25.BÖLÜM : KAZANANLAR VE KAYBEDENLER
25.BÖLÜM: KAZANANLAR VE KAYBEDENLER
Bedenimizi saran su miktarı git gide azalıyordu. Kumsala yetiştikçe esinti bedenimizi hafiften üşütüyordu. Sudan çıkınca kumlara basmamızla ayaklarımızın altı tamamen kuma bulandı. Buna yüzümü buruşturdum.
Batu benden ayrılıp hızlıca ilerlediği gibi kafenin yan tarafından bir hortumu aldı. Bende yanına ilerlediğimde Batu hafifçe eğilip ayağımı eline aldı. Hortumdan gelen suyla ayağımdaki kumları düşürürken bir yandan eliyle kumlardan temizliyordu. "Ben de yapardım." diye mırıldandım kısık bir sesle. Batu tek kelime etmedi.
Ayağım temizlenince, ayağımı ayakkabıma doğru bıraktı. Temizlenen ayağımla ayakkabımı giymeye çalıştığımda o bu sefer diğer ayağımı temizlemeye başladı. İki ayağımda kumlardan kurtulunca buna sevindim. Geri adım attığımda Batu bu sefer kendi ayaklarındaki kumları temizledi.
Islak ıslak eve dönecektim bir de şimdi. Ayakkabılarını giyen Batu'nun benim yanıma geldiğini hissettim. Ayakkabı işini halledince dikleşerek karşımdaki Batu'ya baktım. Batu'nun gözleri dikkatle üzerimde gezindi. "Bize gel. Böyle eve göndermem seni." dedi net bir sesle.
Kaşlarım hızla çatıldı. "Size mi geleyim? Ne?" diye sordum şaşkınlıkla. Batu hızlıca başını salladı. "Sırılsıklamsın. Saçlarına bak birde! Hasta olursun böyle!" Eli sıkıca elimi tuttu. "Bize gidelim." Hemen elimi elinden çekmeye çalıştım ama imkansızdı. "Batu! Saçmalama! Soğuk bir hava yok ki hasta olayım! Evime giderim ben!" dedim hemen.
Batu bunu umursamadan kafenin hemen yanında olan iki katlı çok büyük görünmese de içi büyük olan eve doğru ilerletti bizi. "Batu diyorum!" Batu hiç umursamadan, "Böyle hiçbir yere göndermem seni!" dedi.
Elimi çektiğimde bana dönüp çatık kaşlarıyla bana baktı. Saniyeler için eğilip beni omzuna aldığında sırtını yumruklamaya başladım. "Ya şimdi de alıkoyuyorsun! Nerede o deminki Batu? Şimdi öküz olanı mı geldi?!" diye söylenmeye başladım. "O kişi aynı kişi manyak hanım! Her seferinde senin yüzünden zehirlendim zaten bir sus artık!" Sırtına daha sert yumruklar geçirdim. "Öküzsün!" Batu anahtarıyla kapısını ses çıkarmadan açarken bana cevap verdi. "Sen nesin? Fil?" Tekrar sırtına bir yumruk geçirdim.
Batu kapıyı ses çıkarmadan kapattı ve hızlı hızlı ama sessiz bir şekilde merdivenleri çıkmaya başladı. Geç saat olduğu için bende sesimi çıkarmıyordum. Görünene göre ailesi uyuyordu. Pelin'in odasının ışığı hala açıktı. Ve odasından sesler geliyordu. "Bende seni seviyorum!" Ali'yle konuşuyor olmalıydı.
Batu bir anda odasına girmeden duraksayıp Pelin'in kapısına doğru baktı. "Kimi seviyor o?" diye mırıldandı bir anda ağzından çıkmış gibi. Dikkatini dağıtmak için hemen sırtını yumrukladım. "Kim kimi seviyor bilmem ama ben artık seni sevmeyeceğim!"
Batu ağzında bir şeyler geveleyerek odasına girdi ve kapıyı sessizce arkamızdan örttü. Odasına döndüğün gibi bir anda omzundan beni yatağına attı.
Omzu üstünden bana bir bakış attıktan sonra dolabına doğru ilerledi. "Ben üzerimi değiştirip gideyim o zaman." dedim hemen. Yatakta beni bıraktığı gibi durmuş ona bakıyordum. "Hele bir giyin de." diye mırıldandı ve üzerindeki ıslanmış, içini gösteren beyaz tişörtünü bir çırpıda çıkardı.
Manzaramın yerini, son derece mükemmel görünen kasları alırken gözlerim irileşti fakat fark ettirmemek için hemen ifademi sildim. Ellerim gözlerime doğru gitti. Ellerimle gözlerimi kapattım fakat iki parmağımın arasından hala onu görebiliyordum.
Beni fark eden Batu duraksadı ve buraya baktı. Başım yatağın yanından biraz aşağıya sarktığı için onu ters bir şekilde kesiyordum. Batu yüzünde oluşan sırıtışla beraber karşıma yanıma kadar gelip eğildi. Kasları daha yakın ve daha netti artık. "Kapatıyorsan tam kapatsaydın bari." dedi ve bir parmağının ucunu baktığım deliğe soktu.
"Rahat bırak beni!" diye söylenerek geri çekilip pozisyonumu değiştirdim. Sırtımı yatağın başın yasladım. "Ben seninim sevgilim. Sen iste böyle kalayım. Kaçak kaçak bakmana gerek yok." dedi muzip bir sesle. Kollarımı birbirine bağladım. "Git üstünü giy Batu!"
Batu gülerek geri döndü. Dolabından aldığı lacivert tişörtü üzerine geçirdi. Diğer ıslak tişörtü ise köşedeki kirli sepetine attı. Eli kemerine gidince gözlerim irileşti. "Oha! Herhalde benim burada olduğumu unuttuğun bir an!" Yüzünde eğlenmiş gibi bir sırıtış oluşunca yüzüm buruştu. "Hiç komik değil! Bende burada elbisemi çıkarsam hoş mu yani?" Batu omzu üstünden, kalkan kaşları ve yüzündeki sırıtışıyla bana baktı. "Zaten burada çıkarmayacak mısın?"
Gözlerim irileşirken garip garip ona baktım. "Hayır tabi ki! Senin beyninde tam olarak ne dönüyor?" Batu bana bir cevap vermeden dolabının kapağının arkasına geçti ve pantolonunun öyle çıkardı. Bakışlarım amaçsızca dolabın altında, görünen bacaklarında geziniyordu.
Saniyeler sonra çıktı ve üzerime bir tişört ve bir şort attı. İrkilerek bana attığı kıyafetlere baktım. Beyaz bir tişört, siyah bir şort. "Başka lazım bir şey var mı?" Elim elbiseme doğru bastırdığımda zaten bedenimde olan ıslaklığı parmak uçlarımda da hissettim. "İç çamaşırlarım da ıslandı." diye mırıldandım.
Batu tekrar dönüp bu sefer boxerlerinden bir tanesini kıyafetlerin üzerine attı. "Benden giy temiz sonuçta." Ona bir bakış attım. "Pelin'den alsana." diye bir fikir sundum fısıldayarak. Batu alay eder gibi gözlerini kıstı. "Ne diyeceğiz? "Kardeşim benim kadın iç çamaşırlarım kirli de sen bana bir takım ayarlasan?" Falan mı?"
Bunu demesiyle gülmeden edememiştim fakat elimi de ses çıkmasın diye ağzıma örtmüştüm, çünkü Pelin'in odası hemen yan odaydı. Her ses o odaya gidebilirdi.
Batu hala sorar gibi bana bakıyordu. "Ne bileyim Pelin'den iste!" Batu gözlerini irileştirerek bana doğru eğildi. "Neden diye sorarsa ne diyeceğim?" Aklıma gelen cevapla yine gülesim gelmişti fakat bu sefer dudaklarımı birbirine bastırdım. "Demin verdiğin örneği söylersin işte."
Batu onunla alay etmeme kaşlarını çattı. "Şirin!" Rahatça omuz silktim. "Tamam o halde beni bu şekilde evime bırak." Batu kaşlarını daha da çattı. "Şirin!" diye tekrarladı fakat bu sefer İ'yi uzatarak.
Bakışları etrafta dolandı. "Pelin'e kapıdan söyleyeceğim. O ayalarsın." dedi umursamaz bir sesle. Gözlerim yine irileşmişti. "Söyleyeceksen sadece denizden dolayı ıslak olduğumu söyle!" Aceleci çıkan cümleme çarpık bir şekilde sırıtarak bulunduğum yatağa doğru bir adım attı. "Başka bir şekilde ıslak olduğunu söyleyecek halim yok."
Ona gözlerimi devirdiğimde hızla döndü ve odadan çıktı. O çıkınca bakışlarım etrafta dolandı. Odasında bulunan spor aletlerini tek tek inceledim. Odasının tam bir köşesinde kum torbası bulunuyordu. Uzandığım yataktan kalkıp kullanıldığı dışındaki kumaşından belli olan kum torbasına bir bakış attım. Ardından dambıla, ağırlık çalışmak için bulunan oturaklı alete, bisiklet görünümlü spor aletine bakış attım. Ve bu tarz veya daha küçük spor ekipmanları da dağınık bir şekilde masasının üstüne bulunuyordu.
