arka koltuktan, Sürücü koltuğunda ki Arya'ya yaklaşıp omzunu masaj yapar gibi sıkmaya başladı. "Helal Arya reis!" dedi hiddetle. Arya bu hamlesi ve bu sözüyle gülmeye başladı. Gülerken bana döndü. "Sen ne yaptın Şirin?" diye sordu.
Yorgun bakışlarımı Arya'ya çevirdim. "Normal her zamanki gibi." diye mırıldanmıştım. Arya geri yola odaklandı. "Yoksa yine Batu huysuzu ile mi uğraştın?" dedi muzip bir sesle. Alayla çok hafif güldüm. "Genelde ben değil o uğraşıyor."
Ali, arka koltukta konuşulanlardan rahatsız gibi hareketlendi. "Canını sıkarsa, ters bir hareketi olursa ben zaten yanında olacağım, bana söylersin." dedi hemen. "Şu anlık gerek yok Aliş'ciğim ama gerek olacağını da sanmıyorum. Ben onunla baş edebiliyorum. O benimle uğraşırsa bende onunla uğraşıyorum." dedim umursamaz bir sesle.
Cümlemden sonra bir süre herkes sessiz kaldık. Eve yetiştiğimizde arabadan inip eve doğru ilerledim. Çantamdan anahtarımı çıkarıp kapıyı açtım. İlk ben olmak üzere tek tek eve girmiştik.
"Bugün çok yorgunum üstümü değiştirip direk yatacağım." dedim yorgun çıkan sesimle. Arya da başını salladı. "Bende çok yorgunum bende yatarım." dedi Arya başını ağır ağır sallayarak. Ali'nin ne yapacağını öğrenmek için ona döndük. "Ben takılırım biraz. Sonra yatarım." dedi başının arkasını kaşıyarak.
Başımı onaylarcasına sallayarak adımlarımı merdivenlere doğru attım. Merdivenlerin basamaklarını yorgun adımlarımla çıkmaya başladım. Hemen peşimden Arya'da çıkmaya başlamıştı.
🍰
Sabah olmuştu çoktan mutfağa inmiş ve kahvaltıyı hazırlamıştım. Son olarak dolaptan çıkardığım reçel ve balı da masaya ekledim. Ali televizyonun karşısındaki koltukta uyuya kalmış, koltuğa yayılmış, ayakları bir tarafa kolları bir taraftaydı.
Arya ise gelen adım seslerine göre şuan merdivenden iniyordu. Beni görüp gözlerini iri bir şekilde açtı. "Vay be! Sen kahvaltı hazırlıyorsun doğru mu görüyorum Şirin Hanım?"
Gülerek başımı salladım. "Evet dedim ya bundan sonra o uykucu Şirin yok." Arya masaya yaklaşıp tabakta duran salatalıklardan bir tane alıp ağzına attı. Ben ise Ali'yi uyandırmak için koltuğa ilerledim.
Ali'nin bacağından dürttüm ama hiç bir işe yaramadı. "Ali uyan!" Ali bir o tarafa bir o dönüp benden kurtulmaya çalışıyordu. "Ali uyan dedim!" Sesim yüksek çıkmıştı. Bu sefer sert bir şekilde dürtüklediğimde ağzının içinde bir şeyler gevelediğini duydum "Beş dakika daha! Ayrıca muhtemelen rüyanın içinde rüya görüyorum, çünkü Şirin ablam beni uyandırmaya gelmez ve yine çünkü, o saatte o da uyuyordur..." diyordu uykulu ve kısık bir sesle. Ne dediğini bile zor anlamıştım.
Son kez sert bir şekilde ittiğimde yere düştü. Yüksek bir sesle inleyip bağırarak gözleri açtı. Bakışları anında beni buldu. Dehşetle bana bakıyordu. "Abla ne yapıyorsun ya?!" diye bağırdı uykulu ama öfkeli bir sesle.
Sinirle kaşlarımı çatıp ellerimi belime koydum. "Kalkmıyordun ne yapayım!" Sinirli bir şekilde hızla ayağa kalktı. "İnsan gibi uyandırabilirdin..." diye söylendi bana yan göz bakışı atarak. Kaşlarımı kaldırdım. "İnsan mısın ki?"
Ali'nin dil çıkarmasıyla bakışlarıma lavaboyu işaret ettim. "Hadi hadi!" Tekrar yan gözlü bakışlar atmasıyla bu sefer bakışlarını işaret ederek göz kırptım. "Ne bakıyorsun lan İzmarit?"
Cümlemle gözlerini devirdi. "Ben Kurtlar Vadisi izlerken duyup öğreniyorsun bunları değil mi?" Umursamazca omuz silktim. "Kes be. Pasaklı, git yüzünü yıka." diyerek mutfağa ilerlediğimde bana sinirli bir bakışlar atıp hızlı adımlara banyoya ilerledi.
Geri kahvaltı masasına geçerek sandalyeme oturdum. Arya muhtemelen tartışacağımızı anladığı için bizimle uğraşmayıp çoktan başlamıştı yemeğe. Ali'yi bekleme gereği duymadan bende kahvaltıma başladım.
"Bugün davet var." dedim çayımdan yudum alırken. Arya bana baktı. "O zaman bugün biraz erken gel. Seni oradan alırım, hazırlanırız olur mu?" diye sordu ifadesizce. Kısa süre duraksadım. "Olamaz daha çok orası ile ilgilenmem gerekir. Sen bir elbise ayarlasan, getirsen olur mu?"
Arya bozmadan başını onaylarcasına salladı. "Olur hallederim ben, bu arada bizim ofisten geleceklerde var, konuşurlarken duydum." Ali lavabodan çıkıp bizim yanımıza doğru ilerledi. Arya'ya döndüm. "Ne güzel. Bende internetten bakmıştım biraz. Katılım çok olacak gibi." dedim heyecanla.
Ali bizim gibi, bir sandalyeyi çekip oturdu. Arya cümleme gülümserken önüme dönüp kahvaltıma devam ettim. Ali hiçbir şeyi umursamadan elindeki telefonundan bilmem kaçıncı bölümünde olduğunu bilmediğim Kurtlar Vadisini izleyerek kahvaltısını yapmaya başladı.
Bir süre herkes kendi kafasına göre takıldı ve karınlarımızı tamamen doyurduk. Masadan kalkmıştım ve masayı topluyordum. Ali ve Arya ise hazırlanmaya, yukarı kata çıkmıştı.
Masayı topladıktan sonra çantamı alıp merdivenin önüne ilerledim. "Arya! Ali! hadi artık çıkalım!" Merdivenden gelen ses ile sesin olduğu yöne döndüm. Arya ve Ali didişerek merdivenden iniyordu. "Sen kendine bak Ali! Yıllardır aynı tişörtü giyiyorsun farkında mısın?"
Ali yanıma yetiştiğinde kolunu omzuma attı. "Senden ne farkım var ki? Sende her gün takım elbise giyip çıkıyorsun." dedi eğlenerek. Arya masadaki araba anahtarını alıp hızla yanımıza gelirken Ali'ye cevap vermeyi unutmadı. "En azından benim tarzım böyle! Ve bu ceketlerin adı takım elbise de değil." dedi sitemle.
Ali omuzlarını kaldırıp indirdi. "Tamam anladık, en çok sen avukatsın Arya hanım." dedi yapmacık bir sesle. Arya, Ali'nin koluna vururken ben kapıyı açtım. Tek tek evden çıkıyorduk ve onlar hala didişiyorlardı.
