12.BÖLÜM : ACI TATLAR

12.BÖLÜM : ACI TATLAR

Batu'nun gözleri irileşirken çantamı aldıktan sonra dönüp çıkışa ilerledim. "Bakmayın öyle! Karım olmak için çıldırıyor aslında! Kafada birkaç tahtası eksik olduğu için unutup öyle dedi." Arkamdan sesini duymak beni güldürmüştü. Dört havalı adımımdan sonra çıkışa doğru koşmaya başladım. "ŞİRİN!" Peşime düşen adımlarıyla daha da hızlanmaya çalıştım.

Tam kapıdan çıktım ki anında o uzun bacaklarıyla yetişip beni belimden kavrayarak kaldırdı. Eli saçıma gidince saçımı çok acıtmamaya dikkat ederek çekti. Bir anda çekmiş olmasıyla kısık bir çığlık atarak bende onun saçında yapıştım. "Lan! Şirin Pastacı! Bu senin cezan sen benimkini çekemezsin! Yürü arabaya!" Saçına, onun aksine en son gücümle asılıyordum. "ŞİRİN!" Şunu anladım sinirlenince Şirin diyordu.

Saçlarını fazla çekmemle beni serbest bıraktığı an koşmaya başladım ki beş adım atana kadar yine beni yakalamış bu sefer direkt omzuna atmıştı. Sinirle sırtını yumruklamaya başladığımda öfkeli bir şekilde söylendi. "Hayırmış! Göstereceğim ben sana o hayır cevabını! Normal cümlede bile bir daha hayır diyemeyeceksin!" Sırtını yumruklamaya devam ederken bir anda beni arka koltuğa fırlatırcasına arka koltuğa attı.

Kapıya yaklaşacaktım ki anında kapıyı üstüme kapatıp sürücü koltuğuna yerleşti. Arabayı çalıştırıp kilitledi. Kaşlarım çatılırken arka koltukta düzleşmeye çalıştım. "Öne geçecektim!" Bana bakmadan konuştu. "Ön falan yok sana!" Sinirle dikiz aynasından ona bakarken dil çıkarmaya başladım ki göz göze gelemizle hemen dilimi geri yerine sokarak başımı cama çevirdim. "Dil çıkarıyor birde! O dilini..."

Sırtımı geri yaslayarak kollarımı bağladım. Araba ilerlerken Batu telefonunu kucağıma fırlattı. "Bul uygulamasını aç ve Pelin'i bul!" Kaşlarım çatılırken sırtımı koltuktan ayırdım. "Emredersin pastacım!" Batu arabayı kullanırken bana bakmadan konuştu. "Dır dır yapma dediğimi yap! Kaza yapmak istemezsin!"

Sinirle söylenerek telefonunu aldım. "Şifren ne?!" demiştim ki şifresi olmadığını fark ettim. "Şifrem yok baksan göreceksin." Onu umursamadan bul uygulamasını açıp Pelin'in telefonunu olduğu yere baktım. "Sahili gösteriyor." Elini arkaya doğru uzatınca telefonunu ona verdim.

Arabayı hızlandırarak konumu takip etti. Arkada kollarımı bağlayarak otururken onun dikiz aynasından attığı kaçak ve sinirli bakışlarıyla karşılaştım. "Hayırmış! Pastacıya bak! Sanki gerçekten evlenme teklifi ettik! Başımın Şirin belası!" Ona kaşlarımı çatarak dikiz aynasından bakmaya devam ettim fakat o önüne dönmüştü bile. "Bu olandan daha çok hayır dememe sinirlenmiş gibisin?"

Batu sinirle elini vitese koydu. "BEN HER ŞEYE SİNİRLENDİM ŞU AN!" diye bağırmasını beklemediğim için irkilerek ona garip garip baktım. "Bağırma be!" Başını sinirle sallarken arabanın hızını git gide artırdı. "Ölümün geliyor Orkun, Azrail'iniz geliyor...takılın siz sahilde öyle!"

Her ne kadar Pelin'e bu yüzden sinirlenmiş olsam da Batu'nun bu hali beni bile korkuttuğu için içimden Pelin'e haber vermek gelmedi değil. Umarım bu hızla kaza yapmayız.

Batu yarım saatlik yolu on dakikada yetiştirmesine mi şaşırsaydım, yoksa o hızla sorunsuz bir şekilde sürüşüne mi bilmiyordum. Batu arabayı bir tarafa çekince ondan önce ben indim. Kapısını sertçe çarparak indikten sonra arabasını kilitleyip anahtarı cebine attı. Beni geçip hızlı adımlarla köfteci arabasının olduğu yere ilerledi. Ona yetişmek adına arkasından koşarak ilerlemeye başladım.

Masalardan birinde Pelin ve Orkun karşılıklı oturuyor ve büyük bir zevkle ellerinde tuttuğu köfte ekmeği yiyorlardı. Fakat bunu yaparken onlara yaklaşan ecellerini görmüyorlardı. Onlara acıyarak bakarken koşuşumu hızlandırdım. 

Birinin yetiştiklerini anladıkları an başını çevireceği sırada Batu öfkeyle konuştu. "Gel seni bir kere daha kankalar diyarına göndereyim...sen seversin, Orkun." Orkun fark ettiği sırada Batu, Orkun'un altında bulunan tabureye sert bir tekme atarak Orkun'un tabureyle beraber denize düşmesini sağladı. Ağzım şaşkınlıkla aralanırken duraksadım. 

Pelin anında elindeki köftesiyle oturduğu yerden kalkarken Batu bu sefer ona döndü. "Benim canım kardeşim..." Pelin başını iki yana sallarken Batu bir anda onu da belinden bir poşet gibi tutup kaldırarak denize fırlatmıştı. Düşerken Pelin'in tiz çığlığı etrafa yayılmıştı. Şaşkınlıkla denizin içindekilere baktım. Umarım yüzme biliyorlardır.

Batu ellerini birbirine çarptırarak sirkeledikten sonra bana döndü. Bana döndüğü an ellerimi kaldırarak başımı iki yana salladım. "Ben bir şey yapmadım." Batu kaşlarını kaldırarak bana yaklaşmaya başlayınca geri adımlar atmaya başladım. "Batu lütfen, üzerimde elbise var, ıslanmak istemiyorum." Batu'nun bakışları üzerimde gezindi. "Bana hayır dedin." 

Kaçacaktım ki anında iki adımda yanıma gelip koluyla beni yakaladı. Bedenim bedenine yaslıyken telaşla kurtulmaya çalıştım. Deniz korkum vardı olamazdı! Üstelik bu karalıkta, çok korkunçtu hayır...

Denize yaklaştığımızda denizden bize bakan Pelin ve Orkun'u gördüm. "Ulan Batu! Sana gelecek inşa ediyoruz ne bu?! O değil çok soğuk bu su! Donuyorum!" diye bağırdı. Batu onu zerre umursamadan bana bakıyordu. "Atma beni atma!" diye bağırdım. Ayaklarımı havada tekmeler atar gibi hareket ettirirken ondan kurtulmaya çalışıyorum. "Abi kızı niye atıyorsun?!" diye bağırdı Pelin denizden. 

Denize iyice yaklaşınca gözlerimi sıkıca yumarak yüzüme korku dolu bir ifade yerleştirdim. Saniyeler geçti. Düşmedim aynı şekilde duruyordum. Gözlerimi açmamla Batu'nun bakışını gördüm. Yüzü hemen yanımda, dibimdeydi. Bakışlarını anında önüne çevirip beni yere bıraktı. Adam resmen poşet gibi tek koluna alıp denize atacaktı!

Denizdekilere döndü. "Aklınız varsa oradan çıkmazsınız!" Olayın etkisinden çıkınca rahat nefeslerimi vererek denizdekilere döndüm. Orkun bir kolunu Pelin'i tutmak için uzatmışken diğeriyle üşümesini engellemeye çalışıyordu. "Sen nasıl bir arkadaşsın be! İnsan arkadaşını denize atar mı?!" Batu anında çatarak Orkun'a öfkeyle baktı. Orkun bu ifadeyi tanıyormuş gibi yüzünü yumuşatarak suçlu gülümsemesini ona sundu. "Eğer arkadaşı böyleyse yapar!"

"Abi benim günahım ne?!" diye bağırdı Pelin ağlayacak gibi duran ifadesiyle. Bakışlar bu sefer Pelin'e döndü. "Sen daha iyi biliyorsun, kız kardeşim! Sende en az Orkun kadar suçlusun!" diye bağırdı öfkeyle.