Bir tarafta da duvara monteli olan bir kitaplık duruyordu. Merakla kitaplığın karşısına ilerleyerek kitaplarına baktım. Aşk türünden sadece geçen benim kitaplığıma bakarken saydıkları vardı. Onun dışında kalanlar hep karışık konularındandı. En gözüme çarpanları, Dostoyevski romanları, Oğuz Atay romanları, Agatha Christie polisiye romanları ve psikoloji kitaplarıydı.
Kapının açıldığını hissedince kapıya taraf döndüm. Batu elinde küçük bir torbayla girdi ve kapıyı arkasından kapattı. Torbayı bana uzatınca elinden aldım. "Torbaya mı koymuş?" diye mırıldandım paketi incelerken. "Nil ablam bugün alıp bırakmış. Onu verdi direkt. Ve senin için de birazdan eve bırakacağımı söyledim."
Başımı salladığımda Batu bedenini yatağa bıraktı. "Hadi giyin." dedi sırtını yatağın başına yaslarken. Ona döndüğümde ellerini başının arkasında sabitleyerek beni izlemeye başladı. "Hadi!" dedi sanki manzara seyrediyormuş gibi bir keyifle.
Ona alay eder gibi gülümsedikten sonra konuştum. "Ben banyoda giyinirim annenleri uyandırmadan." Tam gidiyordum ki aklıma fermuarım gelince birkaç adım geri gelerek sırtımı ona döndüm. "Fermuarımı açar mısın?" Batu'nun yataktan kalktığını hissettim. Adımları ardıma kadar gelince gölgesi de üzerime düşmüştü adeta. "Yeter ki iste, Şirin Pastacı." Parmaklarını fermuarımda hissettiğimde yavaştan fermuarın açılma sesi de gelmeye başladı.
Sabırla açmasını beklerken elbisenin genişlediğini hissettim. Bu açıldığının göstergesiydi. Bir anda enseme öpücükler kondurunca başımı hızla geri atarak küçük bir kahkaha attım. Gıdıklandığımı bilerek daha çok öpücük kondurmaya başladığında hızla ondan uzaklaştım. "Batu!" Batu sadece sahte bir şekilde kaşlarını çattı.
Onu ittiğim gibi odadan sessiz sedasız çıkıp parmak uçlarımla banyoya ilerledim. Banyoya girdiğim gibi kapıyı ses çıkarmadan kapatıp üzerimdeki ıslak elbiseyi çıkardım. Elbiseyi şimdilik durması için köşeye attım. Ardından hemen torbadan iç çamaşırlarını çıkardım.
İç çamaşırları görmemle gözlerim şaşkınlıkla irileşti. Dantelli kahverengi bir iç çamaşırıydı. Bakışlarım daha derine indiğinde bir kağıt gördüm. Kağıdı aldığım gibi üzerinde yazanı okudum. "Batu çikolatayı ve haliyle kahverengiyi sever ;) Size iyi eğlenceler."
Şaşkınlıkla bu sefer nota bakıyordum. Peki ya Nil abla bu kadarını nereden biliyordu? Yani herhangi bir sebepten eve geleceğimizi... Bunları yarın Nil ablaya bir güzel soracaktım. Şu gönderdiği şeye bak!
Bu düşünceleri yok sayarak hızlıca gözlerimle aynı renk, tam bedenime göre olan takımı giydim. Neyse ki Batu'nun bana verdiği kıyafetler vardı diye şükrederek üzerime kocaman olan ve bundan gayet memnun olduğum beyaz tişörtü giydim. Oversize severdim ama bu baya bir oversize oluyordu. Altıma hemen bana verdiği şortu giydim. Fakat bunda da bir sorun vardı. Hem belden düşecekti hem de şortun uzunluğu dizlerimin tam bitimindeydi. Şortu tişörtün altından yukarı çekerek bel kısmındaki ipi çekerek belime göre bağladım. Aynadan bakınca komik bir görüntüm olsa da zaten hemen şimdi eve gideceğim için bunu umursamadım.
Islanan kıyafetlerimi boşalan torbaya koyup aynı sessiz adımlarla odadan çıktım. Odaya girdiğimde Batu'nun ciddi bakışları üzerimde gezindi. Zaten çatık olan kaşları daha da çatılmıştı. Başımla ona kapıyı işaret ettim. "Hadi gidelim. İstersen ben giderim..." Batu'nun kaşları alay eder gibi kalkmıştı. "Elbet gidersin... Ama ben seni gönderir miyim?" Yüzüme yapmacık bir gülümseme yerleştirdim. "Kapıyı suratına çarptım mı görürüz gönderip göndermediğini."
Batu çatık kaşlarıyla oturduğu yerden kalkıp tam karşıma dikildi. "Bu gece benim yanımda kal. Benimle kal." Sürekli bir şaşkınlığa giriyordum. Kaşlarım kalkarken Batu'ya doğru tam döndüm. "Saçmalama istersen." Batu bir adımda aramızdaki mesafeyi kısıtladı. "Ne olur sanki? Saat geç olmuş bile. Şimdi uyur, yarın direkt kafeye geçeriz." dedi ikna edici çıkardığı sesiyle.
Gözlerim kısıldığında tekrar konuştu. "Zaten herkes mesai diye biliyor." Bakışlarımdaki ifadenin hafiflediğini görünce hafifçe güldü. "Kıyafetlerimin içinde biraz kaybolmuşsun." Sinirlerim bozulmuş gibi gülüp kollarımı iki yana açtım. "Biraz mı?"
Batu açtığım kollarımı fırsat bilerek beni kendine çekerek kollarını bana sardı. Ben afallarken o saçlarımı koklayıp başımın üstüne öpücük bıraktı. "Kal bugün. Bırak gözlerin gözlerimdeyken, kokun dibimdeyken uyuyayım."
Hayır diyemediğim için değil, bunu içten bende istediğim için ona hayır diyemiyordum. Bende aynı şekilde onu istiyordum çünkü. Başım ona doğru kalkarken göz göze geldik. Koyu elalarına uzunca baktım. "Tamam. Bu gece seninle uyuyacağım."
Batu'nun beni saran ellerinin çekildiğini hissettim. Benden ayrıldığında bu sefer eli elimi buldu. Denize gireceğimiz zaman yaptığı gibi yine ellerimi sıkı sıkı tuttu. Göz göze geldiğimizde hafifçe gülümsedim. Yüzümde oluşan gülümsemeyi izlerken boşta olan elini uzatıp yanağımı sevdi. Saniyeler süren sevişinden sonra yanağımı hafifçe sıkıp uzanarak dudaklarını yanağıma bastırdı.
Dudaklarının etkisi yanağımda hoş bir etki bırakırken gülümsemem büyüdü. Geri çekince bırakmadığı elimden beni kendisiyle ilerleterek yatağa ilerledi. Koyu yeşil örtüsünü kaldırdıktan sonra bana dönüp işaret verdi. "Ben yerde mi yatsam? iki kişi sığar mıyız?" Kaşlarını çatarak bana bir bakış attıktan sonra koltuk altlarımdan kaldırıp yatağına bıraktı beni. Bakışlarım hala ondayken yanıma gelmeden, "Sence seni yerde yatırır mıyım?" diye sordu.
Bakışlarım sadece ondayken terliklerini çıkarıp yanıma oturdu. Bir süre öyle yatakta oturur gibi kaldık. Sanki bir şey bizi dürtmüş gibi bir anda birbirimize baktığımızda içimde kopan kıyameti hissettim. Koyu ela gözleri her zaman içime işleyecekti.
Batu bir avcunu yatağa bastırırken bana doğru döndü. "Uykun var mı?" Omzumu siltim. "Bilmem. Ama gözlerimi kapatsam gelebilir gibi." diye mırıldandım. Batu yastığa doğru baktı. "Şimdi uyumak ister misin o halde?"
Yastığa attığım saniyelik bakışı görünce sesini duydum. Ben konuşmadan o konuşmuştu. "Sana sadece içinden geldiğini yap diyorum. Benim gibi hissediyorsan, benim gibi istiyorsan düşünme. Düşünme ve sadece istediğini yap. Sormana bile gerek yok. Sana dediğim gibi kızım. Ben seninim."
Koyu elalarına son bakışımı attıktan sonra içimden geldiği gibi davrandım. Hızlıca dönüp başımı yastığın bir tarafına yaslayarak uzanır pozisyona geldim. Batu'nun dudaklarında memnun bir tebessüm oluştu. Yatağı da onun gibi portakal çiçeği kokuyordu.
