16.BÖLÜM : PASTA YARIŞMASI

16.BÖLÜM : PASTA YARIŞMASI

Cam kasemdeki çileklerimden bir tane daha alıp ısırdım. Bakışlarım Arya ve Ali'yle beraber izlediğimiz komedi filmindeydi. Arya meyve cipsi yerken, Ali bol baharatlı, tuzlu cipsler yiyordu. Bense onların aksine çilek yiyordum.

"Pek komik gelmiyor bana." diye mırıldandı Arya, cipsini sakince çiğnerken. "Komedi sevmiyorsun çünkü." diye mırıldandı Ali, bakışlarını filmden çekmeden. Ali, Arya'nın aksine tam bir komedi izleyicisiydi. Pek gülmese de izlerken keyif alıyordu. Bir komedi filmleri, bir hababam sınıfı.

Bense romantik izlemeyi severdim. Bazen romantik, bazen romantik komedi. Bazen hüzünlü filmler. Karışık oluyordu. Kısaca romantizmi severdim.

Başka bir çileği sapından tutup aldığımda telefonuma gelen bildirimle yavaşça kıpırdandım. Çilekten bir ısırık alıp telefonumu alıp ekran kilidini açtım. Gelen mesaj Can'dandı. Yavaşça mesajına girdim.

"Selam Şirin."

Mesajını okumamla ben cevap vermeden tekrar yazdığını gördüm.

"Seni şu aralar garip görüyorum."

Mesajını tekrar okuduktan sonra parmaklarımı hızlıca klavyede oynatarak ona yazmaya başladım.

"Bende seni. Bir düşünceli gibisin bu aralar."

Mesajımı yazınca hemen gönderip onu beklemiştim. Çok geçmeden tekrar mesajı ekranıma düşmüştü. Sakince mesajını okudum.

"Beni boş ver şu an. Batu'yla aranızda bir şeyler olabilir mi?"

Gözlerim irileşmedi veya dudaklarım aralanmadı sadece iç çektim. Bunun farkındaydım ve şu an sadece ona böyle bir şey olmadığını söylemeliydim.

"Hayır Can. Onunla sürekli kavga ediyoruz. Bu imkansız."

Can mesajımı anında görmüştü. Bir süre yazmada mesajıma baktığını görmüştüm. Yazıyor çıkınca nefesimi vererek onu bekledim. Bakışlarımı arada sırada televizyona çeviriyorum. Ali dışında ikimizin de eline telefon vardı. Mesaj gelince mesaja döndüm.

"Gerçekten mi? Tamam o halde. Ben bir an öyle sandım. Çok yakındınız. Onların da dediği gibi saniyeler sonra öpüşecek bir aşık gibi görünüyordunuz."

Bu mesaj beni şaşırtmıştı işte. Fakat neden olduğunu bilmiyordum. Derince yutkunarak bir süre mesaja baktım. Ali söylenemeye başlıyordu. "Bırakın telefonları!" Onu umursamadan yazmaya başladım.

"Bunu söyleyeceğim ilk insan olacaksın Can."

Mesajım anında görüldü. Fakat yine hemen cevap yazıldı. Tamı tamına beş saniye boyunca mesajıma bakmıştı. Nihayet yazmaya başlayınca tekrar bakışlarımı televizyona çevirdim. "Ne ara buraya geldi ya?" Ali bana kınar gibi bir bakış attı. "İzlemedin tabi!" Mesaj gelince onu umursamadan telefona döndüm.

"Neyi?"

Gerçekten Can on saat bu cümle bile olmayan kelimeyi yazmak için mi beni bekletmişti. Hızlıca yazdım.

"Sanırım Batu'ya karşı içimde çözemediğim, bazı hisler var."

Mesajım yine anında görüldü. Fakat bu sefer beş saniye beklesem de yazmıyordu. O yazmayınca ben tekrar yazdım. Onu arkadaşım olarak görüyordum ve onun da öyle görmesi gerekiyordu ve böyle gerektiğini kendisi de biliyordu.

"Çok farklı hissediyorum. Ama hayatımdaki doğru insan o olamaz. Yıllarca benden hoşlanan insanları hayatıma çıkacak doğru insan için reddettim. Kendi yolumu çizecektim. Bu yoldaki o insan olamaz. Batu o kadar kötü biri değil, fakat şöyle bir şey var ki biz birbirimizden çok farklıyız. Doğru ilişki bu değildir. Biz anca kavga ederiz."

Yazdığım mesaj tekrar görülmüştü. Fakat sadece görülmüştü. Parmaklarımı tekrar oynattım.

"Ne düşünüyorsun?"

Ali tekrar söylenmeye başlamıştı. "Hadi ama! Abla! Bırakın telefonları!" Bu da Ali'nin takıntısıydı. Film veya dizi izlerken inatla elimize telefonu aldırtmazdı. Aldığımız zamanlarda sürekli söylenirdi.

Can'dan çok geçmeden mesaj gelince tekrar telefonuma döndüm.

"Açıkçası bilmiyorum. Bence de çok farklısınız. Ve Batu çok kaba bir insan. Seni açıkça kıskandığı da bariz. Kararı sana bırakıyorum. Ama sen zaten senin için doğru olan kararı vermişsin gibi."

Başımı koltuğun yastığına yaslayarak bir iç çektim. Yavaşça ona karşılık cevap yazdım.

"Batu garip bir insan. O aşka bile inanmıyor. Beni kıskanmamıştır. Manyak gibi bir şey zaten. Onun bana garezi var sadece."

Bundan emin gibiydim. Şüphelerim olsa da Batu'nun ne kadar net olduğunu biliyordum. Kafam karışıktı. Belki de kendimi böyle kandırıyordum. Fakat kendimi kandırmak en iyisiydi.

"Bilmiyorum. Ben onu çok tanımıyorum."

Yazdığı mesajı okuduktan sonra ona karşılık bir cevap yazmaya başladım.

"Tamam. Ali söyleniyor, benim onunla beraber film izlemem lazım."

Mesajıma hızlı bir yanıt vermeye başladı. Saniyeler içinde mesajı ekranıma indi.

"İyi seyirler o halde."

