23.BÖLÜM : AŞKIN KATMANLARI

23.BÖLÜM : AŞKIN KATMANLARI

Sevim teyze tarafından zorla uyandırılmıştık. En az beş kere gelip gitmenin sonucunda biraz olsun kendimize gelmiştik. Bakışlarım odanın içinde gezinirken oturduğum yerden kalktım. Arya banyoya elini yüzünü yıkamaya gitmiş, Ali ise çaktırmadan yatağıma yaslanarak uyumaya devam ediyordu.

Kafasına yastığımla vurmamla söylenerek oturduğu yerden kalktı. "Hadi! Kahvaltıya in!" Arya tekrar odaya girerken Ali de çıkmıştı. Arya durup olduğu yerden bana baktı. "Annem kahvaltıya çağırıyor." Ses etmeden kalktığımda dönüp odadan çıktı.

Ali banyodaki işini halledince onun ardından ben girdim. Yüzümü tertemiz yıkadıktan sonra havluyla kurulayıp peşlerinden çıktım. Hızlı hızlı merdivenleri indiğimde yine yere serilmiş bir sofra ve masayı dolduranları gördüm. Bizim masadaki yerlerimiz ayrılmıştı.

Hemen Arya'nın yanına oturup bakışlarımı masadakilerde gezdirdim. "Günaydın." İlk cevap veren Salih amca olmuştu. "Günaydın kızım." Onun ardından diğerleri de cevap vermişti. "Nasıl uyudunuz babacığım?" diye sordu Arya ifadesizce.

Salih amca dudağını bükerek omuz silkti. "Çok iyi diyemem ama çok kötü de diyemem." Arya bir şey demeden başını salladı.

Baya bir özlemiş olduğum kuymaktan ekmeğime aldım. Yıldız hala bize döndü. "Akşam gelecek bunlar değil mi?" Arya yine başını salladı. "Her şey aceleyle geldi, bari güzelce hazırlanalım." dedi Cavidan yenge.  

Arya ona bir bakış attı. "Aceleye getirmeseydiniz gelmezdi aslında." Cavidan yenge, Arya'ya dönünce göz göze geldiler. Cavidan yenge kaşlarını çatarak omuz silkti. "Aman! Bana ne bakıyorsun kızım? Ben mi dedim gidip tanışalım diye?" diye söylendi. Arya'nın kimsenin duymayacağı bir şekilde, "Bundan eminim." diye mırıldandığını duyunca gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Açıkçası bende emindim bundan.

Sevim teyze de bize döndü. "Bugün gitmeyeceksiniz değil mi?" Başımı salladığımda rahat bir nefes verdi. "Temizlik yaparız bugün. Hazırlık yaparız." dedi düşünceli bir sesle. "Çok abartmaya gerek yok." dedi Arya hemen. Annesi onu geçiştirir gibi başını salladı. 

Bir süre sessizlik oldu ve herkes yemeğini yedi. Herkes kahvaltısını edince masa toplandı. Evdekilerin çoğu gezmeye bir yerlere çıkmıştı. Evde sadece Sevim teyze, Salih amca, Esma, Kerim, Oğuz, Yağız ve biz vardık.

Amerikan mutfakta tezgaha yaslanırken Sevim teyzeye döndük. "N'oldu Sevim teyze?" diye sordum. Sorumla bana döndü. "Kızım sen tatlıcıydın değil mi?" Kaşlarım çatılırken başımı iki yana salladım. "Hayır, ben pastacıyım." diye düzelttim. 

Umursamanda başını salladı. "Tamam, sen aşçısın ya, bir baklava açarsın yavrum." Şaşkınlığa dönen bakışlarımla ona bakmayı sürdürdüm. "Baklava mı? İyi de ben pasta yapıyorum?" Sevim teyze ellerini beline yerleştirdi. "Ha baklava, ha pasta kızım. Yaparsın yaparsın..." 

Ali gülerek koltukların oradan bize bakıyordu. "Baklava ve pasta arasındaki ilişkiyi nasıl kurdun Sevim kraliçe?" Oğuz ve Yağız da gülüyorlardı.

Egemen koşarak yanıma gelip elimi tuttu. Bakışlarım ona indiğinde konuştu. "Şirun abla çen paçtacı misun?" Onun konuşmasına gülerek başımı salladım. "Evet, bal çocuk." Ali yüzünü buruşturdu. "Bana bir kere bile böyle demedin!"

Sevim teyze tekrar bana doğru konuştu. "O kadar aşçısın bir Laz böreğiyle baklava yaparsın artık." Başımı hızlı hızlı iki yana salladım. Aslında birçok şeyi yaparım ve yaptığımda da parmaklar yenir, ama bu ikisini hiç yapmamıştım. Özellikle Laz böreği. "Yok yok! Ben bildiklerimden yapsam?" Sevim teyze yan gözle bana baktı. "Pastacısın ya, ediverirsin iki dakikada." dedi ve önüne döndü.

Mecburiyetle, başımı istemeye istemeye salladım. Sevim teyze Arya'ya döndü. "Kızım sende hamsi pilavı edersin." Arya şaşkınlıkla gözlerini açtı. "Anne ben hamsi pilavı falan yapamam ya! Ne anlarım ben hamsi pilavı yapmaktan?" dedi dehşetle.

Sevim teyze Arya'ya yüzünü ekşitti. "Birde Trabzonlu olacak!" Arya umursamazca omuz silkti. Arya'yla annesi arasında kısa bir bakışma geçti. Ardından Arya yalvarır gibi annesine baktı. "Anne, hamsi pilavını sen mi yapsan?" Sevim teyze başını senden olmaz dercesine  iki yana salladı. "Olur kızım. Sen gider hem mısır çorbası edersin, hem köfteyi edersin, hem de mısır ekmeği edersin. Bende hamsi pilavı yaparım olur mu?"

Arya'ya doğru uzanıp ona doğru fısıldadım. "Bence hamsi pilavı daha iyi bir seçenekti." Arya bana katılarak başını salladığında Oğuz koltukların oradan buraya doğru seslendi. "O değil de Sevim yengeciğim, bunlar bizimkilerle mi tanışacak yoksa yemeklerimizle mi tanışacak?" Sevim teyze ona dönüp kaşlarını çattı. "Bu da bizleri tanımanın bir kısmı! Balık bizim için önemlidir!"

Arya annesine doğru bir adım attı. "Tamam anneciğim, o zaman sen hiç hamsi pilavıyla uğraşma. Ben yaparım onu." Hemen ardından başını başka yöne çevirerek sessizce mırıldandı. 

Ali, Sevim teyzeye yaklaşmaya başladı. "Bu kadar yöresel gitmesek mi diyorum?" Arya'yla bende destek verdik. "Kesinlikle katılıyorum basit gidebiliriz bence." dedi Arya. Sevim teyze ellerini beline yerleştirerek kararlı bir bakış attı. "Ben ne diyorsam o!" Ardından Ali'ye döndü. "Uşaklarım, sizde evi temizleyeceksiniz."

Ali gözlerini irice açtı. "Ne! Ben mi?" diye sordu dehşet içinde. Sanki bizleyken evde hiç yapmıyormuş gibi tepkiler veriyordu. Sevim teyze başını salladı. "He! Sen ve bizim ikiz uşaklar. Artı olarak da diğer ikiz uşaklar." dedi Oğuz, Yağız ve Kerim, Esma'yı işaret ederek.

"Benim kafede işlerim var. Ben gidiyim en iyisi." deyip kalkacaktı ki Sevim teyze gözlerini belirtti. "İş falan yok! Şirin kız dedi, izinliymişsiniz!" Ali olduğu yerde kalakaldı. "Bende hiç anlama-" Kerim, Sevim teyzenin attığı bakışla susmak zorunda hissetmişti.

Sevim teyze, salonda temizlik malzemelerini koyduğu yeri gösterdi. "Bezler, çamaşır suyu falan hepsi orda güzelce silin süpürün, camları da silin, şu etrafın tozunu da alın. Sonra bakarız."

Ali alay eder gibi güldü. "Az oldu ya." Gülerek Ali'nin arkasına geçtiğim gibi omuzlarından sıktım. İki kere sıktıktan sonra geri çekilip üçlüye baktım. "Yaparsınız! Ben inanıyorum size." 

Arya içine sinmediği için tekrar sordu. "Anne acaba yemek işini başka şekilde mi halletsek?" Ellerimi belime yerleştirerek bende Sevim teyzeye döndüm. "Evet! Tatlıları da Aşk kafeden sipariş versek?" Sevim teyze bana sanki uzaydan sipariş edelim demişim gibi şok içerisinde baktı. "Kız hem çağıralım, hem tatlıyı onlara mı yaptıralım?" Elinin tersini birkaç kere avuna vurdu. 

Arya umursamazca omuz silkti. "Parasıyla değil mi sonuçta?" Hemen başımı sallayarak Arya'ya katıldım. "Onların çok güzel baklavaları var..." O an bunu söylerken aklımda ne canlandı bilmiyordum ama, "Özellikle pastacısını-" diye bir ekleme yapıyordum az daha. Beni kendime getiren şey gözleri büyüyerek bana bakan insanlardı. Özellikle Ali'nin bakışlarıydı.

"Kendisi çok güzel baklava yapar." diye hızlıca düzeltmeye çalıştığımda bakışlarından kurtulamamıştım hala. Yağız benim kurtarıcım olmuştu. "Aman neyse ne!" diye söylenmişti.

Sevim teyze ellerini birbirine çarparak hepimize bir bakış attı. "Haydi da! Başlıyoruz işlerimize!" Herkes oflamaya başlarken koşarak salondaki konsolun çekmecesinin içinden siyah taçları çıkardım. Hepsi beni merakla izlerken sessizce gülüp, Ali'nin karşısına geldiğim gibi tacı saçlarını geri çekecek şekilde kafasına geçirdim.  Ardından Yağız'ın karşısına geçip birini onun kafasına taktım, son kalan diğerini de Oğuz'un kafasına takmıştım.

