5.BÖLÜM : BİR TUTAM KARMAŞA

Selamlaar, yeni bölüme hoş geldinizz. Rica etsem bana destek olarak aşağıdaki yıldıza basarak bölümü oylar mısınız?

İyi okumalar.

5.BÖLÜM : BİR TUTAM KARMAŞA

Tezgahta biten çilekli pastamı alarak raflara ilerledim. Mutfakta tektim. Batu yaklaşık yirmi dakika önce mutfaktan çıkmış ve kafeyi kapatma işlerine başlamıştı. Ailesi, kafelerinin yanlarındaki evlerine gitmiş bizi mesaimiz için tek bırakmışlardı.

Sert bir kapı sesi duyarken pastayı rafa çoktan yerleştirmiştim. Yavaş adımlarla mutfağın kapısına doğru ilerledim. Tam açacakken giren kişiyle beraber çarpışarak dip dibe geldim. Tabi ki o kişi Batu Karaman'dı.

Ciddiyetle bana bakarken geri adım attım. "Kafeyi kilitledim. Kepenkler açık. Mesaiye başlayabiliriz Şirin Pastacı." dedi düz bir sesle. Başımı sallayarak kek almak için ilerledim. İlerlerken bir yandan başımdaki boneyi sıkılaştırdım.

Benden önce hemen bir pasta keki alıp yerine yerleşti. Bir sade keki de ben alıp tezgahta kendi tarafıma ilerledim. Pastasını hızlı hızlı, çevik hareketlerle keserken bende pastamı tezgaha bırakıp pasta bıçağına uzandım. "Neyli yapacaksın?" diye sordum sakince.

"Seni ilgilendirmez. Pastanla ilgilen." dedi boş bir sesle. Derin bir sabır nefesi alarak onu kesiyormuş bir sinirle pasta kekini kesmeye başladım. "İyi. İlgilenmiyorum zaten. İlgilendiğim konu sen değil, herhangi bir pastaydı." dedim umursamazca.

Bana kısa bir bakış attığını hissettim. "Eğer kazansaydım, senden ne yapmanı isteyeceğimi hiç merak etmiyor musun? Senin gibi bir insan nasıl merak etmez..." dedi alayla. Keki kesmeye devam ederken cevap verdim. "Muhtemelen istifa etmemi isterdin." diye söylendim rahat bir sesle.

"O kadar emin misin?" diye sordu kek katlarını tezgahına dizerken. "Emin sayılırım. Ama demesen de muhtemelen yine asla istemeyeceğim, işine gelen yada alay edeceğin bir şey yaptırırdın." dedim emin sesimle.

Pastasına krema sürmeye başlarken bakışlarını hala üzerimde hissediyordum. "Belki de isteyeceğin bir şey isterdim Şirin Pastacı..." Kaşlarım anlamsızca yada şaşkınlıkla çatılırken bakışlarımı kaldırıp ona baktım. "Neyi ima ediyorsun?"

Yüzüne muzip bir ifade yerleştirirken usul usul pastasına sürdüğü kremasına odaklandı. "Fazla mı fesatsın, Şirin Pastacı? Alt üstü bir daha çilekli pasta yapmamanı isteyecektim." dedi muzipçe.

Gözlerimi devirdim. "O zaman neden isteyebileceğim bir şey diyorsun? İsteğin benim yapmak isteyeceğim son şeydir." dedim ciddiyetle. Bakışlarını anında kaldırıp bana çekti. "Ha sen o fesat dediğin şeyleri istiyorsun?" dedi tamamen eğlendiğini belli eden sesiyle.

Duyduğum cümleyi kavramamla anında gözlerim açıldı. "Ne alakası var ya! Benimle uğraşmayı bırak Batu! O anlamda demedim! Seninle işim olmaz. Senin gibi öfkeli sert bir adama karşı nasıl öyle bir şey düşünebilirim sence?" diye çıkıştım hemen.

Ciddileşerek pastasına çekti bakışlarını. "Çok konuştun Şirin Pastacı! Olmayacak hayallerini gece uyumadan önce düşün." dedi huysuz bir sesle. Kestiğim katları tezgaha dizmeye başladım. "Senden nefret edeceğim en sonunda! Ne olur sanki, sadece iş arkadaşı olsaydık?" diye söylendim öfkeyle.

"Sana cevabını önceden vermiştim." dedi boş bir sesle. "Sana meraklı değilim! Sana meraklı olmadığım için bu teklifi istiyordum zaten." dedim kremayı sinirle sert sert sürerken.

Bakışlarını ellerimde hissederken yaptığım çikolatayla karışık pastanın arasına kasede çikolata alıp gelişi güzelce serpiştirdim. Kremayı spatulayla düzeltmeye devam ederken ne olup bittiğini anlamadan bir anda yanımda belirdi.

Kaşlarım çatılırken bakışlarım ona kaydı. Beni yavaşça geri çekerek spatulayı aldı. "Yendim falan diyorsun ama acemisin Şirin Pastacı. Yada burası için acemisin." dedi ciddiyetle. Kaşlarım çatılırken dikkatle onu izledim.

"Çikolata olarak koyduğun estetik süsler pasta üstü için. Bilmezsin çünkü süsleri de kendim yapıyorum. Araya koyman olmaz..." Bir süsü eldivenli eli ile alarak gözlerim önüne serecek derecede kaldırdı. "Ve ayrıca kör müsün Şirin Pastacı, fil kadar çikolatayı pastanın içine mi koyuyorsun?" dedi alaya dönen sesiyle.

Nefesimi verdim. "Büyük olduğunun farkındaydım. Yerken güzel olur, hoş olur diye düşündüm." dedim ciddiyetle. "Yerken hoş olmaz çünkü farkındaysan oldukça kalın. İnsan bunu bir parça alayım derken, koparmak için on saat uğraşır. Ayrıca çilekleri büyük büyük pasta arasına sevmediğin için koymayan sen, koca koca çikolataları nasıl içinde hoş duracağını düşünüyorsun?" diye sordu ciddiyetle. Çilekleri koca koca sevmediğimi nereden bildiğini sorgulamadım. Muhtemelen gözlemleriyle çıkarmıştı.

Pasta konusuna gelince oldukça ciddileşiyordu. Tıpkı benim gibi. Tek ortak özelliğimiz olabilirdi...

"Kremanda yanlış krema. Dolaptan cupcakeler için kullanılan kremayı almışsın. Hiçte fark etmedin. Kaşlarım kalktı. "Nasıl ya? Pasta kremalarının arasında duruyordu?" diye sordum şaşkınlıkla. Dudağını sarkıttı. "Karıştırılmış olabilir. Önemli olan senin anlaman." 

"Dikkat etmedim o kadar." diye mırıldandım kremaya bakarken. Uzanarak kendi tarafındaki çelik krema kasesini aldı. Bana yaklaşmasıyla dip dibe bir konuma gelmiştik. Bir şey demeden benim krema sürdüğüm kek tabanını köşeye çekip başka bir katı aldı. "Kek ve krema boşa gitti." diye mırıldandım saf üzüntüyle.

Hemen dibimde yeni katmana usulca krema sürerken cevap verdi. "Gitmez. Biz yeriz." dedi ciddiyetle. Bakışlarım sürdüğü kremaya kaydı. "Kremalara dikkat et, Şirin Pastacı." dedi ciddiyetle. 

"Peki siz cupcake ile pastalara ayrı mı kullanıyorsunuz?" diye sordum merakla. Başını yavaşça salladı. "Bizim aile bu kafeyi açtığı günden beri kullandığı tariflerini kullanır. Her tatlıya bize göre yakışan tadı ve kremayı bulur hep onu ve sadece ona kullanırız." dedi kremanın üstüne yuvarlak çikolataları atarken.

"İyiymiş. Peki benim şurubumu nasıl kabul ettin hemen? Yada bu yaptığın özel pasta kremasının tarifini kim buldu?" diye sordum bu sefer. "Ben buldum. Pastacı olarak burada çalışana kadar pastaları dışardan alırdık. Ben pastacı olunca tarifi ben buldum. Kendi damak tadıma göre buldum. Senin damak kremanı beğenmedim ama ben çilekli pastayı da hiçbir zaman beğenmedim. Ama görülen o ki isteyeni çok. Yapanı sensin. Krema da senden gelsin, onu da başkaları sever diye düşündüm." geri çekildiğinde kremayı sürmeyi bitirmişti.

Başını bana çevirdiğinde oldukça yakındık. Başını eğip bana bakarken bende başımı kaldırmış ciddiyetle ona bakıyordum. "Sen beni tamamla diye alındın Şirin pastacı..." 

Beklemediğim cümleyle kaşlarım kalkarken hemen tekrar açıklar gibi konuştu. "Yani, pasta açığımı tamamla diye alındın. Çilekli pastayla kafemizi tamamla diye. Ben dememin sebebi pastacı olmam, senin de bir pastacı olman." Başımı anladım dercesine salladım.

Telefonlarımıza aynı anda gelen bildirim ile dikkatimiz dağıldı. Batu tezgahtaki telefonuna uzanırken bende şarjdaki telefonuma ilerledim. Telefonumu şarjdan çekip elime aldım. Gelen mesaj, 'Aşk Pastası Family' grubundandı.

"Of! Yine mi bu. Tamamen zaman kaybı!" diye söylenen Batu'yu umursamadan ifadesizlikle gelen mesajı okudum. 

Pelin: Daveti yapıyoruz değil mi?

Nil abla: Evet! Şirin iddiayı kazandı ya.

Pelin: Valla helal Şirin. Kimse abimi iddiada yenemezdi. Abimin inadını kırdın.

Bu mesajlarla beraber gülerek parmaklarımı klavyenin üstünde oynatmaya başladım. "Gül tabi gül!" diye sitemle bana söylenen onu yine umursamadım. 

Siz: Ben kırarım dediysem kırarım, kırdım da.

Batu'nun hemen çevrimiçi olduğunu gördüm. Ardından saniyeler içinde mesajı ekrana düştü. "Bon kororom dodoysom kororom, kordom do." diye tekrar sinirli sözü kulağıma ilişirken bir yandan yine onun tarafından yazılan mesajı okudum.

Batu öküzü: Ne konuşuyorsunuz? Bildirim geliyor sürekli!

Pelin: Bugün ki iddiayı konuşuyorduk abiciğim!

Batu öküzü: İşiniz gücünüz yok mu gelmiş iddiayı konuşuyorsunuz?

Sinirle nefesimi vererek cevap yazmaya başladım. 

Siz: Sana ne ya?

Nil abla: Sakin olun burada bari kavga etmeyin

Yılmaz amca: Ne iddiası?

Pelin: Uzun hikaye baba

Pelin: Kısaca canlı müzikli daveti veriyoruz!

Yeşim teyze: Bizim davet için doğru dürüst servis yapacak elemanımız yok yetemeyiz kimseye.

Batu öküzü: Garson alalım.

Yılmaz amca: Evet.

İş bulmaya çalışan hayatımda tek kişi vardı ve oda her gün gördüğüm canım kardeşim Ali'ydi. Hızla aklıma gelen fikirle mesaj yazmaya başladım. Aşk kafesi onun için oldukça iyi olabilirdi. 

Siz: Aslında benim bildiğim biri var. O garsonluk yapabilir

Batu öküzü: Kim o? 

