3.BÖLÜM : ÖFKE VE HİS

Selaamm, bölüme hoş geldinizz bana destek olarak aşağıdaki yıldıza basıp bölümü oylarsanız çok mutlu olurum🤍

İyi okumalar.

3.BÖLÜM : ÖFKE VE HİS

Hızlı adımlarla mutfaktan içeriye girdim. Batu bütün dikkatini yine pastasına vermişti. Tezgahın hemen karşı tarafına geçerek pastamı yapmaya başlamak için önceden fırınlanmış pasta keklerinden birini alıp tezgaha bıraktım.

Pasta bıçağını alarak pasta kekini dikkatle kesmeye başlamıştı. Keki kesmek için bıçağa uzanırken ifadesizce ona, "Pastayı neyli yapıyorsun?" diye sordum. Bakma tenezzülünde bile bulunmadan cevap verdi. "Sana ne? Kendi pastanla ilgilensene!" Kaşlarım çatıldı. Bu adamın beni terslemesi için resmen bir nedene ihtiyacı yoktu. Tek nedeni birbirimizden hoşlanmamızdı.

Fark etmeden elindeki pasta kesmek için kullandığımız bıçağı tehditkar bir şekilde ona doğru uzattım. Bu hareketimle afallayarak hızla kaşları havalandı. Şaşkınca bir bıçağa, bir bana bakıyordu. "İlgileniyorum zaten! Hem sen soruyorsun, ben sorunca bana ne mi oluyor?" diye sordum öfkeyle, hafif yüksek çıkan sesimle.

Bıçağı fark edince hemen indirip pastamı yapmaya devam etmeye çalıştım. Mutfakta sadece ikiniz vardık. Ciddi ifadesine geri bürünerek boğazını temizleyip konuştu. "Yuh yani! Saplasaydın birde!" dedi sinir ve alayın karışık olduğu sesiyle.

 Kaşlarımı çatarak sinirle ona döndüm. Pasta bıçağını işaret ederek ters bir sesle konuştum. "Şimdi bunu senin tam kalbine saplarım görürsün o zaman!" dedim tehditkarca. 

Alayla sırıtarak cevap verdi. "Saplaya biliyorsan sapla!" Onu takmadan pastamı yapmaya devam ettim. "Ne oldu? Sende o cesaret yok, Şirin bela. Sıkıysa yap." dedi eğlenerek. Pastanın kremasını hazırlıyordum. Sert bir bakış atarak pastamı yapmaya kısa bir ara vermeye karar verdim. "Hayırdır ölmek mi istiyorsun? Yoksa kavga çıkarmak mı?" diye sordum sakince başımı kaldırıp yüzüne bakarak.

Kaşlarını kaldırıp, parmağını da kaldırarak kendini işaret etti. "Ben mi kavga çıkarmaya çalışıyorum? Pasta bıçağı ile üzerime yürüyen ben miydim?" diye sordu şaşkınlıkla. Gözümü ve ağzımı irice açmış şaşkınlıkla ona baktım. "Yuh ya, ne abarttın! Refleks olarak yaptım! Yanlışlıkla yani!" diye söylendim yüksek bir sesle.

İki elini tezgaha dayayıp alayla gözlerime bakarak konuştu. "Sen refleks olarak insanların üzerine pasta bıçağıyla mı yürüyorsun?" diye sorduğunda gözlerimi devirdim. "Saçmalama. Ayrıca ben senin üzerine yürümedim! Sadece azıcık sana doğru tuttum bıçağı." diye düzelttim.

Ellerini tezgahtan çekerken omzunu silkti. "Olsun. Ölebilirdim." dedi umursamazca. Beni sinirlendirmek istediği barizi. Ona daha fazla sabredemeyerek kollarımı iki yana açıp konuştum. "Ne tatlı canın varmış! Amma abarttın, Batu!" dedim şaşkınlıkla.

Ellerini cebine sokuşturarak tezgahın karşısına, benim tarafıma doğru yavaş adımlar atmaya başladı. Tam karşıma kadar gelince kaşlarımı çatarak geriye doğru bir adım attım.  Ama o ısrarla tam karşımda durdu ve çatık kaşlarıyla konuştu. "Bak Şirin Pastacı, canımı sıkma ki seni burada çalıştığına çok pişman etmeyeyim! Zehir ederim sana bu dükkanı." dedi tehditkarca.

Ciddi ifadesini bozmadan bana bakıyor ve cevabımı bekliyordu. "Hiç sanmıyorum. Asıl sen dua et de ben seni yaşadığına pişman etmeyeyim!" dedim alayla. Onun bana tehdidi açıkçası umurumda bile olmamıştı.

Karşımda alayla güldü ardından hızlı bir yüz ifadesi değişikliğiyle ciddi ifadesine bürünüp konuştu. "Sıkıysa et! Gerçi o çenenle etmiştin önceden de!" dedi alayla. Bu adamın bipolar olabileceğini tekrar bir düşünmeye başlamıştım.

Yüzünde fazla ve gereksiz bir ciddi ifade vardı. Bu ciddiyeti komiğime gitmişti. Kendimi tutamayıp kıkırdayarak elimi kasedeki kremaya attım ve burnuna sürdüm kremayı. Sinir edelim bakalım huysuz pastacıyı. Aman dükkanı zehir etmesin de.

Kaşları anında öfkeyle çatıldı. Bir burnundaki kremaya birde bana bakıyordu. Bense onun bu halinden dolayı şiddetlenen kıkırdamalarımla suratına baktım. "Ciddi pastacıya bak sen..." diye mırıldandım alayla.

"Ne yaptığını sanıyorsun!?" diye sordu yüksek bir sesle. Sesindeki öfke oldukça barizdi.  "Ama böyle çok tatlı oldu." dedim gülmelerimin arasından. Krema tabağını alıp suratıma yapıştırmasıyla yüzümdeki gülüş solmuştu. 

Yüzüm ful krema tabağının içindeydi. Krema tabağının yüzümden çekilmesiyle o bu sefer, bu halime gülmeye başlamıştı. Dişlerimi sıkmak üzereyken gözümde ki ve yüzümdeki kremayı aceleyle silmeye çalıştım. Gülüşlerini duydukça çıldıracak gibi oluyordum. Bu asla adil değildi! Ben sadece burnuna sürmüştüm oysa! Bunu ona ödetmeliydim!

Kaşlarımı çatarak kremalı yüzümle ona baktım. "Yuh ama! Ben azcık bir şey sürdüm sen ful tabağı attın yüzüme!" diye bağırdım sinirle. Kremaya bulanmış yüzüme doğru eğildi. Ciddi ifadesini tekrar takınarak konuştu. "Buda benim farkım diyelim, Şirin Pastacı." dedi ukala tavrıyla.

Elime bir avuç un alıp üstüne fırlattım. Üstü un olmuştu. Bu hareketim onu iyice sinirlendirmişti. Kaşları çatılarak geri çekildi. Saniyeler içinde bunu sindirerek kendine geldi ve hemen yerde gözüne çarpan un torbasını hızla eline aldı. Bunu görünce ne yapacağını anlayıp bende hızla torbanın öbür ucundan çekerek onu engellemeye çalıştım.

"Bırak şunu! Çekiştirme!" dedi sinirle. Bir yandan ortamızda çekiştirip durduğumuz un torbasını almaya çalışıp bir yandan konuşuyordu. Torbanın tuttuğum köşeleri yavaşça elimden kayıyor o son gücünü vererek torbayı benden almak üzereydi. "Bırakmam! O tahmin ettiğini yapamazsın!" diye söylendim hemen. O çuval benden büyüktü resmen!

Başını sallayarak sinirle dişlerinin arasından cevap verdi. "Yapacağım, Şirin Pastacı!" İkimiz bir yandan çekiştirirken un torbası yırtılması ile her tarafımız bir anda un oldu.

Şaşkınlıkla üzerimize baktım. Her taraf un olmuştu birde. Kremanın üstüne birde una bulanmıştı, tam olmuştu. Bunun sebebi olan ona kaşlarımı çatarak döndüm. Onun ifadesi de yine benden farklı değildi.

Hızla ne olup bittiğini bile anlayamadan, tezgahın köşesine bırakmış olduğum burada yaptığım ilk çilekli pastayı alıp yüzüme yapıştırdı. Böylece ilk yaptığım pastamda onun tarafından yüzümde parçalara ayrılmış oldu. 

