14.BÖLÜM : AŞK TARİFİ
14.BÖLÜM : AŞK TARİFİ
Yeni bir gün, ve yine Batu öküzüne katlanacağım bir gündü maalesef. Sabah olunca çoktan kahvaltımızı yapıp hazırlanıp çıkmıştık.
Ali ve Can ile beraber kafenin içine girdik. Batu yine etrafta görünmüyordu. Pelin kasada her zaman ki gibi bir şeylerle uğraşıyordu. Orkun da gelmişti ve sipariş götürüyordu. Hızlı adımlarla Pelin'in yanına gittim. Beni fark eder etmez daha ben sormadan cevapladı. "Abim mutfakta."
"Sana da günaydın." diye mırıldandıktan sonra mutfağa ilerlemeye başladım. Mutfağa giderken Orkun'un müşteriye, "Al ye işte! Ne tutturdun ben elmalı kurabiye istemiştim diye! Acemiyim, yeniyim ben! Anlayış lütfen!" Söylendiğini duydum.
Müşteride inatla ona, "Ama ben bunu istemedim." diye söyleniyordu. Orkun adama cevap olarak, "Bu daha güzel bunu ye!" dediğini duydum. Orkun'dan gerçekten garson olmazdı. Bu kafeye yakışacak fakat asla garson olamayacak biriydi. Böyle olursa Yılmaz amcası iki üç güne kovardı onu.
Onun haline gülerek mutfağa girdim. Batu pasta yapıyordu her zamanki gibi. Tuğba da kendi yerinde pasta yapıyordu. Bakışları beni bulunca durdu. Yüzünde garip ve korkutucu bir gülümseme oluştu. Ne çeviriyordu bu?
"Hoş geldin Şirin Pastacı." Bu normal değildi. Batu bana hoş geldin diyordu. Yoksa benim kulaklarım mı yanlış duyuyordu? Bu gülümsemesinin, bu sıcak tavrının altında bir şey olmalıydı.
"Hoş buldum da, hayırdır?" diye sordum direkt. Yüzündeki korkutucu gülümseme arttı. "Sana bir sürprizim var." Sürpriz mi? Nereden çıkmıştı şimdi? Ayrıca Batu'nun bana sürpriz hazırlamış olması inanılacak gibi de değildi.
"Sürpriz mi?" diye sordum düşüncemi sesli bir şekilde de dile getirerek. Gülümseyerek başını salladı. "Gözlerini kapat!" dedi emir vererek. Gözlerim kısıldı. "Neden?" diye sordum şüpheyle. "Dedim ya sürpriz diye! Hadi kapat!" dedi kaşlarını çatıp anında sinirli haline dönerek.
Derin bir nefes aldım. Eğer şu an yapmasaydım akşama kadar bana bunu yaptırtmadan bırakmazdı. Açıkçası merak etmiyor da değildim. Yavaşça gözlerimi kapattığımda kolumdan tutarak beni ilerletmeye başladı. Kapıyı hissettiğimde yüzüme vuran rüzgarla kafenin arka kapısından çıktığımızı anladım.
Bir yere gidiyorduk. "Batu nereye gidiyoruz?" diye sordum aceleyle. "Sürpriz." dedi İ'yi uzatarak. İlerledikçe hava daha çok esmeye başladı. Gittikçe denizin sesi daha çok yükseliyordu. Korktuğum şeyin olacağına ihtimal vermedim.
Tam bir taşa takılıp düşecektim ki Batu beni sıkıca tuttu. "Nereye geldik?" diye sordum tedirginlikle. Cevap vermeyince durduk. Batu bir an beni kucağına alınca ayaklarım yerden kesildi. "Batu?! Ne oluyor ya!" dedim bağırmama engel olamayarak.
Batu'nun kucağındaydım. Ve şu anda onun kolları beni taşıyarak ilerletiyordu. "Sakin ol." diye fısıldadı gayet sakin bir sesle. Denizin sesi daha yükseliyordu. Ne yapıyordu bu?
"Gözlerimi açayım mı artık?" diye sordum tedirginlikle. "Hayır...bir dakika." dedi kısık bir sesle. Nefesimi dizginlemeye çalışırken sakince onu bekledim. "Şimdi açabilirsin." Gözlerimi kapatış hızımla aynı şekilde, yavaş yavaş açtım.
Olduğumuz konumu görmemle gözlerim tedirginlikle irileşti. Korktuğum başıma gelmişti! Denizdeydik! Batu karnına kadar denize girmişti. Ben ise Batu'nun kucağındaydım. Beni çok az aşağı indirse suya girebilirdim. Korku ve şaşkınlıkla etrafıma bakıyordum.
Şoku atlatır atlatmaz, nerede durduğumuzu hazmetmemle yüksek sesle çığlık attım. "Batu?! Denizde ne işimiz var ya! Bu muydu sürpriz?!" dedim bağırarak. Batu bağırmamdan rahatsız olmuş gibi yüzünü buruşturdu. Bir yandan, "Evet buydu." dedi sakin bir şekilde.
"İnanmıyorum sana! Sakın beni bırakma bak! Yere düşersen çıkar çıkmaz..." Korkudan neler söylediğimi bile bilmiyordum. Ona beni bırakmaması, denize değmemem, düşmemem için bir sürü söz söylüyordum. "Sakın! Sakın bırakayım deme Batu!" Korkutan gözlerimi sıkı sıkı kapatıyordum. Denizi görürsem daha fena olacaktım. "Öyle mi? Ama ben seni denize atacaktım." dedi benim aksime gülerek. Görünüşe göre hala ciddiyeti anlamamıştı.
Başımı hızlı hızlı iki yana salladım. Gözlerim sıkı sıkı kapalıyken yüzümde nasıl bir ifade olduğunu bile bilmiyordum. En son denizdeki anım çocuk olduğum günlerdeydi.. O günden sonra da hiç denize girmemiştim. "İntikamımı alıyorum! Sen sırtıma o yazıyı yazarsan böyle alırım intikamımı!"
Denizin sesleri kulağıma geldikçe aklıma o kötü anlılarım geliyordu. Düşmemek için kollarımı sıkı sıkı boynuna doladım. "Ne olur beni atma!" diye bağırdım, o gün ki gibi. Batu'nun boynuna daha sıkı sarıldım. Gözlerimden yaşlar gelmeye başlıyordu.
Batu göz yaşlarımı fark etmeden beni hafifçe denize eğince daha sıkı sarılarak kafamı Batu'nun omzuna gömdüm. "Yapma! Boğulurum yapma!" Ağlamam şiddetlenerek dudaklarım arasından bir hıçkırık koptuğunda Batu ağladığımı anca fark etmişti.
Gözlerim sıkı sıkı kapalıyken ona koala gibi sarılıydım. Kafasını eğip yüzüme bakmaya çalıştı. "Sen ağlıyor musun Şirin Pastacı?" diye sordu afallayan bir sesle. Sesine garip bir his vardı. Onun kim olduğunu bilmesem ağlamam onun canını yakmış diye düşünürdüm.
Sözlerini umursamadan, "Batu atma beni! Lütfen bırakma beni!" dedim bağırarak. Beni hızla kaldırdı. Tek bir yerime bile su damlası gelmemiş olsa da kötü hissediyordum. "Seni asla bırakmam, Şirin... Sadece korkutmak istemiştim. Ama bu şekilde değil. Yani böyle demedin bana." Sadece denizi sevmediğimi düşünüyordu. Tek derdimin ıslanmamak olacağını düşünüyordu. Keşke öyle olsaydı.
Karaya doğru yürümeye başladı ama yürürken hâlâ bana bakıyordu. Ve ben hâlâ ağlıyordum. Göz yaşlarım yanağımı ıslatıyordu. Gözlerimi açamıyordum. Sadece ses vardı. "İyi misin?" diye sordu ilgiyle. Cevap vermedim.
"Gözlerini açabilirsin." Kucağında hafifçe titrerken başımı iki yana salladım. "Gözlerimi açamam." Ona güvenemiyordum, en son gözlerimi açmamı istediğinde olduğum konumu unutamıyordum. "Şirin gözlerini aç." Adımları hala ilerliyordu. Deniz sesi, dalgaların sesi uzaklaşmıştı.
Başımı göğsüne bastırarak durduğumda insanların, müşterilerinin sesini hissettim. Kısa süre sessizlik vardı. Merdivendeki sert adımlarını duydum. Bir süre sadece bu adımları duymuştum.
Adımları durduğunda bir yere eğildiğini veya oturduğunu hissettim. Kolları belime ve bana sarılırken fısıldadı. "Aç artık gözlerini." Uzaklaştığımızı bildiğim için yavaşça gözlerimi açtım. Kirpiklerimi birkaç kere kıpırdatırken hemen etrafa baktım. Terastaydık. Beni kucağından indirmek yerine benimle beraber terasın sandalyesine oturmayı tercih etmişti.