Siz: Kardeşim Ali

Yan yana olmamıza rağmen anlamsızca grupta yazışıyorduk. Pelin anında görerek cevap yazmaya başladığında sakince onları bekledim.

Pelin: O muydu ya?

Batu öküzü: Emin misin? Garsonluk mu yapacak?

Siz: Önerdiğime göre?

Siz: Okudu ama işi yok. İş bulamıyor maalesef ki. 

Siz: Ne dersiniz?

Yılmaz amca: Olur kızım alalım. Hem yabancı içimize sinmezdi.

Yılmaz amcanın mesajıyla beraber artık Ali'de orada garson olarak çalışıyor olacaktı. Hemen kocaman sırıtarak cevap yazdım.

Siz: Tamam yılmaz bey. Ben yarın kardeşimle beraber gelirim o zaman.

Batu'nun attığı minik kahkahayı işitmem kaşlarımın çatılmasına sebep olurken sakin kalmak için derin bir nefes alarak yazmakta olduğu mesajı bekledim.

Batu öküzü: Yılmaz bey AFJFIKFKLFLSL

Batu öküzü: Gelirken cvsini de getirsin bari Yılmaz bey inceler!

Pelin: Abi yaa FKJDSLKFSSKLFSKKLLK

Başımı telefondan kaldırıp hala gülmekte olan Batu'ya baktım. "Ha ha! Çok komik!" dedim sahte bir kahkaha atarak. Ardından saniyeler içinde telefona dönüp aynısını mesaja da aktardım.

Siz: Çok komikk

Batu öküzü: Evet komik GMDFJKSLFFKSJL

Yılmaz amca: Kızım yılmaz bey ne? Yılmaz amca diyebilirsin.

Yılmaz amcanın samimi yaklaşımı yüzümde hafif bir tebessüm oluşmasına sebep olmuştu. Tebessümümle beraber cevap yazdım.

Siz: Tamam Yılmaz amca :)

Gülüşünü dinmiş olan Batu maalesef yine bir şeyler yazmaya başlamıştı.

Batu öküzü: O iki nokta parantez ne ya?

Batu öküzü: onu yapınca gülmüş mü oluyorsun? O ne saçma şey.

Bu adam bana karışmadan yapamıyordu sanırım, ama sorun yoktu. Bende hiç uslanmadan onun bana attığı laflara sıkılmadan cevap verirdim. Kısasa kısas.

Siz: Evet :)

Batu öküzü: uzatma tm.

Siz: Uzatan sensin.

Nil abla: Uzatan ikinizsiniz...

Pelin: ++

Batu öküzü: Size ne oluyor? Ben Şirin pastacıyla konuşuyorum.

Siz: ++

Nil abla: Şunlara bak ya! Daha demin bir birlerini yiyorlardı, şimdi hak veriyor!

Pelin: Kesinlikle katılıyorum FKSDLFLSDLSDLDSŞ

Batu öküzü: Tamam kesin şunu!

Siz: Ya alt üstü hak verdim ne olmuş? Yoksa hala gıcık huysuz olduğunu düşünüyorum!

Yılmaz amca: Giriyorum kavga ediyorsunuz! Çıkıyorum tekrar giriyorum yine kavga ediyorsunuz! Oğlum şimdi seni gruptan atarım ha!

Bu mesajla beraber gülmemi tutamamıştım. Gülerken yazmakta olan Batu'nun mesajının gelmesini bekledim.

Batu öküzü: Baba sen niye hep bana kızıyorsun? Sanki ben kendi kendime kavga ediyorum.

Batu'yu umursamadan Yılmaz amcaya cevap yazma için parmaklarımı hızlı hızlı ekranda oynatarak yazmaya başladım.

Siz: Yılmaz amca bir daha bu şahısla kavga etmeyeceğim.

Siz: kusura bakmayın sürekli rahatsız ediyoruz sizi de.

Batu öküzü: Evet Yılmaz bey. Kusura bakmayın çok özürler dileriz...

Yılmaz amca: Batu zevzeklik yapma!

Yılmaz amcanın Batu'ya kızmasına sırıtarak parmaklarımı hızlı hızlı klavyede salma bir şekilde oynattım.

Siz: JIOFIDFDSLKDKK

Pelin: Abiciğim ne oldu uyudun mu yoksa?

Aklıma geçen günkü olayın gelmesiyle yüzümde bir sırıtış oluştu. Onu kafenin grubunda neden rezil etmeyeyim ki?

Siz: Stalk yapıyordur.

Pelin: Stalk?

Batu'nun başının ani kalkışını hissettim. "Şirin Pastacı..." dedi uyarıcı bir sesle. Batu'ya alayla göz kırparak bakışlarımı telefona indirdim. Pelin'den gelen mesajı okudum.

Pelin: Dur dur! Ne stalkı harbiden? Anlat bakalımm!

Batu öküzü: Şirin pastacı sus! Eğer konuşursan seni bin pişman ederim! Yanımdasın. Benim mutfağımdasın. 

Tehdidine zerre çekinmeden mesajına gayet memnun bir ifadeyle cevap verdim.

Siz: Aa tehdit ediyor! On dakika sonra beni ara. Eğer cevap vermezsem kafeye polis çağırıp beni kurtarın. Katilim de Batu öküzüdür.

Pelin: Abii! Dur kız anlatsın!

Batu öküzü: Abi'ye dur denmez!

Batu öküzü: Ayrıca tehdit etmiyorum. Sadece uyarıyorum!

"Şirin Pastacı sakın! Ciddiyim kurtulamazsın benden!" dedi uyarıcı bir sesle. Sırıtarak, büyük bir keyifle bombayı patlattım. 

Siz: Abiciğin beni stalklamışş! Hemde yanlışlıkla fotoğrafımı beğenmiş!

"Şirin Pastacı!" Yüksek sesiyle hemen telefona bakarak mutfağın kapılarından kaçarcasına çıktım. Beni takip etmeden durumu toparlamak için telefonuna eğdi başını.

Pelin: Oha! Abi doğru mu?

Gülerek Pelin'in yazdığı mesaja cevap verdim.

Siz: Doğru ama sana şimdi sana bir şeyler kıvıracak.

Batu öküzü: Doğru falan değil!

Ve tam dediğim gibi olmuştu. Batu bir şeyler kıvırıyordu.

Batu öküzü: Gönderisi akışta çıktı beğendim bu kadar!

Siz: İki yıl önceki mezuniyet gönderim çıktı akışında öyle mi?

Pelin: Abi o kadar indin mi?

Pelin: FJDJDLKDSLKSDLKS

Yılmaz amca: Siz mesainize dönsenize hadi!

Yılmaz amca: Hemen şuan dönmezseniz yarında bir mesai geliyor.

Batu öküzü: Tamam baba.

Batu'nun çıktığını görmemle hemen bende telefonu kapatarak cebime attım. Bir süre ses gelmemesi beni ürkütürken geri adımlar atmaya başladım. Ve sesi duyuldu. "Şirin Pastacı yine hangi deliğe kaçarsın bilmem ama, bu sefer bagajım dışında kafenin içinde bir yere saklan!"

Gelen uyarıyla beraber hemen döner merdivenlerden acele adımlarla çıkmaya başladım. Düşecek gibi tökezlesem de anında kendime gelerek koşmaya devam ettim. Adım seslerini duymamla hızla en köşedeki masanın arkasına çömelerek saklandım. 

Adımları hızlandı ve sadece ayaklarını görüyordum artık. Bu kata çıktığında adımlarını masalara doğru atarak incelemeye başladı. "Neredesin bilmiyorum ama orada kal. Her türlü yakalayacağım ama..." diye söylendi öfkeyle.

Sesimi çıkarmadan beyaz spor ayakkabısının içinde attığı adımlarını izledim. Buraya yaklaşmaya başladığında nefesimi tuttum. Daha da yaklaştıkça ister istemez daha da gerildim. 

Sanki biliyormuş gibi iyice yaklaşmasıyla dikleşip geri çekildim. Anında öfkeli bakışları beni buldu. Ellerimi onu durdurmak ister gibi uzatırken o yüzünde oluşan zafer sırıtışıyla bana yaklaşmaya başladı. "Konuşarak anlaşabiliriz..."

Kaşları daha da çatıldı. "Anlaşabildik mi Şirin Pastacı? Ben konuşarak anlatmaya çalışırken anlaştık mı peki?" diye sordu iyice yaklaşırken. Aramızda birkaç adım kalmasıyla yukarı merdivene çıkmak için koşmaya başladığımda hızlanan adımlarını duydum. 

Saniyeler içinde belimde güçlü bir kol baskısı hissederek yine saniyeler içinde kendimi havada bulduğumda irkilerek omzum üstünden beni bedenine yaslayarak koluyla havaya kaldıran yüze baktım. Tabi ki yine Batu Karaman.

Alt katın merdivenlerden inmeye başlarken kaşlarım çatıldı. Bir kolunda sanki ben yokmuşum gibi hızlı hızlı merdivenlerden iniyordu. "Bırakır mısın beni?" diye söylendim kurtulmak için cebelleşirken. "Yok öyle Şirin Hanım!" diye söylenirken merdivenlerden inmiştik.

Bu sefer hızlı adımlarla mutfağa ilerledi. "Böyle bir şey yapamazsın!" dedim cebelleşmeye devam ederken. Omuz silkti. "Yapıyorum ama." Kaşlarım daha da çatılırken beni mutfakta orta tezgahtaki kendi kısmına oturttuğunda boylarımız eşitlenmişti.

Çatık kaşlarıyla, "Bedel ödeyeceksin." dedi ciddiyetle. Kaşlarımı çatarak konuştum. "Bedel falan yok! Zaten olan bir şeyi söyledim." dedim öfkeyle. Ellerini iki yanımdan tezgaha yasladı. "Ben anlamam. Şuan buranın tek patronu benim ve sen benim pastacımsın." dedi sinirle.

Omuz silktim. "İstemiyorum bedel falan." dedim rahat bir sesle. Bana bir şey demeden tezgahın altındaki dolabı açarak bir şey çıkardı. Çıkardığı şeyi görmemle kaşlarım daha da çatılmıştı. Bazı pastaların dışında süs olarak kullandığı kırmızı kurdeleyi çıkarmıştı. "Ne yapacaksın onunla?" diye sordum onu izlerken. 

Bana bir cevap vermeden kurdelenin birazını mutfak makasıyla kesip kucağımda duran ellerimi anında kavradı. Hemen ellerimi çekmeye çalıştım ama çok geçti. Ellerimi kurdeleyle sıkı sıkı bağlarken, "Rahat dur!" diye söylendi.

Ellerim önümde bağladığında bana iyice yaklaştı ve tezgahtan aşağı sarkan bacaklarım onun bacaklarına değdi. Tezgahtan atlamaya çalışacaktım ki beni sıkı sıkı bacaklarımdan tutarak engelledi. "Bırak yoksa şimdi, o sürekli lafını ettiğin pasta bıçağını gerçekten kalbinin ortasında göreceksin!" diye söylendim kurtulmaya çalışırken.