Orkun üşümemek için kendine sardığı elini bana uzattı. "Kurtar bizi Şirine!" Yetişmeyeceği halde eğilip elimi ona uzatacağım sırada Batu hemen elimi tutup beni kendi tarafına çekti. "Yok destek falan!" Şu an fark etmiyordu ama benim elimi hala tutuyordu. Fazla sıkı tutuyordu.

Etraftaki herkes bize bakıyordu. Köftecinin çalışanlarından iki kişi onlara çıkmalarında yardımcı olmaya çalışırken Batu'ya döndüm. "Bizde yardım edelim hasta olurlar." Batu kaşlarını çatarak bana döndü. "Ne hasta olacaklar yazın ortasında!" diye söylendikten sonra elimi bırakmadan kendisiyle beraber beni de arabasına ilerletti. "Evime kendim gidebilirim!" dedim ki Batu beni umursamadan ön kapıyı açıp başıyla geçmemi işaret etti. 

"Evime diyorum!  Kendim gidebilirim!" Batu öfkeyle benim için açtığı kapıyı sertçe kapattı. Üzerime doğru adım atmasıyla geri geri adımlar attım. Arka kapının yanında durunca sinirle arka kapıyı açıp beni kaldırdığı gibi arka koltuğa bırakıp kapıyı kapattı. Kaşlarım çatılırken anlamsızca ona baktım. "Batu! Beni dinlemiyor musun?! Kendim gidebilirim demiştim!" İnecektim ki sürücü koltuğuna binerken söylediği söz duraksamama sebep olmuştu. "Evine ıslak bir halde gitmeyi istemeyeceğini düşünüyorum." Açıkça bir tehditti. İnersen denize atarım diyordu.

O kemerini takarken bakışlarım diğer taraftaki birinin inmiş olduğu taksiye kaydı. Yüzümde oluşan sinsi tebessümle konuştum. "Islak gideceğimi de kim söyledi?" der deme kapıya yanaşıp oradan indim. Batu arkasına dönüp beni fark edene kadar arabadan inip hemen yandaki taksinin arka koltuğuna yerleştim. Aceleyle adama konumu söyleyip ilerlemesini rica ettim. Batu olayın farkına varınca sürücü camından bana öfkeli bakışlar atarak başını ağır ağır, sen göreceksin dercesine salladı. Araba ilerlerken ona alaylı bir ifadeyle el salladım.

 Batu'yu geçip düz ilerleyince yüzümde zafer dolu bir ifadeyle saçımı geriye atarak önüme döndüm. Taksici adam demin olan garip şeyden dolayı bana dikiz aynasından anlamsız bir bakış attı. "Büyük konuşan insanlar, büyük yanılgıya uğrarlar, taksici ağabey." Adam sadece başını sallayarak önüne dönmüştü.

Arya'ya haber vermek için telefonunu alacaktım ki çantamın olmadığını fark ettim. Kaşlarım çatılırken aceleyle etrafta, yerde çantamı aradım. Yoktu! Telefonumda çantamda yoktu! 

Lütfen yine onun arabasında unutmuş olmayayım...

"İnanamıyorum!" dedim sinirle. Oturduğum yerden hafifçe kalkarak etrafı daha dikkatle arasam da yoktu. "Bir şey mi var hanımefendi?" Yerime tekrar yerleşirken yüzümdeki asılı ifadeyle başımı iki yana salladım. "Hayır...sıkıntı yok"

Sırtımı koltuğa yaslarken çaresizce camdan dışarıya baktım. "Lütfen çantamı fark etme Batu. Allah'ım n'olur fark etmesin." diye yalvarırcasına mırıldandım. Telefonumda hiçbir şifre yoktu. Eline alsa direkt açabilirdi. Hiçbir uygulamamda da şifre yoktu. Galerime girerse...peki ya sosyal medya hesaplarım? Hayır hayır hayır!

Telaşla ellerimle oynarken öfkeyle kendime sövdüm. Nasıl unuttum zerre bilmiyordum. Anlık panikle taksiye binerken onu orada bırakmıştım. Gerçekten büyük bir hataydı. Şu an elimden tek gelen şey görmemesi için Allah'a dua etmekti.

🍰

Taksinin parasını Arya'ya ödettikten sonra rahatça ayakkabılarımı çıkarıp ayakkabılığa bıraktım. Televizyon sesi geliyordu. Muhtemelen salondalardı. Arya parayı çantasından almam için seslenmişti sadece. Salona geçmeden direkt adımlarımı merdivenlere atmaya başladım. Arya'dan kendi telefonumu arayıp ona bir şey yapmamasını söyleyebilirdim ama onu tanıdığım için ve en son bana sinirli olduğu için zerre sözümü dinlemeden en beterini yapardı. Ve böyle kendi ayağıma sıkmış olurdum.

Yorgun adımlarımı merdivenlerde atarken Arya'nın sesini duydum. "Şirin?" Merdivenin basamaklarını çıkarken bağırdım. "Evet?" Bu cümlemin ardından Arya'nın da merdivenlerden çıktığını duydum. 

Düz odama ilerleyip kapıyı açtığım sırada Arya bana yetişmiş ve kapının önünde durup bana bakmaya başlamıştı. Onun varlığına bir şey demeden dolabı açıp içinden bir pijama takımı çıkardım. "Bana attığın mesajlar neydi öyle? Ayrıca neden sosyal medya hesabında, profiline çilek koyup adını 'Çilek kız' yaptın?" 

Gözlerim anında irileşirken şokla ona döndüm. "Ne yaptım ne yaptım?" Arya, anlamsızlıkla kaşlarını çattı. "Bana attığın mesajda Batu hakkında hep yanıldığını dedin ve onu uzun uzun övdün."

 Ağzım aralanırken anında yanına geldim. "Telefonunu verir misin?" Arya daha da çattığı kaşlarıyla telefonunu uzattı. Aceleyle mesajlara girip kendimi buldum. Evet! Gerçekten bunu yapmıştı! Hem de üşenmeden uzun uzun övmüştü kendini! Tam bir pislik öküz!

Aceleyle parmaklarımı klavyede oynatarak yazmaya başladım. "Ne yapıyorsun?" Yazarken söylendin. "Batu o!" Arya bunu beklemiyor gibi şokla bana baktı. "Nasıl? Nasıl olur?" Aceleyle yazdığım mesajı ona gönderdim.

"TELEFONUMU KARIŞTIRMA! TELEFON ÖZEL ALANIM! DERHAL BIRAK!" 

Mesajıma hemen bir cevap geldi.

"Ayıcıklı pijama ve poz harikaymış. İşe bunla gelsene."

Resmen dalga geçiyordu. "Bu nasıl bir terbiyesizlik?" diye mırıldandığını duydum Arya'nın. "Ver şunu." telefonu benden alarak çatık kaşlarıyla Batu'ya yazmaya başladı. 

"5237 sayılı, Türk Ceza Kanunun 134.maddesine göre, kişinin özel hayatını ihlal eden kişi üç yıla kadar hapis cezası alır. Derhal telefonu bırak yoksa hukuki süreci başlatırım."

Bende Arya'dan telefonu alarak attığı mesaja baktım. Ve Batu buna da hemen bir cevap yazdı.

"Tm."

"Göreceğimi gördüm zaten. Çilekli takım da iyiymiş."

İrileşen gözlerimle sinirle ekrana baktım. "İnanmıyorum ya!" Yatağa oturarak aceleyle Arya'nın telefonundan sosyal medyama girdim. Kullanıcı adını değiştirecektim ki 14 gün geçmeden değiştiremediğimi gördüm. "Kahretsin! 14 gün boyunca 'Çilek kız' adıyla mı duracağım!"

Sinirle oradan çıkıp çilekli profili kaldırdım. Ki sayfayı yenilediğim an tekrar geldi. Tekrar kaldırınca sayfayı tekrar yeniledim. Ama inatçı beyimiz tekrar yüklemişti. Sinirle şifremi değiştirdim. Ve artık ondan kurtulmuştum. Şifremi değiştirdiğim için muhtemelen hesap ondan çıkmıştı.

Ağır ağır başımı salladım. "Görürsün Batu Karaman." Kamerayı açıp güzel bir arka plan bulup elimi çektim. "Ne yapıyorsun?" diye sordu Arya tekrar. Ona bir cevap vermeden ekrana kocaman yazılarla, 'I SAİD NO' yazarak altına oldukça belirgin bir şekilde Batu Karaman'ı etiketledim.

"Bir dakika bir dakika! Neler oluyor?" diye sordu Arya anlamsızca. "Anlatacağım..." dedim hikayeyi atarken. Hikaye yüklenince sinsice tebessüm ettim. "Tamam!" Ve telefona üst üste bir sürü mesaj gelmeye başladı. Zafer gülümsemesiyle mesaja girdim.