Komodinden kumandasını alıp ışığı söndürdü fakat üzerimizde bulunan gece lambası misali olanı açık bırakmıştı ve bu sadece birbirimizin yüzünü seçebilecek kadar bir aydınlık sağlıyordu. O da benim gibi yanıma yerleşmişti. Yönü bana dönüktü ve gece lambasının sarı ışığı sayesinde en azından sadece yüzünü görebiliyordum. "Gece lambası kullanıyor musun?" Batu çok kısa düşündükten sonra bakışlarını sarı ışığın vurduğu gözlerime çevirdi. "Kullanmam aslında. Sadece kitap okuduğum zamanlar, ışığı kapatıp açıyorum. Daha güzel oluyor öyle."
Yüzümde minik bir gülümseme oluştu. "Güzel. Bende mi odama yaptırsam şöyle bir şey?" Batu'nun yüzünde hafif bir sırıtış oluştu. "İstersen takabilirim. Odamdakini de ben ayarladım." Gülümsememi arttırdım. "Öylesine demiştim." Batu da sırıtışını arttırdı. "Ben öylesine demedim."
Suratlarımızdaki ifadeyle anlamsız sırıtışımızdan sonra Batu dirseğime kadar gelen çarşafı tutup omzuma kadar çekti. Yakınlığımız oldukça fazlayken, birbirimize değecek konumdayken birbirimizin kokunu duymamız imkansızdı. Tıpkı şu an aldığım tek kokunun portakal çiçeği oluşu gibi.
Batu elini kaldırıp iki parmağının tersini yüzüme, çillerimin üzerinde gezdirmeye başladı. "Güzel pastacım benim..." Bakışları tek tek yüzümün her zerresine dolanıyordu. "Şirin'im benim. Şirin güzelim. Şirin bebeğim." Dudaklarımda minik bir tebessüm oluşunca bakışları dudaklarıma kaydı.
Ona yaklaştığımda zaten bunu bekliyormuş gibi kollarını aralamıştı. Kollarımı beline sararak başımı göğsüne bastırdığımda onun kokusuyla beraber huzur içime dolduğunu hissettim. Çenesini başımın üstünde hissettiğime aynı yere bir öpücük bıraktığını hissettim.
Beraber, birbirimizin kokusuyla koyun koyuna uyuyorduk resmen. Zamanında mesai yaparken nefret ettiği iş arkadaşının göğsünde uyuyakalan Şirin'e söylersem muhtemelen şu an ki Şirin'i dövmek isterdi.
Elinin usul usul saçlarımı okşadığını hissettiğimde fısıldadım. "Sen hep tek mi uyursun?" Başımın üstünde oynayan çenesinden onay verdiğini hissettim. "Hayatım boyunca annemle bile yatmamışımdır." dedi eli saçlarımda dolanmaya devam ederken. "Nedenki?" diye sordum merakla. Bakışlarım sarı ışıkta dolanıyordu. "Bilemem. Bildiğim bir şey varsa o da ilk kez biriyle uyumayı bu kadar istediğimdir."
Cümlesiyle başımı göğsünden kaldırmadan yukarı çevirip gülümseyen yüzüne baktım. Hala saçımı okşamaya devam ediyordu. "Benimle mi?" Batu'nun gülümsemesi büyüdü. Fakat aynı zamanda kaşlarını da çattı. "Senden başka kim olabilir kızım!" dedi sahte sinirli çıkan sesiyle.
Yüzümde bir gülümseme oluşurken uzanıp çillerimin üstüne bir öpücük bıraktı. "Sabaha kadar alerjim çıkmasa iyi. Her şeyin çilekli." Güldüğümde Batu sitem eder gibi tekrar konuştu. "Bir çilekle aynı yatakta uyuyacağım, gülme alerjim çıkabilir. Çıkarsa da sabahı görmem fakat buna değer."
Yavaşça fakat kızar gibi göğsüne vurdum. "Demesene öyle! Yanına gelmemi isteyen sendin!" Batu'nun yine başını salladığını hissettim. "Haklısın. Çileği koynumda isteyen bendim."
Git gide kızardığımı hissediyordum. Fakat bunu belli etmemek için başımı aşağı doğru eğerek göğsüne yaslıyordum. Yanağımda gezinen ellerini hissettim. "Şunu benden saklayamayacağını anla artık. Yoksa ben seni daha çok kızartacağım..." diye fısıldadı kulağıma doğru.
Hemen gözlerimi kapatarak konuyu değiştirmek için, "İyi uykular sana." diye fısıldadım. Gülüşünü duyduğumda yaslandığım göğüs de hareket etmişti. "Sana da pastacı." Eli hala saçlarımda dolaşıyordu. Derin bir nefes alarak kendimi onun güzel kokusu eşliğinde onun kollarında uykuya bıraktım.
🍰
Gözlerime vuran ışıkla beraber birkaç kere kırpıştım. Her bir saniyede uyandığımı daha çok hissediyordum. Gözlerimi tamamen açtığımda yanımda yatanı fark ettim. Batu kısık gözleriyle gülümseyerek beni izliyordu. Göz göze gelince gülümsemesi daha çok büyüdü. "Günaydın."
Benimde yüzümde bir gülümseme oluştu. "Günaydın." Başımı yavaşça göğsünden kaldırırken aynı zamanda dikleştim de. "Saat kaç?" diye sordum başımı odasındaki denizi gören balkonuna çevirirken. Havanın gayet de açık olduğunu, öğlen olmuş gibi göründüğünü fark etmemle hemen ona döndüm. "Neden öğlen olmuş gibi duruyor?"
Rahat bir şekilde ellerini başının ardından sabitlerken cevap verdi. "Evet çünkü öğlen oldu." Şaşkınlıkla kaşlarım daha da çatıldı. "Neden uyandırmadın?" Rahatlığını bozmadan iç çekti. "Sen, benim göğsümde öyle mışıl mışıl uyurken ben seni kaldıracak mıydım?"
Yavaşça nefesimi verdim. "Kimse fark etti mi peki?" Başını iki yana salladı. "Annemler çoktan dükkana gittiler." Elimle saçlarımı dağılmış mı diye kontrol ederken tekrar konuştum. "Sen ne zaman uyandın?" Başının ardındaki ellerini ayırıp bu sefer göğsünde bağladı. "7.12" Gözlerim kısılırken bakışlarımı ona çevirdim. "Şu an saat kaç?" Kolundaki dokunmatik saate döndü. "12.05."
Bir kez daha şaşkınlıkla ona döndüm. "Yaklaşık beş saattir uyanık mısın?" Gayet sakin bir tavırla başını salladı. Hemen yataktan kalktım. "İyi de bana kalsa hiç uyanmam ki! Ya alarm ya da Arya olacak uyanmam için!" diye kısık sesle söylendim. Batu pozisyonunu bozmadan omuz silkti. "Hiç uyanmayız öyleyse."
Batu'ya bir bakış attıktan sonra odadaki aynaya döndüm. "Kıyafetlerim de yok! Umarım elbisem kurumuştur..." Batu uzandığı yerden kalktı ve kapının oraya kadar ilerledi. Kapının önünde bulunan birkaç kıyafeti aldı ve önüme doğru attı. "Pelin'den sana kıyafet bırakmasını istemiştim."
Bakışlarım ona döndü. "Biliyor mu burada olduğumu?" Başını ağır ağır salladı. "Pelin'den bir şey olmaz zaten." Batu önümden geçip dolabının açtı. Tişörtünü çıkardığı gibi odasında bulunan kirli sepetine tam isabet ederek fırlattı.
Bakışlarımı sadece çaktırmadan üzerinde gezdiriyordum. Milyon tane tişörtü arasından yine farklı bir tane olanı aldı. Bu sefer zeytin yeşili bir renkti. Tişörtü hızlıca üzerine geçirdikten sonra nasıl durduğuna bakmadan altını da çıkarmak için uzandı.
Başımı hemen önüme çevirerek kapıyı izlemeye başladığımda gülüşünü duydum. "Ah Şirin pastacı, ah!" Saçımı geri atarak, "Ne var yine?" diye söylendim. Batu tekrar güldü. "Yok bir şey."
Yanıma geldiğini hissettim. Tişörtünün eteğini çenesiyle yukarıda tutarken önüme doğru geçti. Açık renk kotuna taktığı kemerin, tokasını da takarken karın kasları apaçık ortada, öylece bana bakıyorlardı. "Sen düzgün giyinmeyi bilmez misin? Dur durduğun yerde!"
Batu gülmeye devam ederken bir iki adım atarak kapıya ilerledi. "Gülmesene! Komik bir şey yok ki?" Batu sadece başını salladı. Kaşlarımı çatmıştım ki o çoktan odadan çıkıp kapıyı arkasından kapatmıştı. Arkasından çok yüksek olmayacak bir şekilde bağırdım. "Sen görürsün! Yok öyle gülüp gitmek! Bütün tişörtlerinin sırtına "Şirin'in kölesiyim" yazayım da gör sen!"