Mesaja bir cevap vermeden ona sadece beyaz bir kalp atıp telefonumu kilitleyip bıraktım. Onlara dönmemle Arya'nın da benden önce zaten bırakmış olduğunu gördüm. Ali'ye dönüp, "Ee? N'oldu şimdi?" diye, tatlı bir sesle sordum ki kızmadan anlatsın.

Ali bana ölümcül bir bakış attı. "Elinin körü oldu!" Bağırışıyla ikimiz de irkilmiştik. Halbuki tatlı davranmaya çalışmıştım.

🍰

Filmin ardından hemen kalkıp uyumaya gitmiştim. Zaten saat de geç olduğu için diğerleri de uykuya gitmişlerdi. Sabah erkenden uyanmış hazırlanmıştım. Üzerime pudra renk düğme detaylı kısa kollu bir elbise giymiştim. Saçlarımı düzleştiriciyle dalgalı yapmıştım. Yüzüme hafif sade bir makyaj yapmıştım. Batu'nun çilekten nefret ettiğini hatırlayarak üzerime bol bol her zaman ki parfümümüm den sıktım.

Boy aynamdan kendimi son kez kontrol ettim. Bugün özenli hazırlanmıştım. Gerçi ben her gün özenle hazırlanırdım. Bakkala bile özensiz çıkmazdım. Evet bu bir şaka değil.

Hızla yatağımın üstünde duran çantamı omzuma astım. Ardından odamdan çıkıp aşağıya indim. İnmemle beraber onların görüntüsüyle karşılaştım. Ali'nin elinde bir sopa vardı ve sopayı Arya'ya doğru tutuyordu ve amacı saldırmaktan çok kendini korumak gibiydi. Arya ise adeta ateş saçan kızgın gözlerle elleri belinde bir şekilde Ali'ye bakıyordu. Kim bilir yine ne yapmıştı...

Yanlarına ilerlediğimde, "Siz ne yapıyorsunuz sopayla?" diye sordum. Ali sopasını indirip Arya'dan uzağa ilerledi. Arya hızlıca bana dönüp sinirle konuştu. "Ali en sevdiğim far paletini düşürüp kırmış! Üstüne birde saklamış! Bulduğumda da "Sen düşürmüşsündür." diyerek sıyrılmaya çalıştı! Ama ben yer miyim sence?!" dedi ve sözü biter bitmez koltukta ki yastığı alıp Ali'ye fırlattı. Ali bu yastık saldırısından kurtulamamıştı.

Dayanamayıp hallerine gülmeye başladım. Ali Arya'dan kurtulmak için koltuğun arkasında saklanıyorken, "Cin gibi bir şeysin seni nasıl kandırayım? Sen düşürmüşündür! Valla ben yapmadım!" diye bağırdı inatla. Arya hazırlanmıştı fakat sadece göz makyajı yoktu. Büyük ihtimalle göz makyajını yapacağı sırada fark etmişti.

Arya sinirle diğer yastığı da Ali'ye fırlattı. "Sus! Birde valla diyor! Seni odamdan telaşla çıkarken görmüştüm. O zaman bir şeyler karıştırdığını anlamıştım da!" diye öfkeli bir şekilde bağırdı.

Arya, Ali'ye doğru ilerlediğinde aralarına girip Arya'yı durdurdum. "Sakin ol avukat hanım! Aynısından alır bugün. Şu an benim paletimi kullan." Arya sakin olmak ister gibi derin nefes alıp başını salladı. "Senin paletin de benlik değil ki! Hep açık renkler, pastel renkler falan var. Neyse artık bunları kullanacağım." diye kendi kendine söylendi.

Ali saklandığı yerde çıktı. "Ne kadardır bu palet?" diye sordu ürkek sesiyle. Arya bitmeyen siniriyle Ali'ye döndü. "Pahalıydı! Bin lira!" Ali'nin gözleri irice açıldı. "Yuh! Bir boyaya o kadar veriyor musunuz?"

"Sana ne! Ben o paleti bugün istiyorum! Almazsan bende seni eve almam bak!" dediğinde güldüm. Ali sinirle Arya'ya kaşlarını çatıp bir ayağını yere vurdu. "Ben de parklarda yatarım! Orada da kötü insanlar gelir ve beni bıçaklar! Ölürüm! Sizde vicdan azabından ölürsünüz!" Arya ona sadece gözlerini devirdi.

"Birde bayıl istiyorsan Ali!" dedim kollarımı bağlayarak. Ali bakışlarını etrafta gezdirirken mırıldandı. "Taksitli oluyor mu?" Arya da bakışlarını etraft gezdirirken konuştu. "Olur! Yeter ki al! Bende alırım ama o senin cezan!"

Elimi dudaklarıma örterek onları izlemeye devam ettim. "Tamam o halde. Hadi barışalım!" dedi ve kollarını hızlıca Arya'ya sardı. Arya'nın öfkesi geçmediği için hemen onu itip önüne döndü. Ali barıştıkları için sırıtıyordu.

Derin bir nefes alıp ellerimi çırptım. "Hadi işe gidiyoruz hemen hazırlanın!" İkisi de sanki bunu bekliyor gibi dediğimi yapmaya koyuldu. Arya bir şey demeden yukarı çıktı, peşinden de Ali çıktı.

Bende kapının önüne geçip ayakkabılarımı giydim. Normalde sade spor giyerdim ama bu sefer tek bant bilekten bağlamalı krem topuklu giymiştim.

Telefonumu elime alıp onlar gelene kadar oyun oynayacaktım. Şu trende kaçmalı olan oyuna girdim. Bu oyunda baya iyiydim, baya skorum vardı. Amaçsızca gelecek olan harfin kaderim olduğunu düşündüm. Gelirdi bazen aklıma böyle saçma şeyler.

Biraz oynadıktan sonra bir harf çıktı. B çıkmıştı. Aklıma gelen kişi direkt malum kişi olmuştu. Aslında çok seçenek var, Batuhan, Berkay, Berk, Burak... Evet kesinlikle tek B o değil sonuçta.

Arya ve Ali'nin atışarak aşağıya iniyorlardı. Onların atışmasını umursamadan telefonu kapatıp hızla çantama attım. İkisi de tartışmalarını kesip ayakkabılarını giymeye başladılar. Onlar ayakkabılarını giyerken bende onları beklemeden evden çıktım.