Hemen onun yanındaki Kerim'in bana beklentiyle baktığını görünce, ona dönüp dudaklarımı bükerek, "Sana kalmadı canım ya." dedim sahte bir üzüntüyle. Kerim hafifçe sırıtıp omzunu silkti. "Tatlım ben erkek adamım, taç takmam zaten." Ali kafasındaki tacıyla ciddi bir ifadeyle Kerim'e baktı. "Biz tacımızla bile adamız en azından." 

Kerim alayla güldü. "Sen sus prenses. O taç daha yakışmıştı sanki?" dedi imayla. Ali gözlerini devirip önüne döndü. Aynı zamanda mırıldanmıştı da. "Kes sesini."

Arya oluşan gerginliği kesmek için, konuşmasıyla araya atladı. "Karışmayın birbirinize."  Ortam daha sıcaklaşırken Oğuz ve Yağız ikilisi havalı olduklarını sanan bir yürüyüşle Kerim'e bir bakışa tıp temizlik malzemelerine ilerlediler. Tabi en önlerinde de aynı şekilde olan Ali vardı.

"Hadi hadi işe!" dedi Sevim teyze ize doğru. Bakışlarım hala onlardaydı. Ali eline toz bezini aldığı gibi Kerim'e fırlattı. "Kalk da bir işe yara!" Kerim toz bezini alırken yüzünü buruşturarak onun taklidini yaptı. 

Onlara gülerken önüme dönüp Arya'nın peşinden mutfağa geçtim. Bakışlarım çaresizce tarif bakan Arya'ya kaydı. "Ben pastacıyım ya baklavacı değilim ki, Laz böreği de yapacağım birde!" Arya bana bakmadan cevap verdi. "Senin halletmen kolay. Ben ne yapacağım? Hayatımda ilk kez hamsi pilavı yapacağım! Hamsi pilavı ne ya? Neden pirinç pilavı değil? Mis gibi pirinç pilavı varken bunu mu yapacağım?" diye söyleniyordu.

Oflamaya başladım. "Acaba Laz böreği nasıl yapılıyor..." Arya gözlerini kıstı. "Ben ne anlarım hamsi pilavı yapmaktan?" Ve artık ikimizde karşılıklı olarak oflamaya başladık.

Sevim teyzenin tezgaha yaklaştı. "Hadi başlayın!" Bakışlarım ona döndü. "Pasta yapsam olmaz mı?" Sevim teyze sakince gülümsedi. "Olur kızım. Onu da yaparsın istersen." Başta sevinsem de cümlenin sonu gelince yine aynı duruma düşmüştüm. 

Bakışlarım tezgaha inince sesini duydum. "Altı üstü bir baklava ve Laz böreği! Laz kızısın kızım sen. Nasıl oluyor olsun  ama yeter ki baklava ve Laz böreği olsun!" deyip uzaklaşmaya başladı. Nasıl oluyorsa olsun ama yeter ki onlar olsun demek... Sanırım bir şeyler düşünmüştüm.

Sevim teyze, Arya'ya tarifi güzel güzel anlattı. Ardından kendisi de işlerine koyuldu. O gidince bizde hızla işe koyulduk. Çok bilmediğim halde bir şeyler denedim yaparım diye. İnternetten tarifini açıp ona göre yapmaya çalıştım.

🌺

Saatlerce bu yemekler ve tatlılar için uğraşmıştık. Evin işi bile bitirilmişti resmen. Sevim teyze bir oraya bir buraya gidiyor bize bakmadan her işi tek tek halletmeye çalışıyordu. Diğer misafirler de tek tek gezmelerinden geri eve dönüyorlardı.

Elimin altındaki hamuru yoğururken, tezgahta duran telefonum titremeye başlayınca elime almadan ekrandan aramaya baktım. Batu Karaman görüntülü arıyordu. Yüzümde bir gülümseme oluşurken hamurlu elimle telefona uzandım. Ellerim kirli olduğu için biraz açmakta zorlanmıştım.

Açtığımda Batu direk tavanı görüyordu. "Şirin?" diye seslenmesiyle telefonu duvara yaslayıp kendimi gösterdim. Beni gördüğü an gülümsedi. Telefonu kendine yaklaştırıp beni izlemeye başladı. Telefon suratına çok yakındı ve bu komik duruyordu. Fakat umurunda bile değil gibiydi.

"Ne oldu?" diye sordum gülümseyerek. Beni izlerken iç çekti. "Özledim." dedi açık bir şekilde. Telefona eğilerek yaklaştım. "Bende." diye karşılık olarak fısıldadım.

"Ne yapıyorsun?" diye sordu çatılan kaşlarıyla. "Laz böreği yapmaya çalışıyordum da... Ben bunu başka bir şeye çevirdim. Böyle daha güzel oldu." Batu gülmeye başladı. "Aferin benim hamarat pastacıma!" 

Kollarımı tezgaha yaslayarak telefona yaklaştım. Hamurlu ve unlu olan parmağımı telefona doğru tehditkarca salladım. "Bak bunları senin için yapıyorum, yiyeceksin tamam mı?" Batu hafif bir şekilde sırıttı. "Elinden çilek olsa bile yerim, ki yedim de." O sözün aslında çilek değil, zehir diye geçiyordu ama.

Hamuru yoğurmaya devam ederken dirseğimle başımdaki yazmayı düzelttim. Batu yeni fark etmiş gibi çiçekli yazmama bir bakış attı. "Yazma yakışmış. Her şey yakışır Şirin güzelime." Neyse ki iltifatların beni kızarttığını telefondan görmeyecekti.

"Sen gelmeyince ben seni çok özlüyorum." dedi Batu tekrar bir iç çekerek.  Kaşlarımı çatarak güldüm. "Dün kafama çikolata sosu sıkıyordun!" Batu'nun ifadesinde bir değişiklik olmadı. Arka planı onun kafede olduğunu gösteriyordu. "Karşımda görmeye alıştım seni. Tezgahına falan mı yatıyorsun çaktırmadan?" 

Beklemediğim sorusuyla gülerek telefona döndüm. "Ne?" Hafifçe gülümsediğini gördüm. Çok güzel gülümsüyordu ama o bunun yerine sürekli kaşlarını çatmayı tercih ediyordu. Oysa hep böyle gülse dünyam biraz olsun bununla güzelleşebilirdi.

Hala ondan bir cevap bekliyordum. "Kendi kısmında, kendi tezgahında kokun var. Tezgaha eğiliyorum sen kokuyorsun." dediğinde şaşkınca ona baktım. "Çilek kokusu olmasın o?" diye sorduğumda başını iki yana salladı. "Çilek kokusu değil. Hayatımın bir kısmını zaten o kokuya maruz geçirdim. Bu farklı bir çilek kokusu. Bu senin kokun, Şirin. Ben tanırım Şirin Pastacımın kokusunu."

Tekrar sessizce güldüm. "Sapık gibi eğilip tezgahımı mı kokluyorsun ben yokken?" Batu sadece gülünce çatılan kaşlarımla telefona döndüm. "Bak sapıklıkların artıyor Batu..." Batu sesli bir şekilde güldü. "Bunu şu an konuşmayalım, Şirin."

 Tam bu sırada içeriye Kerim girdi. Yanıma kadar gelip, hemen dibimdeki dolaptan bardak çıkarıp su doldurdu. Suyunu içerken bakışları benden ayrılmıyordu. Bakışlarım Batu'ya kaydı. Telefonu dibine kadar sokmuş burayı izliyordu. Hemen elimi uzattığım gibi Batu'nun sesini kapattım. Fakat bizim sesimizi kapatamadım.

Kerim, suyunu içtiği ardağı tezgaha bıraktı. Hemen ardından çapkın gülümsemesiyle bana baktı. "Hazır seni yalnız yakalamışken Trabzon taşı... Eğer baklava seviyorsan tercihini değiştirmelisin veya sana çok daha iyi bir tercih sunabilirim." 

Gözlerim irileşirken Batu'nun şu anı görmüyor oluşunu umdum. "Baklavacı mı? He! Yok yok ben kendim yapacağım şimdi!" dedim hemen. Elimi uzatıp aceleyle bizim sesimizi de kapattım. Son gördüğümde kaşları derince çatılmıştı. Kerim naz yapıyorum sanarak gülmüştü. "Baklavacı burada." dedi kendini göstererek. Gerçekten utanç verici bir çocuktu.

Başımla salonu gösterdim. "Git hadi devam et temizliğe!" Hafifçe sırıttı ve elini uzatıp yanağımdan makas attı. "İşler bitti fıstık." Onun elini ittiğim gibi uzaklaşması için koltukları işaret ettim. "Git hadi!" Sırıtarak başını salladığında dönüp gösterdiğim gibi ilerlemeye başladı.

Telefona döndüğümde Batu'nun o ifadesiyle bağırdığını gördüm. Ses yoktu. Sadece görüntüsü vardı. Yavaşça uzanıp sesi açtığımda artık sesi geliyordu. Sesini açtığımda duraksayıp bana döndü. "Şirin! O kimdi? Ne dedi sana? Bana geliyorlar yine! İlaçlarımı da aldım ama şu an bütün etkisi geçmiş gibi hissediyorum. O kim söyle ki o makas hareketin aynısı yapayım ona!" Gerçekten de ilaçlarının etkisi yok olmuş gibi bir öfkesi vardı yine. 

"Şirin konuşsana! Sesi kapattın birde kızım! O kimdi?" diye sabırsızca sordu. Nefesimi vererek telefona eğildim. "Sakin ol. Arya'nın kuzeni." Batu telefonu özensizce yüzüne tutmuş öylece bana bakıyordu. "Baklava dedi birde! Ne baklavası bu? Ne ima etti o?" 

Sakin olması için rahat kalarak omuz silktim. "Baklava da yapılacaktı." Batu kaşlarını mümkünmüş gibi daha da çattı. "Ben duydum yalnız!" dedi bastıra bastıra. Kaşlarımı çatarak iyice telefona eğildim. "Batu yeter ama! Git birde döv istersen? Bu nasıl bir şey ya? Hani sen sinirine hakim olacaktın? Yeter artık."