Sıkı sıkı bağlı olan ellerimi gevşetmeye çalışsam da bunu başaramıyordum. Yüzünde sinsi bir ifade oluşurken yaklaşarak bir kaseye uzandı. "Batu! Aç şu elimi!" Ellerimi kaldırmış kurdeleyi ağzımla yırtmaya çalışıyordum ki bir eliyle ellerimi geri kucağıma indirdi. 

Elinde bir kaseyle göründüğünde kaşlarım çatıldı. "O zaman çok şirin bir pasta yapma zamanı." dedi kasedeki kremayı karıştırırken. Ne yapacağını anlamamla gözlerim açıldı. Yerimde zıplar gibi kurtulmaya çalışırken kaçmamı engelliyordu. "Hayır!" spatulayı yaklaştırmasıyla başımı arkaya çevirerek uzaklaştırmaya çalıştım.

"Hadi ama, Şirin Pastacı yada Şirin Pasta mı demeliyim?" diye sordu eğelenen sesiyle. Yanağımda hissettiğim soğukla irkildim. Kremayı yüzüme sürmeye başladığında başımı diğer tarafa çevirerek uzaklaştıracaktım ki bu sefer oraya da sürmeye başladı. "Batu! Seni babana söyleyeceğim!" diye bağırdım. Kremayı sürerken, "Çok korktum." diye alayla mırıldandı.

Kaseyi hafifçe geri çekip spatulayı uzaklaştırdığı sırada hemen tezgahtan atlamamla bedenlerimiz birbirine çarparak birbirine yaslandı. Buna bir ifade göstermeden kaseyi arkamdan tezgaha bıraktı. Tam gidiyordum ki kollarını iki yanımdan tezgaha yaslayarak gidişimi engelledi. Hemen ona dönerek, "Yine ne yapacaksın?" diye sordum alayla.

Yüzüme eğilerek yüzümü incelemeye başladı. "Trip mi atacaksın sende?" diye sordu sakince. Alayla kahkaha attım. "Yok minnet duyacağım! Trip değerli olan kişilere atılır. Ben sana neden trip atayım?" diye sordum ciddiyetle. Bana dümdüz baktı. "Bu iyi. Salak salak bana değer vermeni istemezdim zaten." dedi umursamazca. 

Bir şey demeden kolumu arkaya doğru attığımda bir anda krema ve keki hissettim. Elim tarafından bozulmuş bir şey...ikimizin de bakışları hemen oraya çevrildi. Pastasının üst kısmını bozmuştum. 

Şaşkınlıkla pastaya bakarken anında öfkelenen sesini duydum. "Al işte kızım, pastamı bozdun!" diye sitem etti sinirle. Onu umursamadan yandaki spatulaya uzandım. "Dur düzelteceğim..." spatulayı pastanın üzerinde düzeltmeye çalışıyordum ki üstünden beyaz ve bitter çikolatanın akıtılmış olduğu kısmın daha çok karışarak bozulmasıyla spatulayı anında elimden çekti. 

"Daha da beter ettin!" diye söylenerek pastasına uzandı. Dip dibe bir konumdayken dikkatimi hemen dibimde durmasına değil de pastasına vermeye çalışıyordum. Oldukça hoş kokusu olan, Portakal çiçeği parfümü yine burnuma çalınıyordu.

Dikkatimi eline vermeye çalıştım. Çevik ve hızlı hareketlerle pastanın akışkan kısmına farklı ama pastanın süslerine uyacak bir şekil çıkardı. "Gör Şirin Pastacı. Bak pasta nasıl düzeltilir." dedi ukala bir sesle. 

Sözünden dolayı sıkıntılı verdiğim nefesin boynuna çarpmasıyla duraksayarak spatulayı geri bıraktı. Bakışlarım bu sefer istemsizce yüzüne çıkarken pastaya uzanmayı keserek yüzünü bana tam gösterdi. Göz göze geldiğimizde bir eli hala bir tarafımdaki tezgaha yaslıyken spatulayı tuttuğu eli de tekrar tezgahı buldu.

Koyu elalarıyla savaşa girmişim gibi dikkatle bakışırken, onun hissi çok garipti. Batu'nun her şeyi garipti. Bana garipti. Hissi garipti. Tepkilerinin hissi garipti. İçimdeki etkisi garipti. Gözlerime baktığı an içimde ki anlamsız heyecan garipti. Yakınlaştığımızda ki etki garipti. Beni incelediğindeki etki garipti. Gülümsemesini izlemek garipti.

Koyu elaları dikkatle yüzümü incelerken bedenlerimiz resmen birbirine değiyordu. "Garipsin Şirin Pastacı..." diye fısıldadı sadece. Aynı şeyi düşündüğümüzü anlamıştım. Aynı ifademle bakmayı sürdürdüm. "Sende öyle Batu. Garipsin." diye fısıldadım onun gibi.

Anında geri çekilerek kaşlarını çattı. "Seni sevmiyorum biliyorsun değil mi? Seni bu kafede istemiyorum. Senden hoşlanmıyorum. Gıcık ediyorsun beni, her hareketin beni gıcık ediyor!" dedi bir anda öfkeyle.

Ağzım aralanırken kaşlarım da hemen çatıldı. "Ben sanki sana bayılıyorum! Ben senin yüzünden hayalimdeki gibi bir yerde çalışamıyorum! Maalesef hayallerimin içinde senin gibi bir zebani gezmiyor ve kafeyi bana zehir etmiyordu!" Beni ciddiyetiyle dinlerken tekrar konuştum. "Senin sinirini, öfkeni, durup dururken gelen agresifliklerini çekmek, ukala tavırlarına, alayına katlanmak bile canımı sıkıyor!" dedim öfkeyle.

"Oh, ne güzel! Sen her zaman benden tiksin. Bende her zaman seni sevmeyeyim. Öyle geçinip gidelim." dedi hafif yükselen sesiyle. Başımı hızlıca hay hay dercesine salladım. "Çok iyi olur, Huysuz Pastacı!" dedim bastırarak.

Bakışlarıyla tezgahın karşısını gösterdi. "Geç hadi mesai çoktan başladı! Yetimhanenin pastalarını yapmamız lazım!" dedi sitemle. Bir şey demeden hızlı adımlarla tezgahın karşısına yani kendi tarafıma geçtim. 

"Pastaları yaparken acemiliğini kullanma!" dedi pastasını alıp arkadaki tezgahta boş bir tarafa bırakırken. Nefesimi verdim. "Kes." Umursamaz sesime karşılık şaşkınlıkla bana baktı. "Patrona kes denmez. Sus."  dedi boş bir sesle.

Onu umursamadan pasta yapmaya devam ettim.

🍰

Yaptığım çilekli pastanın etrafına açtığım pembe hamuru kapladım. Yetimhane deki kız çocuklar buna bayılabilirdi. Güzelce çizgi film karakterleriyle süsleyecek ve pastaya yerleştirecektim.

Ali'ye burada çalışmanın haberini vermiştim ve oda bu habere oldukça sevinmişti. Burası baya ünlü bir kafe olduğu için buraya garson olarak girmek bile onun için iyiydi. Pelin'in bana mesajla gönderdiği kurallar da ona uyuyordu. Aramışken Arya'yı da yarın olacak olan davete çağırmıştım. Davetleri sevdiği için ve benim için hemen kabul etmişti.

Batu yine bana tek kelime etmeden mutfaktan çıkıp kafe içinde bir yerlere kaybolmuştu. Yaklaşık üç saat geçmişti ve ben bu üç saat içinde altı pasta yapmıştım. Batu ise oyalanmasına rağmen sekiz pastayla beni geçmişti.

Çizgi film karakterlerinden, deniz kızı Ariel'i alıp pastanın üstüne çapraz ve sırıtmayacak derecede yerleştirdim. Çizgi film karakterlerinin görünümünü hamurlardan yapmamış, direkt resim baskısıyla yapmıştım.

Onu yerleştirdikten sonra diğer tarafa Cindirella'yı yerleştirdim. Hemen üstüne Rapunzel'i, onun altına da Elsa'yı hatta, yanında artı olarak Anna'yı da yerleştirmiştim. Pastanın üstüne karakterleri teker teke yerleştirdim. Pastanın tavan köşe çevresine pembe hamurlarla yaptığım çiçekleri dizmiştim.

Dışı hamurlu, için bol çilekli ve kremalı olan sade kek pastam hazırdı. Oldukça tatlı olan pastamı alarak Batu'nun pastalarını bıraktığı tezgahın diğer ucuna bıraktım. Bende pastalarımı onun biraz uzağında yerleştirmiştim.

Ellerimi önlüğüme sirkeleyerek temizliyorken mutfak dışından bir bağırış yükseldi. "Şirin Pastacı, çabuk gel! Çabuk!" Kaşlarım anında çatılırken içime düşen tedirginlikle hızlı adımlarla mutfaktan çıkmaya ilerledim.

Mutfaktan çıkmamla gördüğüm görüntü kaşlarımın daha da çatılmasına sebep oldu. Dış cam kapıyı kapatan Batu ve elinde iki tane üst üste pizza paketi. "Bir şey oldu sandım ya..." diye mırıldandım rahatlayan nefesimi vererek.

Cümlemle kaşları çatıldı. "Hayırdır, benim için mi endişelendin." dedi alayla. Gözlerimi devirerek. "Evet. İnsan olduğun için ama. Sana özel değil yani." dedim ciddiyetle. 

Üzerimdeki önlüğü ve boneyi çıkarırken sadece dikkatle beni izledi. Saçlarımdaki tokayı çıkarıp serbest bıraktım. Saçlarımı kısaca düzelttikten sonra hızlı adımlarla mutfağa girip önlüğüm ve bonemi tezgaha bıraktım. "Benim için süslenmene gerek yok seni bekleyemem hadi çabuk!" diye bağırmasını duydum. Mutfaktan çıkarken çatılan kaşlarımla. "Senin için kim süslensin be!" diye bağırdım.

Yanına ilerlediğimde kaşlarını çatmıştı. "Fanlarımdan haberin olduğunu umuyorum." Alaylı bir ifadeyle başımı salladım. "Olmaz mı? Ama hiçbiri senin karakterine hasta değil. Hepsi görünüşün, yakışıklılığın, vücudun, karizmatik duruşuna hasta." 

Bakışları yüzümde gezerken bana doğru bir adım attı. "Çok bilmiş gibi tarif ettin. Yoksa sende mi o kızlardandın?" diye sordu bilmiş bir ifadeyle. Alayla güldüm. "Sorma ya! Ben en önde pankart açanlarındandım. Batu için ölüyorum! Gel benden de pasta yap! Diye bağırırdım. Nasıl tanımazsın beni?"

Muzip bir şekilde güldüğünü hissettim. "Pastayı yaptık zaten. Başka bir isteğin var mı Şirin Pastacı? Onu da yapayım?" diye sordu. Ciddileşen sesimle "Evet var, susman." dedim umursamazca.

Cümleme bir şey demeden başıyla merdiveni işaret etti. "Önüme veya arkama düş." bir şey demeden ondan uzaklaşmak için, önümden geçip hızlı adımlarla merdiveni çıkmaya başlayan onun peşinden basamakları çıkmaya başladım bende. "Aman düş dedik diye üstüme de düşmeyin, Şirin hanım. Malum üstüme düşmeye pek meraklısınız." Önden gelen alaylı sesini işitmiştim.