Pastayı hızla yüzümden atmaya çalıştım. Kolay kolay başarılmayacağını anladığım an bu hareketine sinirlenmeye, ifade göstermeye fırsat bile tanımadan rafta ki onun yaptığı çikolatalı pastayı alarak suratına attım.

Bir süre öylece durdu. Ardından hızlı hareketlerle yüzünde ki pastayı attı. Hala yüzünde kremalar olsa da yüzündeki ifadesini anlayabiliyordum. Kaşları çatık bir şekilde yine öfke ile bana bakıyordu.

Yüzümdeki malzemeleri tekrar çıkarmak için elimi yüzüme götürüyordum ki, tam bu sırada tezgahın üstünde duran iki yumurtayı hızla kafamda kırdı. Yumurta saçlarımın arasından aşağıya doğru akmaya başlarken soğukluğunu hissettim. Bu iğrenmeme sebep oldu. 

Bıraksak benden pasta yapacaktı beyefendi! İzin vermezdim, şuanda bir pastacı olacaksa oda ben olurdum. Ondan pasta yapmasını da bilirdim.

Şaşkın bir ifade ile ona bakıyordum. Hızla elime iki yumurta alıp onun yaptığı gibi kafasında kırmak için ona doğru ilerledim ki kırılan yumurta sıvılarına bastığım için ayağım kaydı ve Batu'nun üstüne doğru düşmemle onunda ayağı yumurta sıvılarından dolayı kaydı ve saniyeler içinde kendimizi beraber yerde bulduk. 

Ama ben kendimi Batu'nun üstünde bir şekilde yerde buldum. Bir kısmı kremaya bulanmış kısa saçlarım onun üstüne dökülüyordu. Bedenlerimiz resmen mıknatıs gibi yapışmıştı. Bunun şaşkınlığı içinde kendime gelmeye çalıştım.

Pelin, Nil abla ve Nil ablanın kucağındaki Afra gülerek mutfağın kapısının camından bizi izliyorlardı, bunu gelen Afra'ya ait olan ve diğerlerine ait olan gülüş sesleriyle anlamıştım.

Bulunduğumuz pozisyonu tekrar hatırlamıştım. Onları fark etmemizle hızla kendimize geldik. Batu, kaşlarını çatarak huysuz sesiyle, "Kızım, kalk üstümden!" diye söylendi aceleyle.

İrkilerek aceleyle ifadesiz bir şekilde hızla kalktım üstünden. Üstünden kalkmamla oda yerden kalkarak üzerini silkelemeye başladı. Yere düşen o olduğu için canı yanmış olması gerekiyordu. "Şu halimize bak hepsi senin yüzünden!" diye söylendi üzerini silkelerken. Konuşmamla durdu. "Her şeyden de beni suçla. Hepsi senin suçun asıl!" diye karşılık olarak söylendim hemen.

Kaşları tekrar çatıldı. Tam bir şey diyecektim kapıdan muhtemelen ellili yaşlarında olan adam girdi. Saçlarına çok akların düşmediği adamın mutfağa girmesiyle hemen peşinden Yeşim teyze, Pelin, Nil abla ve Afra girdi.

Bizi böyle görünce adamın yüzünde öfkeli bir ifade oluştu. "Bu haliniz ne? Buranın hali ne?!" diye sordu şaşkınlıkla ikimize doğru. Bu adamı tanıyordum sanırım. Buranın sahibiydi. Muhtemelen Batu'nun da babasıydı.

Başımı suçlu bir şekilde eğdim. Batu öküzü benim bu halimi görünce başarı edası ile başını kaldırdı. Utanmaz adam işte. "Oğlum, Şirin kız gelir gelmez bıktırmışsın işten!" demesi oldukça beklemediğim bir şeydi.

Batu hızla başını adama çevirdi. "Baba bir şey yok. Yeni pastacımızla şakalaştık biraz." Başını bana çevirdi ve ciddiyetle bana baktı. "Pastacılık oynadık biraz. Bakalım hangimiz daha güzel pasta yapacak dedik." bu durumda bile laf sokmaya çalışıyordu beyefendi...

Olay uzamasın diye ona katılarak başımı salladım. "Doğru. Ona pastacının kim olduğunu gösterdim." dedim büyüklenerek. "Oo iddalı!" Onun imalı sesini duymak sinirle nefes vermeme sebep oldu.

Batu'nun annesi, Batu'ya döndü. Gözlerini belerterek bir bakış attıktan sonra fısıldamaya başladı. "Oğlum! Yapma! Baban var karşınızda bak. Aklını başına al!" dedi kelimelerini bastıra bastıra. 

Bakışlarım Afra'ya kaydığında ona göz kırpmamla bana güldü. Adam bu sefer bana döndü. "Şirin kız, sen bizim bu oğlanın kusuruna bakma. Zamanla alışırsın ona sende. Bu arada ben Yılmaz Karaman."

Tebessüm ettim. "Arkadaş öyle bir öküz ki. Ama alıştım sayılır sıkıntı yok yani. Bu arada bende Şirin Demir. Biliyorsunuz zaten ama yine de söylemek istedim." dedim tebessümümü bozmadan. 

Yılmaz amca ilk cümlelerime karşı ne demek istemediğimi anlamaz bir şekilde bakmıştı. Pelin ve Nil abla imalı imalı bize bakıyorlardı. Küçük çocuk bile o imalı bakışları bize atıyordu.

"Şu hale bak! Her şey ziyan olmuş!" dedi Yılmaz amca unlara, parçalanana pastalara, yumurta kabuklarına bakarken. Başını kaldırıp Batu ile bana baktı. "Memnun musunuz bari?" diye fırça attı. Batu ile aynı anda başımızı yavaşça iki yana salladık.

Bakışları bana döndü. "Oğlumu tanırım ama sende bir şeyler yapmışsın anladığım kadarıyla Şirin kız." deyince başımı kaldırıp bana bakan Yılmaz amcaya baktım. "Evet. Özür dilerim..." diye mırıldandım mahcubiyetle.

Yılmaz amcanın bakışları ikimiz arasında dolanıp durdu. "Buranın telafisi olarak yarın mesaiye kalacaksınız!" dedi sitemle. İkimizin şaşkın bakışları anında Yılmaz amcaya döndü. "Sabaha kadar çalışacaksınız. İş saati geçtikten sonra yaptığınız o pastaları da yetimhaneye bağışlayacağız. Her şeyi ziyan ettiniz, bari bir hayır çıksın..." dedi ciddiyetle.

Bakışları tekrar bana döndü. "İkinci günden mesai kötü olur biliyorum ama buranın haline sayarsın artık." dedi samimi bir sesle. Derin bir nefes aldım. "Sorun mesai değil. Benim için asıl sorun oğlunuzla sabahlamak." dedim kısık bir sesle. Onu sabaha kadar çekmek işkence olurdu.

Yılmaz amca ne diyeceğini bilemez gibiyken Batu alayla başını bana çevirdi. "Zaten bende böyle seninle sabahlamak için kıvranıyordum değil mi? Bak Şirin, yıkıldım ama şuan! Yerlerdeyim! Nasıl benimle mesaiye kalıp sabahlamak istemezsin! Sanırım intihar edeceğim..." diye benimle eğlenerek alay etti. 

Ona sinirle bakarken Yılmaz amca araya girdi. "Sende yapma şunu oğlum! Şirin kıza niye böyle davranıyorsun? Sebebi nedir?" diye sorunca Batu ve benim bakışlarım Yılmaz amcaya çevrildi. "Sebebi yok, baba. Sadece birbirimizden hoşlanmıyoruz. Tatlı atışmalar bunlar siz çok takmayın. Önemli bir şey değil." Her ne kadar sesi ciddi çıksa da bana karşı olan o alaylı kelimeleri hissediyordum. 

Adam bir şey demeden derin bir nefes alırken hiç kimse arkada sessizce kıkırdayan Pelin, Nil abla ve Afra üçlüsünü umursamıyordu. "O zaman yarın mesai yapıyorsunuz. Dükkanı kilitler mesaiye başlarsınız." dedi babası. Başımızı aynı anda yavaşça salladık.

