17.BÖLÜM : AŞK PASTASI


17.BÖLÜM : AŞK PASTASI

Geç uyandığım, daha doğrusu günler sonra ilk kez uyanamadığım için kendime kıza kıza saçlarımı tarıyordum. Geç kalmamak için saçımı yapamıyor, makyajımı yapamıyordum. Üzerime kalın askılı, mini fakat kloş eteği olan açık sarı rengindeki elbisemi giymiştim. 

Saçlarım ve makyajımla uğraşmadım. Saçlarımı sadece taramıştım. Hemen çantamı alıp çıplak ayaklarımla merdivenden koşarcasına indim. "ALİ! ARYA! HADİ!" İkisi de benim gibi hazırlanıyorlardı fakat daha sakinlerdi.

Daha pijamalarıyla aşağı inen Ali gözlerimi irileştirmeme sebep oldu. "Daha giyinememişsin bile!" Ali gözlerini devirip ellerini pijamasının cebine sokarak olduğu merdivenin basamağına oturdu. "Daha erken abla! Sekiz daha saat!" Ayağımı sertçe yere vurdum. "Olsun!"

Ali nefesini vererek bakışlarıyla beni süzdü. "Oo...Şirin Hanım yine elbiselerini giymiş! Bütün paranı bu elbiselere mi harcıyorsun?" Bu sefer göz deviren bendim.  Doğruydu. Elbise giymeyi çok severdim. Bu yüzden karşıma çıkan bana uygun, hoşuma giden elbiseleri hep sipariş ederdim.

"Kalk Ali! Git hazırlan!" Ali umursamaz bir bakış atıp ellerini cebinden çıkararak yavaşça oturduğu merdiven basamağından kalktı. "Abartma bu kadar abartma! Saat daha sekiz!" diye tekrarlayıp sırtını dönerek odasına gitmek için tekrar merdivenleri çıktığını duydum.

"Sakın yatağına girip yatma!" diye bağırdım. "Seni duymuyorum!" Yüzüme alaylı bir ifade kondurdum. "İşine gelince her şeyi duyarsın sen!" Kapı sesi gelince odasına girdiğini anladım. Onun ardından Arya'da lavaboya gitmek için odasından çıktığını gördüm. En azından üzerini giymişti, Ali'nin aksine.

Telefonuma gelen mesajla bakışlarım hemen telefonuma indi. Mesaj Can'dandı. 

"Günaydın. Dışarıdayım."

Bakışlarımı telefondan çekmeden bağırdım. "Ben dışarıdayım! Çabuk hazırlanıp inin!" duymayacaklarına şüphe duymayarak beyaz, zarif topuklularımı giydim. Dünden beri bir topuklu sevdası oluşmuştu. Normalde sade beyaz sporlarımı giyerdim ama şu an bunların daha güzel bir görüntü oluşturacağını düşünüyorum.

Hızla dışarı çıkıp kapıyı arkamdan kapattım. Ardından hızlıca apartmanın kapısından da çıktım. Topuklarımı yere vurarak hızlı adımlarla Arya'nın arabasına ilerlemeye başladım. Bakışlarım kalçasını Arya'nın arabasına yaslayarak beni izleyen Can'a kaydı. Beni dikkatle süzdü. Bakışları beni süzdükçe gülümsüyordu. 

Yanına kadar gelmemle bende onun gibi kalçamı arabaya yasladım. "Günaydın." dedim karşılığını şimdi vererek. Bakışlarını önüne çevirdi. "Çok güzel olmuşsun." Alay eder gibi güldüm. "Her zaman ki halim değil maalesef. Makyajımı ve saçımı yapamadım! Neyse ki kötü bir görüntüsü yok..."

Bakışlarının tekrar bana kaydığını hissettim. "Makyaja ihtiyacın yok ki." Bu klişe söze hafifçe güldüm. "İhtiyacım olduğu için yaptığımı mı sanıyorsun?" Can bir şey demeden sadece omuz silkti. "Neyse ne... Bir fark yok ve güzelsin sonuç olarak."

Bakışları tekrar yüzüme dokundu. Bu sefer çillerimin üzerinde gezindi. Kaşları çatıldı. Yavaşça yüzüme yaklaşıp çillerime çatık kaşlarıyla baktı. "Çillerin mi vardı?" Başımı salladım. Elim yavaşça kalkıp çillerimin üzerinde gezindi. Sanki onları saklamamaya hala alışamamış gibiydim. "Evet..."

"Nasıl hiç fark etmedim? Yüzünü ezbere bildiğime yemin edebilirim." Kaşlarım imalı bir şekilde kalkınca durumu çevirmek ister gibi sessizce güldü. "Yani...yaklaşık iki aydır tanışıyoruz. İlla dikkatimi çekmiştir anlamında."

Şu olan şeyi hızla unutarak elimi arabaya bastırıp konuştum. "Bunca zaman kapatıyordum. Yeni yeni kapatmamaya başladım sayılır." Yavaşça dudağını büktü. "Çok iyi bir karar almışsın. Böyle daha güzelsin."

Kaşlarımı kaldırarak güldüm. "İltifatları severim fakat bu kadarı yeterli sanırım..." O da benim gibi gülerek başını salladı. "Haklısın."

Gülüşümüz dinerken bakışlarım yola kaydı. İkimiz arasında oluşan sessizliğin ardından saniyeler sonra o konuştu. "Batu'ya karşı hissettiklerin aşk değildir değil mi?" Hızla bakışlarımı ona çevirdim. "Bunu düşünerek içimde daha fazla büyütmek istemiyorum." Kaşları sakince çatıldı. "Asıl, yok sayarsan daha da büyümez mi?"

Umursamazca omuz silktim. "Düşünmek istemiyorum. Ben hala istediğim insanla olabileceğime inanıyorum." Başı yavaşça bana çevrildi. "İstediğin insanla zaten olursun. Fakat istediğin insana aşık olamazsın." Bunca zaman hep ben istediğime aşık olurum diye düşünürdüm. Her zaman doğru insanı ve doğru insana aşık olmayı beklerdim.

Can'a cevap verecektim ki kapıdan itişerek çıkan Arya ve Ali'yle beraber kalçamı yasladığım arabadan çekerek dudaklarımı birbirine bastırdım. Benimle beraber Can'da kalçasını arabadan ayırmıştı. 

Arya bize dönünce hemen çantasından çıkardığı anahtarla arabayı açtı. Koşarcasına ön yolcu koltuğuna ilerlediğimde Ali'de beni fark ederek koşmuştu. Aynı anda kapı kolunu tuttuğumuzda bakışlarımız kesişmişti. Uzun bakışmamızın ardından onu karnından geri itip, "Ablaya öncelik!" diyerek kapıyı açtığım gibi koltuğa yerleştim.

Ali bu hareketimle sinirle ayağını yere vurup oturduğum koltuğun camına vurdu. Fakat Arya'nın ona attığı ölümcül bakışlarla anında gülümseyerek usul usul arka kapıyı açıp Can'ın yanına, arka koltuğa yerleşti.

Arya'nın açtığı sakinleştirici müziğin eşliğinde konuşmadan yolu beklemeye başladık.

🍰

Arya, Ali ve Can'la beraber kafeye ilerliyorduk. Arya işi olmadığı için benim yanımda durmayı kabul etmişti. Bu iyiydi benim için.

Kapının kilitli olduğunu gördük. "Kapı açılmamış bile! Boşuna acele ettin abla!" Ali'nin sitemiyle ona sus dercesine bir bakış attım. Oturmak için etrafta ki banklara ilerleyeceğimiz sırada kafenin hemen yanlarındaki evlerinden Pelin, Batu ve Orkun çıktı.

Hemen onlara dönmemizle bizi ilk fark eden Orkun olmuştu. Bizi görünce yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Daha doğrusu Arya'yı görünce. Bakışları direkt Arya'daydı.

"Aa! Günaydın!" dedi Pelin bakışlarını tek tek üzerimizde gezinirken. Bakışları sürekli olarak Ali'yi de buluyordu. Ali ona göz kırpınca heyecanı suratından anlaşılır bir hale gelerek derin bir nefes alıp bakışlarını bana çevirdi. Onların bu haline gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. 

Kardeşine anlamsızca bakan Batu onun kolunu dürtüklemesiyle Pelin anında soldurduğu gülümsemesiyle abisine dönüp anahtarı ona uzattı. "Al abi." Batu çatık kaşlarıyla onu bariz bir şekilde inceliyor gibi bir bakış atıp önüne kilitli kapıya döndü. Önce otomatik kepengi  çalıştırdı. Ardından kafenin içine bakamdan anahtarı kapının deliğine soktu.

 Kimsenin bakışları kafede değildi. Benim bakışlarım demin oluşan durumdan memnun görünen Ali'deydi. Tek kaşımı kaldırarak ona hayırdır? dercesine baktım. Ali omuz silkerek umursamazca önüne döndü.

Açılan kapının ardından hepimizin bakışları kafeye döndü. İfademize şaşkınlık düşerken etrafa baktık. Her yer dağınıktı. Üstelik özellikle dağıtılmış gibiydi. Hepimiz dehşet içinde kafeye bakıyorduk. 

Herkes şaşkınca etrafa bakarken Batu bir anda mutfağa koştu. Onun ardından neden koştuğunu anlayarak bende peşinden koştum. Ve peşimizden diğerleri de geldi.

Onun, mutfakta öfkesinin net bir şekilde yansıdığı surat ifadesiyle durduğunu durmuş olduğunu görmemle yavaşlayarak yanına kadar geldim. Bakışlarım en son pastayı bıraktığımız yere kaydı. Yarışma adayı olacak pastamız yoktu. Biri onu almıştı. Üstelik kafeyi de özellikle dağıtmıştı.

Şok içerisinde ki bakışlarım Batu'nun sıkıca sıkarak yumruk yaptığı eline indi. Pelin'in şok içerisindeki sesi ortamda ki ilk konuşma olmuştu. "Aşk pastası nerede?" Batu dişlerinin arasından öfkeyle ona fısıldayarak cevap verdi. "Pasta yok...almışlar." 

Şaşkınlıkla Batu'ya döndüm. "İyi de kim? Kim, nasıl yapar?" diye sordum. Batu sinirle dönüp pasta yaptığımız tezgaha sert bir tekme attı. Tekmesinin sesi ortamda yankılanırken bana sinirle cevap verdi. "Ben kimin yaptığını biliyorum ama!"

Şu anda sinirlenmek dışında mantıklı düşünmek adına, onun sakinleşmesi için aceleyle konuştum. "Tamam...sakin olun. Önemli olan şu an ne yapacağımızı düşünmek." Arya da başını sallayarak bana katıldı. "Evet. Şu an bunu düşünelim. O kişinin yaptığı bariz bir suç. Şu yarışma işi hallolunca, onu bir şekilde bulup şikayet edebiliriz." dedi ikna edici bir sesle. "Konuş avukat hanım!" dedi Orkun hiddetle.

Hemen Batu'ya döndüm. Hala fazla öfkeli görünüyordu. Çekinsem de elimi uzatıp omzuna koydum onu sakinleştirmek için. O kadar hızla bir şekilde bana döndü ki daha mı sinirlendirdim diye düşünmüştüm bir an. Önce bana sonra omzundaki elime baktı ve hemen tekrar önüne döndü.

"O zaman ne yapacağız? Çok bir zamanımız yok." dedi Can. Pelin telaşla konuşmaya katıldı. "Aslında yeniden yapabiliriz...Yani pastacılar sizsiniz ama. Yeniden yaparsınız değil mi? Hem bizde yardım ederiz!" dedi bizi ikna etmeye çalışarak.

Orkun da Pelin'e katılarak konuştu. "Aynen be kanka! Hem ben sana yardım ederdim bir ara! Hatırlasana!" Batu ciddi bakışlarını ona çevirip alayla, "Pastamı düşürdüğün günden mi bahsediyorsun? Kremayla süsümü bozduğun günden mi? Bizim için yaptığım pastaya, çilek yemediğimi bildiğin halde unutup çilek attığından mı?" Orkun afallarken etrafta bir sessizlik oluştu. "Kremayı karıştırdığım andan bahsediyordum..." Batu alayla kaşlarını kaldırdı. "Yani farklı kremaları birbirine karıştırdığın günden?" Orkun ses etmeden önüne dönünce Batu tekrar öfkeli ifadesiyle önüne döndü.