🍰
Ali'yle arabadan indik. Arya'ya el sallayıp kısa bir vedadan sonra hızlı bir şekilde kafeye doğru ilerledik. Kafenin camlarından Pelin ve Nil ablanın içerde olduğu görünüyordu.
Kapıyı açıp içeri girdiğimizde ikisinin bakışları bize çevrildi. "Hoş geldiniz." dedi Nil abla tebessüm ederek. Ardından Ali'yi fark ederek ona yaklaştı. Bakışlarını bana çevirdi. "Bahsedilen kardeşin mi?" diye sorunca başımı salladım.
Nil abla Ali'ye dönerek elini uzattı. "Ben Nil." dedi samimiyetle. Ali de karşılık olarak elini uzattı. "Bende Ali." Sesindeki tonlamadan belliydi, samimiyetlerinin hoşuna gittiği.
Pelin'in bana döndüğünü hissetmemle bakışlarımı ona çevirdim. "Bizde hazırlık yapıyorduk akşam için." dedi gülümseyerek. "Çok güzel bir akşam olacak eminim." diye eklediğinde gülümsedim.
Mutfağın kapılarının açılış sesiyle bakışlarımı kapıya çektim. Afra mutfaktan çıktı ve beni görünce kocaman sırıttı. "Şirin abla!" diye bağırdı neşeyle.
"Nasılsın Afra'cığım." diye sordum neşeli bir sesle. Mutfağın kapısının sesi tekrar duyuldu. Bakışlarımı çevirince onun mutfaktan çıkışını gördüm. Bakışları bana kayınca göz göze geldik. Çok kısa bir bakışmanın ardından bakışlarını ya başka bir yere çevirdi, ya da bakışlarını benden kaçırdı.
"İddiayı sen kazanmıştın...bu davette çok çilekli tatlılar, içecekler mi olacak?" diye sordu Afra heyecanla zıplayarak. Bu heyecanına hafifçe gülerek cevapladım. "Hayır...her çeşit olacak." Başını hızlı hızlı salladı. "Öyle de olur ki!" dedi neşeyle.
"Bugün çok işimiz var çok çeşit yapmamız lazım." diye araya girdi Nil abla. "Evet, ben erken gelip kurabiye çeşitlerinden biraz yapmıştım. Ama yine de yetmeyebilir. Başka çeşit tatlılar, atıştırmalıklarda hazırlamamız lazım..." dedi düşünceli sesiyle.
Pelin başını salladı. "Güllacımız çok meşhurdur. Onun da isteyeni çıkar. Annem onu halleder gerçi..." diye bir şeyler geveledi. Bildiğime göre Ispartalılardı ve pastalarının meşhurluğu kadar güllaçları da meşhurdu. Bir kere bende tatmıştım onların güllacını ve gerçekten mükemmel derecesindeydi.
Batu sessizliğini bozarak konuştu. "O zaman artık mutfağa girip bunlara başlamamız gerekiyor." demişti ciddiyetle. Ardından devam etti. "Pelin ve Ali...siz müşterilerle ilgilenirsiniz. Ben, Şirin, Nil ablam, annem ise yiyecekleri hazırlarız. Babam zaten davet için yukarı katı, sahneyi, ışıkları falan ayarlayıp, ayarlatacak."
Pelin başını salladı. "Tamam o zaman başlayalım." Hızla Batu, Nil abla ve ben mutfağa girdik. Yeşim teyze çoktan başlamış hatta fırındaki dört tepsi poğaçayı çıkarıyordu.
İçecekleri de hazırlamış masaya bırakmıştı. Bizde hızlı bir şekilde başladık. Nil abla cheesecake, kürdan batırılmış kanepelerden ve truff tarzı şeyler yapacaktı. Biz ise her zaman yaptığımız gibi çeşit çeşit pastalar yapacaktık.
Hızla işimize başladık. Bugün çok çeşit yiyecek yapmamız lazımdı. Ali ile Pelin kafeye gelen müşteriler ile ilgileniyorlardı.
Arada mutfaktan çıktığım bir zamanda ortalıkta Pelin ve Ali'nin olmadığını görmüştüm. Siyah giyimli kafasına kapüşonlunun şapkasını geçirmiş, elinde alet çantası olan bir adam kafenin kapısından hızlı adımlar ile çıkıyordu.
Onu görünce garip halinden dolayı kaşlarımı çattım fakat önemli bir şey olmadığını düşünerek umursamadım.
🍰
Baya yiyecek ve içecek hazırlamıştık. Herkese yetecek kadar vardı. Fazlasıyla sıkı, ara vermeden çalışmış olsak da değmişti.
Nil abla hazırlanmak için kafenin karşısında olan evine gitmişti. Yeşim teyze de gelen müşterilerle ilgileniyordu mutfakta sadece Batu ve ben kalmıştık.
Batu saate bakıp hızla üzerindeki önlüğü çıkardı. "Ben hazırlanmaya gidiyorum saat yedi olmuş sende hazırlan." demesiyle ona dönüp başımı salladım. Batu bana bakmadan mutfaktan çıkıp adımlarını evlerine doğru attı.
Bende artık pasta yapmayacağım için önlüğümü çıkardım. Bu davet için Yılmaz amca beş tane garson ayarlamıştı ve hepsi çalışmaya başlamış, etrafta fır dönüyorlardı.
İçeri bir anda Arya girdi, ona döndüm üzerinde askıları taş olan dizin biraz üstünde olan dar siyah bir elbise, elinde ise dolu bir siyah elbise kılıfı tutuyordu. "Elbiseyi getirdim." dedi heyecanla.
Bana uzattığı elbiseyi aldım. "Umarım tarzım olan bir şey getirmişsindir. Tarzımı biliyorsun zaten. Olmasa da yine de teşekkür ederim de." diye mırıldandım. "Yok yok güzel. Eminim çok seveceksin." Elinde tuttuğu makyaj çantamı da bana uzattı. Diğer elimle de makyaj çantasını aldım.
Tam bu sırada içeri Pelin girdi. Bakışları önce Arya'da ardından bende dolandı. Hemen yanımıza geldi. Oda çoktan hazırlanmıştı, onun üzerinde düşük omuz, pembe saten bir elbise vardı.
"Sen hazırlanmadın mı?" diye sordu Pelin. Elimde tuttuğum elbiseyi işaret ettim. "Hazırlanacağım şimdi, tuvale-" Pelin lafımı yarıda bırakıp kendisi konuştu. "Tamam sen git bizim evde hazırlan gel."
Kaşlarım şaşkınlıkla kalktı. "Sizin evde mi?" diye mırıldandım. "Evet bak, merdivenlerden çık, sondaki oda benim odam, gir orada hazırlan." dedi başıyla evlerinin olduğu tarafı işaret ederken.
İtiraz etmeden başımı salladım. Şimdi tuvalette müşteriler falan, çok zor olurdu rahat hazırlanmak. Pelin elimi kavrayarak mutfaktan çıkıp hızla kafenin hemen yanında olan evlerine doğru ilerletti bizi.
Çıkardığı anahtarıyla ikili beyaz tahta kapıyı hemen açtı. "Al bakalım." demesiyle içeri girdiğim an arkamdan kapıyı kapattı. Takılmadan Pelin'in dediği gibi merdivenlerden çıktım.