Öfkeyle derin bir nefes aldım. Bu adam eğer herkese bana davrandığı gibi davransaydı, hiç kimse ona katlanamazdı. Hiç kimse.

"Alt üstü bir kere kırdığın yumurtadan ayağın kayıp düştüm!" diye sitem ettim omzum üstünden hafifçe arkaya dönerek. Basamakların bittiğini fark etmemle takılarak üstüne doğru düşecektim ki sırtına tutunup dengemi korudum. 

Şu an yaşanandan dolayı kulağıma gelen onun kahkahaları hiç hoş değildi. "Gülme!" diye bağırdım dengemi korurken. Gülmesi dinerken omzu üstünden bana baktı. "Bir şeyin var mı? Başıma birde bir iş çıkmasın diye soruyorum." dedi eski ses tonuna dönen sesiyle. "Yok!" dedim yüksek bir sesle. 

Önüne dönüp umursamadan son merdivenleri de çıkmaya başladı. Terasa çıktığımızda bir şey demeden geçen oturduğu masanın, yine geçen oturduğu sandalyesine oturduğunda bende hemen karşısındaki sandalyeye geçtim. O pizza kutularını sipariş poşetinden çıkarırken bakışlarım manzaraya kaydı. Oldukça karanlık gökyüzü, gökyüzü karartısını yansıttığı için karanlık olan sahilin suyu.

Bakışlarım arkaya doğru kaydığında hemen kafenin yanındaki ışıkları kapalı olan evlerini gördüm. Bakışlarımı tekrar Batu'ya çevirdim. Açtığı bir kutuyu önüme doğru atıp birini kendi önüne çekti. Bakışlarım pizzama kaydığında kaşlarım çatıldı. Zeytinliydi bu pizza ama ben zeytin sevmezdim.

Pizzasının bir dilimini alırken pizzaya attığım bakışlarımı fark etmiş olacak ki, pizzasından ısırık alırken konuştu. "Hayırdır Şirin Pastacı? İçinde çilek yok diye mi öyle baktın? Kusura bakma menüde yoktu diye koydurtamadım." dedi boş bir sesle.

Bakışlarımı ona kaldırdım. "Ben zeytin sevmem ki." dedim hafif asık bir ifadeyle. Güldü. "Zeytin sevilmez mi, sende bir çeşitsin." diye mırıldandı ciddiyetle. Ardından pizzasından büyük bir ısırık aldı. Sinirle ofladım. "Sevmiyorum işte! Sen nasıl çileği sevmiyorsan bende zeytin sevmiyorum!"

Dilimini kutuya bırakıp pizzamı kutusundan tutarak yavaşça kendine çekti. Hemen ardından elini çok değdirmeden zeytinleri kendine aldı. "İstediğin olsun Şirin hanım." diye mırıldandı zeytinleri tek tek çıkarırken.

Zeytinleri çıkardıktan sonra kutuyu tekrar önüme itti. "Oldu mu?" diye sordu. Gülümseyerek başımı salladım. "İyi. Ye o zaman." dedi önüne dönerken.

Bir parçayı koparırken bakışlarımı tekrar ona kaldırdım. "Çileği neden sevmiyorsun?" diye sordum. Anında, "Sana ne? Burnunu sokma her şeye demedim mi?" cevabını vermişti öfkelenen bir tınıyla.

Pizzamdan koca bir ısırık alırken ona bu tavırlarına alışmışım gibi bir bakış attım. "Söyle işte! Eğer söylersen..." Anında tek kaşı kalktı. "Eğer söylersem?"

Ağzım aralıklıyken diyecek bir şey aradım. "Bende kendimle ilgili bir şey söylerim." dedim hemen. Tek kaşı inerken kısa bir süre düşündü. Kaşları tekrar çatıldı. "Ne yapayım ben seninle ilgili bilgiyi?" dedi sinirle.

"Peki ben seninle ilgili bilgiyi ne yapayım?" diye sordum öfkeyle. Omuz silkti. "Soran sensin." dedi umursamazca. Dayanamayıp, "Tamam işte, bilgiye karşı bilgi!" dedim sitemle. 

Pizzasını ağzına attı. "İyi peki..." Kola şişesinin kapağını açarken sakince onun anlatmasını bekledim. Kolaları tek tek bardaklara doldururken anlatmaya başladı. "Öyle o kadar büyük bir hikayesi yok. Alerjim var. Çilek alerjim yüzünden, çocukluğumdan beri, bir sürü berbat anım var. Alerji her yerime etki ediyordu resmen. En güzel anılarımı mahvettiğini hatırlarım. Çileğe nefretim bu anılarla beraber oluştu." Sesinde bile saf bir nefret vardı.

Kaşlarım kalktı. "Gerçekten o kadar kötü mü? Benimde alerjim olan gıdalar var, ama ben o kadar nefret etmiyorum." diye mırıldandım. Alayla güldü. "Çocukken çok olurdu bu. Arkadaşlarımın doğum günlerinde, davetlerde, düğünlerde, hep günlerimi mahvederdi. Az olsa bile etki ederdi. Haftada bir öyle dolaşmak dünyanın en berbat şeyiydi. Çocukluğumun anılarını mahvederdi hep. Ortaokul, lise, üniversite hayatım boyunca bu sıklık durumu daha azalsa da yine de nefretim yerli yerindeydi her zaman." dedi ciddiyetle.

"Çilek seviyorum diye mi benden de nefret ediyorsun?" bu cümlemle bütün ciddi tavrı silindi. Alayla güldü. "Sorma. Seni o çileklerin tanrısı olarak görüyorum ve bu yüzden seni pasta bıçağıyla öldüreceğim." 

Benimle alay etmesinden sıkılmış gibi derin bir sıkıntılı nefes verdim. "Benimle uğraşma artık! Düzgün bir soru soruyorum hemen alay edecek bir konu buluyorsun!" Kaşları anında çatıldı. "Seninle uğraşmayı seviyorum belki de ha? Ne dersin, Şirin Pastacı?"

Bu cümlesine omuz silkerek alayla güldüm. "Aşık mı oldun sen bana?" Kaşları daha da derin çatılırken hemen konuştu. "Aşığım hadi şımar." dedi ciddi olmayan sesiyle. Kaşlarım anında çatılırken dikleştim. "Ben şımarık değilim!" diye heceleyerek söyledim anlaması için. Başını Tabi tabi dercesine salladı.

"İlgilenmiyorum seninle! Umurumda da değilsin." diyerek sinirle önüme döndüm. Pizzamın bir dilimini çekerek kocaman bir ısırık alırken onun alaylı sesini işittim. "Ağlıyorum. Gözlerim doluyor sanırım. Şirin hanım benimle nasıl ilgilenmez. Lütfen benimle ilgilen."

Onu umursamadan yemeğimi yedim. Dinen alayından sonra oda yemeğine dönmüş sakince yemeğini yemişti. İkimizde susmuş bir şekilde manzarayı izleyerek pizzalarımızı ve kolalarımızı mideye indirmiştik.

Merdivenlerin basamaklarını inişimi hızlandırdım. Hemen arkamda durunca daha hızlı yürüyordum çünkü sonra yine huysuzluk yapıyordu. İlk kata indikten sonra  hızlı adımlarla mutfağa girdim. "Şirin Pastacı."

Bana seslenmesiyle ona döndüm. "Şimdi işimize gömülelim ve bir sürü pasta çıkaralım bağış için." dedi ciddiyetle. Ciddiyetle başımı salladım sadece. İkimizde önlüklerimizi ve bonelerimizi alıp üzerimize geçirdik.

O karşıya geçerken bende hemen kendi tarafıma geçtim. Bir keki tezgahıma koyuyordum ki Batu'nun yüzünde anlamsız rekabet dolu bir sırıtışla beni izlediğini gördüm. Kaşlarım çatılırken ellerimi kekten çektim. "Ne oldu? Ne bakıyorsun öyle?"

Ellerini tezgaha yaslarken tezgahın karşısından dimdik bana baktı. "Var mısın yarışa? dört saat içinde en çok pastayı yapan kazansın." Cümlesi bile bitmeden tezgahına hemen bir kek atarken heyecanlanarak aceleyle konuştum. "İyide bu haksızlık..." Onun benden çok daha hızlı pasta yaptığını ve benden tecrübeli olduğunu biliyordum. 

Pastasını şoka uğratacak hızla keserken cevap verdi. "Hadi Şirin Pastacı. Korkacaksan oynamayalım." kestiği kekleri dizerken aceleyle cevap verdim. "Kabul ediyorum! Seni bir kez daha yenelim." diyerek hemen önümdeki kesmeye başladım.

Pastasına kremasını sürerken hızla konuştu. "Bana yetişeyim derken elini kesme sakın." dedi ciddiyetle. Hızlı hızlı kesmeye devam ettim. "Seni tekrar yeneceğim." dedim umutlu bir sırıtışla. 

Bakışlarını kaldırıp bana baktı. "Hız konusunda ve pasta konusunda yenemezsin. Bunu sende biliyorsun..." Bakışları yüzümde dolaştıktan sonra değişik bir şekilde sırıttı. "Oldukça hızlıyımdır. Her konuda."

Ona afallamalı bir bakış atarken aynı hızıyla pastasına devam etti. Ne yani bu beni düşündürerek oyalama taktiği miydi?

Nefesimi vererek aceleyle pastamı kesmeye devam ettim.

🍰

Sıkıntılı bir ifadeyle pastamın süslerine devam ettim. Çilek tarzı süslemelerimi ekledikten sonra pastamı alarak kendi tarafımda yarısı dolan tezgaha bıraktım. Bakışlarım onun pastalarına kaydı. On sekiz tane pastayı nasıl yapmıştı...

Maalesef sandığımdan çok daha hızlıydı. Başladıktan sonra hızı git gide daha da artmıştı. Her geçen dakika boyunca hızını görerek şaşırmamaya çalışmıştım. Çıldırmak üzere olsam bile tek kelime etmedim çünkü sanırım bu sefer o beni yeniyordu.

Bakışlarım duvarın dibindeki ikili sandalyelerden birine oturarak başını duvara yaslamış bir şekilde uyuyan Batu'ya kaydı. Kendinden o kadar emindi ki üç buçuk saat içinde on sekiz tane pastayı yapıp kestirmeye gitmişti. Bense on ikinci pastamı yeni bitirmiştim. 

Kalan yarım saat içinde zorlasan dört pasta yapardım. Bu benim ilk kafe deneyimimdi. Evimde sık sık pasta yapardım ama bir tane ve onu da özenle yapardım. Ama o hem oldukça güzel hem de oldukça hızlı yapıyordu. Sanırım bende kendimi hız konusunda geliştirmeliydim.

Gözlerim kapanmak üzereydi resmen. Üzerime uyku çökmüştü resmen. Onu zaten hiçbir türlü yenemeyeceğim için yavaş adımlarla yanındaki boş sandalyeye ilerledim. O karakterinin aksine oldukça uysal bir şekilde masum ifadesiyle uyurken yanındaki sandalyeye oturdum.

Sırtımı onun gibi duvara yaslarken bakışlarım ona kaydı. Uyanıkken gergin olan hatlarının hepsi şuan serbestti. Mükemmel bir görüntüsü vardı. İnsanların onun bu görünümüne hayran olmalarını normal karşılardım. 