Omzumu hızlıca indirip kaldırdım. "Zaten başka çaremiz yok. Bence yapalım. Ne dersin Batu?"  Elim çoktan onun omzundan ayrılmıştı. Batu bakışlarını bana çevirdi. Düşünceli gözlerle bana bakınca hemen onu ikna etmek adına elini elime alarak yavaşça okşadım. Batu'nun bakışları ellerimize kayınca yavaşça yutkundu. "Batu Karaman'sın sen! Şirin Demir pes etmiyorsa sen inat edip hiç pes etmezsin! Çünkü sen huysuz pastacımsın!" 

Batu'nun gözleri anlık, çok kısa bir şaşkınlıkla gözlerime çıkmıştı. "Haklısın...o elini de elimden çek." Demesiyle hemen fark ederek elimi çekip geri adım attım. "O zaman başlayalım mı?" Dikleştiğinde her zaman ki Batu ifadesine büründü. "Hiç pes etmedim zaten! Bir an şoka girdiğim için tereddüt ettim sanma! Ben bu pastamı çalana inat daha iyisini yaparım!" Orkun olduğu yerden gaz vermek adına, "Helal be!" dedi hiddetle.

Bu dediği zaten benim de düşündüğüm bir şeydi. Batu kolay pes eden biri değildi. Hele biri o sırf geride kalsın diye pastasını çaldıysa, asla pes etmezdi. Ben sadece bu hırslanma sürecini erkene çekmiştim.

Arya hemen telefondan saate bakıp konuştu. "Saat 8.32, yaklaşık bir buçuk saatimiz var." Ali ellerini heyecanla birbirine çarptı. "O zaman hadi, başlayalım hemen!" Cümleyle beraber herkes bir şeyler yapmak için hazırlanır gibi oldu.

Ben hemen tezgahta kendi kısmına yerleştim. Batu da hemen karşıya kendi kısmına yerleşti. Batu, bakışları tezgahtayken konuştu. "Can sen ortalıkla ilgilen. Nil ablam ve çalışanlar çok geçmeden gelir sana yardım ederler zaten. Müşterilere dağınık bir görüntü sunmayalım. Defterde de numaralar var. Kırılan vitrin camları için, camlı raflar için hemen camcı çağır." Can başını salladığı gibi hemen dönüp mutfaktan çıktı.

"Kalanları ufak tefek pasta işlerine yardım edecek. Batırmadan ve bozmadan! Zaten yaptıklarınız kontrolümde olacak." Batu'yla bakışlarımız kesişti. Ali ve Pelin hemen önümüze pasta keklerini dizdiler.

Batu ve ben tek katı bir pasta olacak pasta için sade ve kakaolu kekleri keserken, Orkun ve Pelin meyveleri çıkardılar. "Neyli yapacağız?" diye sordum keki keserken. Batu benden çok önce kendi kekini kesmişti. Hemen önümdeki keki ve bıçağı çekip kendisi benim kekimi de kesmeye başladı. "Çikolatalı diyeceğim, çilekli diyeceksin. Bu tartışmanın zaman yok. Bu yüzden bir yanı çilekli, bir yanı çikolatalı olacak." 

Kaşlarım kalkarken dolaptan krema kasesini aldım. "Bununla rezil olmayız değil mi?" Batu bana bakmadan cevap verdi. "İçine yenilmeyecek bir şey koymadıkça rezil olmazsın Şirin Pastacı. Farklılıklar her zaman dikkat çeker. Özellikle bu gibi durumlarda. Her pasta güzel olur fakat jürilerin dikkatini farklı olan o pasta çeker." Bakışları bana kalkınca göz kırptı. "Tıpkı seni pastanla seçmemiz gibi."

Yanaklarım sanki bu anı bekliyor gibi kızarırken hemen önüme döndüm. "Kızarmanın zamanı değil Şirin Pastacı! Sana koyduğum lakabın hakkını verme zamanı!" dedi öfkeli fakat aynı zamanda sakin de çıkan sesiyle.

Pasta tezgahının etrafında dönerken, herkes diğerinin düşüncelerini anlıyormuş gibi sessizce birbirleriyle iletişim kuruyorlardı. Hepimizin amacı aşk pastasını yapabilmekti.

Batu kekleri kestikten sonra hızlıca tezgaha dizdi. Gözlerini pastanın temel malzemesi olan çikolata tabakasına dikti. Kremayı hazırlarken romantizmin şehvetli dokunuşunu anlatan bir fikir ortaya atmaya çalıştım. "Belki de bir çikolata ganajını merkezine yerleştiririz. İki tabaka arasında gizlenmiş bir aşk sürprizi gibi." 

Batu sinirle konuştu. "Bu pasta aşk denen saçmalığı anlatmalı, ama senin fikirlerin çok basit. Çikolata ganajı? Ne kadar sıradan bir düşünce!" Kaşlarımı çatarak söylendim. "Ne sinirleniyorsun hemen? Gayet iyi bir fikirdi! Sen ne anlarsın be aşktan? Aşka bile inanmıyorsun!" Batu bana bakmamıştı bile.

Bakışlarımı kremada gezdirirken söylendim. "Senin fikirlerin ise her zaman çok karmaşık! Aşk, bu kadar karmaşık bir şey değil. Basit ve saf olmalı." Batu dudaklarımı taklit etti. "Bosot vo sof olmolo!" Ona  tekrar öfkeli bir bakış attım.

Arya ve Pelin meyveleri hızlı hızlı doğrarken, "Kavga etmeyin!" diye söylendi Pelin. Ali ve Orkun, pasta süslerini tezgaha yerleştirirken birbirlerine sırıtarak bakıştılar. Biz ise hâlâ fikir ayrılıkları içindeydik.

Arya, durumu kontrol altına almak için tekrar saate baktı. "Hadi, bu sürtüşmeyi bir kenara bırakalım ve işimize dönelim. Saat 8.40!" Batu ve ben, işte o an, aşk pastasını yapma amacımızı hatırlayarak işe koyulduk. 

Kremayı kekin katlarına özenle sürerken bana bakmadan, sadece pastasını yaparken konuştu. "Bak Şirin Pastacı, belki de farklı fikirlerin işbirliği ile en iyi sonuca ulaşabilir." Ona katılarak hafifçe gülümseyip başımı salladım. "Evet, haklısın. İşbirliği ve farklılıklar, aşkın ve aşk pastasının ana malzemeleri gibi." Bakışları kalkıp bende gezindi. "Aşk nedir bilmem ama sen diyorsan öyledir herhalde." Ve farklılıklarımızın aslında bir avantaj olduğunu anlamaya başladık.

Nasıl olacağını düşünmeden yaptık. İstediğimiz Her şeyi pastaya ekliyorduk. Karar verdiğimiz gibi bir kısmı çilekli, bir kısmı çikolatalı yapıyorduk. Batu bana laf atsa da yine de çikolata ganajı fikrini kullanmıştı.

Pastanın yarısını çilekli, yarısını çikolatalı yapmıştık. Batu yine çilekli kısma elini bile sürmemişti. Çikolatalı kısım iddialı nefis görünüyordu. Çilekli kısım ise bir o kadar tatlı hafif görünüyordu.

Süslemede Arya, Orkun, Pelin ve Ali'de yardım etmişti. Güzel bir sonuç almak için hepimiz pastayı aşkı anlatacak şekilde süslüyorduk. Bu pasta sadece bir aşkı anlatmıyordu. Burada ki herkes için aşkın tanımı olan şeyi, aşkın hissini anlatıyordu. Herkes kendisine aşkı anlatacak şekilde bir görüntü oluşturmaya çabalıyordu. Her ne kadar saçmalaşan bir görüntü çıksa da anlamı hoş oluyordu.

Çikolatalı tarafın keki bile çikolatalıydı. Batu kremaya hem küçük pasta arasında da nefis duran çikolatalar koymuştu. Benim kısmımın keki sadeydi. Kremasına çilek küpleri koymuştum, kremasında çilek sosu da eklemiştim.

Dışını Orkun'un yırtık bir şekilde açtığı şeker hamuru ile kapamaya çalışmıştık. Ve Arya'nın, Orkun'un şeker hamurunda ki yırtık taraflarını kapatmak için verdiği ahududularla, meyvelerle de yırtık tarafları düzeltmiştik. Meyveler sanki oraya özellikle konulmuş gibi duruyordu ve bu pastaya şıklık ekliyordu.

En son bitirdiğimizde gerçekten bu pastayı sandığımızdan kısa sürede yaptığımıza inanamamıştık. Saçma bir görüntüsü olan, fakat anlamlı çok olan tablolar olur ya, onlar gibi görünen sanat eserimize baktık. İlk baktığınızda saçma gibiydi ama ikinci bakışınızda kesinlikle bir taraf dikkatinizi çekiyordu. 

İçinde sanki bir anlam taşıyor gibiydi ve tadının da çok güzel olduğuna emindim. Bu pastayla kazanır mıydık bilemem ama benim için gerçek aşk pastası o değil bu pastaydı. Bu pastada sadece Batu ve benim değil hepimizin emeği vardı.

Saat 09.00'ı bulmuştu. Ali ellerini tekrar çırpıp, "Hadi pastayı alıp çıkalım yetişmemiz Lazım daha!" deyince Pelin hızlıca pastayı koymak için bir kutu aradı. Ali hemen aradığı kutuyu bulup ona uzattı. Pelin aceleyle kutuyu ayarlarken Orkun pastayı tutacaktı ki Arya onun tutmasına izin vermeden kendisi aldı. "Sakar demek istemem fakat pasta düşürme anın varmış sanırım. Ne olur ne olmaz diyelim..." Orkun ona darılmayı geçmiş, pastayı elinden alırken birbirine değen elleriyle sırıtarak büyülenmiş gibi Arya'ya bakıyordu. "Elim...eline...değdi...."

Ona Pelin'le beraber kimse duymadan kısıkça gülmüştük. Pelin pastayı Arya'nın kutuya koyduğu pastayı paketlerken Batu'yla beraber mutfaktan çıktık. Çalışanlar gelmiş, hepsi bir yandan kafeyi toplamış sayılırdı bile. Murat yerdeki camları süpürürken yeni camı takan birileri de vardı. Can masaları düzeltiyor, süslerini tekrar düzgünce üzerlerine yerleştiriyordu. Bizi fark eden Nil abla ve Afra hemen yanımıza geldi. "Şerefsizler! Kafenin haline bak! Zar zor topladık. Allah'tan annem ve babam hala evdeler. Babamın tekrar kalp krizi geçirmesine dayanamazdım." "Şerefsizler!" dedi Afra da annesini tekrar ederek.

Nil abla yüzündeki umutsuz ifadeyle bize döndü. "Pasta oldu mu bari?" Batu yüzünde zafer gülümsemesiyle başını sallayınca Afra zıplamaya başladı. "Canım dayım ve Şirin'im! Biliyordum! Siz kahraman pastacılarsınız!" Batu ona gülerek yanağına bir öpücük bırakıp, diğer yanağından da makas aldı. "Sadece senin pastacı kahramanınım, çikolatalı pastam." Bu adamın şu çocuğa, "Çikolatalı Pastam" diye hitap etmesine asla inanamıyordum.

Afra sarı saçlarını savurup sırıtarak Batu'nun yanağına kocaman ve uzun bir öpücük bıraktı. "Yaşasın Aşk kafe! Yaşasın Şirine, Şirin Pastacı, Şirin kız, Şirin kız, çilek kız abla!" Gülerek kaşlarımı çattım. "O nasıl bir hitap fındık?" Afra mavi gözlerini bana çevirerek, cilveli bir şekilde omuz silkti.

Mutfaktakiler de derhal gidebilmek için mutfaktan çıkınca hemen kapıya döndük. Tam karşımda Tuğba duruyordu. "Şirin ve Batu?" durup ona döndük. "Neler oluyor?" Batu kısaca açıkladı. "Pasta çalınmıştı."

Tuğba yüzündeki yapmacık bir ifadeyle kaşlarını kaldırdı. "Kim çalmış peki?" Batu bilmiyorum dercesine işaret yaptı. Tuğba'nın bakışları anında şüpheli bir şekilde beni buldu. Onun şüpheli bakışları karşısında kaşlarım çatılırken Tuğba hemen Batu'ya döndü. "Kimse yanlış anlamasın fakat bunu söylemem gerek. Söylemezsem kötü hissedeceğim..."

