4.BÖLÜM : KIVILCIMLARIN DANSI

Selamlaar, yeni bölüme hoş geldiniz tekrarr, bana destek olmak için aşağıdaki yıldıza basarak bölümü oylarsanız çok sevinirim.

İyi okumalar.

4.BÖLÜM : KIVILCIMLARIN DANSI

Adam gider gitmez Batu'ya döndüm. Kafedeki herkes olaya şahit olmuş şaşkın bakışlarla bize bakmaya devam ediyorlardı. Batu'ya doğru bir adım atarak kanayan kaşına baktım.

Batu müşterileri umursamadan hızlı adımlarla mutfağa girdi. Onun girmesiyle bende hemen peşinden bende hızlı adımlarla mutfağa girdim. Mutfak boştu. Kimse yoktu. Batu mutfakta boş bir sandalyeye oturdu. Hala sinirli olduğu belliydi. Derin nefesler alıp veriyordu.

Yanına doğru ilerleyerek hemen karşısına bende bir sandalye çekip oturdum. O direkt yere bakarken elimle çenesinden tutup kaşının kanayan kısmına bakmak için kendime doğru çevirdim. Yaptığım hareketle şaşkınlıkla afallayarak bir elime, bir bana baktı. 

Beklemediği bir hareketi yapmış olmamın şaşkınlığıyla ağzı aralanmış Batu'nun gözlerine baktım. Kısaca durumu açıkladım. "Kaşın kanıyor." diye mırıldandım sessizce.

Aldığı açıklamayla yavaşça elini kaşına götürüp kanayan kaşına dokundu. Eline gelen kanı görünce başını sallayarak beni onayladı. Kaşının kanamasını takmayıp hiçbir şey olmamış gibi davrandı. "İşe dönelim en iyisi." diye mırıldandı pasta yaptığımız tezgaha bakarken.

"Bakmamız lazım kaşına." dedim hemen. "Bir şey olmaz, işimize dönelim." Onaylamayan cevabını umursamadan oturduğum sandalyeden kalktım. Tam gidecekken Batu beni bileğimden tutarak hamlemi anında engelledi. Bu sefer şaşkın ifade sırası bendeydi sanırım. Omzum üstünden şaşkınlığımı belli etmemeye çalışarak ona baktım. "Şirin, boş ver. Gerek yok." dedi ciddiyetle.

Bileğimi sıkıca kavramış olan büyük elinden kurtuldum. "Bakacağım. İnsanlık namına ama. Yoksa hala senden hoşlanmıyorum. Hala huysuz pastacısın gözümde." diye söylendim ciddiyetle. Ardından cevabı dinlemeden direk ecza dolabına doğru ilerledim.

Mutfağın kapısındaki yuvarlak camdan gördüğüm kadarıyla Pelin, etrafta dolanıp insanların siparişlerini götürüyordu. Mutfağın kapının yanında bulunan ecza dolabının kapağını açıp içinden pamuk, tentürdiyot ve yara bandı aldım. Dolabın kapağını geri kapatıp hızla geri yanına ilerledim. 

Ben karşısına gelip tekrar sandalyeye oturunca koyu ela gözlerini bana dikti. Elimdeki tentürdiyottun kapağını açıp, diğer elimdeki pamuğa döktüm. "Şirin hemşire mi oldun şimdi de..." diye mırıldandı arkasına yaslanırken. "Uğraşma Batu." diye söylendim sessizce.

Pamuğu kaşına bastırmadan önce ona döndüm. "Acıyabilir, hazır ol." diye uyardım. Başını sallaması ile pamuğu kaldırdım. Ondan çok ben korkuyor gibiydim. O gayet sakin ve rahattı. Sandalyemi daha da yakınlaştırdım. Yeterince yakınlaştırmadığımı düşünerek elimi tekrar sandalyeme atıyordum ki o nefesini verip anında sandalyemin alt kısmından tutarak beni kendine yaklaştırdı. 

Şaşkınlıkla ağzımın aralamasına izin vermeyerek ona baktım. Bana dümdüz bir bakış attı. Dizlerimiz birbirine dayanırken sıkkınca konuştu. "Daha çok yaklaşmak ister misin? Zemin üstünde yerimiz kalmadı ama..." diye söylendi kabaca.

"Böyle bir şeye gerek yoktu ama neyse..." diye mırıldanarak elimi yavaş yavaş kaşına doğru götürdüm. Bakışlarım gözlerine kaydığında dikkatle beni izlediğini fark ettim. Gözlerimi kaçırıp, fark etmeden pamuğu hızlı bir şekilde kaşına bastırmamla acıyla inleyerek kaşını tuttu. Bu hareketle aceleyle pamuğu uzaklaştırdım. "Kızım yavaş olsana, canımı yaktın!"

"Özür dilerim ya! Bir anda şey oldu..." diye bir şeyler geveledim. Batu kafasını bana doğru çevirdi. Elini kaşından çekip bana baktı. Çatık kaşları düzelmişti. Hatta daha çok kalkmıştı. "Şey mi oldu?" diye sordu muzip bir sesle. 

Kaşlarım çatarak sertçe omzuna vurdum. Bu hareketime karşı ağzını şaşırmış ifadesi ile açıp vurduğum yeri tuttu. "Elinde ağırmış! Pamuğu bastırmandan belliydi de!" diye söylendi sinirle.

Gözlerimi devirip pamuğu kaşına tekrar sürmek için elime aldım. Pamuğu kaşına yaklaştırdığım sırada kaşlarını çatıp koluyla pamuğu tuttuğum elimi itti. "Daha istemem!" dedi hemen.

Hızla sandalyeden kalkıp mutfaktan çıkmak için hızlı adımlarla ilerledi. "Olmaz ya! Kaşına sürmeliyiz bunu!" diyerek bende sandalyeden kalkarak koşarcasına peşinden ilerledim.  Benden uzun bacaklı olduğu için çok daha hızlı yürüyordu. Ona yetişmek için koşmam gerekiyordu. Aklıma koyduğumu yapardım. O kaşa bakılacaktı.

Peşinden giderek mutfaktan çıktımda, Nil abla, Afra'yla beraber kafeye gelmiş Pelin'le konuşuyordu. Batu beni görünce yukarı merdivenlere doğru hızlı adımlarla ilerledi. Bende onu fark eder etmez hemen peşinden koştum. "Batu dur ya!" diye bağırdım arkasından. Batu, dünyada bir ilki yaparak Ali'nin merdivenlerden iniş çıkış hızını da geçerek bana fark attı. "Batu diyorum ya!" diye bağırdım tekrar.

Bizi öyle gören Afra ve Nil abla halimizden pek bir şey anlamasalar da gülüp geçtiler. Batu terasa kadar çıktı ama benden kaçmak için baya yanlış bir yola girmişti. Şimdi nereye kaçacaktı acaba...

Onun peşinden terasa çıktım. Beni görünce elini yaklaşmamam için uzatarak kaldırdı. "İki dakika sürecek bak. Pamuğu hafifçe dokunduracağım ve bitecek." dedim onu ikna etmek için. "Sana ne kızım, benim yaramdan!" dedi sitemle.

"Olmaz öyle. Acıdım sana. İnsanlık namına bunu yapmalıyım." dedim umursamazca. Kaşlarını çatarak teras da duran masanın arkasına geçti. "İstemiyorum! Aşağıya atarım bak seni!" dedi tehditkarca. Yapmayacağını bildiğim halde omuz silktim. "Bende seni babana söylerim." Alayla güldü. "Öldükten sonra nasıl söyleyeceksin?"

"İş arkadaş cinayetine kurban gitmek mi? Asla izin vermem." dedim hemen. Bana yapıldığında son derece işe yarayan taktiği ona uygulamayı denedim. Başımı kaldırıp bıkkınlıkla sabır çektim. "Bende seni cesur biri sanmıştım. Daha bundan korkuyorsun sen." diye mırıldandım çocuğu ikna etmeye çalışır gibi.

Bir anda ciddileşti. İfadesizliğiyle masanın arkasından çıkarak sandalyeye rahatça oturdu. "Yok, tabi cesurum." dedi hemen. Başımı kaldırıp konuştum. "İyi o zaman izin ver şunu kaşına süreyim." dedim elimdeki pamuğu işaret ederek.