Saniyeler geçmeden kapının biraz uzağından sesimi yıkacak kadar yüksek bir bağırış geldi. "Şirin!" Bunu beklemediğim için irkilmiştim. Sanki arkasından bakıyor gibi kapıya sabitli olan bakışlarımı odanın içine çevirdim. "O gün, onda nasıl bir travma bırakmışsa duymak bile istemiyor..." diye kendi kendime mırıldandım.
Yerden Pelin'in benim için bıraktığı kıyafetleri aldım. Normal, beyaz, askılı, mini eteği salaş olan bir elbiseydi. Hızlıca üzerimdeki ona ait olan, onun gibi kokan kıyafetleri çıkardım. Hızlıca üzerime elbiseyi geçirdim. Ardından kıyafetimin olduğu torbaya Batu'nun bana giymem için verdiği kıyafetleri sıkıştırdım. Bir sürü tişörtü vardı. Bir tanesi bende kalsa sıkıntı olmazdı.
Saçlarımı elimle düzeltip güzel bir görüntüye soktuktan sonra çantamı ve torbamı alarak odadan çıktım. Merdivenlere indiğimde onun anahtarla açtığı dışarı kapısından içeri girdiğini gördüm. Elinde kafenin paketlerinden vardı. "Kafeye mi gittin?" diye sorduğumda cevap vermeden direkt merdivenin sağ tarafından büyük mutfağa geçti. Kaynayan çatın altını kapatıp tek tek iki bardağa doldurdu. "Bize yiyecek bir şeyler aldım."
Yavaşça ilerleyip çantam ve torbamı yemek masasının köşesine bıraktım. Ardından sandalyeyi çekip oturdum. Batu çayları önümüze bırakıp kendisi de karşıma oturdu. poşetten paketleri çıkarıp içindeki poğaça, börek tarzı şeyleri paketiyle beraber ortaya bıraktı. Onunla beraber karnımızı doyurmak için oturduğumuzda yemeğimiz hep bu tarz şeyler oldurdu.
Batu önce bana işaret etti. "Hadi kahvaltını yap." Ona gülümseyerek önüme koyduğu çaydan yudum aldım. "Teşekkür ederim." Batu yine kaşlarını çattı fakat bu sefer bana bakmadı. "Teşekkür etme." dedi her zamanki gibi.
Bir poğaça alıp ondan da ısırık aldım. "Bunlar senin hamurunu hazırladıkların mı?" dedim sırıtarak. Batu hafifçe gülüp başını salladı. "En az anneminkiler kadar güzel." Başımı ona katılırcasına salladım. "Diplomayı boşuna almadık sonuçta." dedim sırıtarak. Ama yine de Yeşim teyzenin yaptıklarının o hissini vermiyordu.
Çayımdan bir yudum daha aldım. "Çalışıyorlar mı şu an?" Batu hızlıca başını salladı. "Onlar bayadır çalışıyorlar. Erken kalktılar." Kahvaltımı daha yapmayı daha hızlandırdım. "Bizde gidelim hemen. Bu saate kadar yatmışım kimse de uyandırmamış. Yılmaz amcaya ne diyeceğim acaba?" Batu hafifçe güldü. "Babam sana bir şey demez merak etme."
Kaşlarım kalkarken bakışlarımı yavaşça onun üzerine çevirdim. "Nedenmiş o?" Batu daha çok güldü. "Daha geçen size tanışmaya geldiğimizi unuttun herhalde?" Kaşlarım düzleşirken omuz silktim. "O öyle ciddi bir şey değildi ki." Tek kaşını kaldırdı. "Sence babam bunu biliyor mu? Veya o öyle düşünüyor mu? Onlara göre şu an Karaman'ların ilk ve tek müstakbel gelinisin."
Boğazımda kalan çayla beraber öksürmeye başladım. "Ne?" diye söylendim öksürüklerim arasından. Kolunu uzatıp sırtıma birkaç kere vurduğunda düzeldim. "O nasıl laf ya? Gelin falan... Küçüğüm daha gelin demek için." Batu eğlenir gibi sırıtmaya başladı. "Niye? Benim yaşım geldi, geçiyor bile."
Ona gözlerimi irileştirerek baktım. "Hem ne kadar süre oldu sanki?" Batu yine her zamanki gibi kaşlarını çattı. "Süre önemli mi kızım? Bulmuşuz işte birbirimizi. Sen iste bugün nikah kıyarım sana." dedi net ve her zamanki gibi bir taraftan öfkeli çıkan sesiyle.
Ciddi görünmek için kaşlarımı çattım. "Bu konuyu şu an rafa kaldırmalıyız bence." Batu bir şey demeden kahvaltısına devam edince bende onun gibi devam ettim.
Bir süre sessizce karnımızı doyurduk. Batu'nun getirdikleri bitince masayı toplamış ve kafeye gitmek için hazırlanmıştık. Beraber evden çıktıktan sonra yine beraber kafeye girdik.
Bakışlarım direkt kafenin içinde gezindi. Müşteriler yine etrafı doldurmuştu. Kasanın orada ve siparişlerin hazırlandığı, şık tezgahların bulunduğu, mutfak kapısı tarafında, Orkun, Ali ve Murat abi duruyordu. Bakışlarım başka bir köşeye kayınca en dip köşedeki masada oturan Arya, Nil abla ve Pelin'i gördüm. Üçü de heyecanla bana gelmem için el işaretleri yapıyorlardı.
Başımı elimi tutan Batu'ya doğru çevirdim. "Arya gelmiş ben bir onun yanına gidelim." Bakışları Arya'nın olduğu yere kaydı. Çok kısa baktıktan sonra başını sallayarak önüne döndü. Elimi bıraktı ve benden ayrılarak mutfağa girdi.
Hızlı adımlarla kızlara doğru ilerlediğimde Nil abla ve Pelin gülüşmeye başladı. Masalarının yanına geçip onlara doğru eğildim. "Ne oldu? Ne diye çağırıyorsunuz?" Pelin bir anda beni bileğimden tutarak boş sandalyeye çekti.
Arya yüzüne yerleşen şaşkınlık ifadesiyle bana doğru fısıldadı. "Batulardaymışsın Şirin! Bana neden mesai dedin?" diye sordu öfkeli fakat sakin bir sesle. Hızlıca başımı iki yana salladım. "Zaten mesaiydi. Sadece ıslanınca eve geçmek zorunda kaldık." Arya'nın kaşları daha da çatılırken diğer ikisi gülmeye devam ediyordu.
"Şirin bana şunu düzgün anlatır mısın? Eğer bir şey yapmak istiyorsan, annen babammışım gibi bana yalan söylemene gerek yoktu. Sana Batu'yla olduğun için hesap soracak değilim. Beni gerçekten öyle biri olarak düşündüğüne inanamıyorum." diye söylendi tripli bir şekilde.
Hızlıca başımı iki yana salladım. "Yemin ederim öyle değil ya!" Nil abla koluma vurarak kaşlarını çattı. "Ne demek öyle değil? Ne yaptınız kız siz orada, gece gece?" diye sordu imayla. Pelin dudaklarını bükerek mırıldandı. "Benim odama da hiç ses gelmedi."
Kızardığımı hissederken, bu utanması olamayan(!) insanlara tek tek bakış attım. "Hiçbir şey olmadı çünkü! Bu nasıl bir şey ya?" Bana merakla bakan Nil ablaya döndüm. "Senin o gönderdiğin neydi öyle? Ta kafenin arkasındaki evinden nasıl biliyordun bunları?" Nil abla gülerek havalanır gibi saçını savurdu. "Ben bilirim canım. Bizim evin oradan da görünüyor denizin önü. Balkondaydım gördüm, izledim sizi. E zekamızda var, sonra olacakları tahmin ettim. Senin de her şeyin ıslanmıştır, lazım olur, dedim."
Başımı iki yana sallayarak Nil ablaya baktığımda Arya'nın şaşkın sesi geldi. "Bir dakika! Senin deminden beri anlattığın bu muydu?" Nil abla ona dönerek başını salladı. "Herhalde! Avukat olacaksın birde yarım saat anlamadın niyeyse." diye mırıldandı gözlerini devirerek.
Arya bu sefer bana döndü. "Senin şu aşk hayatını çözememeye başladım. Peki sonuç ne?" Aklıma dün yaptıklarımız gelince yüzümde minik bir sırıtış oluştu ve bu hepsini heyecanlandırmaya yetti. Pelin'in el çırpışını duydum, Nil ablanın ise heyecanlı sesi. "Valla bir şey olmuş! Yakışıklı kardeşim çok daha yakından nasıldı? Beğendin mi?"
Gözlerim irileşirken Nil ablaya şaşkın şaşkın baktım. "Hayır! Sadece beraber denize girdik." Nil abla anında bozulan ifadesiyle geriye yaslandı. "Onu gördük! Zaten halinizde garipti girerken." diye mırıldandı. Tam bu sırada olayı yeni kavrayan Arya şokla konuştu. "Denize mi girdin?!"