"Bu kadar üzüleceğini bilseydim böyle bir şey yapmazdım. Sana yemin ederim sadece basit bir hoşlanmama sandım. Sende bana öyle söyledin zaten." Konuşmasıyla bakışlarım ona döndü. Yaşlı gözümü silerek kucağından kalkmaya çalıştım fakat beni tutan kolları buna izin vermedi.
Kaşlarım çatılırken, o kısa bir süre yüzümü inceledikten sonra ellerini yanaklarıma koydu ve benim demin sildiğim göz yaşlarını tekrar sildi. "Sen...sen benim dengemi bozuyorsun...sen bana hiç hissetmediğim, beni delirtecek şeyleri hissediyorsun...sen seni ağlattığım için kendime bile bağırma isteği oluşturuyorsun..." Bunu anlık itirafı beni afallatırken dudaklarım aralandı. Batu'nun bakışları aralanan dudaklarım indi.
Tam bu sırada bir kişi daha terasa girip hızlı adımlarla yanımıza geldi. Dikkatimiz anında dağılırken bakışlarımız kapıya çevrildi. Orkun ve Pelin. İkisi de şok içinde bize bakıyordu. "Oha! Sanırım çok yanlış bir anda geldik..." diye mırıldanmıştı Orkun. Pelin heyecanla sırıttı. "Kesinlikle!"
Olduğum pozisyonu fark ederek anında Batu'nun kucağından kalkarak masanın karşısındaki sandalyeye oturdum. "Yanlış bir an yok!" dedi Batu sert sesiyle. "Tabi tabi..." diye mırıldanmıştı Orkun umursamazca.
"Şirin iyi misin?" diye sordu Pelin anında neden geldiğini hatırlar gibi, endişeyle bana dönerek. Orkun'da bunu hatırlar gibi bana dönmüştü. "Şirine iyi misin? N'oldu ya niye ağlıyordun?" Orkun, o da aynı endişeli görünüyordu. "İyiyim." dedim gülümsemeye çalışarak.
"Hayır ama ağlamışsın! Ne oldu?" diye hızlıca sordu Pelin. Batu'nun benden önce konuşmaya başlamasıyla bakışlar ona çevrildi. "Deniz korkusu vardı. Bende onu denize götürdüm. Korktu."
Pelin anında kaşlarını çattı. "Abi inanmıyorum sana ya! Bunu gerçekten yaptın mı? Bu kadar ileri gitmen çok saçma! Kızın haline bak!" Diyerek kollarını sıkıca bana sardı. "Canım ya...nasıl korkmuşsun! Kıyamam ben sana." diye mırıldandı yanağıma bir öpücük bırakırken.
Orkun sitem edercesine Batu'ya döndü. "Kanka ne yapıyorsun ya? Bana deseydin güzel, tatlı, güleceğimiz bir şaka hazırlardım! Ne gerek var Şirine'yi ağlatmaya?" Batu bu sözleri pekte umursamadan dikkatle bana bakıyordu.
Pelin elini saçlarımın üzerinde gezdiriyordu. "İyi misin? Su getirmemi ister misin?" diye sordu. Başımı iki yana sallayıp kısık çıkan sesimle konuştum. "İyiyim Pelin." Orkun sandalyenin yanında çömeldi. "Ağlayınca çok çirkin oluyorsun Şirine!" Bakışlarım ona çevrilirken yüz ifadesiyle beni güldürmek için yaptığı domuz taklidine güldüm. "Ha şöyle! Ağlamak sana yakışmıyor! Yoksa bu domuz rüyalarına girer ve seni çok daha korkutur!"
Pelin bana baktı. "İstersen biraz hava alabiliriz?" dedi gülümseyerek. Batu boş bir sesle söze girdi. "Burası teras değil mi Pelo? Hem kız daha demin dışarıdaydı!" Orkun kaşlarını çattı. "Sus! Hem suçlu hem güçlü!" Batu sabır dilercesine derin bir nefes verdi. "Kızın hava alması için buradan gitseniz mi? Kalabalık yapıyorsunuz da! Kızın tek oksijenini de siz çekiyorsunuz!"
Orkun, Batu'nun bacağına tekme attı. "Şuan Şirine'yi mutlu etmeye çalışıyorum! Senin tersini yaptığın şeyi yapıyorum! Bırak da kızın yüzü gülsün!" Batu'nun bakışları suçlulukla yere inerken Pelin ve Orkun'a döndüm. "Siz işinize mi dönseniz? Şimdi sizi de işinizden etmeyeyim?" Pelin gözlerini devirerek bana döndü. "Yok Şirin! Ne alıkoyması? Sen yeter ki mutlu ol, ağlama, üzülme."
Başımı hızlıca salladım. "Ama siz yine de işinizde dönün. Bak artık geçti." diye mırıldandım. Orkun gözlerini büyüttü. "Yok gitmem! Bu herif bu sefer damdan Şirine'yi denize falan atar aman!"
Batu sinirle sandalyesinden kalktı. "Ya yeter! Hadi çıkın!" dedi ve ikisini kolundan tutarak zorla terastan dışarı çıkardı. Orkun gitmemek için cebelleşirken omzu üstünden bana baktı. "Şirine smile! Gülümse tamam mı?" dedi eliyle gülümseme işaretleri yaparken.
Daha fazla dayanamadılar. Batu onları çıkartıp kapıyı arkalarından kapattı. Hızlıca geri karşımdaki sandalyeye oturdu.
"Nasılsın?" diye sordu sert ama özellikle bana karşı sert olmayan bir sesle. "İyi sen?" diye cevap verdim. Şimdi daha sakinleşmiş ve kendime gelmiştim. Cevap vermek yerine başını salladı. "Neden deniz korkun var?" diye mırıldandı sorar gibi.
Başımı salladım. "Evet." Kaşlarını derince çattı. "Neden?" Omuz silktim. "Bayağı uzun bir hikaye." Hızlıca başını salladı. "Olur. Anlat dinlerim." dedi net bir sesle. Kaşlarım yavaşça yukarı kalktı. "Hayat hikayem gibi bir şey bu, yalnız." Pür dikkat bana odaklandı. "Onu da dinlerim. Anlat."
Boğazımı temizlerken ellerimi masaya yerleştirdim. "Beş yaşında annem ve babamı bir trafik kazasında kaybettim." Batu'nun kaşları daha da çatılırken bunu beklemediği için dudakları aralandı.
Konuşmama sakince devam ettim.
"Pek bir akrabamız yoktu...baba tarafından babaannem, amcam falan vardı. Anne tarafından bir tek teyzem. Baba tarafım Almanya'da yaşıyor. En son onları annem ve babamın cenazesinde görmüştüm. Ne aradılar, ne sordular. Belki bir torunları, yeğenleri olduğunu bile unutmuşlardır." Boğazımda bir yumru oluşuyordu.
"Ben bu cenaze sürecinde hep Ali'nin yanında durdum. Ağlamasın, üzülmesin diye hep o uyuduktan sonra gizli gizli ağlardım. Beş yaşında cenazemize bile düzgün üzülemedim. Ali'yle diğer odada oyun oynadım. Benden bir yaş küçüktü ama o benim küçük kardeşimdi. Ona ben bakmak zorundaydım. Doğru düzgün annemle babamın cenazesinde bile olamamıştım." O anları anlatırken tekrar hatırlamak gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. Bu anları o kimseye anlatmamıştım. Zaten kimse de anlatacak kadar yakınım olmamıştı. Tek yakınlarım da bu hikayeyi zaten benimle birlikte yaşamışlardı.
"Teyzem ve eniştemde kalmaya başlamıştık. Bir ay kadar bir süre onlarda kalmıştık. Teyzemlerin bir sıkıntıları olduğunu seziyordum. Ara sıra seslerini duyuyordum. Bizim orada olmamızdan haz etmediklerini, hoşlanmadıklarını biliyordum. Sonra teyzem ve eniştem sizi bir yere götüreceğiz deyip bizi yetimhaneye bıraktılar." Batu dikkatle beni dinliyordu. Gözlerimden düşen yaşları elimin tersiyle sildim.
"Ben zorluk çıkarırım diye önce beni, ardından Ali'yi bıraktılar. Ali'yle ayrı yerlerde olmak beni çok üzmüştü. Ama sürekli bir şekilde onu arıyor, durumunu, halini falan soruyordum. Her fırsatta çıkıp yanına gitmeye çalışıyordum. Bir gün de yine onu aradığımda Ali'yi oradakilerin dövdüklerini öğrendim. Hemen yetimhaneden kaçıp bir şekilde Ali'yi de oradan çıkarıp kaçırdım."