Batu duraksamıştı. Saniyeler sonra daha sakin bir sesle konuştu. "Tamam, kapat hadi. Gideyim de odamdaki kum torbasını yumruklayayım biraz." dedi huzursuzca. Bakışlarım ondayken gözlerimi kırpıştırdım. "Başka hobilerin yok mu? Hep şiddet." diye söylendiğimde telefona döndü. "Kafeden çıkacağım şimdi. Gideceğim ve en sevdiğim hobim olan o kum torbasını yumruklayacağım. Başka hobi diyorsan barfiks çekerim, ağırlık kaldırırım, koşarım. Var mı başka isteğin?" 

Başımdaki yazmayı düzeltirken bakışlarım aşağıdan görünen yüzündeydi. Ciddi ifadesiyle başını eğip cevap bekler gibi bana baktı. "Yorulmuyor musun? Evine spor aleti almak fazla değil mi?" Batu hafifçe sırıttı. "Sen bana baklava yapıyorsun, bende sana baklava yapıyorum daha ne istiyorsun? Benimkinin yanında fazlaları da var ayrıca."

Üst dişlerimi alt dudağıma geçirerek etrafa kontrol eder gibi bir bakış attım. Mutfak kısmında benim dışımda kimse yoktu. "Hayırdır Şirin Pastacı Hanım? Yükseldiniz mi? Biraz kızarın da bende yükseleyim." Gözlerim irileşirken Batu'ya şaşkın bir bakış attım. "Batu!" Bu adam nasıl bu kadar rahat konuşuyordu cidden merak ediyordum.

Batu gülünce oflayarak telefonumu elime aldım. "Kapatıyorum!" diye söylendiğimde, "Şirin." dedi. Boş boş ekrana bakarken, "He?" diye söylendim. "Özledim ya seni. Hemen akşam olsun da göreyim seni." diye mırıldandı.

Minik bir gülümseme oluştu yüzümde. "Artık dayanacaksın sevgilim." Batu ekrana dönerek sırıttı. "Ağzını yerim senin." Sessizce gülüp parmağımı kırmızı tuşa götürüp hazırlandım. "Tamam. Benim kapatmam lazım."

Batu somurttu. "Görüşürüz." deyip ekrana doğru öpücük attım. Ciddi ciddi kafeden çıkıp eve gidiyordu. Telefonu aşağıda tutmuş yüzü aşağıdan görünüyordu. "Görüşürüz." dedi karşılık olarak. 

Aramayı kapattığım gibi telefonu da kapatıp musluğu açtım. Ellerimi suya tutarken tezgaha dayanmış beni izleyen Esma'yı fark ettim. Kırmızıya boyadığı sırtına değen saçlarını açık bırakmış, üstüne uzun kollu bir crop ve bol bir pantolon giymişti.

Ellerimi havlu kağıtla silip telefonumu tezgahtan aldım. "Beni mi izliyorsun?" Boş bir ifadeyle bana bakış attı. "Sevgilinle mi konuşuyorsun?" diye sordu. "Seni ilgilendirmez." diye mırıldandım kısık bir sesle.

Cevabını beklemeden yanından çekip gidecektim ki ayağındaki pandufları gördüm. Batucuk panduflarımı giymişti. Bu çok önemli meseleye dönerdi şimdi. O panduflar bana özeldi. 

"Hemen o pandufları çıkarıyorsun!" dedim çatılan kaşlarımla. Kız dehşete uğramış bir ifadeyle bana baktı. "Ne diyorsun be manyak? Karışmak için yer mi arıyorsun?" Tekrar pandufları işaret ettim. "Çıkar hadi onları!" 

Bağırmıyor olsam da Arya sesi duyup yanımıza gelmişti. "Ne oluyor Şirin?" diye sordu merakla. Esma korkuyla Arya'ya baktı. "Ne bileyim manyak arkadaşın bana çattı! Panduf falan diyor!"

Oğuz'un "Oo kız kavgası!" diyerek buraya geldiğini ve peşinden de Yağız'ın da geldiğini gördüm. "Panduflarımı çıkar, çok konuşma Esma!" diye bastırarak konuştuğumda gözlerini devirdi. "Ay ne terlik diye tutturdun! Cimri misin nesin?" 

Kız hızla ayağındaki panduflarımı çıkarıp üstüme fırlattı. Zafer gülümsemesiyle sakince panduflarımı giydim. Ardından dönüp havalı adımlarımı merdivenlere doğru atmaya başladım. Özellikle panduflarımı yere vuruyor ve onun kimsenin fark etmediği renkli ışıklarını yakarak yürüyordum. Batucuk panduflarım benim.

🍰

Üzerime kolları vatkalı, hafif bir göğüs dekoltesi olan, mini, eteği kat kat fırfırlı, sırt kısmı ip dekolteli olan siyah bir elbise giymiştim. 

Aslında Arya'yla elbise konusunda çok kararsız kalmıştık. Sürekli olarak elbiselerimizi değiştirmiştik, fakat en son bana siyah elbisenin ona yeşil elbisenin yakışacağına karar vermiştik. Arya'nın üzerindeki ise ince askılı, kalp yakalı göğüs dekoltesi olan, yırtmaçlı, mini boyutuna yaklaşan zümrüt yeşili bir elbiseydi.

Kısa saçlarımı dalgalandırıp yüzüme her zamankine benzeyen hafif bir makyaj yapmıştım. Arya ise saçlarını düzleştirmiş, göz makyajı hafif koyu olan fakat çok ağır olmayan bir makyaj yapmıştı.

Son kez kendimi aynadan kontrol edip saçlarımı düzelttim. Üzerime hiç uymayan ayılı panduflarımla odadan çıktım. Arya da arkamdan çıkmışken hızlı adımlarla merdivenleri inmeye başladık. 

Aşağı indiğimiz gibi salona girdik. Artık bütün akrabalar salondaydı. Salih amca ikimize de gülümseyerek baktı. "Çok güzel olmuşsunuz kızlarım." Ona gülümsediğimde Arya'nın da çok hafif gülümsediğini gördüm. 

Sevim teyzede bize yaklaştı gözleri dolmuştu sanırım. "Gelin olmuş gidiyorlar." Arya hemen karşı çıktı. "Ne gelini anne? Saçmalama ya! Siz istediniz diye tanışacaksınız bu kadar. Evliliğe dair hiçbir adım yok yani! Gelin de yok!" Ali de kaşlarını çatarak yanımıza yaklaştı. "Nereye gidiyorlar ya? Hiçbir yere bırakmam ablamları!" Çoğunluk buna gülmüştü.

Kezban hala üstümüze doğru nazar değmemesini ister gibi dercesine tükürmeye başladı. Hasan amca kaşlarını çattı. "Bunlar çok açık değil midir?" diye sordu üzerimizi işaret ederek. Biz tepki göstermeden ilk tepkiyi Ali gösterdi. "Sana ne Hasan amca?" Hasan amca bozuntuyla önüne döndü.

Yıldız hala da bize döndü. "Güveniyor musunuz bu uşaklara?" Hemen gülümseyerek başımı evet dercesine salladım. Arya da sırf onları hoşnut etmek için başını salladı. Basri dayı da başını salladı. "Evet, güven önemlidir. İlişkinin temeli. Bir gazetede okumuştum." 

Çalan zille herkes ayaklanmaya başladı. Sevim teyze heyecanla bize kapıyı işaret etti. Arya'yla beraber gayet sakince kapıya doğru ilerledik. Aslında pek de sakin diyemezdim. Her şey uydurmaca, öylesine olsa da bir heyecan basmadı diyemezdim.

Arya'yla kapının önüne bir bakışma oldu. Saniyeler sonra Arya hemen uzanıp kapıyı açtı. Karşımda direk Batu'yu  görmüştüm. Hemen yanında Orkun, arkasında da Batu'nun ailesi.

Batu'nun üzerinde sade bir beyaz  gömlek ve kumaş siyah bir pantolon vardı. Orkun ise beyaz gömlek, lacivert kumaş pantolon ve pantolonuyla aynı renk olan bir ceket giymişti. Saçlarını özenle düzeltmiş, kulağındaki küpesi hala olduğu yerdeydi.

Batu'yla göz göze geldiğimizde bana gülümsedi. Ona hafifçe karşılık verdim. Orkun abartılı bir bakışla Arya'ya kilitlenmiş kalmıştı. Yılmaz amcanın arkadan verdiği sıkıntılı nefesi duyduk. "Oğlum neyi bekliyorsunuz?"

Tam bu sırada Salih amca devreye girdi. "Hoş geldiniz!" dedi Trabzon ağzıyla, İ leri U yaparak. Yılmaz amca başını salladı. "Hoş bulduk." Arya dolaptan terlikleri yere bıraktı. Misafirler terlikleri giyerek tek tek içeriye girdi. 

Orkun elindeki çiçeği Arya'ya uzatınca Arya tebessüm ederek onu aldı. Yeşim teyze de elindeki Isparta'dan getirdiklerini düşündüğüm gül lokumlarını Sevim teyzeye uzattı. "Elimiz boş gelmeyelim dedik." dedi tebessümle.

Misafirlerle yeteri bir samimiyetle selamlaşılmıştı. Pelin, Arya ve bana gülümseyerek bakış attı ve diğer konukların peşinden salona ilerledi. Nil ablanın yanında Gürkan abi ve kızı Afra da vardı. Gürkan abinin yüzünde genelde bulunan o ciddiyeti vardı. Nil abla ise yine sırıtıyordu. Herkes sığsın diye Ali, Oğuz, Yağız ve Kerim komşulardan buraya sandalye taşımıştı. 

Herkes salona yerleştiğinde bende bir sandalyeye oturdum. Yanıma da he Arya oturmuştu. Karşımızda Batu onun yanında ise Orkun vardı. Herkes yerleşince etrafta bir sessizlik oluşmuştu. Bakışlarım Salih amcaya katmıştı. Bir Batu'ya, bir Orkun'a bakıyordu. 