"ŞİRİN!"

"BAK YİNE SENİN YÜZÜNDEN  ODANIN İÇİNDE TEPİNİYORUM!"

"HEMEN SİL ONU!"

"KAHRETSİN! ETİKETLİYİM NEDEN SİLDİREMİYORUM?"

Çünkü onu tam olarak etiketlememiştim sadece insanların anlayabileceği kadar kullanıcı ismini yazıp sildirememesi için tam olarak etiketlememiştim. Kendi numaramı ve Batu'nun numarasını da Arya'dan engelledikten sonra telefonu kapatıp Arya'ya uzattım. "Telefonumu alınca engeli kaldırırsın."

Arya bana anlamsızca bakmaya devam etti. "Şu yatağa otur ve olanları anlat. Kafam allak bullak oldu." Nefesimi vererek yatağa oturduğumda o da karşıma oturdu. Muhtemelen Batu sinirden telefonumla çok daha fazla uğraşacaktı.

"Şimdi ben yemeğe gittim sana dediğim gibi. Ama orada sadece Batu vardı tamam mı?" Başını devam et dercesine salladı. "Pelin ve Orkun bilerek gelmemişler. Neyse bizde geleceklerini sandığımız için oturup bir yemek yiyelim dedik. Balığımızı yedik, sonra tatlıya geçtik. Bir anda tatlının içinden yüzük çıktı!" Arya'nın şaşkınlıkla kaşları çatıldı. "Ne?" 

Şaşkın nidasını umursamadan devam ettim. "Sonra pankart falan açılı, konfeti patladı, kemancı falan geldi, ortalık karıştı. O sırada bende kalkıp Batu'yu sinirlendirmek için Hayır deyip bastım gittim. Bu beni yakaladı. Sonra bul uygulamasından Pelin ve Orkun'un yerini bulup onların yanına gittik. Ama o sırada çok sinirliydi. İkisini de denize attı. Az daha beni de hayır dedim diye atıyordu ama zor kurtuldum. Eve kendim gideceğim diye tutturup oradan direkt bir taksiye bindim. Sonra bir baktım telefonum yok. Bütün olan bu."

İkimize susarken Arya bana şaşkınca baktı. "Vay be...neler yaşamışsınız. Basit bir yemek bekliyordum." dedi ve cümlesinin ardından hafifçe güldü. Onun gülmesiyle bende güldüm. "Katılıyorum. Bende çok basit bir akşam bekliyordum." İkimizde güldük. 

Arya başını iki yana sallarken yavaşça yataktan kalktı. "Sen en iyisi yat dinlen. Yarın da izin günün zaten. Gideriz Batu'dan telefonunu alırız. Üzerini değiştir sen şimdi." Oflayarak başımı yatağa gömdüm. 

Hiç kıpırdaman böyle durunca Arya bacağıma hafifçe vurdu. "Hadi ama Şirin! Elbisenle mi yatacaksın?" Sinirle, başımı yataktan kaldırmadan yatağa bir yumruk geçirdim. "İzin günümde bile onun yanına gitmek zorundayım! Of!" Arya ayağıma bir tane daha vurdu. "Hadi ama! Pes etmezsin sen! Kalk ve enerjik bir şekilde devam et hayatına!"

Başımı kaldırıp sırt üstü yatağa uzandım. Bakışlarım Arya'dayken o bir elini beline koyup diğerini tehditkârca bana doğrulttu. "Gideceğim...ve sende giyinip yatağına girip, uyuyacaksın. Koltukta uyuyakalmış Ali'nin dağıttıklarını topladıktan sonra kontrole geleceğim." Sıkıntılı bir şekilde oflamamla parmağını tekrar salladı. "Oflama! Çocuk gibi iki kardeşle uğraşıyorum, ikisi birbirinden beter!" diye söylenerek dönüp kapıya ilerledi. 

O çıkınca isteksizce uzandığım yerden kalkıp elbisemi çıkardım. Yerine dolaptan çıkarmış olduğum ayıcıklı takımımı giyecektim ki Batu'nun dediği aklıma gelince yüzümü buruşturarak dolaptan geyikli bir pijama ve yarım bir atlet çıkarıp üzerime geçirdim. 

Arya gelmeden ışığı kapatıp yatağa girdim. Daha fazla bir şey yapmamasını umarak gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım.

🍰

Bugün güzel bir uyku çekmeyi ummuştum. Çünkü bugün izin günümdü. Eski öğlene kadar uyuyan günlerimi özlemiştim ve bugün o günlerim gibi geçecekti ve o günlerimde olduğu gibi kimse beni ben istemedikçe uyandıramayacaktı.

Her ne kadar iş günlerimde sıkılmasam işimi sevsem de izin günleri iyi geliyordu. Uykumu doya doya çekebilirdim en azından.

Kimsenin beni kaldırmasını istemiyordum ki Arya gelip yine tepemde dikilene kadar...Yaklaşık bir yarım saattir gelip gidip bana sesleniyordu. Ve şu an ise tepemde dikilmiş kalkmam için sözler söylüyordu.

İşsiz geçirdiğim zamanlardaki gibi yine bana sesleniyor daha doğrusu bağırıyordu.

"ŞİRİN!"

Bende hiç bir kıpırdama yoktu aynı şekilde uyumaya devam ediyordum. Yıllardır bu çağırışlara alıştığım için bana ninni gibi geliyordu. "Şirin, kalk artık şu yataktan hadi ama!"

"Şirin Batu geldi!" Yatağımda yayılmış bir şekilde uzanırken son cümlesini söylemesi ile gözlerim bir anda fal taşı gibi açıldı. Işık hızıyla yatakta oturur pozisyona geçmiştim.

Arya yine elleri belinde kaşları çatık bir şekilde, yatağın karşısından beni izliyordu. Çatık kaşlarına rağmen şaşkın bir ifade vardı yüzümde. "Ne?! Batu mu geldi?!" diye sordum şokla.

Arya bir anda verdiğim tepkiye gülmeye başladı. O sırada Pelin kapıdan kafasını çıkardı. "Hayır ama kardeşi geldi!" dedi, benim aksime enerjik çıkan sesiyle. Şaşkınlıkla Pelin'e döndüm. Gelen kişinin o değil de olduğunu görmemle yüzümde rahatlamış bir ifade oluştu.

Onlar ani tepkime gülerken uykulu gözlerimle tek tek ikisine baktım. "Beni kandırırsınız ha?" dedim başımı ağır ağır sallarken. Hızla yatağımdaki yastığı alıp Arya'ya fırlattım. Yastık Arya'nın yüzüne çarpmadan Arya onu yakaladı. Ardından Arya gözlerini irice açıp bana baktı. 

Diğer yastığı alıp üst üste vurmaya başlamamla hızla yatağın üstünden zıplayıp yatağın diğer tarafına geçti. "Ama bu haksızlık! Bizim silahlarımız yok!" dedi yatağın diğer tarafında kendini korumaya çalışırken. "Bu bir savaş değil! Ceza!" dedim Arya'ya yastıkla vurmaya çalışırken.

Bakışlarım duvara yapışmış fark ettirmeden yavaş adımlarla çıkmaya çalışan Pelin'e kaydı. Hızla dönüp yastığı bu sefer ona vurmaya başladım. "Senle hesaplaşacağımız başka konular da var!"  Pelin bir yandan gülüp, bir yandan da "Yapma Şirin!" diye bağırıyordu.

Pelin aradan sızıp kurtularak, zıplaya zıplaya Arya'nın yanına ilerledi. Arya yatağımın yanında yere düşmüş olan çilek şeklindeki iki tane yastığımı aldı. Birini Pelin'e attı birini de kendi aldı.

Artık onlarda silahlıydı ve tehlikedeydim. İkisi de bana sinsi bir şekilde gülümseyip bana doğru yaklaşmaya başladılar.  Ben onlara, onlar bana sinsi sinsi bakışlar attı. Ardından hemen ortamızda duran yatağa zıplayıp birbirimize yastıkla vurmaya başladık. "Altta kalanın canı çıksın!" diye bağırdı Pelin, salma salma bize vururken. 

Bir yandan gülüyor, bir yandan bağırıyorduk. Pelin'in kafama sert bir şekilde yastığı vurmasıyla "Pelin oha! Dur seni nakavt edeceğim!" diye bağırdım. Sert bir şekilde Pelin olduğunu düşündüğüm şeye vurmaya başlamamla farklı bir ses yükseldi. "Şirin, Pelin'e değil bana vuruyorsun!" diye bağırdı Arya.