Batu kaşlarını kaldırarak hafif şaşkınlık ifadesiyle bana baktı. "Şiri-" Sözünü keserek anlatmaya devam ettim. "Bir kaç gece öyle kuytu köşede kaldık...sokaklarda, parklarda. Çok sürmeden kalacak bir yer buldum. Kulübesi kullanılmıyordu. Çok büyük olmayan iki katlı tahta bir konağın koca bahçesinde dışlanmış gibi et köşede duran küçük bir kulübeydi. Çaremiz yoktu. Çocuktuk. Bizi orada görseler en fazla kovarlardı. Ama onlar fark edene kadar da idare etmiş olurduk. Ali'yle hemen oraya yerleştik."
Batu kaşlarını düzleştirerek beni izlerken dikkatle de devam ediyordu. "Ben o yaşımda çalışmaya başlamıştım. İlk işim olarak bir restoranda garsonluk yapıyordum. İnsanlarda beni tatlı bulup dükkana geliyorlarmış. Bazıları da çocuk çalıştırılır mı diye laf yapıyorlarmış." Daha fazla ağlamamak için burnumu çektim.
"Bir yıl kadar o kulübede kaldık. Bir yıl boyunca kimse bizi fark etmedi. Çok dikkatli hareket ediyordum ve kimseye de yakalanmıyorduk. O kulübe sanki onların bahçesinde değil gibiydi." Yutkunarak bakışlarımı Batu'da gezdirdim. "Sonra kulübenin sahiplerinin kızının topu kulübenin hemen yanına kaçtı. İçeri saklandık ama yine de bizi gördü. Yine evsiz kalacağımızı düşünüyorduk. Kardeşimle yine sokaklarda sürüneceğimizi düşünüyordum. Ama öyle olmadı."
Batu git gide daha meraklanmış gibiydi. "O kız bizi çok sevdi. Ailesine söylemek istedi ama izin vermedik. Evsiz kalmaktan korktuk. Eğer söylerse ailesi bize yardım edebilirmiş. Ben yine de izin vermedim. Kız bize gece gündüz yemek getirirdi sürekli. Oyun oynardık o kulübede. Çok iyi arkadaş olmuştuk."
Batu kaşlarını çatarak başını bana eğip sordu. "O kızla şu an karşılaşsaydın?" Yüzümde hafif bir tebessüm oluştu.. "Zaten her gün yan yanayız. O kız Arya'ydı."
Batu'nun ifadesi şaşkınlığa döndü. Arkadaşlığımızın bu kadar derin olmasını beklemiyor olmalıydı. "Arya'yı öz kardeşim gibi severim. Beni en iyi tanıyan kişidir Arya." diye mırıldandım yüzümdeki tebessümle.
"Neyse...sonra ailesi bizim orada yaşadığımızı bir şekil öğrendi. Benim düşündüğümün aksine bizi evlerine almak istediler ama kabul etmedim. Kulübede yaşamamıza izin vermeleri yeterdi benim için. Zaten kendi içlerinde kalabalık sayılırlardı. Arya'yla beraber orayı rahat rahat süsleyebilmiştim. Arya annesinin verdiği fazla minderleri, yastıkları getirmişti. Babası çatıyı, küçük pencereleri kontrol etmişti. Amcası küçük yuvamıza ışık koymuştu. Karanlığa alışkındım korkmazdım ama Ali korktuğu için her zaman bana sarılırdı. Artık akşamlarımız karanlık geçmiyordu. Benim yaşımdaki çocukları yeni alınmış oyuncakları mutlu ederken, beni kalacak bir yerimiz olması mutlu ediyordu. Ben kulübemize koyulan bir ışıkla bile neşe saçabiliyordum."
Saçımı yavaşça kulağımın arkasında sıkıştırdım. "Yıllarımız o kulübe görünümlü yuvada geçti. O aile bizi ihbar etmedi. Tekrar yetimhaneye göndermedi." Batu'nun gözleri kısıktı. "İstanbul muydu orası?" Başımı ağır ağır iki yana salladım. "Trabzon. Trabzon'luyum ben. Altı yıldır falan, İstanbul'a geldiğim oldu." Batu çatılan kaşlarıyla sadece başını salladı.
"Deniz korkumun sebebi ise ben bir yerde bakkal çıraklığı yaparken oluştu. Restorandan ayrılmak zorunda kalmıştım çünkü adam çocuk işçi çalıştırıyor diye çok şikayet almıştı. Bu yüzden beni bıraktı. Bende küçük bir bakkala çıraklık yapmaya başladım. O sırada yedi yaşındaydım."
"Günlük para alıyordum. O parayla kendimize yiyecek bir şeyler alır veya hazırladım. Zar zor yetiyordu ikimize. Bir gün iş bitiminde patronum paramı az verdi. Zaten az veriyordu. Zaten bir çırağın aldığı paranın daha azını alıyordum. Ama o parayla birimizin bile karnı zor doyardı. Doymazdı bile hatta." Göz yaşlarım kurumuştu. Sadece hissiz bir şekilde anlatıyordum.
"Bende ekmek çaldım. Kardeşimin karnını doyurmam lazımdı. Onun aç kalmasına dayanamazdım. Annemle babamın emanetiydi o. Onun annesi de babası da bendim." Küçücük bedenimde ekmeği fark edilmeyeceğini düşünerek eski hırkamın içine koyuşum gözlerim önüne gelmişti. Yüzümde buruk bir tebessüm oluşmuştu.
"Patronum tam çıkacakken içime soktuğum bayat ekmeği fark etti. Kolumdan tuttuğu gibi beni denizin önüne götürdü. Ne olacak sanki? Anası babası da yok...o kıza ne yaparsan yap kimse sesini çıkarmaz..."
"Bakkalın hemen yakınında bir liman vardı. Oraya götürdü ve beni acımasızca denize sokup çıkardı. Bağırmam sanki, ona bana bir ders veriyormuş gibi hissettiriyordu. Bana durmaksızın, "Hırsız! Sen böyle bir kız mı olacaksın? Bak böyle cezasını çekersin!" diye bağırıyordu. Adam beni suda tuttukça, batırdıkça boğuluyor gibi oluyordum. Nefesim kesiliyordu. Kalp atışlarım kalbimde çığır aşıyordu. Ona yapmaması için defalarca yalvardım...Sana dediğim gibi ona da, "Ne olur beni atma" dedim." Sesim git gide kısılıyordu. Uzun zaman sonra bunları hatırlamak kötüydü. Can yakıcıydı.
Bakışlarım ona kalktı. "İşte böyle... Deniz korkumda buradan geliyor." Batu'nun gözlerinde garip bir hissi gördüm. Bu hislerin arasında hüzünde vardı.. "Özür dilerim..." diye fısıldadı. Gerçekten pişmandı. Hafifçe gülümsedim. "Nereden bilecektin ki? Evet, sana kızgınım ama..."
Onu köşeye atarak tekrar konuştum. "Ali'yi bu yaşına kadar asla çalıştırmadım. Hep onun eğitimine kendi eğitimimden daha çok önem verdim. Bu yüzden o kadar önde görünen pastacılardan değilim. Bu yüzden kafeler tarafından sonraki seçenek oluyorum." Batu yavaşça yutkundu. "Hayatımda gördüğüm benden sonra ki en iyi pastacı olman dışında bir sorun göremiyorum." Cümlesine sadece gülümsedim.
"Liseyi bitirince Arya'yla beraber İstanbul'a kaçtık." Batu kaşlarını çattı. "Kaçtık?" Başımı yavaşça salladım. "Arya'nın ailesi çok baskıcıydı. Arya'nın onlardan nefret ettiği çok zamanlar oldu. Arya'ya tutturdular Trabzon'da okuyacaksın diye. Arya İstanbul'da okumak istiyordu. Arya'ya Marmara hukuk kazanınca, "Okuma bir dahaki sene tekrar girersin." dediler. Ama Arya bunu istemiyordu. Çok çalışmıştı. Özellikle orası için çok çalışmıştı. o İstanbul'da okumak istiyordu."
"Bende ona İstanbul'a kaçmayı teklif ettim. Biz her türlü İstanbul'a gidecektik zaten. Bana da İstanbul çıkmıştı. Ali, ben ve Arya beraber İstanbul'a kaçtık. Ali lisenin son yılını orada İstanbul'da okudu. Arya da yıllarca ailesiyle küs kaldı. Ailesi bana ulaştı. Çok pişman olduklarını söylediler. Ve gerçekten pişmanlardı. Bende Arya'yı ailesiyle çok zor olsa da barıştırdım. Onlar bana çok yardımcı olmuşlardı ve bende onların gerçekten pişman olduklarını hissedince barıştırmak istedim. Bir daha eskisi gibi baskıcılık yapmadılar. Ara sıra İstanbul'a da gelirler hatta. Bizde kalırlar. Aralarında pek eskisi gibi bir ilişki olmasa da..."