Evleri gayet güzel duruyordu ama haberleri olmadan çok incelemek istemediğim için kendi işime baktım. Merdivenleri çıkmamla uzun ince, sadece üç kapısı olan bir hol beni karşıladı. Sondaki odayı görünce hemen oraya doğru ilerdim.
Evleri sadece iki katlıydı. Ne çok zengin duran bir evleri vardı, ne de az maliyetli bir evleri var denirdi. Tam ikisinin ortasıydı. Beyaz kapıların sonuncusuna yetişmemle elimi kapının koluna koyarak kapıyı bir anda açtım. Gördüğüm görüntü beni şoka uğrattı. Çünkü odada üzeri çıplak bir Batu Karaman vardı...
Utançtan ölebilirdim şuan! Doğru odaya gelmemiş miydim? Burası Pelinin odası olmalıydı!
Kapıyı açtığım an bakışları bana çevrilmişti. Bana benden daha az bir şokla bakarken bir anda kaşlarını çattı. "Çüş! Odama dalıyorsun!"
Yanaklarım ısınırken utanç içinde cevap verdim. "Bilmiyordum...burası senin odan mı? Ama Pelin, koridorun sonunun onun odası olduğunu söylemişti...özür dilerim, ben çıkayım en iyisi..."
Evet burası Batu'nun odasıydı. Dönünce Pelin'e bunun hesabını fena soracaktım!
Tam çıkacağım anda kapının kolunu tutarak kapıyı kapattı. Evet, bu da asla beklemediğim bir hareketti...
Hemen karşımda üstü çıplak bir şekilde duran ona zar zor bakabildim. Bu adam bu kadar kaslı mıydı diye düşünürken kendime gelmeye çalıştım. "Gerek yok. Giyindim sayılır zaten. Bekle iki dakikaya ben çıkarım." dedi ciddiyetle. İtiraz etmeden başımı yavaşça salladım.
Gözlerim Batu'nun odasını incelemeye başladı. Ortada bir yatak, yatağın üzerinde lacivert bir örtü, baza başlığı kahverengi bir ahşap, yatağın ucunun sağında iki tane gri armut puf vardı. Yerde çok büyük olmayan yuvarlak beyaz tüylü bir halı yatağın solunda bir masa ve üstünde bir laptop vardı. Köşede ise bir boy aynası.
Batu dönerek aynasına ilerlediğinde istemeden sırt kaslarını kesmeye başlamıştım. Hala kapının önünde, elimde eşyalarımla duruyordum. Odanın içindeki birkaç spor aleti ve hol deki çok dikkat etmediğim barfiks demiri onun için oradaydı. Doğrusu onu o kullanıyordu ve evinde spor aleti bulundurması onun sıkı spor yaptığını da işaret ediyordu. Gözümün önünde duran kasları zaten bunu işaret ediyordu gerçi ama.
Bakışlarım onda gezinmeye devam ederken sesini duydum. "Of! O bakışlar ne öyle Şirin Pastacı...yiyecek gibi bakıyorsun." demesiyle gözlerimin irileşmesini zar zor engellemiştim.
Utancı bastırmaya çalışırken hemen kaşlarımı çatarak ona cevap verdim. "Sus be! Ne kadar kassızmışsın diye bakıyordum. Ben sana burada kaslarımı açsam var ya hayran kalırsın...ölürsün bitersin." dedim alayla. Boynuna parfümünü sıktıktan sonra ima dolu ifadesiyle bana döndü. "Çok iyi fikir, açsana. Bak eminim ki açarsan ölüp biteceğim..."
Kaşlarım çatılırken derin bir nefes alarak imasını görmezden gelmeye çalıştım. "Giyinsene sen! Şov mu yapıyorsun böyle?" diye sitem ettiğimde güldü. Yavaş adımlarla ilerleyerek yatağındaki gömleği alıp kollarından hızlıca geçirdi.
Onu umursamadan saçımı geri atarak duvarı incelemeye başladım. "Pis sapık." diye mırıldandım sadece kendim duyacağım sesle. O kocaman olmayan kulaklarıyla beni duymuş ve hemen bana dönüp şaşkın bir suratla. "Sapık mı dedin sen?" diye sormuştu.
İfademi bozmadan sözümün arkasında durarak başımı salladım. "Sapıksın tabi! İma falan yapıyorsun bir de! Babana söylersem görürsün." Gömleğinin düğmelerini iliklerken bana yaklaştı. "Sapık olan ben miyim yoksa sen mi? Demin beni kesen kimdi?" dedi hemen alayla.
Gözlerimi devirdim. "Sen işine baksana! Zaten karşımda giyiniyorsun! Karşımda giyinmezsen bakmam bende!" dedim sitemle. Sadece gülerek geri çekildi. Gömleğinin düğmelerini tamamen kapattıktan sonra yatağın üzerinde duran siyah ceketini aldı.
Ceketi hızlı bir hamleyle kollarından geçirip giydikten sonra aynaya doğru eğilip eliyle saçlarını düzeltti. Ardından bana dönüp. "Nasıl? Olmuş muyum?" diye sordu. Bakışlarım üzerinde geziniyordu gömleğine kadar siyah olan takımıyla yalan yok muazzam görünüyordu.
Yutkunduğumu görmesiyle yüzünde muzip bir gülümseme oluştu. Kendime gelerek hemen cevap verdim. "Yani, iyi olmuş idare eder." diye mırıldandım. Kaşlarını kaldırarak bana bakış attı. "İdare eder mi?" diye sordu. Oflayarak, "Yani yakışıklısın işte!" diye söylendim.
Güldü ve sanırım ilk kez belki bana böyle gülmüştü. "Tamam cevabımı aldım. Sende giyin artık..." diyerek tam karşıma gelince başımı salladım. Onun çıkmasını beklerken uzun boyundan dolayı başını kaldırıp yüzüne baktım. Aramızda bakışmalar geçerken, "Çıkayım mı?" diye sordu beklemediğim bir şekilde.
Cümlesi kaşlarımın çatılmasına sebep olurken, "Ne demek çıkayım mı? Çıkacaksın tabi Batu!" dedim hemen. Daha çok güldü. "Kapının önünden çekil de çıkayım Şirin!" Salak gibi kapının önünde durduğumu unutup dediğini yanlış anlamıştım. Bu beni daha çok utandırmıştı.
Kapının önünden çekilirken bakılarımı kaçırmıştım. Yanaklarımın deli gibi kızardığını hissettim. Kapıdan çıkmadan dönüp bana olan bakışlarını hissediyordum. "Bu arada allık sürmene gerek yok. Yanakların zaten yerince kırmızı."
Gözlerimi büyüterek bakışlarımı ona çevirdiğimde göz kırptı. "Aa! Sana alerjim var ondan kızarıyor!" dememle kaşlarını yapmacık bir ifadeyle kaldırdı. "Ha bana özel yani?" Lafı neresinden anladığı hakkında zerre bilgim yoktu.
"Aa!" bağırmamı beklemediği için irkildi. "Ne iki de bir borazan gibi bağırıyorsun Şirin?" takmayıp konuştum. "O zaman sende böyle şeyler söyleme! Lafları yanlış anlayıp sinir etme beni Batu! Şimdi çık odadan!"
Gülüşünü gizlemeden başını iki yana salladı. Dönüp kapıyı açtı. Odadan çıkarken, "Başımın şirin belası." diye mırıldandığını duymuştum.
