21.BÖLÜM : ANILAR VE ACI ÇİLEKLER
21.BÖLÜM : ANILAR VE ACI ÇİLEKLER
İlk günden bol maceralı geçen tatilimizin ikinci gününe gelmiştik. Üzerime ince beyaz bir gömlek giyip altımdan bel üstü geniş kısa açık renk kot şort giymiştim. Bavullarımızı Batu'yla ayarlamıştık kıyafetlerimizin benzer olması için. Daha doğrusu bu benim zorumla olmuştu.
Batu böyle şeyleri hiç sevmediğini söylemişti. Bende bunu hep olacak sevgilimle yapmayı düşündüğümü söyleyince ve onu gelmemekle tehdit edince mecbur kabul etmişti.
Batu bu bavulu hazırlarken baya sorun çıkarmıştı. Zar zor kıyafet seçmiştik huysuz bey kolay kıyafet beğenmiyordu. Dolabında olan kıyafetlere, "Ben onu giymem!", "O nasıl kombin?", "Bu ne daracık kadın gibi olurum bununla!" deyip durmuştu.
O zaman Batu'nun gerçek yüzüyle karşılaşmıştım.
Süslüydü.
Her ne kadar inkar etse de o benim küçük süslümdü. Aslında kendisinin iki katım olduğunu düşünürsek o benim büyük süslüm oluyordu.
Uyandığımızda yanımızda olan Nil ablayı da görmüştüm. Bir buçuk saat oyunca onu neden bırakıp gittiğimizi sorarak bize çemkirmişti. Kendisi de hemen arkamızdan taksiyle çıkmıştı dediğine göre.
Kızlarla beraber restorana indik. Bu sefer erkekler bizden önce gelmiş ve cam köşesinden bir masaya yerleşmiş rahatça oturuyorlardı. Hemen yanlarına ilerledik. Batu üzerine giydiği keten beyaz gömleğini üstten iki üç düğmesini açık bırakmıştı. Altında ise hemen diz kapağının üstüne gelen açık renk kot şort vardı. Uzunluğu kulağına kadar olan saçları karışık ve her zaman ki gibi dağınık duruyor, hemen üzerine de güneş gözlüğünü yerleştirmişti. Dağınık saçları ona hoş duruyordu. Ve bu saçları hoş durduğu için değil de daha çok uğraşmak istemediği için böyle bırakıyordu.
Batu manzarayı izlerken bir kolunu yanında boş olan sandalyenin tepesine koymuştu. Hızla boş olan yanına kurulduğumda Batu'nun bakışları bana çevrildi. Hafifçe gülümsediğinde sandalyenin tepesindeki kolunu yavaşça çekip yanağımı baş parmağıyla okşadı. Daha çok çillerimi okşamıştı. "Gelmiş benim en şirin manzaram." Yüzümde bir gülümse olduğunda yüzündeki gülümseme büyüdü. Ona bir bakış atıp bir şey demeden önüme döndüğümde güldüğünü hissettim.
Orkun ağzına bir salatalık atarak konuştu. "Ee bugün ne yapalım?" Pelin anında heyecanla ellerini birbirine çarptı. "Denize gidelim, lütfen!" Hemen bakışlarımı Pelin'e çevirdim. "Yok gitmeyelim!" dedim aceleyle. Masadaki bütün bakışlar bana döndü.
"Neden?" diye sordu Orkun. Benden önce Batu konuşup Orkun'a cevap verdi. "Deniz korkusu var." Orkun bir bana bir Batu'ya baktı. "İyi fikirdi ama..." diye mırıldandı hayal kırıklığıyla.
Pelin heyecanla bana döndü. "Sen girmezsin öyleyse. Güneşlenirsin, ha? Olur mu?" O kadar istekliydi ki onu kıramadım. Daha doğrusu benim korkum yüzünden içinde bir şeyler kalsın istemedim. Omuz siktim. "Peki tamam."
Pelin verdiğim cevabın heyecanıyla ellerini çırptı. "Harika!" Ardından Orkun'la ellerini birbirine çarptılar. Batu'nun bakışlarını üzerimde hissetmemle ona döndüm. "Bir şey mi oldu?" Elini, masanın altındaki elimde gezdirdi. "Biz baş başa yapacak bir şeyler buluruz."
Başımı iki yana salladım. "Sende girersin işte. Ben güneşlenirim." dedim hemen. Batu kaşlarını derince çatarak bana kızgın ifadesiyle bir bakış attı. "İnatlaşmak istersen bana uyar, Şirin Pastacı."
Bir şey demeden önüme döndüm. Herkes sohbet ederken bir yandan kahvaltısına başlamıştı. Bende onlar gibi kahvaltıma başladım. Denize gideceğimizi düşünüp moralimi bozmamalıydım. Alt üstü basit, insanların girip eğlendiği bir denize gideceğiz. Girmeyeceğim bile.
Aklımdaki kötü düşünceleri atmaya çalıştım. Onların sohbetine odaklanmaya çalışıp kendimi hiçbir şey olmayacağına inandırmak istedim.
🍰
Pelin üzerindeki çiçekli pareoyu incelerken plaj çantasını koluna taktı. Nil abladan aldığı şapkayı da kafasına takıp kendini plaja tamamen hazırladı. Arya siyah pareosu ve beyaz mayosuyla, artı olarak başına taktığı siyah şapkayla hazırdı. Gözlerini örten gözlüğü kaldırıp başında sabitledi.
Nil abla pareo yerine beyaz tek tarafta askısı olan, bel kısmından dekolteli siyah mayosunun üstüne kısa bir kot şort geçirmişti. İnce beli ve güzel fiziği tamamen ortaya çıkmış sayılırdı. Kahverengi saçları sırtından aşağı uzuyordu. Mükemmel buğday teni ve 29 yaşına rağmen çok daha genç görünen yüzüyle yine çok harika ve zarifti. Batu'dan bile küçük görünüyordu ki zaten aralarında sadece bir yaş vardı.
Fakat Pelin'le arasında bir yaş farkı olduğu belliydi. Çünkü Pelin de fazlasıyla genç görünen bir kızdı ki zaten gençti. Ali'yle yaşıttı. Pelin da hafif bir Rus güzelliği vardı. Zaten saçları sarı ve gözleri de masmaviydi. Bu da bu tespitimi güçlendiriyordu. Sanırım Afra bu yönden şanslıydı. Teyzesinden hem sarı saç, hem mavi göz genini almıştı. Aslında mavi göz genini annesinden de almış olabilirdi Nil ablanın gözleri de maviydi. İleride onun da Rus havası olursa şaşırmazdık.
Bakışlarım aynada gezindi. Onların aksine tam taş gibi kız denilecek görüntüm yoktu. Fakat yine de güzeldim. İnce belli, biraz kısa boylu, kahverengi kısa saçlarım, minyon tipim, herkeste olan kahverengi gözlerim ve çillerim. Onlar kadar dikkat çekmesem de güzelliğim vardı.