Kapıdan gelen sesle üçümüzde durup kapıdaki kişiye baktık. "Oo yastık partisi mi var hanımlar?" diyordu Ali. Ardından başıyla merdivenler işaret etti. "Hadi yastık partisini boş verinde yemeğe inin!"

"Bence de." dedi Arya kendine çeki düzen vererek yataktan kalkarken. Pelin de kalkınca bende onların peşinden kalktım. Pelin bozulan saçlarını düzeltiyor bir yandan da Arya'nın peşinden odadan çıkıyordu. Bende çıplak ayaklarımla banyoya doğru ilerledim.

Aynadan kendime baktım saçım başım dağılmıştı. Saçlarımı elimle biraz düzelttim. Ardından suyu açıp yüzümü yıkadım. Elimi yüzümü kuruladıktan sonra banyodaki işimi bitirip tuvaletten çıktım. Sesleri, gülüşmeleri buraya kadar ulaşıyorken buna takılmadan merdivenlerden aşağıya indim.

Ali, Arya ve Pelin yemek masasında oturmuş kahvaltı yapıyorlardı. Hiçte beni bekleme gibi bir zahmete girmemişlerdi. Hızla yanlarına ilerleyip boş olan sandalyeye yerleştim karşımda Pelin yanımda Arya duruyordu.

"Uyuyan pastacı uyanmış." dedi Ali. "Maalesef!" Yemeğe başlayıp elime bir ekmek alıp tahin-pekmez karışımından aldığım ekmeğime sürdüm. Hazırladığım ekmeği ağzıma tıkarken konuştum. "Siz niye beni kaldırdınız ya? Bugün izin günü uyumak istiyordum! Ben bu evde hiç düzgünce uyuyamayacak mıyım?" 

İsyanıma karşı Pelin güldü. "Aşk olsun Şirin! Ben geldim o kadar. Hem çıkar gezeriz falan, güzel olur diye." Ekmeğimi çiğnerken başımı iki yana salladım. "Hiç gezecek halim yok." Pelin kaşlarını çatarak olduğu yerde kıpırdandı. "Çıkalım beraber işte! Üçümüzün de izin günü evde mi oturacaksın gerçekten?" Tepkisiz bir şekilde yemeğimi yerken başımı salladım. "Şirin!" Başımı Pelin'e yaklaştırıp sadece onun duyacağı bir seste fısıldadım. "Yine ne gibi bir planın var Pelo? İşin sonun abinle baş başa kalmayalım?"

Ali anında o kulaklarıyla duyarak bana döndü. "Ne ne? Ne planı, ne abisi?" Bakışlar Ali'ye döndü. Anında geçiştirecek bir şey aramaya başladık. "Boş ver ya! O çok farklı bir olay ve uzun bir konu, boş ver yani!" dedi Pelin hemen. Ali başını iki yana salladı. "Yoo ben dinlerim hiç sıkıntı değil." Arya kaşlarını çatarak Ali'ye baktı. "Sende ne hep konularımıza karışıyorsun? Biz sana her zaman açıklama yapmak zorunda mıyız? Dön önüne yemeğini ye!"

Ali kaşlarını çattı fakat tek kelime etmeden sinirli bir homurtu çıkarak oturduğu yerden kalktı. "Ben sizden önce de yemiştim. Doydum. Akşam da Orkunlardayım." Son cümlesiyle kaşlarımı kalktı. "Sen ne ara onlarla takılmaya başladın?" diye sordum merakla.  Ali yemek masasından uzaklaşırken bana bakmadan cevap verdi. "Orkun çağırdı kabul ettim. Batu'da orada olacakmış." Ateş ve Barut bir arada yani? Ve Ali bunu kabul etti? Muhtemelen Orkun onu gaza getirmişti. Ali çabuk gaza gelen biriydi.

"Tamam geç kalma ama." Ali bana bakmadan kapıya ilerlerken başını salladı. Üçümüzde o tamamen evden çıkana kadar onu izledik. Kendisi yanında konuşulmayan, kendini abi sanan, kulakları yüz metre öteden bile duyan, bir tehlike olduğu için...

Onun uzaklaştığında emin olur olmaz önümüze döndük. Arya, hafifçe gülerek bana imalı bir bakış attı. "Batu'nun ismini duyunca nasıl hemen kalktın ama?" Çatalıma batırdığım salatalığı ağzıma atarken Arya'ya bir bakış attım. O bakışımı umursamadan tekrar konuştu. "Normalde seni böyle kaldırmamız imkansız." Pelin bu cümlelerin ardından bana bakarak. gülmeye başladı.

İkisine tek tek bakarken yuttuğum salatalığın ardından konuştum. "Bir kere o şoktandı. Yılmaz amca gelmiş deseniz yine öyle kalkardım." Bakışlarım Pelin'de durdu. "Sana gelince..." Pelin konuyu anlayınca hemen gülüşünü dindirip yüzüne masum bir gülümseme kondurarak bana baktı. "Resmen beni sattın! Veya hiç satmayıp başından beri oyun oynadın! Yazıklar olsun...beni o balık bile yiyemeyen adamla baş başa bıraktın!" 

Pelin son cümlemle kendini tutamayarak güldü. "Bak onu Orkun ayarladı. Abim deniz mahsullerini hiç sevmez. Balık tarzı bir şey olduğunda da yemez. Aç kalır yine de yemez." Ama karşımdayken zar zor da olsa yemeye çalışmıştı.

"Sevdiği bir şey var mı bu abinin?" diye mırıldandım alayla. Pelin tekrar güldü. "Pasta ve çikolata olduğunu düşünüyorum." Buna ben de gülmüştüm. Üçümüzde gülemeye başlayınca gülmeyi durduran ilk ben olmuştum. Parmağımla Pelin'i işaret ettim. "Bir daha bana oyun oynamıyorsun!" Pelin gülmesini dindiremeden başını salladı.

Arya, "Bu arada Orkun denen adam benim numaramı bulup mesaj atmış. Bu çocuk nasıl benim numaramı buldu?" dedi tek tek ikimize bakarak. Numarayı ben vermediğime göre Pelin vermişti. Bakışlarım duymuyormuş gibi yemeğine odaklanmış olan Pelin'de gezindi. Arya'nın da onda ki garipliği anlaması sadece saniyeler almıştı. "Pelin? Senin bir fikrin yok mu?"

Pelin başını kaldırıp gözlerini kırpıştırarak Arya'ya baktı. "Hangi konuda?" Arya zaten kimin yaptığını anlamış gibi hafifçe tebessüm etti. "Orkun bey konusunda." Pelin hiç bilmiyormuş gibi şaşkın bir tavır içerisine girdi. "Aa! Kim vermiş ki?" 

Pelin, Arya'nın suçlayıcı bakışları karşısında dayanamayarak omuzlarını hızlıca indirip kaldırdı. "N'apayım? Çok istedi kıyamadım! Hem ne olacak ki sanki? En fazla yazar konuşursunuz."

Arya gözlerini irileştirip ciddiyetle konuştu. "Saat başı, ya arar, ya mesaj atar, sürekli konuşmaya çalışıyor! Ha bir en sevdiğim rengi, en sevdiğim filmi, en sevdiğim şarkıyı, müzik grubunu, en sevdiğim mekanı, onu bunu şunu öğrenmeye çalışıyor! Cevaplıyorum yine soruları bitmiyor!"

Pelin gülmeye başlayınca peşinden bende gülmeye başladım. Gülmemizle Arya daha çok sinirlenmişti. "Komik mi!?" Gülüşümü dindirerek başımı iki yana salladım. "Çok rahatsız olursan engellersin veya konuşur anlatırsın sıkıntı yok." Arya alayla gülerek başını iki yana salladı. "Konuşmadım mı sanıyorsun? Ama adam inatla onun tahmin ettiği gibi biri olmadığından bahsediyor!" 

Pelin gülüşünü dindirmiş bir şekilde Arya'ya döndü. "Bence haklı. Ne tahmin ediyorsun bilmiyorum ama aklındaki gibi biri olmadığına eminim. Orkun zararsızdır. Çocuk gibi hareketleri vardır ama iyidir de. Benim ikinci abim olur kendileri."

Arya saçını düzelterek geri atarken omuz silkti. "Bilmiyorum ama asla bana uygun biri olmadığını biliyorum. Boşa vakit öldürüyor. Daha çok onun için üzülüyorum." Bu konuda bende Arya'ya katılıyordum. İlk tanıştıkları günde aynı düşüncedeydim şu anda.