Salih amca oluşan sessizliği bozdu. "Tanışsak mı artık?" Batu ve Orkun konuşmadan hemen, Yılmaz amca başını sallayarak Batu'nun koluna vurdu. "Oğlum tanışsanıza ne bekliyorsunuz?"

Batu ve Orkun aynı anda Salih amcaya döndüler. Önce Orkun boğazını temizleyip konuştu. "Efendim ben Orkun... Kızınızı çok seviyorum. Onun için her şeyi yaparım." Tanışma dışına çıkan sözlerle kendini tanıtmıştı. "Görürüz onu uşak." dedi Salih amca sadece.

Orkun'un bakışları Arya'daydı. Arya Orkun'un bu dediklerini rol sanıyordu. Salih amca tebessüm etti. "Güzel güzel." Ardından Salih amcanın bakışları Batu'ya kaydı. "Sen kimsin? Kaşın gözün ha bire Şirin kızıma kayıyor." dedi hiç çekinmeden kaba bir sesle.

Batu bir an böyle bir atlamayı beklemediği için afalladı. Başını yavaşça Salih amcaya çevirdi "Ben Batu Karaman." Salih amcanın kaşları çatıldı. "Nerelisin?" Batu hafifçe gülümsedi. "Ispartalıyım." Salih amca bir anda kaşlarını çattı. "Orayı sevmem. Kavgam olmuştu bir ara."

Batu ciddileşen ifadesiyle başını salladı. "Olabilir böyle şeyler. Sonuçta insanları nereli olduklarına göre tanıyamayız." dedi birkaç saat önce "Trabzon'u da, Trabzonluları da sevmem." diye söylenen Batu Karaman.

Sevim teyze onlara döndü. "Necisiniz? Ne işle meşgulsünüz?" diye sordu kesinlikle Salih amcadan daha sevecen olan bir sesle. Yılmaz amca gururla konuştu. "Bir kafem var. Ünlü bir kafe. Belki duymuşsunuzdur. Aşk kafesi. Oğlum oranın pastacısıdır, Orkun oğlum da bizim kafede çalışır."

Salih amca konuşmadan başını salladı. Herkes sessizce birbirine bakmaya başlayınca bu sefer Yeşim teyze konuşamaya başladı . "Ben bizi tanıştırayım... Bu kızım Pelin. En küçük kızımdır." Pelin hanım hanımcık bir şekilde gülümsedi. 

Yeşim teyze onun ardından Nil ablayı gösterdi. "Diğeri de en büyük kızım Nil." Ardından yanındaki, Trabzon'dan gelen akrabaları ciddi bakışlarıyla inceleyen Gürkan abiyi gösterdi.  "Yanındaki de kocası Gürkan Yaman oğlumuz. "  Gürkan abi zahmet edip hafifçe gülümsedi akrabalara. 

Yeşim teyze, Gürkan abinin kucağındaki Afra'yı gösterdi. "Bu da bizim miniğimiz, Afra. Nil kızımın ve Gürkan oğlumuzun kızı olur. Bizim de tek torunumuz." Afra sanki onu övmüşler gibi bir havaya girerek bileğindeki boncuklu bilekliklerini sallayarak saçlarını geri savurdu. Dudaklarında pembe bir ruj, tırnaklarında da pembe ojeler vardı. Büyük ihtimal bunlar için Nil ablaya yalvarmıştı. Nil abla da pek abartmadan istediğini vermişti.

Kezban hala konuştu. "Maşallah aileniz çok güzelmiş. Kızlarınız da çok hanım hanımcık gibi." Pelin ve Nil abla sırıttılar. Pek de hanım hanımcık kızlardır gerçekten...

Sevim teyze gülümseyerek konuştu. "Bizde tanıtalım." Ardından hemen Arya'yı gösterdi. "Arya bizim tek kızımız." Ardından Ali'yle beni gösterdi. "Ali'yle Şirin'de evlatlarımız gibidir."

Esma hemen patavatsız bir şekilde söze atladı. "Ama ailenden değiller." Bu sözleri Trabzon'dayken de söyleyenler yine olmuştu. Bize sürekli ve devamlı olarak aileden olmadığımızı tekrarlayan birileri çıkardı hep. Bunların aksine, Sevim teyze ve Salih amca bizi hep çocukları gibi görmüştü. 

Salih amca sinirle fakat bunu çok da yansıtmadan Esma'ya döndü. "Ailedenler kızım...Yani onlarda çocuklarımız gibidir." Salih amcaya bakmadan, yüzüme de üzüntülü bir ifade yerleştirmeden, zerre değiştirmediğim ifademle konuştum. "Tamam Salih amca, yanlış bir şey demedi." 

Ali benim aksime bu cümlelere daha çok sinirlenen ve suçlayacak birilerini arayan kişi olurdu. Ve burada da alayla gülümsedi. "Evet. Takma bildiğimiz bir şey." Bir ailemiz bile yoktu. Ali'yle hep ailelerin yanında tek kalırdık ve buna da alışkındık. Bu bizi düşüren veya hüzne uğratan bir şey değildi. Hayatımızın bir gerçeğiydi ve artık alışmıştık.

Arya ise bizi hep anlayan olmuştu. Sessizliğimizle, cümlelerimizle, ses tonumuzla, bir bakışımızla bizi anlayan olmuştu. Ve şu anda o anlayışı devreye girmişti. Yüzüne yansıyan çok ince o alay ifadesiyle Esma'ya döndü. "İnan onu aileden olmamasına rağmen senden çok seviyoruz." Cevabı Esma'nın suratına tokat gibi çarpmıştı.

"O ne biçim söz öyle?" diye hemen söylenmeye başladı Cavidan yenge. Hemen bakışlarını kocası Hasan amcaya çevirdi. Ondan bir şey demesini ister gibi baksa da Hasan amca abisine saygısından şu gece bir şeyler çıkarmak istemiyor gibi duruyordu. Ayrıca sanki kızının de nasıl bir şey olduğunu biliyor gibiydi de. 

Bakışlarımı onlardan çevirdiğimde Batu'nun bakışlarını fark ettim. Sadece bana bakıyordu. O çatık kaşlı ifadesiyle her zamanki gibi dimdik bana bakıyordu. Dudaklarını oynatarak bir şey fısıldadı. Ne dediğini dudaklarını okuyarak çözmüştüm. "Ben senin ailen olurum." demişti. Ona sadece hafifçe gülümsedim.

Sevim teyze; Cavidan yengeyi, Hasan amcayı, Semih amcayı ve Nilüfer yengeyi gösterdi. "Amcaları, yengeleri." Ardından; Kezban halayı, Yıldız halayı, Ceyda halayı gösterdi. "Halaları Ceyda, Yıldız, Kezban." Hemen sonra Basri dayıyı gösterdi. "Dayıları Basri."

Oğuz ve Yağız'ı gösterdi. "Oğuz ve Yağız, Nilüfer ve Semih çocukları." Oğuz ve yağız gülerek başlarını misafirlere doğru salladılar. Sevim teyze, Esma ve Kerim'i gösterdi. "Esma ve Kerim, Cavidan ve Hasan'ın çocukları."

Son olarak Egemen'in kafasını okşayarak onu gösterdi. "Ha bu da bizim minik Egemen'dir." Egemen, Afra'nın yanında geçti. Kısa bir gülümseyerek tanışmanın ardından İkisi köşede beraber oynamaya başladılar.

Yağız kolunu Oğuz'un omzuna attı. "Ha sizin kafeniz var yani?" dedi sadece konuşmak için konuşmuş gibi. Yüz söyleyiş sonucunda anlayacaklar diye umuyorum.

Yeşim teyze sıcak bir ifadeyle gülümseyerek başını salladı. "Aynen oğlum." Sevim teyze ayaklandı. "Yemeğe geçelim." İnsanlar birbirine baktıktan sonra önce bizimkiler olmak üzere peşinden ayaklanmaya başladı. "Doğru doğru. Açsınız şimdi." diye mırıldanmıştı Salih amca hepimiz ayaklanıp masaya ilerledik. Bu arada komşulardan masada almıştık sığmak için.

Ailelerden en yakın olanlar masaya oturdular. Kalanları yine yerde yiyeceklerdi. Masanın yanına artı olarak bir masa daha ekleyerek büyütmüştük biraz daha sığabilmek için. Batu'yla ben tam karşı karşıya gelmiştik. 

Etrafta tabak çanak sesi çıkarken bakışlarım Batu'ya kaydı. Dik dik önündeki tabağa bakışlar atıyordu.

Yavaşça ayağa kalkıp mutfağa ilerledim. Sevim teyze durmadan eksik tabak var mı diye kontrol ettiği için ben kalkınca bakışları direkt beni bulmuştu. Bakışları umursamadan tezgahtan Batu için yapmış olduğum pirinç pilavını alıp geri masaya döndüm. Batu'nun arkasına doğru geçip önündeki tabağı aldığım gibi yerine pirinç pilavını koydum.

Batu başını kaldırıp bana baktı. Önce bana ardından önüne koyduğum tabağa baktı. Ve ne yaptığımı anlayarak hafifçe gülümsedi. Tam şu anda uzanıp yanağına uzun bir öpücük konduramazdım maalesef ki. Şu iş biter bitmez yapacağım iş bu olsun o halde.

Yeniden yerime geçip oturduğumda Salih amca bana doğru merakla sordu. "Ne oldu? Niye değiştirdin kızım?" Salih amcaya döndüm. "Batu balık sevmez. bende önceden pirinç pilavı yapmıştım ona."

Batu bana gülümsemeyle bakarken Salih amca kaşlarını kaldırarak Batu'ya döndü. "Öyle mi?" Batu ağır ağır başını salladı. "Ben deniz ürünlerini sevmiyorum direkt." dedi boş bir sesle. Salih amca "Senden olmaz" der gibi başını iki yana salladı. "O zaman Trabzonlu kızı da sevmeyeceksin uşak." Batu kaşlarını derince çattı. "Neden? Balık mı bu?" diye sordu ciddi ciddi.  Bir kere de cevap verme be adam...