Başını onaylarcasına salladı. "İyi gel bakalım, Şirin Pastacı. Senin istediğin olsun." dedi düz bir sesle. Yüzümde oluşan sırıtışla hızla yanına doğru ilerledim. Sandalyenin hemen yanında durup hafifçe eğildim. Elimdeki tentürdiyotu tekrar pamuğa sürdüm.

Yüzüme gelen saçlarımı başımı hızlı bir şekilde hafifçe çevirerek diğer tarafa savurdum. Batu'nun yüzüne doğru daha da eğildim. Elimi kaşına götürüp pamuğu dikkatle yavaşça bastırdım. Bu sefer tek mimik yapmadan sakince beni izledi.

Pamuğu çekerek masaya bıraktım. Yara bandını hızlı açıp yavaşça kaşındaki yaranın üstünü örtecek şekilde yapıştırdım. Hızla geri dikleşip masanın üstüne bıraktığım tentürdiyotu ve pamuğu aldım. "Geçmiş olsun, Batu bey." dedim muzip bir sesle.

Ne diyeceğini, ne de bakışını umursamayarak elimdekilerle beraber hızla teras çıkışına yöneldim. Tam kapıdan çıkacakken omzum üstünden Batu'ya döndüm. "İşte bu kadar. Artık işine devam edebilirsin, uyuz pastacı." dedim son kısmı bastırarak.

Oturduğu sandalyeden ayağa kalkarak büyük ve hızlı adımlarıyla bana yetişip karşıma geçti. Kaşlarını yine çatmıştı. "Sen uyuz pastacı diye bana mı dedin?" diye sordu öfkeyle

Alaycı bir şekilde gülümseyerek cevap verdim. "Buradaki tek uyuz olduğuna göre muhtemelen sana dedim." Benim alaycı gülümsememe karşılık oda alaycı gülümseyerek yüzüme doğru eğildi. "Aynaya bakarsan bir uyuzun daha burada olduğunu görebilirsin, şımarık pastacı." Kaşlarım anında çatıldı. "Ben şımarık değilim diyorum, Batu!" dedim hemen. Sadece alayla güldü. 

Gözlerimi devirip hızla dönüp terastan çıkmamla oda benim peşimden çıktı. Aşağı indiğimizde Pelin mutfağa girmeden önce aceleyle bizi durdurdu. "Ne oldu? Bir gittim müşteriler bir şeylerden bahsediyor. Kavga mı çıktı?" diye sordu büyük bir merakla.

Batu etrafı kısaca inceledi. Müşteriler garip bir şekilde bizi izliyorlardı. Batu kaşlarını çatıp müşterilere bakarken, bakışlarını onlardan çekere geri Pelin'e döndü. "Önemli bir şey değil. Kurtuluş geldi biraz olay çıktı." diye mırıldandı.

Pelin başını kaldırıp sıkıntı ile nefes aldı. "Yine mi?" Yine mi dediğine göre önceden de buna benzer olaylar olmuş. "Neyse boş ver Pelo." Cevabı verir vermez hızla mutfağa girdi. Onun mutfağa girmesiyle bende Pelin'e tebessümlü bir bakış atarak peşinden girdim.

Bana bakmadan hızlıca pastaya başlamak için üzerine önlüğünü geçirdi. Tezgahta kendi tarafıma ilerliyorken önlüğünü üzerine geçirmesiyle bir anda diğer önlüğü, yani benim önlüğümü alarak hızlıca bana fırlattı. Refleksle yüzüme gelen mutfak önlüğünü yakalayıp iki elim arasına hapsettim. Çok nazik bir insandı gerçekten(!) 

Askılığın hemen yanındaki tezgahın çekmecelerini karıştırmaya başlarken bana attığı mutfak önlüğünü üzerime geçirdim. Ben arkamda ki ipi bağlamaya çalışırken çekmeceden çıkardığı bez parçalarından birini tezgaha bırakıp, siyah olanı alıp kafasına geçirdi. Onlar aşçı bonesiydi. Siyah boneyi arkadan hızlıca bağladıktan sonra tezgahtaki kırmızı puantiyeli boneyi de alarak hızlı adımlarla yanıma yaklaştı.

Önlüğü bağlamış ellerimi serbest bırakmıştım. Tam karşımda durdu. Boneyi kafama doğru uzatacaktı ki saçlarıma attığı bakışlarla durdu. Bir şey demeden hemen arkama geçti. "Saçına falan dokunacağım, sonra babama gidip, oğlun beni taciz etti deme, haberin olsun." dedi alayla.

Nefes verdim. "Babandan korktuğunu o kadar da sanmıyorum. Onu yapacağıma direkt şikayet ederim." dedim alayla. Saniyeler içinde omzuma değen nefesini hissederek başımı yana çevirdiğimde dibimde, tam omzumun olduğu bölgede onu görmeyi beklemiyordum. Ciddiyetle bana bakıyordu. "İzin var mı Şirin Pastacı? Alt üstü saçını toplayacağım." dedi kısık bir sesle.

Afallarken sessizce, "Bunu bende yapabilirim." diye mırıldandım. Dudaklarıma çok kısa bir bakış atarak bakışlarını gözlerime çıkardı. "Çünkü toka bende, Çilekli Pastacı." dedi alayla. Sıkkın bir nefes aldım. Yüzü hala dibimde duruyordu. "İyi tamam, topla saçımı." dedim boş bir sesle.

Saçımı bir arada toplamaya çalıştı. Kaşlarım çatılırken başımı omzum üstümden hafifçe arkaya çevirdim. "Bu kimin tokası? Kimin tokasını saçıma takıyorsun şuan?" diye sordum hemen. Öfkelenen nefesini duydum. "Kimsesinin değil! Pelin alıp çekmeceye koyuyor, mutfakta çalışırken kullanıyorlar onlardan aldım!" dedi abartı bir sinirle.

"Şu sinirini kontrol etmeyi öğren bi' ya!" diye sitem ettim sessizce. Saçımda çekilen bir teli hissetmemle acıyla inledim. "Saçım saçım!" dedim bükülürken. "Dur." dedi sessizce. Saçım daha çok çekilince acıyla kısık sesle bağırdım. "Ya acıyor Batu!" dedim yüksek bir sesle. 

"Dur diyorum kızım, sakin ol hallediyorum!" dedi sinirle. Canım yanarken konuştum. "Canı yanan benim, kızan sensin ya!" dedim sitemle. Saçım bir oraya bir buraya giderken sinirle nefes verdim. Bir anda derin bir acı hissetmemle minik bir çığlık attım. "Batu! Acıtma diyorum!" 

"Ben mi acıtıyorum? Ciyak ciyak bağırma! Halledeceğim şimdi!" dedi öfkeyle. Batu'nun görüş açıma giren kolunu gördüm. Saçım bileğindeki saate takılmıştı. Diğer kolunu öbür tarafımdan uzatarak diğer koluna uzamasıyla mecburen ona yaklaşmış bulundum. Kolunu gözlerim önüne sererek takılan saçımı çıkarmaya çalıştı. "Dur çok oynama, acıtıyor." diyerek bende takılan saçımı açmak için giriştim.

 "Lanet gelsin bonesine de, saçına da, tokasına da, çileğine de!" diye öfkeyle sessizce sitem etti. Saçımı kurtarmaya çalışırken sinirle konuştum. "Asıl sana lanet gelsin. Ne meraklısın saçımı toplamaya!" diye söylendim sessizce. 

"Kızım, bir naziklik yapalım diyorum, onu da elime yüzüme bulaştırıyorsun!" dedi sessizce. Duraksayarak omzum üstünden yüzüne bakmamla yüzlerimiz arasında çok az bir mesafe kalmıştı. "Nazik halin bu mu gerçekten? Bu mu naziklik yani?" diye sordum bastırarak.

Kaşları hemen çatıldı. Bir anda geri çekilmesiyle başım eğildi ve o an saçımda şiddetli bir acı hissettim. Ağzımdan kopan çığlıkla beraber hemen başımı tutarak bakışlarımı koluna çevirdim. Saatinden sarkan çok uzun olmayan iki üç tane saç telim...

Gözlerim irice açılırken bakışlarımı hala öfkeyle bana bakan onun yüzüne çektim. "Saçım koptu!" diye bağırdım yüzüne doğru. Kaşları çatılırken bakışları saatine kaydı. "Aa, saçın kopmuş." Kolunu kaldırıp saç tellerini incelemeye başladı.

"Ya Allah seni kahretmesin be adam! Asıl şimdi dava ederim ben seni!" diye bağırdım yüzüne doğru. Naziklikten bahsediyor birde...