Herkesin kaşları merakla çatılırken Tuğba tek tek hepimize baktı. "Konuş Tuğba." Tuğba en son, konuşmasını söyleyen ve kaşları derince çatık olan Batu'ya döndü. "Şirin dün şüpheli konuşuyordu. Telefonda falan...Kurtuluş'la konuştuğunu duydum. Onunla fısır fısır konuşuyorlardı. Duyduğuma göre de Kurtuluş zamanında Şirin'e bir teklifi yapmış. Ne teklifi olduğunu bilmiyorum. Ama bundan haberiniz olmadığına eminim." Bunu direkt, burada ve benim de bulunduğum ortamda söylüyordu. 

Doğruydu. Batu'nun iş teklifi olayından haberi yoktu. Ama olması gereken bir olay da değildi. Bu kadın sadece bu iş teklifini bana karşı kullanıyordu. O da biliyordu neyin ne olduğunu. 

"Ne saçmalıyorsun be?" Pelin'in öfkeli sözünü pek umursamayan olmamıştı. O bu teklif olayını bildiği için ona inanmıyordu. 

Etrafta bir sessizlik oluştu. Bütün bakışlar bende gezinmişti. Kimseyi umursamadan bu yalana inanmaması için Batu'ya döndüm. "Batu, yok öyle bir şey." Batu başını yavaşça bana çevirdi. Çatık kaşlarıyla bana bakarken sordu. "Teklif işi doğru mu?" Başımı kaldırıp suratına bakarken yavaşça dudaklarımı birbirine bastırıp istemeye istemeye başımı salladım.

Batu, Tuğba'ya döndüğü sırada, "Batu ben neden böyle bir şey yapa-" Elini beni engellemek istercesine kaldırıp, "Sus Şirin!" diye sertçe bağırdı. Bu bağırış ciddi anlamda canımı yakmıştı. Tuğba'ya inanıyordu. Onun bana attığı iftiraya gerçekten inanıyordu. 

"Batu!" diye bağırdım kendimi aklamak ister gibi. Bütün bakışlar bendeydi fakat hepsi suçlayıcı değildi. Sadece izliyorlardı. Batu bana bir şey demeden Tuğba'ya dönüp bu sefer onun suratına doğru bağırdı. "Şirin yapmaz öyle şey!"

Suçsuz yere suçlanmamla beraber gözlerim dolmak üzereyken duraksayarak şaşkınlıkla Batu'ya baktım. Tuğba da en az benim kadar afallarken Batu tekrar bağırdı. "Sen Kurtuluş'u bile tanımıyorsun! Kimi kandırıyorsun küçücük beyninle! Çık dükkandan! Kovuldun!"

Tuğba yerinde irkilirken dudakları aralandı. "Batu ben bir şey yapmadım gerçekten!" Batu kaşlarını daha derince çattı. "Buradan çıkmazsan çok fena şeyler olacak!" Tuğba tek tek herkesin suçlayıcı bakışlarını fark ettikten sonra dolan gözleriyle beraber dönüp koşarcasına kafeden çıktı. Kafe içinde tamamen bir sessizlik oluşmuştu.

Batu döndüğü gibi kollarımı sıkıca ona sararak başımı göğsüne bastırdım. Batu bu hareketle afallarken konuştum. "Bana inanmayı seçtin..." Batu sanki bütün öfkesi dinmiş gibi sarılışımı karşılık verince gözlerimi kapattım. Eli okşar gibi sırtımda dolandı. Sadece öylesine sarılmak istemiştim. Tamamen öylesine.

 Bana inanmayacağını düşünürken, onun bana inanması beni şaşırtmıştı. Başını eğerek çenesini omzuma değdirdi. Aynı zamanda dudakları da kulağıma sürtünürken fısıldadı. "Yalnız ben çileğin kokusundan değil, kendisinden nefret ederim. Bol bol çilekli parfüm sıkmana da gerek yok..." Sesi kulağıma işlerken yavaşça başını tekrar kaldırdı. 

Anında ondan ayrılmamla etraftaki sırıtan ve imayla gülümseyen tipleri gördüm. Onlardan kurtulmak adına anında kapıya koşup, "Yetişemeyeceğiz!" diye söylendim. Hepsi pastayı hatırlamış gibi peşimden gelirken Batu hemen beni geçip arabasının sürücü koltuğuna oturdu. Onun ardından bende yolcu koltuğuna yerleştim. Arka koltuklara Pelin ve Ali yerleşti.

Arya ise hemen kendi arabasına binmiş, Orkun, Nil abla ve Afra da onunla beraber binmişti. Onlarda bizim arkamızdan geleceklerdi. Batu hızla arabasını ilerletmeye başlayınca arkadaki, beyaz Volkswagen aracıyla peşimizdeydi.

Bakışlarım Batu'ya kaydı. "Tuğba mı pastayı aldı?" Batu tepkisizce başını salladı. "Peki sen bunu, onun Kurtuluş'a çalıştığını ne zamandan beri biliyordun?" Kaşlarını çatarak nefesini verdi. "Bir süredir." 

Nefesimi vererek gözlerimi devirdim. "Peki bu pasta alma olayını biliyor muydun?" Tekrar başını sallayınca şaşırdım. "Nasıl ya? Hiç bahsetmedin! Ayrıca ya yetişemeseydik?" Batu kaşlarını çatmaya devam etti. "İlk yaptığımız pasta hatalıydı. İçinde özellikle ihmal ettiğim hatalar vardı. Görüntüsü çok güzeldi fakat tamamen bir görüntüden ibaretti. Hiçbir şey hissettirmiyordu. Tuğba, iş çıkışı dükkanı erkenden açacak olan Murat'ı mazlum tavrıyla kandırıp anahtarları aldı. Bir yalanla Murat'a onun evinde kalmaya ikna etti fakat kalmadı. Son içeceğine büyük dozda uyku ilacı attı ki sabah erken kalkmasın ve pasta öyle unutulsun, içeride öyle bir dağınıklıkla da kalsın. Bunu bildiğim için erken kalktım zaten. Her şey ayarlıydı. Size çaktırmadım çünkü on saat bu olayın etkisinde kalıp, zamandan kaybetmek istemedim. Pastayı hemen yaptık ve geç kalmadan da götürüyoruz. Yarışmadan gelen kartı da alan, babamın son gün kala söylemesine sebep olan bendim. Kurtuluş'un yarışmadan haberi bile yoktu. Tuğba'nın ona verdiği haberle öğrendi. Yıllardır yarışmaya katılmıyordu. Onun kafesi bizim gibi pastaya yoğunlaşmıyor. Bu sene bana inat katılmak istedi. Yarışma saati aslında on da değil, on iki de. Babamın da on da sanması gerekiyordu. Kartı erkenden alıp saatini erken söyledim ki ona göre ayarlasınlar ve her şeye rağmen pastayı yapabilmek, yetiştirebilmek için zamanımız olsun."

Şaşkınlıkla Batu'ya bakıyorduk hepimiz. Batu artık arabayı daha sakince sürüyordu. Aslında acelemiz yoktu çünkü. "Peki eğer bilmeseydin yine bana inanır mıydın?" Bu sorunun cevabı benim için önemliydi. Bakışlarını bana çevirdi. "İnanırdım. Yalan söylememe gerek yok. Seni suçlayacağını beklemiyordum. Teklif gibi bir olayın ortaya çıkmasını da beklemiyordum..." Bana imalı bir bakış attı. "Bilmen de gerekmiyordu. Bak ben bunca şeyi biliyor muydum? Benim ki alt üstü bir teklifti!"

Batu anında çatılan kaşlarıyla bana bakmadan konuştu. "Kızım, ha bire teklif, teklif diyorsunuz, ne teklifi bu?!" Bir anda öfkeli çıkışına Ali hemen kaşlarını çatarak, "Ablamla düzgün konuş!" diye uyardı onu. Batu onu umursamamıştı bile.

"Ya ne teklifi olabilir? Pastacısı olmam için!" dememle solmayan ifadesiyle önüne döndü. Başını ağır ağır sallamaya başladı. "Bakma böyle sakin durduğuma...bu iş bitsin kimse tutamayacak beni." Kaşlarımı kaldırarak alayla ona baktım. "Sakin derken? Sakin olan kim?" Batu sadece bana bir bakış attı.

Arkadaki Arya kornaya iki kere bastı. Daha doğrusu Arya değil, yanında oturan Orkun basıyordu. Yavaş ilerlediğimiz için olabilirdi.

🍰

Oturduğumuz kafenin masasından hesabı ödeyip kalktık. Erken olduğu için hemen yarışma yerinin karşısındaki kafede biraz zaman geçirmiştik. Herkese Batu'nun bana anlattığı şeyleri söyleyip onları da aydınlatmıştım. 

Nil abla yine havalanmış ve kendisinden sadece bir yaş küçük olan kardeşinin bu huylarını ondan aldığını söylemişti. Herkes şaşırmış ve Batu'ya bundan neden hiç bahsetmediğini sorarak sitem etmişti ki Batu hiçbirini umursamamıştı.

Hızlı adımlarla içeriye yöneldik. Önde Batu ve ben ilerliyorduk. İçeri girdiğimiz gibi bakışlarımızın buluğu danışmaya gittik. Danışma nezaketen gülümseyip bakışlarını ikimizin üzerinde gezdirirken konuştu. "Hoş geldiniz. Aşk kafesi değil mi?"

 Batu'ya aynı anda başımızı evet anlamında salladık. Kadın parmağıyla bir noktayı işaret etti. "Şu taraftan ilerleyip, büyük kapıyı görmeniz lazım. Orası." Batu direkt işaret edilen yere gittiği için kadına ben teşekkür etmiştim.

Hepimiz hızlı adımlarla kadının dediği noktaya ilerledik. İçimi büyük bir heyecan basmıştı. Hayatımda ilk kez bir pasta yarışmasına katılıyordum. Üstelik bu yarışma çok önemliydi. Kazanırsak benim de adım kazananlarda geçecekti. Zamanın kazananlara bakarken sadece Batu'nun ismini görüp özendiğim gibi şimdi de benim ismim orada yazacaktı ve belki de bana da özeneceklerdi. Bu gerçekten harika bir histi. Resmen hayallerime ulaşmaya adım adım gidiyordum.

Büyük kapıyı açarken içimdeki heyecan çok fena yükselmişti. Umarım konuşabilirdim çünkü pastanın yanında birde konuşma isteyeceklerdi. Batu'yla ilk tanıştığımda onun isminin tanıdık geldiğini anlamıştım. Her yıl kazananlardan hatırlıyordum. Hatta her kazandığı konseptte etkileyici konuşmalarını okuyordum. Fakat onu hiç görmemiştim ve adını duyduğumda bile hatırlamamıştım. 

İçeri adımlarımızı attık. Uzun bir masa vardı herkes pastalarını oraya koymuştu. Gözüm orada olan bir pastaya takıldı. Bizim dün yaptığımız pastanın tıpatıp aynısı. Arkasında da Kurtuluş vardı. Sinsi bir gülümsemeyle direkt Batu'ya bakıyordu.

Batu onu umursamadan elimde duran pastayı alıp masanın boş olan bir yerine koydu. Arkasına da pastanın yapanları olarak ben ve Batu geçtik. Aşk Kafesi üyeleri de arkada ziyaretçiler için bulunan sandalyelere oturdular. Ortalama on beş veya on altı aday vardı. Dört tane gurme jüri de hemen karşıdaki masada duruyordu. 

İkisi kadın diğer ikisi erkekti. Diğer pastalara baktığımda hepsinin çok güzel, çok tatlı göründüğünü fark ettim. Gerçekten kazanabilecek kadar güzeldiler.

Herkes sırasıyla pastalarını götürmeye başladı. İlk bizim gibi iki kişi pastalarını götürmüşlerdi. Kalp şeklinde kırmızı tonlarında şeker hamuruyla kaplanmış basit tarzda bir pastaydı. 

Jüri üyeleri, pastayı inceledikten sonra tatmaya başladılar. Bir süre sessizce tat değerlendirmesi yaparken, jüri üyeleri aralarında notlar alıyordu.

Pastacılardan erkek olanı konuşmaya başladı. "Bu pasta, aşkın en saf halini temsil ediyor. Aşkın karmaşık süslemeler ve büyük jestlerle ilgisi yoktur. Aşk, sadelikten ve samimiyetten doğar. Bu pastada, kırmızı kalp şekli ile aşkın simgesini ve kırmızı renkle sıcaklığını yansıttık. Şeker hamurunun sadeliği, aşkın içtenliğini simgeliyor." Diğer pastacı ekledi: "Aşkın içinde yer alan en tatlı duygu, birlikte geçirilen anlardır. Bu pastayı yaparken, aşkın gücünü ve birlikteliğin tadını deneyimledik. İşte bu nedenle bu pastayı sunuyoruz, aşkın sadeliğini ve gücünü anlatmak için."