Yılmaz amcanın mutfaktan çıkması ile mutfak yavaş yavaş boşaldı. Batu'nun bana dönmesiyle bende ona döndüm. "Hadi sen çık! Üstün başın yumurta kokar, hiç çekemem şimdi!" dedi hiç çekinmeden.

Başımı yana yatırıp derin bir of çektim. "Bu günü silelim. Bir sonraki gün kibar bir beyefendi ol olur mu?" dedim alayla. Gözlerini kıstı. "Sen uslu bir kız mısın ki?" diye sordu alayla. Başımı düzeltirken cevap verdim. "Kaba olmasaydın öyleydim." dedim boş bir sesle.

"Hadi Şirin Pastacı, çık hadi." dedi başıyla kapıyı işaret ederek. Kaşlarım çatılırken hızla askılıktan çantamı aldım. Üzerimdeki önlüğü çıkarırken nefes vererek konuştum. "Normal iki iş arkadaşı olabiliriz diye düşünüyorum. Birbirimizden hoşlanmasak da şu anları ve önceki anları silerek sıfırdan başlayabiliriz bence." dedim ifadesiz sesimle.

"Her önüme gelenle arkadaş olmuyorum. Seninle asla olmam." dedi ciddiyetle. Kirlenmiş önlüğü askılığa asarken derin bir nefesi aldım bu sefer. "İyi, olma! Ayrıca iş arkadaşı diyorum sadece! Hem bende sana meraklı değilim zaten!" diye söylenerek askıdan aldığım çantamı omzuma astım. Bana sadece baktı.

Bu saçımdaki yumurtadan hemen kurtulmam lazımdı. Tam arkamı dönüp mutfağın kapısından çıkıyordum ki sesini duydum. "Görüşürüz, Şirin Pastacı." dedi alayla.

Umursamadan omzuma astığım çantanın askısını düzelterek hızlı adımlarla Aşk Kafesi'nin  mutfağından çıktım.

🍰

Oturma odasında Arya ve Ali ile oturuyorduk. Her zaman yaptığımız gibi gün içinde olanları sırayla anlatıyorduk. Saçlarımda ki yumurta zar zor uğraşlar sonucunda geçmişti. Onun kokusunu tamamen çıkarmak için ne uğraşlar yapmıştım. O adam yüzünden saçımı kaç kere yıkamıştım resmen.

"İşte böyle kızlar. Ben orada Batu öküzü ile nasıl uzun süre çalışacağım? Bir güne bile zor dayanmışken?" diye dertli bir sesle sordum. Ali kaşlarını çattı. "Abla, kızlar ne ya? Beni unuttun yine!" diye tek takıldığı noktayı söyledi.

Arya ve ben Ali'nin bu sözüne güldük. Ali'ye biraz fazla takılırdık. Oda bundan hiç hoşlanmazdı. "Tamam canım kardeşim, unuttum senin erkek olduğunu." dedim muzip bir sesle. Kaşları çatık bir şekilde kollarını bağlayarak önüne döndü. 

Arya konuşması ile konuyu değiştirdi. "Dayanacaksın hayallerin için." dedi ciddiyetle bana doğru. Bunu yapacaktım. Hayallerim için yapmak zorundaydım. Ne demiştim her şeyin başladığı ilk gün? Ayıya dayı bile diyecektim.

Bir an gaza gelerek oturduğumuz koltukta ayağa kalktım. Ali ve Arya benim ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyor gibi beni izliyorlardı. "Evet! O öküze sonuna kadar dayanacağım hayallerim için! O kim ki? Salak, ukala, sinir küpü, kendini beğenmiş herifin teki!" dedim hiddetle.

Ali kollarını bağlamış beni umursamayarak yavaşça başını salladı. Ardından kendime gelerek hızla koltuğa geri oturdum. Arya'da beni umursamadan Ali'ye dönüp onu kolundan dürttü. "Sen iş buldun mu?"

"Hayır, çok aradım ama yok. Ya bana uymuyor, ya onlara uymuyorum, ya maaşı az geliyor, ya saati çok geliyor. Henüz bir şey yok yani." dedi ciddiyetle. Arya, Ali'nin kolunu destek olmak amacı ile hafifçe sıktı. "Pes etmek yok. Bak ablan etmedi, şuan hayalindeki işi yapıyor." dedi gururla tebessüm ederek. 

"Tam hayalimdeki gibi sayılmaz. Çünkü benim hayalimde bir öküze katlanmak yoktu. İşimi zehir ediyor adam!" diye yine söylenmeye başladım. Arya ayağa kalkıp masanın üstünde duran boş bardakları alırken bir yandan bana cevap verdi. "Takma onu Şirin. Sen işine, hayaline bak. Profesyonel ol."

Yine gaza gelerek hiddetle elimi kaldırıp konuştum. "Evet, takmayacağım! Bundan sonra profesyonel, çalışkan, sadece geleceğine bakan Şirin var." Ali oturduğu koltukta yaslanmış kolları bağlı, umursamaz bir şekilde bana cevap verdi. "Dün işe gitmeden öncede yine böyle diyordun, ablacığım." dedi alayla.

Kaşlarım çatılırken ona döndüm. Hoşlanmadığı hareketi yaparak yanaklarını sıkmaya başladım. Oda yine yüzünü buruşturarak ellerimi yüzünden çekti. "Abla yapma şunu diyorum sana!" dedi sinirle. Onu umursamadan omuz silktim. Arya boşları mutfağa bırakıp gelmişti.

Ali'yi takmadan ona döndüm. "Yok yok. Artık çok profesyonelim! Bundan sonra onla da resmi konuşacağım. Böylece aramızda kavga çıkmayacak." dedim rahatlıkla. Arya bana kısa bir bakış attı. "Bugün ki o halinin sebebi gerçekten o muydu?" diye sordu şaşkınlıkla.

Derin bir nefes aldım. "Evet. Oydu maalesef. Adam kafamda yumurta kırdı resmen." diye mırıldandım. Ali çatık kaşlarla bana döndü. "Rahatsız ediyor mu seni? Uğrayayım mı kafeye, abla?" diye sordu aniden ciddileşen sert sesiyle.

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Yok abiciğim, yeni işimi kaybetmek istemiyorum." dedim alayla. Ali'nin kaşları daha da çatıldı. "Abla ciddiyim bak!" dedi sitemle. Güldüm. "Tamam tamam. Uğrama kafeye falan. Babası kafenin sahibi, anında kovarlar beni. Öküzlüklerine bir süre katlanacağım. Olmazsa zaten kendim ayrılırım." dedim ciddiyetle.

Ali sırıttı. "İşten ayrılacağın zaman haber ver de bir temiz döveyim onu." Gözlerim kısıldı. "Adam pek dövebileceğin biri değil ama. Benim bile adama bakmak için başım şaha kalkıyor. İri, kaslı falan. Hiç girme şimdi o toplara bence." dedim düz bir sesle.

Batu iri bir adamdı evet ama, Ali'de çelimsiz değildi. Benim yanımda bile kardeşim değil de abim gibi duruyordu. Ali'nin gözleri de kısıldı. "Abla senin zaten bana bakarken bile başın kalkıyor. Sorun ne bende, ne de onda. Sorun sende abla." deyince sinirle arkamdaki yastığı alarak Ali'ye fırlattım. "Hayır sorun sizde Ali! Adam en az 1.90, sende zaten 1.88." dedim hemen.

Ali yastığı anında yakalayarak koltuğunun altına sıkıştırdı. Ardından suratımdaki sinirli ifadeye güldü. "En azından sizin gibi, deve değilim..." diye söylendim. Arya gülerek kollarını bana sardı. "Karışma benim Şirin'ime. 1.65 kısa bir boy değil." dedi ciddiyetle. İhtiyacım olan sözler bunlardı. 

Arya kollarını benden çekti. "Neyse. Sen o adamla konuş bence. Resmiyetinizi korumak iste. Kimse kimseye öyle davranamaz. Gerekirse dava ederiz." dedi avukatlığını konuşturarak. "Dava edelim en iyisi." diye mırıldandım boş bir sesle. "Ya gidelim iki tane patlatalım suratına işte! Anlamam ben iri adam falan!" diye araya girdi hemen, Ali.

Ona kısa bir bakış attığımda tekrar konuştu. "Hallederiz. Keseriz cezasını. Çağırırız bizim Sinan'ları falan." dedi ciddiyetle. Güldüm. "Sen yine Kurtlar Vadisi'ni fazla kaçırmışsın Ali'şim." dedim muzip sesle. 