Pelin bana döndü. "Senin sosyal medyana ne oldu öyle? Ayrıca hikayen çok iyiymiş!" dedi sırıtarak. Dün o son olanı hatırlamamla yüzüm düştü. "Hepsi sizin yüzünüzden! Telefonum gitti! Batu'da şu anda telefonum! O yaptı, pislik öküz! Özel hayata saygı bile duymuyor!" 

Pelin'in salatalığı yerken gözleri irileşti. "Oha! Dün abimin elindeki o farklı telefon senin miyi yani? Kılıfı çilek desenli olan?" Anında hızlıca başımı salladım. "Evet evet!" Pelin hafifçe güldü. "Bir ara odasına girmiştim o sırada gördüm gülerek bir şeyler yapıyordu o telefondan. Demek seninle uğraşıyordu."

"Telefonumu almaya kafeye gitmemiz gerek." İkisi de başını salladı. "Olur. Oradan geçip alışveriş yaparız biraz. Yani siz yapmasanız bile benim alışveriş perilerim geldi. Bu yüzden yapmam gerek!" dedi Pelin memnuniyetle.

Başımı salladım. "Olur tamam." Ardından üçümüzde kahvaltımıza odaklanarak karnımızı doyurduk. Kahvaltımı ilk ben yapıp hazırlanmak için yukarıya çıkmıştım. Üzerime yırtmacı olan çok açık sarı bir elbise giymiştim. Elbise kısa ve yazlıktı. askıları fazla ince, sırt kısmına a ipli dekolte vardı. Kısa saçlarımı iki taraftan bir tutamını örüp serbest bırakmıştım. Yüzüme her zaman ki makyajımı yapıp çantamla beraber odamdan çıkmıştım.

Merdivenlerin basamaklarını inmemle bakışlarım onları buldu. İkisi kalkmış masayı topluyorlardı. Hatta toplamışlardı bile. Beni görünce bakışları bana çevrildi. "Sonunda!" dedi Arya abartılı bir sesle. 

Yanlarına gitmeden direkt kapıya ilerleyince onarlarda çantalarını alıp yanıma geldiler. Arya üzerine askılı bir crop altına ise kumaş çizgili bir pantolon giymişti. Saçların altta toplamış, yüzüne hafif bir makyaj yapmıştı. Ve pantolonuyla birebir uyumlu olan çantasını almıştı. Pelin ise daha cıvıl cıvıldı. Fırfırlı bir etek pembe etek ve üstüne kolsuz bir crop giymişti. Yanına pembe bir kedinin tüylerini andıran yumuşaklıkta pembe tüylü bir çanta yanına almıştı. İnatla çıkarmadığı kafasının üstünde duran pembe gözlükleri de unutmamak lazımdı. Pelin her gün farklı bir tarzın insanı oluyordu sanırsam.

Üçümüz de kapının önünde ayakkabılarımızı giymeye başladık. Bilekten bağlamalı, önü açık, beyaz topuklumu ikisinden önce giyince çantamı omzuma atarak kapıyı açıp dışarı çıktım. Arya'nın arabasına ilerlerken arada durup onları bekliyordum.

En son üçümüzde arabaya yerleşince ilerlemeye başladık.

🍰

Arabadan inmiş kafeye ilerliyorduk. Bildiğim üzere Batu izin yapmıyordu. Kendi isteğiyle haftanın her gününü buraya gelerek, pasta yaparak geçiriyordu. Kısaca şu anda burada olmalıydı.

Kapının önüne kadar gelince Pelin bizi geçip hemen kapıyı açıp içeri girdi. Ardında ben ve Arya'da girdik. Batu'nun elinde bir pasta ile mutfaktan çıktığını gördüm. Pastayı vitrine bırakırken göz göze geldik. Pastayı vitrine yerleştirdi ve dikleşirken sert bakışlarını tekrar üzerime çekti. 

Arya bana işimi halletmemi söyler gibi bir bakış atınca Batu'nun karşısında geçtim. Bakışlarım etrafta gezindi. Burası kafenin önemli bir yeriydi. Bizim tartışmamızda ne olacağı belli olmuyordu. Yine rezil olmamak adına aynısını hiç çekinmeden bana yaptığı için uzanıp elini tuttuğum gibi onu mutfağa çektim. 

İkimizde mutfağa girince mutfağa kısa bir inceledim. Tuğba buradaydı ve üzerinde önlük falan yoktu. Üstelik fazlasıyla özenli hazırlanmış bir hali vardı. Kalçasını Batu'nun tezgahına yaslanmış onu bekliyor gibi bir hali vardı. Tuğba'nın izin gününde burada ne işi vardı? 

Duraksamamla bakışlarım Batu'ya kaydı. Onun dikkatli bakışları sadece sıkıca elini tuttuğum elimdeydi. Anında elimi elinden elektrik çarpmış gibi çekerek Tuğba'ya döndüm. Tuğba bana bakarken ona sahte bir şekilde gülümsedim. "Burada olacağını bilmiyordum. İzin yapmamış mıydın?" Tuğba da aynı gülümsemeyi bana gönderdi. "Öyle geçiyordum, gelmişken bir Batu'yu göreyim dedim. Sende o sebepten sanırım?"

Kaşlarım kalkarken başımı hafifçe salladım. "Ben o sebepten değil. Her gün gördüğüm insan zaten, neden görmeye geleyim ki? Aşık falan olmadığıma göre?" dedim imalı bir sesle. Tuğba hafifçe güldü. "Ama buradasın?" Alayla onun gibi hafifçe güldüm. "Ama her şey Batu'dan ibaret değil. Telefonumu almaya geldim ben." 

Batu'ya dönüp başımla mutfak arka çıkışını işaret ettim. Ardından dönüp gösterdiğim kapıdan çıktım. Saniyeler sonra Batu'da çıktı. "Ne var?" diye soruyordu hiçbir şey olmamış gibi. Sinirle ona döndüm. "Telefonumu ver!" dedim sinirle.

Batu ellerini beline yerleştirerek sert ifadesiyle bana bakmaya devam etti. "Emretme." Kaşlarım çatılırken Batu'ya yaklaştım. "Telefonumu ver dedim sana!" Batu da bana doğru bir adım attı. "Emretme dedim bende sana." Başımı kaldırıp ona meydan okumaya devam ettim. "Batu yeter artık. Ver!" 

Batu cebinden çıkardığı telefonumu çıkardı fakat kolunu kaldırıp bakışlarıyla kaldırdığı telefonu işaret etti. "Alırsan alırsın." Kaşlarımı çatarak bir koluna bir ona baktım. "Cidden mi?" Başını salladı. "Cidden Şirin Pastacı."

Ona doğru bir adım atmamla büyük bir adım geri attı. Hemen dibine kadar ulaşıp zıplayarak telefonu almaya çalıştım fakat yetişememiştim. "Ver şunu, Allah'ın belası!" diye söylendim zıplarken. Batu memnuniyetle güldü. "Biraz daha zıpla."

Bir kolumu boynuna dolayarak ondan destek olmaya ve onun dikkatini dağıtmaya çalıştım fakat başarılı olamadım. Boynuna asılarak kendimi yukarı çekmeye çalışsam da olmadı. Batu beni geri iterek uzaklaştırdı. "Hadi ama...hırslı azimli kızı görelim biraz."

Sinirle dişlerimi gıcırdattım. Arkasını dönmekte olan Batu'nun sırtına bir anda atlayarak ellerimi boynuna bastırarak kendimi daha da yukarı çekmeye çalıştım. "Oha çüş, kızım!" diye söylendi beni sırtından atmaya çalışırken.

Kolunu çekmeye çalıştım fakat başaramadım. "Bak fena yaparım seni in sırtımdan!" diye bağırdı. Kollarımı boynunda sabitleyerek uzanarak telefonumu almaya çalıştım. "Bu boy ne ya! Boyun kaç senin!" Batu'nun gülüşünü hissettim. "1.92." 1.65 olan ben ne yapayım o halde? Adaletsizlik resmen.

Bu konuyu umursamadım. Ben onu bu boyumla bile yenerdim. Koluna uzanmaya çalışıyordum ki Batu bir anda dönmeye başladı. "Atarım bak seni!" Kısık bir çığlık atarak düşmemek için boynuna sarıldım. "Telefonumu ver pis adam!"

"Sen bana pis adam mı dedin? İşte şimdi kesinlikle düşüreceğim!" Beni düşürmek için yaptığı ani hareketlerle kısık bir çığlık daha attım. "Yapma!" Kendimi çevirip Batu'nun önüne kadar gelerek düşmemek için ona sıkı sıkı sarıldım. "Batu diyorum!" İstese tekte beni düşürürdü fakat sırf bana korkuyu yaşatmak için bilerek böyle yapıyordu.