Batu'nun büyük eli elimin üstüne kapanınca gözlerim irileşti. Bütün duygularım sanki şaşkınlığa dönmüştü. Ben şaşkınlıkla ellerimize bakarken o konuştu. "Şirin, sen çok iyi bir ablasın. Ayrıca çok da iyi bir arkadaşsın..." Gerçek Batu Karaman'la mı konuşuyordum? Bu o muydu?
Eli hala elimi kaplıyordu. Bakışlarım ellerimizdeyken mırıldadım. "Sen benden böyle bir hikaye beklemiyordun değil mi?" Başını salladığını hissettim. "Doğruyu söylemek gerekirse evet." dedi dürüst bir şekilde. Hafifçe güldüm. "Mutlu bir aileyle büyümüş, şımartılmış bir kız falan mı düşünüyordun yoksa? Gerçi bu bana, "Hadi Şımar" demenden belliydi." Kaşlarını çattı ama bu diğer zamanlar ki gibi değildi. "Evet öyle düşünüyordum, Şirin Pastacı. Hadi şımar!"
Yavaşça oturduğum yerden kalktım. "Hadi işe dönelim. Hep sen derdin bak bugünde ben diyorum. Hadi Batu Karaman!" Batu bakışlarını benden ayırmadan oturduğu yerden kalktı. Aramızda geçen kısa bakışmanın ardından terastan çıktık. Batu direkt üzerini değiştirmek için eve gitmişti.
Orkun'u gördüm kasanın bankosuna kolunu koymuş telefondan bir numara tuşluyordu. Aşağı inerken bakışlarım ondaydı. Telefonu kulağına yerleştirip bir süre bekledi. "Alo...baba?" Çekiniyor veya konuşamıyor gibi saçlarını karıştırıp kolunu bankodan çekti. "Yok baba para için aramıyordum. Ne yapıyorsun diye soracaktım..."
Orkun'un başı hafifçe eğildi. Gözlerini kapattı ve beş saniye boyunca nefes alıp verdi. "Yok yok bir şey olmadı. Nasıl gidiyor diye aramıştım ya..." Başını tekrar kaldırıp kulağındaki telefonla beraber yüzüne ifade kondurmadan başını salladı. "Tamam o zaman sen işine dön ben seni rahatsız etmeyeyim. Görüşürüz...Tamam paraya ihtiyacım olursa asistanını ararım. Tamam bir şey gerekirse de onu ararım."
Telefonu kapatınca kasanın arkasındaki koltuğa oturup duvarda boş bir yeri izlemeye başladı. Hızla ilerleyip kolumu Orkun'un omzuna attım. Orkun beni fark eder etmez eski haline dönerek kocaman sırıttı. "Oo Şirine Hanım kendine gelmiş!" Sesi her zaman ki gibi enerjik çıkıyordu.
Gözlerimi kısarak ona baktım. "Kaytarıyor musun sen?" dedim gülerek. Kaşlarını kaldırarak kendini işaret etti. "Yok canım! Daha şuradaki vileda saçlı çift için içecek karışım hazırlayacaktım!" Gözlerim irileşti. "Sakın Orkun! İnsanlara saçma saçma karışımlar yapıyorum deme!" Orkun yan gözle bana bakış attı. "Kimse karışımlarıma saçma diyemez."
Gülerek kolumu omzundan çektim. "Tamam o halde ben mutfağa giriyorum." Orkun başıyla mutfağı işaret etti. "E gir bari, Şirine." Hafifçe gülerken dönüp mutfağa girdim.
Bakışlarım köşede telefon konuşan Tuğba'ya kaydı. Beni görünce bana bir bakış attı. Ardından telefonunu, "Peki peki. Görüşürüz ben işime döneyim." diyerek kapattı. Onu umursamadan pastamı yapmaya başlamak için pastacı gömleğimi üzerime geçirdim.
Gömleğimin düğmelerini hızlı hızlı kapatıyorken Yeşim teyze mutfağa girip hemen yanıma gelip bir bardak limonatayı bana uzattı. "Neye üzüldün bilmiyorum kızım, ağladığını görmüşler. Bu limonatayı iç belki seni mutlu eder. Nil yapardı bunu. Hepimiz içer içmez gülmeye başlarlar, keyifleri yerine gelirdi."
Şaşkınlıkla Yeşim teyzeye baktım. Kaşlarım kalkarken yüzümde korkulu bir ifade oluştu. "Sanırım herkes ağladığımı görmüş?" Yeşim teyze hafifçe güldü. "Yok kızım, ben oradaydım o zaman gördüm. Pelin ve Orkun'da o zaman gördüler." Bu beni rahatlatırken, Yeşim teyze elindeki limonatayı tekrar bana uzattı. "Al hadi kızım iyi gelir." Yüzümde hafif bir sırıtış oluşurken elinden limonatayı aldım. "Sihirli limonata yani?"
Yeşim teyze de karşılık olarak gülümsedi. "Yani hiç öyle demedik ama...adı öyle olabilir." Limonatayı tek dikişte bitirdim. Nil ablanın limonataları gerçekten başka bir seviyeydi. Güzel limonata damağımda hoş bir tat bırakırken bakışlarımı Yeşim teyzeye çevirdim. "Afiyet olsun kızım." Başımı salladım. "Teşekkürler. Çok güzel bu."
Yeşim teyze bana kısaca veda ettikten sonra yanımdan uzaklaştı. Bende bu sihirli limonatayı birine götürmek istedim. Yüzümde bir gülümseme oluşurken hemen tezgaha geçip limonata sürahisinden başka bardağa doldurdum. Ardından hızlı adımlarla mutfaktan çıktım.
Mutfaktan çıkar çıkmaz kasanın orada duran Orkun'un arkasına geçtim. "Orkun!" diye yüksek bir sesle ona seslenmemle irkilerek bana döndü. "Hass..." Beni görünce sözünü geri çekti. "Korktum lan Şirine!" Sadece güldüm.
Orkun'un bakışları elime kayınca elimdeki limonatayı Orkun'a uzattım. "Bu ne?" diye sordu kaşlarını çatarak. "Sihirli limonata." Kaşları kalkarken alayla güldü. "Allah Allah! Ne yapacağım ben bunu? İçip Batu'nun kılığına mı gireceğim? Yoksa görünmez mi olacağım?"
Gülümseyerek saçımı yana atıp konuştum. "İçeceksin ve mutluyken daha da mutlu olacaksın Hiçbir şeyin kalmayacak." Orkun şüpheyle gözlerini kıstı. "Şirine içinde zehir falan yok dimi? Hiçbir şeyim kalmayacak derken? Ürkütücü bir söz olmadı mı sence de o? Ölmeden önce duyduğum son cümle olmaz dimi? Ölecek miyim içince?"
Üst üste sorduğu sorularla gülmeye başladım. "Evet Orkun! Seni zehirlemek için hazırladım." Bana kısık gözleriyle şüpheyle bakmaya devam ederken limonatayı elimden aldı. Boğazına dikip limonatayı benim gibi tek dikişte içti. "Oh oh! Yarasın!"
İçince başını indirmeden gözlerini birkaç kez kırptı. "Nil ablacığım be! Çok güzel yapmış yine!" Başımı ona katılır gibi salladım. "Evet! Bende bayıldım."
"Şimdi kendini mutluluğun kollarına bırakabilirsin!" Dedim sırıtarak. Orkun kaşlarını çatarak başını indirip bana baktı. "Ya bana kötü şeyler yaparsa? Ben niye kendimi onun kollarına bırakıyorum!" Kaşlarım çatıldı. "Tamam Orkun bırakma o halde." dedim ve ondan aldığım boş bardakla beraber tekrar mutfağa girdim.
Benim ardımdan beni fark eden Nil abla da yanıma geldi. Tezgâhıma geçmemle o da karşıma, Batu'nun kısmına geçip dikkatle bana bakmaya başladı. "Yakıştırma işi ne oldu?" diye sordu hevesle. Omuz silktim. "Bir şey olmadı. Nasıl bu kadar çok yakıştırıldık anlamıyorum..." diye mırıldandım umursamaz bir sesle.
"Yakışıyorsunuz da ondan!" dedi Nil abla. Kaşlarımı çattım. "Batu ve ben mi yakışıyoruz?" diye sordum alay eder gibi. Köşedeki uzun çelik tezgahlarda pasta yaparken bizi dinleyen Tuğba'da hemen söze girdi. "Bence de hiç yakışmıyorlar!"