Başım onun gibi duvara yaslanırken sadece kısa süre ara vermek istedim. O uyumadan önce bana dört saat geçince onu uyandırmamı söylemişti. 

Bakışlarım onun yüzünde dikkatle geziniyordu durmaksızın. Onu uyurken izlemek niye bu kadar ilgilimi çektiğini bilmiyordum. Normal bir insan uyuyordu işte. Bakışlarım anlamsız bir şekilde her zerresinde dolanırken onu izledikçe beni de uykunun bastırdığını hissettim.

Başım tamamen duvara yaslanırken hafifçe yana çevrildi. Gözlerim aralıklı açık gibi bir şeydi. Arada açılıyor mutfağın ışığıyla kendine geliyor sonra tekrar kapanır gibi oluyor tekrar ışığa kavuşuyordu. Bunu durmadan yapıyordu.

Gözlerim tamamen kapandığında tek duyduğum Portakal çiçeği kokusuydu.

 🍰

Göz kapaklarım görüntümü kapatırken hissettiğim birkaç ses ve hışırtıyla göz kapaklarım hafifçe aralandı. Bakışlarım ilk mutfağın zeminini buldu. Uyumuş muydum? Üstelik hava da oldukça aydınlıktı. Sabah mı olmuştu? Saniyeler içinde kaşlarım çatıldı. Başım birinin göğsündeydi çünkü. Bir erkeğin göğsünde...

Başımı göğsünden hafifçe kaldırarak, başımı da yukarı doğru kaldırıp göğsün sahibine baktığımda onu gördüm. Başı duvara yaslı gözleri kapalı uyuyor gibi duruyordu ama oldukça düzensiz heyecanlı nefesi onu zaten açık ediyordu. Kolu omzumdan sırtıma doğru gidiyor ve bana, uyurken diğer tarafa doğru düşmemem için sıkı bir destek sağlıyordu.

Kolunun altında, başım göğsünde bir şekilde, onunla dip dibe sabaha kadar uyumuş muyduk yani?

İçime düşen şaşkınlıkla hafifçe dikleşmeden yüzüne doğru çıktım. Nefesini tuttuğunu fark ettiğimde gülmemek için kendimi zor tuttum. Bir oyun oynamanın tam zamanıydı. Parmaklarımın sırt kısmını yanağında gezdirirken içli bir nefes aldım. "Senin aşkından bu kafeye girmiştim. Ama senin bana karşı olan tavırların beni çok üzüyor..." dedim sahte ama inandırıcı olan üzüntülü sesimle.

Yüzünde çok minik bir kas oynaması olmuştu. Gülmemek için kendimi tekrar tuttum. Bir elim göğsünde dolanırken tekrar içli bir şekilde konuştum. "Seni istiyordum ben. İstersen senin için çilekli pasta da sevmem. Sen yeter ki benim ol. Benimle ol." Elim vücudunda dolanırken bir saniyeliğine titrediğini hissettim.

Başı duvardan ayrılıp gözleri açılırken sahte bir şaşkınlıkla ona baktım. Yüzünde bir sırıtış oluştu. Hiçte uykulu görünmüyordu. Bana yaklaşarak benim gibi bir sesle konuştu. "Demek duygularımız karşılıklı Şirin'im..." Sahte olan şaşkın ifadem artık gerçeğe dönüyordu.

Zaten dip dibe duruyorken o yüzüyle yüzüme yaklaştı. "Her zaman benim olmanı istedim. Bir eli yanağıma doğru giderken yüzümü yavaşça yüzüne yaklaştırdı. "O müşteri. Kafede gördüğüm ilk andan beri aşık olduğum o kadın." demesi yine asla beklemediğim bir şeydi. 

Ağzım aralanırken dudakları dudaklarıma değecek derecesine yaklaşmıştı. Şaşkınlığı atlatamadan tam geri çekilmek için hamle yapacakken o pozisyonda sessiz ve alaylı kahkahalar atmaya başladı. Tam şuan anlamıştım ona oyun oynadığımı anlayıp bana oyun oynamaya kalktığını.

O pozisyondayken, "Oha!" diye gelen şok içindeki nidayla anında uzaklaşarak başlarımızı sesin sahibine çevirdik. Pelin, elinde cupcake dolu bir tepsiyle şokla bize bakıyordu.

"Siz...siz orada ne yapıyorsunuz öyle?" diye sordu büyük bir şaşkınlıkla. Batu sırtını duvara yaslayarak ciddiyetle cevap verdik. "Şirin Pastacı bana aşıkmış. E bende aşka inanmayarak ona aşıktım zaten. Tam öpüşecekken sen geldin ve bizim en mükemmel anımızı bozdun. Belki de senin yüzünden gelecekteki, muhtemelen Çilek adındaki yeğenin daha geç doğacak." Bunların hepsini oldukça ciddi bir sesle söylemişti.

Pelin daha da şaşırırken bende şaşkınlıkla Batu'ya döndüm. "Ne saçmalıyorsun?" diye sordum gözlerimi belerterek. Omuz silkerek sandalyeden kalktı. Hemen açıklamak için Pelin'e döndüm. "Yalan söylüyor yok öyle bir şey!" dedim telaşla.

Pelin'in ağzı aralandı. "Pozisyonunuz pek yalanlamıyordu..." Batu'nun bana karşı olan ağzıyla çıkardığı cık cık seslerini duymak beni daha da sinirlendiriyordu. "Aşk itirafı yaparken, sana yaklaştığımda nefesini tutarken hiç öyle değildin ama, Şirin Pastacı."

Pelin tepsiyi aceleyle tezgaha bıraktı. "Ben hemen bu mutfaktan çıkıyorum. Yoksa beynimi kaybedeceğim..." Sandalyeden ayaklanıp Pelin'i durduracaktım ki o hemen, "Siz de ne iş yapıyorsanız yapın. Görmedim duymadım." diye mırıldanarak aceleyle mutfaktan çıktı.

Kaşlarım çatılırken Batu'ya döndüm. "Senden Nefret etmeye başlıyorum!" dedim öfkeyle. Tezgahın karşısından güldü. "Devam etmek ister misin?" diye sordu muzip bir sesle. Alayla yüzümü buruşturdum. "Güzel dudaklarımı sana sunmayacağım!" diyerek sandalyeden kalktım.

Batu kaşlarını çatarak dikleşti. "İstemez zaten. Çilek tadı geliyordur kesin. Alerjim var sana da dudaklarına da." dedi ciddiyetle. Gözlerimi devirdim. "Önce ben istemedim!" dedim ciddiyetle. Omuz silkti. "Ben hiçbir zaman istemedim, sus."

Onu umursamadan Pelin'i bulmak için mutfaktan çıktım. Pelin birilerinin siparişlerini hazırlıyordu. Hemen yanına ulaştım. Bakışları bana kayınca güldü. "Abim bırakabildi mi seni?" Sinirle nefes verdim. "Yanlış anlamadın umarım." dedim, o dediğini es geçerek.

Pelin'in yüzünde alaylı bir ifade oluştu. "Tabi canım. Abimle yeni pastacımız resmen dudak dudağa bir haldeydi. Nesini yanlış anlayayım ki? Üstüne koyun koyuna yatılmış..."

Kaşlarım anında çatıldı. "Uyumayı nereden biliyorsun?" diye sordum hemen. Yüzünde bir sırıtış oluştu. "Sizi görmeyen mi kaldı? Annem gördü, babam bağış pastalarını alırken gördü, Nil ablam gördü..." Ağzım büyük bir şaşkınlıkla tekrar aralandı. "Yani rezil oldum." Sırıtan ifadesiyle başını hafifçe sallayarak beni onayladı.

"Babam sizi uyandırmamızı söyledi. Mesaiye kalmışsınız diye. Bugünde evine gidip dinlenebilirmişsin." dediğinde başımı yavaşça iki yana salladım. Zaten mesainin yarısını uyarak geçirmiştim.

Kafenin kapısının açılış sesiyle ikimizin başı da kapıya çevrildi. Ali'yi görmemle yüzümde bir gülümseme oluştu. "Hoş geldin Aliş'im!" Ali ona seslenmemle beni fark ederek yanımıza doğru yaklaştı. 

Bütün ifadesi silinmeye başlayan Pelin'in sesi içine kaçmış gibi bir sesle, "Hoş geldin." dediğini duydum." Ali sadece başını salladı. "Kahvaltı yaptın mı?" diye sordum gülümseyerek. Yine başını salladı. "Arya'yla yaptık."

Pelin'in ifadesiz bakışları Ali'de oyalandı. "Yeni garsonumuz siz olacaksınız sanırım?" Ali yine sadece başını salladı. Sakince onları izledim. Kısa bir süre önce Ali evdeyken, Pelin önlerine çıktığı zaman yaşadıkları gerilimden biraz bahsetmişti.

Pelin düz bir ifadeyle yüzünde ciddi ifade olan Ali'ye bakarak tekrar konuştu. "Ben sana kafeyi işi falan anlatayım istersen." Ali sadece başını salladı. "Tamam olur." dedi sakince. 

Arya'nın bakışları bana kaydı. "Mesain nasıl geçti?" diye sordu ilgiyle. Alayla gülümsedim. "Hayatımın en berbat mesaisiydi." Arya anlamsızca tebessüm ederken başını anlıyorum dercesine salladı. "Neyse geçip gitmiş, öyle düşün." dedi sessizce.

Ali'nin yanağından bir makas alarak dönüp adımlarımı mutfağa doğru attım. "Sonra görüşürüz. Yoksa malum pastacı yine, Oşono yop şoron postoco, diye söylenmeye başlar!" diyerek hızlı bir şekilde mutfağın kapılarını açarak içeriye girdim.

Hala üzerimde duran unlu önlüğü hızlı hareketlerle düzelttim. Kendi yerime ilerledim. Batu beni hiç fark etmeden veya yeni pastasını yapıyordu. "Ali geldi. İşine başlayacak bugün." Kısa süren sessizliği konuşarak bozdum. Batu bana bakma tenezzülünde bulunmadan pastasına odaklanarak başını salladı sadece.

Bende pastaya başlamak için hızla hazır olan keklerden alıp tezgahın üzerine bıraktım. Batu pastasını bitirip pastayı rafa bırakmak için eline alıp hızlı adımlarla rafa ilerledi.

Yeni pastasına başlamak için benim gibi önceden pişirilmiş keklerden alıp tezgaha bıraktı. Bense keki kesiyordum. Oda hızlı bir şekilde keki kesmeye başladı. İçeri Pelin ve Ali girdi. Bakışlarım onlara çevrildi.

"Burasıda kafemizin mutfağı. Burada da işlerin olabilir. Getir-götür taşıma falan..." Ali başını salladı. Ali'nin bakışları bize kaydığında yine ciddi ifadesi oluştu yüzünde. Batu'nun da bakışları ona kayınca ciddi ifadesini takındı. Ciddiyetten öleceğim şimdi...

Batu pastasını yaparken çok soğuk bir sesle konuştu. "Hoş geldin." Ali'de onun gibi umursamaz bir ses ile cevap verdi. "Hoş buldum." Sanarsınız kırk yıllık düşman gibilerdi. Pelin'le bakışlarım kaydığında, bakışlarından onunda benimle aynı düşüncede olduğunu anladım. 