Salih amca Batu'nun sorusunu umursamadan Orkun'a döndü. "Oğlum sen balık seviyor musun?" diye sordu Trabzon ağzıyla. Orkun bakışlarını Salih amcaya çevirip ağzındaki lokmasını yuttu. "Açıkçası ben, denizden babam çıksa bile yerim, diyen insanlardanım Salih emice."

Salih amca başını sallayarak memnunca sırıttı. Ardından bir anda ona karşı bir samimiyet hissederek şakayla karışık bir şekilde Orkun'un sırtına vurdu. Sanırım sert vurmuştu ki pilav Orkun'un boğazına kaçmıştı.

Arya endişe ederek hızla masadaki suyu Orkun'a uzattı. Orkun öksürüklerinin ardından hızlı hızlı Arya'nın ona uzattığı suyu içti. "İyi misin?" diye sordu Arya. Sesinde istemsiz gelen bir endişe vardı.

Orkun hızlıca başını salladı. "İyiyim sağ ol." Arya bir şey demeden geri çekildi. Aralarında çok kısa bir bakışma geçmişti. Orkun'un bakışları Arya'nın ona uzattığı bardakta gezindi. Sanki bu bile içine huzur doldurmuş gibi iç çekerek bardağa baktı. 

Pelin hafif hafif gülümseyerek Sevim teyzeye doğru döndü. "Bu arada mısır çorbası ve sarma çok iyi olmuş." Sevim teyze bu iltifata kocaman ve gerçek bir samimiyetle gülümsedi. "Afiyet olsun kızım."  Ardından Arya'yı gösterdi. "Hamsi pilavını da kızım etti."

Orkun çorbadan bir kaşık ağzına atarken bakışlarını önce Sevim teyzeye ardından Arya'ya çevirdi. Orkun'un kaşları yavaşça havaya kalktı. Hemen kaşıktaki çorbayı yutup pilavdan koca bir kaşık ağzına attı. Bir süre çiğnedi ve sonra gülümseyerek bir kaşık daha ağzına attı. O lokmasını da bitirir bitirmez bakışlarını, onu ifadesizce ve sakince izleyen Arya'ya çevirdi. "Mükemmel olmuş! Bayıldım yani... Bu kadar maharetli olduğunu bilmiyordum."

Tam bu sırada Salih amcadan bir söyleniş geldi. "Neresi mükemmel be. Tutturamamış bile. Hamsi pilavıyla alakası yok." Sevim teyze kocasına bir bakış atarken Arya da babasına yan gözle baktı. "Ben anneme dedim yapamam diye. Bende farkındayım olmadığının. Ama ne yapalım. En azından bir şeye benziyor." Ardından bakışlarını Orkun'a çevirip ona bir bakış yolladı. Orkun hala gülümsemeye devam ediyordu. Arya ona baktıkça o hep gülümserdi.

Ama yine bu onların farklı insanlar olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Arya şu an, onun sırf kendisini tavlamak için güzel olmayan bir yemeğe övgüler yağdırdığını düşünüyordu. Belki de gözünde sadece onu tavlamak isteyen biriydi. Bakışları onu anlatıyordu. 

Bakışlarım masadaki diğer insanlara kaydı. Nil abla yemek yerken bir yandan benim gibi diğerlerini inceliyordu. Yanındaki kocası Gürkan abi ise sadece yemeğe odaklanmış gibiydi. Veya yemek masasında olması gerekeni yapıp kimseyi umursamadan yemeğini yiyordu. 

Kerim arada Pelin'e bakışlar atıyordu. Pelin arada bu bakışları fark ediyor ve ne anlamda olduğunu çözemediği için yanlış anlaşılma korkusuyla  hemen bakışlarını yemeğine indiriyordu. 

Bakışlarım yanımdaki Ali'ye kaydı. Yemek yemeyi bırakmış, çenesinde kalan pilav tanesiyle beraber ciddi ciddi Kerim'e doğru bakıyordu. Bakışlarımı fark etmiş olacak ki fısıldadı. "Abla..." Onu dürttüm fakat tekrar fısıldadı. "Ben bunu, ha buraya gömeceğum şimdi o olacak..." diye fısıldadı Trabzon ağzını taklit ederek.

Bir yandan yemek yiyip bir yandan sohbet ettiler. Git gide sohbetin kapsamı artıyor, aradaki sıcaklık, samimiyet artıyordu. Yılmaz amcayla Salih amca birbirlerini sevmişlerdi. Fakat açık olmak gerekirse Salih amca Batu'yu pek sevmemişti. Orkun'u ise gözü tutmuş gibiydi.

Yılmaz amca ile Salih amca memleketlerden, işten falan, çok dikkatimizi çekmeyen konularda konuşuyorlardı. Sevim teyze ile Yeşim teyze ise kafe ile ilgili konuşuyorlardı.

Oğuz, Yağız, Ali, Nil abla ve Pelin de ayrı sohbet ediyorlardı. Orkun ve Arya da inanamayacaksınız ama sanırım onlar da ayrı bir şekilde sohbet ediyorlardı.

Bense sadece yemek yiyor ara sıra başımı kaldırıp Batu'ya bakıyordum Batu'da her baktığımda beni izliyor olarak görüyordum.

Sandalyemden kalktığımda boş gitmemek adına boşalan tabaklardan bir kaç tane alıp kendimle beraber salonla birleşik olan Amerikan mutfağın tezgahına bıraktım. Ardından hızla merdivenlere geçip basamakları çıkmaya başladım. Onlar yemeklerini yiyene kadar odamda durup en azından aynadan kendimi kontrol edebilirdim.

 Basamakları çıktığım gibi odama girdim. Sevim teyzenin temiz olmuş mu, toparlanmış mı diye on kere kontrol ettiği odam. Fazlasıyla topluydu. Daha doğrusu kendi düzenime göre öyleydi. Yatağımın üstündeki bir sürü peluş oyuncağım duruyordu. Aynı zamanda raflarda olanları da duruyordu. 

Makyaj masamın pufuna oturdum. Saçlarım hafif bozulmuştu. Saçlarımı elimle tarar gibi düzelttim. Bakışlarım aynadaki görünümümde gezinirken bir şeyi fark etmemle yavaşça arkaya doğru kaydı. Kapının pervazına yaslanmış koyu ela gözleriyle beni izleyen bir adet Batu Karaman gördüm.

İlk fark edince irkilmiştim. Onu fark etmemle odanın içerisine doğru adımlar atmaya başladı. Dönmeden kolunu uzatıp kapıyı kapattı. "Ne oldu?" diye sordum, onu burada beklemediğim için anlamsız bir sesle. 

O daha çok beni umursamadan odamın içini inceliyordu. Ve bakışları, odamdaki farklı her bir noktaya kaydığında kaşları daha da çatılıyordu. "Evinizde yaşayan küçük bir kız kardeşiniz olduğunu bilmiyordum. Çağır da tanışalım." 

Çatık kaşlı bakışları yatağımın üzerindeki ve rafımdaki peluşlarda gezindi. Ardından toz pembe duvarlarıma gitti bakışları, onun da ardından, pembe pofuduk, tüylü makyaj masası pufuma, makyaj masamdaki malzemelerimde, beyaz ahşap kitaplığımdaki aşk, romantizm ve polisiye konulu kitaplarımda, çilek deseni olan nevresim takımlı yatağımda gezindi.

Kaşlarım kalkarken anlamsızca ona baktım. "Ne?" Elleri cebine bir şekilde bana döndü. "Bu oda senin değil herhalde?" Kaşlarım çatılırken hızlıca başımı salladım. "Benim odam. Ne varmış odamda? Zevkim böyle olamaz mı?"

Batu'nun dudakları aralandı. "Bu şaka gibi duran, son derece korkutucu bir görüntüye sahip odada sen mi kalıyorsun? İğrenç prenses masallarından, bebek evlerinden gibi görünen odada?" 

Ona doğru bir adım atarken ifadem daha da arttı. "O ne demek ya? Abartmasan mı Batu? Ne güzel işte masallardan çıkmış gibi!" dedim hemen. Batu alay eder gibi hafifçe güldü. "Duvarlar bile toz pembe. Kızım kaç yaşındasın sen?" Alayı beni sinirlendirirken sakinliğimi korudum. "Yirmi dört yaşındayım ve yatağıma eklediğim en son ki peluş filimi bir ay önce aldım." 

Batu bana garip bir bakış attı ama konuşmadı. Dönüp yavaş adımlarla yatağımın yanına gelip peluş oyuncaklarıma bir bakış attı. "Bunlarla yatmıyorsun herhalde? Çocuk gibi..." Kaşlarım çatılırken kollarımı birbirine bağladım. "Elbette onlarla beraber yatıyorum. Onlara sarılmadan uyuyamam! Çok değerli onlar. Çocuk gibi falan da değil."

Batu eline filimi alıp dudakları arasında bir şey geveledi, ardından fili umursamazca köşeye attı. Gözlerim hızla irileşirken koşup filimi yerden aldım. "Batu! Yapma! Değerli diyorum! Eşyaların da canı yanabilir!" Batu bana sadece baktı. "Bunlarla nasıl sığıyorsun yatağa? Seninle beraber yatağa mı giriyor şimdi bunlar?" diye söylendi sessiz bir öfkeyle.

"Batu onlar sadece masum peluş oyuncaklar." Batu omzu üstünden bana bir bakış attı. "Oyuncak falan anlamam ben. Gözlerini açmış şeytan gibi bana bakıyorlar neresi masum bunların? Aldatılıyor gibi hissettim şu an." Ona şaşkın bir bakış atarak güldüm. "Saçmalama ve abartma istersen!"

Geri adımlar atıp ellerimi makyaj masama dayayarak kalçamı da aynı şekilde makyaj masama dayadım. Batu oyuncaklarımı es geçip kitaplığımın önüne geldi. Bakışları kıtalarımda gezindi. "Gurur ve Önyargı, Jane Eyre, Çalıkuşu, Kürk Mantolu Madonna, Anna Karenina, Genç Werther'in Acıları, Vadideki Zambak, Bir Kadının Portresi, Uğultulu Tepeler, İçimizdeki Şeytan, Romeo ve Juliet ve diğerleri..." diye mırıldandı kitaplarıma göz atarken. 