Jüri üyeleri, pastanın anlamını dikkatlice dinledikten sonra pastayı tadarken birbirlerine bakmaya başladılar. Sessizlik bir an için etrafı sardı, ardından jüri üyeleri gülümsemeye başladılar. Anlaşılan yapılan konuşmayı sevmişlerdi.

Onlar değerlendirildikten sonra başka iki aday daha geldi geçti. Onların ardından Kurtuluş  ilk yapmış olduğumuz pastadan onlara bir dilim bırakıp geri çekildi. Jüriler iki katlı, gül görümlü, buradaki bazı pastalar gibi kalp şeklindeki pastayı inceledikten sonra tadına baktı. Yerken birbirlerine danışıyorlardı. Kurtuluş heyecanla ellerini arkasında toplayıp, bizden çaldığı pasta üzerine uyduruk konuşmasını yapmaya başladı. "Öncelikle aşk, insan hayatının en güzel ve en önemli duygularından biridir. Herkesin hayatında bir kez olsun aşkı tatması gerekir. Bu pastayı yaparken, tam da bu duyguyu yansıtmaya çalıştık."

"Keşke ne söyleyeceğine dair bir not alsaydın bizden. Onu unutmuşsun..." diye fısıltıyla mırıldandığını duydum Batu'nun. Buna bir tepki vermeden dinlemeye devam ettim.

Jüri üyeleri pastayı dinlerken ona dikkat kesildi. Kurtuluş devam etti: "Bu pasta, aşkın içindeki tatlılığı, gül görünümüyle temsil ediyor. Kalp şekli ise aşkın simgesi. İki katlı yapısı ise aşkın derinliğini anlatıyor." Batu alayla gülüp başını yavaşça iki yana salladı. Kurtuluş sanki kendisi yapmış gibi gururla sırıtıp çenesini kaldırmıştı. 

Jüri üyeleri yine birbirlerine bakarak notlar alıyorlardı. Kurtuluş'un sunumu tamamlanırken jüri başkanı, "Teşekkür ederiz, Kurtuluş. Bu pastayla aşkın tatlılığını ve derinliğini güzel bir şekilde ifade ettiniz," dedi.

Kurtuluş'un bakışları buraya kayınca göz göze geldik. Bana hafifçe tebessüm edip göz kırptı. Bakışlarım Batu'ya kaydığında beni izlediğini gördüm. Muhtemelen Kurtuluş'u fark etmişti. Gözlerimi Batu'dan kaçırıp jüriye diktim.

Kurtuluş'un sunumu ardından, jüri üyeleri bir süre daha değerlendirme yaptılar. Sonunda, sıra bize geldi. Hızla öne çıktık ve Batu pastamızı jürilerin masasına bıraktı. Pastadan hepsi için birer dilim kesip tabaklarına bıraktım. Hepsinin anlamsız bakışları biraz karışık görüntüsü olan pastamızda geziniyordu.

Pastanın iki tarafından da birer dilim kesmiştim. Buna daha çok anlam verememişlerdi, çünkü bir kısmı çilekli, bir kısmı çikolatalıydı. Jüriler bir süre pastanın dış görünüşünü uzun uzun izlediler. Her ne kadar değişik bir pasta gibi dursa da merak uyandırıcı bir pastaydı.

Birkaç adım geriye geçip Batu'yla yan yana durduk. Heyecanla jürileri izledim. Bu hayatım boyunca en heyecanlı anılarıma girerdi. Asıl en heyecanlı listemin başında Aşk Kafesine alınıp alınmadığım andı. Hayatımda ilk kez bir yerin pastacısı olup olmayacağımı öğreneceğim andı. Üstelik hayallerimdeki gibi.

 Sırf beğensinler diye en masum bakışlarımla jürilere bakıyordum. Batu ise jürilere, "Sıkıysa beğenme." der gibi bakıyordu.

Jürilerden erkek olan konuştu. "Bu değişik olmuş biraz. Aşka dair pek bir görüntü yok gibi." dedi alay eder gibi. Batu adama sakin fakat agresif bir cevap verdi. "Kör müsünüz beyefendi bir daha bakın." Gözlerimi irileştirerek ona bakış attıktan sonra dirseğimle koluna düzgün davranması için vurdum.

Adam Batu'ya kınar gibi bir bakış atıp pastaya döndü. Tam konuşmamı yapacaktım ki, Sarışın jüri anlamsızca, "Neden iki tane?" diye sordu. Batu yine inatla konuştu. "Bir konuşmasına izin verseniz anlayacaksınız gibi. Bize gelince hep böyle yaparsınız zaten." 

Alttan Batu'nun elini dikkatini çekmek adına tuttum. Bu gidişle Batu bizi birazdan attıracaktı. Şaşkınlıkla bir elime bir bana bakarken ona hafifçe gülümsedim. "Biraz sus. Lütfen artık sus." diye fısıldadım.

Batu'nun bakışları hala etkili bir şekilde bendeyken konuşmak için boğazımı temizledim. Bakışlarımı merakla bana bakan jürilere çevirdim. "O değişikliği aksine daha çok anlamlı. Ve aşk somut bir şey değildir. Çünkü aşk duygulardan ibarettir. Herkesin duyguları ve hisleri farklı olabilir. Aşk herkese göre farklı olur. Herkese göre farklı bir his verir. Bizde verdiği his budur. Size saçma gelen bana anlamlı gelir. Çünkü aşk zaten budur. Farklı olanı görmektir..."

"Bu pastada sadece bir kişinin aşk hakkındaki, hisleri yok. Altı kişinin aşk pastası bu. Altı kişinin aşk hakkındaki düşünceleri ve hislerini yansıtıyor. Bu yüzden bu kadar karmaşık. Evet garip duruyor, evet değişik görünüyor. Ama biz kaybetsek bile üzülmeyeceğiz daha iyisini yapamadık diye veya onlarınki gibi yapmadık diye. Siz onların pastalarını hemen anladınız. Hemen yakıştırdınız. Aşk budur dediniz. Hayır. Aşk bir üzüntü veya şaşkınlık gibi bir duygu değil. Aşk herkese özel olan bir his..."

Batu dahil herkesin bakışlarını üzerimde hissederken garip bir şekilde hiç heyecanlanmadan konuşmama devam ettim. "Benim için buradaki bütün pastaları aşkın pastası olarak görüyorum. Evet, aşk pastası ve aşkın pastası arasında fark var. İşte o karışınızda ki Aşk pastası. Bizim pastamız."

Heyecanlanmamak adına derin bir nefes alıp verdim. Ardından son sözümü söyledim. "Siz neyi beğenirseniz beğenin...Bizim için, herkesin anlayacağı pasta, aşk pastası değildir."

Aşka inanmayan Batu'nun beni alkışladığını duymamla kalkan kaşlarımla başımı ona çevirdim. İfadesizliğiyle bana bakarak sadece alkışlıyordu. Bir anda Aşk kafesi üyeleri de alkışlamaya başladı. Hatta Orkun, Pelin ve Ali tezahürat yapıyordu. "Yürü be! Aşk be! İşte aşk bu lan! O hamuru da ben yaptım!" Orkun'un sesine hafifçe güldüm. Yarışmacılar bile alkışlamaya başladı. İki üç tane jüride alkışladıktan sonra alkışlar ve tezahüratlar sustu. 

İçimde büyük bir heyecan vardı. İlk kez kendimi bu kadar başarılı hissetmenin heyecanı olabilirdi. O kadar insan benim konuşmamı alkışlamıştı. Kalbim durmasa iyiydi.

Herkes, bende dahil herkes sunumuzun bittiğini sandı fakat Batu beni ve herkesi durdurdu. "Hey!" Etrafta bir sessizlik oluşurken Batu bakışlarını etrafta gezdirirken konuştu. "Beğendiniz mi beğenmediniz mi umurumda değil de... Ama şu an bir şirinin tekine aşık olduğumu anlıyorum..."  

Etrafta büyük bir sessizlik oluştu. İrileşen gözlerimle Batu'ya döndüm. "Buraya gelene kadar aşkın varlığına bile inanmazdım. Ama şu an anlıyorum. Ben sadece kendimi kandırıyormuşum. Bu pastacının konuşmalarıyla kafama oturttum. Aşk küçümsediğim kadar küçük bir şey değilmiş. Hissedince çok büyük bir şeymiş. Anlaması zor oldu ama oldu. Kendime inanmadığım için kızmıyorum, hiç tatmadığım bir şeye inanmayabilirim. Ama şu an anlıyorum. Çok iyi anlıyorum...belki de en çok ben anlıyorum..."

Bakışları şoka girmiş bana çevrildi. "Aşka inandırdın. Sen kazandın. Beni aşka inandır dedim, harbiden inandırdın. Hem de hiç uğraşmadan..." İşte şu anda bu anın bir rüya olduğunu düşünmeye başladım. Çünkü bu olay anca rüyalarda olacak şekilde gelişiyordu.

Batu jürilere döndü. "O pastanın bir tarafı çilekli, bir tarafı çikolatalı. Çünkü bu inatçı kadın çilek aşığı. Bende çilekli pasta yapmayışımla bilinirim genelde. Aşk o olay işte. Bir pasta içinde hem çilekli, hem çikolatalı olması. O pasta üstündeki çikolataya batırılmış çilekler işte. Aşk onlar. Biz aşkımızı pasta yaparak yansıtırız. Biz iki pastacı, bizim için de aşk pasta yapmak."

Ve bu sefer alkışlanan Batu olmuştu. Aşk Kafesi üyeleri yine hiddetliydi. Bir alkışlamayan şaşkınca ona bakan bendim. Bakışlarını bende gezdirmeden jürilere kaşlarını çattı. "Aşk o pasta ya! Bende şu an anlıyorum! Onu seçmezseniz Şirin Pastacının dediği gibi umurumuzda olmaz, ben tek sorunu sizde bulurum. Neyse, duygusal olsun isterdim ama olamadı."

Jüriler bize hayranlıkla bakarken onların bu konuşmalarımızdan etkilendiğini anladım. Elimi Batu'nun elinden çekecektim ki Batu buna izin vermeden pastamızı alıp bizi yerimize geçirtti. Bakışlarım hala şaşkınca onda geziniyordu. Gerçek olup olmadığını sorgulamak ister gibi, "Çok memnun bıraktın onları." diye mırıldandım. Bakışları hemen bana döndü. "Seni bıraktım mı peki?" Utançtan kızaran tenimi fark etmişti. Yüzünde oluşan gülümsemeyle önüne dönmüştü.

Hemen önüme döndüğüm sırada sesini duydum. "Bana cevap ver demiyorum. Sadece duygularımı açıkladım. Konuşma veya cevap verme zorunluluğu hissetme." diye ciddiyetle fısıldamıştı. Derin bir nefes alarak ona bakamdan başımı salladım. Şu an şokun etkisiyle hiçbir cevap bulamayacak gibiydim zaten.

Bakışlarım Aşk Kafesi üyelerine kaydı. Orkun, Nil abla, Afra, Pelin ve Arya o kadar sevinçli görünüyorlardı ki durmaksızın ellerini birbirine çarpıyorlardı. Ali ise sandalyesinde baygın bir şekilde duruyordu. Zavallı kardeşim...

Kürsüde duran siyah ceketli, diz üstüne kadar uzanan siyah eteği olan bir kadın jürilerin yanına gidip onlara doğru eğildi. Jürilerle fısıldaşarak konuştuktan sonra kadın geri kürsüye ilerledi.

Heyecanla kalbim çok hızlı atıyordu. Artık sonuç bile umurumda değildi resmen. Kazansak nasıl sevineceğimizi bile bilmiyordum. Batu sürekli bana bakıyordu ve ne yapacağımı, nasıl bir hale bürüneceğimi bile bilmiyordum.

Hala ifademe yansıyan şaşkınlıkla ona döndüğünde sakinlik veren gülüşüyle karşılaştım. Kadının konuşmasıyla hızla ona döndük. "Yarışmayı kazanan kafeyi açıklıyorum..."

Kalbim yerinden çıkacak gibi hızlı atıyordu zaten. Birazdan buraya düşüp bayılacak gibi hissediyordum. Aşk kafesi üyeleri de heyecan ve büyük bir merakla konuşan kadını bekliyorlardı.