Onun gidişiyle dişlerimi sıkıp parmaklarımı içe kıvırdım. "Bunu bana nasıl yaparsın Pelin?" diye söylendim kendi kendime. "Bunun hesabını senden soracağım!"
Daha fazla beklemeden hızla üzerimdeki elbiseyi çıkardım. Arya'nın getirdiği elbiseyi kılıfından çıkarıp inceledikten sonra tarzım olan bir şey olduğu için sevinerek üzerime geçirdim.
Elbise tül kumaş, omuzu vatkalı, göğüs dekolteli olan diz üstü siyah dar bir elbiseydi. Ayakkabım ise tek bantlı siyah ince topuklu bir ayakkabıydı. Yüzüme fondöten, kapatıcı, hafif bir far, rimel ve açık renk bir ruj sürdüm. Elimle saçlarımı düzeltip Batu'nun kendine baktığı aynadan kendime baktım.
Eşyalarımı aceleyle toparlayıp hızlı adımlarla odasından çıktım. Merdivenleri ayağımdaki topuklularla hızlı hızlı inerek evden çıkıp evlerinin hemen yanında, dibindeki kafeye girdim.
Girer girmez bakışlarım tanıdık biri aradı. Batu, Pelin, Arya ve Ali kasanın olduğu tarafta durmuşlardı. Ben gelince hepsinin bakışları bana çevrildi. Bakışlarım tek tep hepsinde gezinirken en son Batu'da durdu. Beni gözleriyle çekinmeden baştan aşağıya süzdü.
Hızlı adımlarla yanlarına doğru ilerledim. Kafe dolmaya başlamıştı. Yeni insanlar geliyordu sürekli. Hemen karşımda bulunan, üzerinde spor bir gömlekle, kumaş pantolon bulunan Ali, "Abla çok güzel olmuşsun." dedi beğendiği ses tonundan bile belli olan sesiyle.
Elimi tutup kaldırdığında gülümseyerek kendi etrafımda döndüm. Yüzümdeki gülümsemeyle cevap verdim. "Teşekkür ederim yakışıklım! Sende çok yakışıklı olmuşsun, her zaman ki gibi." Ali cümlemle beraber havalanarak yakasını düzeltti.
"Gerçekten çok güzel olmuşsun Şirin..." Pelin'in tatlı sesiyle ona döndüm. "Sen daha güzel olmuşsun Pelin." dedim imalı bir sesle. Ah Pelin! O yaptığın şeyi unutmadım daha!
Batu sessiz bir şekilde beni izliyordu. Diğerleri aralarında takılmaya başlayınca Batu'nun karşısına doğru ilerledim. Yüzüme muzip bir ifade kondurdum. "Nasıl? Olmuş muyum?" diye sordum onun gibi. Bakışlarını kısa süre üzerimde gezdirdikten sonra başını salladı. "İdare eder."
Onun odada yaptığı gibi bir ifadeyle kaşlarımı kaldırdım. "İdare eder mi?" Benim gibi oda muzip bir şekilde güldü. "Yani güzelsin işte!"
Aramızda garip bir his ve bakışma vardı. Koyu elaları, koyu kahverengi gözlerimdeyken sanki bütün sesler gitmişti. Bütün kalabalığın sesi yok olmuş gibiydi. Başını ağır ağır iki yana salladı. "Çek o derin bakışlarını üzerimden. Aşık falan olursun çekemem." dediği cümle bütün büyüyü yok etmişti.
Kaşlarım çatılırken alayla ona baktım. "Sen bana attığın bakışı görmedin galiba. Of! O bakış neydi Batu! Böyle yiyecek gibi!" dedim alayla. Beni umursamadan önüne döndüğünde ona bir bakış atarak bende önüme döndüm.
İçeri hızlı adımlarla dün gördüğüm Orkun'un girmesiyle herkesin bakışları ona çevrildi. "Geç mi kaldım kanka?" dedi bakışları Batu'dayken. Batu bir şey demeyince bakışlarını tek tek hepimizin üzerinde gezdirdi. Etrafa baktı ve sonra Arya'yı görünce duraksadı.
Yüzünde garip ama hoş bir ifade oluşurken, "Şaka..." diye mırıldandı. Hepimiz anlamsız bir ifadeyle Orkun'a bakıyorduk. Orkun ise kitlenmiş bir şekilde Arya'ya bakıyordu. "İşte o hayatım boyunca beklediğim insan...işte o insanın hissi. Hiç tatmasan bile tanıdığım his..."
Arya anlamsızca kaşlarını kaldırarak Orkun'a bakış attı. Elimi ağzıma kapatarak sessizce güldüm. Sanırım Orkun, Arya'dan etkilenmişti. Ama ikisi tam aksi karakterlerdi. Ve Arya'nın tipi kesinlikle Orkun değildi.
Ayrı gezegenlerin insanlarıydı tamamen. Aslında Batu ile bende biraz öyleydik...Batu ne alaka Şirin?
"Merhaba hanımefendi. Sizi ilk kez görüyorum." dedi Arya'nın karşısına yaklaşarak. Hepimiz şaşkınca tek kelime etmeden ikisini izliyorduk. Arya sahte bir şekilde gülümsedi. "Bende sizi."
Orkun, hızla elini Arya'ya doğru uzattı. "O zaman tanışalım ben Orkun. Çok yakışıklıyım, zekiyim, komiğim, tatlıyım ve bu Batu kişisinin kankasıyım." İşte şimdiden kaybetmişti. Arya için çok ters bir tiptir. Arya'da yavaş yavaş elini uzattığında elleri birleşti. "Arya ben." Orkun Arya'nın elini dudaklarına götürüp hafifçe elinin üstüne öpücük kondurdu.
Orkun tişört ve siyah bir bol kot pantolonla davete gelmişti. Rahat tarzı, kulağındaki küpesi ve onun aksine ortama uyumlu giyinen ciddi tarzıyla Arya.
"Çok güzelsiniz hanımefendi. Eminim bu davetteki en güzel kadın sizsiniz." dedi büyülenmiş gibi bir sesle. Arya sadece gülümsedi. "Teşekkür ederim iltifatınız için..."
"Yukarı çıkalım mı artık? Şarkıları söyleyecek adam da geldi bu arada." Batu'nun seslenmesiyle ona döndüm. Pelin başıyla merdivenleri işaret ederek, "Olur çıkalım." dedi. Hepimiz merdivenlere doğru ilerledik.
Döner merdivenden tek tek çıkıp üst kata ulaştık. Düz masaları ve sandalyeleri kaldırıp yerine kokteyl masaları koymuşlardı. hemen karşıda müzik ekipmanlarının olduğu şarkının söyleneceği sahne gibi bir alan oluşturmuşlardı.
Yukarısı aşağıya göre daha fazla doluydu çünkü canlı müzik yukarıda olacaktı. Müzik için hazırlık yapıyorlardı. Garsonlar etrafta dolanıyor siparişleri götürüyordu.
Batu, Pelin, Orkun, Nil ablaların durduğu masaya doğru gittiler. Ben, Arya, Ali ise onların hemen karşısında olan diğer masaya geçtik. Masamız şarkının söyleneceği tarafa çok yakındı ve önceden ayrılmıştı sanırım.