Üzerimde pembe renk, üzerinde çilek deseni olan ipli bir bikini takımı giymiştim, fakat tamamen öylesine. Arya'nın benim için ne olur ne olmaz diye kendi bavuluna koyduğu bir bikini. Denize girmeyeceğim için kot bir şort, üstüne de şortu örtecek kadar uzun olan büyük bir tişört giymiştim. Saçımı topuz yapmış yüzüme denize girmeyeceğim için hafif bir makyaj yapmıştım.
Onları beklerken odadan çıktım. Bakışlarım koridorun duvarına yaslanmış olan Batu'da gezindi. Daha doğrusu bütün erkekler duvara yaslanmış kızları bekliyordu. Batu'nun bakışları anında bana kaydı. Tam bağırmak üzereymiş gibi olan ifadesi beni görünce anında değişmişti.
Karşısına kadar geldiğimde kaşlarını çattı. "Sonunda! Beş saniye daha gelmeseydin içeri girecektim!" Ali yandan yüzünü buruşturarak söylendi. "Yalan bu arada. Bal gibi de bekleyecekti." Batu ona ölümcül derecede bir bakış atarken Ali onu umursamadan gıcık ifadesini sürdürdü.
Kızlarda tek tek çıktığından dönüp asansöre ilerledik. Hızlıca aşağı indik. Ara vermeden direkt insanların girip çıktığı denize yöneldik. Yetişmemizle yan yana olan şezlonglara yerleştik hemen.
Bakışlarım denize kaydı. Deniz bana huzur vermese de görüntüsü ilgimi çekerdi ve çok olmasa da bulunduğum yerde olunca izlemeyi severdim, fakat konu denize adım atmak olunca deniz korkutucu olurdu.
Şezlonga oturarak diğerlerine döndüm. Orkun hiç beklemeden tişörtünü çıkardı. Bakışlarım onun üzerinde gezindi. Evine, odasına küçük bir spor salonu kurmuş olan Batu kadar olmasa da düşündüğümden çok daha kaslıydı. Bir erkek için ideal olacak şekilde.
Bakışlarım anında Arya'ya çevrildi. Onun bakışları da benim demin baktığım yerdeydi. En sonra karın kaslarına bir bakış attıktan sonra hemen önüne döndü. Bakışlarında beğeniyi görmedim desem yalan olurdu.
Orkun'un altında siyah bir deniz şortu vardı. Arya, Pelin ve Nil abla tek tek yanında getirdikleri güneş kremini sürdüler. Kendim için aldığım kremden Ali'ye de uzattım. O denize gireceği için hızlıca benden önce sürdü. Pelin, Orkun'u tutmuş zorla ona güneş kremi sürüyordu. "Yanarsın bak!" diyordu sürerken.
Orkun güneş kremini halleder halletmez Arya'ya döndü. Başıyla denizi işaret etti. "Hadi girelim, Arya'cığım." Arya sahte bir şekilde gülümsedi. "Neden özel olarak ben? Burada bir sürü insan geldik ya Orkun'cuğum!" dedi son kısma baskı uygularken.
Orkun kalbi duracakmış gibi elini kalbine bastırıp Batu'ya doğru fısıldadı. "Sondaki eki duydun mu? Cuğum dedi. Sahiplenme eki kullandı." Ona gülerken göz ucuyla bir bakış attım. "Pek iyi bir anlamda değildi ama!" Orkun elini kalbinden çekerken bana da bir bakış attı.
Orkun denize döndü. "Beni anca deniz keser." diye mırıldanarak denize koşmaya başlayınca Pelin de gülerek peşinden ilerledi. Onun peşinden yalnız bırakmamak için Ali, onun ardından da Arya ilerlemişti.
Şezlongda yaslanarak yüzüme güneş kremi sürmeye başladım. Bakışlarım yanıma bayrak gibi dikilmiş olan Batu'ya kaydı. Bakışları benden ayrılmazken hızlıca üzerindeki tişörtü çıkardı. Altında lacivert bir şort vardı. Denize girmek yerine şezlongda yanıma oturdu ki onun oturmasıyla düşecek gibi oldum. "İkimiz sığmayız." dedim ki dinlemeden beni kendine yapıştırıp yüzünü bana çevirdi. "Kucağıma gel, o zaman sığarız."
"Oha!" Gelen tepki yan şezlongdaki Nil abladandı. "Kocam bana böyle şeyler söylemiyor be!" Gözlüklerini aşağı indirmiş tek tek ikimize bakıyordu. Şu an tam Batu'nun desteğiyle düşmüyordum. Kolunu belimden çekse kumu boylayacaktım. Batu kaşlarını derince çattı. "Senin kocan neler söylüyordur, atma şimdi burada!" dedi hemen. Nil abla sadece saçını savurdu, gözlüklerini tekrar taktı ve başını tekrar gökyüzüne çevirdi.
Yanımdaki Batu bana dönünce kıpkırmızı olan suratımla karşılaştı. Nil ablanın o dediğimi duyması hiç hoş olmamıştı. Batu kaşlarını çattı. "Yavrum benim sana da ne desem kızarıyorsun!"
Kaşlarımı kaldırarak alay eder gibi ona baktım. Bir yandan kendime mesajlar vermeye çalışıyor şu kızarma olayından kurtulmaya çalışıyordum. "Çok mu normal şeyler söylüyorsun?" Batu hafifçe sırıtırken belimdeki elini sıkılaştırdı. "Çözüm üretiyordum."
Kaşlarım düzelirken hafifçe güldüm. "Başka bir şezlonga geçmek de bir çözüm aslında?" Batu beni daha çok kendine çekti. "Cık" sesi çıkardı ağzıyla. Başımla denizi işaret ettim. "Denize girsene sende." Bakışları yüzümdeyken o da konuştu. "Güneş kremi sürsene sende."
Kaşlarım çatılırken anlamsızca, "Ne?" dedim. Elini belimden çekmeden önümden uzanıp yanımdaki masadan güneş kremini aldı. Kapağını açtığı gibi bana uzattı. "Bana sürer misin pastacı?" Hafifçe gülerek başımı salladığımda beni rahat bir şekilde şezlonga yerleştirip önüme geçti. Sırt kasları göz önüme geldiğinde dudaklarımı birbirine bastırdım.
Biraz güneş kremini elime sıktım. Ardından hemen elimi uzatıp kremi nazikçe sırtına sürmeye başladım. Elim kaslarının üzerindeyken güldüğünü duydum. Çekinerek elimi yavaşça çekince daha çok güldüğünü duydum. Sessiz bir gülüştü. "İstediğin gibi elle, seninim."
Zaten kızarıkken daha da kızarmamak adına kaşlarımı çatarak parmağıma biraz daha sıktım. "Ne alaka ya? Biraz daha krem alıyordum!" dedim sitem eder gibi. Gülüşü dinmedi. "Sesin, ses tonun öyle demiyor, şirin bebeğim."
Onu takmayıp hızlıca kremi vücuduna sürmeye devam ettim. Sırtını halledince dizlerim üstünde durup arkasına yanaştım. Sırtı hala bana dönükken başımı omzuna doğru eğip ona baktım. "Önüne kendin sürecek misin?" Başını beni görmek için yana doğru hafifçe kaldırdığında koyu elalarıyla buluştu gözlerim. "Sanırım ellerim tutmuyor."