Beni umursamadan saatindeki saç tellerimi koparmaya çalıştı. Bir de gözlerim önünde tek tek saç tellerimi kopararak çöpe attı. Ağzım aralandı. "Yuh ya..." diye mırıldandım başımı iki yana sallayarak.

İki adım atarak tam ayak ucumda durdu. Elini kaldırarak kafamdaki saçımın koptuğu bölgeye götürecekti ki izin vermeyerek başımı geri çektim. "İstemiyorum." dedim kısık sesimle. Bakışları yüzüme indi. "Özür dilerim, istemeden oldu." dedi sakinleşirken.

Ona sadece sinirle baktığımda tekrar konuştu. "Boneyi takmak lazım yalnız." dedi sessizce. Sinirle derin bir nefes vererek saçlarımı elinden kaptığım tokayla altta topuz yaptım. Ardından hemen önlüğümle takım gibi duran kırmızı puantiyeli boneyi başıma geçirerek kalın iplerini arkadaş çok sıkmadan bağladım.

"Abartma sende ama! Alt üstü iki üç saç teli." diyerek tezgahın karşısına doğru geçerken kaşlarım çatıldı. Ona dönerek tezgahta kendi tarafıma geçtim. "Saç tellerim önemli benim için! Alt üstü iki üç deyip geçemezsin!" dedim sitemle.

Önceden hazırlanıp fırınlanmış pasta keklerinden birini aldı. Bende onun gibi bende keklerden bir tane aldım. "Boş ver saç tellerini, işini yap Şirin Pastacı." dedi umursamazca. 

Tezgahın üzerine bıraktım pasta bıçağını sinirle elime aldım. Tam pastayı kesecekken Batu'nun konuşması ile durdum. "Aman dikkat et. Beni değil, pastayı keseceksin. Yine aynı şeyleri yaşamayalım da." Batu'yu takmayıp sakin olmak için derin bir nefes aldım.  

Pastamı yapmaya başlamamla Batu da pastasına devam etti. Daha fazla bu öküze katlanmak istemiyordum. Evime ışınlanmak istiyordum en kısa sürede.

🍰

Evdeydim. Her zamanki gibi, Arya ve Ali ile salonda oturmuş çekirdek çayımız ile gün içinde olanları anlatıyorduk. Ali'nin suratı asıktı Arya ise her zamanki gibiydi. "Yalnız şu Batu denen çocuk baya yakışıklıydı. Ben daha sıradan birini beklemiştim. Adam bayağı kaslı, yakışıklı bir şeymiş." dedi bana doğru, imayla.

Ali, Arya'ya kaşlarını çatarak sitemkar bir bakış attı. Ama Arya'nın bu bakışı umursadığı pekte söylenemezdi.

"Huysuzun teki ama." diye mırıldandım boş bir sesle. Ali asık suratla sessiz bir şekilde bizi dinliyordu. Arya, "Aslında pek..." diyeceği şeyden vazgeçip sözünü kesmişti. Anında ona döndüm. "Aslında pek derken?" Arya içtiği çayı masanın üstüne bıraktı. "Aslında pek öyle değil gibi ya da sana öyle galiba. Ama bu yine de onu düzgün bir insan yapmaz. Ben anlattıklarına göre adamadan hala hoşlanmadım. Tanımadığım etmediğim insan." dedi ciddiyetle. 

Ali kaşlarını çattı. Ardından hemen iki elini havaya kaldırıp hareketler yaparak konuştu. "Ya ne alaka? Ablama niye öyle davransın? Uyuzun tekiymiş işte, ne kadar gördün ki adamı?" diye sitem etti Arya'ya.

Bende Ali'ye hak vererek başımı salladım. "Evet, bana niye öyle davransın ki öküz o öküz! Gerçi otostop maceramız yüzünden de bana öyle davranıyor olabilir. Çünkü size karşı daha kibardı." diye mırıldandım kendi kendime.

Arya iki elini teslim olur gibi kaldırdı. "Tamam arkadaşlar sakin. Anladım, o huysuz ve öküz." dedi gülmemek için kendisini tutarken. Kazanmış edası ile çenemi kaldırdım.

Tam bu anda telefonuma gelen bildirim sesi ile masada duran telefonumu elime aldım. Bildirim WhatsApp'tan gelmişti. Bakmak için hemen WhatsApp'a girdim.

Pelin kişisi sizi 'Aşk Kafesi Family' adlı gruba ekledi.

Kaşlarım çatılırken telefonumda açılmış olan ve benimde ekli olduğum gruba baktım. 

05XXXXXXXXX: Pelin, ne gerek vardı böyle bir gruba?

Kaşlarımı çattım grup da ekli olanlara baktığımda Yeşim teyze, Yılmaz amca, tanımadığım bir numara, Pelin, Nil abla ve benim ekli olduğumu gördüm. Bende ekli olmayan numaraları eklemeye başladım.

Tanınmadığım bir kişinin profil fotosuna bastığımda gördüğüm tanıdık kişiyle kaşlarım istemsizce çatıldı. Muhtemelen kafelerinin terasında çekilmiş, manzaranın da içinde olduğu bir fotoğraftı. Akşamdı ve çok güzel bir görüntü vardı. İfadesi her zamankinin aynısıydı. Yüzündeki güzel gülüşü eksikti.

Fotoğrafı daha fazla incelemeden hemen numarayı kaydettim. Onu kişilerime, 'Batu öküzü' diye kaydettim. Gelen bildirimle ekrana basarak geri gruba döndüm.

Pelin: Abiciğim, artık Şirin de bizim aramızda olduğu için aile grubu ile idare edemezdik. Tekrar hoş geldin Şirin :))

Siz: Hoş buldumm :)

Batu öküzü: Hoş gelmedin Şirin olan ama şirin olmayan, Şirin Pastacı.

Pelin: O ne ya? Bir kere adı gibi çok şirin, Şirin.

Sinirle nefes vererek parmaklarımı telefon ekranında oynatarak Batu'ya hemen bir cevap yazdım. 

Siz: Ay sanarsın kendi çok minnoş! Huysuz öküz!

Yaptığım mimiklerimi Arya ve Ali fark etmişlerdi. İkisi de tek kaşını kaldırmış dikkatle beni izliyorlardı. Onlara bakmadan beni izlediklerini fark ettiğimde hemen ifademi soldurdum. Onlara çok kısa bir bakış atarak düz bir ifade ile geri telefonuma döndüm.

Batu öküzü: Ney? ben mi öküzüm?? Hem minnoş ne? Kedi miyim ben?

Pelin: GJFLKLJFSFSDFJLOFSJ

Gözlerimi kısarak Batu'nun mesajına bakarken başkaları daha aktif olarak gruba girdi.

Yılmaz amca: Bu grup ne?

Yılmaz amca: Burada da mı kavga ediyorsunuz?

Pelin: Yeni açtım artık Şirin de bizimle diye.

Yılmaz amca: İyi yapmışsın kızım.

WhatsApp'tan çıkıp Instagram'a girdim. Gelen takipleri açtım. Pelin karaman diye bir hesap beni takip etmişti. İsminden Pelin olduğunu zaten anlamıştım. Geri takip yapıp hesabına girdim.

Tamamen öylesine hikayesini açtım. Batu ile kafede sarılarak çektiği bir selfieyi atıp köşeye onu etiketlemişti. Bakışlarım etikete takıldı. Merakımdan etikete tıklayıp Pelin gibi düz adını ve soyadının olduğu hesabına girdim.

Sadece üç tane gönderi paylaşmıştı. İlk attığı fotoğraf sahilin önünde çekilmişti ve yine her zamanki surat ifadesiyle. Diğer ikinci attığı fotoğraf onların olmayan bir kafeden çekilmişti. Sandalyesine yaslanmış telefonla uğraşırken çekilmişti. Yorumlardan anladığıma göre bir arkadaşı çekmiş.

Orkun denilen, fotoğrafı çeken kişi Batu'nun postunun altına, 'Ne güzelde çekmişim fotoğrafçı falan mı olsam?' yazmıştı. Çatık kaşlarla yoruma bakmayı kestim.

Son fotoğrafı kafenin terasında çekilen profil fotoğrafının aynısıydı. Hiçbir fotoğrafında da gülmemişti genel hali gibi gülmüyordu. Suratı asıkta değildi, dümdüz bir ifadeyle bakıyordu.