Meraklı bakışlarım onda gezindi. "Okudun mu?" Bakışları bana kaymadan başını hızlıca salladı. Bu cevabı beklemediğim için kaşlarım kalktı. "Gerçekten mi?" Kitaplığıma göz atmaya devam ederken bana bir bakış attı. "Öfke sorunlarımız var diye kültürsüz değiliz Şirin Pastacı." Ve tekrar konuştu. "Aşk romanlarını okumak için okudum sadece. Kitaplığın yarısı aşk romanı zaten, ben sadece kendi okuduklarımı saydım demin." 

Kaşlarım daha da kalktı. "Üstelik aşk romanları okudun? Huysuz Pastacı Batu Karaman'ı Romeo ve Juliet okurken düşünemiyorum." Bana yine bir bakış attı. "Sana aşkın sadece bir kurgu olduğunu söylemiştim zamanında. Pek hoşlanmasam da dediğim gibi okumak için okudum. Ayrıca o kitabı okurken de biraz sinirlenmiş olabilirim. Bunun dışında normalde daha farklı türler okurum." Dudağımı bükerken ağır ağır başımı salladım. "İyiymiş."

Dikkatini, kitaplığımın bir rafının bir kısmını kaplayan kitaplar çekmişti. Birini eline aldı. "Hayvan bilgisi mi? Okudun mu bunu? " diye sordu bana şaşkınca bakarak. Hafifçe tebessüm ettiğimde başını eğdi. "Okudun mu bunu?" Başımı sallamam ona cevap olmuştu. "Bir insan, neden havyanlar hakkında, gerekli gereksiz milyon tane bilginin bulunduğu tuğla gibi bir kitabı okur ki?" Kollarım bağlıyken omuz silktim. "İlgisi olduğu için."

Batu kıtalığımdan uzaklaşarak bana doğru adımlar atmaya başladı. "Gerçi doğru. O kafamı boş yere doldurup ütülediğin, yetmedi beynimin etini yediğin bilgiler buradan geliyor olmalı. Hayvanlara mı ilgi duyuyorsun? Çok mu seviyorsun?" Tekrar omuz silktim. Artık tam karşımda duruyordu. "Aslında biraz değişik. Seviyorum evet ama yanlarında fazlasıyla korkabilirim, onlara yaklaşamam. Fakat özellikleri, bilinmeyen farklılıkları çok dikkatimi çekiyor. Hayvanlara ilgi duyuyor olabilirim. Onları seviyorum ama onlardan korkuyorum da." Batu hafifçe gülümsedi. "Anlamaya çalışıyorum." 

Bir sessizlik oluşurken aramızda da bir bakışma geçmeye başladı. Ellerini iki yanımdan makyaj masasına dayadı ve beni makyaj masasıyla arasında bıraktı. Bunu zaten yetince kafenin pasta tezgahında yaşıyorduk.

Bakışlarıyla yüzümü detaylı bir şekilde incelerken iç çekti. "Bugün seni çok özledim." diye fısıldadı. Sözüyle yüzümde bir gülümseme oluştu. Hemen aşık kıza bürünmeden saçımı geriye atarak çenemi kaldırdım. "Öyle mi? Bensiz kafe çekilmiyor değil mi?" diye sordum büyüklenerek.

Yüzümü incelemeyi kesmeden başını ağır ağır salladı. "Öyle. Hiç çekilmiyor. Bunca zaman nasıl çekmişim bilmiyorum." diye fısıldadı derin bir sesle. Gülümseyerek yüzüne yaklaşıp yanağından öptüm. Sanırım bu sofradayken istediğim öpücüktü.

Batu diğer yanağını da öpmem için çevirince gülerek diğer yanağını da öptüm. Ardından çenesini kaldırıp dudaklarından bahsettiğinde gülüşümü bozmadan dudaklarına da küçük bir öpücük kondurdum.

"Şey mi yapsak... Bundan sonra sende mi benim gibi izin yapmasan?" Gülüşümü arttırarak omuz siktim. "Bilmem bakarız." diye cevap verdim. "Bakalım." diye karşılık verdi benim gibi.

Batu bir anda aklına bir şey gelmiş gibi duraksadı. İfadesi tamamen değişti. Gülümseyen ifadesinin yerini yavaşça çatılan kaşları aldı. erini sinirli ifadesi aldı. Kaşları derince çatılmışken konuştu. "O konuşurken gelen çocuk kimdi?" İfadem solarken, "Kim? Kerim mi?" diye bir anda sordum. "Ne bileyim ben adını. Bakışları fena olan bir herif." 

Omuz silktim. "Boş versene onu." Batu bana bir bakış attı. "Ne konuşmuştunuz onunla? Sesimi de kapattın, ne konuşabildim, ne duyabildim!" dedi söylenir gibi. Yüzümdeki ifadeyi değiştirerek açık vermemeye çalıştım. "Öyle havadan sudan. Normal konular yani. Ne zaman geleceğinizi falan sordu."

Batu daha da çatılan kaşlarıyla suratıma doğru yaklaştı. "Sana daha da iyilerini sunabileceğini söylemişti, Trabzon taşı..." diye fısıldadı Kerim'in bana söylediği cümleyi tekrarlayarak. Dudaklarım aralanırken, "Batu boş ver ya! O hep öyle, alışkınım." dedim hemen. 

Batu çatık kaşlarını kaldırarak bana bakmayı sürdürdü. "Anladım. O zaman benim de alıştırmam gerekiyor." Kaşlarım çatılırken Batu ellerini masadan çekip geri çekildi. "Batu! Bak sakın bir şey deme! Bugün olay çıkmasın. O ilaçları boşuna kullanmanı istemedim senden!" 

Batu iki elini teslim olur gibi kaldırdı. "Bir şey yapmayacağım zaten. İlaçlarımı alıyorum  sakinim." Kaşlarım kalkarken ona sahiden mi? diye sorar gibi bir bakış attım. Başını salladı. "Hadi çıkalım." dedi başıyla kapıyı işaret ederek.

Elini bileğime atıp nazikçe bileğimden çekti ve ikimizi de odamdan çıkardı. "Odanı hiç beğenmedim bu arada." Yanımdaki ona alaylı bir bakış attım. "Teşekkür ederim! Bende senin odanı hiç beğenmemiştim zaten! Odadan çok spor salonuna yatak koymuşsun gibi duruyor." Aynı ifadeyle bana döndü. "Odadan çok oyuncakçı dükkanına yatak koymuşsun gibi duruyor."

Bir anda aklıma gelen soruyla bütün ifadem değişti. Hafifçe sırıtarak bedenimi ona yasladım. "Nasıl? olmuş muyum?" Dediğim Batu'nun da ifadesinin silindiğini hissettim. Beni baştan aşağıya süzüp memnuniyetle bir şekilde gülümsedi. "İdare eder." Sessizce gülerek kaşlarımı çattım. "İdare eder mi?" Başını sallayarak güldü. "Yani güzelsin!"

Merdivenlerden inmeye başladığımızda ondan uzaklaştım. Batu bir anda durunca duraksayarak ona döndüm. "Ne oldu?" Batu başıyla yukarıyı işaret etti. "Tuvalete girip geliyorum." Bir şey demeden başımı sallayıp önüme dönerek yoluma devam ettim.

Aşağı indiğimde herkesin gülüşerek sohbet etmeye devam ettiğini gördüm. Afra ve Egemen bir köşede, Afra'nın yanında getirdiği bebeklerle oynuyordu. Egemen Ken'i oynatıyordu, Afra ise Barbie'yi. Karşılıklı bebeklerini konuşturuyorlardı. Egemen'in tek bir bebeği bile yoktu, oynamazdı fakat Afra için şu an oynuyordu. 

Egemen elindeki Ken'i kriz geçirir gibi titreterek konuşturuyordu. "Ha çen ne edeysun Barbu?" Afra, Egemen'e garip bir bakış attı. "Barbu ne ya? Barbie diyeceksin Egoş! Barbunya mı bu?" dedi hanımefendi bir tavırla.

Eski yerime oturdum. Bakışlarım Salih amca ve Orkun'un sohbetinde gezindi. "He sizin şirketiniz var yani?" dedi Salih amca çatık kaşları fakat samimi sesiyle. Orkun başını salladı. "Ailem onlarla ilgilendiği için gelemediler." Salih amca da başını salladı. "Sıkıntı değil uşağım, tanışmadır zaten daha." Orkun çekingence gülümsedi.

Bakışlarım pür dikkat Orkun'u izleyen Arya'ya kaydı. Yüzünde memnun bir ifade bulunuyordu. Tahmin ettiğinden çok daha iyi geçtiği bakışlarından bile belliydi. 

Bakışlarım tek tek diğerlerinde gezindi. Pelin ve Ali, Batu'nun boş bıraktığı sandalyeye çaktırmadan fırsattan istifade oturmuş sessiz sessiz konuşuyor, kısık sesle gülüşüyorlardı. Tam bu sırada Esma onları fark etmişti. "Siz yan yana mıydınız?" diye sordu kıskanç bir sesle. Esma'yı bildim bileli Ali'den hoşlanıyordu ama yaptığı tek şey de kıskanmaktı. Yani ne ona karşı hoşlandığını gösteren iyi bir tavır gösteriyordu ne bir adım atıyordu. Sadece kıskanıyordu. 

Pelin ve Ali'nin bakışları Esma'ya kaydı. "Sana ne kız? Önüne dönsene!" dedi Ali umursamazca. Esma dişlerini sıkarak su yeşili gözlerini belirtti. "Bu kadar insanın içinde böyle samimi konuşmanız? Kızın babası, abisi yanında sözde." Bu konuşmalar büyükler dışında herkes fark etmişti.