Ona yandan bir bakış atıp kremi sıkıp bir göğsüne sürdüm. Bana yardımcı olabilmek için hafifçe geri eğildi. Onu yaydıktan sonra biraz daha sıkıp karın kaslarının üstüne sürdüm. Elimle kremi kaslarına sert dokunarak yaymaya başladım. O bundan faydalanıyorsa bende ondan faydalanabilirdim bence. Oldukça masum bir şekilde.
Sırıttığını hissettiğimde başımı kaldırıp ona baktım. Elimdeki kremi almadan elini uzattı ve hafifçe sıkıp kendi parmağına da aldı. Kremi iki yanağıma, çillerimin üstüne sürdüğünde kaşlarım kalktı. "Hani ellerin tutmuyordu?"
Ellerini yanağıma koyup baş parmağıyla kremi yavaşça yaymaya başladığında konuştu. "Şu an tutuyor işte." Kremi özenle yanaklarıma yaydıktan sonra uzanıp burnuma bir öpücük bıraktı.
Saçımı geri atıp kremden tekrar bırak alıp yüzüne ve boynuna sürdüm. Özenle onları da etrafa dağıttığımda artık tamamdı. Geri çekilip şezlonga yaslandığımda omzu üstünden bana baktı. "Denize gir hadi." dedim başımla denizi işaret ederek.
Bense onlardan uzakta korkuyla denize bakıyordum. Bir anda Batu'nun arkamda belirmesiyle irkildim. Üstünde beyaz bir tişört altında da deniz şortu vardı. "Girmeyeceğim." Anlamsızca ona baktım. "O halde neden üstünü çıkardın?" Yüzünde yine bir sırıtış oluştu. "Güneş kremi sürmen için."
Hızlıca yanıma kadar gelince bakışlarım yanımızdaki şezlongda pür dikkat moda dergisi okuyan Nil ablada gezindi. Batu eski yerine geçince ben yine düşecek gibi oldum ki Batu beni kendine sabitledi. "Şöyle oturmak zorunda değilsin! Her yeri kaplıyorsun!" dedim sitem eder gibi.
Batu anında kaşlarını çatarak bana döndü. "Sana ne kızım! İstediğim yerde otururum ben!" dedi hemen. Sıkıntılı bir nefes verdim. "Burası benim yerim ama!" Kaşlarını çatarak yüzünü bana yaklaştırdı. "Senin yanında benim yerim ama!"
Geri çekilirken ona diyecek bir şey aradım. "Denize girsene sen! Hadi keyfine bak sen. Bak Orkun ve Ali ne güzel eğleniyor!" Dedim onu kolundan çekerek. Onlardan bahsetmişken bakışlarım denize kaydı. Ali ve Orkun aralarında itişmeye devam ediyorlardı. Şakaşıyorlar mı yoksa dövüşüyorlar mıydı belli değildi. Arya onlardan ayrı olarak yüzüyorken Pelin ona su sıçratmaya başlayınca o da durup karşılık vermeye başlamıştı. Onların aksine bunların şakalaştığı kesindi.
Bakışlarımı tekrar Batu'ya çevirdim. "Ben girmiyorum diye girmemezlik yapma. Git kendine yüz. İyi gelir." Dedim tebessüm ederek. Batu başını gökyüzüne çevirerek yavaşça nefesini verdi. "Olmaz. Benim artık deniz korkum var."
Duraksayarak hafifçe gülümsedim. "Ne zamandan beri?" Başını bana çevirip koyu elalarıyla gözlerime derin derin baktı. "Belden aşağım ıslakken, benden nefret ettiğin halde kollarını boynuma boğacak kadar sıkı sarıp, öylece ağlayarak seni bırakmamı söylediğinden beri."
Ciddi miydi bilmiyordum ama onu gerçekten seviyordum. Batu Karaman şaşırtıcı bir şekilde beni kendinden soğutmuyor, git gide daha çok aşık ediyordu. Minik bir gülümsemeyi ona sundum. "Bir hafta önce aşka şiddetle inanmayan Batu Karaman'a her geçen gün daha aşık olmak ne kadar sağlıklı?" diye fısıldadığımda güldü. "Peki aşka inanmayan bu adamın her geçen saniyede daha da bağlanması ne kadar sağlıklı? Sen söyle."
Batu'nun bakışları dudaklarıma kaydı. "Ne yaptın bilmiyorum Şirin Pastacı... Ama beni körkütük kendine bağladın. Ben sana çok fena bağlandım. Karakterim üzerine bambaşka birini ekledin. Aşık bir pastacı ekledin." Saçımı yavaşça geri itti.
"Sadece pasta yapıyorduk, belki onun dışında sadece tartışıyorduk. Ama bir şekil bağlanıyoruz." Bakışlarım aşık olduğum koyu elalarındayken elimi uzatıp yavaşça elini tuttum. "Hayatında tek pasta vardı. Hayatımda tek pasta vardı. Belki bu hayatta herkesi birleştiren bir şey vardır. Belki bizi birleştiren şey basit bir pastadır. Belki bizim için aşk buydu. Bizim için aşk pasta yapmaktı. Çilekli ve çikolatalı pasta yapmaktı."
Batu bakışlarını yüzümde gezdirirken, "Hayatımda kimseye yer vermiyordum. Bu işlerden hep uzaktım. Ama sana o anlamda yaklaşmadım. Sen beni tamamen gıcık ediyordun Şirin Pastacı. Bütün sıkıntı, bütün olay buradaydı. Çileği seven, aşka inanan, şirin mi şirin, Şirin Pastacı. Tamam kabus gibi geliyordu. İlk günden kafamı ütülemiş, başıma bin bir türlü bela açmış, sonra da gelmiş kafemde, karşımda çalışmaya başlamış. Ama belki de dediğin gibi bizi birbirimize bağlayan şey pastaydı. Tek ortak noktamız, tek aynı yolumuzdu."
Yüzümdeki gülümseme büyüdü. "Beni de sana yaklaştıran şey kesinlikle gıcık olmamdı. Tamamen bana ters bir karakter, aşka inanmaz, öküz davranışlar, aşık olduğum çilekten nefret etmen..." Batu'nun kaşları anında çatıldı. "Aşık olduğun çilek?" Ciddi ciddi ona baktım. "Çileği kıskanmıyorsun değil mi?" Batu kaşlarını daha çattı. "Bu dünyadaki her varlıktan kıskanabilecek potansiyele sahibim." Dudaklarım aralanırken tekrar açıklar gibi konuştu. "Çileğe insansı bir duygu eklersen, kıskanırım. Sadece sevdiğini de söyleyebilirsin."
Ona alaylı bir bakış attım. "Aşık olduğum çilek. Büyük aşkım çilek!" dedim ona inat. Batu'nun ifadesi çok komik fakat öfkeli bir hal almıştı. "Bu çilekten gerçekten nefret ediyorum!" diye öfkeyle söylendi.