Bakışlarımız ona çevrilirken Nil abla ona yan gözle bir bakış attı.. "Ne o kız? Geçenlerde siz iki üç kişi yakıştırdı diye kıskandın mı? Hayırdır?" Bunu alayla karışık demişti. Ve sesi de çok rahattı. Nil ablaya bir bakış attım ama o bunu umursamadı. "Yok canım. Neden kıskanayım?" diyen Tuğba hemen önüne dönmüştü. Nil ablanın bu açık sözlülüğünü Batu'ya benzetiyordum. İkisi de açık sözlüydü fakat tam tersi olan bir çok noktaları da vardı. Sanırım tek bu konudan benziyorlardı.
Düşüncelerimin ortasına dalan şey, Batu'nun kapıları hızla açarak mutfağa girmesi olmuştu. İlgisiz gösterdiğim bakışlarım üzerinde gezindi. Altına siyah rahat bir eşofman giymişti. Üstünde ise sade gri tişört vardı.
Yeşim teyze işini bitirmiş mutfaktan çıkıyordu. Nil abla da elindeki limonata sürahisi ile bize durup dururken imalı bakışlar atarak mutfaktan çıktı.
Günün kalanını normal bir şekilde pasta yaparak geçirmiştik. Ne konuşmuştuk, ne doğru dürüst bakışmıştık.
🍰
Batu Karaman anlatımıyla.
Yatağımda rahatça uzanıyordum. Bizim hakkında atılan tweetleri okuyordum. Maşallah, Ali bey çoğu tweete yanıt vermiş ve yakıştıranları sövmüştü.
Kapının açılma sesini duymamla bakışlarım hemen telefon ekranından kayıp, kapıya çevrildi. İçeri Pelin ve Orkun giriyordu. Yüzlerinde garip bir sırıtış vardı. Beni hoş etmeyecek türden. Haydi bakalım...Umarım işin sonunda bir şeylere zarar gelmez...
İkisinin de iki elinde çilekli pastanın bulunduğu bir tabak vardı. Tam yatağın ucunda durunca ikisi de bana baktılar. Bense onlara tepkisiz bir şekilde ne var? dercesine boş bir şekilde bakıyordum.
Orkun ve Pelin ellerindeki çilekli pasta tabaklarını sallayarak oynamaya başladılar. "Kınayı getir aney!" diye bağırdı Orkun. Kaşlarım derince çatılırken anlamsızca onları izledim. "Kınayı getir aney!" Pelin de aynı bağırışla devam ettirdi. Bunu yaparken deli gibi uzandığım yatağın etrafında dönüyorlardı. Sonra ben neden sinir hastası oluyorum...
Ellerimden destek alarak yatakta oturur pozisyona geçtim. Orkun bana bakarak bağırmaya başladı. "Parmağın batır aney!" Pelin'e döndüğünde karşılıklı tabaklarını sallayarak oynadılar. Pelin tekrar bağırdı. "Parmağın batır aney!"
"Lan ne oluyor?!" Fazla yüksek sesle bağırdığımı benim de kulağıma etki eden sesim sayesinde fark ettim. İkisi irkilirken durup tekrar bana döndüler. "Tamam öyle bir cevap bekliyordum ama bu kadar şiddetli beklemiyordum..." diye mırıldandı Orkun kısık bir sesle.
"Yapacağımız konuşmadan önce değişik bir giriş yapalım dedik." dedi Pelin masum bir sırıtışı bana sundu. Ben bu sahte masum sırıtışlara alışıktım. Ve bana işlemezdi bunlar.
Tabakları yatağın üstüne bırakıp yatağımın ucunda bulunan armut puflara oturdular. "Ne karıştırıyorsunuz siz yine?" diye sordum öfkelenen sesimle. "Kardeşim sende hemen öfkeleniyorsun. Önce bir sakin..." Bakışlarım anında bu sözü söyleyen Orkun'a çevrildi. Bakışımla anında bakışlarını yere indirdi. "Orkun sen konu öncesi beni sakinleştirdiğinde genelde konuya girdiğinde benim sinirleri tavan ediyorsun ama!" Pelin saf bir sesle mırıldandı. "Abi senin sinirler hep tavan ama..."
Kaşlarım derince çatılırken bakışlarım anında Pelin'i buldu. "O ne demek Pelin? Sinirli bir insan mıyım ben? Bunu mu diyorsun şimdi?" diye sordum sinirle. Pelin, bana sadece mavi gözleriyle ürkek bir bakış atmıştı.
Bakışlarımı tek tek ikisinin üzerinde gezdirdim. "Ne karıştırıyorsunuz diye bir şey sordum!" İkisi de aynı anda başlarını hızlıca iki yana salladılar. "Bir şey karıştırmıyoruz." dediler aynı anda. Netleşti, bir şey karıştırıyorlardı.
Orkun, bakışlarını Pelin'e çevirdi. "Sen başla! Ben başlatamam şimdi. Bana çok çabuk zarar vermeye başlıyor." dedi aceleyle. Pelin, Orkun'a hak verip başını salladı. Ardından bana döndü ve boğazını temizledi. "Abiciğim...öncelikle sende bir gariplik var. Yani, Şirin kafeye geldiğinden beri değiştin daha doğrusu." Bu da ne demekti şimdi?
Zaten çatık olan kaşlarım sanki mümkünmüş gibi daha da çatılmıştı. "Yani? Ne demek istiyorsunuz?" Orkun öne atlayıp konuştu. "Seviyorsun diyoruz! Aşıksın diyoruz! Ölüyorsun diyoruz!" dedi yüksek bir sesle ve büyük bir heyecanla.
Pelin ona gözlerini devirip hızla bana döndü. İkisine teker teker bakarken içimdeki öfkenin git gide arttığını hissettim. Ne saçmalıyordu bunlar? "Saçmalamayın! ben Şirin'i falan sevmiyorum! Aşkmış! Oğlum aşka bile inanmıyorum ne saçmalıyorsunuz! Yürüyün gidin odamdan ya!"
Pelin iki elini uzatıp ikna etmek ister gibi konuştu. "Abiciğim, bak davranışlarında gariplik var. Sen eskiden böyle değildin. Aşık gibi davranıyorsun resmen! O istifa edince nasıl üzüldün? Bir dakika bile beklemeden onu geri getirmek için çabaladın. Onu her gördüğünde ona gelmesi için yalvarmadın mı?" İrileşen gözlerimle tekrar Pelin'e döndüm. Bir elim yatağın çarşafını sıkıyordu. "Yalvarmadım! Teklif yaptım!"
Ağzımı araladım tam tekrar konuşacakken Pelin konuşarak beni susturdu. "Sakın bana vicdan, suçluluk duygusu falan deme! İkimizde biliyoruz o yüzden olmadığını. Ayrıca Tuğba'ya herkese davrandığın gibi davranıyorsun. Ama Şirin...o bam başka senin için. Kucağına bile aldın be bugün! Gözlerindeki o korku, o üzüntü, onun üzüntüsüne üzülme hissi! Hayırlı olsun abi! Ay abim damat oluyor! Sırada bana geliyor!" Heyecanlı bu sözleri git gide içimde öfkeyi, siniri arttırıyordu. Bunların hepsi...hepsi çok saçmaydı!
"Evet ya! hem kızı kıskanıyorsun. Can'dan kıskanıyorsun! Onları el ele görünce çıldırıyorsun! Bu yüzden Can'a iş yüklüyorsun. Onun yanında görünce bile suratın değişiyor. Ferhat'tan bahsetmeye gerek bile duymuyorum. Hayır saklayamıyorsun da!" dedi Orkun.
Bakışlarım bir onda, bir onda dolanırken öfkemi kontrol etmeye çalışmadan bağırmaya başladım. "Hayır! Aşık değilim! Hem ben aşka inanmıyorum! Çıkın gidin odamdan! Defolun! Bu saçma sözlerinizi düzgünce düşünün!" Pelin alay edercesine güldü. "Abi bu senin aşık olmana engel değil. Aşık oldun kabul et! hem de Şirin'e!"
Anlamıyorum anlamıyorum. Onları asla anlamıyorum. Aşkı da, onların sözlerini de, Şirin'i de, ona olan ve onların bile fark ettiği o hissi de, hiçbir şeyi de anlamıyordum! Tek bildiğim Şirin Pastacı'ya aşık olmadığımdı.
Aşık olmak deyince bile garip geliyordu. Herkes olurdu ama ben olmazdım. Belki değer verirdim ama olmazdım. Aşka inan, bir tip değilim neden olayım ki? Şirin Pastacı gibi doğru aşkı beklemiyorum ki. Neden şapşal gibi ona tutulayım ki? O hislerin bam başka bir açıklaması olmalı. Bu kesinlikle olmalı.