Hepsini tek tek anlamsızca beğendikten sonra Batu'nun hesabını da takibe aldım. Üç fotoğrafı vardı zaten. Beğensem bir şey çıkarmazdı herhalde. Telefonumu hızlı bir şekilde kapatıp masaya bıraktım. 

Arya ve Ali birbirlerine çekirdek kabuğu atarak kavga ediyorlardı. "Sus diyorum sana Ali! Bir de inatla suratıma çekirdek atıyorsun!" dedi Arya sinirle, Ali'nin suratına çekirdek atarken.

Bana gelen çekirdek kabuğu ile sinirle önlerinde ki fırlattıkları çekirdek kabuklarının kaynağı olan tabağı alıp ikisinin suratına doğru atmamla üstlerine ve yüzlerine çekirdek kabuğu döküldü. 

İkisi de afallarken şaşkınlıkla hatta şokla bana döndüler. "Oha abla! Alt üstü bir çekirdek kabuğu geldi sana! Tabağı attın be yüzümüze!" diye cırladı Ali. Ardından hemen Arya gibi üzerindeki kabukları atmaya başladı. 

"Hemen burayı topluyorsun Şirin." dedi Arya ürkütücü bir sakinlikle üzerindeki çekirdek kabuklarını tek tek kaseye atarken. "Beraber toplasaydık bari..." diye mırıldandım sessizce. Ali'nin kaşları derince çatılırken Arya bana bakmadan konuştu. "Süpürge odamda kapının arkasında." dedi sakince.

Bir şey demeden pişman bir ifadeyle tebessüm ederek yavaşça koltuktan kalktım. Yavaş adımlarla merdivenlere ilerlerken Ali arkamdan bir avuç çekirdek kabuğu fırlatınca hemen ona döndüm. "Ali! Yerlere dökülüyor bak, sende toplarsın!" dedim tehditkârca.

Ali umursamazca omuz silkerek sırtını koltuğa yasladı. Sıkıntılı derin nefesimi vererek merdivenlerin basamaklarını çıkmaya başladım.

Batu Karaman anlatımıyla

Yıkadığım elimi havluyla kurutup odama doğru ilerlerdim. Odamdan Orkun'un bana seslendiğini duydum. "Kanka, sana yine takipler geliyor! Aşk kafesinin yakışıklı, karizmatik pastacısı!" dedi muzip bir sesle.

Odaya girip sakince yatağıma oturdum. "Bana ne Orkun?" diye mırıldandım boş bir sesle. Orkun, kaşlarını kaldırarak şaşkınlıkla bana baktı. "Hani senin hesabın ya?" dedi anlamsızca. Elimde benim telefonumla başını kaldırmış bana bakıyordu.

"Takipler geliyor sürekli. Çok bakmıyorum. Dikkatimi çekmiyor. Tanımadığım insanların nesine tek tek bakayım." diye mırıldandım nefesimi verirken. Orkun başını tekrar telefonuma çevirerek tek tek takipleri sesli bir şekilde saymaya başladı. "Özlem Arslan, Kutay Özkurt, Busenur Gül, Leyla Çetinbaş, Selinsu Aslan, Melisa Güney, Şirin Demir..." 

Bakışlarım anında ona çevrildi. "Şirin Demir mi?" diye sordum kaşlarım kalkarken.

Anlamsızca bana bakarken başını salladı. "Evet, Şirin Demir." diyerek beni onayladı. Elinden telefonu çekip almamla kaşları çatıldı. "Bakıyım bi'." diye mırıldandım telefonumun ekranına merakla bakarken.

Orkun yatağa yanıma oturup kafasını dibime sokarak telefonuma bakmaya çalışıyordu. Profilini açıp sayfasına kısaca baktım. Onun hesabı olduğu oldukça belliydi. Bakışlarımı hafif aşağıya indirip fotoğraflarını incelemeye başladım. Yirmi dört gönderi paylaşmıştı. 

Son gönderisine tıkladım incelemek için. Orkun'da hemen yanımda bakıyordu. "Vay taş gibi kızmış!" dedi muzip bir sesle. Cümlesiyle beraber göz ucuyla çatık kaşlarım ile Orkun'a baktım. "Kes Orkun! Taş gibiymiş miş!" diye söylendim. 

Orkun beni takmayarak telefona döndü. Son fotoğrafına tıklayıp bu sefer onu incelemeye başladım. Manzaralı olan bir restoranın teras katında çekilmişti. Dirseğini masaya dayayıp çenesini de eline dayayıp gülümseyerek başka bir tarafa bakıyordu. Üzerindeki ince askılı siyah elbisesi ve omuzlarına kadar gelen maşalı saçıyla dürüst olmak gerekirse fazlasıyla güzel ve nefes kesici görünüyordu.

Orkun bakışlarını bana kaldırdı. "Sen bu kızı tanıyor musun?" Orkun'a bakmadan cevap verdim. "Sana anlattığım yeni pastacı işte!" Gözleri irice açıldı hızla bir bana bir telefona baktı. "Bu o mu?" Başımı onaylarcasına salladım. "Yakıştırdım valla! Hemen o kızla tanışmam lazım." dedi gereksiz bir heyecanla.

Kaşlarımı çatarak sinirle Orkun'a döndüm. "Başlatma yakıştırmana! Çakarım buradan görürsün yakışmayı, Orkun!" diye hiç kibar olmayan bir sesle konuşmuştum. Orkun kaşlarını çatarak duruşunu düzeltti. "Şiddet yok kankacığım, lütfen." 

Orkun'u takmayarak geri telefona dönüp diğer fotoğraflara baktım. Elinde bir papatya tutarken poz verip otuz iki diş güldüğü bir fotoğraftı. Gıcık falandı ama yalan yok hoş, güzel gülüyordu. 

Orkun'un bakışları yine bana kayınca hemen olmayan ifademi soldurarak aşağılardan eski bir fotoğrafı açtım. Boydan bir fotoydu ve uzaktan çekilmişti. Mezuniyet fotosuna benziyordu. Üzerinde mezuniyet kep ve cüppesi vardı. Gönderinin altında, "Pastacı Şirin artık huzurlarınızda..." yazıyordu.

Yazıyı okuyunca istemsizce güldüm. Maalesef pastacı olmuş ve başıma bela olmuştu. Orkun hemen güldüğümü görünce merakla telefonuma uzandı. Telefona bakmasıyla telefonu çekerken fotoğrafı elimin ekrana çarpmasıyla yanlışlıkla beğendim.  

Aniden, "Siktir!" diye mırıldanarak kırmızıya dönmüş beğeni butonuna baktım. Orkun'da merakla kolumu çekerken yaptığım şeyi görmesiyle gözleri irice açıldı. "Lan! N'aptın? Fotoyu beğenmişsin, sevdiği kişiyi stalklarken yanlışlıkla beğenen liseliler gibi!"

Bakışlarımı hemen telefondan çekerek Orkun'a çevirdim. Sinirle elimle ensemi ovuşturdum. "Fark eder mi?" Başını hemen sallamasıyla cevabımı almıştım. 

"Birde salak gibi mezuniyet fotosunu beğenmişsin! İki yıl önceki fotoğraf!" dediğiyle gözlerim büyüdü. "Ne? Yuh! O kadar aşağı indik mi? Of! rezil oldum." diye söylendim telaşla.

Telefonumdan gelen bildirim sesiyle Orkun'la bakışlarımız tekrar kesişti. Hemen bir şey demeden gelen bildirime bakmak için telefonuma döndüm. Şirin'den mesaj gelmişti. Şuan o mesajı okuyabilir miydim bilmiyordum. Utançtan evi yıkabilirdim. 

Utana sıkıla cevap vermek için bildirime tıkladım. 

"Batu karaman beni mi stalklıyor?"

Boto Koromon bono mo stolkloyor? Hemen de görmüş cadı...

Mesajın kelimesinden, her şeyinden ne kadar eğlendiğini anlayabiliyordum. Mesaj okurken bile onun eğlenen sesiyle aklımda canlanmıştı. Derin bir nefes alarak sakin kalmaya çalıştım 

Orkun eli ile ağzını kapattı. Bir kaç kere elini dizine vurdu. "Rezil olduk!" diye sessiz nidalar çıkıyordu ağzından. Hareketlerine bakmadan Şirin'e cevap verdim.