Nil abla çatılan kaşlarıyla çenesini kaldırarak Esma'ya baktı. "Bak bi' güzelim, derdin ne senin? O ne biçim konuşma öyle? Bende ablasıyım ne varsa bana söyleyebilirsin." Esma sarı saçlarını geriye atarak gözlerini devirdi. "Ne olduğu çok bariz ortada ama!" Gürkan abi konuyu ciddi bir şey sanmış olacak ki o da kaşlarını çatarak merakla Esma'ya bakıyordu. "Sorun nedir?"

Pelin, Esma'ya kötü bakışlar atarken onlara cevap verdi. "Sorun yok. Günlük hayatta sürekli karşılaştığımız geri kafalı problemleri falan." dedi sahte bir gülüş sunarak. Esma'nın kaşları çatıldı. "Sen bana geri kafalı mı dedin? Şuna bak! Saçlarında boyadır şimdi senin! Çakma sarışın! Gözlerinde lenstir!" dedi Esma bir anda hiddetle.

Pelin'in dudakları aralanırken şaşkınlıkla Esma'ya baktı. "Ne münasebet! Asıl senin sarı saçların öyledir! Ben doğal sarışınım! Kanıtı da yeğenimdir!" dedi saçını savurarak. Ali ne diyeceğini bilemiyor gibi bir Esma'ya bir, Pelin'e bakıyordu. 

"Kesin şunu!" diye söylendi Arya. Birbirlerine hoş olmayan bakışlar atmaya devam ederek sustular. Tam bu sırada Kerim'in bizimle olmadığını fark ettim. Kaşlarım çatılırken bakışlarım etrafta gezindi. Merdivenlerden gelen birden fazla kişiye ait olan inme sesiyle bakışlarım oraya döndü.

Önden Kerim çıktı ardından gelen de bir adet Batu Karaman vardı. Yüzünde oldukça rahat bir ifade vardı. Şaşkınlıkla Kerim'e baktım çünkü, yanağında kocaman bir kızarıklık vardı ve üzeri biraz dağılmıştı. Yürüyüşü de pek düzgün değildi. Batu bey yine yerinde duramamıştı anlaşılan!

Herkesin bakışları onu fark ederken Kerim bir sandalyeye oturdu yavaşça. "Kerim? Uşağım yanağına ne oldu?" diye sordu Sevim teyze. "Yavrum!" diye şaşkın bir nida çıktı Cavidan yengenin ağzından. Kerim hızlıca başını iki yana salladı. Yanında dikilmiş olan Batu'ya bir bakış attı. "Kapıya çarptım. Daha doğrusu kapı çarptı. Yere düştüm birde." Batu hızlıca başını sallayarak onu onayladı. "Bende gördüm. Tutmasaydım merdivenlerden de düşecekti." dedi dalga geçer gibi.

Arya şüpheli bir şekilde konuştu. "Emin misin? Daha çok yumruk yemiş gibi görünüyorsun da." Kerim'in gözleri irileşirken hızlıca başını iki yana salladı. "Yemedim! Düştüm. Bakışlarım hep telefonumdaydı önümü göremedim." diye mırıldandı.

 Ali yandan yandan güldü. "İyi olmuş valla. Ben vurmuş kadar sevindim."  diye fısıldadı sadece birkaç kişinin duyacağı kadar kısık bir sesle. 

Mahcup bakışlarım Kerim'deyken, "İyi misin?" diye sordum. Kerim bana dönüp titrer gibi başını iki yana salladı.  "İyiyim Şirin bacım! Kardeşim!" dedi son kısmı bastırarak. "Ula o nasıl iştir?" diye söylendi Hasan amca. "Senin tahtalar eksildi herhalde." dedi Kezban hala gülerek.

Bakışlarım Batu'yla kesişince doğru yavaş yavaş başımı salladım. Bu bakış ve bu hareket sen görürsün der gibiydi. Resmen lafının üstünden bir dakika geçmeden onun yanına uğramaya gitmişti.

Yağız ve Oğuz da Kerim'i sırıtarak izliyorlardı. Salih amca, Esma'ya döndü. "Hele abine bir buz falan getiriver, şişmesin yanağı... Nasıl bir kapıysa bu." Oğuz sırıtarak mırıldandı. "Azcık bir beynin vardı o da uçup gitti mi şimdi?" Kerim ona dönerek yüzünü buruşturdu. "Kes lan, ezik seni!" 

Oğuz ciddileşirken Yağız onu omzundan sakin olmasını istercesine sıktı. "Ezilmiş olan daha çok sen gibisin uşak. Önce ezilen yanağına bak, sonra bize sataş olur mu?" Kerim onlara gözlerini devirerek önüne döndü. "Olur, yapışık ikizler!" Birbirine çok benzeyen hatta tıpatıp birbirinin aynısı tek yumurta ikizleri, Oğuz ve Yağız ona suratları gibi aynı olan bir bakış attılar. İkisi de buğday tenli, kahverengi saçlı, kahverengi gözlü, yakışıklı gençlerdi.

Bu benzerlik olayı yüzünden çok komik anıları vardı ve her buluşuşumuzda bize bu anıları anlatarak güldürüyorlardı. Trabzon'da kalan sevdiğim tek şey bu ikizlerin varlığı olabilirdi. Olmayan kuzenlerim gibi hissettiriyorlardı.

Batu sanki Kerim'i bu hale getiren, o değilmiş gibi davranıyordu. "Ben engelleyecektim de, geç kaldım işte. Kaydı bir de. O hiç kapıya çarpmaya alışkın değilmiş sanırım. Alışmıştır artık birde böyle bakalım." Herkes Batu'nun saçma sözlerine garip bakışlar attı fakat tek kelime etmediler.

Batu başıyla mutfağı işaret etti. "Ben su alayım kendime." Mutfaktan gelen Esma da abisinin yanağındaki kızarıklığa dikkatle buz bastırdı. Hemen bende Batu'nun peşinden mutfağa girdim. "Batu!" Mutfak Amerikan stili olduğu için duymaları zor olmazdı bu yüzden sessiz konuşuyordum.

Batu kendine su doldururken bana baktı. Sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. "Efendim Şirin'im?" Gözlerimi büyüterek ona baktım. "O hali ne öyle? Hani bir şey yapmayacaktın?" Batu çatılan kaşlarıyla bana bir bakış attı. "Bir şey yapmadım zaten. Tuvalete gireceğim dedim, onun orada olduğunu görmedim, kapıyı suratına çarpmışım yanlışlıkla."

Kaşlarımı kaldırarak ona baktığımda kaşları daha da çatıldı. "Ben bir şey yapmadım." Dedi ve önüne döndü. Anında bağladığım kollarımla beraber tezgahla arasına geçtim. Suyu içerken bakışları üzerimde gezindi. Bir anda oluşan yakınlığımızdan etkilenmiş gibiydi. Burası duvar tarafına denk geliyordu ve salondan görünmüyordu.

Batu suyu içtiği bardağı yıkamak için iki elini belimin yanlarından uzatıp arkamdaki musluğun önünde yıkamaya başladı. Pozisyonumuzu hiç bozmuyor üzerimden uzanmış rahatça bardağını yıkıyordu. Ve bu bardağın yıkama süresi su içilen bir bardağa göre çok çok uzun sürmüştü. Tek yaptığı şey suya tutup çalkalamak olduğu halde uzun sürmüştü. 

Bardağı köşeye bırakınca geri çekilip aramızdaki yakınlığı çok da açmadan bana baktı. "Tamam. Kapıyı suratına ben çarptım. Ben vurdum. Sen öyle dedin diye sadece iki kere vurdum. Kapıyı saymazsak." Kaşlarımı alay eder gibi aldırdım. "Nasıl vurduysan adamın yürüyüşü değişmişti! Yanağında kocaman bir kızarıklık var." Batu omuz silkti. "Öyle konuşmaya alışıksa, böyle dayak yemeye de alışacak bundan sonra."

Kollarımı daha sıkı bağlayarak kaşlarımı çattım. "Konuşarak da uyarabilirdin." Batu sadece bir elini bir yanımdan tezgaha yasladı. "Öyle olsaydı senin uyarmanla çoktan susardı. Demek ki bu uşak konuşmaktan anlamıyormuş..."

Ofladığımda içimi rahat ettirmek ister gibi tekrar konuştu. "Pelin'e, kardeşime karşı da öyleydi. Bakışları rahatsız ediciydi. Senin için vurmasam kardeşim için yine vururdum. Sonuç olarak ikiniz için de vurdum. Senin anlaşma şeklin böyle olmayabilir. Ama ben böyleyim ne yapayım? Karşına geçip, "kardeşime ve sevdiğim kadına öyle bakma." diyemem! Çakarım suratına kapıyı." dedi anlayış bekler gibi bir sesle.

Konuşmadan durmamla bana daha fazla yaklaşarak yüzüme eğildi. Parmaklarıyla çenemi tutup ona bakmam için hafifçe kaldırdı. "Küsme kızım ya! Öperim seni bak." Bakışlarımı Batu'ya kaldırdım. "Yalan söyledin birde bana." Batu hafifçe gülümsedi. "Tamam. Bundan sonra "Ben şunu bir dövüp geliyorum" derim." dedi beni güldürmek ister gibi.

Ona sadece bakmaya devam ettim. Batu başparmağıyla çillerimi okşarken daha da yaklaştı. "Öpebilir miyim? Barışabilir miyiz? Söz daha az sinirleneceğim bundan sonra." Sinirlerim bozulmuş gibi hafifçe kıkırdadım. "Öp, başımın huysuz belası!" Batu dişlerini göstererek güzel gülüşünü sunduktan sonra uzanıp çillerimin üstünden öpücükler kondurdu.

Batu geri çekilirken ona hafifçe gülümsedim. "Hani bana yaptığın baklavalar? Yemek istiyorum artık onları!" dedi Batu hemen. Gülerek başımı başka bir tarafa çevirdim. "Salona geç getiririm." 