Beklediğim tepkiyle beraber kocaman sırıtarak ona döndüm, hızlı hızlı başımı salladığımda kaşları havalandı. "İnanmıyorum Şirin... Deniz korkunu yenebildin mi?" Tekrar kocaman sırıtarak başımı salladığımda Arya da gülümsedi. "Senin için çok sevindim."
Saçlarımı yavaşça geri çektim. "Deniz korkun mu vardı kız senin?" diye sordu Nil abla bağlı olan kollarıyla. Başımı salladığımda en yakınımda bulunan Pelin kollarını bana sardı. Başını omzuma bastırarak gülümsedi. "Bende senin adına çok sevindim, Şirin'im."
Ne çok uzun ne çok kısa süren sarılışının ardından kollarını vücudumdan çekti. "İşte sonra eve gittik. Ben onun kıyafetlerinden giydim. Sonra uyuduk." Hepsi hala sanki devamı varmış gibi bana bakıyordu. Başımı iki yana sallayarak "Ne oldu?" dercesine tek tek baktım.
Pelin gülümsedi. "Güzel. Güzelmiş." Nil abla da parmağıyla onu işaret ederek katıldığını gösterdi. "Evet... Güzel." Arya da başını sallayarak sırtını sandalyesine yasladı. "Tatlı. Güzel." Hafifçe sırıttım. "Bence de çok tatlı ve çok güzel."
Bakışlarım kasa tarafında kalakalmış olan Ali'ye kaydı. Onu unutmuştum! Onun olduğu ortamda ne kadar uzakta olursa olsun konuşmazdım. Kulağı bu tarafa dönüktü ve öyle kalakalmıştı. Bizi duyduğu çok belliydi.
Hemen Arya'ya döndüm. "Ali'nin kulağına bak!" Bakışları anında oraya kaydı. "O bizi mi dinlemiş yine?" Dehşetle başımı salladığımda sakin bir nefes verdi. "Tamam... Bu zamana kadar duydukları konusunda çok dikkatlidir ama belki Pelin onun dikkatini dağıtabilir."
Pelin ikimize de anlamsızca bakarken onun kolunu tuttum. "Lütfen git ve dikkatini dağıt. Ali'nin laflarını kimse çekmek istemez." Pelin ikimize de baktıktan sonra anlamsız bir ifadeyle hemen oturduğu yerden kalktı ve koşarcasına Ali'ye doğru ilerledi.
Üçümüzde sandalyemizden ona dönmüş olacakları merak içinde izliyorduk. Pelin ne yapacağını bilemeyerek önce bir afalladı. Ardından hemen kollarını Ali'nin boynuna sararak onu kendine çevirdi. Ali ikinci bir şaşkınlıkla Pelin'e bakıyordu. "Siz ne konu-" diyordu ki Pelin parmak uçlarına yükselerek Ali'nin dudağının kenarına minik masum bir öpücük bıraktı. İşte şimdi Ali'nin odağı tamamen dağılmıştı. Üçümüz de bunu beklemiyorduk.
Bakışlarımla hızlıca etrafı kontrol ettim. Orkun şok içerisinde ağzı, gözü açılmış bir şekilde Bu ikiliye bakıyordu. Bir yeri tutalım derken bir yer elimizde kalıyordu resmen. Orkun'a kalsa hemen onları söylerdi. Pelin'in zamanında anlattığı anılarında da anında söylemişti. Çünkü kendisi de onu bir kardeş olarak görüyordu.
Pelin kendisi öptüğü halde o da şok ifadesiyle Ali'den ayrıldı. Ali'nin kaşları kalktı. Ardından hemen Pelin'in elini tuttuğu gibi çıkışa yöneldi. Mutlu görünüyordu. Pelin ilk defa onu bu kadar yakın öpmüştü. Belki de Pelin'in içinde her an böyle bir şey yapma isteği zaten vardı.
İkisi kafeden çıkıp kumların üzerinde koşarcasına ilerlemeye başladığında şaşkınlıkla birbirimize döndük. "Şimdi bitti." diye mırıldandı Nil abla. Hepimiz aynı anda kalktık ve koşarcasına şok içerisinde olan Orkun'un yanında bulduk kendimizi. "O neydi lan..." diye mırıldandı Orkun şokla.
Bir koluna ben, bir koluna Nil abla girmişti. Onu merdivenlere doğru yönlendiriyorduk çaktırmadan. "Gördüklerini boş verebilirsin... Öyle önemli şeyler değil." Merdivenleri çıkardığımızda Orkun duraksadı. "Tabi ya! O ikisi sevgililer değil mi?" diye mırıldandı aydınlanmış gibi. Arya şaşkınlıktan arkamızda durmuş ne yapacağını bilemez gibi sadece olanı izliyordu.
Orkun bana döndü önce. Yüzümdeki ifademe bir süre baktıktan sonra Nil ablanın ifadesine de baktı. Ardından başını salladı. "Siz de biliyordunuz." Nil abla, Orkun'u kolundan tutarken ensesine vurdu. "Neydi sanki! Biz Batu için sakladık. Yani daha doğrusu onlar saklıyordu bende farkındaydım, sustum."
Orkun bir anda silkelenerek kollarını tutan ellerimizden kurtuldu. "Ben gidiyorum." Tam geçip gidecekti ki Nil abla onu tuttu. "Olmaz! Gideceksin ama hemen Batu'ya yetiştirmeye!" Orkun gözlerini kısarak ona alaylı bir bakış attı. "Evet! Kankama söyleyeceğim hemen!"
Tekrar gidecekti ki Nil abla yine izin vermedi. "Dur bi' oğlum!" Orkun başını hızlıca iki yana salladı. "Beni manipüle edemezsiniz. Gidip söyleyeceğim, kankamdan böyle bir şey saklamam hiçbir zaman!" Aceleci Orkun'u kolundan tutarken dürttüm. "Ama cidden sanki ne Orkun ya! Önemli bir şey değil ki! Boş ver." dedim hemen.
Orkun kıpırdanmaya çalıştı. "Ulan o Ali birde aramızda öyle Chucky gibi dolanıyordu! İçerden fethetmiş meğesem! Çocuğa bak! Chucky göz!" Arya da söylenmeye başladı. "Orkun. Sakin olur musun?" Orkun, Arya'nın cümleleriyle biraz olsun sakinlemişti.
"Kankama söyleyeceğim." diye tekrarlayınca Nil abla oflayarak ona baktı. "Tamam! Söylersin kankana!" Sadece Nil ablayı izliyordum. Şu an bir çare bulursa o bulur gibiydi. Ve Nil abla bir anda durup eliyle müşterilerin masasını toplayan Murat abiyi çağırmaya başladı. Murat abi hemen fark etmişti. Masayı sildikten sonra tepsiyi merdivenin yanındaki kısma bırakıp buraya ilerlemeye başladı.
Orkun'un sabrı da tükenmişti. "Ben gidiyorum." Yine Nil ablayla onu tuttuk. Murat abi yanımıza gelince Nil abla onun kulağına bir şeyler fısıldadı. Murat önce şaşırdı ardından tereddütle baktı. Fakat sonuç olarak kabul etmek zorundaydı. Orkun tekrar söylendi. "Ben gidiyorum!" Tam bu sırada Murat abi Orkun'u belinden tuttuğu gibi kaldırdı ve temizlik, depo odasına doğru ilerledi. Orkun kısa boylu ve çelimsiz biri olmamasına rağmen Murat abi onu kaldıracak kadar kuvvetliydi.
Şaşkınlıkla Nil ablaya baktım. "Ciddi misin?" Gayet ciddi duran ifadesiyle başını salladı. "Pelin gelene kadar." diye cevap verdi sadece. Arya da şaşkın bir ekleme yaptı. "Cidden ciddi misin?" Nil abla bu sefer başını salladı. Murat onu ne kadar debelense de oraya kapatmayı başarmıştı. Fakat bu sefer kapının arkasından sesler geliyordu. "Açın! Açın şunu! Bunu nasıl yaparsınız? Buradan çıkar çıkmaz personel müdürü olarak hepinizi Yılmaz emiceme ispiyonlayarak kovdurtacağım! Arya Hanım! Sizi de avukatım yapıp beni buraya tıkanlardan şikayetçi olacağım! Tabi kabul ederseniz..." Arya buna sinirleri bozulmuş gibi güldü.
Nil abla ikimizin de koluna girdi. Bizi merdivene yönlendirmişti ki Murat abi bir anda önümüze geçti. "Anahtar bende. Şimdi ne olacak? Neden onu kilitledik? Ya çok ses yaparsa? Şimdiden müşteriler rahatsız olmaya başladı. Nil abla hiçbir şey olmamış gibi gülümsedi. "Müzik aç. "Serdar Ortaç - Dansöz" açabilirsin. Bak o Orkun'un en sevdiği şarkı."
Arya sanki bu konuya karşı ilgi duymuş gibi kaşlarını kaldırdı. "Gerçekten o mu?" diye sordu, en sevilen şarkıya göre farklı bulmuş gibi. Nil abla gülerek konuştu. "En sevdiği sanatçı Serdar Ortaç. En sevdiği şarkısı da o'dur. Burada, evde, arabada, her yerde son ses açar."