Ali gözlerini devirdi. "Abla, pabuç bırakma bari o herife. Karşılığını ver hep. Bana nasıl hep karşılık veriyorsan ona da ver." dedi ciddiyetle. Arya'nın da başını salladığını hissettim. "Evet evet. Dava etmeyeceksen karşılığını ver." dedi Ali gibi ciddiyetle.  Beni tanıdığı için dava etmeyeceğimi oda biliyordu. "Veririm zaten, karşılığını. Veriyorum da." diye cevap verdim.

"Bugünde pasta yaptım ondan. Suratında pastasını paramparça ettim!" dedim havalanarak.  O çikolatalı pastanın suratındaki dağılışı aklıma geldikçe keyiflendim. Ali güldü. "O daha beterini yapmış ama. Bir zahmet o kadarını da yapsaydın. Yapmasaydın seni eve almazdım abla." dedi alay ve ciddiyetle.

Dilimi ona doğru çıkardım. "Sen kimi eve almıyorsun? Beyefendiye bak!" diye söylendim gülerek. Ali gözlerini devirdi. "Bazen sana abla demeye utanıyorum ya! Şuna bak çocuksun sen çocuk! Abi olan benim, ben!" diye kendini gösterdi büyülenerek.

Onu umursamadan ayağa kalktım. "Ben gidiyorum. Erkenden uyuyacağım." dedim Arya'ya dönerek. Arya güldü. "Şaşırtıyorsun beni, Şirin. Senden beklenmeyecek şeyler bunlar." diye mırıldandı şaşkınlıkla.

Onu takmadan merdivenlere ilerledim. Merdivenlerin basamaklarını çıkmaya başlarken Ali'ye döndüm. "Sana da iyi uykular Ali'şim!" diye bağırdım. Ali eliyle yürü git dercesine bir hareket yaptı. Son basamakları çıkıyor olsam da ona cevap vermeden uyuyamayacağım için bağırarak cevabını verdim. "Ablaya öyle hareketler yapılmaz, saygısız kardeş!"

Gülerek odama koşarcasına ilerleyip hemen odama girdim. Artık uyku ve sabah tekrar iş vaktiydi. Kapımın yanından ışığı kapatıp odamı karanlığa büründürdüm. Yavaşça yatağıma ilerleyip yorganı kaldırdım. Işık olmasa da yine etrafı görebiliyordum. 

Terliklerimi çıkarıp yatağın içine yerleştiğimde ince çarşafı üzerime örttüm. Yatağa iyice yerleşerek gözlerimi kapattım. Şaka gibi, şaşkınlıktan şaşkınlığa, öfkeden çıldırmak üzere olabileceğim bu günü atlatmıştım ya, artık tahminimce diğer günleri de kolayca atlatırdım. Umarım. 

🍰

Bugün erken kalktığım için kafeye erken gidecektim. Bu saatlerde kafe kapalı olursa da sahilde dolaşırım diye düşünmüştüm. Zaten sahil çok güzeldi ve gezmek iyi olurdu benim için. 

Kafeye ilerleyip üzerimdeki kısa eteğinin, alt tarafı fırfırlı olan, kalın askılı beyaz elbisemi düzelttim. Kapının önüne geldiğimde kapıyı açmaya çalıştım. Kapı kilitliydi ama kepenkleri açıktı. Kafamı kafenin camına yaslayıp içeriyi görmeye çalıştım. 

Mutfağın kapısının açıldığını ve birinin buraya doğru ilerlediğini gördüm. Bu kişi Batu'ydu. Onu görünce el sallayarak beni fark etmesini sağladım. Beni fark etmesiyle kaşları çatılırken kapıyı açması için kapının kolunu işaret ettim. 

Kapıya yaklaştı ve hızlı bir şekilde kapıyı açtı. Batu'nun kapıyı açmasıyla hemen içeri girip yorgunca masalardan birinin sandalyesine oturdum oturdum. 

Benim oturmamla oda yanıma gelerek karşımdaki sandalyeye oturdu. "Sen niye erken geldin?" diye sordu ciddiyetle. Elimdeki su şişesinin kapağını içmek için açarken bir yandan cevap verdim. "Erken kalkınca erken gelmek istedim." 

Kapağını açtığım sudan yudumlar alıp şişenin kapağını hızlı bir şekilde geri kapattım. Ardından Batu'ya dönüp merakla sordum. "Peki sen niye erken geldin?" Ciddi ifadesini takınarak konuştu. "Sabah spora gitmiştim. Dönünce de pasta yapmak istedim." dedi sadece. Başımı, anladım dercesine salladım sadece.

Bakışlarımı çevirip sahile doğru baktım. Dalgalar bu yana gelip duruyor, sular kumlara kadar yaklaşıyor ama seviyesini geçmiyordu. Sahilde çok olmayacak derecede insanlar vardı. Böylesine güzel bir sahilde daha fazla insan olması gerekirdi. 

Tekrar Batu'ya döndüm. "Sahilde ki insanlar buraya neden gelmiyorlar? Kapalı olsa bile yine de sorarlar normalde?" diye sordum merakla. Kaşlarını anlamsızca çatarak oturduğu sandalyede yavaşça dikleşti. "Sen nereden biliyorsun?"

"Çalışmak istediğim, hayalimdeki kafeydi burası. Ta ki seni görene kadar. Neyse, hayalimdeki kafeydi burası işte." dedim boş bir sesle. Gözleri kısıldığında devam ettim. "Kafenin sosyal medya hesaplarını falan takip ediyordum. Ara sıra buraya da geliyordum, önünden geçiyordum, bazen sahile falan geliyordum. Oradan biliyorum." diye mırıldandım.

Kollarını masada bağladı. "Sen bu kadar biliyor musun bizi?" diye sordu. Geriye doğru yaslanarak kollarımı göğsümde bağladım. "Sizi bilmiyorum. Sadece kafenizi biliyorum. Ha kardeşini falan sadece görmüştüm, oda birkaç kez." diye açıkladım.

Tekrar konuştum. "Zaten kafeniz ünlü bir kafe olduğu için daha kolay ve çok bilgi edinebiliyordum." dedim düz bir sesle. 

"Bu kafeyi açtığımız zamandan beridir, bizden başka biri çalışmadı burada. Ailecek çalıştık hep, annem, babam, ben, Pelin ve Nil ablam. Ailecek çalışmayı tercih ettik her zaman. İlk aldığımız çalışan da sensin Şirin Pastacı." dedi düz bir sesle.

Bu dediği ile tebessüm ettim. İlk olmak güzel bir duyguydu. "Peki neden çalışan aldınız o zaman?" diye sordum merakla. "Pastalara yetişemiyordum son zamanlarda. Çilekli pasta isteği oldukça fazlaydı. Bu açık kapansın diye aldı annemler seni." dedi ifadesizce. Cümlesine bir şey demedim.

Düzgünce konuşuyorduk. Evet, garip ama sanırım ilk kez düzgünce oturup konuşuyorduk. "Sen iyi misin peki? Pek modunda değil gibisin." diye sordum gözlerimi kısarak. Masanın üstündeki kollarını çekip, sırtını geriye yaslanarak benim gibi gözlerini kıstı. "Beni ne kadar tanıyorsun ki modumda nasıl biri olduğumu biliyorsun?"

Kaşlarımı kaldırarak muzip bir sesle cevap verdim. "Düzgün bir şekilde konuşuyoruz. Sen öküzlük yapmıyorsun, şuana kadar gerçi, her an yapabilirsin." dedim sırıtarak.

Minnacık olacak şekilde güldü. Yüzümde şaşırmış ifadesinin sadece kırıntısı oluşurken ilk kez bana alaysız güldüğünü düşünmüştüm. Doğrusu çok güzel gülüyordu. Eşsiz bir güzel gülümsemeye sahipken bunu kullanmaması haksızlıktı.

Parmağımla onu işaret ettim. "İşte güldün! Baya baya modunda değilsin!" dedim ciddiyetle. Kaşları derince çatıldı. "İnsanlar genelde gülmeyince modunda değilsin falan der ama..." diye söylendi alayla.