🍰

Hızlı adımlarla kafeye ilerledik. Ali ile içeriye girdiğimizde Murat, Banu ve Pelin etrafta dolanıp sipariş götürüyor ve sipariş alıyorlardı. Nil abla ise kasada bir şeylerle uğraşıyordu.

Afra kasaya yakın olan masada oturmuş elmalı kurabiye ile limonata içiyordu. Beni görünce gülümsedi. Onların yanına ilerledim. "Afra'cığım nasılsın?" diye sordum ona doğru gülümseyerek. Afra cilveli hareketlerle ve mavi gözleriyle bana baktı. "İyiyim Şirin abla." dedi. 

Yanağından makas aldım. "Ne yapıyorsun bakalım?" Afra omuzlarını indirip kaldırdı. "Hiçbir şey." dedi, sıkkın bir tavırla. Dudaklarımı büktüm. "Senin keyfin pek yerinde değil sanki?" Hızlıca başını salladı. "Parktaki çocukların sizi konuştuğunu duydum onlarda dayım ve seni seviyorlar." Ship onlara kadar yayılmış mı? Gerçi parktaki çocukların çoğu burayı çok iyi biliyorlardı ve hep buradan pasta yemeye çalışıyorlardı.

Gülerek kaşlarımı kaldırdım. "Yani?" Afra dudağını büktü. "Ama sizi seven tek çocuk ben olmalıydım!" Bu dediği ile daha çok güldüm. Afra hüzünle kafasını eğdi. "Hiç komik değil..."

Yavaşça eğilip elimle çenesini tutup başını yavaşça kendine çevirdim. "Ama bizi seven ilk çocuk sensin." Afra bir süre duraksadı. "Asında...evet..." Saniyeler içinde sırıttı. "Evet ama tek de olmak isterdim!" 

Omzumu silktim. "Bir şey olmaz Afra'cığım." Nil abla yanımıza yaklaşınca bakışlarım ona döndü. "Hoş geldin Şirin kız." dedi annesi ve babasının bana olan hitabını taklit ederek. Yavaşça geri dikleştim. "Hoş buldum Nil abla."

Nil ablanın bakışları yavaşça ve dikkatle beni inceledi. "Ne güzel olmuşsun, kız çilek." Ona teşekkür eder gibi gülümsedim. "Hadi git gir mutfağına." dedi bakışlarıyla mutfak kapısını işaret ederek. 

Ona başımı sallarken yavaşça dönüp mutfağa girdim. Mutfağa girdiğimde Batu ve Tuğba'yı kendi pastalarını yaparken gördüm. Batu çikolatalı, Tuğba çilekli pasta yapıyordu.

Batu'nun bakışları bana kalktı. Gözleriyle beni izledikten sonra çok geçmeden önüne döndü. Bende ona bir bakış attıktan sonra askının oraya geçip çantamı astım. Çantamın ardından pastacı gömleğimi alıp üzerime geçirdim. 

Üzerinde küçük bir şekilde adımın yazdığı pastacı gömleğimi giydikten sonra saçlarımı toplayıp başıma bonemi taktım. Dönüp tezgahıma ilerlediğim sırada Tuğba'da elindeki pastayla Batu'ya dönmüştü. "Çilekli pastam nasıl?"

Bakışlarım onlarda gezinirken temiz eldivenleri elime geçirmeye başladım. Batu sadece başını sallayınca Tuğba tekrar konuştu. "Çilekli pasta çok farklı ya! Çok seviyorum bunu yapmayı! Ayrıca çikolatalıdan da güzel!" 

Batu bakışlarını Tuğba'ya çevirdi. "Yine de sen çilekli pasta yapma. Meyveli, muzlu, frambuazlı veya başka bir şeyle yap. Şirin zaten hep onu yapıyor sayılır, ayrıca Aşk Kafesine gelenler çilekli istediğinde genelde Şirin'in pastalarını bekliyor. Bunu yanlış anlama, sadece onun meşhuru gibi."

Aklıma Nil ablanın, onlara gittiğim gün dediği söz gelmişti. Herkesin meşhur bir şeyi oluyordu. Nil ablanın limonatası, Pelin'in cheesecakeleri ve elmalı kurabiyeleri, Yeşim teyzenin poğaçaları, Batu'nun pastaları.... O halde benim de mi öyle oluyordu? Benim de çilekli pastalarım mı oluyordu?

Şu an garip bir şekilde kendimi onlardan hissetmiştim. Üstelik bunu Batu'nun sözüyle hissetmiştim. Fazla garipti. Zamanında buraya ait olmadığımı hissettiren o'ydu, Şu a ki, özüyle buraya ait hissettiren de oydu.

Bir pasta keki alıp konuşmadan tezgaha bıraktım. Tuğba pastasını rafa bırakırken asılan suratıyla konuştu. "Tamam. Yapmam bir daha." Batu onun alınmasını pek de umursamadan çikolatalı pastasının üstüne çikolatayla süslemeler yapıyordu. Yine nefis görünen bir pastaydı.

Keki kesmeye başladığım sırada bir anda bakışlarımız kesişti. İkimizde aynı anda bakışlarımızı kaçırdık.  Kestiği kekleri ayırırken tamamen pastamı yapmaya odaklandım.

🍰

Aradan yaklaşık bir, iki saat geçmişti. Yaptığım pastalardan bazılarını alıp mutfaktan çıktım. En hoş görüntüsü olan pastaları vitrine koyacaktım. Çalışanlar sıraya dizilmişti. Orkun karşıların geçip ellerini arkada bağlamış ciddi ifade ile yeni çalışanlara bakıyordu. Hepsini tek tek süzüyordu. Tam olarak huysuz müdürler gibi görünüyordu.

Pastaları vitrine koyarken bir yandan onu izliyordum. Orkun parmağını havaya kaldırıp konuşmaya başladı. "Bakın kaytarmak yok! Kaytaranı görürsem, ne yaparım? Yakarım!"

Pastaları vitrine koyduktan sonra onun haline gülerek yanlarına ilerledim. Orkun ciddi bakışlarıyla çalışanlara bakıyordu ben yanlarına geçince bakışlarını bana çevirdi. "Hayırdır Orkun? Onlardan ne istiyorsun?" diye sordum. 