Kısa süre sonra kafe baya dolmuştu. Hatta dışarıda kafenin önün de bir kaç masa koymuşlardı onlar bile dolmuştu garsonlar etrafta sürekli durmaksızın dolanıyor siparişleri götürüyordu.
Ekipmanlarla uğraşıp, müzik sistemini kontrol eden, liseden beri arkadaşım Ferhat'ın yanına gittim. Ferhat'ın beni fark etmesiyle yüzünde bir gülümseme oluştu. Onun da bana doğru gelmesiyle kollarımı Ferhat'ın boynuna sardım.
Ferhat'ın ellerinin belime sarıldığını hissettim. "Nasıl özlemişim ya!" dedi bana sıkıca sarılırken. Yüzümde oluşan gülümsemeyle kollarımı boynundan çekip uzaklaştım. "Bende be!" dedim neşeyle.
Ferhat, saçlarıma elini atacağı sırada aceleyle bileğini yakalayarak tuttum. "Sakın saçlarımı bozma!" dedim hemen. Ferhat dişlerini göstererek güldü. "Tamam, Ferhat'ın Şirin'i!" demesiyle yüzümdeki gülüş soldu. Çünkü bu bir nevi lisedeyken bana takılan lakaptı ve o bana bunu hatırlatmak ister gibi bu lakapla seslenmişti.
Sırtıma bir şey değmesiyle irkilerek omzumun üstünden arkama baktım. Sırtımın çarptığı şey Batu'nun bedeni olması beklemediğim bir şeydi. Tam arkamda durmuş, bana değil direk Ferhat'a bakıyordu. Yüzünde çözülmesi oldukça zor bir ifade vardı. Dışardan bakınca ciddi gibi duruyordu ama ifadesinin hissini, duygularını hissedebiliyordum fakat çözemiyordum.
Ferhat'la aynı kişiye baktığımızı Batu'ya gülümseyerek elini uzattı. "Ben Ferhat." diye kısaca kendini tanıttı. Ferhat sadece Salih amca ve Yeşim teyzeyle tanışmıştı.
Batu arkamdan çıkıp Ferhat'ın karşısına geçti. Ferhat'ın uzattığı ele karşılık oda elini uzattı. Elleri birleştiğinde ise konuştu. "Batu Karaman."
Ferhat başını salladıktan sonra gülümseyerek elini çekti. Boğazımı temizleyerek konuştum. "Batu buranın sahiplerinden." dedim onu göstererek. Ferhat bana döndü. "Anladım..." diye mırıldandı sadece.
Batu çok kısa süre bana baktı. Bu bakış bir saniyelik bir bakış gibi geçip gitmişti. Bakışlarını tekrar Ferhat'a çevirdi. "Siz? Siz peki nereden tanışıyorsunuz?" diye sordu ciddiyetle. Ferhat'ın yüzünde gülümseme oluştu. "Biz Şirin'le liseden arkadaşız. Baya yakındık lisede. Hatta bizi sırf adlarımız Ferhat ve Şirin diye bütün okul yakıştırırdı."
Batu ciddiyetle, "Bundan bana ne?" dedi bastırarak. Ferhat afallarken yan gözle Batu'ya baktım. Bakışları bende değilken, "Peki nereden tanıştığımızdan sana ne?" diye sordum onun gibi bastıra bastıra. Bana doğru eğildi ama bakışlarını bana çevirmedi. "Ben nasıl tanıştığınızı sordum. Bu adamla ne kadar yakıştırıldığınızı değil." dedi umursamaz bir sesle.
Hemen geri dikleşti. Ferhat, demin Batu'nun kurduğu cümleyi yok saymış gibi derin bir nefes aldı. "Siz de Şirin'in patronu oluyorsunuz sadece değil mi?" diye sordu Batu'nun tavrından dolayı ciddileşmiş tavırlarıyla.
Benim konuşacağım sırada Batu benden önce davranıp konuştu. "Hayır. Ben patronu değil, iş arkadaşıyım. İkimizde pastacıyız." dedi sakince.
Normalde bana patronu olduğunu söylerken şimdi böyle demesi garibime kaçmıştı. Bunu umursamadan birbirine ifadesiz bir ciddiyetle bakan ikiliye tek tek bakmayı sürdürdüm. Ferhat başını Anladım dercesine sallamıştı.
Batu, gözleriyle müzik ekipmanlarını işaret ederek konuştu. "Sen başla o zaman artık?" Ferhat tekrar başını sallayıp bana göz kırptı. "İyi dinle. Bakarsın sana gönderme yaparım." Ben tepki veremeden hemen sahneye ilerledi.
O sahneye çıkana kadar arkasından baktıktan sonra Batu'ya döndüm. Bakışları Ferhat'tayken, "Oyo donlo. Bokorson sono gondormo yoporom." diye her zaman ki gibi taklit yaptı. Güldüğümü belli etmemek için başımı diğer tarafa çevirerek sessizce güldüm. "Gıcık herif. Sanarsın pop star!" diye söylendiğini duydum.
Gülmemi dindirerek hemen Batu'ya döndüm. "Sen nasıl bir öküzsün ya! Adam buraya gelmiş sizin için, senin için şarkı söyleyecek!" dedim sitemle. Alayla gülmek yerine kaşlarını çatarak bana fazlasıyla yaklaştı. Yakınlığı beni afallatırken o bunu umursamadan konuştu. "Ne bizim için, ne benim için? Senin için gelmiş kör müsün? Sağır mısın? Gönderme yapacakmış bak birde iyi dinle! Ayrıca ona parası neyse de vereceğim!" diyerek hemen geri çekildi.
Gözlerimi kısarak bakışlarını kalabalıkta gezdiren Batu'ya döndüm. "Ne bu tavırlar? Kör de değilim, sağır da değilim, kendine gel. Evet teklifi benim için kabul etti tamam da, bu sana neden battı?" diye sordum öfkeli ama sakin sesimle.
Alayla güldü bu sefer. "Bak Şirin Pastacı, bu benim her zaman ki tavrımdır. Eğer iki üç sana karşı iyi tavrımı gördüysen her zaman öyleymiş gibi düşünüp sonradan bunu garipseme!" Ona cevap vermenin değmeyeceğini düşünerek gözlerimi yanından uzaklaşarak geri masaya ilerledim.
Ben geldiğimde Arya'da Ferhat'ı görüp yanına ilerlemişti. İkimizin de liseden arkadaşıydı Ferhat. Arya, Ferhat'la çok uzun sürmeyen konuşmasını bitirdikten sonra geri yanımıza doğru yaklaşmıştı.
Ferhat'ın sahneye çıkması ile alkış sesleri yükseldi. Bende yüzümde kocaman bir sırıtışla herkes gibi alkışlamaya başlamıştım.
Fon arkada çalarken, nakarata girmeden mikrofonunu, gitarını düzeltiyordu. Arya ile Ali gülerek değişik ve garip bir şekilde beraber dans etmeye başladılar. Kalabalığın bir kısmı da dans etmeye şimdiden başlamıştı.
Ali ve Arya'nın masadan ayrılmasıyla bizim masada sadece ben kalmıştım. Bakışlarım karşı masadaki Batu'ya kaydığında onun zaten beni izlediğini fark ettim. Bakışları boş, düz ama aynı zamanda dolu gibiydi.