"Kazananlar..."  Sessizliğin arasında Orkun'un sesi yükseldi. "Sende hadi neyi bekliyorsun? Heyecanlandırıp bir türlü kazananı açıklamayan tv program sunucuları gibi!" Kadın kaşlarını çatarak anlamsızca ona bakarken cevabı verdi. "Aşk kafesi, Batu Karaman ve Şirin Demir!"

Arkamızda duran Aşk kafesi üyelerinin heyecan bağırmaya başladığı zaman cevabı idrak edebilmiştim. Gözlerimi açıp hızla Batu'ya döndüğümde o da benden daha az olan bir gülümsemeyle bana döndü. Bir anlık heyecanla mı neden bilmiyorum. Hızla Batu'nun boynuna atladım. Batu bu hamlemle anında boyumdan dolayı bana yardımcı olarak ayaklarımı yerden kesti. 

Kısa süre sonra ne yaptığımı fark ettiğimde gülüşüm tam olmayacak şekilde yavaşça soldu. Demin ki itiraftan sonra bu olmamıştı. Batu'nun elleri belime sıkıca sarılıydı. Onun sarılışı pek, kazanmanın sevincinden değil gibiydi. Arkamda diğerlerinin bağırarak sevindiğini duyabiliyorum.

Patlayan flaşlarla ayrıldık. Fotoğraf çekiliyordu. Biz ayrılır ayrılmaz Orkun ve Pelin sıkıca bana sarıldılar. "Şu an şaka mı ya? Hem siz oldunuz, hem yarışma oldu!" Pelin'in heyecanlı sözüne şu sevinçli anda ses çıkarmamıştım. Ali hala baygınca sandalyede uzanıyordu. Biz ayrılınca Pelin ve Orkun onu kaldırmak için çabalamaya başladılar. "Kalk lan! Ablanla eniştenin düğününe gidiyoruz!"  Ali anında sandalyeden kalkarak gözlerini açtığı gibi Orkun'a baktı. Ağlayacak gibi bir sesle, "Şaka yapıyorsun..." diye mırıldandı. Orkun hafifçe güldü. "Evet."

"Valla?" Orkun tekrar başını sallayınca Ali bana döndü. "Abla! Kabus gördüm! Bu goril kafalı sana aşkını itiraf ediyordu. Kabul olduğunu onun aşka inanmamasından anlayabilirdim aslında..." Afra tatlı bir kahkaha attı. "Gerçek Ali abi, gerçek!" Ali'nin korkuyla kaşları tekrar çatıldı. Batu anında öfkeyle kaşlarını çattı. "Sensin lan goril kafalı! Bu sefer ben bayıltırım bak seni!" 

Nil abla onlara ofladıktan sonra tek tek heyecanla hepimize baktı. "Ya onu bunu boş verin! Yine zirvedeyiz,  yine kazanıyoruz!" Ali kazandığımızı anlayınca şaşkınlıkla etrafa bakındı. Orkun ve Pelin zıplayarak sevinmeye başlayınca Arya'da gülerek ve alkışlayarak onlara katıldı. Patlayan flaşları hala duyabiliyordum.

Batu sevinçli insanların yanından geçip gidecek olan Kurtuluş'un kolunu tutup durdurdu. Kurtuluş başarısızlığının getirdiği, kuduruk bakışıyla omzu üstünden Batu'ya baktı. Batu saniyeler içinde suratına vurduğu yumrukla yere doğru savruldu. Sesler kesilirken herkes Kurtuluş'un üstüne çıkan Batu'ya baktı. Üst üste Kurtuluş'a yumruklar savurmaya başladı. Bu iş bitince kimsenin onu tutamayacağını söylemişti. 

Orkun hemen kameraların çekmesini engellerken hepimiz Batu'yu Kurtuluş'un elinden almaya çalıştık. Batu'nun bütün öfkesi birikmişti ve kimse onu, dediği gibi Kurtuluş'un üzerinden alamıyordu. 

🍰

Sinirli bakışlarımla Batu'ya bakarken mırıldandım. "Pasta yarışmasını kazanıp karakola geçtik resmen..." Batu bizi umursamıyordu bile. Yaptığından hiç de pişman görünmüyordu. Gürkan abi elinde bir dosya ve üniformasıyla yanımıza kadar geldi. Ciddi bakışlarını önce Batu'da gezdirdi. "Seni gördüğüme hiç şaşırmıyorum Batu. Artık beni, "Kayınbiraderin geldi komiserim." diye çağırıyorlar. Ziyarete gelmezsin, anca böyle gelirsin Batu." Batu asık suratıyla eniştesine baktı. "Ne zaman çıkıyoruz?"

Gürkan abi ellerini kemerinin üstüne yerleştirdi. "Çıkarsınız şimdi. Anlamadım bende bu Kurtuluş denen herif nasıl şikayetçi olmadı..." Arya bakışlarını Batu'da gezdirdi. "Eğer adama hayvan gibi saldırmasaydın dükkanına girdiği, orayı dağıttığı için şikayet edebilirdik. Avukatlığınızı da ben yapardım." Orkun eliyle Arya'yı işaret etti. "Avukat güzelim haklı." 

Batu umursamazca omuz silkti. "Planı ben yaptım ki döveceğim ana bir koz olsun. Sıkıysa şikayetçi olsaydı da bende onları kullansaydım." Gürkan abi elini Batu'nun omzuna koydu. "Oğlum sen iyi misin? Babanı kalpten götüreceksin bir gün." Batu hemen elini omzundan çekti. "Onu da düşünüyorum ben merak etme. Planımda o da vardı."

"Kocacığım?" diyen Nil ablanın cilveli sesinin ardından, "Babacığım?" diye ekleyen diğer cilveli ses. Gürkan abi bakışlarını önce kızına ardından, Nil ablaya çevirdi. 

Hemen eğilip kızını kucağına aldı. Afra heyecanla babasına dönüp yanağına kocaman ve uzun bir öpücük bıraktı. Babası da onun yanağına bir öpücük kondurunca Afra kocaman gülümsedi. "Söyle bakalım ne yaptın bugün, babacağım?" diye sordu kızına dönerek. Afra heyecanla babasına döndü. "Dayım, Şirin ablaya aşık olmuş!" dedi heyecanla ellerimi ağzına kapatarak. 

Gürkan abi ciddi bir şaşkınlıkla kaşlarını kaldırıp bakışlarını ifadesizce etrafı izleyen Batu'ya çevirdi. "Bak sen?" Gürkan abinin bakışları bana dönünce utançla hafifçe tebessüm ettim. Umarım kızarmam. Lütfen kızarmayayım...lütfen...lütfen...

Gürkan abi imayla gülümseyip Nil ablaya döndü. "Desene sonunda Batu'dan kurtuluyoruz." Batu kaşlarını çatarak bakışlarını eniştesine çevirdi. "O ne demek ya? Siz kimsiniz ki benden kurtuluyorsunuz?" Gürkan abi hafifçe gülerek bana döndü. "Ali'ye söyle lütfen, beş kere çalıştığı yeri bassın, on iki kere dövmeye çalışsın ve evlenene kadar her gördüğünde laf sokmaya çalışsın, kötü kötü baksın."

Kaşlarım yavaşça kalktı. "Batu sevgilim değil...yani bir şey yok aramızda." Gürkan abi gülümsemesini arttırdı. "Bizim de yoktu."

Batu çatık kaşlarıyla şaşkınca Gürkan abiye döndü. "Yok muydu? Ulan ablamı öpmek üzereydin!" Gürkan abi sadece ona bir bakış atıp önüne döndü. Afra babasının kucağından atladı. "Ben Pelin teyzemin yanına gidiyorum! Ali'ye yanaşıyor şu aralar. Yalnız kalmasınlar. Ali benim kocam olacak." Buna hepimiz güldük fakat Gürkan abi ciddiyetle kaşlarını çatmıştı. "Ne demek Ali ya? Ali abi diyeceksin kızım." Afra babasını umursamadan eteğini sallaya sallaya koşarak ilerledi.

Nil abla gülerek kocasına döndü. "Ay bu da bu aralar Ali'ye aşık oldu!" Gürkan abi çatık kaşlarıyla karısına döndü. "Kaç yaşında sanki o. Yanaşmasın." Nil abla onun ciddiye almış olmasına gülerek yanına yaklaştı. "Kıskanma kıskanma! Onu kıskanacağına beni kıskan biraz!" Arya ve ben kısıkça güldük.

Gürkan abi etraftaki bize tek tek bir bakış attı. Ardından çatılan kaşlarıyla karısına döndü. "Bu konuyu odamda konuşalım. İşleri bitti zaten." Nil abla kaşlarını imalı bir şekilde kaldırarak başını salladı. "E konuşalım madem..."

Arya ve ben aralarındaki şeyi fark edip bakışlarımı başka tarafa çevirmiştik fakat Batu memnuniyetsizce, "O bakışlar ne! Bir şey yapacaksanız çaktırmayın bari!" Gürkan Abi, Batu'ya dayanamayarak sinirle nefesini verdi. Ardından bakışlarını Orkun'a çevirdi. "Pelin'e söylersin Afra'yı kafeye bırakır." Ve Nil ablayı da kendisiyle beraber bileğinden tutarak götürdü. 

"Oo Gürkan enişte götürdü bile." Orkun'un mırıldanışına Batu öfkeli bir bakış attı. "Ne ama? Götürmedi mi? Götürdü?" Batu kaşlarını daha da çattı. "Bende seni götüreyim mi Orkun?" Orkun kaşlarını imayla iki kere indirip kaldırdı. "Bu bir teklif mi?"

 Batu sinirle başını salladı. "Kankalar diyarı. Bilirsin sen!" Orkun anında anlayarak kaşlarını çattı. "Oraya götürme. Tamam tamam, sen beni hiçbir yere götürme." Batu nefesini vererek önüne döndü.

Kalkıp çıkmak için ilerlememle peşimden Batu ve diğerleri de geldi. Hepimiz hızlıca dışarı çıktık. Ali, Afra'yı ellerinden tutmuş havadayken onu hızlı hızlı çeviriyordu. Pelin ise gülerek onları izliyordu. Afra sarı saçları savrulurken başını geriye atmış durmaksızın kahkahalar atıyordu. Ali ise onu izlerken sessizce gülüyordu.

"Hadi gidiyoruz!" dedi Arya onlara dönerek. Pelin oturduğu banktan kalkarken Ali de Afra'yı kolları arasında tutarak onu döndürmeyi kesmişti. Afra hızlı hızlı nefes alıp verirken kollarını sıkıca Ali'ye sardı. "Maviş gözlüm, yeşil gözlüm Alişim!" Ali'nin gözlerinin rengi tam belli olmadığı için iki renkle sesleniyordu. Ona gülerek bakışlarımı önüme çevirdim.

Batu tam yanımda yürümeye başladı. Ona yan gözle memnuniyetsiz bakışlar atarken hemen önüme döndüm. Resmen anımızı mahvetmişti. Onun bu siniri gerçekten can sıkıcıydı.

Orkun'un sırf Arya'yla konuşmak için sorduğu saçma sorular kulağıma ilişince başımı başka tarafa çevirerek sessizce güldüm. "Sence ellerimizin de numarası olsa mantıklı olmaz mıydı?" Arya'nın onu kırmamak için verdiği cevap. "Bilmem."

🍰

Aşk kafesinin terasında oturmuş yarışmadan kalan Aşk pastasını yiyorduk. Afra krema bulaşmış suratıyla sırıtarak bize döndü. "Çok çok güzel olmuş bu! Çok sevdim ben!" Hızlı hızlı pasta yiyen Orkun da ona katıldı. "Aynen ya, bütün yaptıklarınızdan iyi olmuş bu."

Yeşim teyze ve Yılmaz amcaya da olanları anlatmıştık. İlk biraz telaşlansalar da sonucun tatlıya bağlandığını duyunca sevinmişlerdi. "Çocuklar sizle gerçekten gurur duyuyoruz. Yine bir durumu düzelttiniz." dedi Yılmaz amca gülümseyerek.

Bakışlarımı Yılmaz amcaya çevirip gülümseyerek cevap verdim. "Ne demek Yılmaz amca. Bu bizim işimiz." Yılmaz amca bana gülümsedikten sonra Arya'ya döndü. "Sana da çok sağ ol kızım. Senin de çok emeğin dokunmuş." Arya bakışlarını Yılmaz amcaya çevirip sıcak bir gülümsemeyle başını salladı. "Ne demek...bir yardımımız olduysa çok mutlu olurum."

Orkun kocaman bir sırıtışla Arya'ya döndü. "Yok yok! Yardım değil baya kahramanlık yaptın, avukat hanım!" dedi hiddetle. "Abart sende!" dedi Arya gülerek. Orkun sırıtışı gülümsemeye dönerken konuşmadan ona baktı. 