"Oha!" Gelen nidayla ikimizde duraksayarak ses döndük. Kafenin üyeleri sesimizi duyup gelmiş ve şaşkınca bize bakıyordu. Sesin sahibi Orkun'du. Anlamsızca bakan Yılmaz amca, sırıtarak bizi izleyen Pelin ve kaşları havalanmış olan Arya. Tabi ki son olarak Batu'nun kucağındaymış gibi hali olan ben.

Batu'nun anında beni yere bırakmasıyla hemen kolu yere inerken elinden telefonumu kaptım. Batu bana bir bakış attıktan sonra babasına döndü. "Şirin Pastacı işte...rahat durmuyor." Cümlesiyle beraber irileşen gözlerimle Batu'ya baktım. "Ne? Telefonunu alırsan alırsın diyen sen değil miydin be?!" Batu beni umursamamıştı bile.

Yılmaz amca anlamsızca ikimize bakmaya devam etti. "Anlamadım ki hiçbir şey!" diye söylenerek dönüp kafesine ilerledi. Yılmaz amca döner dönmez Batu, Orkun'a döndü. "Ohaymış! Ben sana kafeye gelmeyeceksin demedim mi! Gözüme görünme demedim mi?" diye bağırdı öfkeyle. Orkun irkilerek bir adım geriledi. Bakışları kaçak bir şekilde onu asla umursamadan denizi izleyen Arya'ya dönüyordu. "Yüz karası mısın kanka! Yengen var yanında biraz anlayışlı ol. Kanka gibi davran." diye fısıldadı Arya'nın duymaması için.

Batu sinirle Orkun'un üzerine yürümeye başlarken söylendi. "Ya sana da başlarım...yengene de başlarım! Şizofren kolpacı!" Orkun aceleyle kumların üzerinde arkasını dönüp ayaklarını kıçına vurarak kaçmaya başladı. 

Batu bir süre peşinden koştu fakat uzaklaşınca uğraşmayarak geri döndü. Orkun onun döndüğünü görünce çaktırmadan kendisi de dönmeye başladı. Batu'nun arkasını dönmesiyle kaçacak gibi oldu. "Ya ne olmuş sanki evlenme teklifini seçmişsem! Valla isteyerek olmadı!" diye bağırdı.

Batu sinirle başını salladı. "Ben anlamam Orkun! Böyle bir şeyi istemeden yapacak tek kişi de senin gibi bir mal olurdu anca!" Orkun sinirle olduğu yerde zıplayınca ayağının altındaki kumlar etrafa saçıldı. "Ben sana iyilik yapıyordum! En pahalısı ne olursa olsun dedim senin için!" Orkun yavaş yavaş çaktırmadan yanımıza yaklaşmaya başlamıştı.

"İstemeseydin! Ben mi iste dedim? Mal mısın gerçekten Şirin pastacıyla yemek yiyip ondan hoşlanacak mıydım? Ondan mı yani?" Cümlesiyle beraber bakışlarım anında Batu'ya çevrildi. Kaşlarım yavaşça çatıldı. Sanki nasıl bir insandım da böyle bir şey diyebiliyordu.

Orkun buraya yaklaşırken düşünceli bir sesle konuştu. "Demek ondan o hesap, o kadar kabarıktı. Yüzüğü bile bana ödettiler." Pelin gülerek Orkun'a döndü. "Başka ne yapacaklardı?" Orkun umursamazca omuz silkti. 

Batu bakışlarımı fark edince bana döndü. "Telefonu da kaptın. Ama ben istediğim için." dedi. Ona sadece ciddi bir bakış attım. "Rica ediyorum artık sadece iş arkadaşı olalım! Onu da istemiyorsan kafe içinde asla iletişim kurmayan iki insan olalım!" diyerek Arya'nın yanına geçtim. 

Batu'nun bakışlarını hissetsem bile bunu umursamayarak çatık kaşlarımla etrafa bakıyordum. "Telefonumu aldım. Gidelim artık. Onun olmaması gerektiği şu mükemmel izin günümün kalanını istediğim gibi geçirmek istiyorum." Bunu Batu'da duymuştu fakat ben kızlara söylemiştim. İkisi de aynı anda başını salladı.

Bana onay vermeleriyle anında dönüp hızlı adımlarla arabaya ilerlemeye başladım. Orkun'un arkamdan Batu'ya doğru, "Ne dedin lan yine?" dediğini ve Batu'nun cevabını duydum. "Ne bileyim ne bileyim! Ne dediğimi bile bilmiyorum! Ama ne demişsem de iyi demişim! Hanımefendiyle uğraşamam! Şımarık..."

Arya arabayı açınca hemen koltuğuna oturdum. Bir anda sinirle ön yolcu koltuğunun başını ısırmaya başladım. Tam o sırada ısırdığım koltuğa Pelin oturdu. Beni öyle görünce afallayarak kaşlarını kaldırdı. "Aç mısın acaba sen?" 

Arya'da sürücü koltuğuna yerleşti. Yavaşça yolcu koltuğun başından ellerimi çekip uzaklaştım. Arya bana bakmadan direkt arabasını çalıştırıp ilerletmeye başladı. Pelin hala bana garip garip bakarken başımı iki yana salladım. "Acıktığımı sanmıyorum...sinirden bu." Pelin gülmemek için dudaklarını birbirine bastırarak başını sallayıp önüne döndü.

Sırtımı koltuğa yaslayarak kollarımı göğsümde bağladım. Benim amacım kavgalarında olmamasını sağlamaktı. Fakat onun amacı tam tersiydi. Sürekli uğraşıyordu ve bundan asla sıkılmıyordu.

Kafeden uzaklaştığımızda Arya dikiz aynasından bana baktı. "Batu'yla arana mesafe koymayı mı düşünüyorsun?" Başımı sallalarken konuştum. "Yani çok kavga ediyoruz onları azaltmak için. Pek konuşmak istediğim bir insan da değil kendisi." dedim kısık bir sesle. Pelin sinirle elini kaldırıp konuştu. "Ya ben bir şeyler hissediyorum ama siz onu ölseniz yine kabul etmezsiniz." Bağlı olan kollarımı ayırmadan Pelin'e döndüm. Dediğini anında anlamış ve alaylı bir ifadeyle konuşmuştum. "Aynen Pelin. Bu yüzden aklından bile geçirme. 

Arya konuyu değiştirmek ister gibi konuşmaya tekrar katıldı. "Ee hadi bugün izin günümüz. Pelin'in dediği gibi alışverişe gidelim." Pelin anında başını sallayarak ellerini çırptı. "Evet evet!"

Bakışlarım yoldayken ifadesizce konuştum. "Ben eve gidip pasta yemek istiyorum." İkisi de ben burada yokmuşum gibi birbirine bakıp başını salladılar. "En iyisi alışverişe gidelim." dedi Arya. Pelin kocaman sırıtt. "Tamamdır!" 

🍰

Alışveriş merkezinin içindeydik henüz bir mağazaya girmemiştik. Pelin bir mağazayı gözüne kestirip eliyle bize girmemiz için işaret etmişti. Her biri bir askıya yönelirken bende sıkılmamak için kıyafet akmaya başladım. Çoğunlukla elbise giydiğim için ve elbiseleri çok sevdiğim için elbise kısmından bakmaya başladım.

Kocaman mağazanın içinde üçümüzde kıyafet bakmaya başladık. Çiçekli askılı beyaz elbiseyi çıkarıp kısaca inceledim. Bu tarz elbiseler bende fazlasıyla olduğu için geri yerine astım. Bu sırada Pelin yanımıza gelip bize askıda tuttuğu kıyafeti gösterdi. "Bu nasıl? bunu almak istiyorum." Bakışlarım, siyah, taşları olan crop tarzı, sırtı ipli olan şeyde gezindi. "Ben beğendim ama taşları biraz rüküş göstermiş." dedi Arya. Pek onluk bir şey değildi zaten. "Onlar olmadan da bir farkı kalmaz gibi. Çok sade olur." dedim bende. Pelin kararsızca tek tek ikimize baktı. "Yani? Alayım mı, almayayım mı?"

Ardından bize cevap verecek fırsat bulmadan koluna attı. "Neyse ya, alayım ne kaybederim ki?" dedi omuz silkerek. Arya hafifçe güldü. "Para kaybedersin." Pelin buna da omuz silkti. "Olsun ne olacak. Şıklık her zaman önemlidir. Olmadı ablama veririm. O sever böyle şeyleri." dedi umursamazca.