Orkun büyük bir havayla çenesini havaya dikti. "Ben çalışan başıyım! Çalışan kontrol ve denetleme müdürü!" Kendimi tutamayıp güldüğümde Orkun'un kaşları çattı. Gülmelerimin arasından, "Öyle mi? Kim yaptı seni?" diye sordum.

Yakalarını düzelterek yan yana bana baktı. "Yılmaz emicenin başının etini yiyince dayanamadı ve beni personel müdürü yaptı." Murat sıkkınlıkla nefsini verip bana baktı. "Ya yenge...Allah aşkına al şunu başımızdan ya deli midir nedir?" Yenge derken?

Orkun sinirle Murat'a döndü. "Sus sen sırık! Müdürün hakkında doğru konuş! Attırırım bak seni! Zaten çaktırmadan sürekli Yeşim teyzemin poğaçalarından yiyorsun!" Murat gözlerini irileştirerek parmağıyla bir işareti yaptı. "Bir tane yedim ya! Onda da zaten bir kamyon laf ettin!" Orkun gözlerini irileştirerek onu kınar gibi bir bakış attı. "Sen müdürüne mı kızıyorsun?" 

Banu  dayanamayıp gözlerini devirip konuştu. "Ya biz zaten işimizi yapıyoruz! Asıl sen dönüp dolanıp bize kızıyorsun." dedi sitem eder gibi. Orkun bu sefer Banu'ya gözlerini büyüterek baktı. "Sus sende! Sıska şey, kezban seni! Üflesem uçacak!" Banu yanaklarını şişirerek sıkıntılı bir derin nefes aldı.

Bakışlarım Orkun'da gezindi. "Ali ve Can niye burada yok? Onları da uyarsaydın?" dedim eğlenerek. Orkun'un gülüşü solarken yavaşça bana döndü. "Ali'ye bir kere söyleyeyim dedim de az daha paspası kafama atacaktı ondan söylemedim. Garip bir kardeşin var. Bazen minnoş, bazen hayvan. Neyse senin kardeşin olduğu için torpil geçiyorum." Ona güldüğümde tekrar devam etti. "O Can denen herifte çok çalışıyordu yazık bir de uyarmayayım dedim. Bir oraya bir buraya gidiyordu çocuk. Neyse şu an ona olan acımam bittiği için bunlardan sonra onun da yanına gideceğim."

Yukarı katın merdivenlerinden ellerinde tepsiyle Pelin indi. Orkun'un çalışanlarla uğraştığını görünce yanında durup ona baktı. Orkun ve Pelin'in arasında geçen kısa bakışmadan sonra Pelin güldü ve "Çalış sende köle!" dedikten sonra hızla yanından uzaklaşmaya başladı.

Ben gülerken Orkun abartılı bir şekilde gözlerini devirdi. "Sende göreceksin. Yılmaz emicenin sağ koluyum ben. Hakkında ilk öğrendiğim şeyi ona söylemezsem." diye söylendi kendi kendine.

Kapılar açılırken hepimizin bakışları kapıya kaydı. Yılmaz amca kafeye girdi. Önce Etrafa baktı. Bakışları beni görünce durdu. Hızla adımlarla yanımıza ilerlemeye başladı. "Kızım Batu nerede?" diye sordu bana bakarak.

"Mutfaktaydı en son." dedim elimle mutfağı işaret ederken. Yılmaz amca başını salladı. Tam gidecekti ki Batu mutfaktan çıkıp yanımıza geldi. Onu gören Yılmaz amca hızla oğluna döndü. "Bende size bir şey diyecektim." 

Merakla Yılmaz amcaya baktım. Yılmaz amca tek tek ikimize bakarken konuştu. "Hani her sene katıldığımız pasta yarışması var ya...bu yılda katılıyoruz değil mi?"

Bu benim her sene takip ettiğim pasta yarışması olabilir miydi? Türkiye genelinde yapılan ve iyi pastacıların katıldığı bir yarışmaydı. Genellikle baktığım her senelerde Aşk Kafesi kazanmış oluyordu. Hatta en çok da bu yüzden burada çalışmak istiyor, burayı çok merak ediyordum. 

Batu hızla başını salladı. "Katılıyoruz tabi ki." Yılmaz amca ellerini beline yerleştirerek derin bir nefes aldı. "Bize kağıt gelmiş, fakat biri bunu alıp bir köşeye saklar gibi bıraktığı için yeni haberimiz oldu. Pasta yapmak için çok kısa süreniz var."

Kaşlarım çatıldı. "Nasıl ya? Kim saklar ki?" Batu benim cümlemi umursamadan babasına bakarken omzunu silkip konuştu. "Ne zaman?" Yılmaz amca sıkıntılı bir sesle cevap verdi. "Yarın saat 10.00'da." Ne? Yarın mı? Yarın çok erkendi böyle bir yarışma için!

Bakışlarım Batu'ya kaydı. O benim aksime daha sakin görünüyordu. Yavaşça başını salladı. "Tamam, hallederiz. Peki konu ne?" Yılmaz amca tek tek ikimize de baktı. "Aşk. Aşk pastası yapacaksınız."

Bakışlarım Batu'ya kaydı. Bu konuya karşı tepkisini merak ediyordum. Bir tepkisi yoktu. Bakışları sadece bana kaydı. "Kabul mü?" diye sordu yılmaz amca. Kısa süre bakıştıktan sonra ikimizde aynı anda Yılmaz amcaya döndük. "Kabul." bu cümleyi onunla aynı anda kurmamız biraz garip olmuştu.

Batu'yla beraber aşkı anlatan bir pasta yapacaktık. Aşka inanmayan Batu bunu nasıl kabul etti?

Ben pastalarımı yaparken duyguya da çok önem veririm. Her şeyin, her emeğin içine sevgi katmak önemlidir. İstekli olmadıktan sonra hiçbir şey istediğimiz gibi olmazdı. Pastayı gerçekten hissederek o duygularla yaparsak daha ilham verici ve mükemmel olacağını düşünürdüm. Peki ya Batu aşka inanmadan aşk pastasını nasıl yapacaktı?

🍰

Mutfaktaydık. Aşk pastasını yapacaktık. Her zaman kinin aksine bu sefer Batu ile tezgahta yan yana duruyorduk. Çünkü pastayı beraber yapacaktık. Hatta yanımızda Tuğba'da vardı. o da bize yardım edecekti.