Batu şezlongda dikleşmiş ve beni tekrar rahat bir pozisyonda bırakıp önümde boş bir yere oturdu. "Ne o? Sinirlendin diye uzaklaştın mı?" diye sordum gülerek. Göz ucuyla bana bir bakış attıktan sonra kollarını esnetti. "Asla!" dedi abartı bir sesle.
Dizlerimi kendime çektiğim esnada bakışlarım yan tarafa kaydı. Bir kadın dikkatle ve beğeniyle Batu'yu süzüyordu. Kaşlarım yavaşça çatılırken bakışlarım yerde kumlanan tişörtündeki kumları kaçıran Batu'ya döndü.
Bakışlarım tekrar kadına kaydı. Bakışları dikkatle Batu'nun üzerinde geziniyordu. Beni fark edip etmediğini bile bilmiyordum. Batu şezlongdan kalkıp tişörtünü bir kere havada sirkeledi. Ardından tişörtü şezlongun ucuna bırakıp ellerini beline yaslayarak öylece durdu. Bakışları sanki üzerindeki dikkatli bakışları hissetmiş gibi kadına kayınca kaşlarım daha da çatıldı. Kadının onu beğenmesi normal olabilirdi. Kıskanmamalıydım. Fakat istemsizce kıskançlık hissetmeye başlamıştım.
Kadın bakışlarını Batu'dan çekmeden kabinlere doğru yürümeye başladı. Yürüyüşünde bakışında bile ima vardı. Resmen Batu'yu yanına çağırıyordu. Batu bakışlarını hemen yere indirdi. Bakışlarımı Batu'ya dikmiş dimdik ona bakıyordum.
Batu ağzında sinirle bir şeyler geveleyerek tişörtünü üzerine geçirdi. Ardından hemen karşıma oturdu. Uçuşan ve yüzüme çarpan saçlarımı geri çektim. "Sanırım dikkat çekiyorsun." diye mırıldandım kıskandığımı belli etmeden.
Çatık kaşlı bakışları bana kaydı. "Sende mi fark ettin?" diye sorunca başımı salladım. Sessizce söylenmeye başladı. "Garip garip insanlar! Kadın beni tanımıyor bile. Bu nasıl iş? Belki rahatsızım ben onun bakışlarından, o tavrından? Şöyle insanlar var ya..."
Başımı sallarken sakin sakin mırıldandım. "Yanına çağırdı seni sanırım." dedim kadının girdiği yeri işaret ederek. Batu bana dönüp anlamsızca bana baktı. Kaşları mümkünmüş gibi daha da çatılmıştı. "Nasıl?" Bakışlarıyla beni inceledi. Tek kelime etmeyince, "Sakin ol diyecektim de ihtiyacın yok sanırım." Omuz silktim. "Niye sakin olmayayım ki? Doğru. Bu olayın tam tersi olsaydı, orada beni yanına çağıran bir adam olsaydı, Batu benim yerime o kabine girip, adamın kafasını duvara sürte sürte kıvılcım çıkaracağı için muhtemelen benden de bu kadar olmasa da bir tepki bekliyordu.
Kıskansam da bunu çaktırmadan güldüm. "Medeniyetle tanış Batu Karaman. Böyle insanlar hep var. Her anımda seni kıskanıp çileden çıkamam. Beni ilgilendiren şey senin tavrındır. Sana güveneyim ki rahat edeyim." dedim, her ne kadar içimde bir taraf o kadının Batu'nun üzerine bakan o bakışlarını yok etmek isteyecek kadar kıskansa da.
Batu umursamadan kaşlarını çatıp bana döndü. "Sen beni kıskanmıyor musun? Seven kıskanır." diye sordu hemen. Başımı gülümseyerek iki yana salladığımda kaşları daha da çatıldı. "Seven kıskanmaz, güvenir." Batu yüzüme doğru yaklaşarak bastıra bastıra konuştu. "Kıskanmakla güven farklıdır. Ben başkaları sevgilime o gözle baksın, aklında ona karşı ihtimaller düşünsün, sevgilimi bakışlarıyla rahatsız etsin istemem. Benim kıskançlığım budur."
Bakışlarım tekrar kabine kaydı. Kadın kabinden başını çıkarmış kontrol eder gibi buraya bakıyordu. Bakışları beni bulunca sahte bir şekilde gülümseyerek "Beni mi çağırıyorsun?" dercesine kendimi işaret ettim. Kız solan ifadesini anında sahte gülümsemeye çevirdi. Çok kısa süren gülümsemesinin ardından kabinden çıktı.
Batu bakışlarını benden çekmeden sanki yüzünde bir hayal kırıklığı oluşacak gibi baktı. "Gerçekten beni kıskanmıyor musun?" diye sordu.
Saf çıkan sesine karşı sırıttım. "Sanırım kıskanmış olabilirim. Ayrıca zamanında eski pastacıyı da kıskanmıştım! Sen ona çok yakın davranıyordun! Sarılıyordun bile! Üstelik bana bile hiç sarılmamışken!" Bir an afalladı ardından şaşkınlıkla, "Sen ondan bir öyle, bir böyle davranıyordun!" dedi yeni anlamış gibi. Bu adamın gerçekten öfke dışındaki duygularla hiç arası yoktu.
Batu bir anda sırıtınca benim de yüzümde bir sırıtış oluştu. "Kıskanç çikolatalı pastam benim!" Sırıtışım anında soldu. "Batu şöyle hitapları kesmelisin bir an önce!" dediğimde o da sırıtışını bozup kaşlarını çattı. "Tatlı olsun diye öyle hitap etmiyorum kızım! Sevdiğim şeylerle hitap ediyorum." Elini tutarken gülümseyerek, "Beni de seviyorsun ya hani, bana adımla da hitap edebilirsin."
Batu beni pek de umursamamıştı. Bir anda yan tarafımızdaki Nil abladan şiddetli bir oflama geldi. "On saattir dır dır dır! Ne konuştunuz başımda ya!" diye bir anda kalınlaşan ve korkutucu bir sesle söylenmişti.
Batu umursamadan bir bakış attı. "Ablacığım anladık hayatında ilk defa bir sevgilin oldu. Sakin ol. Tamam mı ablacığım? Anormal tepkiler verip, anormal davranıp gerçek kişiliğini gösterme ki kız kaçmasın!" dedi Nil abla Batu'ya doğru. Daha nasıl bir kişiliği olabilirdi ki?
Batu kaşlarını çatarak Nil ablaya döndü. "Abla ne saçmalıyorsun ya?" Nil abla nefesini vererek yüzüne tuttuğu dergiyi çektiği gibi Batu'ya döndü. "Kafenin fanlarının yarısı sana aşık zaten diyorum. Deminki kızın bakışlarından bu rahatsız oldun ya..." Batu kaşlarını derince çattı. "Onları da gördüğüm gibi engelliyorum! Yok bilmem, Batunun çikolatalı pastası, Batunun zürafası, Batunun karamellisi, Batunun pastacı gömleği... Bunlar nasıl isimler?"