Murat abi sadece başını sallayıp deneni yapmaya gidince bizde merdivenlerden inmeye başladık. "Ben şaşırmadım." diye mırıldandım Orkun'un tercihine karşı. Evde temizlik yaparken kesinlikle çok iyi gidiyordu birde.
Aşağı indiğimizde Yeşim teyzeyi ve Yılmaz amcayı gördük. Kasanın orada sipariş hazırlayıp garsonluk yapan Banu'ya veriyorlardı. Arya tekrar Nil ablaya döndü. "Onu gerçekten yukarı da mı tutacaksın?" Nil abla bu sorudan sıkılmış gibi ofladı. "Pelin ve Ali gelene kadar sadece. Bu şekilde öğrenmesi Batu'yu öfkelendirir, ki onun öğrenmesi her türlü öfkelendirir ama... En azından Pelin ve Ali kendisi söyler." dedi sakin bir sesle.
Arya aklına yatmış gibi bakıyordu. "O zaman bunu ona söyleyelim. Ne gerek var böyle kilitlemeye?" Nil abla tekrar aynı şekilde ofladı. "Canım onu tanıyoruz biz. O asla durmaz. Yapmadığı şey değil ki." Arya daha bir şey demeden önüne döndü. "Peki öyleyse. Umarım bir avukat istemez."
Nil abla telefonunu cebinden çıkardı. "Ben bir Pelin'i arayayım." Arya'yla aynı anda başımızı katılarak salladık. Nil abla telefonu kulağın yerleştirdi. "Çalıyor... Çalıyor... Açsana kızım! Bir öpücük için nereye gittiler iki dakikada! Bu nasıl bir yoklu- Alo?" bir anda söylenmeyi keserek açılan telefona karşı konuşmuştu.
"Pelin hadi çabuk gelin! Orkun gördü sizi! Zor tutuyoruz!" Pelin'in şaşkın sesi telefondan buraya kadar ulaşmıştı. "Ne?! Tamam zaten iki üç adım ötedeydik... Ali, çabuk dönmemiz lazı-" Nil abla karşıdan gelen sesleri daha fazla dinlemeden telefonu kapatıp cebine attı.
Murat abi yanımıza kadar gelince başlarımız ona döndü. "Bu Orkun çok bağırıyor. Müşteriler bir şeyler olduğunu düşünüyor. Bence artık açmalıyız." Nil abla gözlerini kıstı. "Şimdi açsak, oyalasak yetişirler herhalde." Biz sadece susmuş bir Murat abiye bir Nil ablaya bakıyorduk. Murat abi ona "O nasıl olacak?" der gibi baktı.
Nil abla elini kaldırarak uzatıp beklenmedik bir temasla Murat abinin omzundan toz silkiyor gibi yaptı. "Senle ben hallederiz ya! Kapı gibi adamsın! Kaslısın! Sen tutarsın bende ilgisini çekecek şekilde konuşurum, bunlar da geldikleri gibi onları Batu'nun yanına yönlendirir." dedi bizi işaret ederek. Murat abi utanmış gibi çok hafif bir şekilde güldü. "Teşekkürler Nil Hanım."
Nil abla bu sefer koluna hafifçe dürter gibi vurdu. "Övmek için demedim, aslında dedim de sayılır! Neyse hadi çabuk olalım." Arya'yla birbirimize anlamsızca baktıktan sonra, o kollarını birbirine bağladı. "Bence fazla abartıyorsunuz. Kötü bir şey yapacak hali yok ya Batu'nun."
Tam bu sırada merdivenlerden gürültülü bir iniş sesi geldi. Hepimizin bakışları oraya çevrildiğinde Orkun'u gördük. Kaşları çatıktı. Önce bize bir bakış attı. "Hepinizi şikayet edeceğim!" Murat abi kaşlarını çatarak anlamsızca sordu. "Nasıl çıktın oradan?" Orkun çocuk gibi omuzlarını indirip kaldırdı. "Anahtarı kapının üstünde unutmuşsunuz. Birisinden rica ettim açtı. Hepinize aşk olsun. Özellikle sana Şirine!" Yüzümde suçlu bir gülümseme oluştu. Af diler gibi baktım ona.
Orkun, Murat abiyi işaret etti. "Personel müdürün olarak benden de çok çekeceksin abi!" diye söylendi. Murat abi bir şey demeden sadece omuz silkti. Hepimiz sessiz kesilince Orkun bir anda duraksadı. "Ben..." dedi hatırlamaya çalışır gibi.
Saniyeler sonra bir anda gözleri irileşirken başı kalktı. "Pelo!" Ve sözü biter bitmez mutfağa koşmaya başladı. Tam bu sırada Pelin ve Ali içeri giriyordu. Orkun koşar koşmaz peşinden bizde koşmaya başladık.
Mutfağa girdiğimiz gibi Orkun'un bir koluna ben diğer koluna Nil abla sarıldı. Hemen arkamızdan Pelin ve Ali de girmişti. Batu elinde pasta bıçağıyla kekin katmanını keserken duraksamış bir şekilde çatılan kaşlarıyla bize bakış attı. Tam şu anda oluşturduğumuz bu tabloya değişik bir şekilde bakıyordu. "N'oluyor lan?"
Kaşları daha da çatılırken Arya bir köşeden, "Söyleme Orkun. Şu an söyleme. Bu onların kendi düşüncesi. Seni ilgilendirmez." diye fısıldıyordu. Bunları duyan Batu'nun kaşları daha da çatıldı. Orkun, Arya'nın sözlerinden veya onun ağzından çıkan kelimelerden dolayı bir kere daha düşünme kararı almış gibiydi.
Etrafta bir sessizlik oluşurken hemen arkamdaki Pelin'in sadece bizim duyacağımız bir şekilde, "Abi..." diye mırıldandığını duydum. Yüzümde çaresiz bir ifade oluşuyordu. Ali'nin yüzünde korku yoktu fakat merak vardı. Hemen yanında aralarında bir adımlık mesafe olacak şekilde duruyorlardı.
Batu bir anda elindeki pasta bıçağını tezgahtaki kesme tahtasına saplayınca hepimiz beklemediğimiz için irkilmiştik. Çatık kaşlarıyla önce Orkun'a ardından onu kolunu tutarak engelleyen bana dikkatle baktı. Ve ardından tek tek hepimize. "Bir soru sordum? Ayrıca Orkun neyi demeyecek?" Nil abla, Pelin'e kaş göz yaparak söylemesini işaret ediyordu. Fakat Pelin pek de cesaret edebilecek gibi görünmüyordu.
Orkun hemen konuştu. "Ben bu zamana kadar senden hiçbir şey saklamadım-" Nil abla kolunu cimcikledi. "Sana sakla diyen mi vardı ne tripe girdin?" diye söylendi öfkeyle fısıldayarak.
Batu bir anda Orkun'u yakasından çektiği gibi kendi tarafına aldı. Kaşları iyice çatılmış ve yüzündeki o öfkeli ama merak ifadesi büyümüştü. "Konuş Orkun." diye bastırarak fısıldadı. Bir anda o herkesi korkutabilecek öfkeli görüntüsüne dönmüştü. İlk günlerde onu pek tanımadan bu görüntüye çok maruz kalmıştım. "Konuş Orkun, bunca insan aklınca neyi engellemeye çalışıyor." diye fısıldadı. Tehdit ediyor gibi değildi. Sanki zaten Orkun'un ona söyleyeceğini biliyor gibiydi.
Orkun tam ağzını aralamıştı ki Ali ortaya çıkarak dimdik bakışlarını Batu'ya dikti. "Kardeşinle sevgiliyim! Bunu saklıyor akıllarınca." Batu'nun bir eli hala pasta bıçağının sapını tutarken duraksadığını hissettim. Pelin'e de bir cesaret gelmiş gibi önce çıkarak ciddi ifadesiyle kollarını Ali'nin beline sarmıştı.
Batu'nun bir eli Orkun'u serbest bıraktı. Herkes sus pus onu izlerken Batu, Ali ve Pelin'e döndü. "Sonunda bana söylemeyi akıl etmişsiniz. Etmemişsiniz gerçi ama." Yüzünde bir öfke hala duruyordu fakat şaşkınlık yoktu. Burada izleyiciler olarak şaşkınlıkla onlara bir bakış atmıştık.
"Nasıl yani?" diye mırıldandı Pelin şaşkınlıkla. Batu onlara doğru adım attı. "Pelin, sen benim kardeşimsin unutma." diye mırıldandı kısık bir sesle. Bakışları Ali'ye döndü. "Yanaşma lan kardeşime!" diye bağırdı, Pelin'i belinden tutan Ali'ye karşı.