Aklıma gelen soruyla o gitmeden tekrar ona döndüm. "O değil de sadece ikiniz gelmeyecek miydiniz? Biz öyle sanıyorduk?" Batu başını salladı. "Biz konuşurken babam duymuş tutturdu. "bizde geleceğiz öyle tek olmaz" diye." Cevabına bir şey demeden başımı salladım.

Cavidan yengenin seslenişi buraya ulaştı. "Ula nereye kayboldunuz?" Sevim teyzenin sesi geldi. "Çayları falan getirelim." diyordu. Adımları buraya yaklaşınca karşımdaki Batu da geri adımlar attı. Batu çıkacakken Sevim teyzeyle karşı karşıya geldiler. Sevim teyze hafifçe gülümseyip Batu'ya yer verdi. "Geç yavrum." Batu mutfaktan çıkınca heyecanla bana döndü. "Kız Şirun, Dalyan gibi delikanlıyı bulmuşsun sende! Hele hele! Upuzun izbandut gibi uşak!" dedi arkasından bakarken. Sessizce kıkırdadım. "Öyle öyle."

Arya da mutfağa girmişti yardım için. Sevim teyze tezgaha yaslanıp kollarını birbirine bağladı. Hızla tatlılarımı çıkarıp tezgaha bıraktım. Sürprizli tatlılarımı tabaklara koymaya başladım. Arya ise ocağın yanında çayları tepsideki bardaklara dolduruyordu.

Arya çayları doldururken konuştu. "Sevdin mi onları?" Sevim teyze derin bir nefes aldı. "Ben sevdim da ikisini, Salih pek uzun boylu sırık oğlanı sevmedi gibi." dediğine kısık esle gülerek açıklık getirdim. "Batu'yu mu?" Başını salladı. "He onu!" Gülerek başımı salladım. "Alışırlar zamanla." Sevip sevmemesi pek de önemli değildi zaten bana karışamazlardı fakat on saat sürecek nasihatlarını dinlememek iyi olurdu.

Etrafta dolanan Egemen'e seslenerek buraya çağırdım. Hemen koşarak yanıma gelmişti. Onun boyuna eğilip iki tabağı eline tutuşturdum. "Hadi bıcırık götür bunları!" Egemen sırıtarak başını salladı. "Tamam premsesum çen yorulmayasun." Küçük bir kahkaha atarak saçlarını karıştırdım. "Yerim seni minik prens!"

Egemen cilveli bir şekilde gülerek elindeki tabaklarla dönüp koltuklara doğru ilerledi. Giderken aynı zamanda yandan bakış atıp Arya'ya da göz kırpmıştı. Arya arkasından gülerken çaydanlığı ocağa bıraktı.

Egemen'in ardından bende kalan tabakları tek tek herkesin önüne bıraktım.  En son Batu'ya uzattığımda bakışları tatlıya kaymıştı. Sanki ne yaptığımı anlamış gibi kaşları çatılmıştı Huysuz Pastacı'nın.

Geri sandalyeme oturup tatlımın tadına bakınca ne tepki vereceklerini izledim. Zaten görüntüsünde elbet bir gariplik olacaktı. Ama onun için de dikkatli bakmaları gerekiyordu. Sevim teyze bakışlarını bana çevirerek konuştu. "Tatlıları da Şirin kızım yaptı."

Batu bana bakmayı kesmeden çatalını baklavaya uzattı. Diğerleri de tatlılarını yemeğe başlamadı. Heyecanla tek tek hepsine bakıyordum. Çünkü tatlılar, baklava ve Laz böreği görünümlü içi pasta olan tatlılardı. Yaptığım tatlılar bu yüzden saatler sürmüştü. Hiç onlarla uğraşmadım direk alıştığım yoldan pasta yaptım ve görüntüsü de aşırı gerçekçiydi çünkü baklava yufkalarını da üstüne koyup o görüntüyü sağlamıştım.

Herkes anlamsızlıkla tatlıya bakarken bir yandan çiğniyorlardı. Batu'yla göz göze geldiğimizde, hafifçe sırıttı ve hiç bozmadan baklava olanından büyük bir parça kopardı. O çilek yiyemiyor diye çilekli olan Laz böreğinden koymamıştım. 

Salih amca şaşkınlıkla bana döndü. "Kızım bu nedir?" dedi kullandığı Trabzon ağzıyla beraber. Pelin, Ali, Orkun, Arya sadece bana bakarak gülüyorlardı. Çatalımla kendi tabağımdan, Laz böreği görünümlü pastadan bir parça koparırken konuştum. "Ya ben onlarla uğraşmak istemedim. Sevim teyze de, "Nasıl oluyor olsun ama yeter ki baklava ve Laz böreği olsun." deyince böyle yaptım. Ama bence çok da güzel oldu. Ve böyle daha iyi. Pasta ve yöresel lezzetin birleşimi. Sanat yaptım burada size!"

Oğuz gülerek ağzına pasta parçasını atıp konuştu. "Yalnız, bence de böyle daha iyi sanki." Ona dönüp başımı katılırcasına salladım. "Dimi bence de!" Esma hemen yüzünü buruşturdu. "Bu nasıl baklava be? Birde aşçı mevzunu olacaksın!"

Pelin, Esma'ya doğru söylendi. "Beğenmediysen yeme o zaman!" Esma onu takmayarak önüne döndü.  Sevim teyze hafif bir şekilde gülerek durumu toparlamaya çalıştı. "İşte bizimki de böyle biraz... Delidir, tatlıdır, iyi kızdır." Batu az bir sırıtarak başını salladı. "Onu olduğu gibi kabul ediyoruz biz. Her ne kadar deli olsa da, Şirin belam o benim."

Ağzına bir baklava pasta attığı sırada ona attığım "Hadi ya?" bakışıyla karşılaştı. Bu onu eğlendirmiş gibi gülüşünü arttırarak önüne döndü. 

🍰

Salih amcanın, Batu'ya karşı olan düşünceleri biraz hafiflemişti. Orkun'u ise çok sevmişti. Orkun zaman geçtikçe açılmış ve onları güldürmeye başlamıştı. Salih amca onun gerçekten Arya'yı sevdiğini hissetmişti. Batu'ya ise biraz olsun ısınmıştı.

Tatlılar yendikten sonra bir süre süren sohbetin ardından gitmek için ayaklandılar. Bugün böyle geçmişti. Onlar gittikten sonra kimse bu konu hakkında konuşmamıştı. Daha doğrusu hep beraber konuşulmamıştı. Sevim teyze odalar yatakları hazırlamış ve herkes yatağına yerleşmişti.

Ali, Arya ve ben yine aynıydık. Ben kendi yatağımda, onlar ise yerdelerdi. Hepimiz bağdaş kurarak birazdan yatacağımız yerlerde oturuyorduk. 

Arya'nın yüzünde bir anda hafif bir gülümseme oluştu. "Orkun'u fazla sevdi babam sanki?" Başımı sallayarak ona katılırken Ali de konuşmuştu. "Sever onu. Ama Batu için aynı şeyi söyleyemem. Ben bile sevmedim onu." dedi omuz silkerek.

Ali'ye yandan bir bakış attım. "Sen hayatımdaki erkeklerden kimi sevdin ki zaten?" Ali tekrar omuz silkti. "Kendimi." Onun taklidini yaptığımda o da benim taklidimi yaptı. Yatağımdaki peluş oyuncaklardan balık olanını alıp onun suratına attım ki hemen daha gelmeden tuttu. 

Onu boş vererek Arya'ya döndüm. Arya yatağıma bakarken düşünceli bir şekilde konuştu. "Neden bunu yaptık ki? Gerek yoktu aslında. Ne için yaptık? Annem, seni beni, sürekli arayıp biri var mı yok mu diye sorgulamasın diye yaptık, bana Trabzon'dan sürekli olarak birilerini bulup ikna etmeye çalışmasın diye yaptık, kısaca gözleri sürekli üzerimde olmasın diye, beni rahat bıraksınlar diye yaptık." Kendi kendine konuşur gibiydi.

Başımı salladım. "Evet ve gayet başarılı oldu." Arya da başını salladı. "Onların gözünden artık biriyle görüşüyorum." Tekrar başımı salladım. "Evet. Öyle." O da tekrar başını salladı. "Orkun da çok iyi oynadı." Duraksayarak ona döndüm. "Orkun oynamadı bence."

Ali kalkan kaşlarıyla eli avcunda bir şekilde bizi dinliyordu. "O ne demek?" Ali'ye kısa bir bakış attıktan sonra Arya'ya döndüm tekrar. "Orkun hiçbir şeyi gizlemez, tıpkı duyguları gibi. İnsanlar birbirlerinden farklıdır. Kimisinin görüşleri, kimisinin davranışları... Orkun duygularını rahatça dışa vuran biri. Sende bunların tam aksisin. Bu yüzden sana hiçbir şeyi inandırıcı gelmiyor bence." Arya dudağını büktü. "Bilmiyorum. Ona inanmıyorum, inanamıyorum. Beni düşündürüyor. Ama sanma bu ondan etkileniyorum demek. O sadece öylesine biri." 

Başımı yavaşça iki yana salladım. "Orkun'a karşı önyargılarını kırmalısın." Arya bir şey demeden veya bir şey demek istemeden çarşafını üzerine çekip yatar pozisyona geçti. "Ben uyuyorum, yarın işlerimi var sizde yatın!" 

Bende çarşafımı çekip yatar bir pozisyona geldim. Ali kalkıp ışığı kapatınca artık uyumaya hazırdık. "İyi uykular!" dedim ikisine de fısıldayarak. Aynı cümleyi cevap olarak alınca gözlerimi yavaşça kapattım.

Bugünü de atlatmıştık sıra yarınımızdaydı.

Bölüm sonuna geldik!

Bölüm nasıldı? Beğendiniz mi? Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler?

Bu arada yoğunluğumdan dolayı artık iki haftada bir bölüm gelecek çünkü yetiştiremiyorum anca böyle olabilir 🤍

Bana deste olmak için bölümü oylayıp yorumlar mısınız? Şimdiden teşekkürler 🤍🍰

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere🤍

Ig: dilek.wt

Kitap Ig: Askpastasiofficial

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top