Pelin'le Ali aralarında bir şeyler konuşuyorlardı. Pelin bana çok çektirmişti. Sürekli beni Batu'ya satışlarını unutmazdım. Umarım yaptığım görümcelik olmazdı. "Pişt!" Pelin ve Ali'nin bakışları bana döndü. "Biz burada konuşurken siz orada fısır fısır ne konuşuyorsunuz?"

Ali anında bana kaşlarını çatarak bir bakış attı. "Pelo! Harbiden hayırdır?" Batu'nun da anında şüpheli sesi çıkmıştı. Pelin önce bana bir bakış attı. Ardından abisine dönüp, "Hiç!" dedi İ'yi uzatarak.

Onlara gülüp çokta umursamadan önüme döndüm. Orkun sandalyesini Arya'ya yaklaştırdıkça Arya sandalyesini ondan uzaklaştırıyordu. Ah Orkun ah! Hep yanlış taktikleri deniyorsun...

Hemen yanımda oturan Batu'nun bana doğru eğildiğini hissetmemle yerimde donmuş gibi kala kaldım. Kulağıma yavaşça fısıldadı. "Biraz yürüyelim mi?" İçimdeki heyecan arttı. Sanırım bir şeyler konuşmamız gerekecekti.

Bakışlarım ona kayacakken çaktırmadan bizi dinleyen Ali'yi fark ettim. Nasıl fark ettim diye sormayın. Bunu zamanla fark etmiştim ki Ali ne zaman bir yeri çaktırmadan dinlese kulağı çok hafif oraya dönük oluyordu, kediler gibi. Fakat bu alıştığım bir şey olduğu için umursamadan Batu'ya dönüp başımı onaylayarak salladım. Benim onayımla hızla ayağa kalkınca gözler bize çevrildi.

Batu ifadesizce masadakilere döndü. "Biz biraz yürüyeceğiz..." Ali anında ayağa kalktı.  "Tamam! İyi fikir! Hep beraber yürüyelim!" Son itiraftan sonra bizi baş başa bırakmak istemiyordu.

Batu kaşlarını çatarak Ali'ye baktı. "Şimdi gelmek istemeyen olur, biz gidelim işte!" Ali tek tek herkese baktıktan sonra Batu'ya döndü. "Bence herkes ister." Bakışlarım sırıtarak bizi izleyen Nil ablaya kaydı. Bundan eğleniyor gibiydi, fakat yanındaki Gürkan enişte ondan daha eğleniyor gibiydi. Gülmese bile yüzündeki eğlenen ifadesi yetiyordu. Batu'nun ona çektirdiklerinin acısı çıkıyor gibiydi.

Orkun da Ali'ye katılarak konuştu. "Aslında güzel olur yürümek. Pamuk şeker falan da yeriz!" Batu ölümcül bakışlarıyla Orkun'a baktı. "Çocuk musun sen Orkun? Afra'yla aynı yaşta falan mısın?" Orkun buna bozulmuş gibi yüzünü astı.

Nil abla da hemen söze atladı. "Evet evet! Hep beraber yürürüz!" Nil ablanın katılımıyla abisinden yana olan Pelin ona döndü. "Abla! Ya belki yakınlaşırlar? Yalnız bırakalım!" Nil abla onun fısıldayarak söylediği söz omuz silkti. "İtirafı yaptı işte! Bitti gitti! Şimdi zorlanması gerek! Korkma yani." Bu fısıldaşmaları muhtemelen sadece ben duyuyordum.

Hafifçe gülümsedim. "E o zaman hep beraber yürürüz artık..." Batu onlara katılmamla göz ucuyla bana baktı. Bir şey dememişti ama bakışları yetmişti.

Pelin ayağa kalkarken, Nil ablaya döndü. "Abla, Afra falan var şimdi sen gelme istersen." Nil abla anında bozulur gibi Pelin'e baktı. "Yok canım, ne olacak gelirim!" Gürkan abi  de bakışlarını Nil ablaya çevirip ona, hep o suratında gördüğüm ciddi ifadesiyle baktı. "Kalalım istersen? Afra'yı da alır evimize geçeriz."  Nil abla omuz silkti. "Hayır! Bizde gidelim!"

Orkun, Nil ablayı ikna etmek adına çekinerek konuştu. "Evet abla, Afra falan durmazsa şimdi." Nil abla kaşlarını çatıp bu sefer Orkun'a döndü. "Hayır. Sorun olmaz! Benim kızım usludur!"

Yılmaz amca kızının çok istekli olduğunu gördü. "O zaman siz gidin yürüyüş yapın biraz. Torunuma da biz bakarız, nenesiyle." Yeşim teyze de hemen başını sallayarak ağzı pasta yüzünden çikolataya bulanmış olan Afra'yı kucağına aldı. "Bakarız tabi Afra'ma!"

Herkes  ayaklanınca Batu sinirle söylenerek en önden hızlı adımlarla dışarı çıkmak için ilerledi. Onun ardından bende hızla peşinden ilerledim. Hep beraber aşağı inince kumların üzerinden ilerleyerek yürüyüş yapmaya başladık.

Orkun uzun uğraşlar sonucunda Arya'nın yanında durmuştu. Sadece yanında duruyor ve fark edip etmeyeceğini umursamadan tebessümle Arya'ya bakıyordu. Arya onun masum bakışlarından rahatsız olmasa da çekinir gibi arada ona bakış atıyordu.

Pelin ile Ali'de yan yana duruyordu. Arada gülüşüyorlar, bazen flörtöz bir şekilde konuşuyorlar, bazen de bakışıyorlardı. İkisi de birbirinden hoşlandığını anlamaya başlıyordu.

Aramızdaki tek el ele tutuşanlar Gürkan abi ve Nil ablaydı. Nil abla tebessümle başını kocasının koluna yaslamıştı. Aslında bu kadar ısrar etmesinin başka bir sebebi de vardı. Arada bahsediyordu. Gürkan abiyle çok vakit geçiremediklerini, hep işlerinin çıkışında evde sadece görüştüklerini söylüyor ve bu durumun onu farklı düşüncelere gönderdiğinden bahsediyordu. Bu ısrarının sebebi kocasıyla vakit geçirmeyi özlemiş olması olabilirdi. Nil abla tebessüm ediyordu, Gürkan abi ise ciddi bakışlarını Nil ablanın tebessümünde gezdiriyordu. 

Bir yürüyüşe çıkmak ya...bunu da mı yapamıyorlardı? Halbuki evleri hemen Batuların ve kafenin arkasında. Yani arka kısmından bakılınca karşılarına oluyordu evleri. İstedikleri zaman birkaç adım mesafeyle kumsala gelip yürüyebilirlerdi. Sanırım Gürkan abinin işleri çok yorucu ve yoğun olduğu için doğru dürüst bir araya gelemiyordu.

Bakışlarım yanımda yürüyen Batu'ya kaydı. Dümdüz çatık kaşlarıyla ileriye bakıyordu. "Artık o kaşlarını düzleştirsen mi? Sen çabuk yaşlanırsın." Bakışları bana kaydı. Kaşlarını daha da çatıp önüne döndü. Bana görüldü atmıştı resmen.

Orkun eliyle bir yeri işaret gösterdi. "Dondurma alalım hadi!" dedi çocuk gibi bir hevesle. Bende sırıtıp ona katılarak başımı salladım. "Aynen! Hadi dondurma alalım!" dedim onun gibi bir hevesle. Orkun'la beraber sanki ilk kez dondurma görmüş gibi tepkiler vermiştik.

Batu dondurmacının önüne gelince durdu. Bize bir şey demeden dondurmacıya döndü. "Yedi tane dondurma."  Hemen öne çıkarak, " Biri çilek-çikolata olsun!" dememle Batu imalı bakışlarını üzerimde gezdirdi. Ne yani çilek-çikolata istedim diye mi?

Pelin de, "Ben vişne-limon." dedi enerjik bir sesle. Orkun sırıtarak bakışlarını Arya'ya çevirdi. "Arya Hanım ne isterse benimki de öyle olsun." Arya nefesini vererek sakince dondurmacıya döndü. "Karışık." 

Nil abla, Gürkan abinin koluna girerek kocaman gülümsemeyle konuştu. "Benim vanilyalı, kocamın da çikolata-vanilya." dedi ve kocasına göz kırptı. Gürkan abi çok hafif çarpık bir şekilde gülüp boştaki elini cebine atarak dondurmacıya döndü. "Ne kadar tutuyor?" 

Batu eliyle onu durdurdu. "Ben veririm." İkisinin de elini çekerek öne çıktım. "Ben veririm!" Herkes garip bir şekilde bana bakarken Batu bana bir bakış atıp kolumdan geri geçti. Tam arkasında duruyorken başımı kaldırıp ona baktım. Omzu üstünden bana dönerek kaşlarını çatıp fısıldadı. "O kadar kişinin dondurmasını sana ödeteceğimi sanıyorsan yanılıyorsun! Öyle olacaksa herkes kendi dondurmasını ödeyecek! Sanki paraları yok!"

Batu'ya gözlerimi devirdim fakat o bunu umursamadan önüne döndü. Dondurmacı adam tek tek herkese dondurmalarını uzattı. Batu iki dondurmayı alıp birini bana uzattı. Çilek-çikolata olanı alıp minik minik yalamaya başladım.

Batu benim aksime ısırarak yerken onun yiyişi komik geldiği için çaktırmadan güldüm. "Ne oldu?" dedi Batu. Omuz silktim. "Hiçbir şey." Batu inanmıyormuş gibi kaşlarını çatarak bana baktı. "Neye güldün?" Yine omuz silktim. "Hiçbir şeye!" İnatla uzatarak, "Konuş!" dedi.

"Isırarak yiyorsun. Dondurma ısırarak yenmez." dedim dondurmamı keyifle yalarken. Batu bana inat olsun diye tekrar çikolatalı dondurmasından ısırdı. "Yalayayım mı?"

Umursamazca omuz silktim. "Nasıl yiyorsan ye. Sadece komik görünüyordun, bir an gülesim geldi." Batu dondurmasından ısırmaya devam ederken bana hafifçe güldü. Belki nadir anlardan biriydi. Pek gülmezdi bana. Peki geç, hiç gülmezdi.

Tam herkes gibi düz ilerleyecekken Batu hızla diğer yolu gösterdi. "Şuradan ilerleyelim!" dedi ve Tamam dememi bile beklemeden beni elimden çekiştirip kimseye görünmeden diğer yola ilerletti. Hızlıca arkama baktığımda bizimkileri göremedim. Onlardan ayrılmıştık.

Batu yavaşlarken yavaşça nefesini verdi. Benim yanımdan yürümeye devam etti. Yolumuz sahile çıkmıştı ve bu sefer sahilde yürümeye başlamıştık. Dondurmamın çilekli topu bitmişti. "Çikolatalı topu yemeyeceğim. Sen çilekli yiyemiyorsun bende bunu yemeyeceğim. Ölmek üzere zaten...eriyor." dedim kısık bir sesle. 

Çikolatalı dondurma topu eriyip küçülmüştü. Batu hızla dondurmama eğilip tek hamlede çikolatalı topu yedi. İşte şu an ona taktığım lakabın hakkını veriyordu. Tam olarak bir Batu öküzüydü...

Bir anda yaptığı hareketi beklemediğim için şok içinde ona baktım. "Tamam...bunu beklemiyordum." diye mırıldandım sessizce Batu beni umursamadan külahıma sarılı olan peçeteyi alıp ağzını sildi. "Afiyet olsun." diye mırıldandım muzip bir sesle. Yavaşça başını salladı. "Sağ ol." Kalan külahı da ben yemiştim.

Sahil çok kalabalık değildi. Arada bir yanımızdan insanlar geçiyordu. Akşam saatinde çok güzel bir havası vardı buranın. Bir süre sessizce konuşmadan ilerledikten sonra gözüme pamuk şekerci çarptı. Yüzümde bir gülümseme oluştu.