"Abi o saçma düşüncelerine inanmaya çalışma! Kalbinin sesine inan." diyordu Pelin bastırarak. Bakışlarım ona döndü. "Kalbinin sesi ne ya! Mal mısın kızım? Şapşallaştın iyice Pelo! Çıkın odamdan! Şu an uykum var diye sinirliyim! Yarın karşınıza geçip bu konuşmalarınıza alay dolu kahkahalar atacağım! Şimdi odamı terk edin!"
"Daha fazla dinlemek istemiyorum çıkın!" dedim sert bir sesle. Pelin ayağa kalktı. "Çünkü daha fazla dinlersen Şirin'e aşık olduğunu anlayacaksın!" dedi yüksek bir sesle. Sabrının sonuna gelmiş gibi bir hali vardı. Tıpkı benim gibi.
Orkun da onun ardından ayağa kalktı. "Pelin! Ben kimseye aşık değilim! Bundan sonra da bu konuyu açıp hakkımda boş boş, abuk subuk konuşma!" dedim bağırarak. Orkun alayla gülerek cevap verdi. "Tabi canım! Aşkından deli oluyorsun! Köpek gibi aşıksın işte! Hayvan gibi seviyorsun!" Orkun'un bu sözleri beş dakikaya on balkonumdan atmam gerektiğini fısıldıyordu. Bunu yapabilecek kadar öfkelendiğimi hissettiğimde hızla yataktan kalktım.
"Bize söz geçirebilirsin! Ama kalbine geçiremezsin abiciğim! Elbet bir gün kalbini göreceksin!" dedi Pelin inatla. Orkun bakışlarını üzerimde gezdirirken derin bir nefes aldı. "Tabi o zaman her şey için geç olmazsa..." diye mırıldandı.
Orkun gülerek Pelin'e baktı. "O zaman!" Arkada rafıma süs diye koyduğum ses bombası bir anda çalışmaya başladı. 'Hande Yener - Seviyorsun' şarkısı çalmaya başlayınca dudaklarım sinirle aralandı. Bunlar ne halt ediyordu hala?
Şaşkınlıkla olanları anlamaya çalıştım. Orkun ve Pelin kol kola girip oynamaya başladılar ve bir yandan şarkıya yüksek bir sesle eşlik ettiler. "Seviyorsun!" diye söyledi Orkun. "Saklama gözlerini ele veriyor seni!" diye devam ettirdi Pelin.
"Hem de hala ilk günden bile, belki daha çok seviyorsun!" diye hiddetle bağırarak söyledi Orkun. Söylerken bana bakıyorlardı. Sinirle kollarından tutup onları odadan çıkarmaya çalıştım. Eğer bu odada daha fazla kalsalar sadece Orkun'u değil, Pelin'i de balkondan atacaktım çünkü.
Pelin hala inatla şarkıyı söylüyordu. "Kendini kandırma!" Onları çıkarırken bir yandan gidip aceleyle ses bombasını kapattım. Onları kolundan çekiştirerek merdivenlerden aşağıya kadar indirdim. Onları çekiştirmeye devam ederek evin kapısını açıp iki salağı dışarı attım.
Gürültüleri fark eden annemin, "Ne oluyor oğlum?" dediğini duydum. Kapıyı yüzlerine vururcasına sertçe kapattığımda etrafta çok kısa bir esinti olmuştu. Orkun'un kapının arkasından son sözleri olarak, "Peki...bu sonu zaten bekliyorduk." dediğini duydum.
Şaşkınlıkla bana bakan anneme döndüm. "Onları eve alma anne! Alırsan kızını ve manevi oğlunu balkondan atacağım!" dedim ve cümlemi bitirir bitirmez hızlı ve sert adımlarla tekrar odama çıktım.
Kapımı sertçe kapatır kapatmaz yatağıma uzanıp bluetooth kulaklığımı komodinden alıp hızla kulağıma tek tek taktım. Ben bağlanmadan hemen başka bir cihaz bağlanınca kaşlarım derince çatıldı. Ve kulaklarımı yüksek bir sesle aynı şarkı doldurmaya başladı. "Seviyorsun!"
İçimde öfke dolup taşmaya başlarken sinirle kulaklığı kulağımdan çıkarıp balkonumdan dışarı fırlattım. Bu beni rahatlatmamış olacak ki sinirle telefonumu da fırlattım. Aceleyle eğilip iki salağa bakmaya çalıştım. Pelin ve Orkun karşıda kaldırımda oturmuş şaşkınlıkla bana bakıyorlardı. Parmağımı tehditkar bir şekilde onlara sallayıp geri çekilip odadan çıkış yolunu tuttum.
Merdivenleri inmem saniyelerimi almıştı. Annem yine koşarak yanıma geldi. "Ne oluyor oğlum?" Annemi duymayıp kapıyı aceleyle açtım. Pelin ve Orkun koşarak uzaklaşıyorlardı. Arkalarından annemin terliklerini fırlattım ki ikisi de ıskaladı. Onlarla daha fazla uğraşmayarak sinirle kapıyı sert bir şekilde kapatıp tekrar odama çıktım. "Yahu ne oluyor ya!" diye söyleniyordu annem arkadan.
Telefonumu aradım ki attığımı hatırlayınca öfkeyle yatağıma tekme attım. Bir süre oda içinde öyle durduktan sonra yavaşça oturdum. O gereksizlerin söyledikleri aklımda tartılmaya başladıkça sinirim artıyordu. Bunu spor yaparak atmaya karar verdim.
Üzerimdeki zaten terlenmiş tişörtlü çıkarıp dolabımı açtım. Tişörtü odamın bir köşesine attıktan sonra çıkardığım şortu giymek için pantolonumu çıkardım. Şort işini de hızlıca hallettikten sonra rahat bir hale geldim. Odamdan çıkıp hemen odamın olduğu koridordaki barfiks demirini tutup o düşünceleri düşünmemek istercesine barfiks çekmeye başladım.
Şirin Demir Anlatımıyla.
Gün hızlı bir şekilde geçmişti. Geçen gün Batu'ya yaptığım o planı taze tutmak, insanlara başarımı unutturmamak için onun tişörtünü giymiştim. Gururla sırıtırken üzerimde onun Portakal çiçeği kokusu duruyordu. Tişört üzerime elbise gibi olmuştu. Altıma giydiğim şort görünmüyordu bile. Bunu umursamadan Batucuk panduflarımla koltukta oturuyordum.
Zil çaldı hızla çatılan kaşlarımla beraber koltuktan zıplayarak kalkıp kapıya gittim. Kapıyı açmamla Nil ablayı görmem bir oldu. O ürküte sinsi gülümsemesiyle bana bakıyordu. Beynimi yıkamaya gelmiş gibi bir hali vardı. Arya da hızlı adımlarla yanıma geldi. Ben şaşkın bir şekilde bakarken Arya tam tersi gülümseyerek Nil ablayı içeri aldı. "Hoş geldin!"
Nil abla etrafı incelerken gösterdiğimiz salona geçip L koltuğa oturdu. "Eviniz güzelmiş he!" dedi bastırarak. Hala yüzümde anlamsız bir ifade varken başımı sallayarak, "Teşekkürler" dedim. Farklı bir şey demesini bekler gibi Nil ablaya bakıyordum. "Bende öyle sohbet ederiz diye geldim." dedi, açıklama yapmak ister gibi.
Ali L koltuğa uzanarak oturmuş çekirdek çıtlatırken bizi izliyordu. Arya bakışlarını Ali'ye çevirdi. "Aliciğim sen odana mı gitsen?" dedi bakışlarıyla Nil ablayı işaret ederek. "Ali omuz silkti. "Niye? Kalayım burada. Çocuk muyum ben?"
Arya kaşlarını çatarak bakışlarıyla ona emir verdi. "Kız kıza sohbet edeceğiz hadi!" Ali'yi göndermeye çalıştıklarına göre Ali'nin hoşlanmayacağı bir konuyu konuşacaktık. Yani Batu. Sıkkın bir nefesi dışarı verdim.
"Tamam. Bende kalayım." dedi Ali inatla. Arya kaşlarını daha da çattı. "Kız mısın sen Ali?" Ali tekrar omuz sikti. "Ne konuşacaksınız ki? Bence benim hoşlanmayacağım bir şey. O yüzden beni gönderiyorsunuz değil mi? Anlarım ben!" Arya arkasındaki yastığı Ali'ye fırlattı. "Ali git dedim!" diye yüksek bir sesle bağırdı.
Ali kaşlarını çattı. "Gitmiyorum!" dedi ve kollarını göğsünde bağlayıp önüne döndü. Ali inat biriydi bir inat etti mi kimse onu ikna edemezdi.