Simidini fırlatırdı
Kaparlardı martılar
Dalgalar korkuturdu
Deniz tutardı yengenizi
Şu an Batu'yla bakışıyorduk. İkimizde gözlerimizi kaçırmadan birbirimize bakıyorduk. O koyu elalarıyla beni izliyor, ben ise kahverengi gözlerimle onu izliyordum. Şarkının müziği eşliğinde dikkatle bana bakıyordu
Midyeciler bağırırdı
Şafak sökerdi dillerinden
Ah benim o mühürlü dilime
Hiç bi iltifat gitmezdi ama
Göz kırpmasıyla aynı anda içimde oluşan garip hissi hissettim. Kabaydı, sertti, umursamazdı, alaycıydı, sinir bozucuydu, gıcıktı, sinirliydi. Ama aynı zamanda yakışıklı, güzel gülüşlü, iyi vücutlu, huzur verici kokulu, güzel gözlüydü. Dış görünüş mükemmeldi ama içi asla bana uymazdı ve zerre seveceğim bir karakter değildi.
Ne giyerse giderdi hoşuma
Öyle tatlı bela ki başıma
Darlamasa bide her durumda
Öyle bir sevice'm ki sonra
Batu'ya hafif bir şekilde gülümsediğimde, onunda bana hafif bir şekilde gülümsediğini fark ettim. Batu bana gülümsüyor?
Dalgalarla demlenirdik
Tuz kokardı şarkılar
Utanırdı atardı içine
Aşk tutardı yengenizi
Batu bakışlarını kaçırmadan bana bakıyordu. Sıcaklık hissediyordum ama umursamadım. Kalp atışlarımı hissetsem de bakışlarımı çekmedim. İnatla, bana bakan ona bakıyordum. Orkun, Batu'nun olduğu masadan bir bana, bir Batu'ya bakıyordu.
İçli içli mırıldanırdı
Of çekerdim gizlice
Bende bunları hayal ederken
Hiç de belli etmezdim ama
Batu dudaklarını yavaşça oynattı. Bir cümleyi sadece dudaklarıyla mırıldandığını görmüştüm ve anlayabildiğim tek şey içinde 'Bela' olmasıydı.
Ne giyerse giderdi hoşuma
Öyle tatlı bela ki başıma
Darlamasa bide her durumda
Öyle bir sevice'm ki sonra
Orkun gülerek Batu'ya doğru yaklaşıp kulağına bir şey fısıldadığında Batu kaşlarını çatıp bakışlarını benden kaçırmıştı. Hemen ardından Orkun'un ensesine sertçe vurmuştu. Şarkının nakaratı bitene kadar aynı devam etmişti.
Bakışlarımı çekerek başka tarafa çevirdim. Pelin, benim tek oturduğum masaya geldi. Elinde iki bardak içecek duruyordu birini benim önüme koydu, diğerini ise kendisi aldı.
Ondan soracağım bir oda hesabı vardı. Beni utandırdığı için ona sinirliydim. Beni bilerek Batu'nun odasına göndermişti resmen. Pelin bana yaklaşarak, "Doğru odayı buldun mu?" dedi muzip bir ses tınısıyla.
Kaşlarımı çatarak sinirle başımı salladım. "Buldum buldum..." Pelin'e yaklaşarak sinirle fısıldadım. "Beni gönderdiğin oda Batu'nun odasıydı Pelin!"
Pelin hedefine ulaşmış gibi güldü. "Abimde tam giyiniyordu değil mi?" dedi sahte bir şaşkınlıkla. O anın aklıma gelmesiyle utancımdan elim ile yüzümü kapattım. "Hayır çoktan giyinmişti zaten!" diye söylendim. O an kimin başına gelse utanırdı bence.
"İyi bari, bir de giyinmemiş falan olsayd-" Ellerimi hemen yüzümden çekip Pelin'in ağzını kapatarak onu susturdum. "Tamam Pelin! Bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum!" dedim sitemle. Çünkü daha ne kadar bu konu hakkında konuşsam daha çok utanacaktım.
Ferhat şarkı bittiğinde yükselen alkışların ardından diğer şarkıya geçti.
"Tamam o zaman ben gidiyim." Pelin cevabımı bile beklemeden insanların arasına karışıp gözden kayboldu. Onun arkasından bir bakış attıktan sonra önüme döndüm. Bana getirdiği alkolsüz içecekten büyük bir yudum aldım.
Etrafıma baktığımda Ali de ortalıkta yoktu. Arya yorgun bir şekilde geri masaya geldi. "Ali nerede?" diye sordum ona dönerek. "Lavaboya gidecekmiş." dedi Arya kendi için aldığı içecekten yudum alırken.
Dirseğimi masaya koyup çenemi de avcuma yerleştirdim. Tam bu anda Batu yanımda belirdi. Afallayarak dirseğimi masadan çekip Batu'ya baktım. "Bir şey mi oldu?"
"Bu dansı bana lütfeder misiniz, sayın Şirin Pastacı?"
Bugün yine beklemediğim bir şey daha olmuştu. Batu bu cümleyi kurmuştu. Kaşlarımı kaldırdığımda Batu elini bana doğru uzattı. Bakmasam da yanımda ki Arya'nın da şaşkınlığını hissediyordum.
Tepkisiz bir şekilde ama içten cevabımı merak ettiğini hissettiğim bir ifadeyle bana bakıyordu. İkimiz de birbirimizden hoşlanmadığımız için ondan böyle bir hamle beklemezdim doğrusu.
Boğazımı temizleyerek cevap verdim. "Bu dansı size lütfederim, sayın Batu Pastacı." Gülümseyip uzattığı elinin üstüne elimi koydum. Elimi hafifçe sıktı. Dans etmekten kimseye zarar gelmezdi.
Beni ortaya doğru çekerken bir elini belime koydu. Bende yavaşça bir elimi omzuna yerleştirdim. Tıpkı onun gibi direkt ona bakmaktaydım. Etraftaki insanlar da bizi görünce kendilerine partner bularak dans etmeye başladı.
"Batu Pastacı pek uymadı." dedi ifadesizce. Kaşlarımı çatarak başımı kaldırıp suratına tam baktım. "Sen Şirin Pastacı diyorsun ama..." dedim umursamazca. "Ama benimki uyuyor. Batu Pastacı ne ya?" diye söylenmesinin hemen ardından yüzünü buruşturdu.
"Konuşacak bir şey yok mu?" diye mırıldandım sessizce. İfadesizce bana bakarken, "Bizim konuşacak neyimiz olabilir acaba Şirin Pastacı?" diye söylendi. Kaşlarımı derince çattım. "O zaman 'Bizim' deme. Batu ve Şirin." diye düzelttim hafif öfkeli bir tınıyla.
"Yok, bence ben Ferhat ve Şirin diyeyim sen daha çok seversin. Hem çok yakışırda." dedi imayla. Oflayarak, "Sen hala onda mısın? Hem hayırdır ne diye bu kadar taktın?" diye sordum şüpheci bir sesle. Umursamazca omuz silkti. "Takmadım, dalga geçmek eğlenceli oluyor."
"Benimle dalga geçebilme hakkını sana kim veriyor? Benimle dalga geçemezsin." dedim sinirle. Dansın ritmine uyarak dans ediyorduk bir yandan. "Of Şirin Pastacı on saat laf yapma! Dans edelim dedik, tartışalım değil."
Kaşlarım daha derince çatılırken, "Seninle anca bu yapılır!" diyerek bakışlarımı etrafa çevirdim. Şarkı bitmeye yakınken, nakarat bitmişken biz hala fonla beraber dans ediyorduk. "Etrafa bakarken, benimle dans etmen kırıcı." dedi. Ciddi değildi ve hala dalga geçmeye devam ediyor gibiydi.