"O genel insanlar için. Ama sen genel olarak öküz gibi davrandığın için bu tepkiler! Hadi şimdi gerçek sebebini anlat." dedim. İç sesim bu konun beni ne ilgilendirdiği hakkında söyleniyorken yine, 'Sana ne' cevabını vermesinden korktum. 

Derin bir nefes alıp buraya az bir uzaklıkta olan başka bir kafeye baktı. "Bu kafeyi biliyor musun?" diye sordu pes ederek. Başımı işaret ettiği kafeye doğru çevirdim. Bildiğim için ona dönüp başımı onaylarcasına salladım. Bildiğim, buraya geldiğim zamanlarda gördüğüm bir kafeydi. "Evet biliyorum. Neden ki?"

Kaşları kalkarken konuştu. "Orada mı hayalindi?" diye sordu şaşkınlıkla. "Hayır. Öyle her yere hayal kurmuyorum herhalde! Şimdi o kafe ne alaka ki?" Ellerini masanın üstünde birleştirdi. "Eskiden baya yakındık onlarla. Sonra bazı olaylar yüzünden aramız bozuldu. Hatta baya bozuldu. Rakip olacak kadar. Sürekli işlerimize karışıyorlar, babam sürekli bu yüzden moralini bozuyor."

Ben onu sakince dinlerken nefes verip devam etti. "Müşterilerimizi çalmaya çalışıyorlar. Başarmaya başladılar da." dedi sessizce. Bu dertli hali içimde ona karşı anlamsız bir, üzüntü tarzı bir şey oluşmasına sebep olmuştu. 

Elimi fark etmeden sertçe masaya vurdum. "Ama başaramayacaklar! Buna engel olacağız!" dedim gaza gelip onu da gaza getirmeye çalışarak. Kendimi çoktan onların içine katmış gibi cümlelerimi de kurmaya başlamıştım.  Alayla güldü. "Sana n'oluyor, Şirin Pastacı?" Cidden bana yine ne oluyor?

Oturduğum sandalyeden kalktım. Bakışlarımı ondan çekmeden konuşmaya başladım. "Ne bileyim ya? Destek çıkmak için karıştım..." diye mırıldandım ne diyeceğimi bilemeyerek.

Ayağa kalkarak tam karşımda durdu. "Destek vermene gerek yok. Her türlü ezerim onları. Benim buradaki düşüncem onu yenememek değil, babamın kafasına takması." dedi kendinden son derece emin bir sesle. Tıpkı onun gibi alayla güldüm. "Oo iddalı!" dedim aynı bana dün dediği gibi.

Ciddi ifadesiyle mutfağı gösterdi. "Madem erken geldiniz. Buyurun pasta yapmaya. Çok oyalandınız, Şirin Pastacı." dedi koyu ela bakışlarıyla mutfağı işaret ederken. Bir cevap vermeden başımı sallayıp mutfağa doğru adımlar atmaya başladım. Onunda arkamdan geldiğini gelen adım seslerinden biliyordum. 

Mutfağa girince askıdan mutfak önlüklerimizi alıp hemen üzerimize geçirdik. Tezgahın karşısına geçtim. Oda kendi tarafına yani hemen karşıma geçti. Pişmiş keklerden birini alıp tezgaha bıraktım. Pastamı yapmaya başlarken, o ise zaten bitirmek üzere olduğu bol çikolatalı pastasına devam etti.

Sade keki çemberinden çıkarıp pasta bıçağı ile katlarını kesmeye başladım. Ona bakmamaya dikkat ederek tamamen, yapacağım bol çilekli pastama odaklandım.

Ali Demir anlatımıyla.

Arya'yla beraber onun Polo arabasındaydık. Ablam erkenden kalkıp işe gittiğinden beri dört saat geçmişti. Ben yine iş bulamamıştım. Artık bu durum canımı sıkıyordu çünkü, çocukluğumdan beri ablama yük oluyor gibi hissediyordum. 

Arya ve Şirin, ikisi de eve gelir getirerek geçindirebiliyorlardı ama ben sadece onlardan harçlık alıp gezen bir velet gibi görünüyordum. Ablam istediği işte yeni çalışmaya başlamış olsa da, bu zamana kadar çalışmayı asla bırakmamış bizi geçindirmek için, bana bakmak için çocukluğundan beri durmadan çalışmıştı. 

Yeri geldiğinde hem annem, hem de babam olmuştu. Onların yokluğunu hissettirmemek için kendini bunca zaman hep hırpaladı. Sırf ben üzülmeyeyim diye resmen kendini parçaladı ve üstüne birde bunları yaparken, bana hiçbir şey hissettirmemeye çalıştı.

Bu yüzden sırf sevdiği işi yapmaya başladığı için onun adına en çok ben mutluydum. Gurur duyuyordum onunla. Her ne kadar kavga edip, atışsak da onun çok mükemmel bir abla olduğunu her zaman biliyordum. 

Nefesimi açık olan cama doğru vererek siyah saçlarımı karıştırdım. Onu sahipsiz sanmalarını istemediğim için şu ünlü Aşk Kafesine gitmeyi fazla istemiştim. Arya ilk kavga çıkarmak istediğimi düşündüğü için, yarım saat boyunca avukat hanımı kavga çıkarmak istemediğime inandırmaya çalışmıştım.

"Ne düşünüyorsun?" Arya'nın sesiyle düşüncelerimden uzaklaşarak ona döndüm. "Hiç..." diye mırıldandım sessizce. Arya ısrar etmeyip uzatmayarak başını sallayıp yola döndü.

"Müzik açmak ister misin?" diye sordu düz bir sesle. Omuz silktim. "Böyle iyi." dedim sadece. Bir şey demeden yola bakarak başını onaylarcasına salladı. Bir kızın elinde çöp poşetiyle koşarak arabanın önüne atlamayla Arya sessiz kısa bir çığlık eşliğinde panikle frenledi. 

İkimizin de gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Kız büyük bir şaşkınlıkla bize doğru döndü. Bizi fark etmediği oldukça belliydi. Arya korkuyla kıza bakarken derin nefesler alıp veriyordu. Aceleyle arabadan inmemle Arya'da durumu sindirerek benim gibi aceleyle arabadan indi.

Kız korkuyla bize bir bakış atarak geri adım attı. Masmavi okyanusu andıran gözleri, düz, sapsarı saçları olan, fiziği oldukça güzel, bebek gibi bir kızdı. Onunkilerin aksine mavi-yeşil karışımı duran gözlerim, dikkatle, bir yerine bir şey olmuş mu diye tararken fark etmeden incelemiştim fiziksel özelliklerini.

Arya, endişeyle kıza yaklaştı. "İyi misin? Bir şeyin var mı?" diye sordu telaşla. Ben ne yapacağımı bilmez gibi sadece durarak kıza bakıyordum. Kız başını iki yana salladı ifadesizce. "İyiyim. Bir şeyim yok." diye mırıldandı derin nefeler alarak sakinleşmeye çalışırken.

"İyi misin sen ya? Öyle atlanır mı arabanın önüne? Ya seni görmeseydik?" diye sordum bir anda, korku ve telaşla. Kızın bakışları anında beni buldu. Kısa bir bakış attıktan sonra hemen kaşlarını çattı. "Gördünüz ama!" dedi saf bir sinirle. Beklemediğim bir tepki olduğu için şaşkınlıkla ona bakakaldım. "Tamam, sakin ol. Senin için demiştim. Ne bu atar?" diye söylendim umursamazca bakışlarımı kaçırarak.

Arya hızla araya girdi. "Ay, çok korktum bir an çarpacağım sandım ya!" dedi rahatlamış sesiyle. Tanımadığımız sarışın kız Arya'ya döndü. "İyiyim ben, sorun yok." dedi Arya'yı rahatlatmak ister gibi bir sesle.

"Şükür ki yok." diye mırıldandım sessizce. Kız tam gidecekti ki konuşmamla onu durdurdum. "İsterseniz sizi bırakalım? Başka arabalarda çarpmadan sağ salim gitmiş olursunuz." dedim istemsizce alaylı çıkan sesimle.

Arya kaşlarını çatarak dirseğiyle koluma vurdu ama onu zerre takmadım. Sarışın, omzu üstünden bana bakarak kaşlarını derince çattı. "Gerek yok. Sizinle aynı arabada olacağıma araba çarpmasını tercih ederim!" dedi abartıyla.