Boş boş oturup çay içiyorduk. Ali inat edip yanımızdan gitmemişti. Bunu pek de umursamıyordum hatta gitmemesi daha iyiydi. Bunlar muhtemelen benimle konuşacaktı çünkü.
Kapının çalmasıyla oturduğum yerden kalkıp kapıya koştum. Peşimden Arya ve Nil abla da hemen geliyordu. Kapıyı açmamla bakışlarım gelen kişilerde gezindi. Orkun ve Pelin nefes nefese bir şekilde duruyorlardı. Orkun'un bakışları telefonunda ki saatte gezindi. Ardından Bakışları birbirine dokundu. "Nasıl bir koşuşsa oradan buraya on dakikada varmışız..." diye mırıldandı Orkun.
Kaşlarımı anlamsızca çatıldı. "Ne oldu size?" Nil ablanın eğlenen gülüşünü duydum. "Köpek falan mı kovaladı be?" diye sordu imalı bir sesle. Pelin onun imasını anlarcasına bakışlarını ona çevirip nefesini verdi. "Kardeşine köpek demen hoş değil. Köpek değil, abim kovaladı." Orkun nefes nefese bir şekilde ekleme yaptı. "Aslında o da bir hayvan ama..."
Gerçekten hiçbir şey anlamayan bir sıfatla bir ona, bir ona bakıyordum. Nil abla güldü. "İşlem başarılı mı peki?" Yüzleri asılırken başlarını iki yana salladılar. "Ne işlemi?" Ben sanki soru sormamışım gibi konuşmaya devam ediyorlardı. "Başarılı olsaydı şaşardım zaten!" diye mırıldandı Nil abla. Ardında sinsi bir ifadeyle gözlerini kıstı. "Benim gidip onun beynini yıkayıp güzelce konuşmam lazım anlaşılan." Gözlerimi kırpıştırarak merakla ona baktım. "Ne konuşması?"
Yine beni umursamamışlardı. Arya'nın oflayışını duydum. "Ben size söylüyorum işte! Yok öyle bir şey! Bence yanlış seziyoruz ya." dedi ciddiyetle. Biz hala kapının önünde duruyorken salonda, koltukta oturan Ali'den bir bağırış geldi. "Neyi yanlış seziyorsunuz? Ne konuşması?" Evet, o kulaklarıyla salonda koltukta otururken kısık sesleri duymuştu.
Kapının önünden çekilerek onları içeri aldım. Pelin ve Orkun içeri geçerken bizde peşlerinden geçtik. Arya, Orkun'un kulağına bir şey fısıldarken bakışlarım onlarda gezindi. Arya'nın ona yaklaşması onu heyecanlandırmış olacak ki yüzünde çok saf ve hafif bir sırıtış vardı. Ona ne diyorsa onu asla reddetmeyecek gibi bir hali olduğu için o çekilir çekilmez Orkun hemen başını salladı. Arya ona sade bir tebessüm sunup önüne dönünce Orkun arkasından içi gitmiş gibi bakıyordu. Bu çocuk gerçekten aşık olmuştu.
Orkun'a sırıtarak göz kırpmamla anında gülüşünü silip kendine geldi. Bakışlarını hedefine çevirip Ali'nin yanına ilerledi. "Ali ya! Beni şu Sinan'lara götürsene." Ali bakışlarını ona çevirirken kaşların kaldırdı. "Neden ki? Hem sen Sinan'ı nereden tanıyorsun?"
"Ya arabasına falan çarptım. Arya'ya sorup da öğrendim." Arya şaşkınlıkla dönüp Orkun'a baktı. Sessizce, "Gerçekten çarptın mı?" diye fısıldadı. Orkun yavaşça başını salladı. "Koşarken elim çarptı yanlışlıkla."
Sanırım Orkun birazdan tekrar kafenin yönüne doğru koşmaya başlayacaktı çünkü Ali bu çarpma darbesini öğrenince eminim Orkun'a saldırmaktan kendini almayacaktı.
Ali dümdüz bir şekilde Orkun'a baktı. "İyi tamam. Gel götüreyim yakın zaten." Ali telefonda oynadığı oyunu kapatıp oturduğu yerden kalktı "Olay falan çıkmasın gidip konuşalım..." Ali ile Orkun evden çıkmasıyla üçü de bana döndü. Bakışlarından ürkerek geri adım attım. "Ne karıştırıyorsunuz?"
"Kafanı! Ama henüz karıştırmadık." dedi Nil abla oldukça rahat bir sesle. Ardından rahatça L koltuğa oturdu. Onların ardından diğerleri de oturdu. Kaşlarımı korkuyla çattım. "Ne gibi?" Pelin imalı bakışlarla kaşlarını indirip kaldırdı. "Hırçın aşık, pastacı Batu Karaman gibi!"
Gözlerim irileşirken hızla başımı iki yana salladım. "Batu mu? Hayır, hayır! Bugün pek Batu konuşacak havada değilim. Ayrıca aşık mı olmuş? Hayırlı olsun." dedim aptala yatar bir sesle.
"Batu sana aşık, sende ona aşıksın." dedi Arya net bir sesle. Direkt söylediği sözle ben dahil iki kızın bakışları da ona çevrildi. "Kız öyle pat diye söylemeyecektik! Önce güzelce beynini yıkayacaktık!" dedi Nil abla sitem edercesine.
Kaşlarım derince çatılırken şaşkınlıkla onlara baktım. "Ne alaka ya? Ne aşkı siz ne saçmalıyorsunuz? Kışkırtma falan mı yapıyorsunuz? Yoksa sosyal deney mi çekiyorsunuz?" dedim alay edercesine.
"Batu seninle tanıştığı zamandan beri bir garipleşti git gide. Yani daha çok sana karşı çok değişik. Çünkü sana aşık oldu." dedi Nil abla çok basitmiş gibi bir sesle.
Kaşlarımı çatarak sakin kalmaya çalışırken onları dinliyordum. "Sende öyle! Farkında değilsin ama Batu'ya çok değişik bakıyorsun! Tuğba'yı kıskanıyorsun hatta. Onu başkasıyla görmek istemiyorsun. Ona aşıksın, ona aşık oldun!" dedi bu sefer.
Hızla başımı iki yana sallarken onlara öfkeyle baktım. "Siz ne saçmalıyorsunuz? Ben Batu'ya aşık falan değilim! Onu kıskanmıyorum sadece bana olan tavırlarını o kıza yapmadığını, sadece bana öyle davrandığını görmek sinir ediyor. Bu çifte standart canımı sıkıyor!" dedim açıklayıcı bir sesle. Nil abla tırnaklarını kontrol ederken bakışlarını bana çevirip rahat bir tavırla omuz silkti. "İşte bizde bunan bahsediyoruz hayatım. Neden bam başka davranıyor sence?"
Pelin inandırmaya çalışır gibi bana yaklaştı. "Kendini kandırma Şirin. Kalbin başka sen başka şey söylüyorsun. Buna eminim. Üzerindeki tişört bile abime ait." Gözlerimi kaçırırken elim üzerime doğru çıktı. "Bu intikamımın eserinden başka bir şey değil!"
Nil abla hafifçe gülerek perçemini yavaşça arkaya attı. "Hayır. O tişörtü yıkamadın bile. Bugün çıkardı ve taze taze onun kokusunu solumak istedin. Tişörte sarılmak isterdin ama bunu yapmayı aklından bile geçirmedin. Kokunun sana huzur verdiğini ve bu dünyadaki en farklı koku olduğunu düşünüyorsun." dedi kendinden emin bir sesle.
Kaşlarım kalkarken bakışlarım Nil abla da gezindi. "Sen kocanda böyle mi hissetmiştin?" Tek merakım bu olmuştu. Nil abla hafifçe gülüp gözlerini devirdi. "Hayır tabi ki. Ben bizzat ona sarılmayı tercih ederdim." Kaşlarım daha da kalktı. "Sevgili bile değilken?" Bir bacağını diğerinin üstüne atarken başını salladı. "Kokumu onunla şereflendiriyordum ve bu çaktırmasa da hoşuna gidiyordu. Tabi ki ona kokusunun güzel olduğunu söyleyerek havalanmasına sebep olmuyordum."
Pelin şu an bu ne alaka dercesine ablasına baktıktan sonra bana döndü. "Bak Şirin'ciğim düzgünce düşün taşın, aşık mısın değil misin anla. Hemen köşeye atma. Çünkü bunu bizim dışımızda bir sürü insan bile fark etti. "
"Şirin bak bende iki üç gün önceye kadar senin aşık olduğunu ciddi bir şekilde düşünmüyordum. Ama biraz anladım ki bu işte bir gariplik olabilir. Bence de biraz düşünmelisin sende." dedi Arya ciddiyetle.