Nil abla başını nankör der gibi iki yana salladı. "Ne biçim bir idolsün. Fanlarını engelleyen idol." diye mırıldandı Nil abla. Onun dediklerine gülerken Batu'ya döndüm. "İnsanlar seni seviyor işte. Neden sinirleniyorsun?" Batu kaşlarını daha çok çattı. "Öyle sevmek mi olur? Garip garip insanlar!" dedi sitem eder gibi.
Tekrar güldüğümde gelen bağırış sesiyle üçümüzün odağımızı sese çevirdik. Pelin'in bağırışıydı. Arya, Orkun'u kollarından tutmuş sürükleyerek zar zor sudan çıkarırken Pelin şaşkınlıkla ellerini ağzına örtmüştü. Ali de şoka girmiş gibi Orkun'a bakıyordu. Orkun'un gözleri kapalıydı. Bildiğin baygın gibiydi.
Üçümüzde hemen şezlongdan kalkıp yanlarına koşmaya başladığımızda Arya da Orkun'un yanına eğildi. Batu aceleyle, "Ne oldu?" diye sorunca Ali çekingen bir sesle, "Anlamadım ki. Bir anda oldu, şakalaşırken..."
Bakışlarım yerde bilinçsizce yatak Orkun'daydı. Nil abla aceleyle, "İlk yardım bilen var mı?" diye sordu. Arya hiç cevap vermeden kalp masajı yapmaya başladı. O ilk yardım biliyordu. "Başlayacağım sizin işinize!" diye söylendi Batu tedirgince Ali'ye doğru.
Batu da diğer tarafa eğildi. Arya ellerini çekince bir anda Orkun'un suratına tokat yapıştırınca Orkun'un gözleri açıldı. Hepimiz ona doğru eğildiğimizde Orkun şokla tek tek hepimize baktı. "O neydi ya?"
Arya kaşlarını çatarak eğildiği yerden kalktı. "Sen numara mı yapıyordun?" Orkun olduğu yerden başını iki yana salladı. "Ne oldu ben de anlamadım ki!" dedi şaşkınca. Batu anında Orkun'u tek kolundan tutup kaldırdı.
Ali kaşlarını çatarak Orkun'u itti. "Senin yüzünden az daha katil olduğumu düşünecektim! Seni boğdum sandım!" dedi öfkeyle. Orkun gözlerini birkaç kere kırpıştırdıktan sonra güldü. "Biraz dinlenesim gelmiş sanırım..." diye mırıldandı.
Arya ona gözlerini devirerek ellerini beline koyunca Orkun ona döndü. "Endişelendin mi benim için?" diye sordu saf bir sesle. Arya yan gözle ona baktı. "Evet! Normal değil mi?" diye söylendiğinde Orkun kocaman gülümsedi. O kadar içtendi ki bu normal şey bile onu çok mutlu etmişti. Arya ona garip bakışlar atarken Orkun saf bir gülümsemeyle ona bakıyordu.
Herkes durmuş onları izlerken Batu bu anı bozan olmuştu. "Ne duruyoruz böyle?" Nil abla tek söz etmeden dönüp tekrar şezlonguna ilerlediğinde Pelin de rahat bir nefes vererek Ali'ye döndü. Ali'nin elini tutmak için uzandığı sırada tam Batu'yla göz göze gelmişlerdi. Pelin irileşen gözleriyle anında elini geri çekti. Batu çatık kaşlarıyla bakışlarını Pelin'e dikmişti. Batu'nun tek bakışının ardından Pelin dönüp ablasının yanına, şezlonglara ilermeye başladı.
Batu onların sevgili olduğunu bilmiyordu. Hatta belki de birbirlerine aşık olduklarını bile bilmiyordur. Ali, Batu'ya bir bakış attıktan sonra o da şezlonglara ilerlemeye başladı. Arya, Ali'nin peşinden ilerleyince Orkun da sırıtışıyla beraber onun peşine düştü.
Başım yanımdaki Batu'ya kaydı. "Pelin'e neden öyle baktın? Rahat bıraksana kızı." dediğimde kaşlarını bile çatmadı. Veya kaşları artık çatılmaktan yorulmuştu. "Pelin benim kardeşim ve daha küçük. Ayrıca bir şey yaptığım yok. Sadece göz göze geldik." dedi net bir sesle. Alayla ona baktım. "Pelin'den sadece bir yaş büyük olduğumu hatırlatmak isterim. Bende mi küçüğüm yani?"
Batu bana dönüp muzip bakışlarını bende gezdirdi. "O ayrı. Karıştırma şimdi kendini. Başka sebepler de var." Elime uzandı ve tuttuğu gibi demin kalktığımız şezlonga ilerledi. Beni de beraberinde ilerletirken ses etmedim.
Şezlonga yerleşince diğerlerine döndük. "Bir kere daha gireriz değil mi?" diye sordu Orkun. Ali onun kafasına vurdu. "Boğulmayacaksan girersin!" Orkun da onun kafasına vurdu. "Bu sefer boğulan sen olursun ama!" Ali dudaklarını oynatarak onu taklit edince Orkun da karşılık olarak onu taklit etti.
Arya bize döndü. "Siz girmeyecek misiniz? Şirin neyse de sen girecek misin Batu?" Batu başını olumsuzca salladı. "Şirin girmiyorsa bende girmem." Arya hafifçe tebessüm etti ve ısrar etmeden başını salladı.
Onlar denize ne zaman girecekleri konusunda tartışırken Batu ayağa kalkıp bana döndü ve elini uzattı. "Gel hadi." Tereddüt etmeden elini tutup kalktığımda kolunu omzuma atarak beni kendisine çekti. "Nereye?" diye sordum başımı kaldırıp ona bakarken.
Omuz silkti. "Öyle gezelim baş başa..." diye mırıldanmıştı. Bende kolumu onun beline sardığımda daha yakınlaştık. Sahilde öyle dolanmaya başlamıştık. "Pelin'in neden sevgilisi olmasına izin vermiyorsun? Onun hayatına karışabilme hakkın yok." dedim ona dönerek. Batu yürürken bana bakmadan ofladı. "Girme şu konulara. Ayrıca demin ki olayla sevgililiğin ne alakası var?" Hemen çaktırmamak adına, "Öylesine aklıma geldi diye sordum." dedim hemen.
Batu bana bakmadan konuştu. "Kardeşim o benim. İster istemez bir kıskançlığım var elbet. Bunun dışında ona yaklaşan kişileri de tabi ki Orkun'la araştırıyorduk bu zamana kadar. Hala da bunu sürdürüyorum. Pelin, onları iyi sanırken aslında onu kağıt gibi kullanacak şerefsizler." dedi sanki sonlara doğru sinirleniyor gibi bir sesle.
Kaşlarımı kaldırarak konuştum. "Ha yani düzgün, iyi seven biri çıksa kabul edeceksin?" Batu başını indirip gözlerini kısarak bana baktı. "Kardeşim o benim dedim. Kıskanırım dedim. Daha da kurcalamayalım detayları. Gereksiz bir konu şu anda ve bunu konuşmaya ihtiyacımız yok." dediği gibi önüne döndü.