Ali tabi sinirlenmeden duramadı. "Sana ne! Sevgilim o benim!" diye cevap verdi anında. Batu, Ali'nin üzerine doğru yürüdü ki anında yanına yetişip ne olur ne olmaz diye Orkun'la beraber önlerine geçtik. "Ne sevgilisi! Gömerim seni bu tezgaha ergen!" diye bağırınca Ali yüzünü buruşturdu. "Senden beş yaş küçüğüm diye beni ergen ilan edemezsin! Pelin benim sevgilim bu bir gerçek! Abisi olman umurumda değil Batu Karaman." diye korkusuzca bağırdı.
Batu elini sertçe yanımızdaki tezgahta benim kısmıma doğru vurdu. O tezgâhtan çıkan ses mutfağı inletmişti. "Uzak dur kardeşimden! Başlarım sevgilisine!" Ali de bir adımını ona doğru attı. "Sende ablamdan uzak dur o zaman!" Ali'nin, bir yeri dinlediğinde oraya doğru dönen kulakları kızarmaya başlamıştı. Her, gerçekten öfkelendiğinde olan bir şeydi.
Batu git gide daha öfkeli bir hale geliyordu. "Ablan ne alaka?!" diye bağırdı yüksek sesiyle. Ali'nin kulakları git gide daha çok kızarırken o da Batu'nun üzerine doğru yürüdü. Onu da tutan Pelin vardı. "Ne alaka?! Dün sende kalmış! Ablamın senin evinde ne işi var?!" Bakışları hemen bana döndü. "Hani sen mesaideydin? Niye yalan söylüyorsun?" Batu, Ali'yi tek hamlede göğsünden iterek gerilemesine sebep oldu. "Saçmalama! Zaten mesai yaptık! Bizi araya karıştırma hemen!" dedi Batu öfkeyle.
Orkun ağzından kaçırır gibi bir espri yapmıştı. "Bak bunu bilmiyordum. Mesaiyi evde yaptınız galiba..." Ali bu cümleyle daha çok delirecek gibi bir hale geldi. "Abla!" diyerek çaresizce bana döndü. "Ali! Denizde ıslandık! Eve gidip kurulandık bu kadar!"
Nil abla alt dudağını dişlemiş sessizce mumya gibi dikilmişti. Ali bunları duyarken bu olay hakkında en çok çabalayan ve ima yapan Nil abla olduğu için Ali'nin dikkatini bile çekmemeye çalışıyordu şu an.
Ali, Batu'ya doğru. "Sende sakladın! Bende sakladım! Bizde sakladık! Sizde sakladınız! Bu olay umarım bu anlatılan gibidir. Onun dışında bize karışamazsın Batu Karaman." Batu alayla dudaklarını oynatarak kabaca Ali'nin taklidini yaptı. "Onon doşondo bozo koroşomozson Boto Koromon!"
Ali sinirle dişlerini sıktı. "Bu kadar!" Batu da dişlerini sıktı. Çenesi kasılırken kaşlarını kaldırdı. "Benim için hiçbir zaman bu kadar değil. Madem sevgilisisin, inat ediyorsun bizde Orkun'la hep bildiğimiz yoldan gideriz." Orkun'un bir anda gözleri irileşmişti. Ali'nin anlamsız bakışları Orkun'u bulunca Orkun alt dudağını ısırarak başını iki yana salladı. "Seni severdim Ali. Şimdiden özür dilerim." Ali, Batu'ya döndüğü sırada Batu onun kafasında vurur gibi iki yumurta kırdı. Tıpkı bana yaptığı gibi kardeşime kat kat beterini yaptı.
Orkun anında Ali'yi kolundan tutup bizden ayırdığı gibi tezgahta Batu'nun tarafına aldı. Köşeden aldığı açık un paketini daha ne olduğunu anlamadan Ali'nin üzerine dökmeye başladı. Bir yandan sırıtıyordu. Pelin yine bunlardan az çok bahsetmişti önceden. Orkun ve Batu ondan hoşlananlara bu tarz bir taktik yapıyorlarmış. Pelin'le ilişkileri o güne kadar sürmüş, belki sevgililik dönemine bile geçemeden uzaklaşmış kişiler.
"Batu! Yapma!" diye bağırdım oraya doğru. Nil abla elini ağzına kapatarak güler bir şekilde onları izlerken, Arya çatık kaşlarıyla benim gibi konuşarak durdurabilmeyi umuyordu. "Ne yapıyorsunuz?! Bırakın onu!" diyordu koruma iç güdüsüyle. Vurmuyorlardı fakat vursaydı daha iyi olurdu düşüncesine sokacak hale getiriyorlardı.
Ali pastaya dönerken kimse oraya gidip onları durdurmaya cesaret etmiyorlardı. Çünkü oraya geçseler onlar da pasta olacaktı. Buna cesaret ederek Batu'nun arkasına geçerek sırtına dokunarak onu dürtmeye başladım. Ben bir çaba gösterince Pelin'de Orkun'a yüklenmeye başladı.
Batu beni umursamayınca koluna asılarak geri çekmeye çalıştım. Orkun'un Ali'ye döktüğü sütten benim üzerime de damlalar sıçrıyordu. Batu'yu ne kadar geri çekmeye çalışsam da milim yerinden kıpırdamıyordu. Böyle iri, güçlü adamı çekebileceğimi düşünmek bile saçmaydı ama buna takılmadım.
Ali önce Orkun'u itti ardından onlardan uzaklaştı. Gözlerini kapatan malzemeleri çekerek yüzünü açtı. "Manyak mısınız siz?!" diye bağırdı şaşkınlıkla. Batu kollarını bağlayarak sakince Ali'yi izlemeye başladı. Orkun da aynı şekilde durduğu köşeden onu izledi.
Pelin yanına yanaşarak dolu gözüyle Ali'ye baktı. Fazla suçlu hissediyordu. Ali onun gözlerini dolduğunu görünce hemen demin olanı unutup ona döndü. İfadesi bir anda değişmişti. Dudakları aralanmış kıyamayan bir suratla Pelin'i izlemeye başlamıştı. "Özür dilerim Ali. Ben sana bahsetmeye çalışmıştım. Kesin pişman oldun. Haklısın da. Abim sağ olsun!" Son cümlesinde gerçek bir öfkeyle Batu'ya bakış atmıştı fakat Batu kardeşinin bu bakışını sadece alaya almıştı.
Ali, üzerinin pasta malzemeleriyle dolu olduğunu umursamadan kollarıyla Pelin'in bedenini sardı. Tam bu sırada Batu'nun başı da yana doğru çevrildi. Boş boş duvarları izliyordu. Sanırım bu anı görmemek için.
Ali, Pelin'in hemen dibindeki saçlarına doğru konuştu. "Pişman falan değilim saçmalama. Bu kafeyi başıma da yıksalar pişman olmam, olmayacağım. Senin gözlerinden tek yaş akmasın." Pelin minik bir tebessüm sunmuştu. "Ali..." Ali, Pelin'in saçlarına öpücük kondurdu. "Pelin..."
Şu an Batu'nun bu anı bozmaması bile şaşırtıcıydı. Ciddi bir şekilde düşüncelerim hakkında bir tereddüt içine girmiştim. Ben sevgili olmadan ona söylediğim bazı şeyler ve onun bana verdiği sözler vardı. Bu kesinlikle benim için alışılmış bir şey değildi. Bu yaşadıklarımız neydi? Neden onlara karışıyordu? Bende ablasıyım fakat beni sadece mutlu etmişti bu. Neden böyle garip tepkiler gösteriyordu? Her şeye bir zorluk çıkarmak zorunda mıydı?
Bakışlarım yanımdaki Batu'ya kaydı. Yavaşça onu incelemeye başladım. Batu ikisine doğru dönmüştü nihayet. "İşte şimdi bu kadar. Farkını da gösterdin." Muhtemelen Pelin'e karşı olan sevgisinden, kıyamayışından bahsediyordu. Ali bir şey demeden sadece baktı.
Pelin ise çatık kaşlarıyla Batu'ya döndü. "Lütfen benimle bir süre konuşma abi! Ne gerek vardı bunlara?" Pelin abisine doğru birkaç adım attı. Karşısına doğru ilerledi fakat çokta yaklaşmadı. Batu bağlı olan kollarını ayırmadan omuz silkti. Pelin dudaklarını birbirine bastırarak ağlar gibi bir ifadeyle yüzünü buruşturdu. "Neden böylesin? Neden böyle davranıyorsun? Nil ablama yakınsın, Orkun'a yakınsın bana niye böyle yapıyorsun? Bu ne şimdi? Eğleniyor musun? Ne geçti eline böyle bir olay çıkarınca? Şu Ali'nin haline bak? Nasıl yüzüne bakacağımı düşünüyorsun acaba? Hayatın ve hayatımızın kralıymış gibi davranmayı kes!" Sesi bağırır gibi çıkmasa da yüksekti.