Mutfağa Yeşim teyze girdi. Batu'nun aksine sıcak içten gülümsemesiyle Ali ile Pelin'in yanına ilerledi. "Hoş geldin oğlum." Ali gülümsedi. "Hoş buldum hanımefendi. "Yeşim teyze hafifçe güldü. "Ben Yeşim, oğlum. İstersen Yeşim teyze de bana." dedi sıcak bir ifadeyle.

Ali başını sallayarak, "Peki, Yeşim teyze." Dedi. Pelin yanımıza doğru yürüdü. "Ee yok mu kaosunuz?" Diye sordu keyifle. Batu kaşlarını çatarak başını Pelin'e çevirdi. "Pelo yine kaşınıyorsun bak!"

Pelin gözlerini devirerek mutfaktan çıktı. Ali'de hemen onun peşinden mutfaktan çıktı.

Ali Demir anlatımıyla.

Mutfaktan çıkmıştım. Pelin'le konuşmak istiyordum. Geçen günden sonra aramızda saçma bir gerilim oluşmuştu. Nede olsa aynı yerde bulunacaktık. Aramızda bir gerilim olmaması daha iyi olurdu.

Böyle olunca içimde bir şeyler kalıyordu. Hiçbir şey kalmasın, bir pürüz olmasın istiyordum. Sonuçta geçen yaşadığımız şey basit bir tartışmaydı. Bunu abartarak işe taşımanın mantığı yoktu.

Pelin, hızlı adımlarla ilerlerken onu durdurmak adına hızla kolunu tutup nazik olmaya dikkat ederek onu kendime çevirdim. Beklemediği bir hareket yaptığım için anında bana dönerek, şaşkınlıkla bir bana bir de tuttuğum koluna baktı.

Ardından hemen tek kaşını havalandı. "Ne oldu? Bir sorunun yada bir sorun mu var?" diye sordu merakla. Çekinerek nefes verdim. Ardından uzatmadan konuştum. "Aramızda ki şu saçma gerilimi bitirsek mi?"

Tek kaşı geri indiğinde bakışımı kesmeden konuşmama devam ettim. "Yani ben özür dilerim. Sanırım o gün sana fazla ters cevaplar vermiş olabilirim." diye mırıldandım. Oda bana ters cevaplar verse de, aramızdaki gerilimi bitirmek adına büyüklük yapmalıydım.

Yüzündeki ifadeden yumuşadığını anlamıştım. Başını ağır ağır salladı. "Bende özür dilerim Ali...Sanırım bende sana çok ters cevap vermiş olabilirim. Sinirliydim o an biraz..." diye mırıldandı suçlu bir sesle.

Yüzümde amacıma ulaşmanın verdiği tebessümle beraber bende başımı salladım. "O zaman aramızda bir gerilim kalmadı değil mi?" Pelin'de hafif bir tebessüm etti. "Kalmadı Ali." 

Arkasında duran masaları göstererek konuştu. "O zaman işimize mi dönsek?"  Hızla başımı salladım. "Tabi dönelim." diye mırıldanmamla o sipariş hazırlamak için cam raflara ilerledi. Çok kısa bir süre arkasından bakakaldım. 

Hemen kendim gelerek bende boşalan masaları toplayıp temizleme için ilerledim.

Şirin Demir anlatımıyla.

Bakışlarımı Batu'ya çevirdim. Pastasının kremasını sürüyordu. "Batu, daveti ne zaman veriyoruz?" diye sordum. Derin bir nefes alarak ciddi ifadesiyle bana döndü. "Yarın akşam diye düşünüyorum. Annemlere söyledim onlarda kabul etti." dedi duvar gibi çıkan sesiyle.

Ağzım araladı. Gözlerimi açıp Batu'ya baktım. "Bu çok kısa bir süre değil mi?" Diye sordum şaşkınlıkla. "Kraliyet daveti düzenlemiyoruz ya? Halledeceğiz bir şekil!" dedi alayla.

Onu takmayarak konuştum. "Sizin sosyal medya hesapları vardı ya, orada paylaşalım daveti." Batu, umursamaz bir sesle cevap verdi. "Ben çok ilgilenmiyorum o kısımla , daha çok Pelin ilgileniyor."

"Sen onu bunu geç de şarkı söyleyecek kişiyi ayarladın mı? Hani en önemlisi o ya?" İşaret parmağımı bekle anlamında Batu'ya doğru uzattım. Telefonumu tezgahtan alıp kayıtlı bir numarayı aradım. Batu ne yaptığımı merakla izliyordu. 

Saniyeler içinde aramam cevaplanınca neşeyle konuştum. "Alo?" Karşı taraftan hemen cevap geldi. "Alo, Şirin?" dedi. Sesindeki şaşkınlığı sezebiliyordum. "Sen beni arar mıydın?"

"Sana işim düştü. Ben senden, yarın Aşk Kafe için canlı müzik yapmanı istesem?" Batu tek elini tezgaha dayamış kıstığı gözleriyle beni izliyordu.

Karşı taraftan tekrar cevap geldi. "Aşk Kafe mi? Orayı biliyorum. Olur ya...sende orada olacak mısın?" diye sordu hemen. Yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu. "Ben oranın pastacısıyım zaten. Merak etme bende orada olup, seni dinleyeceğim."

"O zaman tamam. Yarın akşam ordayım." dedi enerjik bir sesle. "Çok teşekkür ederim! Ben saati konumu sana yollayacağım." dedim hemen. "Tamam Şirin. Şuan kapatmam gerekiyor, yarın görüşürüz."

"Görüşürüz." dedim ve yüzümdeki gülümsememle telefonu kapatarak kulağımdan çektim. "Saat kaçta yapıyoruz?" diye sordum Batu'ya dönerek.

Batu tezgaha dayalı olan elini çekip doğruldu. "20.00 da olacak." Başımı sallayıp hızla telefondan saati ve konumu attım. 

Telefonu geri tezgaha bırakıp Batu'nun yüzünde bakıp gülümsedim karşılığını alamadım. Umurumda da değildi zaten. "Aşık mı bu herif sana?" diye sordu bakışlarıyla telefonumu işaret ederken. Kaşlarım çatıldı. "Hayır. Ne alaka?" diye sordum anlamsızca. Alayla çarpık bir şekilde sırıttı. "Laf daha ağzından çıkmadan kabul etti."

Gözlerimi devirdim. "Herkes senin gibi değil. Değerli bir arkadaşlığımız vardı diyelim." diye düzelttim. Ellerini teslim olurcasına kaldırdı. "Umurumda değil zaten. Sadece sana aşık olmak gibi bir aptallık yapmış mı onu merak ettim." diye mırıldandı umursamazca.

Sinirle ona bir bakış attım. "Senin eski sevgililerine acıdım şimdi. Senin arkadaşlarına bile acıdım ben ya! Senin gibi bir öküzü nasıl çekiyorlar acaba? Seninle yakın olmak gibi bir aptallığı nasıl yapmışlar merak ettim doğrusu." diye söylendim öfkeyle.

Batu konuyu değiştirerek soğuk bir ses tonuyla konuştu. "Bu olay yüzünden bir şey olursa sorumlusu sensin." Parmağı ile beni gösterdi. "Tamam, en fazla ne olabilir ki zaten." Ellerini cebine koyup tezgahın karşısından hafifçe eğildi. "Bilemem. Ama benim hislerim kuvvetlidir." dedi net bir sesle.

İçime bir şey oturmuştu. Öküz gibi bir şey. -Batu öküzü olabilir.-

Batu pastasına geri odaklanıp kremasını sürmeye devam etti. Ben ise mutfaktan çıktım. Ali etrafta servis yapmaya başlamıştı bile. Eğer kaytarırsa benden büyük fırça yerdi zaten.

Pelin'in yanına ilerledim. Beni görünce hemen bana döndü. "Pelin, sen bu kafenin sosyal medya hesaplarıyla ilgileniyormuşsun sanırım. Paylaşım yapalım yayılsın iyice davet." Pelin başını sallayıp kasanın orda duran laptopu açtı. Bende hemen arkasına ilerledim.

Ali'de söylediklerimizi uzakta olmasına rağmen duyup yanımıza geldi. Ali'nin kulakları işitme konusunda fazla iyiydi. Arya'yla biz sırf bu yüzden aynı ev içindeyken gizli bile konuşamazdık. Anca onun bir yere çıkmasını beklerdik.

"İnternet siteniz olduğunu görmüştüm. Oradan da duyuru yapabiliriz. Bende bu işlerden iyi anlarım." dedi Ali hemen. "Aynen, Ali bu işlerden çok iyi anlar." dedim kardeşimi göstererek.

Pelin laptopun önünden çekilip Ali'ye yer açtı. "O zaman sen hallet daha iyi olur." dedi düz bir sesle. Ali hızla laptopun önüne eğilip klavyeden tuşlara basarak bir şeyler yapmaya başladı.

Ali bir yandan laptopla ilgilenip bir yandan konuştu. "Aslında bir afiş hazırlasak kafenin dış camlarına falan assak nasıl olur?" diye sordu ciddiyetle.

Pelin şaşkın bir ifade ile ağzını araladı. "Çok iyi olur. Nasıl aklımıza gelmedi ki?" diye mırıldandı. Ali hafif tebessüm etti. "Tamam, o zaman onu da hallederim Ama afişi çıkartmanız lazım." 

"Onu Orkun halleder." Hiç beklemediğim bir anda tam arkamda Batu'nun konuşmasıyla irkilip hızla arkama döndüm. Hemen arkamda, çok yakınımda duruyordu.

Konuşmasını devam ettirdi. "Şimdi işimize engel olmasın. Sen hazırla Orkun'u çağırırım, bir pastaya halleder." dedi ciddiyetle.

Kasanın arkasından çekildim. Batu da benim yanıma geldiğinde Ali'nin bakışlarının kaşla göz arasında bize kaydığını fark ettim. Göz göze gelmemizle hemen geri bilgisayara odaklandı.

Geri mutfağa girdim. Batu'da hemen ellerini cebine koyarak peşimden mutfağa girdi. Tezgahta kendi taraflarımıza doğru ilerledik.

"Bu arada Orkun kim?" diye sordum merakla. İkimizde yine kendi taraflarımıza geçmiştik. "Arkadaşım. Gelince görürsün." dedi sadece.

Batu telefonunda kayıtlı olan bir numaraya mesaj attığını gördüm. Saniyeler sonra hemen telefonu geri cebine attı. Benim onu izlediğimi fark edince tek gözünü kırpıp başını Hayırdır? dercesine iki yana salladı.

Bir şey demeden pastama dönüp pastamın iç kremasını sürmüştüm. Dış kremasını sürecektim. Batu çoktan dış kremayı sürmüş süslemelere başlıyordu. Pastasını frambuazlı yapıyordu. Ben ise muzlu yapıyordum.

Dış kremayı sürdüğümde süslemelere başladım hızlı bir şekilde. Dışını açık sarı renginde bir krema sürmüştüm. Üstüne de düzenli bir şekilde muzları diziyordum. Tatlı görünüyordu. Batu ise pastanın etrafına çikolata üstünü de frambuazlar ile kapatmıştı.