Bakışlarım tek tek onların üzerinde gezerken konuştum. "Siz iyi misiniz? Batu aşka bile inanmaz! Bana aşık olması ve benim de ona aşık olmam kadar komik bir şey olamaz gerçekten!" Hayır hayatımdaki doğru insan o değildi. Onun olduğunu düşünmek bile kahkaha atacak gibi hissettiriyordu.
Nil abla bana bakarken rahat bir şekilde gülümsedi. "Kalbinin sesini dinle ve kararını ona göre ver derim." Bakışlarım ona çevrildi. "Kalbimde yeri olmayan bir insan için hiçbir ses duyabileceğimi sanmıyorum. Bu sadece zaman kaybı."
Arya sadece kollarını bağlayarak beni dinliyordu. Pelin ise hala heyecanlıydı. "Hislerinin elbet farkına varacaksın. Biz sadece size, dostlarınız olarak kolaylık sağlamak, yardımcı olmak istiyoruz. Sana kendi düşüncelerimizi söyledik. Hepiniz aranızdaki şeyin farkındayız ve size de bunu bildirdik. Gerisi size kalmış." dedi.
Düşünmek için kendime fırsat vermeden oturduğum yerden kalktım. "Daha fazla bu konu hakkında bir şey duymak istemiyorum. Lütfen bahsetmeyelim." ikisi de başlarını sallarken Pelin güldü. "En azından bizi kapıdan dışarı fırlatıp arkamızdan terlik fırlatmayacak kadar kibar."
Kapı sert sert çalınırken sesler duyduk. "Ali'şim açıklayabilirim!" Ali'nin sertleşmiş sesini ve bağırışı geldi. "Neyi açıklıyorsun kardeşim? Arkadaşlarıma rezil oldum birde!"
Kapıyı açmamızla Orkun ve Ali'nin tartışma halinde olduğunu gördük. Kapı açılır açılmaz Orkun, Nil ve Pelin'i kollarından çekip onlarla beraber yolda koşmaya başladı ki Nil abla hızla elini, Orkun'un kolundan kurtarıp onları durdurdu. "Arabam var neden koşuyoruz?"
Orkun bu cümleyle hemen Nil ablanın arabasını fark edip ön yolcu koltuğunun kapısını açmaya çalıştı. Nil abla onun bu aceleci tavrına göz devirirken arabasının kilidini açıp sürücü koltuğuna yerleşti. Hepsi tek tek yerleştikten sonra Orkun'un acelesinden dolayı veda edemeden gidivermişlerdi.
Ali terliklerini çıkarıp nefesini verirken içeriye girdi. "Yemin ediyorum mal bu çocuk ya! Eli çarpmış mış!" Tahmin ettiğime benzer bir senaryo yaşanmıştı anlaşılan.
Gitmeleriyle kapıyı kapatıp odama ilerledim. Odama girmemle hemen dolabımı açıp sinirle başka bir tişört çıkardı. Ben intikamımı tazelemek amacıyla giymişken, bam başka bir amaçla giymişim gibi görünmüştüm. Hemen Batu'nun tişörtünü üzerimden çıkarıp dolabıma attım. Ardından ayıcıklı tişörtümü alıp hızlıca üzerime geçtim.
Giyinince bedenimi yatağa attığım sırada kapım tıklatıldı. "Gel demesem de geleceğiniz için bir şey söylemiyorum!" Kapı aralıkla açılınca gelenin Arya olduğunu gördüm. Yüzünde anlayışlı bir tebessüm vardı. "Gerçekten Batu'dan daha fazla bahsetmek istemiyorum. Sen...ilk günden beri ona olan nefretimi, hoşlanmamamı fark eden sen bile onlara katıldın."
Arya sakince kapıyı kapatıp yatağımın ucuna kadar gelip oraya oturdu. "Çok kısa konuşalım bence." Boş bakışlarım onda gezindi. "Şirin ben seni en iyi tanıyan insanım. Evet Batu'ya olan nefretini da zamanında gören birisiydim. Ama şu an ise sadece kendini kandırmaya çalışan bir kadın görüyorum. Korkuyorsun çünkü. Ondan, zamanında nefret ettiğin için korkuyorsun. Bu yüzden en kolay yol olan, kendini kandırmayı seçiyorsun. İçinde bir his olduğunu bildiğin halde bu his aşk olmasa bile, o hissi kabul etmiyorsun."
Kollarımı sıkıca bağlayarak başımı salladım. "Çünkü öyle bir his yok." Arya hafifçe gülümsedi. "İşte bahsettiğim bu. Bunu yapıyorsun. Hiç ihtimal verip düzgün düşünmüyorsun." Kollarımı bağlarken umursamazca omuz silktim. Lisede de sadece arkadaşım olan insanlar sürekli Ferhat'a aşık olduğumdan bahsediyorlardı ve bende inatla onları reddediyordum. Bu da onun gibi bir şeydi muhtemelen.
"Şirin o zaman düşünelim biraz. Batu senin için çilekli pasta yiyip fenalaştığında ne hissettin?" Bakışlarım ciddileşirken yavaşça yutkundum. "Endişelendim onun için. Ama başka biri olsa yine endişelenirdim."
Arya elini yavaşça dizime koydu. "Bildiğim üzere Batu'nun alerjisi normal bir seviye değil bildiğim kadarıyla. Yani eğer o an arabada onu fark etmeseydin sonuçları ölüme kadar çıkabilirdi değil mi?" Dudaklarım yavaşça aralanırken bunu düşünmek istemesem de başımı ağır ağır salladım.
"Sana bir soru sormayacağım. Sadece kendini kandırmadan düşünmeni istiyorum. Eğer ona aşıksan bile git kollarına at kendini demiyorum zaten. Her kararına saygılıyım. Ben sadece kendine eziyet etme istiyorum. Kendini kandırmadan gerçek duygularınla düşün. Öyle karar ver diyorum. Daha fazla konuşmayacağım. Seni de hiçbir yere ikna etmeyeceğim. İyi geceler." dedi ve yavaşça yatağın ucundan kalkıp kapıya ilerledi.
Bakışlarım o kalktığı zaman çöküntüsü kalkan yerde gezinirken kapının kapandığını hissettim. Arya'nın odadan çıkmasının ardından, odanın sessizliği etrafımı sararken içimdeki karmaşık duygularla baş başa kaldım. Gözlerimi odanın tavanına diktim, sanki cevapları orada arayabilirdim.
Kendimi kandırmak. Bunu yapıyor olabilirdim. Çünkü benim düşünceme göre istediğimiz insana aşık olabilirdik. Ben bunu kendime yediremiyor da olabilirdim.
"Kendimi kandırmam gerektiğini düşünüyorum," diye içimden geçirdim. Ancak bu cümlenin içindeki karmaşıklığı sadece ben hissedebiliyordum. İçimdeki duyguları anlamakta bile zorlanıyordum, ama onları bastırmaktan yorulmuştum. Aşkın ne kadar karmaşık bir şey olduğunu öğrenmiştim, ki eğer bu aşksa.
Arya'nın söyledikleri, gerçek duygularımı kabullenmeye yönlendirmişti sanki beni. Arya'nın sorduğu soru hala kafamda dönüyordu: "Batu senin için çilekli pasta yiyip fenalaştığında ne hissettin?" Gerçek cevabı düşünmek istemiyordum, çünkü içimdeki gerçek duyguları kabul etmek korkutucu bir adım olabilirdi.
Belki de Batu'ya karşı olan hislerimi sadece nefret olarak görmek, kendimi kandırmaktan başka bir şey değildi.
Şimdi, içimdeki karmaşıklığı çözme ve gerçek duygularımı bulma vakti gelmişti. Bu karmaşıklıkla yüzleşmek ve kabul etmek zor olabilirdi, ama daha fazla kaçamazdım. İçimdeki hislere saygı göstermek ve onları kabul etmek, şimdi yapmam gereken en önemli adımdı. Bu yolculuk belirsizliklerle ve korkularla dolu olabilirdi, ama kaçmak artık mümkün değildi.
Ben kendimi kandırmayacaktım sadece izleyecektim. Sadece kendimi kandırmadan duygularımı izleyecektim. Onlara saygı duyarak, buna izin verecektim. Karışıklıklardan kurtulmak için atacağım ilk adım akışa bırakmak olacaktı.
Bölümün sonuna geldik!
Bölümü sevdiniz mi? Bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz? Düşünceleriniz neler?
Bölümde şurası dediğiniz bir kısım var mı?
Diğer bölümde görüşmek üzere 🤍
Ig: dilek.wt
Kitap ıg: Askpastasiofficial
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top