Ellerimi belime yerleştirerek Batu'ya baktım. "Sen her yıl kendin mi yapardın pastaları?" Başını onaylarcasına salladı. "Tek ben yapardım her zaman. İlk kez biriyle beraber yapıp katılacağım." dedi boş bir sesle.

"Neyli yapacağız?" diye sordum heyecanla. Batu bir yandan pasta keklerini tezgaha koyup bir yandan konuştu. "Tabi ki çikolatalı." Kaşlarımı anında çattım. "Neden çikolatalı? Çilekli yapalım!" O da benim gibi anında çatılan kaşlarıyla bana baktı. "Çünkü çikolatalı daha güzel. Çilekli yapıp kaybetmek istemiyorum!"

Ellerimi belimden çekip öfkeyle ona baktım. "Hayır! Çilekli çok daha güzel bir kere!" Batu iğrenir gibi yüzünü buruşturdu. "Şirin Pastacı, cidden bu tartışmaya tekrar tekrar girecek miyiz?"

Tam anlamıyla ona dönüp, yönümü ona çevirdim. Boyu benden çok uzun olduğu için başımı kaldırarak ona bakmak zorunda kalıyordu. "Gerekirse evet!" Batu da benim gibi yönünü başa çevirdi. Ardından bana doğru bir adım attı. "Ama şuan gerekmiyor!"

Kafamı sağa doğru hızlı bir şekilde hareket ettirerek gözüme gelen saçımı geriye attım. "Gerekiyor çünkü çikolatalı yapmak istemiyorum!" dedim yüksek bir sesle. Mutfağın kapısından içeriye Ayrılmaz üçlü +Ali girmişti. Nil abla gözlerini kısıp ikimize baktı. "Ne oluyor orada? Öpüşecekseniz söyleyin kalalım, öpüşmeyecekseniz boşuna izlemeyelim!" Bu kadın ne kadar açık sözlüydü.

Batu bakışlarını üzerimden çekerek cevap verdi. "Yok bir şey abla! Gidin!" Ali ciddi ifadesiyle ikimizi izliyordu. "Kavga etmek yerine yarışma için pastaya mı başlasanız?" dedi Pelin, bir fikir sunarak. Bu fikre katılmak istedim.

Batu'ya bakarak sinirle konuştum. "Başlayacaktık da! Bu öküz abin tutturdu yine çikolatalı yine!" Batu kaşlarını öfkeyle çattı. "Asıl bu şımarık Şirin Pastacı tutturdu yine çilekli pasta diye!"

Pelin ve Nil abla gözlerini devirdi. Orkun ciddi durmaya çalışırken yüksek sesle konuştu. "Yalnız kaytarmasanız diyorum." Kimse Orkun'un dediğini takmamıştı.

Nil abla içli bir şekilde ofladı ve hemen ardından tekrar konuştu. "Meyveli yapın işte!" Tuğba da hemen ona katıldı. "Bence de ya! Sizin tartışmanızın sonu gelmeyecek gibi."

Batu'yla birbirimize hiç de haz etmeyen gözlerle baktık. "Aslında olabilir." dedim tartışmanın bitmesi açısından. Batu da konuşacaktı ki Pelin ellerini birbirine çırpıp konuştu. "Tamam o zaman haydi başlayın!"

Batu dudaklarını birbirine bastırdı. "Peki. Hadi o halde başlayalım bari..." Üçümüzde önümüze dönüp aşk pastasını yapmaya başladık. 

Güzel şeyler hissediyordum. Bu benim ilk katılacağım pasta yarışması olacaktı. Yani benim için çok önemliydi. Bu yarışma için çok güzel bir şaheser yaratmak istiyordum onlarla beraber. İlk katıldığım yarışmayı kazanmak istiyordum. 

Hızlı hızlı fakat özenle yapmaya başlamıştık. Tuğba arada bazı şeyleri amatörce yapıyordu veya hatalı yapıyordu ama bunu ya ben ya da Batu hemen düzeltiyorduk. İlerledikçe aklımıza fikirler gelmişti. 

Her yaptığımız pastadan daha özenli yapmaya çalışıyordum. Yaklaşık bir saat süren pastanın ardından süslemeye geçince bakışlarım Batu'ya kaydı. "Aşk pastasını yapmayı nasıl kabul ettin cidden merak ediyorum..." Kremayı, krema torbasına koyarken bakışları bana kaydı. "Neden kabul etmeyeyim? Profesyonel bir pastacıyım ben." dedi düz bir sesle.

Omuz silktim. "Aşka inanmıyorsun ya hani...saçma falan buluyorsun." Yavaşça başını salladı. "Ben aşka inanılmasını saçma buluyorum. Sana önceden dediğim gibi aşk bir kurgu. Bende pastamı bir kurguya en yakışacak şekilde yapıyorum."

Alayla hafif bir tebessüm sundum. "Bir pastacı için pastaya katacağı duygular ve inancı da önemli olmalıdır." Benim gibi alayla tebessüm etti. "Kendime olan inancım hepimize yeter. Duygu olmasa da olur." Kendinden son derece emin konuşuyordu.

Ona bir cevap vermeden önüme döndüm. "Peki o halde nasıl süsleyeceğiz?" Ben ona bakmıyordum fakat onun bakışları hala bendeydi. "Dediğim gibi. Kurgularda nasıl yansıtılıyorsa. İnsanların gözünde nasıl canlanıyorsa. Kalp, belki çiçek, kırmızı tonları, gibi gibi..." Pastanın üzerindeki kremayı spatulayla düzeltirken mırıldandım. "Çok klişe. İnsanlara alışık oldukları görüntüyü sunacağız."

Batu elimde ki spatulayı alınca parmaklarımız birbirine değmişti. Saniyelik bakışımızın ardından hemen bakışlarını pastaya indirdi. "Bazen klişeler sevilir. Ben insanlara alışık olmadıkları bir klişeyi sunacağım. Klişeyi kullanarak şaheser yaratacağım."

Konuşacaktım ki Tuğba araya girmişti. "Çok haklısın Batu. Eminim senin sayende kazanacağız." dedi tatlı çıkarmaya çalıştığı sesiyle. Batu buna bir cevap vermemişti.