Çok geçmeden ikimizde pastalarımızı bitirmiştik. Aynı anda pastalarımızı elimize alıp rafa yerleştirdik. O sırada bakışlarımız kesişmişti. Çikolata gözlerine çok bakmadan hemen bakışlarımı kaçırdım. 

Kafenin kapısının açıldığını duydum. Batu'da duymuştu ki hızlı adımlar ile mutfaktan çıktı. Onun çıkması ile bende hemen merakla peşinden çıktım. Kumral dağınık saçlı, kirli sakallı, bir kaşında çizik olan bir adam Pelin ile konuşuyordu. Adamın üzerinde beyaz baskılı kısa kollu bir tişört vardı. Altındaysa siyah bir eşofman.

Batu adamın yanına ilerledi. "Orkun gelmişsin." Orkun denen adam dişlerini çıkararak gülümsedi. "Geldim kankacığım. Yardım sever kankan yardımınıza koştu. Biliyorum bana çok ihtiyacınız var." Batu bu sözler karşısında sadece gözlerini devirdi.

Asla Batu'ya benzemeyen, kendisiyle alakası olmayan bir kankası vardı. Şaşırtıcıydı.

Orkun beni görmek için arkaya doğru başını çevirdi. Beni görünce yüzünde bir sırıtış oluştu. Hemen karşıma gelerek elini bana doğru uzattı. "Selam. Sen çilekli pastacısın herhalde. Değil mi?"

Gülümseyerek başımı salladım. "Çilekli pastacı?" Uzattığı eline karşılık bende elimi uzattım. Orkun denen adam dediğim şeye cevap olarak sadece güldü. "Orkun ben. Şu aşırı dozda kaba olan adamın kankasıyım." dedi enerjik bir sesle. 

Elimi öne doğru uzatıp gözlerimi açtım. "Dimi ama çok ökü..." Batu hızla gözlerini belirterek bana baktığında lafımı yarıda bırakıp kendimi düzeltip Orkun'a gülümsedim. "Bende Şirin." Açıkçası Batu'nun on saat öküz deme! tarzı laflarını hiç çekemezdim şimdi.

"Memnun oldum yenge!"

Yenge? Yenge falan ne oluyor bu insanlara?

Orkun bunu derken Batu'ya bakıyordu. Batu, dişlerini sıkarak ona öfkelenen bir bakış attı. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırarak konuştum. "Yenge derken?" Batu'nun, Orkun'un üstündeki sinirli bakışları bana döndü. "Zevzektir. Takma onun dediklerini." dedi ciddiyetle.

Orkun sahte bir şaşkınlıkla ağzını açarak elini ağzına koydu. "Püğ! koynumda yılan beslemişim! Zevzekmiş, sensin zevzek!" dedi hiddetle. Kendimi tutamayıp güldüm. Gülmem Batu'nun dikkatini çekince bakışları bana döndü.

Bakışları çok üzerimde durmadan geri Orkun'a döndü. "Orkun tamam boş yapma! Bize afiş çıkarabilir misin? Afişi hazırladık şimdi sen bunlardan çıkarsan iki üç tane asarız kafeye?"

Orkun masalardan birinin sandalyesini çekerek oturdu. Ardından bakışları oturduğu masanın karşısında ki sandalyede oturan kadına kaydı. Kadınla aralarında anlamsız bir bakışma geçtikten sonra Orkun hızla oturduğu sandalyeden kalktı. "Pardon hanımefendi." diye söylenerek geri ayaklandı.

Batu gözlerini kısarak Orkun'a baktı. "Geri zekalısın biliyorsun değil mi?" Orkun dudağını sarkıttı. "Kırıcısın sende biliyorsun değil mi?" dedi sahte bir üzüntüyle.

Batu sabırsızca, "Sen onu bunu boş ver. Afiş çıkaracak mısın onu söyle." dedi. "Çıkarırım. Ne afişi?" Batu kasanın arkasında duran laptopu alıp Orkun'un önüne çekerek ona gösterdi.

"Bunu çıkaracaksın. Yarın kafede canlı müzikli davet veriyoruz." Orkun'un gözleri irice açıldı. "Canlı müzikli davet mi?" Pelin arkadan gülerek başını salladı. "Şirin'in fikriydi. Abim ilk kabul etmedi ama Şirin'le iddiaya girdiler. Şirin kazanınca abim mecbur kabul etti."

Orkun şaşkınlıkla Batu'ya baktı. "Vay be! Kanka yenildin demek ha!" Kendini tutamayıp gülmeye başladı. Batu'nun çenesinin kasıldığını fark ettim. "Orkun çok konuşma! Al şu afişi çıkart sonra sana pasta vereceğim bak! Hem de çilekli." Çilekliyi derken bakışları bana kaymıştı.

"Oh sonunda be! Sonunda şu kafe çilekli pasta yüzü gördü!" dedi Orkun rahatlar gibi bir tavırla. Bakışlarım Batu'ya kaydı. "Niye yapmıyorsun ki?" Kaşlarını çatarak bana döndü. "Sana ne kızım! Her şeye burnunu sokma!" Cevabımı bile beklemeden hızla mutfağa girdi. 

"Boş ver ya. Çok takma agresiftir Batu biraz." Dedi Orkun beni teselli etmek ister gibi. "Biraz mı? baya agresif! Gıcık şey!" diye söylendim arkasından. Mutfaktan bağırma sesi yükseldi. "Şirin Pastacı, arkamdan konuşma mutfağa gel!" Dediğimi nasıl duymuştu?

"Bunda da ne kulak varmış!" Kendi kendime söylenerek adımlarımı mutfağa doğru attım. Batu kalçasını tezgaha yaslamış telefonu ile ilgileniyordu. İçeri girdiğimde bakışları hemen  bana döndü.

Önlüğünü çıkarmıştı. Üzerinde beyaz yatay çizgileri olan siyah bir tişört vardı. Altında ise siyah şort vardı. Ben tam hazır keklerden bir tane alacakken konuşması ile durdum. "Ara verelim biraz." Bakışlarım ona döndü. Beni izliyordu. İfadesizce başımı salladım. "Tamam, peki."

Kendi önlüğümü üzerimden çıkarıp askıya astım. Üzerimde yazlık, beyaz yarım kol, ipli sırt dekoltesi olan kısa bir elbise vardı. Ayakkabı için rahat, her zamanki beyaz sporlarımı tercih etmiştim.

Mutfaktan tekrar çıktım. Pelin ve Ali insanlara servis yapıyorlardı. Yılmaz amca ise kasada bir işlerle uğraşıyordu. Onlara kısaca baktıktan sonra biraz hava almak için kafeden çıktım. 

Ayaklarım benden habersizce denizin önüne doğru ilerledi. Denize çok yaklaşamadım. Deniz korkumdan dolayı çok yaklaşamazdım. Sahil sakindi. Yine çok kişi yoktu. 

Yere kumların üzerine oturup dizlerimi hafifçe kırarak kollarımı dizlerime sardım. Gözlerimi kapatıp temiz havayı içime çektim. Bu güzel yer nasıl sakin bu kadar sakin olduğuna bir türlü anlam veremiyordum. Demek burası keşfedilmeyen güzelliklerdendi. Yada insanların gözlerinin önlerinde olmasına rağmen keşfetmek için uğraşmadığı bir yerdi.

Tam o sırada yanımda bir hareketlenme olduğunu hissettim. Başımı yana çevirdiğimde Batu'nun yanıma oturduğunu gördüm. Oturmuş, benim gibi dizlerini kırmış ellerini arkasındaki kumların üzerine yerleştirip gövdesini de hafifçe geriye doğru yaslamıştı.

Bakışları denizdeydi. Dikkatle denize odaklanmıştı. "Sahil neden böyle sakin. Sürekli az kişi oluyor. Kafeniz ünlü olduğu için bir sürü kişi geliyor, peki neden sahil sakin?" diye düşündüğümü sordum.

Batu bana bakmadan konuştu. "İnsanlar kafemize ünlü diye geliyor dediğin gibi. Amaçları sürekli konuşulan ünlü kafeye gelmek. Fotoğraf çekmek falan. Buraya gelip pek bakmazlar. Kafenin camlarından manzaraya bakmak onlara yetiyor." dedi ciddiyetle.

Rüzgardan dolayı gözümün önüne gelen saçlarımı elimle arkaya attım. "Haklısın. Ama nasıl böyle güzel bir sahile hiç yakından bakmak istenmez anlamıyorum." diye mırıldandım. Başını çevirip bana baktı. "Sen onlar gibi düşünmediğin için anlayamazsın, Şirin Pastacı."

"Peki sen?" diye sordum başımı yana doğru düşürerek. Kaşlarını kaldırdı. "Ben derken?" Bedenimi tamamen Batu'ya çevirdim. "Yani sen nasıl düşünüyorsun?" Bana bakmadan bakışlarını geri denize çevirdi. Sakin bir ses tonuyla soruma cevap verdi. "Neden sordun ki?"

"Öylesine sohbet olsun diye" Yine bana bakmadan konuştu. "Neden?" diye sordu tekrar. Kaşlarımı çattım. "Nasıl neden?" Yüzünde bir değişiklik yoktu her zamanki ciddi ifadesi yüzündeydi. "Neden sohbet olsun?"

"Peki sana bir şey soracağım..." Bu sefer bana bakarak konuşmamı bekledi. "Neden bana böyle davranıyorsun?" diye sordum ciddiyetle. Yüzünde ifade değişikliği olmadan konuştu. "Nasıl davranıyorum?" diye sordu  hiçbir şey yokmuş gibi.

"Kaba, soğuk, ciddi, umursamaz ve beni arabana aldığın zamandan beri böyle bu. Hiç doğru dürüst bana gülümsediğini bile görmedim. Hep şu aptal ciddi ifaden." Batu beni şaşırtmayarak yine bana boş gözler ve ciddi ifadesiyle baktı. "Senden hoşlanmıyorum." dedi düz bir sesle.

Kaşları çatılırken bana doğru eğildi. "Arabama bindiğin günden beri-" Devamını o tamamlamadan ben tamamladım. "Benden nefret ediyorsun!" dedim hiddetle. Kaşlarım derince çatıldı. "Nedenini bilmiyorum ama benden nefret ediyorsun! Ha neden diye sorduğumda ise, sadece arabana bindiğim günü söylüyorsun!"

Alaycı bir şekilde gülümseyerek bedenini benim gibi tamamen bana çevirdi. "Senden neden nefret edeyim ki, Şirin?" 

Kaşlarımı çattım. "Bilmiyorum dedim ya!" Alayla bana baktı. "Senden nefret etmiyorum. Çünkü nefret edecek kadar önemli değilsin benim için." diyerek bir darbe daha vurdu. 

Hızla ayağa kalkıp kafeye gitmek için adımlar atmaya başladı. Oturduğum yerde başımı ona çevirdim. "Öyle mi? Sen sanki benim için çok önemlisin!" Bunu sinirle bağırarak söylemiştim. Dönüp bakmadan hızla adımlarla kafeye ilerlerken yüksek sesle bana cevap verdi. "Mola bitti, Şirin Pastacı! Mutfağa gel!" Ve kafeye girdi.

Sinirle yerden bir taş alıp denize doğru fırlattım. Taş sekti...sekti ve battı.

Sinirli bir şekilde ayağa kalkıp peşinden bende kafeye ilerledim. Bu adamdan nefret etmek üzereydim resmen! 