 İlk pamuk şekerimi Arya'yla beraber yemiştim. Kulübenin önünden pamuk şekerci geçerdi. Ali'yle hep onu izlerdik. İkimizin de canı çekerdi fakat bir ekmek almaya anca yeten bir paramız olduğu için ikimizde ses çıkarmazdık. En acıtan da Ali'nin canı çekiyor ve benim alamıyor olmamdı. Bu yüzden belli bir yaşına kadar pamuk şekerlerin büyükler için yapıldığını, sadece büyümüşte küçülmüş gibi davranan şımarık çocukların pamuk şeker istediğini düşünürdü. Çünkü bunu ona sırf alamıyoruz diye düşünmesin diye söylerdim. Bir gün Arya bunu fark ederek üçümüze de alıp, "Bugün de biz şımarık çocuk olalım." diyerek bize uzatmıştı. Kulübede oturup üçümüz onu keyifle ve mutlulukla yemiştik. Ali artık bu yalanımı anlayacak kadar büyük bir yaştaydı. 

Batu bana bakarak "Ne oldu yine?" diye sordu. Parmağımla pamuk şekerciyi işaret ettim. "Batu pamuk şeker alalım mı?" diye sordum. Batu kaşlarını kaldırarak bana baktı. "Lütfen!" dedim Ü'yü uzatarak.

Batu kaşlarını çatarak hafifçe güldü. "Şirin sen çocuk musun? Gerçi doğru sen çocuk kadınsın." Bu cümlesine ses etmeden pamuk şekerciye döndüm. "Hadi alalım!"

Pamuk şeker arabasının yanına ilerledik. Batu cebinden cüzdanını çıkarınca elimi koluna koyup hemen onu durdurdum. "Ben öderim. Dondurmayı da sen ödedin zaten." Batu bir iki saniye bana baktıktan sonra geri adım atıp başını sallayıp elini cebinden çekti. 

Yaşlı sayılan amcadan kendim için Bir tane pembe pamuk şeker istedim. Batu'ya döndüm "Bunlar pembe şansına küs!" dedim alay eder gibi. Umursamadan omzunu silkti. "Dur sana beyazlıyı alayım." diyerek tekrar yaşlı adama döndüm.

Batu kaşlarını çattı. "Beyazlı ne ya?" dedi benimle dalga geçerek. "Beyaz işte! Beyaz olan." Amca, gülümseyerek pamuk şekerleri bize uzattı. "Allah mutlu mesut etsin gençler. Sevginiz hep daim olsun. Maşallah çok yakışıyorsunuz, çok güzel anlaşıyorsunuz." Sorma ama ne güzel anlaşıyoruz... 

Kaşlarımı kaldırdım. "Yalnız biz sevgili değiliz, amca." diye düzelttim. Adam sadece gülümseyerek başını salladı. 

Batu beni kolumdan yanına çekti. Pamuk şekerlerimizi alıp çok uzağımızda olmayan banka ilerledik. Hava esiyordu bu yüzden anlık titrememe sebep oldu. Banka oturduğumda Batu ayakta hemen ceketini çıkardı. Batu  bana sormadan ciddi bir ifadeyle ceketini omuzlarıma bıraktığında itiraz ettim. "Batu bak üzerinde sadece kısa kollu tişört var, sen benden daha çok üşürsün şimdi. Çok esiyor burası denizin önü."

Batu beni umursamadan başını iki yana salladı. "Ne senden daha çok üşümesi? Askılı, kısacık elbise giymişsin yine, nasıl benden daha az üşüyeceksin?" diye sessizce söylenerek banka, yanıma oturdu. 

"Elbiselerime karışamazsın." diye mırıldandım pamuk şekerimden minik bir parça koparırken. Batu bakışları denizde gezinirken söylendi. "Karışmıyorum zaten!"

Sıkıntılı bir nefes vererek ceketin diğer ucunu uzatıp Batu'nun omuzuna koydum. Bu hareketi yapmak için ona yaklaşmam gerekiyordu. Hemen bakışlarını denizden çekip bana döndü. "Gerek yo-" Pamuk şekerinden tutup ağzına tıkmamla sözü yarıda kalmıştı. "Sus bakayım!"

Gülmeye başladığımda oda kaşlarını öfkeyle çattı. Aynı zamanda bir yandan pamuk şekeri yemeye çalışıyordu. Bu halini kesinlikle kaydetmeliydim. Aceleyle telefonumu çıkarıp hemen onun bu halinin fotoğrafını çektim. "Şirin Pastacı!" dedi pamuk şekeri yutarken.

"Batu Karaman'ı böyle görmek her kula nasip olmaz. Tabi ki çekeceğim!" dedim gülerek. Batu kendi pamuk şekerini bana doğru uzattı. Eğilip pamuk şekerinden büyük bir parça kopardım. "Çüş! Kocaman kopardın!" dedi yapmacık bir sinirle.

Ağzımdaki pamuk şekerle beraber konuştum. "Yemedim pamuk şekerini!" Ne dediğim pek anlaşılmıyordu ağzımdaki pamuk şekerden dolayı. Batu eliyle dudaklarımı işaret etti. "Yedin işte!" Çocuk gibi mızmızlanmıştı resmen.

Benim gibi telefonunu çıkarıp anında fotoğrafımı çekti. "Hayır! Çekme!" diyerek başımı çevirsem de çoktan çekmişti. Her şey için geçti. "Eğer onu bir yere atarsan bende bunu atarım! Kendimi güvenceye almam lazımdı." dedi rahat bir sesle.

Bir şey demeden pamuk şekerimi yerken bakışlarımı sahile çevirdim. Omzumdaki ceketi omzumdan düşeceği sırada Batu hızla kolunu omzuma atarak ceketi tutup yeniden omzuma sabitledi.

Bakışlarım denizden çevrilip aramızda birkaç karış mesafe olan Batu'ya çevrildi. Kolu omzumdaydı. Bakışları ise dikkatle yüzümde geziniyordu. Sessizliği bozarak konuştum. "Batu..." Aynı şekilde bana bakmaya devam ederek sessiz bir şekilde "Söyle..." diye fısıldadı. "Neden bende en sevdiğin şeylerden bir diğeri çillerim?" 

Batu bakışlarını çillerimin üzerinde gezdirdi. "İlk arabama bindiğin günde çillerin kapalı değildi. Hatırlıyorum. Bilmiyorum. Öyle özellikle çil seven biri değilim. Ama sana öyle bir güzellik katıyor ki...ayrıca bana özelmiş gibi hissettirdin. Belki bunu istemedin ama ben öyle hissettim. Her gün kapatıyordun, tesadüf eseri benim arabama öyle bindin. Bana ilk görüşünü onlarla gösterdin..." diye fısıldadı içli bir sesle.

Elimle yüzüme düşen saçı geri çektim. "Batu?"  Batu yavaşça mırıldandı. "Tekrar söyle." Yutkundum ve konuştum. "Yok bir şey..." Vazgeçmiş gibi söylediğim söze tahammülsüz bir nefes verdi. Onun banktan kalkışıyla bende kalktım. Ceketi banka düşmüştü. Birkaç adım atınca bende peşinden birkaç adım attım. "Batu? Ne oluyor?"

Batu bana döndü. Hemen arkasında durduğum için bedenimiz çok kısa çarpışmıştı. Bunu umursamadan boyuma eğildi. "Bana artık bir cevap vermelisin. Artık bir cevabın vakti geldi. Çok olmadı ama benim sabrım bu kadar, ne yaparsın artık..."

Kaşlarım kalkarken başımı kaldırıp ona bakmamla yüzlerimiz yakın bir hizada buluşmuş oldu. "Ne cevabı?" dedim salağa yatarak. Tekrar nefesini verdi. "Aşığım sana, aşık! Duydun mu? Ben aşka inanmayı geç, direkt aşık oldum. Ben aşka değil, sana inandım!" dedi hiddetle. Kızmıyordu, sadece hiddetliydi.

"Batu..." Batu bana doğru bir adım daha atınca bende zaten dip dibeyken iyice yapışmamak adına küçük bir geri adım attım. "Bana beni düşünerek cevap verme. Aşıksan aşığım de! Çünkü ben, dünya üzerindeki bütün Ferhat isimlileri yok edecek kadar, sana aşığım!"

Bir cevap vermek için koyu ela gözlerine baktım. O an içimde bir şeyin yükseldiğini hissettim. Beni de tetikleyen duyguları hissettim. İçimden çıkan duygu gücüyle ona hızlı bir cevap verdim. "Sana çilekler kadar aşık olduğumu söylesem?" 

Kaşları anında çatıldı. "Ne çileği kızım? Çilekle bir mi tutuyorsun beni?" İlk saniyeler ona yaptığım itirafı anlamamıştı. Ardından dudakları aralandı. "Çilek..." diye mırıldandı kısıkça. Başımı sallamamla yüzümde minik bir tebessüm oluştu.

"Aldın işte ceva-" Batu beni belimden kendisine çektiği gibi dudaklarını dudaklarıma kapatarak kaba hareketlerle dudağını oynatmaya başladı. İlk saniyeler şaşkınlıkla kalakalmıştım. Dudaklarının dudaklarımın üzerindeki etkisiyle olanı kavrayınca ona ondan daha çekingen ve kibar hareketlere karşılık vermeye başlamıştım.

Eli yanağıma çıkarken tuttuğu belimden beni daha çok kendine çekip vücudumu vücuduna bastırdı. Beni öpmesi için başını bayağı bir eğmesi gerekiyordu. Başımı kaldırabildiğim kadar kaldırmış ona beceriksizce, olabildiğince karşılık veriyordum.

Gözlerindeki ateş dudaklarına taşınmış gibi dudaklarımı yakıyordu. Gözlerimiz kendiliğinden otomatik kapanmıştı. Kalbimin atışını kulağımda hissediyordum. Eli belimde sonsuza kadar böyle kalmak ister gibi sıkılaşmıştı.

Dudaklarımız sanki yıllarıdır bunu bekliyormuş gibi hareketler sergiliyordu. Kollarımı sıkmadan onun boynun doladığımda beni daha çok kendine bastırdı. Dakikalarca bu böyle sürmüştü.

Nerede olduğumuzu anlayınca, Batu'nun ayrılmaya niyeti olmadığını düşünerek yavaşça geri çekildim. Yüzlerimiz hala çok yakınken koyu ela gözlerinin içine baktım. Nefesini dudaklarıma verip çarpık bir şekilde gülümsedi. "Niye durduk ki?" Bakışlarımla yere doğru bir işaret yaptım. "Sahildeyiz." Yavaşça nefesini verdi. "Yani?"

Yüzü hala çok yakın mesafemdeydi. Başımı kaldırsam dudaklarımız tekrar birleşebilirdi. "Aşk sadece sende güzel bir şeymiş. Sırılsıklam aşık ettin beni kendine." Bakışlarım donuk bir şekilde onda gezindi. "Bende anlıyorum...sana çok fena aşığım." dememle Batu'nun yüzünde iç aydınlatan kocaman bir gülümseme oluştu. "Ya, demek öyle. O zaman bir daha öpeyim mi?"

Nefesimi vererek güldüğümde bakışları dudaklarıma kaydı. "Cevap beklemem bak." Tehditkar sözüyle gözlerimi belerttim. "Hala söyleyeceklerim bitmedi!" Batu bakışlarını gözlerime çıkardı. "Sözünü de beklemem."

"Bilmiyorum Batu. Böyle yakınlaştık biraz ama..." Batu kaşlarını kaldırarak fısıldadı. "Biraz?" Onu umursamadan sözüme devam ettim. "Senle benden olabileceğine inanıyor musun gerçekten?" Ciddileşirken bakışları yavaşça gözlerimde gezindi. "Oldurabileceğime inanıyorum." 

Asılan ifademle ona baktım. "Çok farklıyız. Çok kavga ediyoruz. Hem sen biraz..." Batu kaşlarını derince çattı. "Ben biraz, ne?" diye sordu anında. Öfkeli değil, meraklıydı. Derin bir nefes aldım. "Sinirlisin... öfkelisin, bu bana uymuyor. Bugün orada bile Kurtuluş'a saldırdın. Zar zor aldık seni üstünden. Aslında aldık bile sayılmaz. Üstelik çok farklısın benden. Bende senden aynı zamanda."

Batu elini belimden çekmeden kaşlarını kaldırdı. "Sorun öfkem mi? Tamam, tekrar görüşür, ilaçlarımı tekrar alırım. Tedavi olurum." dedi hemen. 

Bakışlarım çözüm bulmaya çalışan onda gezinince sabırsızca nefes verdi. "Ne yani, burada böyle tutkulu bir şekilde öpüşmemiş gibi yarın kafede karşı karşıya geçip, hiçbir şey olmamışçasına çalışacak mıyız? Dayanamam bu sefer kafenin ortasında öperim! Öpmek için senin itirafına zor dayandım ben!" dedi hemen öfkelenerek.