Kaşlarım çatılırken konuştum. "Niye, ben neyim sanki? Asıl ben insanları tanımadan, nasıl bir olduğunu bilmeden onlara ön yargıyla yaklaşan insanlarla asla aynı arabaya binmem! En iyisi siz yürüyerek yolunuza devam edin!" dedim yüzümde yapma bir ifadeyle.

Kız alayla güldü. "Dedi, sırf bir kere araba çarpmak üzereydi diye her zaman öyle olacağını sanan adam." dedi bastıra bastıra. Arya şaşkınlıkla ikimize bakarken hemen araya girdi. "Tamam. Sakin olur musunuz, ne bu?" 

Sarışın kız Arya'ya döndü. "Ben gideceğim zaten şimdi." dedi ve hızla arkasını dönerek koşarak ilerlemeye başladı. Arkasından bakmadan başımı hemen Arya'ya çevirdim. "Bu ne ya? Deli midir nedir?" diye söylendim öfkeyle.

Arya kaşlarını çattı. "Öyle deme kıza! Belli dalgındı yada sinirliydi." dedi ciddiyetle. Alayla yüzümü buruşturdum. "Peki, avukat hanımefendi!" Arya gözlerini devirdiğinde hızla arabasının yolcu koltuğuna yerleştim tekrar. Arya bana kısa bir bakış atarak sürücü koltuğuna yerleşti ve arabayı ilerletmeye devam etti.

Çok geçmeden kafenin önüne gelmiştik. Zaten çok yaklaşmıştık. O deli kız önümüze atlamasaydı çoktan yetişmiştik de...

Kafenin yakınlarına arabayı park ettikten sonra arabadan inip kafeye ilerlemeye başladık. Bu kafe oldukça ünlüydü ve ablamı işe almaları bile mucize gibi bir şeydi. Arya'yla beraber yan yana kafenin cam kapısına doğru ilerliyorduk. Bakışlarım cam duvarların görünen görüntüsünden kafenin içini incelerken nefes verdim. Modern, tatlı ve oldukça hoş bir kafeydi.

Şirin Demir anlatımıyla.

Siparişlere yetişmiştik. Hatta fazla bile olmuşlardı. Rahatlıkla çalışıyorduk. Yemek arası için bir şeyler atıştıracaktık, bu yüzden mutfaktan çıktık. Poğaça rafından atıştırmalık bir şeyler almaya başladık.

Arkamda duran kafenin kapılarının açılıp kapanma sesini duymuştum. Saniyeler sonra  bir anda bir kişi arkadan bana sıkı sıkı sarılan kollar belime doladığında irkilerek başımı arkaya doğru hafif çevirmemle bu kişinin kardeşim Ali olduğunu gördüm. 

Yüzünde kocaman bir sırıtışla bana bakıyordu. Hemen arkasında da etrafı inceleyen Arya vardı. Karşımda kasanın arkasında duran Batu'ya gözüm kaymasıyla her zamanki çatık kaşıyla bizi izlediğini gördüm. Genel ifadesi vardı yüzünde ve bir şeyleri anlamlandırmaya çalışıyor gibiydi bakışları.

Ali yanağımdan kocaman öptü. Canım avukatımsa ciddi bakışlarla etrafa bakıyordu. Ali'ye döndüm. "Aliş'im hoş geldin." dedim neşeyle. Arya kaşlarını çattığında Ali'nin elleri benden çekildi. "Bana hoş geldin yok mu?" diye sordu Arya sahte bir üzüntüyle.

Tam ona döndüğüm sırada birinin işaret parmağıyla omzumu dürttüğünü hissetmemle irkilerek parmağın sahibine döndüm. Batu ciddi ifadesiyle bana bakıyordu. Kaşlarım kalkı. "Ne oldu?" diye sordum sadece.

Çatık kaşlarını bozmadan soruma cevap verdi. "Hani bir şeyler atıştıracaktık ya? Yine hafıza kaybı falan mı geçirdin, kızım!" diye söylendi genel sinirli tavrıyla. 

Batu'nun konuşmasıyla Ali başını kaldırıp ciddi bir ifade ile Batu'yu süzdü. Batu, Ali'nin onu süzdüğünü fark ederek daha da çatılan kaşlarıyla ona döndü. Ali sahte bir şekilde gülümsedi. "Siz Batu öküzü- Pardon Batu olmalısınız." dedi ince bir alayın bulunduğu sesiyle.

Batu hemen kaşlarını mümkünmüş gibi daha da derince çatarak bakışlarını çok kısa süre bana çevirdi. Bense hiç bozuntuya vermeden çenemi hafifçe kaldırarak onun bakışına karşılık verdim. Batu gözlerini kısarak Ali'ye baktı. "Evet de siz beni nereden tanıyorsunuz? Ha, Aşk kafenin pastacısı olduğum için herhalde?" diye sordu merakla.

"Yok oradan değil..." dedi ardından gözleriyle beni işaret etti. "Ablamdan tanıyorum. Ne kadar kötü davrandıysanız gece gündüz sizi konuşuyoruz." dedi hiç çekinmeden, imalı sesiyle.

Batu'nun çatık kaşları havaya kalktı anında. Bakışları yine çok kısa süre bana kaydı. "Kardeşiniz demek..." diye mırıldanınca başımı onaylarcasına salladım. Ali sahte bir şekilde gülerek başını salladı. 

Onların ardından Aya elini Batu'ya doğru uzattı. "Merhaba, Ben Arya." Batu'da karşılık vererek elini uzattı. "Bende Batu." dedi ifadesizce. 

Mutfaktan Pelin çıktı ve bizi görüp yanımıza geldi. "Selam..." Bakışlarının Ali ve Arya'ya kaymasıyla yüzündeki gülen ifade anında soldu. Ali'nin bakışları da Pelin'e kayınca yüzüne şaşkınlık oturdu. Bakışlar karşısında kaşlarımı merakla çattım. 

Arya, "Sen bizim önümüze atlayan kızsın?" dedi büyük bir şaşkınlıkla. Ali, Arya'ya bakmadan Pelin'e odaklanmış bir şekilde Arya'yı onaylarcasına başını salladı. 

Batu'nun kaşları bu sözcüklerle beraber sertçe çatıldı. "Ne? Önümüze atlayan derken?" diye sordu telaşla Pelin'e dönerken. Ali, Batu'ya döndü. "Hanımefendi biz arabadayken bir anda önümüze çıktı. Durmasaydık çarpacaktık." diye açıkladı ciddileşen sesiyle.

Batu telaşla tekrar kardeşine döndü. "İyi misin? Bir şey oldu mu? Niye bize söylemiyorsun Pelin?" Pelin hemen başını iki yana salladı. "Yok, gayet iyiyim hiç bir şey olmadı, abiciğim." dedi sakinleştirmeye çalışır gibi.

Batu tekrar endişeyle konuştu. "Niye dikkat etmiyorsun Pelo, ya çarpsaydı?" Pelin masum bir şekilde, masmavi gözleriyle abisine baktı. "Abi görmedim işte." diye mırıldandı.

Batu, "Ne demek görmedim işte? Daha dikkatli ol bundan sonra!" diye uyardı. Pelin başını salladı. "Tamam olurum abi, ama daha fazla uzatmasak mı?" diye mırıldandı sessizce.

Batu daha fazla bir şey demeyerek Arya ve Ali'ye döndü. "Biz bir şeyler atıştıracaktık, isterseniz sizde bize eşlik edin?" diye sordu bana olduğu aksine kibar olarak. Arya başını salladı. "Aslında zaten onun için geldik. Hem Şirin'imizi görmek için, hem de bir şeyler yeriz diye geldik." dedi sakince.

Batu, Pelin'e döndü. "Pelo, biz yukarı çıkıyoruz. Sen bir şeyler getirir misin? Kendine de al hep beraber yeriz olur mu, abiciğim?" diye sordu sakince. Pelin başını sallayarak bir şeyler almak için cam rafı açtı. Pelin gidince Ali'de bakışlarını Pelin'in üzerinden çekmişti. 

Üst kata çıkmak için hep beraber merdivenlere ilerledik. Hızlı adımlarla döner merdiveni çıkarak yukarı kata ulaştık. Yukarı kata çıktığımızda Batu hemen, cam köşesinde manzaranın en güzel göründüğü bir masaya geçti.