İkimizde önümüze dönerek kıyafet bakmaya dönecektik ki Pelin tekrar seslendi. "Kızlar kızlar!" İkimizde tekrar ona döndük. Başka bir askıyı çıkarıp kıyafeti bize gösterdi. Kalın görünümlü koyu bir ceketti. "Nasıl ama? Alayım mı bunu da?" Benden önce Arya diyeceğim şeyi söyledi. "Sanki pek mevsime uygun değil gibi?" Pelin duraksayarak kısa bir düşündü. Ardından omuz silkerek onu da cropun üstüne attı. "Olsun olsun mevsimi gelince giyerim bende!" 

Başka bir askıyı alıp bize gösterdi. "Bu da var!" dedi heyecanla. Bakışlarım elbisede gezindi. Katlı eteği olan yeşil askılı bir elbiseydi. "Nasıl?" Bu sefer Arya'dan önce ben yorumladım. "Sanki rengi biraz kötü gibi?" Pelin yorumumla elbiseye kısa bir bakış attı. Kısa düşüncesinin ardından yine omuz silkerek onu da alacağı iki kıyafetin üstüne attı. "Onu da alayım ya! Bir hoş göründe eteği." 

Pelin'in bu halinden dolayı Arya'yla bakışırken hafifçe güldük. Pelin başka bir şey arar gibi bakışlarını mağazada gezdirirken konuştu. "Ne oldu kızlar?" Pelin'e dönüp gülerek konuştum. "Bize sormana gerek yok bence ya..." Pelin askıları hızlı hızlı karıştırırken konuştu. "Yok yok. Sormazsam içimde kalır ama almazsam da içimde kalır. Bundan dolayı." Sanırım Pelin biraz alışveriş çılgınıydı.

"Ben alışverişe hep biriyle gelirim. Abim ve Orkun'la bile geldiğim olmuştur." Arya bu cümlesine gülünce Pelin tekrar konuştu. "İkisi de bir tarafta oturup telefonlarından oyun oynarken, asla kıyafetlerime bakmadan beni onaylıyorlardı. Zaten amacım sadece bir yorum cümlesi duymak olduğu için, onların verdiği, "Süpermiş." cümlesi bile beni tatmin ediyordu."

Pelin bir gömleği çıkarıp bize gösterdi. "Bak bu güzelmiş." diyerek onu onaylamıştık ki o bunu da umursamadan gömleği yerine astı. "Yok ya...ayrıca böyle gömleğim çok." Sanırım girdiğimizden beri ilk kez bir şeyi almamak istemişti. 

Yarım saat boyunca mağazada Pelin'in alacaklarını izlemiş, asla takmamasına rağmen istediği yorumları ona vermiştik. Kasaya gelmiştik. Pelin aldığı on beş parça kıyafeti kasada öderken bizde onu bekliyorduk.

Pelin'i beklerken gözüme pandufların ve terliklerin olduğu bir reyon çarptı. Kaşlarım kalkarken mükemmel tatlılıkta olan panduflara baktım. Ama onları olmazsam olmazdı ki şimdi.

Hızla oraya koşup elime ilk dikkatimi çeken pandufu aldım. Ayı kafası şeklinde bir panduftu. Üstelik ışıkları da vardı. Hareket edince renkli ışıkları da yanıyordu. Bu terlik bana Batu'yu hatırlatmıştı. O da tıpkı onun gibi ayıydı. Ama bu ayı ona göre fazla sevimliydi. 

Pelin ve Arya yanıma geldiler. Sanırım kasadaki işini halletmişlerdi. Arkamı dönüp elimdeki pandufu onlara gösterdim. "Bakın, Batu'yu buldum! O da böyle ayı!" dememle ikisi de gülmeye başladı.

"Şirin ya..." diye mırıldanan Arya'ya dönüp yalvaran gözlerle ona baktım. "Ne olur bunu alayım! Ne olur!" Şu halim aynı annesine istediği oyuncağı aldırmaya çalışan küçük bir çocuk gibiydi.

Arya bana kıyamayarak ellerini uzatıp yanaklarımı sıktı. "İyide yazın ortasında ne pandufu?" diye sordu yanaklarımı sıkarken. Ellerini yüzümden çektim. "Benim için yaz kış fark etmez. Ben bununla evde dolaşmak istiyorum! Batu'nun kafasını ezercesine!"

İkisi de aynanda güldüler. "Tamam tamam al bakalım!" Aldığım cevapla beraber sevinçle kasaya yöneldim. Yüzümdeki sevinç gülümsemesiyle beraber çift pandufu kasadaki adama uzattım. "Bunu alıyorum." 

Batu'nun kafası için 50 TL vermiştim. Ona göre pahalıydı bence. Pandufumun bulunduğu poşeti alarak zıplaya zıplaya dönüp ikilinin yanlarına ilerledim. Pelin koluma girince bende diğer kolumda Arya'nın koluna girdim. Hızla mağazanın çıkışına yöneldik. Artık eve gidecektik.

🍰

Herkes uyuyordu. Benim ise uykum yoktu. Ali, Orkunlardan gelmiş direkt koltuğa geçip uyumuştu. O kadar üşenmişti ki odasına bile çıkmamıştı. Zaten o koltuk onun ikinci yatağı gibi bir şeydi. Arya'da, Ali geldikten sonra odasına uyumaya gitmişti. Bense mutfak kısmında duruyordum.

Dolaptan çilek parçalı tablet çikolata çıkardım. Bu en sevdiğim çikolataydı açıkçası. Çikolatadan büyük bir ısırık aldım. Bende artık yavaş yavaş uyumalıydım. Yarın yine iş vardı.

Elimdeki çikolata ile odama doğru adımlar attım. Ayağımda adını, 'Batucuk' koyduğum pandufla yerlere Batu'nun kafasına basıyormuşcasına sert sert basarak merdivenlerden çıktım. Rahatlatıyordu böyle yapmak. Sanki Batu'nun kafasını eziyor gibi bir his veriyordu. Panduflarımın kulaklarında ışıkları bile vardı. Batu'ya bin kat çekerdi bu panduflar. Batu'nun kulağında var mı böyle ışıklar? 

Panduflarımı yatağımın yanına koydum. Ardından yatağıma uzanıp çarşafı karnıma kadar çektim. yatağımın yanındaki komidinin üstünde duran telefonumu aldım. Kontrol etmem gerekiyordu. Umarım çok karıştırmamıştır. 

Önce mesajlara girip Arya dışında birisine atmış mı diye kontrol ettim. Bir yandan çikolatadan koca bir ısırık daha aldım. Sadece Arya'ya yazmıştı o da bana ulaşmak içindi. Oradan çıktığımda ekranımdaki fotoğrafı yeni fark etmiştim. Manyak adam ekranıma kendi fotoğrafını koymuştu. 

Bakışlarım fotoğrafta gezindi. Üzerinde siyah bir tişörtün olduğu ve biri tarafından beline kadar görüntüsü olan bir fotoğraftı. Arkasında kafenin manzarası vardı ve muhtemelen terasta çekilmişti. Sinirle kendi kendime bir şeyler mırıldandıktan sonra galerime girdim. Maalesef galerimi de işgal etmişti. Bazı fotoğraflarında benim fotoğraflarımdaki pozlarımın taklidini yapmıştı ve bunu tekte anlamıştım. Çikolatadan tekrar ısırık aldım.

Birinde dil çıkardığım pozu taklit etmiş, diğerinde telefon yakın açısını ve fotoğraftaki yapmış olduğum yüz ifademi taklit etmişti. O kadar çok fotoğrafım vardı ki ve hepsi de tamamen öylesine çekmiş olduğum şeylerdi. Bunlar tamamen özelimdi!

Diğer fotoğrafları inceledim. Üç tanesini yatakta uzanırken çekmişti. İki fotoğrafı da banyosunun aynasından çekmişti. Bütün fotoğraflarda da o bana baktığı zamanlar yüzünde bulunan alaylı ifadesi vardı.

Sosyal medyaya girip yeni şifremle beraber hesabıma tekrar girdim. Tek amacım kısaca bildirimleri kontrol etmekti. Aşk kafesinde çalışmadan önce, takipçi sayım binlerdeydi. Aşk kafesinin pastacısı olduktan sonra takipçi sayım on binlere kadar çıkmıştı ve hala da yükselmekteydi. Batu'nun takipçi sayısı ise benim kat kat fazlamdı. Tabi o baya uzun zamandır ve benden daha çok popülerdi.

Aşk kafesinin yeni pastacısı olarak ilan edildiğim için Aşk kafenin hayranları beni de takibe alıyordu sürekli. Aşk kafenin sitesinde ve sosyal medya hesaplarında benimde pastacı olarak adım geçiyordu ve hemen üstümde de Batu'nun adı geçiyordu.