Hayır vardı. Pelin ve Ali sevgili olmuşlardı. Görünüşe göre de Batu'dan saklıyorlardı. Abisini tanıyan Pelin'in bunu saklamaktan başka çaresi yoktu gerçi. Şu an bu ilişkiyi bilen bir ben vardım sanırım. Ayrıca babasının, annesinin, ablasının tepkisi de vardı.
Başımı Batu'ya yasladığımda bana daha çok yapıştı. Bakışlarım bir anda yanımızdan geçen kişilere kaydı. Bunları tanıyordum gibiydi. Gözlerim kısılırken 50'li yaşlarındaki kadınla göz göze geldik. Çok tanıdıktı. Ve saniyelerin ardından kadın bana gülümseyip yanımızdan geçip gidince hatırladım. Bu Trabzon'dan Arya'nın akrabalarındandı. Dedikoduculuğu sayesinde tanırdık hatta. Sürekli dalga geçtiğimiz bir kadındı.
Arya'nın ailesi, akrabalarıyla bende iç içeydim ve bu sebeple beni de bir kızları olarak görüyorlardı. Ki zaten Arya'nın ailesiyle barışmasına da ben vesile olmuştum. Arya'nın babası her onu aradığında beni de sorardı, hatta bazen beni de arardı. En az ayda iki kere arayıp halimi hatırımı soruyorlardı.
Bu kadın beni tanımıştı ki gülümsemişti. Neden bilmiyorum ama bir garip hissetmiştim. Onca zamanımda tanıyıp ettiğim, sohbete girdiğim, arkasından dedikodu yaptığımız kadındı. Yanımda bir adamla, üstüne ona sarılırken baya yakınken görmesi garip hissettirmişti. Çocukluğumdan, Trabzon'daki eski zamanlarımdan bir rüzgar buraya doğru esmiş gibiydi. Ve sanki şu anın rüzgarıyla, oranın farklı rüzgâr birleşince bu garip duygu beni sarmış gibiydi.
Önüme dönerek gözlerimi kırpıştırdım. "Ne oldu?" diye sorduğunu duydum Batu'nun. Başımı iki yana salladım. "Hiç." dediğimde uzatmadan başını sallamıştı. Bir anda merakla kaşlarının çatıldığını hissettim. "Şirin?" Başımı kaldırıp ona baktığımda ciddileşmiş olduğunu gördüm. "Efendim?"
Bakışlarını yüzümde gezdirirken bana sarılan kolunu sıkılaştırdı. "Teyzeni hiç gördün mü o günden sonra?" Sorduğu soru duraksamama sebep olmuştu. İşte şimdi çok daha eski zamanın rüzgarı şu anıma esti ve bütün diğer rüzgarı gücüyle uzaklaştırdı.
Teyzem... Bize çok iyi bakacağını söyleyip güven verdikten sonra beni kardeşimden ayırıp, yurda bırakıp terk eden teyzem. Sözde emanet yeğenleriydik. Sertçe yutkunmamla aklıma o gece ağlayışlarım geldi. Kendim için değil benden sadece bir yaş küçük olan kardeşim için, o yaşımda hıçkıra hıçkıra ağlayışlarım geldi.
Batu'nun dürtüşüyle bakışlarımız kesişti. "Öyle dalıp gitme! Üzül diye demedim kızım! Üzüldüysen dilim kopsa da sormasaydım." dedi pişmanlıkla. Başımı ağır ağır iki yana salladım. "Hayır, üzülmedim ya. Üzerinden çok zaman geçti. O günden sonra da hiç görmedim teyzemi." dedim gülümsemeye çalışırken.
"Ne yaptın yetimhaneye bırakılınca?" diye sordu merakla. Ona daha çok yasalanırken bakışlarım denizde gezindi. "Hayatımda hiç o kadar çaresiz hissetmediğimi biliyorum. Çok küçüktüm. Okula bile gitmiyordum. Ali orada tek olduğu için hep ağlıyordum. Tabi onun da ağladığını biliyordum. Telefon yerinin oraya bir tabure koyar, üzerine çıkar sonra Ali'yi arar halini hatırını, bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sorardım. Sesimi çok güçlü çıkarırdım. Benden güven alsın güçlensin isterdim. Benden destek alsın isterdim. Oysa ben bile onu aramak için tabureden destek alıyordum."
Batu konuşmadan sessiz sakin bir şekilde beni dinlemeye devam etti. "Bir gün yine aradım. Ali'yi, benim yanında bile ağlamadığım kardeşimi telefonda zorba çocuklar dövmeye başladı. Sadece telefon sırası için. Kardeşimin bağırışlarından sonra yerimde kalamazdım. Yetimhanenin arka kapısından çaktırmadan kaçmıştım. Ufak tefek hızlı bir şeydim zaten zor olamamıştı." Batu hafifçe tebessüm etti. "Sen aklına koyduğunu yaparsın."
Bende hafifçe tebessüm edince konuştu. "Ali'yi fazla düşünüyorsun. Çok iyi bir ablasın." diye fısıldadı. "Tabi düşüneceğim. Annemle babamın emaneti o." Batu'nun bakışlarına tekrar merak düştü. "Annenle baban nasıl öldü? Seni üzecekse hemen boş ver ve anlatma. Unut gitsin."
Yüzüme hafif bir tebessüm bıraktım. "Elbet üzülürüm Batu. Ama anlatmak istiyorum. Çünkü ben bunu Arya hariç kimseye anlatmadım. Ama sana anlatmak istiyorum. Anla beni istiyorum." Batu alnıma bir öpücük bırakarak bana varlığını hissettirdi. "Anlat pastacı, anlat. Ömrümün sonuna kadar dinlerim ben seni."
İnsanların olmadığı bir kısma gelmiştik. Köşedeki büyük taşlardan birine oturduk. Batu anlatmamı bekledi. "Beş yaşımdaydım. O gün doğum günümdü. 10 Haziran." Batu'nun kaşları çatıldı. Haziran ayına çok az kalmıştı çünkü.
Bacaklarımı kendime çekerken konuşmaya başladım. "O gün Ali'yle tek başımıza evde oturuyorduk. Annem ve babam doğum günümü kutlamak için pasta almaya gitmişlerdi. Akrabalardan pek kimsemiz yoktu. Bir tek teyzem. Onunla da çok görüşmezdik. O akşam yakındaki pastaneler kapalıymış. Annemlerde bu yüzden uzakta olana gitmişler. Bu arada annem ve babam çok iyilerdir. Onları az hatırlıyoruz. Daha doğrusu canlı olarak az hatırlıyoruz. Pek anımız yok ama eminim yaşasalardı çok anımız olurdu."
Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde Batu bana yaklaştı. "Sadece fotoğraflarımız var. Küçük bir fotoğraf albümü. İçinde sadece iki tane fotoğraf var. Bir onların düğün fotoğrafı, bir ailemizin fotoğrafı. Tabi orda ben dört yaşındayım, Ali de üç yaşında."