Etrafa bakmaya devam ettim. "Anca dalga geç. Sana katlanamıyorum bile baksana." diye mırıldandım. "Kırıcısın." dedi aynı sesiyle. Başımı ağır ağır iki yana salladım. O ise yine asla beni umursamadı.
Bakışlarım diğer tarafa kaydığında biraz uzakta Ali ile Pelin'in dans ettiğini gördüm. Gözlerim iri bir şekilde açıldı Batu'da şüphelenip o tarafa bakacağı sırada hemen yönümüzü çevirdim. Neden bilmiyorum ama böyle bir hareket yapmıştım.
Kaşlarını çatarak bana baktı. "Ne oluyor?" Tedirginlik yapmadan sakince cevap verdim. "Bir şey olmuyor!" Gözlerini kıstı. "Emin misin?" Başımı hızlıca salladım. "Eminim!"
Diğer şarkıya başlamasıyla biri beni bir anda Batu'nun kollarından çekti. Şaşkınlıkla beni çeken kişiye baktım. Orkun'du. Neşeyle sırıtarak bana bakıyordu.
"Hadi Şirine, dans edelim!" dedi ve iki elimi tutarak kollarını yukarı aşağı sallamaya başladı. Şaşkınlığımı dindirirken, "Olabilir..." diye mırıldandım. Ayrıca o demin bana Şirine mi demişti?
Kaldım şehirlerde sen bana kızma
Hep haber edemezsem moralini bozma
Bilmiyom ne zaman geri gelcem
Alcam o yerlerden sana mor yazma
Sana mor yazma
Bende ona karşılık vererek kollarımı yukarı aşağıya sallamaya başladım. Onun deli bir enerjiyle başını ve kollarını sallayarak oynaması beni güldürürken ona yetişmeye çalıştım. Böylesine enerjili ona yetişmek oldukça zor olsa da ben yetişebildiğim kadar yetişmeye çalıştım ve tıpkı onun gibi sadece eğlencenin tadını çıkarmaya çalıştım.
Aşık oldum
Kapıldım hissine
İstedim babandan
Buyum ben dedim
Bak hiç tükenmedim
Düşmedim yakandan
Orkun hızlı hareketlerle dans ederken bir anda kolunu kaldırıp beni kendi etrafımda döndürdü. Bir anda döndürmesiyle başım dönecek gibi oldu ama bunu engelledim. Bende kolumu kaldırıp onu kendi etrafında döndürdüğümde minik bir kahkaha attım.
Bak ne hale geldim
Tövbeler ettim
Nefsimi kuruttum
Eskileri attım
Alemi bıraktım
Alamadım babandan
Delicesine dans ederken bakışlarım Batu'ya kaydı. Masasına geçmiş dirseğini masaya dayayıp çenesini avcunu yerleştirerek, bir yandan baş parmağı ile dudaklarıyla oynuyor bir yandan gülümser gibi bir ifadeyle beni izliyordu.
N'apsam netsem ben
Koptum gittim ben
Üzülme sen
Bakışlarımı geri Orkun'a çevirdim. Pek dans eden yoktu, daha çok şarkıyı söyleyen vardı. İnsanların çoğunluğunun bizi izliyor olması pekte durdurmamıştı. Belki normalde beni durdururdu ama Orkun'un böylesine rahat hali bana da rahatlık sağlamıştı.
Kaldım şehirlerde sen bana kızma
Hep haber edemezsem moralini bozma
Bilmiyom ne zaman geri gelcem
Alcam o yerlerden sana mor yazma
Sana mor yazma
Orkun ellerimi tutarken bu sefer zıplaya zıplaya oynamaya başlamasıyla bende ona ayak uydurup zıplaya zıplaya oynamaya başladım. Bir yandan bağıra bağıra şarkıyı söylüyor bir yandan zıplayarak oynuyorduk.
Bak ne hale geldim
Tövbeler ettim
Nefsimi kuruttum
Eskileri attım
Alemi bıraktım
Alamadım babandan
Orkun ellerini ellerimden ayırıp kolunu kolumdan geçirdi. Kol kola girip ortada zıplaya zıplaya dönmeye başladık. Bir yandan hareketlerimize gülüyor, bir yandan şarkıyı söylüyor, bir yandan da oynamaya devam ediyordum.
N'apsam netsem ben
Koptum gittim ben
Üzülme sen
Kollarımızı ayırdık. Orkun karşımda ritme uygun bir şekilde sallanarak, işaret ve orta parmağıyla iki rakamını yapıp yatay bir şekilde gözlerinin önünden geçirmeye başlamasıyla bende gülerek onu taklit etmeye başladım.
Kaldım şehirlerde sen bana kızma
Hep haber edemezsem moralini bozma
Bilmiyom ne zaman geri gelcem
Alcam o yerlerden sana mor yazma
Sana mor yazma
Orkun'un bir elinden tuttum ve elini bırakmadan ondan uzaklaştım. Ellerimiz ayrılacak seviyesindeyken döne döne ona geri yaklaştım, ben yaklaşırken Orkun'da kolunu bana sardı. Beni hafifçe yere doğru eğdikten sonra geri dikleştirdi.
Kaldım şehirlerde sen bana kızma
Hep haber edemezsem moralini bozma
Bilmiyom ne zaman geri gelcem
Alcam o yerlerden sana mor yazma
Bu sefer Orkun benim yaptığım hareketi taklit etti ama ben onu sadece biraz eğebilmiştim. Malum benden çok daha ağırdı. Ama o ağırlığını pek vermemişti zaten.
Sana mor yazma
Sana mor yazma
Sana mor yazma
Sana mor yazma
Ve şarkının bitmesiyle ellerimiz ayrıldı. Ben hala gülüyordum. Orkun da benim gibi hala gülüyordu. Gülüşleri bozan yüksek bir ses duyuldu. Şarkıyı söylenilen sahnedeki ışık hızla olduğu yerden kopup sahnenin ortasına düştü. Ferhat yan tarafa geçtiği için ışık üzerine düşmeyip sahnenin zeminine düşmüştü.
Bağırışlar yükselmişti. Herkes olanları dehşet içinde izliyordu. Kameralar bu olanları çekiyordu. İnsanlar da çekiyordu. Herkes şok içinde düşen ışığa bakıyordu.
Herkes olanı konuşmaya başladı ama bu konuştukları kesinlikle kötü şeylerdi. Her şey daha kötü olmuştu daha çok batmıştı. Hayır hayır hayır olamaz!
Ferhat şok içinde, şarkı söylediği yerden uzaklaşıp merdivenlere yöneldi. Peşinden aceleyle Ben, Batu, Pelin ve Ali gittik. Merdivenlerden aceleyle iniyorduk. Ferhat çıkamadan Batu daha hızlı adımlar atarak adamın önünü kesti. "Bu olan için çok özür dileriz, nasıl oldu bilmiyoruz. O ışık düşemez...yeterince sıkmıştık onu." dedi Batu aceleci aynı zamanda mahcup bir sesle.
"Bakın bu olan için hiçbir şey yapmayacağım ama şu an gitsem iyi olur..." dedi Ferhat olayın hala şokunda olduğunu yeterince belli eden ses tonuyla. Batu ısrar etmeden mahcup bir ifadeyle başını salladı.