WhatsApp'a girip gelen mesajları kontrol ettim. Can'dan mesajlar geldiğini fakat buna sadece görüldü atmış olduğumu gördüm. Tabi ki Batu mesaja bakıp umursamadan çıkmıştı. Sinirle nefesimi verirken ondan gelen mesajları okudum.

"Selam Şirin?"

"Bugün izin günün ya? Müsait misin?"

"Müsaitsen beraber dışarı çıkalım mı? Gezeriz falan?"

Uykum gelene kadar sosyal medyada video izlemiştim. Gözlerim kapanmaya başlayınca artık ara verme kararı almış ve telefonu komodinime bırakıp kendimi uykunun kollarına bırakmıştım.

🍰

Kafenin önüne gelmiştik. Dönüp arabadan bize bakan Arya'ya el salladım. O da karşılık verince arkamızı dönüp kafeye ilerledik. Can bugün yoktu. Bana haber vermeden erken gelmişti sanırım. Elbette bana haber vermek zorunda değildi fakat biz hep beraber gelirdik ondan bunu garipsemiştim.

İçeri girdiğimizde ne Batu, ne o etrafta görünmüyordu. Nil abla elini tuttuğu kızıyla beraber yanımıza geldi. Gülümseyerek bana ve Ali'ye baktı. "Hoş geldiniz...arkadaşınızda sizden önce geldi. Yukarıda çalışıyor o da." Bu cümlesini başımı sallayarak tebessüm ettim. "Hoş bulduk." 

Afra bana kocaman gülümsedi. "Şirin abla bugün de çok güzelsin!" Ona gülümsedim. "Senin kadar değil prenses." Biz birbirimize gülümserken Nil abla Afra'ya döndü. "Yürü Afra! Artık yukarı çıkacaksın ve kahvaltını yapacaksın! Daha seni anaokuluna bırakacağım!" Nil abla Afra'yı kendisiyle beraber merdivenlere ilerletince Afra omzu üzerinden bana dönüp el salladı. Bende ona karşılık verdim.

"Şirin'ciğim?" Bakışlarım kasanın arkasında duran Pelin'e kaydı. "Abin mutfakta mı?" Başını olumsuz anlamda iki yana salladı. "O uyuyor." Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Batu bu saatte uyuyor mu? Hayret. Normalde erken gelip pastalarına başlardı.

"Vay be...Batu uyuyor mu? Normalde benden önce gelip pastasına başlardı." dedi anlamsızca. "O erken koşu yapmaya gitmişti. Sonrada uyumuş. Zaten kalkar birazdan." dedi. "Batu sürekli koşuya gidiyor mu?" Evdeki spor aletlerinden onun sık spor yaptığı zaten belliydi ama.

Pelin başını salladı. "Yani önceden sürekli giderdi ama şuan daha az gidiyor. Bazen kafedeki işleri bitince gidiyor bazen de erkenden kalkıp gidiyor." diye açıkladı. Başımı anladım dercesine salladım.

Aklıma sinsi planlar gelmişti. Batu'ya eğer benimle iş arkadaşı olmazsa onu pişman edeceğimi ima etmiştim. O zaman başlayalım bakalım. Her zaman o mu bana karışacaktı sanki.

Etrafıma bakındım. Ali çoktan işine başlamış müşterilere sipariş götürüyordu. Müşteriler çoktu normalde bu saatlerde çok dolu olmazdı ama bugün fazlasıyla vardı. Pelin bir şeyler düşündüğümü anlayarak göz kırpıp başını ne olduğunu anlamak istercesine iki yana salladı. Pelin'e doğru yaklaşarak fısıldadım. "Şu evin anahtarını bir verir misin? Sadece abine küçük bir sürpriz yapacağım." diye fısıldadım.

Pelin gözlerini irice açtı. "Abim hakkında beyninde nasıl planlar kurdun?" İmalı sorusuyla beraber kaşlarım çatıldı. "Saçmalama Pelin! Sadece küçük bir sürpriz yapacağım!" diyerek  sinsice gülümsedim. Pelin o tarz bir şey olmadığını anlayınca bana daha çok yaklaşarak benim gibi fısıldadı. "Bu çok tehlikeli. Ya sen oradayken uyanırsa? Çok fena olur..."

Hafifçe sırıtarak koluna iki kere hafifçe vurdum. "O zaman on dakika içerisinde gelmezsem, mutfakta helvamı kavurup, müşterilere tadımlık olarak dağıtırsınız. Helvam çilekli olsun." Pelin bu cümleme sadece güldü.

Ardından cebinden bir anahtar çıkarıp bana uzattı. "Al bakalım. Ne yapacaksan çabuk yap." Sırıtışımı büyüterek anahtarı elinden aldım. "Teşekkürler!" diye fısıldadım sevinçle. Pelin cevap olarak sadece göz kırpmıştı.

Hızla kafeden çıkıp, kafelerinin hemen yanındaki evlerine girdim. Daha önce Batu'nun odasına yanlışlıkla girmiştim. Oradan biliyordum odasının nerede olduğunu. Merdivenleri hızlı bir şekilde çıktıktan sonra koridorun sonundaki odasına ulaşmam saniyelerimi almıştı. Dikkatle ve yavaşça odasının kapısını açtım. İçimde, ya uyanmışsa diye büyük bir korku vardı. 

Kafamı içeri sokup yatağa baktığımda onun hala uyuyor olduğunu görmek rahat etmemi sağlamıştı. Kapıyı yavaşça aralayarak içeriye süzüldüm. Ses olmasın diye kapıyı arkamdan kapamadan etrafı inceledim spor kıyafetlerini çıkarıp köşeye atmış olduğunu gördüm.

Üstünde beyaz bir tişört altında ise siyah bir eşofman vardı. Yatakta yüz üstü yatmış kafası yana çevirmişti. Dudakları aralıklı ve saçları dağınıktı. Batu'yu ilk defa uyurken görüyordum. Normal olduğunun aksine masum bir bebek gibiydi. Sesli nefes alıp verişlerini duyabiliyordum.

Yatağının yanında dikkatle ve yavaşça eğildim. O kadar garipti ki o uyuyorken yüzünü saatlerce izleyebilirmişim gibi hissediyordum. Bana saçma gelirdi böyle şeyler. Ne bileyim uyurken birini izlemek falan. Kardeşimi bile uyurken izlemezdim. Ama şu an ilk kez birini saatlerce izleyebilirmişim gibi hissediyordum.

Geçen günlerde Ali'nin arkadaşı aynı zamanda karşı komşumuz olan Sinan bizim evde uyuya kalmıştı ve bir dakika bile izlemeden kolundan tutup zalimce sarsa sarsa uyandırmıştım. Şu an bu konuya nasıl girdik acaba?

Aklımdakileri boş vererek ayağa kalktım. Çantamdan çıkardığım açık kırmızı dudak kaleminin kapağını açtım. Dudaklarım sinsice yukarı kıvrılmıştı. Yatağın yanında konum alırken hafifçe üzerine eğildim. Dudak kalemi ile tişörtün sırtına yazmaya başladım. Özenle güzel yazmaya çalışırken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Ardından yazımın köşelerine birer tane büyük çilek çizmiştim. 

Yazan yazıyı görünce beni asmasaydı iyi olurdu. Çünkü sırtına., 'Şirin Pastacı'nın kölesiyim' yazmıştım. 

İşimi halletmemle hızla geri doğruldum. Dudak kalemini kapatıp tekrar cebime attım. Sanat eserime son kez baktıktan sonra başımla kendimi onayladım. "Harika..."

Telefonumu çıkarıp önce onun fotoğrafını çektim. Ardından komodine ona ait olan telefonu alıp kilitsiz olduğu için kolayca açtım. Yüzümdeki sinsi gülümsemeyle kamerasını açıp onu ve lakabımla beraber sanat eserine dönüşen sırtını da kadraja alarak, galerimdeki fotoğraflarında ki ifadesinin taklidini yaparak güzel bir selfie çektim.

Selfieyi çektikten sonra gülerken ses çıkarmamak için elimi ağzıma örttüm. Bir süre galerisini açıp fotoğrafa bakmazsa eğlencemin süresi uzayabilirdi. Telefonunu tekrar komodine bırakıp uyanabilir diye hemen odadan çıktım.

Acaba Batu yazıyı görünce ne tepki verecekti? Umarım çıkmadan önce tişörtün sırtına yazdığım yazıyı fark etmezdi.

Bölüm sonu!

Bölümü beğendiniz mi? Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bana destek olmak için oy verip yorumlar yaparsanız çok sevindirirsiniz 💖

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere 🤍

Ig: dilek.wt

Kitap Ig: Askpastasiofficial

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top