Yavaşça geri adım attım. Onunla olmak istediğimi anladım. Onu seviyordum ve hiçbir duygum onu reddetmeme izin vermiyordu. Ona aşıktım ve kalbimin sesi onu haykırıyordu. Şu an anladım, olmayacak deyip önüme bakmak o kadar da kolay değildi. 

"Tamam...bunu o kadar aklımda düşündüm, fakat bende sana dayanamıyorum sanırım..." cümlemin ardından parmak uçlarıma yükselip dudaklarına minik bir öpücük bıraktım. Geri çekiliyordum ki izin vermeden tekrar dudaklarımı öptü. Saniyeler boyunca öptükten sonra yine sahili hatırlayarak geri çekildim. "Hadi gidelim ya!"

Bakışları özenle bende gezindi. Bir anda beni göğsüne çekip kolları arasına aldı. "Bugün çok kısa sarıldın! Yedi saniye sarılmak da ne demek? Saatlerce öyle dursaydın bile razıydım sana." Sözüyle gülümsedim.

Kollarımı sıkıca beline sardım. Çenesini başımın üstüne koyup saçlarımın arasına küçük bir öpücük kondurdu. Onun yanında kendimi çok farklı hissediyordum. Onun dokunuşlarıyla da çok farklı hissediyordum. 

Tekrar sarılırken, yavaşça kulağıma eğildi. "Bu çilek kokun beni rahatsız etmez. Alerjimi tetiklemez. En fazla bana huzur verir. Etkilersin beni. Başka yollar aramalısın bundan sonra." diye fısıldadı.

Kollarımı ondan çekip ayrıldım. "Gidelim artık!" dedim. Gülümseyerek başını salladı. "Gidelim çikolatalı pastam." deyince gülerek ona baktım. "Şu lakapta emin misin ya? Çok kötü çünkü. Ve asla senlik değil." Batu omuz sikti. "Çikolatalı pasta benlikse, o da benliktir." Küçük bir kahkaha attım. O lakabı onu dediğini düşünmek bile kahkaha attıracak kadar komik geliyordu.

Batu elimi tutup parmaklarını parmaklarımın arasından içeriye kıvırınca bende kendi parmaklarımı onun parmaklarının arasından içeriye kıvırdım. Yola doğru yürürken pamuk şekerci abinin bize gülümseyerek baktığını gördüm. Adam da bizi izlemiş!

Adam bana, "Şimdi sevgili misiniz?" Der gibi bir bakış atmıştı ve içinden bunu dediğine de yemin edebilirdim. 

Batu adama bakış atıp önüne döndü. Bense kocaman gözlerim ve utançtan kızaran tenimle adama bakıp zar zor önüme dönmüştüm.

Oradan uzaklaşıp evimin yolunu tuttuk. Çünkü beni eve bırakacak yanlış anlaşılmasın.

Batu bakışlarını bana çevirdi. Bakışları kısaca üzerimde gezinirken güldü. "Ne gülüyorsun ya?" dedim kaşlarımı çatarak. Gülüşünü dindirerek cevap verdi. "Kızarmış yine benim Şirin Pastacım."

Boşta olan elimi yanağıma bastırdım. "Beyaz tenli olmak çok kötü bu yönden. Kızardığım an rezil oluyorum!" diye söylendim sinirle. Batu sadece beni izliyordu. "Bu pastacı hasta ama, o beyaz tenine." 

Anlık aldığım iltifatı beklemediğim için hafifçe sırıttım. "Teşekkür ederim." Yine kaşlarını derince çattı. "Teşekkür etme! Olanı söyledim." Beyefendi bir cümlesiyle iltifatını da zehir etmeyi biliyordu.

Yürürken bir yandan Batu'ya baktım. "İlişkimizi bir süre saklasak?" diye sordum çekinerek. Batu anında kaşlarını çattı. "Neden?" Başım yavaşça omzuma eğdim. "Ali'yi biliyorsun. Onun iç-" Batu sözümü kesip hafif öfkeli bir ses tonuyla konuştu. "İyi de Şirin elbet öğrenecek! Saklamanın ne manası var?"

"İşte en azından biraz böyle alıştırarak öğrenmesini sağlarız. Ya bak Ali hep öfkeyle hareket eder. En azından beklediği bir şey gerçekleşmiş olur." Batu sinirle gözlerini devirdi. "Tuvalete alışmaya çalışan bebek mi bu?" 

"Ama sen onun dün dediklerini duymadın! Gerçekten senden nefret ediyor gibi." Batu sinirle konuştu. "Bana ne onun nefretinden! Onunla mı ilişki yaşayacağım ben? Benim muhatabım sensin!"

"Olsun. Asla kabul etmez senle beni." dedim anlayış bekleyen bir sesle. Batu gözlerini devirdi. "Onun kabul etmesini isteyen kim? İstemezse istemesin bana ne!" dedi öfkeli bir sesle.

Dudaklarımı büküp masum yalvaran ifademle ona baktım. "Lütfen Batu! Benim için." dedim Ü'yü uzatarak. Batu dayanamayıp bakışlarını başka tarafa çevirdi. "Tamam! Bakma şöyle! Kıyamıyorum!" 

Batu bey acaba ne zamandır bana kıyamıyordu? Çünkü kendisi zamanında kafamda pasta dağıtıp, boyumdan büyük un çuvalını üzerime dökmeye çalışmıştı da...

Hemen gülümsedim. Batu kaşlarını mümkünmüş gibi daha çok çattı. "Ama bak ben saklamam! Yalan söylemem! Sadece ilişkimizi açıklamam!" dedi uyarır gibi. Hızlıca başımı salladım. "Tamam tamam! Sen yeter ki açıklama ve bir süre gizli kalsın." dedim.

Az bir yolumuz kalmıştı eve yaklaşmıştık. Yağmur atıyordu ve yavaş yavaş hızlanıyordu. "Yağmur yağıyor." diye mırıldandım. İfadesizce başını salladı. "Evet. Yaz yağmuru."

Yağmur daha hızlı atmaya başladı. Yağmurun hızlanmasıyla beraber bizde hızlanmıştık. "Çabuk yetişelim de ıslanma!" dedi Batu aceleyle. Koşarcasına ilerlemeye başladık. Yağmur sanki bizimle inatlaşıyor gibi hızlandığımızda daha çok hızlanıyordu.

Islak yavru köpekler gibi ıslanıyorduk resmen. Halimize gülmeye başladım. Bir yandan koşar adımlarla ilerleyip bir yandan güldüm. Nasıl hızlı ilerliyorsak kısa sürede evi görmüştük.

Evin önü görününce yavaşladık. Elini bırakıp hemen ona döndüm. "Senin birde dönmen var. Ya hasta olursan? Birde yürüyerek gideceksin şimdi!" dedim sitem eder gibi. Gülümseyip yanağımdan makas aldı. "O zaman gitmeyip burada kalmam gerekiyor senaryoya göre." dedi imayla.

Kaşlarımı çatarak güldüm. "Olmaz Batu. Ali'yle Arya gelir şimdi." Batu kaşlarını çattı. "Ali de Ali! Ne bu Ali?" dedi sitemle. Gülmeye devam ettim. "Neyse, yazın hasta olmazsın herhalde." dedim üzerini işaret ederek. Batu omuz silkti. "Bence olurum. Bağışıklığım zayıftır. Bence beni kaçak bir şekilde odana almalısın. Hem sen sürekli kaçak kaçak benim odama girdin! Benimde girmem şart."

Gözlerimi kısarak kollarımı bağladım. "Yavaşla biraz huysuz pastacı. Öpmen yetmedi mi?" Batu hafifçe gülümsedi. "Sana doymam ben. Bunu anladım. Şu an bile zor dayanıyorum." Hafifçe gülerek tek kaşımı kaldırdım. "Bir, iki saat önce benden nefret ediyordun." Göz kırparak ellerini cebine soktu. "Şu ansa aşığım. Hayat işte. Aşka inanmayan adamı, bir anda bir kadın aşkına inandırıyor."

Derin bir iç çekip konuyu değiştirmek için konuştum. "İşte şimdi gerçekten de sırılsıklam aşıksın!" Bakışlarım ıslanan kıyafetlerinde gezindi. Tişörtü ıslanmış git gide de ıslanarak içini gösteriyordu. Kollarımı iki yana açtım. "Bende öyle." dedim gülerek. Hem saçlarım, hem de üzerimdeki askılı, elbisem ıslanmıştı. Neyse ki eve girmek üzereydim.

Elini belime atarak beni yavaşça kendine doğru çekti. Yüzünde derin bir tebessüm oluşmuştu. Bedenim bedenine yaslanınca bakışları özenle yüzünde gezindi. Yağmur git gide daha çok bizi ıslatıyordu fakat bu şu anda pek taktığımız bir şey değildi.

Eli ıslanan saçlarımda gezinince tebessüm ettim. Tebessümüyle, tebessümümü izledi. "Kabus diyeceğim bir ana şu anı yaşıyoruz." diye mırıldandı. Sessizce gülerek ona katılıp başımı salladım. "Kesinlikle benimde." Yüzüme yaklaşıp birkaç karış mesafe bırakacak şekilde durup fısıldadı. "Ve ben şu an bu ana rüya diyorum. Çok garip." Tekrar ona katılır gibi başımı salladım. "Kesinlikle bende." 

Batu'nun dudaklarımı öpeceğini düşündüm fakat o çillerimin üstüne, yanağıma bir öpücük bıraktı. Ardından diğer yüzümün diğer tarafına yaklaşıp oradaki çillerimin üstüne de bir öpücük bıraktı. "Çilli çileğim benim." Kesinlikle lakap takmayı bırakmalıydı.

Geri çekilince bakışlarım onda gezindi. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "İlk sevgilin olduğumu çok belli ediyorsun." diye mırıldandım. Kaşları anında çatıldı. "Senin de ilk sevgilin ben değil miyim sanki?" Omuz silktim. "Öyle ama en azından senin gibi belli etmiyorum." Kaşları mümkünmüş gibi daha çok çatıldı. "O nasıl oluyor öyle?"

Hafifçe sırıttım. "Romantik filmler, aşk temalı kitaplar ve benzeri şeyler..." Çatık kaşlarını bozmandan gözlerini devirdi. "Anlamam ben romantik şeyler. Aşka inanmadığımı da biliyorsun zaten. Hem ben ne bileyim ilişki falan? Aşkla, ilişkilerle mi ilgileniyordum sanki!" diye söylendi. Sadece hafifçe güldüm. 

Aramıza sadece bir adımlık mesafe girmişti. İki ellerimi tutunca bakışlarım ellerimize kaydı. Ellerim ellerinin içinde kaybolurken bakışlarımı tekrar ona kaldırdım. "Gerçekten hiçbir kadından hoşlanmadın mı? Ya aşk bile olmasa hiç hoşlanmadın mı?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak. Batu bu sorulardan sıkılmış gibi bir nefes verdi. "Hoşlanmadım. Hiç hoşlanmadım. Diyorum sana ilişkilerle falan işim yoktu diye. Tek pasta yapardım ben. Hiçbir zaman ilişki düşünmedim. Sen geldin beni bozdun!" dedi kızar gibi.

Saçımı yavaşça geri attım. "Tamam..." Batu'nun dikkatli bakışlarını üzerimde hissettim. "Sen hiç birinden hoşlandın mı? Kesin hoşlandın! Kesin bir Ferhat çıkıp şaklabanlıklar yaptı sana! E tabi bende yoktum. Millet Batu ve Şirin yerine, Ferhat ve Şirin masalına inanıyordu." diye bir anda kendi kendine öfkeyle söylenmeye başlamıştı.  

Dudaklarımı birbirine bastırarak mırıldandım. "Belki biraz birilerinden hoşlanmış olabilirim..." Batu anında kaşların daha da çattı. "Şaşırmadım. Neyse tamam içeri gir." Bir şey demeden evime ilerledim. Batu'nun ardımdan düşen bakışlarını hissedebiliyordum.

Apartmanın kapısına yetişene kadar birkaç kere arkama bakarak onu kontrol etmiştim. Ben girene kadar orada beklemişti. İçeri girmemle heyecanla kocaman gülümsemiştim. Hayatımın en değişik günlerindendi. Çok ama çok garip bir gündü. Hem yarışma, hem Batu...

Bölüm sonuna geldik!

Bölüm nasıldı? Beğendiniz mi? Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler?

Bana deste olmak için bölümü oylayıp yorumlar mısınız? Şimdiden teşekkürler 🤍🍰

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere🤍

Ig: dilek.wt

Kitap Ig: Askpastasiofficial

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top