Karar verdiğimiz gibi yapmıştık. Tahminimden çok daha güzel ve büyüleyici bir görüntüsü olmuştu. Pastayı iki katlı yapmıştık. Kalp şeklindeydi ve süslemeleri pembe kırmızı tonlarındaydı. Şeker hamuru kullanarak yapmıştık pastanın dışını. Bir araya gelince damakta harika tat bırakacak bütün meyveleri de iç kremasına koymuştuk.

Dış süslemesi için kırmızı bir kremayla gül şekli vermiştik iki kata da. Gri simli bir şeker hamurlarıyla kalp yapıp alt katın üstüne koymuştuk. Pasta gerçekten çok güzel ve etkileyici görünüyordu. Gururla yaptığımız pastaya bakıyorduk. Her ne kadar pek duygu yansıtmasa da güzel bir görüntüye sahipti.

Kafenin diğer üyeleri de gelmiş, herkes gelmiş hayranlıkla pastamıza bakıyorlardı. "Bunla kazanırız ha!" dedi Orkun heyecanla. "Herhalde kazanacağız!" dedi Batu kendinden emin bir sesle. 

"Gerçekten mükemmel görünüyor..." diye mırıldandı Pelin. "Başka şansı yoktu." Batu'nun ciddi sözü. "Nefis ya...gerçekten çok iyi." Nil ablanın övgüsü. "Herhalde öyle olacaktı." Ve yine Batu'nun asla mütevazi olmayan cümlesi.

"Bir dilim alsak ne olur be?" Bu cümleyle herkes Orkun'a döndü. "Bir şey olmaz Orkun. Bende senden bir dilim alırım alt üstü!" Batu'nun tehditkar sesiyle Orkun hafifçe geri çekildi. "Tamam be..."

"Çok heyecanlandım şimdiden!" dedi Tuğba yapmacık bir sevinçle. Batu aklına bir şey gelmiş gibi tedirgin ve öfke karışık bir ifadeyle, Orkun'a döndü. "Bak bunu gizli gizli yersen seni öldürürüm Orkun!" dedi uyarırcasına.

Orkun, teessüf eder gibi gözlerini büyüttü. "Ne yapayım senin aşk pastanı? Hem bu "Beni ye!" diye seslenmiyor. Çok süslü! Daha çok büyüleyici, yemeğe kıydırtmayan bir hali var. Kıyamam ben buna..." 

Nil abla imalı gözlerle bir Batu'ya, bir bana bakarak konuştu. "Birileri aşkını da için karıştırmış gibi ama..." Diğerlerinin bakışları bize döndü. "Ne aşkı abla ya! Karıştırmayın şunu iki dakika!" Nil abla bakışlarıyla pastayı işaret etti. "Aşk pastası yaptın ama, canım kardeşim. Hatırlatırım."

Pelin hızla telefonunu çıkardı. "O zaman pastamızla bir selfie patlatalım!" Herkesin bakışları ona çevrilirken o tezgahın karşısına geçip bizim biraz uzağımızda durdu. Telefonu havaya kaldırdı ve açıyı ayarlamaya başladı.

Hepimiz poz vermeye başladık. "Hadi bakalım!" dedi Pelin bir an önce çekmek için. Bakışlarım, zaten hemen dibimde durmuyormuş gibi birde git gide bana yaklaşan Batu'ya kaydı. Belki bunu fark etmeden yapıyordu. Kolunu asker arkadaşımmış gibi omzuma atıp o surat ifadesiyle ekrana dönmüştü.

Orkun bir elini Batu'nun bana yaptığı gibi onun omzuna atmıştı. Nil ablada Afra'yı kucağına alarak bize yanaşmıştı. Ali, hemen Orkun'un yanında duruyordu. Orkun diğer kolunu da Ali'nin omzuna atmıştı. Yüzünde de kocaman bir sırıtış vardı. Yeşim teyze ve Yılmaz amca ise örnek bir çift olarak uyumlarını yan yana duruşlarıyla bile gösterip, gülümseyerek poz veriyorlardı.

Pelin neşeli bir şekilde gülerek konuştu. "Üç dediğimde Aşk kafe diyeceğiz!" Telefonun açısını ayarladıktan sonra bir anda "Üç!" diye bağırdı. "AŞK KAFE!" Batu Karaman yine herkesin aksine "Aşk" kısmını atlamış ve sadece, "Kafe!" diye bağırmıştı.

Fotoğrafın çekilmesinin saniyeler ardından Yılmaz amca söylenmeye başladı. "Öyle deyince şimdi hepimizin ağzı açık kaldı! Öyle fotoğraf mı olur be kızım?" Pelin gülerek telefonu indirdi. "Maksat kafemizin adını kullanmak babişkom!" Yılmaz amca pek hoşnut olamayan bir ifadeyle geri çekilmişti.

Saatlerin ardından birkaç pastayı yaptıktan sonra saat yaklaşınca çıkış için hazırlanmıştım. Üzerimdeki gömleğin düğmelerini çözerken Bakışlarım hala pasta yapan Batu'ya kaymıştı. Pastasından kalkan bakışları bende durdu. "Gidiyor musun?" Başımı onaylarcasına salladım.

Üzerimdeki gömleği astıktan sonra başımdaki boneyi çıkarıp saçlarımı hızlıca serbest bıraktım. Kısa saçlarım etrafıma savrulurken boneyi köşeye bırakıp yüzüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Bakışlarım Batu'ya kaydığında kısık koyu ela gözleriyle dikkatle bana baktığını gördüm.

"Ne bakıyorsun öyle?" diye sordum saçlarımı ellerimle düzeltirken. Pastasını bırakıp üzerindeki unlarla, kremalarla, süslerle kirlenmiş olan pastacı gömleğiyle tam karşıma kadar geldi. Parmak uçlarıma kadar yaklaştıktan sonra durup bakışlarını gözlerimden çekmeden saçlarını kapatan o boneyi tek hamlede çıkardı. Kahverengi gözlerimle ona bakmaya devam ettim. Eli gömleğini bulunca yavaşça gömleğinin düğmelerini de açmaya başladı.

"Sende en sevdiğim iki şey var. Gözlerin ve çillerin." diye fısıldayınca kaşlarım yavaşça havaya kalktı. "Neden? Normal bir kahverengi göz işte." dedim anlamsızca gülerek. Batu kaşlarını beni reddeder gibi indirip kaldırdı. "Benim çikolatalarımın rengi. Evet, tam olarak onların rengi."