Ben ve Batu karşı karşıya cam köşesindeki sandalyelere oturmuştuk. Ali baş köşeye, Arya ise benim yanımdaki sandalyeye oturmuştu. Bir süre sessizlik oldu. Ali'nin bakışları kafenin içinde, müşterilerde gezinirken, Arya'nın bakışları ise, manzarada dikkatle geziniyordu. 

Çok uzun sürmeyen sessizliğin ardından Arya dayanamayarak bu sessizliği bozdu. "Kafeniz çok güzelmiş. Manzarası falan." dedi Batu'ya dönerek. Başını sallayıp ciddi ifadesini bozmadan konuştu. "Öyle." Hiç de mütevazi değildir huysuz pastacımız.

Ali kısık gözleriyle Batu'yu izliyordu. Batu'ya besbelli gıcık olmuştu. Ama sanırım hissettiğime göre Batu'da ondan pek hoşlanmamıştı. 

Çok geçmeden Pelin elinde atıştırmalık bir şeyler olan bir tepsiyle merdivenlerden çıktı.  Bakışlarımız ona çevrilmişti. Yanımıza yaklaşıp yüzüne gülümsemesini kondurarak tabakları ve çay dolu bardakları masaya tek tek, herkesin önüne bırakıp, hızla masadaki boş sandalyeye oturdu.

Arya, elini Pelin'e doğru uzattı. "Biz tanışmamıştık. Ben Arya." Pelin'de karşılık olarak elini uzattı. "Bende Pelin. Memnun oldum."

Ardından Ali'de bıkkın bir ifadeyle elini Pelin'e doğru uzattı. "Ben Ali." Pelin'de aynı tavırla başını sallayarak Ali'nin elini uzatmasına karşılık olarak elini uzatıp sıktı. "Pelin." diye mırıldandı sadece. Ali normalde böyle biri değildi. Aralarında ne oldu da böyle yapmıştı merak etmiştim doğrusu.

Batu'nun atıştırmalığını yemeye başlamasıyla bende kendi atıştırmalığımı yemeye başladım. Basit poğaça tarzı şeyler atıştırıp çay içiyorduk. Herkes konuşmadan sessiz bir şekilde yiyordu. 

Tekrar oluşan bu sessizliği bu sefer bozarak konuştu. "Kardeş misiniz?" diye sordu bana ve Arya'ya bakarak. Ağzımdaki lokmayı yutup cevap verdim. "Evet. Ali benim kardeşim. Arya'da kardeşim gibidir, ama aslında yakın arkadaşım ve aynı zamanda ev arkadaşım." diye açıkladım. Pelin sadece tebessüm ederek başını anladığını ifade edercesine salladı.

Batu'nun koyu ela bakışlarını üzerimde hissediyordum. Bakışlarım ona kayınca hemen önüne dönüp böreğinden büyük bir ısırık aldı. Kısa bir bakış attıktan sonra Pelin'in sesiyle bakışımı ondan çekerek Pelin'e verdim. "Abim ile Şirin bir türlü anlaşamadılar. Sürekli bir kavga halindeler." dedi eğlenen sesiyle.

Çayımdan büyük bir yudum alırken Pelin'i izliyordum. Ali, son derece ciddi bir ifade ile Pelin'i dinliyordu. Arya, gülerek konuşmaya katıldı. "Evet evet. Şirin sürekli ondan bahsediyor." dedi aynı Pelin gibi eğlenerek. Bunu demese miydin acaba Arya'cığım...

Bakışlarım hemen Batu'ya kaydı. Bana bakıyor ve gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Şuan kendimi asmak istiyor, yine de şunun şu gülüşünü görmek istemiyordum. Nefesimi vererek ona bakmamaya çalışarak bakışlarımı kaçırdım. 

Hızla Arya'ya omzumla çarparak ona imalı bir bakış attım. Arya ona attığım bakışı pek umursamamış gibi hafifçe sırıtarak, "Yalan mı?" diye fısıldadı. Gözlerimi belerterek dişlerimi sıkıyordum ki anında kendimi toplayarak sahte bir gülümseme yüzüme kondurup önüme döndüm.

"Siz bide onları dün görün!" dedi Pelin fazlasıyla büyük bir heyecanla. Dün ki mutfak savaşımız, birbirimizden pasta yapmamız, üst üste düşmemiz...

Ali tam çayını içmek ağzına götürecekken durup kafasını Pelin'e çevirdi. "Dün ne oldu ki?" diye sordu merakla. Şuan en çok istediğim şey Pelin'i susturmaktı. Ali kaşlarını çatarak önce bana Batu'ya baktı. Bakışları yine bana dönünce konuştu. "Ne olmuş dün? Ne oldu abla?" diye sordu tekrar.

Ali'yi umursamadan Pelin'e sus bakışları attım. Arya, dikkatle Pelin'in cevap vermesini bekliyordu. Pelin, Batu ile beraber attığımız bakışları hiç fark etmeden, sırıtarak konuşmasına devam etti.

"Böyle üst üste alt alta, dip dibe."

Arya'nın içtiği çayın boğazına kaçması ile öksürmeye başladı. Batu ile kitlenmiş Pelin'e şaşkın bakışlar atıyorduk. Olayı böyle anlatmayabilirdi! Desene, düştüler diye!

Öksüren Arya'nın sırtına vurmaya başlarken bakışlarım hala Pelin'deydi. Ali kaşlarını son derece çatarak bakışlarını Batu'yla bana çevrildi. "O nasıl bir şey ya..." diye mırıldandı şokla. "Üst üste alt alta derken?" Şaşkınlığı sesinden anlaşılıyordu.

Kardeşim ve arkadaşım, Batu ile bana, hatta daha çok bana, bir açıklama ister gibi bakıyordu. "Yuh! Çüş yani kardeşim, sende ne abarttın! O olay tam öyle değil!" diye hemen atladı Batu. 

Bende ona katılarak hızla başımı salladım. "Evet! Ben yanlışlıkla Batu'nun üstüne düştüm Yani çok büyük bir şey değil." diye açıkladım. Ali gözlerini kısmış bizi izliyordu. "Öyle yani?" Hemen başımı salladım. "Evet öyle!"

Arya'nın dikkatli bakışları bendeydi. "Bizden bir şey saklamıyorsun değil mi? Unutma hayatına karışmayız ama, her gün lafını ettiğin adamın iki günde dibine sokulmana da senin adına iki üç kelime ederiz." dedi sakince. 

Gözlerim irileşirken şokla konuştum. "Ya yok diyorum! Ben bunu tanıyalı ne kadar oldu sanki? Yok öyle bir şey. Asla olmaz da!" dedim hiddetle. Batu, "Çok kırıldım. Ağlıyorum şuan, ağlak pastacı gibi." diye alayla fısıldadı sadece benim duyabileceğim bir sesle.

Onu umursamadan sinirle nefes verdim. Arya oluşan gerilimi bozmak adına hızla lafa atladı. "E tamam o zaman biz gidelim, evde görüşürüz artık." dedi bana dönerek.

Bir şey demeden onaylar bir şekilde kafasını salladım. Arya hızla sandalyesinden kalkıp Ali'nin arkasına geçti. Zaten kalkmakta olan Ali'yi kolundan tutup kaldırdı. "E yeni geldik?" diye söylendi Ali ayağa kalkarken.

"Ziyaretin kısası makbuldür kardeşim." diye mırıldandım sessizce. O kadar sessiz çıkmıştı ki sesim, kimsenin duymayacağını bile düşünmüştüm. Batu göz ucuyla bana baktı. "Hasta ziyaretinin o." diye düzeltti düz bir sesle.

"Neyse neyin işte." diye mırıldandım sessizce. Pelin olayı yeni anlamış gibi bir ifadeyle yavaşça ayaklanırken onlar merdivenden aşağıya inmek için ilerlediler. Onlar merdivenlerden inerken bizde peşlerinden indik.

Aşağıya kadar onlara eşlik ettik. Kapının önüne gelince durduk. Pelin, Arya'ya döndü. "Tekrar gelin. Çok az kaldınız." dedi samimi bir tavırla. "Geliriz zaten iş yerimde buraya oldukça yakın." diye karşılık verdi Arya, aynı samimiyetle. Ali bir şey demeden kısa bir bakış attı sadece. Ardından dönüp göz ucuyla bana baktı. "Sanırım bize eksik anlatmışsın ama... neyse, akşam görüşürüz abla." diye fısıldadı hızlıca.