"Ne alakası var kızım? Beni takip edince bende seni ettim akışta fotoğrafın çıktı beğendim. Hemen havalara girme."

"Yada girebilirsin. Sonuçta Batu Karaman herkesin gönderisini beğenmez." 

Konuyu dağıtmak içinde ekstra bir şeyler sallamıştım.. Mesaj anında görüldü ve cevap yazılmaya başladı. Sakin olarak olayı toparlamaya çalıştım. Beklediğim cevabın gelmesiyle bakışlarımı tekrar ekrana çevirdim.

"Tabi tabi! İki yıl önceki mezuniyet fotom akışta çıkıyor öyle mi?"

Yazdığı mesajla beraber kaşlarım çatıldı. Tekrar derin bir nefes vererek parmaklarımı telefon ekranında oynatarak ona bir cevap yazmaya başladım.

"Bana öyle tabi deme, Şirin Pastacı!"

Sitemli mesaj anında görülmüştü. Saniyeler içinde yazmaya başladı ve mesaj yine saniyeler içinde geldi.

"Ne diyeyim? Ya da çok inandım biliyor musun?"

Yazdığı alaylı mesaj kaşlarımın daha da çatılmasına sebep olmuştu. Ama daha fazla şu saçma olayla uğraşmak istemiyordum.

"Seninle uğraşamam Şirin Pastacı yat uyu yarın iş var!"

Mesajım yine anında görüldü ve hemen cevap yazılmaya başladı. Mesaj saniyeler içinde yazıldıktan sonra gözlerim önüne serildi.

"Bana emretme! Gidip uyuyacağım ama kendim istediğim için!"

Hafif bir amaçsız gülüşle ona cevap yazdım. 

"Hadi tam tam, yat!"

(Görüldü)

Orkun telefonuma bakıp yazdığımız mesajları okuyordu. Ne ara dibime girerek mesajları okuduğunu bile anlamamıştım. Telefonu kaldırmamamla telefon burnuna çarptı. Orkun burnunu tutup acıyla inleyerek geri çekildi. "Batu ya! Burnum acıdı!"

Parmağımı tehditkar bir şekilde ona doğru salladım. "Böyle yapmaya devam edersen dahası da gelebilir! Ayrıca sana güle güle! Ben yatacağım." dedim sinirle. "Beraber yatalım mı?" diye sordu muzipçe sırıtarak.

Gözlerimi devirip Orkun'u kolundan tutarak yatağımdan kaldırdım. Hızla onu kapıya doğru sürükledim. Ben onu kapıya götürürken o ise benden kurtulmaya ve bana vurmaya çalışıyordu. 

Orkun'u dışarı attıktan sonra kapıyı hızla kapatıp sıcak yatağıma yerleştim. Yatağın sıcaklığı bedenimi ısıtırken sakince düşünmeye çalıştım.  Şu stalk olayını unutmam lazımdı.

🍰

Şirin Demir Anlatımıyla.

Hızla arabadan indim. Kafeye girmeden önce arkamı dönüp arabanın içindeki Arya'ya elimle öpücük attım. Oda hemen bana karşılık verince hızlı adımlar ile kafenin yolunu tuttum

İçeri girdiğimde kafe boştu. Çok müşteri yoktu. Olanlar bazı köşelerdeki masalara yerleşmiş sessizce takılıyorlardı. Zaten saat daha erkendi dolu müşteri için. Pelin, annesi, babası, Nil abla ve Batu masada oturuyorlardı.

Müşteriler kendi kendine takılırken onlarda bir masaya geçmiş hepsinin yüzündeki ciddiyet ifadesiyle beraber konuşuyorlardı. Ben girince hepsinin bakışları bana çevrildi ve sustular. 

Kısa süren bu sessizliği ben bozdum. "Günaydın." Pelin hemen gülümseyerek karşılık verdi. "Günaydın. Otursana bizde kafenin durumunu konuşuyorduk." dedi iki boş olan sandalyeden  birini işaret ederek.

Başımı sallayarak işaret ettiği sandalyeyi çekip oturdum. Batu, kendini sandalyesinde düzeltti. Her zamanki gibi ciddi bakışı vardı suratında. "Hoş geldin canım." dedi Nil abla samimiyetle. "Hoş buldum." diye cevap verdim tebessümle.

Yılmaz amca sıkıntılı bir nefes aldı. "Ne yapacağız peki? Gün gün müşteri kaybediyoruz, müşterilerimizi bizden almaya başladılar bile." demesiyle Kaşlarım havalandı. "Kim? Karşı kafe mi?" diye söze atıldım. 

Yılmaz amcanın onaylayarak kafasını sallaması ile cevabımı almıştım. "Bu kadar takma kafana baba. Önemsiz ve bir halt yapamayacak insanlar. Onları tehdit olarak görmemiz bile saçma." dedi tuğla gibi bir ses tonuyla. Babası Batu'ya bir cevap vermeden masayı izledi.

Herkesin suratı asıktı. Hepsi akıllarını çalıştırarak kafeleri için bir çare bulmaya çalışıyorlardı. Nil abla kollarını göğsünde bağladı. "Reklam falan mı versek?" diye sordu bakışlarını diğerlerinde gezdirirken. Pelin başını iki yana sallayarak cevap verdi. "Zaten düzenli olarak reklam veriyoruz." dedi sıkıntılı bir sesle.

Aslında davetler ve orada ki ücretsiz tadımlık pastalar yada kurabiye tarzı şeyler herkesin dikkatini çekebilirdi. Kafe oldukça ünlüydü ve baya bir takipçisi vardı. Bunu görenler elbet tekrar buraya çekilirdi belki de.

Yılmaz amca ve Yeşim teyzeye döndüm hemen. "Davet falan düzenlesek? Bedava tadımlık pasta, kurabiye falan, olmaz mı?" diye sordum hevesle. Yeşim teyze kafasını olumsuzca iki yana salladı. "Yok Şirin kız, denedik bir ara hiçbir işe yaramadı. Hep aynı devamlı olan müşterilerimiz vardı sadece." dedi ciddiyetle.

Bende başımı anladım dercesine sallayarak sırtımı sandalyeye yasladım. Başka bir çare düşünebilirdim. Batu dirseğini masaya dayamış eliyle alnını ovuşturuyordu.

Telefonuma bildirim gelmesiyle ilgisiz bir şekilde telefonumu elime aldım. Batu'nun da alttan alttan bana baktığını fark etsem de umursamadan gelen bildirime tıkladım. 

Üniversiteden, sürekli buluşma ayarlamak istediğimiz arkadaşım bana bir mekanda yapılan canlı müzik haberini atmıştı. Şuan bunu umursamayarak telefonumu kapatıp masaya bıraktım.

Kolumu masaya koyup çenemi elime bastırdım. Tam o sırada aklıma gelen fikirle beraber duraksadım. Canlı müzik, davet...Fikrimi kısaca gözden geçirdim. Gayet mükemmel bir fikirdi.

"Buldum!" heyecanlı sözümle herkesin bakışları bana çevrildi. Anlamsız yada meraklı bir ifade bana bakıyorlardı. Aklıma gelen fikir baya bir heyecanlanmama sebep olmuştu. 

Bakışlarım hepsinde gezinirken Batu'da durdu. Kaşları çatık bir şekilde konuşmamı bekliyordu. "Ne buldun?" Diye sordu Pelin benim gibi heyecanla. "Canlı müzik yapalım?" dedim hevesle.

Batu'nun kaşları daha da çatılırken Pelin'e döndüm. Gözleri irileşmişti. Hepsi bana bu imkansızmış gibi bakıyorlardı. "Canlı müzik? Bildiğimiz canlı müzik?" diye sordu  Batu. Ardından başını alayla salladı. "Farkında mısın biz normal bir aile kafesiyiz?" Ciddi ifadesi geri yerini almıştı.

"Hayır. İyi bir fikir bence. Benim bir arkadaşım var kafelere canlı müzik için gider hep. Sesi de çok güzeldir. Onu çağırabilirim. Sesi çok güzeldir. Gerçekten çok işinize yarar." dedim hemen..

"Aslında iyi fikir. Hem tanıyormuş. Bence de yapalım derim." Dedi Nil abla, konuşurken yüzünde büyüyen tebessümle. Batu kaşlarını mümkünmüş gibi daha da çattı. "Çok saçma bir fikir! Ben istemiyorum ya!" Sırf benim fikrim diye istemediğine yemin edebilirdim.