Hafifçe gülerken bakışlarımı Batu'dan ayırmadım. Hala dikkatle gözlerime bakıyordu. "Sen çikolata da mı yapıyorsun?" Batu dönüp tezgahındaki süs çikolatalardan alıp anında tekrar karşıma geldi. "Ben yapıyorum sayılır." 

Kaşlarım kalkmışken yavaşça başımı salladım. "Peki. O halde ben gideyim mi?" Kaşları anında çatıldı. "Bana soruyorsun demek...kal ve elli tane pasta yapana kadar çıkma." Onun nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu hatırlatan cümlesiyle derin bir nefes alarak gözlerimi devirdim. "Sana da iyi akşamlar."

Çantamla beraber hızlı adımlarla dönüp mutfaktan çıktım. Bakışlarım boş bir masanın sandalyelerine oturarak beni bekleyen Can ve Ali'ye kaydı. Ali telefonundaki araba oyununa dalmıştı. Can ise beni ilk fark eden olmuştu. 

Beni fark ettiği gibi oturduğu yerden kalkmıştı. Onun kalkmasıyla geldiğimi anlayan Ali, başını telefondan kaldırmadan ayağa kalktı. Can hızlı adımlarla yanıma geldi. "Çıkalım mı Şirin?" Başımla kapıyı işaret ettiğimde Ali'de yanımıza gelmişti. "Çıkalım."

Pelin, Nil abla ve Yeşim teyzeye kısaca veda ettikten sonra kafenin kapılarından çıktık. Biz Can'la beraber önden yürüyorken Ali birkaç adım arkamızdaydı. Can bakışlarını sürekli olarak üzerimde gezdiriyordu. Bir şey demek istediğinin farkındaydım fakat, Ali olduğumuz yerdeyken asla konuşamazdık. Birkaç adım olsa da fısıldaşmayı bile duyardı.

Can tam dudaklarını aralamıştı ki ona gözlerimle susmasını işaret ettim. Muhtemelen Batu'dan bahsedecekti çünkü dün akşam ona duygularımdan, kararlarımdan bahsetmiştim. Yüz yüze de konuşmak istiyor olabilirdi.

Can başını sallayarak önüne döndüğünde ellerini ceplerine sokuşturdu. Telefonunu kapatmış olan Ali hemen yanımıza yetişip aramıza girerek yürümeye başladı. "Hemen de yan yana yürümeye başlamışsınız..." diye söylenmişti. İkimizde ona garip bir bakış attık.

🍰

Hızlıca dolabımı açtım. Pijamamın üstüne giymek için tişört aradım. Gözüme Batu'nun tişörtü takıldı. Sırtına, Şirin'in kölesiyim' yazdığım tişörtü. Hiç düşünmeden tişörtü çekip aldım. Hızla tişörtü kafamdan geçirip tişörtün kollarından kollarımı geçirdim. Tişörtü eteklerinden aşağıya çekip saçımı tişörtün içinden çıkardım. 

Boy aynamdan kendime baktım. Bu tişört bana bayağı uzun ve büyük gelmişti. En azından üzerime çuval gibi oluyordu ve bu da aşırı rahat hissettiren bir şeydi. Büyük tişörtler gerçekten çok hoştu.

Tişörtü getirdiğimden beri hiç yıkamadan direk dolabıma koymuştum. Üzerinde Batu'nun kokusu vardı. Kaşlarım çatılırken sanki o hemen dibimde olduğu anlardaki gibi burnuma portakal çiçeği kokusu gelmeye başlamıştı.

Kokuya kaşlarımı çatmıştım. Hoş bir kokuydu. Bunu zaten ilk kokusunu duyduğumda düşünmüştüm. Başımı yavaşça eğip üzerimdeki tişörtü daha çok kokladığımda koku daha buram buram geldi. Ne yapıyordum böyle? 

Hemen kendime gelip kısa saçlarımı geriye attım. Ardından hemen odamdan çıkıp hızlı adımlarla merdivenleri inerek, aşağıya Aryaların yanına indim. Arya tekli koltukta oturmuş elinde telefonla uğraşıyordu. Ali ise Sinan ve kıro tayfasıyla üçlü koltuklarda oturmuş pes oynuyorlardı.

Ali elinde oyun kolu ile heyecanla yerinde zıplamaya başladı. Bir yandan da bağırıyordu "Ne oldu lan? Kaldın öyle!" diye bağırıyordu Sinan'a. Üzerinde Trabzonspor formasıyla çok heyecanlı görünüyordu. 

Yanlarına ilerleyip koltukta boş olan bir kısma oturdum. Sinan küsmüş gibi bir suratla kollarını bağlamış oturuyordu. Ali zafere ona konuşmaya devam ederken Sinan'ın bakışları bana kaydı. Gülecekmiş gibi bir suratla kaşlarını kaldırdı. "O üstündeki sana çok büyük gelmiş sanki abla?" 

Ona, Batu öküzü tarzı sana ne? dercesine bir bakış attım. "Abla, bu Batu denen herifi rezil ettiğin tişört değil mi? Onun tişörtü yani?" Boş bakışlarımla başımı sallamamla Arya'nın kaşları imayla çatıldı. "Sen yine Batu'nun tişörtünü mü giydin?"

Kaşlarımı çatıp sinirle hepsine cevap verdim. "Ya kıyafet bulamadım aldım giydim işte!" Kıro tayfadan Fatih konuştu. "Abla sarkıntılık falan yapmıyor değil mi?" Tayfadan Furkan da öne çıkarak konuştu. "Abla eğer öyle bir şey varsa, burada aslan gibi kardeşlerin var!" 

Kaşlarım çatılırken Ali ile aynı anda cevap verdik.

"Var."

"Yok."

Hemen Ali'ye dönüp bastıra bastıra, "Yok." dedim. Ali de benim gibi bastıra bastıra "Var!" dedi. Bu sefer tayfadan Mehmet konuştu. "Biz cevabımızı aldık gibi abla. En yakın zamanda o pastacıyı ziyaret edip ondan bir güzel pasta yaparız!" demesiyle gülecek gibi oldum ki kendimi tuttum. İlaçlarını aldığı zaman gitseler belki biraz kurtulma şansları olabilirdi, o manyaktan. İlaç aldığı zaman da yoktu ama...