Ferhat gitti. Müzik ekibi de Ferhat'ın peşinden toplanmış bir şekilde çıkıyordu. Onunla beraber müşterilerde mekandan ayrılıyorlardı. Ayrılmayı geçtim resmen kaçıyorlardı. Belki diğer ışıklarda yerinden çıkıp üzerlerine düşer diye korkuyorlarsa demek ki...
Batu kıpırdamadan aynı yerinde duruyordu. Yüzünde koca bir ifadesizlik vardı. Yüzümde ki başarısızlık ifadesiyle beraber onu teselli etmek için karşısına geçtim. Koluna çekinerek dokunacaktım ki bir anda kolunu elimden kurtardı. Ne bekliyordum ki?
Merdivenlerden Arya, Nil abla, Yeşim teyze ve Yılmaz amcanın da indiğini gördüm. Teselli etmek ister gibi Batu'ya baktım. Bana bakmıyor aynı şekilde duruyordu. "Batu...üzülme halledeceğiz bu-" Devamını getirtmeyip sözümü kesti. "Nasıl halledeceğiz Şirin! Herkes çekti! Yayılacak bu olay! Herkes bizim nasıl dikkatsiz, nasıl sorumsuz, nasıl güvensiz bir kafe olduğumuzu düşünecek!" öyle bir bağırmıştı ki olduğum yerde titremiştim. Sesi kalan ışıkları da düşürecek derecedeydi.
Yüzünde ki öfke dolu ifadeyle işaret parmağı ile beni gösterdi. "Senin yüzünden..." dedi, ondan ilk kez duyduğum nefret dolu bir sesle. Ettiği iki kelime keskin bir bıçak gibi bedenime saplanmış gibi hissetmiştim.
Bakışlarımı, bana ilk kez gördüğüm bir ifadeyle bakan Batu'dan kaçırıp zemine odakladım. "Hepsi senin yüzünden! Senin bu aptal fikrin yüzünden! O kadar ısrar ettin, yapmayalım dedim, hislerim kuvvetlidir dedim! Sen ne yaptın? Ne yaptın Şirin!" diye bağırdı suratıma eğilerek. "Takmadın! Aptal gibi kendine son derece güvendin ve o aptallığınla bizi batırdın!" Kör bıçak gibi canımı yakan sözlere karşı tek kelime edemiyor olmak daha acıtıyordu canımı. Gözlerimin dolduğunu hissettim.
"Senin şu saçma fikrin yüzünden daha kötü bir haldeyiz!" diye bağırdı Batu. "Ablama bağırma pastacı! Kendi sorumsuzluğunuzu ablama yüklemeyin!" diye araya girdi Ali. En az Batu kadar bağırmıştı.
Batu ona dönmeden sadece, "Kes!" diye bağırmıştı. Dolu gözlerimi kaldırarak öfke dolu Batu'ya baktım. "Kardeşime bağırma!" dedim bastırarak. Hiçbir konu hakkında bir şey demeyip sadece buna cevap verdim. Çünkü ben buradayken kardeşime bağıramazdı.
Batu cümlemi umursamadan suratıma eğildi. "Sen beceriksiz bir pastacısın! Pastadan başka bir şey yapamazsın! Şimdi anlıyorum seni başka kafelerin niye almadığını! Haklılar keşke bizde almasaydık! Sen hiçbir şey yapamayan beceriksizin tekiymişsin!"
Ve cümlelerini içime ateş gibi düşürerek yaktı. O ateş duygularımı, hayallerimi, hislerimi, heyecanımı, hevesimi, her şeyimi yaktı.
Bakışlarımı Batu'nun gözlerinden ayırmıyordum. Gözlerimin içine hiç bakmadığı gibi bakıyordu. Gözümden bir yaş düştü. Düşen yaşı hızla elimle sildim. İçimde bir şeyin kırıldığını hissettim. Kalbim acıyordu.
Ali, Batu'ya nefretle bakıyordu ama şu an kimsenin bakışları umurumda olacak bir havada değildim. Arya ve Pelin'in yüz ifadelerinden bana üzüldüklerini anlamıştım. Bu bile acıydı.
"Her şeye burnunu sokmadan duramaz mısın?" diye sordu alay ama aynı zamanda öfkeyle. Batu karşımda durmuş benim kırılıp kırılmayacağımı umursamayarak bütün nefretini üstüme kusuyordu.
"Sen bu kafenin sadece bir çalışanısın! Başka hiçbir şeyi değilsin ne sandın bir an kendini? Bizden biri falan mı? Sıcak davrandık diye hemen bağlandın mı?" Sen mi sıcak davrandın?
Hayat yine bana kim olduğumu hatırlatıyordu.
İçimdeki acıyla birlikte yavaş bir şekilde başımı salladım. "Özür dilerim..." diye fısıldadım. Özür diledim ama suçlu hissettiğim için değil, o fikri verip, bu kafeye girdiğim için. Kardeşime kadar yanınıza alıp samimi olacağımızı düşündüğüm için.
Batu alay ve sinirin karışık bir şekilde güldü. "Özür mü? Her şey düzeldi hemen bak! Özür diledin her şey düzeldi!" diye bağırdı tekrar.
"Lan bağırma ablama diyorum! Seni öldürürüm, bağırma!" Ali'nin bağırışı ne kadar boşalmış olan kafenin içinde yankılanmış olsa da kimsenin kale alacağı kadar etkili olmamıştı. En azından benim şu an onu düşünecek halim kalmamıştı.
"Arkadaşıma bu denli hakaretlere devam ederseniz bu sefer sizi rezil edip, batıracak olan ben olacağım!" diyen öfkeli Arya'mın sesi.
Batu hiçbir şeyi duymadan bana bakıyordu. Tek odaklandığı bendim şu an. Şu an tek odaklandığı beni kırıp dökmekti. "Bundan sonra da hiçbir şeye burnunu sokma! Çünkü berbat ediyorsun! Bir kere daha söylüyorum beceriksizin tekisin Şirin Pastacı!"
Pelin "Abi..." diye mırıldandı, bize doğru bir adım attığında, Batu ona bakmadan elini kaldırarak durdurdu. Bunu yaparken bakışlarını benden kaçırmıyordu aynı öfkeyle bana bakmaya devam ediyordu.
Bunu unutmam Aşk Kafesi. Batu bütün öfkesini üzerime kusarken sizin susup izlediğinizi unutmam. Çünkü bu fikri sadece ben istememiştim. Sadece ben savaştım sizin için ama bu bir suç olunca kimse karşı çıkmadı.
Batu'nun da bu dediklerini unutmayacaktım. Bana nasıl biri olduğumu hiç çekinmeden anlatmıştı. İlk işim bana acı bir şekilde hayatın gerçeklerini anlatmıştı. Belki umudum vardı. Belki Batu'nun içinde çok farklı bir insan vardır onunla anlaşırım diye bir umut vardı. Ama hayır. Ben onunla arkadaş bile olmazdım.
Şirin Pastacı'nın, Aşk kafesi hikayesi de böyle son bulur...
Ve bölüm sonuuu!
Bölümü beğendiniz mi? Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?
Son olay hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bölümdeki şurası dediğiniz yer neresi?
Bana destek olarak hikayeyi oylarsanız çok sevinirim <3
Diğer bölümde görüşmek üzereee🤍
Ig: dilek.wt
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top