Kaşlarım çatılırken ona döndüm. "Neden?" diye sordum sinirle. Batu cevap vermek için ağzını aralamıştı ki Yılmaz amca araya girdi. "Yani ben bilemedim. Herkes kabul ediyorsa yapalım." diyerek aradan çekildi.

Pelin hemen ayağa kalkarak konuştu. "O zaman oylama yapıyoruz! Kabul edenler ellerini kaldırsın." Konuşmasını bitirmesi ile hemen elini kaldırdı. Hızla bende elimi, Batu'ya öfkeli bakışlar atarak kaldırdım. Benim ardımdan Nil abla ve Yeşim teyze de ellerini kaldırdı.

"Kabul etmeyenler ellerini kaldırsın." dedi Pelin. Sadece Batu elini kaldırmıştı.

"O zaman oy sonuçlarına göre yapıyoruz değil mi?" Diye sordum tekrar oluşan hevesimle. Batu bana döndü. "Hayır. Kabul etmiyorum! Babam herkes kabul ediyorsa dedi, bende etmediğime göre bu iş iptal!" Diyerek huysuzluğunu bir kere daha gösterdi.

Konuşmasını bitirmesi ile cevabımı bile beklemeden sandalyesinden kalkıp hızlı adımlarla mutfağa ilerledi. "Gıcık! Uyuz! Huysuz! Öküz! Mızıkçı!" diye arkasından bakarken sinirle söylendim. 

Pelin ve Nil ablanın kıkırdamalarını duyabiliyordum. Annesi ve babasının da orada olduğunu hatırlayınca daha fazla konuşmadan hatta deminki sesli saydırma cümleme bile pişman olarak, susup onlara döndüm. "Ben onu ikna edeceğim."  dedim emin bir sesle. Nil ablanın bana imalı bir bakış atmasıyla kendimi düzelttim. "Yani, halledeceğim. Kabul edecek." dedim emin bir sesle.

Yılmaz amca oturduğu sandalyeden kalktı. "Valla şirin kız, benim oğlumda keçi inadı vardır ama." diye umutsuz bir sesle mırıldandı. Çenemi havaya kaldırdım. "Siz merak etmeyin. Sıkıntı yok. O inatçı keçiyse, bende inatçı fil." dedim kendime güvenerek.

Pelin dudaklarını şaşırarak sarkıttı. Onlara sinsi bir şekilde gülümseyerek bütün havamla dönüp adımlarımı mutfağa attım. Batu'da kimmiş? Sonunda isteğime elbet gelecekti.

Batu pastasına çoktan başlamış kremasını sürüyordu. Yanına ilerlediğimde beni takmayıp yokmuşum gibi davrandı. "Batu?" diye seslendim düz bir sesle.

Beni takmadan pastasını yapmaya devam ederek kremanın üstüne keki koyup diğer katına krema sürmeye başladı. "Batu, sana diyorum ya! Kabul et şu fikri! Ne güzel fikir işte." Beni takmamaya devam etti. Bana bakması için pastanın önüne doğru eğip başımı baktığı yere götürdüm. O ise inatla odaklanmıyordu. Dönüp diğer tarafa pastayı çekip yapıyordu.

En son sabrımın taştığını hissederek tezgahın önüne geçtim. Önünü kapatıp pastaya odaklanmasını engellemiştim. Şuan tam dibinde hemen karşısında duruyordum. Başımı kaldırıp suratına baktım. Bakışları hemen tezgahın önünde dibinde duran bana çevrildi. Başını hafifçe yana yatırdı. "Ne yapıyorsun?" diye sordu sakin kalmaya çalışarak.

Kaşlarımı çattım. "Ne mi yapıyorum? Asıl sen ne yapıyorsun? Beni dinlemiyorsun farkında mısın?" diye sordum saf bir öfkeyle. Bakışlarını yere kaçırıp derin bir nefes aldı. "Bak, o işi unut! Anla artık şunu hayır dedim kapandı!" dedi sinirle.

Gözlerimi kıstım. "Neden kabul etmiyorsun anlamıyorum!" diye söylendim. Kaşlarını çatarak ellerini önünde durduğum tezgahta iki yanıma yasladı. Bu hareketiyle beraber yüzlerimiz arasında sadece bir kaç karış mesafe kalması nefes alışveriş düzenimi bozmuştu.

Koyu ela gözleriyle dikkatle gözlerime baktı. "İstemiyorum ne gereği var? Sade bir aile kafesiyiz. İş falan çıkar başımıza. Bu işin sonu iyi değil gibi. Olmaz o yüzden!" dedi sinirle. Gözlerimi devirdim. "Bir gereği olduğu için bu fikri ortaya attım herhalde. Az ihtimali olan şeyler için böyle reddediyorsun!"

"Az falan anlamam. Bu fikri beğenmedim. Aklıma yatmadı. Hem canlı müzik de neymiş başka bir şey buluruz. Şimdi çekil önümden pastamı yapmaya devam edeceğim!" dedi asla kibar olmayan sesiyle. 

Ona doğru bir adım atmamla bedenlerimiz birbirine değiyordu artık. Ciddiyetle gözlerine bakarken şaşkınlıkla afalladı. Yüzüne yaklaştığımda ise bu sefer ağzı aralandı. Ona yaklaştıkça burnuma gelen Portakal çiçeği kokuları oldukça hoştu.

Yüzüyle yüzüm arasında çok az mesafe varken alayla fısıldadım. "O fikri kabul edeceksin, Huysuz Pastacı..." Bakışları anında değişip kaşları çatıldı. "O fikri kabul etmeyeceğim, Şirin Pastacı!" dedi inatla.

Dudaklarımı büktüm. Bakışları çok kısa süre dudaklarıma kayıp geri gözlerime çıktı. "İki kafe var. Biri dümdüz kafe. Diğeri ise canlı müzikli bir kafe. İnsanların geneli canlı müzikli olan kafeye gider. Canlı müzik ilgilerini çeker çünkü. Ha ama sen ısrarla ben başka bir şey bulurum diyorsan, git bul, Batu!" 

Tezgaha dayalı olan ellerini itip önünden çekildim. Tezgahın karşı tarafına yani kendi kısmıma geçtim. Birkaç saniye öyle kaldıktan sonra pastasını yapmak için önüne döndü.

Elimi hızlıca saçlarımın ortasından geçirip düzelttim. Batu tüm dikkatini yine pastasına vermişti. Gözlerim kapıya kaydığında Pelin ve Nil ablanın bizi kapının yuvarlak camından izlediğini gördüm.

Pelin başını ne olduğunu öğrenmek ister gibi hızlıca iki yana salladı. Nefes vererek kafamı yavaş bir şekilde iki yana salladım. Batu'nun kaşlarını çatarak göz ucuyla bana baktığını gördüm. Onu umursamadan kısa bir bakış attım. Oda beni umursamadan ciddi ifadesini takınarak pastasına döndü. 

🍰

Yaptığım pastaları rafa taşımak için dikkatle pastaları elime aldım. İki tane çilekli mükemmel pasta yapmıştım. Pastaların ikisini ellerime alarak cam rafa ilerledim. Kapının önünde karşı karşıya geldiğim Pelin, pastaları fark ederek hızla benim elimden aldı.  Gülümseyerek, "Ben götürürüm." dedi. Bir şey demeden onaylayarak başımı salladım.

Pastalara devam etmek için hızla geri mutfağa girdim. Tam bu sırada peşimden içeri sırıtarak Afra girdi. Batu'nun bakışları hemen Afra'ya kayarken bende omzum üstümden ona baktım.

Batu yüzünde oluşan koca gülümsemeyle Afra'nın karşısına ilerledi. "Dayısının çikolatası!" diye sevinçle seslendi. Asla ona uymayan sesleniş şekliyle gülmemek için kendimi tuttum. Karşısına geldiğinde boyuna inmek için yere eğildi. Afra'ya kısaca gülümseyerek bakış attım. Oda bana karşılık olarak gülümsedi.

"Dayısının çikolatalı pastası gelmiş!" dedi neşeyle, iki parmağıyla yanağından makas alırken. Gülesim gelse de kendimi tutarak dudaklarımı birbirine bastırdım. Küçük kız kıkırdadı. "Hoş geldin Afra." dedim tebessümle. Gülümseyerek bana döndü. "Hoş buldum, Şirin Pastacı!" dedi neşeli bir sesle.