Tebessüm ettim. "Akşam görüşürüz Aliş'im." dedim düzgün duran siyah saçlarını karıştırarak. Kaşlarını çatarak geri çekildi. "Ya! Niye bozuyorsun abla ya!" diye söylenerek çok bozulmamış olan saçını düzeltmeye çalıştı. Gülerek hafifçe koluna vurdum. "Korkma bozulmadı, süslü!" 

Ali elini saçından çekince kapıdan çıkmakta olan Arya, Ali'nin koluna yapışarak onu da kendiyle beraber dışarı doğru sürüklemeye başladı. Bakışlarımı kaçırarak Batu'ya çevirdiğimde onun zaten bana baktığını gördüm. 

Göz göze gelmemiz ile yine hemen bakışlarını kaçırarak onlara çevirdi.Onun bakışlarını kaçırmasıyla bende bakışlarımı çekerek onlara çevirdim. Omuzları üstünden buraya bakarak el sallayıp, hızla kafeden uzaklaşmaya başladılar. 

Onlar gider gitmez Batu Pelin'e döndü. "Bir kere şu çeneni tut Pelo ya! Sus işareti çakıyoruz susmuyorsun da! Aynı Orkun gibisin ya! Üstüne birde anlatışın ne öyle? Sanarsın dip dibeymiş! Dudak dudağa da deseydin?" dedi abartarak. Son cümleyi beklemediğim için, içimde anlamsız bir şaşkınlık oluştursa da tek kelime etmedim. 

 Pelin, umursamazca omuz silkerek yanımızdan ayrılıp mutfağa ilerledi. Kafeden içeri, boyu Batu'dan muhtemelen üç dört santim kısa olan, sarı saçlı, mavi gözlü, hafif sakallı, bir kulağında küpe olan bir adam girdi.

Batu'nun kaşları adamı fark eder etmez çatılmıştı. Tanımadığım yabancı adam bu görüntü karşısında memnunca tebessüm etti. İçime doluşan merakla bakışlarım bir Batu'da, bir adam da gezindi. 

"Selam!" dedi sahte bir sevinçle. Mavi gözleri çok belirgin olduğu için dikkatimi çekiyordu.  Batu kaşlarını çatmış onu izliyordu sadece. Adamın bakışları Batu'nun hemen yanında duran bana kaydı. Ciddi ifademle adama cevap verdim. "Selam, Hoş geldiniz." dedim. Adam bana sadece gülümsedi.

Ardından Batu'ya dönüp, "Duydum ki, yeni pastacı almışsın. Bir gelip uğrayayım dedim." dedi alayın bariz bulunduğu sesiyle. Batu bakışlarıyla demin içeri girdiği cam kapıyı işaret etti.  "Git de olay çıkmasın. Bu bilgi seni ilgilendirmez." dedi sakin kalmaya çalıştığını belli eden sesiyle.

"Ama hemen kovma. Siz nasıl çalışan aldınız ya? Almazdınız çalışan falan. Aile kafesi falan, takılırdınız öyle?" dedi aynı alaylı sesiyle. Batu nefes vererek koyu elalarıyla, adamın dikkat çekici mavi gözlerine baktı. "Seni ilgilendiren olay yok diyorum ya. Evet çalışan aldık, ne yapacaksın? Bu muydu yani? Bunun için mi buraya kadar zahmet ettin?" diye sordu sinir ve alayın karışık olduğu sesiyle.

Adam alayın yavaşça solduğu ifadesiyle bakışını bana kaydırdı. Beni dikkatle baştan aşağıya süzmesiyle içimde rahatsızlık hissetmiştim. Ardından geri Batu'ya döndü. Yüzünde bu sefer muzip bir gülümseme oluştu. "Bu arada yeni pastacınız çok güzelmiş." Batu'yu kızdırmak için söylediği net olarak belliydi. Aralarındaki ilişkiyi hala çözmeye çalışıyordum.

Adamın bakışları tekrar bana kaydığında bu sefer yüzümü inceledi. Kaşlarım çatılırken Batu önüme geçerek adamın görüşünü engelledi. "Öyle. Ama buda seni ilgilendirmez. Şimdi, çek o gözlerini pastacımın üzerinden." dedi kaskatı sesiyle.

Adamın ifadesi tekrar ciddileşti. "Batu Karaman ve pastacısı ha?" diye mırıldandı alayla.

  Batu'nun arkasından çıkarak yanında durdum. "Evet, kimsiniz bilmiyorum ama sizi ilgilendirmez bu. Kapının önünden durup müşterilerin giriş çıkışını zorlaştırıyorsunuz, kibarca söylüyorum. Gider misiniz beyefendi?" diye olaya atladım.

Adamın bakışları bana kaydı. Bir mimik göstermeden Batu'ya yaklaştı. Bakışlarını yukarı kaldırarak koyu ela gözlerine sert bakışlarıyla baktı. "Farkındasın değil mi, Batu? İnsanlar bizi tercih etmeye başlıyor bile." diye ciddiyetle konuştu. "Her konuda, her zaman, en iyi, en tercih edilenim Batu. Her zaman yanımda hiç olarak kalacaksın..." diye yüzüne doğru fısıldadı.

Batu alayla güldü. "Başarılarının kaynağı bile benken bu nasıl olacak acaba? Hayatın beni taklit etmekle geçmedi mi? Kafeni bile sırf benim buradaki başarıma inat açtırmadın mı?" diye sordu sertleşen sesiyle. 

Adam ciddiyetle Batu'yu dinlerken Batu bir daha konuştu. "Peki sen farkındasın değil mi? Seni kale almadığımın? Her zaman kendini bir adım önde sanman işime geliyor. Sonradan o kimin önde olduğunu fark tekrar ve tekrar fark ettiğin anda ki ifaden çok hoşuma gidiyor." diye onun gibi fısıldadı.

Adam dişlerini sıkarken Batu'ya doğru bir yumruk savuracaktı ki Batu anında bileğinden kavrayıp çevirerek onu engelledi. Adamın ağzından sadece kısık sesli bir inleme ile yüzü buruşmuştu. Batu bileğini bırakıp hızla diğer eliyle sert bir yumruğu sarışın adamın yüzüne geçirmesiyle adam geri sendeledi. Müşterilerin buraya bakmaları pekte umurlarında değildi.

Şaşkınlıkla ağzım aralanırken Batu'yu kolundan tutup geri çekmeye çalıştım ama bu imkansız gibi duruyordu. Adam büyük bir öfkeyle ileri atılarak Batu'ya beklemediği bir anda bütün öfkesiyle yumruk attı. "Bitireceğiz sizi. Yavaş eriteceğiz. İziniz bile kalmayacak!" diye öfkeyle suratına doğru bağırdı. 

Batu geri sendelememeye dikkat ettikten hemen sonra, bir anda ileri atılarak adamı yakalarından tutup kapının yanındaki ful cam olan duvara yasladı sertçe. "Yeter! Elimde kalmak mı istiyorsun? Siktir git diyorum gitmiyorsun, uzaklaş diyorum uzaklaşmıyorsun!" diye bağırdı tıpkı onun gibi öfkeyle.

Adam milim kıpırdayamıyorken arkasına geçip iki koluna yüklenerek onu geri çekmeye çalıştım. "Batu! Herkes buraya bakıyor geri çekil, gitsin o da!" diye sertçe fısıldadım sırtına doğru, duyabileceği şekilde.

Adam sadece Batu'ya bakıyorken Batu bir şey demeden geri çekilip bırakmadığı yakasıyla beraber adamı cam kapıya doğru itti. Sarışın adam kafeden çıkmadan önce ona öfkeli bakışını atıp acele adımlarla uzaklaştı.

Sadece kaşı kanayan, hala öfkeli görünen Batu ve ben onun arkasından baktık. Kaşlarım çatıktı. Bu adamla olan mevzusunu gerçekten merak etmiştim.

Bölüm bu kadardı!

Bölümü beğendiniz mi? Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuzz?

Bir diğer bölümde görüşmek üzere <3

Bana destek olarak hikayemi oylayarak yorumlar yaparsanız çok sevinirim🤍

Ig: dilek.wt

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top