Gözümde bir yaşın biriktiğini görünce elini uzatıp yanağımı okşamaya başladı. "Neyse işte... O sırada kaza yapmışlar. Evimize ekipler gelmişti. Kilitli kapıyı açtığımda iki polis beni karşıladı. Büyüyünce o bakışların anlamını anlamıştım. Acımışlardı. Yanıma Ali de gelmişti. Polis memuru bize bir poşeti uzattı. Pasta vardı içinde. Süslemesi bozulmuş olan çilekli bir pasta. Babamla annemi sordum. Gelecek dediler."
Batu yutkunurken, gözümden akan yaşı sildi. Bakışlarım onun koyu elalarına kaydı. Üzülüyordu. O da bana üzülüyordu. Devam ettim. "O pastayı açıp bir dilim kestim. Ali'ye götürdüm. O yedi. Bende yedim. Bu zamana kadar yediğim hiçbir pasta o çilekli olan gibi değildi. Bu çok farklıydı. Çok güzeldi."
Batu diğer eliyle de saçlarımı okşamaya başladı. "İki dilimi ayırdım. Onlar gelince yesin istedim. Doğum günüm çok güzel geçememişti diye dargındım. Ali sadece ben üzülmeyeyim diye bir dilimin üzerine mum dikmiş aptal hareketlerle beni güldürmeye çalışıyordu."
Yüzümde bir gülüş oluştu ama çok kısaydı. Diğer gözümden düşen yaşı da sildi. Sanki her düşen yaşta onun da canı yanıyordu. "Öldüklerini öğrendim. Kapıda bizi alacak ekipler konuşurken duymuştum. Dünyam başıma yıkılmıştı. O yaşımın, dertsiz tasasız, renksiz olan dünyam yıkılmıştı. Ali'ye söyleyemedim. Mutluluğun bozamadım. Ama o da elbet öğrendi."
Dudaklarım titrerken bakışlarım denizde gezindi. "Babamın son sözü, ekiplerden pastayı götürmelerini istemesi olmuş. Polisler o yüzden pastayı kapımıza getirmişler. O günden sonra kimse pasta almadı. Ali'nin olsun, Arya'nın olsun, hiç kimsenin pasta almasına izin vermedim. Doğum günlerinde pastaları hep ben yaptım. Başlarda küçük olduğum için o kadar iyi olmuyordu. Ali beğenmese de sesini çıkarmıyor beğenmiş gibi yapıyordu. Altı yaşındaki bir çocuk ne anlar ki pasta yapmaktan?" Artık kısık çıkıyordu sesim.
Batu yüzümü daha sıkı tuttu. Bu tutuş destek verir gibiydi. Kısık sesle burnumu çektim. "Zamanla pastayı sadece özel günlerde değil normal günlerde de yapmaya başladım. Zaman geçtikçe de pastacı olmak istedim. Bunun üzerine okudum. Şu anda buyum." Batu göz yaşımı silerken kısık bir sesle fısıldadı. "Şirin Pastacım benim..."
Bakışlarım tekrar onun gözlerine kaydı. "Şu an babam hala yaşıyor olsaydı belki senin dediğin gibi şımaran bir kız olurdum. Babasının prensesi olarak büyüseydim eğer ki..." Batu anında kaşlarını çattı. Yüzümdeki ellerini çekip çenemi tutup yüzümü tam olarak kendisini çevirdi. "Ben varım şımaracaksın kızım! Seni şımartan ben olacağım. Sen, benim prensesimsin. Aşığım kızım! Şu çikolata rengi gözlerinden yaş döken olursa hayatını bitiririm o kişinin. Enayi gibi, canımı verecek kadar aşığım sana. Bu şımartacak seni." Sesi öfkeli çıkıyordu ama öfkeli değildi.
Hafifçe gülümsedim. "Seni seviyorum... Sana aşık olduğum için hiç pişman değilim. İyi ki sen Batu." Batu bana karşılık varla yok arası gülümsedi. Yüzüm hala elleri arasındaydı. Baş parmaklarıyla çillerimi okşarken yüzüme yaklaşmış bir pozisyonda fısıldadı. "Sen gel beni gör Şirin belam. Sana olan aşkım anca çilekli pasta yaptığım gün biter. Düşün o kadar imkansız." deyince yaptığı benzetmeye gülmüştüm. O ise benim gülüşüme gülmüştü.
Bakışlarım gözlerinde geziniyordu. "Şu koyu ela gözlerine ayrı, sana ayrı aşığım." Batu'nun kaşları daha da çatıldı. "Kahverengi değil mi?" diye sorunca bütün hüznüm gitmiş gibi hissettim. Gülerek gözlerine baktım. "Kahverengi mi? Gerçekten kahverengi olduğunu mu düşünüyorsun?"
Batu gülüşüme tebessüm ettikten sonra ciddileşerek bakışlarını etrafta gezdirdi. "Kahverengi değil mi? Nasıl ya? Bende tek ortak yönümüz kahverengi gözlerimiz diye kendimi avutuyordum." diye mırıldandı.
Daha çok güldüm. "Gözlerimi bu kadar seviyorsun ama ikimizinkinin aynı renk olduğunu düşünecek kadar dikkatli değil misin?" Batu kaşlarını çattı. "Ne bileyim ben kızım? Kendi gözlerimden çok senin gözlerine bakıyorum. Dikkatli baktığım mı var gözlerime!" Gözlerinin koyu ela olduğunu bile bilmiyordu, fakat benim gözlerimin kahvesinin, kendi yaptığı çikolataların tonundan olduğunu düşünecek kadar değişik biriydi.
Batu'nun elini tuttuğumda oturduğumuz taştan atladım. Benimle beraber o da kalkmıştı. "Hadi otele dönelim." dedim gülümseyerek. Batu elimi bırakmadan ikimizi de otele ilerletmeye başladığında hiç konuşmadım.
Ona git gide daha çok bağlanıyordum. Aramızdaki bu ilişki her geçen gün adım adım daha da güçleniyordu. Ona aşık olduğum için pişmanlık duyduğum günler yoktu artık. Onu daha yakından tanıyor ve hisleriyle beraber tanışıyordum sadece.
🌺
Yatağımda oturmuş eşyalarımı bavuluma sıkıştırırken bakışlarım Arya'daydı. Hepimiz odalara geçince dönmek için artık hazırlanmaya başlamıştık. Daha çok kalabilirdik fakat iş için de dönmemiz lazımdı.
Arya bakışlarımı fark edince bavulunu kapatırken bana döndü. "Ne oldu?" Komodinde duran çayımdan bir yudum aldım. "Trabzon'dan Naciye teyzeyi gördüm. Onun burada ne işi olabilir ki?" Arya hemen irileşen gözleriyle bana döndü. "Bende gördüm! Selam verdi. Konuştuk biraz. Şaşırdım doğrusu. Bende eklemiyordum."
Başımı salladığım sırada banyodan Nil abla çıktı. Makyaj malzemelerini alıp bavuluna koydu. Pelin de hemen arkada işini bitirmiş telefonuyla uğraşıyordu. "Batu söylenmeye başlar şimdi. Hemen çıkalım hazırlandıysanız." dedim diğerlerine dönerek. Hepsi aynı anda kalkıp bavullarına atıldılar. Onlar kalkınca bende kalktım. Küçük bavullarımızı alıp tek tek kapıya ilerledik.