Ardından dayısına dönüp göz kırptı. Batu sahte bir ifade ile kaşlarını çattı. Afra'nın burnuna işaret parmağı ile vurarak fiske attı. Kollarını açan Afra'yı kucağına alıp pasta yaptığımız tezgaha oturttu.

İki elimi tezgaha dayadım. Batu'da karşı tarafta aynısını yaptı. Afra kafasını omzu üstünden arkaya çevirip bana baktı. "Hani bana pasta yapacaktın, Şirin Pastacı?" dedi hevesle.

"Yapacağım. Hatta şimdi yapalım! Bol çilekli olsun. Ne dersin?" dedim neşeyle. Kız heyecanla, yüzünde oluşan kocaman bir gülümseme ile ellerini birbirine çarptı. "Yapalım hadi!" Bu neşeli haline gülümseyerek başımı salladım.

Bakışlarım Batu'ya kaydığında yüzünü buruşturarak bana baktığını gördüm. Ciddi ifademi takındım. "Bu huysuz dayın tabi yapmıyordur şimdi çilekli pasta. Değil mi?" diye sordum bakışlarımı ondan çekmeden

Batu gözlerini devirdi. "Bir çilekli pastacı eksikti başımıza." diye sessizce söylendi. Kaşlarımı çatarak ellerimi tezgahtan çekmeden yüzümü buruşturduğumda tekrar konuştu.  "Çikolatalı en iyisi!" dedi emin bir sesle.

Afra bütün dikkatini bize vermişti. Alayla sırıttım. "İstersen tartışmasına girmeyelim, çünkü çilekli tekler!" Kaşları havalanırken alayla güldü. "Asıl net çikolatalı tekler!" bu cümleyle beraber sinirle derin bir nefes aldım.

Tam o sırada aklıma gelen fikir ile duraksadım. Bakışlarım geri Batu'ya kaydığında kaşları çatık bir şekilde beni izlediğini gördüm. "Buldum!" Batu ellerini kaldırdı. "Sen bir şey bulma artık!" dedi sıkıntıyla.

 Onu takmayarak konuşmaya devam ettim. "İkimiz pastalarımızı yapacağız. Afra hangisini beğenirse o kişi kazanacak!" dedim sinsi bir sırıtışla. Batu'nun tek kaşı havaya kalktı. "Rekabet diyorsun, peki. Ödül ne? Ödül isterim, Şirin Pastacı." dedi muzip bir sesle.

"Şöyle ki eğer ben kazanırsam sen fikrimi kabul edeceksin. Sen kazanırsan ise bu fikri unutacağım ve bir daha konusunu bile açmayacağım." diye sakince açıkladım. Başını hafifçe salladı. "İddiaları severim. Ama bu dediğin şey bana ödül değil. Şuan zaten bunu yapmamız gerekiyor. Seninle iddiaya girmesem yine bunu yapacaksın." dedi ciddiyetle.

"İyi o zaman başka bir şey olsun." dedim bıkkın bir sesle. Sırıttı. "Ben kazanırsam istediğimi yaparsın ama, Şirin Pastacı." dedi muzip sesiyle. Muzip sesi beni ürkütse de ona bu fikri kabul ettirmeyi gözüme kestirmiştim. O kazansa bile istediğini yapma pasına kabul edecektim mecbur.

"İyi peki. Öyle olursa yaparız bakalım." diye cevap verdim. Elimi tezgahın karşısına uzattım. Batu'nun da uzatmasıyla beraber el sıkıştık. "O halde iyi olan kazansın, Şirin Pastacı." Ellerimiz ayırılınca ellerini tekrar tezgaha dayadı. "İyi olan kazansın bakalım." Bende onun gibi ellerimi tezgaha dayadım.

Afra'nın heyecanla ellerini birbirine çapmasıyla bakışlarımızı kaçırıp Afra'ya odaklandık. "Hadi o zaman başlayın!" Batu, Afra'yı kucağına alıp yere indirdi. Afra benim yanıma ilerledi. Ben onu kucağıma alıp benim tarafımdaki tezgaha bana engel olmayacak şekilde oturttum.

Batu hızlı bir şekilde çikolatalı kekin tabanına kremasını sürmekle başladı. Bende sade keki hızlı bir şekilde kesmeye başladım. Afra dikkatle beni izliyordu. "Ben ne yapayım Şirin abla?"  diye sordu heyecanla.

"Hm!" Arkadaki büyük tezgahta duran krema kasesini alıp ona verdim. "Sende bu kremayı çırp sonrada pastaya sürelim olur mu?" Gülümseyip başını salladı. Gülümsemesine karşılık bende gülümsedim.

Batu'nun bir yandan pastasını yapıp bir yandan bizi izlediğini fark ettim. Üstelik yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Ben fark edince tebessümü uçup gitti yerini geri ciddi ifadesi aldı.

Kestiğim keki güzelce ıslattım. Afra ise gülerek kremayı karıştırıyordu. Çok neşeli görünüyordu. Bir yandan elinde çırpma teli ile kremayı karıştırıyor bir yandan tezgahın üstünde ayaklarını sarkıtıp sallıyordu.

Batu kremayı pastaya sürmüştü bile. Kremasının içine küçük çikolatalar serpiştiriyordu. Başını gülümseyerek Afra'ya çevirdi. Elindeki birkaç tane küçük çakıl taşı şeklindeki çikolataları Afra'ya uzattı. "Al fıstığım sen çok seversin bunu. Sırf sen çok seviyorsun diye pastanın içine de ekledim bol bol."

Afra neşeli bir ifadeyle Batu'nun elindeki çikolataları aldı. Batu'nun bana bakışları kaydığında sinsi bir şekilde sırıttı. Ardından hemen geri pastasına döndü. Kaşlarımı çatmıştım, ama hemen pastasına döndüğü için fark bile etmedi.

Afra'ya döndüm. "Krema yeterince karışmış gibi artık pastaya sürsek mi?" Afra gülümseyerek başını salladığında köşede önce doğradığım çilekleri alıp kremanın içinde attım. Kısa süre karıştırıp birazını pastanın ilk katına sürdüm.

Afra elindeki spatula ile düzeltiyordu. Krema kabından parmağıma krema aldım, parmağımdaki kremayı Afra'nın burnuna sürüp kıkırdadım. Afra'da gülmeye başladı. Afra'da krema kabından krema alıp benim burnuma sürdü. Sahte bir şekilde kaşlarımı çattım. Ardından ikimiz de gülmeye başladık. 

Batu'ya döndüm. Parmağıma biraz daha krema aldım. "Sende ister misin? Üvey gibi kalma öyle." dedim alayla.

Gözlerini devirdi. "İki ilgi gördün diye beni hemen üvey mi yaptın? Neyse, ilgi gösterdi sana hadi şımar." dedi alayla. Kaşlarımı çattım. "Kaçıncı defa söyleyeceğim bilmiyorum ama, ben şımarık değilim Batu!" dedim sitemle. Batu beni umursamadan pastasına döndü.

Afra parmağına krema sürüp Batu'ya doğru uzanarak kremayı burnuna sürdü. Başını kaldırıp kaşları çatık bir şekilde, bir burnundaki kremaya, bir bana, bir de Afra'ya baktı. Onu öyle görünce minik bir kahkaha patlattım. Afra'da benim gibi gülmeye başladı. Bizi böyle görünce kaşları daha da çatılmıştı.

"Afra'cığım, dayın böyle şeylerden hoşlanmaz. Dikkat et krema tabağını yüzüne yersin bak." dedim Batu'ya yandan muzip bakışlar atarak. Batu derin bir nefes alıp burnundaki kremayı sildi. "Afra'ya öyle bir şey yapmam. Ama bir daha bunu tekrarlarsa onu yarım saat boyunca gıdıklarım." dedi Afra'ya dönerek.

Afra'ya yaklaşıp onu gülerek karnından gıdıklamaya başladı. Afra tezgahın üstünde kahkaha atarak kıvranmaya başladı. "Dayı bırak!" diye bağırdı kıkırdamaları arasından.  "Duyamadım?" diye mırıldandı Batu onun bu haline gülerek. 

"Bırak dayı, bırak!" diye bağırdı kıkırdamalarıyla beraber. "Bırakayım mı?" diye sordu Batu gıdıklamaya devam ederken. Onların bu hali yüzümde bayağı bir anlamsız tebessüm oluşturmuştu. Bunu fark etmemle hızla tebessümü soldurdum. 