Gözleri dolmaya devam etti. "Yarım saat önce hayatımın en güzel anını yaşıyorum. Onunla yaşıyorum... Yarım saat sonra bana bu en kötü anı yaşatıyorsun! Lütfen sadece kendi hayatına bak! Benden de hayatımdan da uzak dur! Senin yüzünden hayatımı istediğim gibi yaşayamıyorum! Şu yaşımda bile ya... Şu yaşımda bile!" Ali destek olur gibi Pelin'in elini tuttu.
Bakışlarım Batu'ya kaydı. Yüzünde ciddiyeti vardı. Kaşları her zaman olduğu gibi çatıktı. Pelin başını yavaş yavaş iki yana salladı. Ardından beni işaret etti. "Şirin ne kadar güzel bir ablaysa sen o kadar kötü bir abisin. Nil ablam için iyi bir kardeş olabilirsin ama abi olarak yoksun. Bu sadece bugünden değil, toplanan, biriken her şey... Sen iyi bir abi değilsin!"
Nil abla araya girecekti ki Pelin, elini tutan Ali'yle beraber hızlı adımlarla mutfaktan hatta kafeden çıktı. Kimse konuşmadı herkes sadece birbirine bakıyordu. Belki benim gibi içlerinden konuşuyorlardı ama kimse dışarı bir ses yönlendirmiyordu.
Batu hızlı adımlarla mutfak çıkış kapısından çıktı. Bir iki saniyenin ardından hemen bende peşinden koşarcasına ilerledim. Diğerlerini arkamda bırakarak ona yetişmeye çalıştım. Kumlara çıkıp denizin önüne yanaşana kadar benim arkamda olduğumu fark bile etmedi.
Beni fark ettiği gibi bana döndü. Bakışları kısaca bende gezindi. "Batu?" diye mırıldandım. Batu derin bir nefes aldı. Ardından ifademe bir süre baktıktan sonra kaşlarını çattı. "Ne güzel saklamaya çalışıyordun sende! Orkun'a bak. O benden hiçbir şey saklamaz. Kimse onun kadar edemiyor mu? Bana güven problemi mi yaşatmak istiyorsun?" Bunları söylerken sanki başka bir amacı var gibiydi. Dikkatimi başka yere çekmek istiyor da olabilirdi sebebini bilmediğim bir şekilde.
Kaşlarım derince çatıldı. "Hayır tabi ki! Sadece birkaç dakikalığına geciktirmekti amacımız." dedim hemen. Batu alay eder gibi gözlerini kıstı. "Peki ne zamandır biliyordun?" İşte burada sesim çıkmamıştı. "Batu..."
Bir anda öne doğru adım attım. "Senin tavrını da görüyoruz. Saklamamakta haksız mı kız? Ayrıca beni de hayal kırıklığına uğrattın. Biz her şeyin başında konuşmuştuk. Sen bana bu konuları halledeceğini söylemiştin." Batu yönünü denize çevirdi ve yerdeki çakıl taşını sinirle denize doğru sektirdi. "Şimdi oradan oraya mı atlıyoruz?"
Derin bir nefes alarak sakinliğimi korumaya çalıştım. "Kardeşimi soktuğun hale rağmen hala sakinliğimi koruyorum Batu. Sadece biraz konuşup gideceğim." Batu bakışları denizdeyken başını ağır ağır salladı. "Dünyanın en güzel ablası sensin Şirin Pastacı. Bu iltifat değil itiraf." Sesinde hafif bir alay vardı fakat bu alay daha çok kendisine gibiydi.
"Pelin'in hayatına bu kadar müdahale etmene gerek yok. Ondan hoşlanan herkesi, heveslenip hayatına aldığı herkesi bu duruma sokmana gerek yok." Batu'nun bakışları tekrar bana döndü. "Ne- biliyor da konuşuyor o? O hale soktuğumuz çocukların hepsinin ne mal olduğunu biliyoruz da sokuyoruz. Oysa o hep onları çok iyi, çok masum sanıyor. İki üç taneydi zaten hiçbiri de durup "ben senden vazgeçemem" demedi! Hepsi it, kopuk gibi etrafta dolanan, gözü kızlarda olan birkaç ergendi. Pelin ise ona olan bu, bir yandan hatalı yaklaşımımdan dolayı onlara karşı daha çok meraklanmış, çarçabuk kanan bir ergendi."
Anlamsızca derin bir nefes verdim. "O halde Ali'ye neden bunu yaptın? Şu an niye böyle davrandın?" Batu'nun bakışları dikkatle beni süzdü. "O başka... Yoksa böyle güzel, mükemmel bir ablası olan birinin yanlış bir seçim olduğunu düşünmedim hiç. Sadece o an ona sinirlendim. Maydanoz bizi ortaya attı. Maydanoz oluyor her şeyimize zaten!" diye söylendi.
Bakışlarım ondayken o tekrar konuştu. "Ben eğer karşı olsam anladığım, hissettiğim ilk andan olurdum Şirin. Neyse bende ne anlatıyorsam? Sonuç yine aynı olacak."
Batu bedenini yavaşça bana çevirince rüzgarla gözüme gelen saçlarımı geri çektim. Sürekli bir duygu değişimi yaşıyordum. Dün iyi ki derken, bugün pişmanlık seziyorum onun yüzünden kendimi bipolarmış gibi hissediyordum. Bana uymuyordu. Yoruyordu fakat çok da seviyordum. Uğraştırıcıydı fakat güzel anına değiyordu.
Biraz düşünmem lazımdı. Bu kafa karışıklığı hiç iyi değildi. Her yandan bir şey yaşanırken ben hangi konuya yükleneceğimi bile bilmiyordum. Bana uymayan karakterine her yönden uyum sağlamaya çalışıyordum o hiç buna çaba göstermese bile.
Sadece basit bir ara olabilirdi. Biraz düşünürdüm. Kafamı toparlardım. Bana iyi gelecek bir ara. Ve buna karar verdim. "Ara vermek istiyorum." diye dudaklarımdan kelimeler döküldü.
Batu'nun bakışlarında bir duraksama oldu. "Derste miyiz kızım ne arası?" diye sordu anlamsızca veya anlamsız çıkardığı sesiyle. Başımı bir kere salladım. "Biraz ara verelim mi ilişkimize? Düşünelim biraz. Şu kafamdaki bulanıklıktan kurtulmak istiyorum ben."
Batu'nun kaşları bir anda çatıldı. "O ne demek?" Başımı kaldırıp suratına baktım. "Biraz uzaklaşmak ikimize de iyi gelir gibi ha?" Batu'nun dudakları aralandı. "Ne saçmalıyorsun Şirin? Daha dün "iyi ki" diyordun!" dedi demin düşündüğümü söyleyerek.
Başımı salladığımda kaşları daha da çatıldı. "İşte sen böylesin sorun da bu. Hem iyi geliyorsun, hem yoruyorsun. Bu kesinlikle şu anda düşünülmedi. Sevgili olduğumuz günden beri zaten sana da söylediğim şeyler, o zaman ki düşüncelerim. Bu ayrılmak tamamen bitmek değil. Sadece biraz durgunluk Batu. Mola gibi. Çünkü seninle sevgili olurken mola da vermek lazım gibi."
Batu düzelen kaşlarıyla dümdüz bana baktı. "Seni zorla tutamam. Bu istediğin ara tam olarak ne bilmiyorum ama seni benden uzaklaştıracak bir şey gibi." Denizden gelen rüzgarlarla saçlarım yüzüme çarpıyordu elimi yüzüme götürecektim ki o benden önce davrandı ve uzatıp yüzüme savrulan saçları geri çekti. "Uzaklaşma benden." diye fısıldadı sadece.
Çenemi hafifçe kaldırdım. "Onun pek imkanı yok gibi zaten." Batu elini bileğime uzatacaktı ki geri adım attım. "Daha fazla duyguya girersen yine döngüye gireceğiz sanırım." diye mırıldandım. Bakışlarım direkt yerdeki kumlardaydı fakat buna rağmen bakışını hissediyordum.
Daha fazla geri adım attım ve döndüm. Kafeye girdim ve çıkış saatim gelene kadar ara vermeden yapmam gereken pastaları yapmaya başladım. Yılmaz amca mutfağın halini görünce ufak bir baygınlık geçirmişti. Sonra sinirlenerek Batu'ya sövmeye başlamıştı. Batu bildiğim kadarıyla o andan sonra kafeye gelmemişti bunu Pelin'in rahat rahat mutfakta gezmesinden ve ben çıkana kadar çıktığını görmememden anlamıştım. Sorduğumda ise, o evde spor yaptığı için eve girmediğini söylemişti. Kalabildiği kadar kafede kalacaktı anlaşılan.
Saatim gelince tek başıma eve dönmüştüm ve gün böyle sonlanmıştı. Fakat aklım hala bulanıktı.
Bölüm sonuna geldik!
Bölüm nasıldı? Beğendiniz mi? Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler?
Bana deste olmak için bölümü oylayıp yorumlar mısınız? Şimdiden teşekkürler 🤍🍰
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere🤍
Ig: dilek.wt
Kitap Ig: Askpastasiofficial
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top