Kafeye girdim. Ali ortalıklarda görünmüyordu. Muhtemelen yukarı kattaydı. Pelin beni görüp hızlı adımlarla yanıma geldi. "Senden bir şey isteyebilir miyim?" diye sordu hemen.

Başımı salladım. "Yapabileceğim bir şeyse tabi ki yaparım." dedim hızla. Elindeki not defterini kasanın üstüne bıraktı. "Ben iki dakika eve gidip gelsem, sen benim yerime buraya baksan olur mu?"

Gülümseyerek cevap verdim. "Bakarım tabi ki. Sen git gel." Olumlu cevap almasına karşı gülümsedi. "Çok sağ ol, Şirin ya." dedi neşelenen sesiyle. Bakışlarımla kapıyı işaret ettim. "Hadi çabuk git gel." 

Başını sallayarak hızla kafeden çıkıp kafelerinin hemen yanındaki eve doğru ilerledi. Onun gitmesiyle kasanın üstüne bıraktığı not defterini aldım. Evet, bir beş dakikalığına garsonluk yapsam iyi olacaktı.

Köşede ki masalardan bir adam elini kaldırıp bana seslendi. Yüzüme nezaketen bir gülümseme kondurarak yanına doğru hızlı adımlarla ilerledim. Adamın bakışları bendeydi. "Buyurun ne istersiniz?" diye sordum enerjik bir sesle. 

Tebessüm oluşturarak bana baktı. "Çikolatalı bir pasta alabilir miyim hanımefendi?" diye sordu kibarca. Başımı salladım. "Tabi. Başka bir şey ister misiniz?" diye sordum hemen. 

Ellerini masanın üstünde birleştirdi. "Önerdiğiniz bir şey var mıdır?" Gülümseyerek cevapladım. "Çilekli pasta öneririm. Kendim yapıyorum diye demiyorum gerçekten çok güzeldir." dedim mütevazi olmayarak.

Bakışlarına şaşkınlık çöktü. Kaşlarını kaldırarak bana baktı. "Siz garson değil misiniz?" diye sordu. Kaşlarım çatıldı. "Aslında pastacıyım. Şuan diğer arkadaş yerine bakıyorum." Adam tebessümüyle başını anladım dercesine salladı.

"Siz yapıyorsanız alırım." Vermek istediği mesajı anlamamazlıktan gelerek sipariş yazılarının en altına hangi masa olduğunu ve ne istediğinin notunu aldım. "Peki, siparişiniz alındı." dedim mekanikleştirdiğim sesimle.

Hızla pastaları almak için ilerledim. Derin bir nefes vererek cam raftan bir küçük çikolatalı, birde çilekli pasta çıkardım. Pastaları hemen bir tepsiye koydum. Tepsiyi hızlıca elime alıp masaya doğru ilerdim. Adam dirseğini masaya dayamış eli avcunda bir şekilde beni bekliyordu.

Adama bakmadan pastaları masaya koymaya başladım. Ben koyarken adamda rahatsız edici bir dikkatle beni izliyordu. Pastaları masaya yerleştirmemle, "Afiyet olsun." diye mırıldandım. 

Hızlıca adama bakamadan masasından uzaklaştım. Boşalan masaları hızlıca toplayarak üzerlerini sildim. Ali arada aşağı kata iniyor, sipariş hazırlıyor, sonra geri yukarı çıkıyordu. Batu'da zaten muhtemelen mutfakta pasta yapıyordu. Pelin evdeki işini beş dakika geçmesine rağmen hala halledememişti.

Kısa bir süre sonra ilk sipariş götürdüğüm adam bana seslendi. "Bakar mısınız? Hanımefendi? Pastacı?" Duymam için yüksek sesle seslenmişti. Ayrıca üç farklı şekilde seslenmesine gerek de yoktu ama...

Bir şey demeden yanına ilerledim. Pastaları yemişti. Hızla masayı toplamaya başladım. "Ben pastanızı çok beğendim." dedi çapkın bir sesle. Cevap vermeden sadece mesafeli bir tebessüm ettim. "Afiyet olsun."

Tam elimdeki boş tabaklar ile gidecekken adam bileğimden tutup beni engelledi. Afallamaya fırsat vermeden kaşlarımı çatarak adama döndüm. 

"Bu pastadan daha çok yemek isterim..." Adam çapkın bir gülümseme ile beni izliyordu. "Bir tane daha mı sipariş etmek istiyorsunuz?" diye sordum alayla gülümseyerek. Adam başını olumsuz anlamda salladı. "Bana numaranızı verir misiniz? Belki bu pastadan bana daha çok yaparsınız." dedi imayla.

Bir anda diğer boşta olan bileğimden biri beni kendine doğru sertçe ama acıtmadan kendine doğru çekti. Bu sefer afallamaya fırsat vermiştim. Çünkü bunu gerçekten beklemiyordum. Hızla beni kendine çeken kişinin yüzüne baktığımda bu kişinin Batu'dan başkası olmadığını gördüm.

O bana bakmıyor direkt kaya kadar sert bakışlarla müşteri olan adama bakıyordu. Ama bu bakışlar bana attığı sinirli bakışlar gibi değildi. Bana asla atmadığı sinirli bakışlardı bunlar. 

Adam Batu'nun tuttuğu bileğime bakıyordu. Batu sessizliği bozarak sertçe konuştu. "Ben veriyim numaramı? Yada madem daha çok yemek istersiniz kafemizin numarasını verelim. İster misiniz?" diye sordu ciddiyetle.

Adam kaşlarını kaldırdı. "Siz kimsiniz?" Şuan ecelin gibi görünüyor. Tam cevabı vereceğim sırada Batu cevap verdi. "Sana ne?" Klasik cevabı.

Adam kaşlarını çattığında Batu tekrar konuştu. "Hesabı isteyin." Adam anlamsızca kaşlarını kaldırdı. "Anlamadım?" diye sordu anlamsızca. Batu derin bir nefes alarak sözünü tekrarladı. "Hesabı isteyin." dedi sertçe.

Adam aralanan ağzı ve yaşadığı hayal kırıklığıyla mecburen başını salladı. "Olur...hesabı alayım ben." Batu bileğimi bırakıp hızla kasanın önünde bir şeyler yaptıktan sonra hemen yanımıza gelip hesabı adamın önüne sert bir şekilde bıraktı. "Buyurun hesabınız. Bir daha da sınırlarınızı bilmeden kafemize girmeyiniz. İyi günler, yine bekleyeceğimizi pek sanmıyorum." 

Adam neye uğradığını şaşırmış gibi Batu'ya baktı. "Hesabınızı verdim. Ödeyebilirsiniz." dedi bakışlarıyla kutuyu işaret ederken. Adam kendine gelerek hesap kutusunu açıp içine ödemesi gereken parayı koydu. Ardından kutuyu geri bana uzatacaktı ki hemen Batu'ya çevirip uzattı. 

Adam sandalyesinden kalkıp kafeden hızlı adımlarla çıktı. Onun ardından hemen içeri koşarcasına adımlarla Pelin girdi. Pelin yanımıza geldiğinde Batu kaşlarını çatarak ona baktı. "Neredesin kızım sen?" Batu ellerini cebine yerleştirdi. "İki dakika eve gitmiştim, abi. N'oldu ki?"

"Tamam." Deyip Hızla mutfağa geri girdi. Pelin'e kısa bir bakış atarak bende peşinden girdim. Önlüklerimizi askıdan alıp hızlıca üzerimize geçirdik. Kendi tarafıma geçtiğimde Batu da kendi tarafına geçti.

Hazır keklerden alıp tezgaha bıraktım. Batu da aynısını yaptı. "Adama niye öyle davrandın?" diye sordum keki kesmek için bıçağa uzanırken. Bir anda kaşlarını çatarak bana baktı.

Kaşlarımı kaldırıp ona anlamadığımı gösteren bir bakış attığımda konuştu. "Yürüyordu adam sana!" dedi sinirle. Anlaşılan hala sinirliydi.  Ve onu sinir etmek için mükemmel bir zamandı.

"Pastamı sevdiğini söyledi." diye mırıldandım, keki kesmeye başlarken. Sinirle güldüğünü hissettim. "Adam seni yiyecek gibi bakıyordu! Sen görmedin ama ben gördüm! Ağzının içine düşecekti! Utanmasa, gel beni pastana çilek yap diyecekti, o derece! Sende saf saf bak öyle." dedi sinirle, olayı abartarak.

"Abartıyorsun." diye söylenmemle gözlerini devirdi. "Adam numaranı istedi! Yürüdü sana! Saf mısın kızım sen? Bana gelince aslan kesilmesini biliyorsun ama!" diye sitem etti." Tamam yürüdüyse yürüdü! Belki bende onu beğenip numaramı verecektim? Ve biz birbirimize çok aşık olup evlenip çocuklarımız olacaktı! Belki de sen benim şuan kısmetimi kapattın!" dedim. 

Öyle bir şey yapmayacaktın? diyen iç sesime cevabım, Biliyorum İç ses.

Aslında asla numaramı vermeyecektim hiçbir türlü. Bunu sadece Batu'yu sinir etmek için söylemiştim ki dediğimden kat kat fazlası oldu Batu bana öyle bir öfkeyle baktı ki. "Kızım sana kısmet mi yok?!"

Şaşkınlıkla Batu'ya baktım. "Bir dakika! Sen bana şimdi kısmetli mi diyorsun? Peki ya o, ya bir başkası? Niye böyle bir tepki verdin ki? Sonuçta ikisi de aynı değil mi?" diye sordum bilmiş bir sesle.

Gözlerini kaçırdı. "Yok yani...şeyden..." Batu Karaman'ı nadiren böyle görürsünüz ve ben bu fırsatı hemen değerlendirecektim. Alayla ona bakarken bana dediği gibi, "Şey derken?" diye sordum keyifle.

"Şirin, sırf dış görünüşünü beğenip numaranı isteyen biriyle çocuk hayallerimi kuracaksın gerçekten?" diye sordu sinirle. Tek kaşımı kaldırıp ellerimi belime koydum. "Kiminle çocuk hayalleri kurmamı isterdin? Kısmet mi yok dedin ya?"

"Bana ne! Kimle hayal kuruyorsan kur!" diyerek sinirle gözlerini kaçırdı tekrar. Gözlerimi kıstım. "Bana önemli değilsin benim için, demiştin. Niye senin için önemli olamayan birine karıştın peki?" diye sordum hemen. 

Bakışlarını bana çevirdi. "Sen bizim çalışanımızsın. Aşk Kafe'nin bir parçasısın sonuç olarak! Ondan yaptım yani. Başka bir sebebi yok." Ciddi ifadeyle bakan bendim bu sefer. "Peki Batu. Tamam."

Hızla pastama dönerek kekimi kesmeye devam ettim. Oda çok kısa bir süre bana baktı. Ardından pastasına devam etti. Günün devamını yine sadece böyle geçirmeye hazırlandım.

Eveet bölüm sonuu!

Bölümü sevdiniz mi?

Bölümde şurası dediğiniz yer neresiydi?

Batu'nun son tavrına neler diyeceksinizz?

Bir sonraki bölümde görüşmek üzereee!

Ig: dilek.wt

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top