Çıktığımız gibi Batu'yu gördüm. Bir elinde bavulu, bir elinde telefonu vardı. "E hadi nerede kaldınız!" diye söylendiğinde Nil abla, "Geldik geldik!" dedi. Batu sormadan benim bavulumu da diğer eline alıp ilerlemeye başlayınca bende onu takip ettim. "Ben taşırdım." dedim onu izlerken. Halinden gayet memnun bir şekilde, "Ben aldım ama!" dedi.
Hep beraber işimizi hallettikten sonra arabalara yerleştik. Batu fazla ısrar edip, "Senden başka kimseyi çekemem." diye tutturduğu için onun arabasına binmiştim. Yoksa sonuçta Arya'yla aynı yere gidiyorduk onlarla gitmem daha mantıklıydı. Ama Batu inat etmiş ve ben seni bırakırım diye tutturmuştu.
Arya'nın kullandığı arabaya, Ali, Nil abla, Pelin ve Orkun binmişti. Batu arabasına kimseyi almamak için onlardan önce yola çıkarmıştı bizi.
Bakışlarım yanımdaki onda gezindi. "En azından birini arabaya alsaydık?" dedim bakışlarımı arabanın içinde gezdirirken. Batu hemen başını iki yana salladı. "Arkada üç kişi otursalar incileri dökülmez ya. Rahat bırakmıyorlar zaten bizi."
Batu arabayı kullanırken onu izlemeye başladım. Sanki bakışlarımı fark etmiş gibi çok kısa an gözle bana baktı. "Hayırdır?" diye sordu tok sesiyle. Başımı koluna yaslayarak bakışlarımı ona diktik. "Asıl sana hayırdır? Sevgilime bakıyorum işte!" dedim onun sinirli tonlamalarını taklit ederek.
Batu gülse de kaşları hala çatıktı. Başımı kaldırıp boynundan öptüğümde dudakları aralandı. Boynun biraz aşağına bir öpücük daha bıraktığımda gömleğini araladı. "Hep şöyle şeyleri araba kullanırken yapıyorsun ya..." diye mırıldandı kısık bir sesle.
Elim boynuna sarılırken güldüm. "Seni savunmasız bulmuş gibi hissediyorum." diye fısıldadığımda bakışlarını bana çevirmeden kaşlarını çattı. "Her an arabayı sağa çekebilirim."
Gülerek başımı omzuna yaslayıp ön cama döndüm. Tam aklıma gelen düşünceyle dönüp arkama baktım. "Orkun arkada değildir değil mi?" Batu'nun güldüğünü duydum. "Yok yok, arabaya girdiğini gördüm. Görmeden yola çıkmam zaten."
Tekrar ön cama dönüp başımı omzuna yasladım. Yine boynuna öpücük bırakınca bana uyarır gibi baktı. "Bir kere daha öpersen dayanamayacağım, Şirin Pastacı." Yüzüne dönüp çenemi omzuna bastırarak ona baktım. "Ne yaparsın?" Hafifçe güldü. "Kollarımda kıkırdamaktan canın çıkana kadar ensenden öpebilirim. Emin ol bunu her an yapabilirim." Ensemden gıdıklandığımı öğrenmesi hiç iyi olmamıştı.
"Hemen bir açık ver! Sen nerenden gıdıklanıyorsun?" diye sordum çattığım kaşlarımla. Batu hafifçe sırıtınca göğsüne vurdum. "Hadi ama!" Ona daha çok yüklenmemle bana bakmadan döndü. "Kızartırım bak seni! Önüne dön!"
Parmaklarımı boynundan başlayıp hareket ettirmeye başladım. Bir yerinden gıdıklanmasını bekledim. Karnına kadar indiğimde gülüşünü duydum. "İn in, bulursun belki."
Kaşlarımı çatarak elimi vücudundan hemen çektim. Başımı tekrar omzuna yaslayarak ön cama döndüğümde saçlarımın üstüne bir öpücük bıraktı.
🌺
Tatil baya yorucu geçmişti. En son otelden eşyalarımızı almış ve geri dönmüştük. eve gelir gelmez direkt tek tek duş alıp uyumuştuk. Sadece bir gece kalsak da yatağımı özlemiş gibi hissediyordum.
Alarmla beraber kalkabilmeyi başarmıştım gerçekten. Yatağımın yanında yerde duran "Batucuk" isimli terliklerimi ayağıma geçirdim. Üzerimde oversize bir tişört, altımda ördekli pijamamla odamdan çıktım.
Aşağı kattan sesler duyuyordum. Sanırım Arya yemek yapıyordu. Mutfaktan ocağın sesleri ve tabak çanak sesleri geliyordu. Hızla koridordan banyoya ilerlerken Ali'nin odasının kapısını açık gördüm. Camış gibi yatağa yayılmış ayakları dışarıda yorgan düşmüş bir şekilde uyuyordu. Odasına girdim ve açıkta olan ayaklarından tutup yere doğru çekmemle yere yapıştı.
Gözleri bir anda kocaman açıldı. Şaşkınlaşan bakışları beni bulur bulmaz bağırdı. "Abla ne yapıyorsun ya!" Gayet normal ve sakin bir tavırlarla cevap verdim. "Seni uyandırıyorum. Kalk hadi!"
Ali söylenerek yerden kalkarken rahat hareketlerimle dönüp odasından çıktım. Arya'nın odasının kapısı da açıktı ve Arya yatağında uzanıyordu. Gözleri yarım açıktı. Sanırım o da yeni kalkmıştı.
Bir dakika! Arya yeni uyandıysa? Aşağıda yemek yapan kimdi?
Gözlerim irileşirken hızla Arya'nın odasına girdim. "Arya çabuk kalk!" Hızlı hızlı tedirgine onu dürtmeye başladım.
Arya anında bana dönüp kaşlarını çatarak hızla yataktan kalktı. "Ne oldu Şirin?" diye sordu aceleyle. "Aşağıdan sesler geliyor!" Arya kaşlarını çatıp şaşkınlıkla bana baktı. "Ali olmasın?" Başımı hızlıca iki yana salladım. "Ali odasındaydı!"
Arya'nın dudakları aralandı. "Aşağıya inip bakalım." deyince başımı onu onaylarcasına salladım. Ne olur ne olmaz diye masanın üzerindeki bibloyu elime aldım. Odadan çıkıp Arya'yla beraber sessizce merdivenlerden indik.
Arya korumak ister gibi kolumu tutarken aşağıdan indiğimiz gibi salona döndük. Karşımızda bize şaşkınlıkla bakan bir ordu görmeyi kesinlikle beklemiyorduk.
Bunlar Arya'nın Trabzon'daki akrabaları ve ailesiydi. Üstümüzde pijamalarla, tedirgin bakışlarımızla onlara bakıyorduk.
Peki asıl soru bunlar neden buradaydı?
Bölüm sonuuu!
Nasıldı bölüm? Beğendiniz mi?
En sevdiğiniz kısım neresiydi?
Bir sonraki bölümde görüşmek üzereee 🤍
Ig: dilek.wt
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top