Arya sitemli bakışlarla tek tek onlara bakıyordu. "Saçmalamayın! Ne ziyareti? Ne pasta yapması? Hem ayrıca Batu öyle sizin tahmin ettiğiniz gibi biri değil. O adam sizi ikiye katlar." Buna katılıyordum.

Ali gözlerini büyüterek sinirle Arya'ya döndüğü sırada Mehmet konuştu. "Arya abla, ayıp oluyor ama! İkiye katlar falan ne demek ya?" Arya gerçekleri söylediğini bildiği için bunu umursamadan omzunu silkti. 

Sinan bakışlarını tişörtümde gezdirirken huysuzca mırıldandı. "Aşırı kıl oldum herife." Furkan sesini kalın çıkarmaya çalışarak söze girdi. "Kimse bizim ablamıza yürüyemez! Öyle bir şey olursa da gösteririz gününü!" İşte bahsettiğim kıro tayfa...

Gözlerimi büyüte büyüte bir hal olmuştum cidden. Arya dehşetle onlara bakın "Saçmalamayın! Kanun var hukuk var ne göstermesi neden bahsediyorsunuz." Yine buna katılıyordum.

Fatih de hiddetle konuşmaya katıldı. "Abla ama şimdi sen avukatsın diye öyle düşünüyorsun." Sinan, Fatih'e katılarak başını sallayıp Arya'ya döndü. "Şimdi biz gidip mahkemeye mi verelim ablamıza yürüdü diye?" 

Arya dayanamayıp gülmeye başladı. Gülmelerinin arasından "Yaparsınız siz!" diye mırıldanmıştı. Buna bende gülmeye başlamıştım. Gerçekten onlarda bu deliliği görüyordum. 

Ali ciddi bir şekilde, "Ciddiyim ama abla. Çocuk sana karşı değişik..." dedi uyarırcasına. Gülüşümü bozmadan umursamazca omuz silktim. "Evet, çünkü benden nefret ediyor." Ali sıkıntılı bir nefes vererek koltukta ileri yaklaştı. "Abla öyle değil... Yani işte şey gibi..." diyecek söz arıyordu. Arya kaşlarını kaldırarak Ali'ye bakış attı. "Ney gibi?" Ali oflayarak isteksizce konuştu. "Hoşlanıyor gibi. Bazı erkekler hoşlandıkları kadınlarla uğraşırmış."

Buna küçük bir kahkaha attım. "Yalan o canım! Batu Karaman herkesle uğraşır. O müşterilerle bile uğraşır. Onun kimyasında o var. Can'la bile uğraştı." Arya kollarını bağlayarak yavaşça nefesini verdi. "Neden acaba..." diye mırıldandığını duymuştum. Fakat ben bu sözü duymazdan gelmeyi tercih etmiştim. 

Ali bakışlarını bana döndürdü. Sanki demin dediklerimi hiç duymamış gibi korkuyla sordu. "Abla sende ondan hoşlanmıyorsun değil mi?" Mehmet, Fatih, Furkan ve Sinan da aynı anda bana dönerek, Ali'nin sorusunu tekrarladılar. "Hoşlanmıyorsun değil mi abla?"

Kaşlarım çatılırken anlamsızca tek tek hepsine baktım. "Nereden çıktı şimdi bu?" Ali tahammülsüzce gözlerini devirdi. "Senden ve ondan canım ablam! Kimden olabilir?" Kollarımı bağlayarak içli bir şekilde ofladım. "Yeter ya! Oraya gidiyorum Batu, buraya geliyorum Batu! Her yerde Batu!" diye söylendim.

Ali bilmiş bir tavırla yüzüne gıcık bir ifade takınarak konuştu. "Artık ne kadar hoşlanıyorsanız!" Ali'yi takmayarak Arya'ya döndüm. "Yarın pasta yarışmasına katılıyoruz." Arya gülümsedi. "Ya! Ne güzel. Yoksa senin her yıl takip ettiğin, konseptli pasta yarışması mı?"

Yüzümde oluşan kocaman sırıtışla başımı sallarken Ali'nin gıcık sesiyle konuşması aramıza girdi. "Tabi sizde hemen katılın! Aşk pastası yapıyorlar birde! Aşk ha! Aşk?" Ayağındaki Batucuk pandufumdan birini çıkarıp Ali'ye fırlattım. Bacağına denk gelince çok acıtmamasına rağmen yüzünü buruşturarak bacağını tuttu. "Ali! Yeter bak, döverim seni ha!"

Ali bana dudaklarını titreterek bakınca tekrar öfkeyle konuştum. "Onlar her yıl katılıyorlar özel bir konu değil! Ve bizde seçmedik konuyu!" Ali bacağını tutarken mızıkçı bir çocuk gibi omuz silkti.

Sinan konuşacak gibi oldu ki, o konuşmadan önce konuşarak onu engelledim. "Sus!" Hemen diğer ayağımdaki pandufu da çıkarıp ona fırlattım. Onun tam kafasına isabet etmişti. "Çakma kırolar!" 

Arya bu manzarayı gülerek izlerken, diğerleri onlara da bir darbe gönderirim korkusuyla kendiri koruyordu. Hızla yerdeki terliklerimi ayağıma geçirip odama geri çıkmak için hızlı adımlarla dönüp merdivenlere ilerledim.

Onların sesleri kulağıma ilişirken sert sert basamakları çıkarak odama hızlıca ulaştım. Odama girdiğim gibi panduflarımı çıkarıp, ışığı kapattım. Karanlıkta hemen yatağımın üzerindeki battaniyeyi açarak içine girdim. Rahat bir pozisyon aldığım an gülümsedim. Gözlerimi kapatıp üzerimdeki Batu'nun kokusu olan tişörtle beraber uyumaya çalıştım.

Bölüm sonuna geldik!

Bölüm nasıldı? Beğendiniz mi? Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler? 

Bana deste olmak için bölümü oylayıp yorumlar mısınız? Şimdiden teşekkürler 🤍🍰

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere🤍

Ig: dilek.wt 

Kitap Ig: Askpastasiofficial


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top