Batu Afra'yı bırakıp yerine geçtiğinde Afra gıdıklanmaktan dolayı derin nefesler alıyordu. Pastama geri devam ettim. Batu da pastasına dönerek devam etti. 

Bir süre sonra pastalarımızı ikimizde bitirmiştik. Onun pastasının üstünde köşelerden akacak kadar olan bir çikolata sosu, üstünden köşelere sıkılmış çikolatalı krema, inci şekerleme, estetik duran çikolata parçaları tarzı şeylerle süslenmişti.

Benimki ise açık pembe kremayla kaplı. Alt köşelerini çevreleyen sıkılmış kreması ayrı bir güzellik katıyordu. En üst katın uç kısımlarına eşit bir şekilde dizdiğim çilekler, en üst katında ki çilek sosu ve küçük süslemeleriyle harika görünüyordu.

Onun pastası çok nefis görünüyordu. Benimki ise daha çok tatlı bir pasta olmuştu. Rengiyle süslemeleriyle çok tatlıydı. Pastama bakıp gururla gülümseyip çenemi kaldırdım. Ellerimi belime koyarak Batu'ya baktım. Oda pastasına güveniyordu. Gururla benim gibi çenesini havaya kaldırdı. Ama pastayı küçük bir kız çocuğu seçeceği için benim pastam daha uygundu. Bu yüzden kendimden daha emin bir ifade ile sinsi bir bakış attım ona.

İkimizde pastalarımızdan bir dilim kestik. Kafenin boş masalarından birinde oturan Afra'nın önüne koyduk hemen. "Buyur prenses hanım, pastan. Seç hadi çikolatayı. Dayının pastasını yani." diye hile yapmayı seçti.

Hızla çatılan kaşlarımla başımı ona çevirdim. "Hop hop!" Kaşlarını çattı. "Yalnız öyle olmaz. Çocuğu manipüle etmene izin vermem! ona kendini seçtirtmeye çalışıyorsun." dedim sitemle. Benim gibi sinirle cevap verdi. "Hiçte bile!  Zaten kimi seçeceği belli!" dedi emin bir sesle. Kaşlarım iyice çatılmıştı. "Evet, beni!" dedim alayla. Batu ise sadece gözlerini devirmişti. 

Masada oturan Afra'nın karşısındaki sandalyeyi çekip oturdum. Batu'da aynısını yaparak yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu. "Seç bakalım, Afra." dedim tebessümle. Pelin ne olduğunu anlamak için meraklı bir ifadeyle yanımıza geldi. Nil abla garsonluk yapıyor, etrafta dolanarak insanların siparişlerini götürüyordu.

"Ne oluyor burada yine?" Başımı Pelin'e çevirdim. "Birazdan abin nasıl kaybedecek, onu bekliyoruz." diye alayla cevap verdim. Pelin'in kaşlar havalandı. Batu ise her zamanki gibi kaşlarını çattı. "Kaybedecek derken? O kadar emin olmayın, Şirin hanım." 

Batu'ya dönüp alaycı bir şekilde gülümsedim. "Daha demin sen kendi pastandan çok emindin?" Oda benim gibi alaycı bir şekilde gülümsedi. "Hala eminim!" Hızla önüne döndü. Bende önüme dönerek Afra'ya dikkatimi verdimÇatalla pastaların tadına bakmaya başlamıştı ilk önce çikolatayı tadıyordu. 

"Valla çok heyecanlı durun Nil ablamı da çağırayım." Dedi Pelin heyecanla. Hemen boş masayı silen Nil ablaya dönerek ona seslendi. "Abla koş koş!" Nil abla hemen elinde ki bezi ile telaşla buraya koştu.

"Ne oldu? Bir şey mi var?" Kontrol etmek ister gibi Afra'ya baktı telaşla. "Oldu ablam, oldu. Abim şuan Şirin Pastacımıza yenilebilir." dedi heyecanla. Nil ablanın kaşları havalandı. "Nasıl?" Batu ise sinirli bir ifadeyle Pelin'e döndü. "Pelo! Bak kaşınıyorsun!" diye söylendi huysuz bir sesle.

Pelin hiç takmayarak omuz silkti. Batu'ya döndüm. "Kız haklı. Birazdan yenilebilirsin." Alaycı gülümsemesini geri takındı. "Şirin Pastacı, sen beni yenemezsin. Ne kıytırık pastanla, nede kendinle." dedi ciddiyetle. Bu daha fazla hırs yapmama sebep olmuştu.

Kaşlarımı çattım. "Pastalarıma ve kendime laf ettirtmem! Ayrıca yenince bakalım ne yapacaksın? Yine böyle gülebilecek misin acaba?" Ciddi ifadesi ile önüne dönüp Afra'ya odaklandı.

Bakışlarım Afra'ya çevrildi. Hepimiz heyecanla Afra'yı bekliyorduk. Eğer ben kazanırsam dediğim olacaktı ve canlı müzik yapıp davet düzenleyecektik. Eğer kaybedersem bu öküzün istediği bir şeyi yapacaktım. Kim bilir ne isterdi şimdi bu!

Afra başını kaldırıp Batu'ya baktı. "Çok güzel olmuş dayıcığım. Çok güzel yapmışsın. Enfesti." dedi hayranlıkla. Batu kazanmış edasıyla gülümsedi. Bana kısa bir bakış attıktan sonra geri Afra'ya odaklandı. "Afiyet olsun dayıcığım benim."

Nil abla ve Pelin birbirlerine üzüntülü bir bakış attılar. Batu rahatlıkla geri çekilerek yanındaki sandalyede oturan benim kulağıma doğru eğildi. "Hazır mısın? Kaybediyorsun." Eğlenen sesi, sanki damarıma şırıngayla içeri hırs sokmuş gibiydi.

Sinirle nefes verip hemen Afra'ya döndüm. "Daha benim pastamı tatmadı ki!" dedim umutla. Pasta tabağını Afra'ya doğru ittim. "Hadi dene bakalım." dedim gülümsemeye çalışarak. Afra çatalı ile pastadan biraz koparıp ağzına atması, biraz çiğnemesi ile gözleri açıldı. Hemen büyük bir parça daha alıp ağzına attı. Parçayı hızlı hızlı çiğnerken dördümüz de heyecanla Afra'ya bakıyorduk. 

Pasta lokmalarını yemesinin ardından Afra bana dönüp gülümsedi. "Bu harika olmuş! Nefis!" Gülümsemem genişledi. Bu iddiayı benim almam şarttı. 

"Yani teyzeciğim, kimi seçiyorsun?" Pelin kısa süreli sessizliği bozarak konuştu. Afra önce pastalarımıza sonra bize baktı. Herkes heyecan ile Afra'nın vereceği cevabı bekliyordu. "Şirin Pastacı! Seni seçiyorum!" Verdiği cevap buydu.

Batu'nun yüzünde hayal kırıklığına uğramış bir ifade oluştu. Yüzümde oluşan zafer ifadesiyle Batu'ya döndüm. Ağzı aralanmıştı. Bu olayı yüzyıllar boyunca unutmazdım.

Onun yaptığı gibi kulağında doğru eğildim. "Hazır mısın? Kaybettin." 

"Senden daha az tecrübeli olsam da seni yendim, Batu Karaman." diye tekrar fısıldadım kulağına doğru. Ses tonumdaki o hırs ve zafer tonlaması onu delirtecek derecedeyken bana bakmadı.

"O zaman canlı müzikli davet veriyoruz değil mi?" Diye sordu Nil abla. Geri çekilerek Nil ablaya döndüm. Ona istediği cevabı vererek başımı salladım. Pelin heyecanla hemen boynuma atlayıp sıkıca bana sarıldı. Bende karşılık vererek kollarımı ona doladım.

Batu hala olanların etkisindeydi. Ciddi ifadesi ile olduğu yerden kıpırdamıyordu. Ona döndüm. Sinsice gülümseyerek kısa bir bakış attım. Çenesinin kasıldığını fark ettim. Kaybetmeyi hazmedemiyordu Batu bey...

"Daveti yapıyoruz." dedi istemeye istemeye.

Ve Şirin Pastacı yine istediğini başarır.

Eveet! Bölümün sonuna geldikk.

Bölümü beğendiniz mi? Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Bana destek olmak için yıldıza basarak oy verip yorumlar yapar mısınız 💕

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere <3

Ig: dilek.wt

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top