11.BÖLÜM : ÇİLEKLİ RÜYALAR
11.BÖLÜM : ÇİLEKLİ RÜYALAR
Pelin arkamdan gelirken son bir veda etmek için salona ilerledim. "Kalsana burada mesai işte!" dedi Pelin arkamdan gelirken. Omzum üstünden ona bir bakış attım. "Saçmalama Pelin. Olmaz öyle." Pelin sıkıntıyla derin bir nefes verirken salona girdim.
Hepsinin bakışları bana kayarken konuştum. "Ben eve gideyim artık. Yılmaz amca ve Yeşim teyze beni geçirmek için ayağa kalkınca onları durdurdum. "Geçirmeye gerek yok." Yeşim teyze başını iki yana salladı "Olmaz öyle Şirin kız." Yılmaz amca Batu'yu işaret etti. "Oğlum bıraksın seni. Geç oldu saatte. Yürüme şimdi evine kadar."
Konuşacaktım ki Batu beni konuşturtmadan ayağa kalkarak başıyla kapıyı işaret etti. "Yürü gidelim." Ona bir bakış attığım sırada tekrar kapıyı gösterdi. "Hadisene!" Nefesimi sertçe vererek kapıya ilerledim. Çantamı omzuma asıp ayakkabılarımı giymeye başladığımda hala arkamda durduğunu biliyordum.
Ayakkabılarımı giydikten sonra kalkıp çıkıyordum ki ayağım anlık set basmamla düşecek gibi oldum fakat Batu anında belimden tutarak beni olduğum yere ve kendine sabitlemişti. "Görüşürüz kızım." diyen Yeşim teyzeye gülümseyerek başımı salladım. Batu kendi ayakkabılarını da tek eliyle giyince beni bırakıp arabasını açtı. Arabasının iki kapısı da yukarı doğru açılırken, bana doğru "Bin!" dedi. Kendisi de arabanın önünden dolanarak sürücü koltuğuna ilerledi.
Tavrını umursamadan ön yolcu koltuğuna yerleştim. Kapım kapanırken Batu da sürücü koltuğuna tam olarak yerleşti. O emniyet kemerini takarken bende hemen emniyet kemerini taktım. Ardından arabayı hızla ilerletmeye başladı. Bakışlarım sürücü camındayken hiç konuşmadan yetişmeyi bekledim.
Ortamda bir sessizlik oluşmuştu. İkimizde konuşmuyorduk. Bir süre boyunca hiç konuşmadan kumsalın oradan çıkmıştık. Başımı cama yaslayarak dışarıyı izliyordum. "Evin nerede?" Sessizliği bozan sorusuyla başımı camdan ayırmadan hafifçe ona çevirdim. "Bence çok iyi biliyorsun." İfadesini bozmadan başını salladı. "Biliyorum."
Tekrar bakışlarımı dışarıya çevirdim. Tekrar konuşmadık ve konuşmadan eve yetişmeyi başarabildik. Eve yaklaşınca durmuştu. Başımı camdan ayırarak indiğimde o da benimle beraber inmişti. Arabanın önüne doğru birkaç adım attığımda sesini duydum. "Eve gidince yat hemen. Yarın iş var." Ona sadece bir bakış attım. Başıyla birazdan gireceğim pembe binayı işaret etti. "Hadi! Gir evine." Çantamı düzelterek ona sırtımı döndüm. "Karışıp durma! Sende evine hadi!" Batu'nun arkama düşen adımlarını hissetsem de durmadan ilerlemeye devam ettim.
Gelen ses ikimizi de durdurmuştu. "Şirin?" Bakışlarımı sokağın başından gelen sese çevirdim. Can durmuş bana bakıyordu. İkimize tek tek baktıktan sonra elindeki sigarasını yere atıp ayağıyla söndürdükten sonra bana doğru ilerlemeye başladı. "Bu garson aşığının burada ne işi var?" Batu'ya göz ucuyla baktım. "Yan sokağımda oturuyor." Batu kaşları çatılsa da pek umursamış gibi de durmuyordu.
Can karşımıza yetişince bakışlarını bana çevirdi. "Mesain yok muydu?" Başımı salladım. "Vardı da Yılmaz amca mesai yapmayın dedi." Can anlamış gibi başını salladı. "Bende öyle turlamaya çıkmıştım. Hava alırım diye falan." Batu boş bakışlarını onun üzerinde gezdirirken konuştu. "Bize ne?"
Batu'nun koluna dirseğimle vurarak gözlerimi belerttim ama bu onu umursamadı. Başıyla sokağın başını işaret etti. "Geç oldu hadi dön sen. Şirin de evinde girecek zaten." Can, Batu'ya uzun ve ciddi bir bakış attıktan sonra bana döndü. "İyi geceler sana." Tebessüm ederek başımı salladım. "Sana da." Bana son bir bakış attıktan sonra dönüp geri sokağın sonuna ilerlemeye başladı.
Bu sırada Batu'nun sesini duydum. "Bak bak, detayı gördün mü? Sanaymış! Bana yok ya hani! Oyo gocolor sono!" Bakışlarımı kaldırıp ona sinirli bir bakış attım.
Ama o bunu umursamadan arabanın tekrar önünden dolamaya başladı. Geri çekilerek yolun kenarına geçtiğimde o da arabasına bindi. Arabasını ilerletmeden önce elini direksiyona yerleştirerek bana döndü. Başıyla hadi dercesine kapımı işaret etti. Sıkıntıyla nefesimi vererek sırtımı dönüp kapıya ilerledim. Adımlarımı git gide hızlandırırken bir yandan çantamdan anahtarımı çıkardım. Anahtarı deliğe soktuğumda bakışlarım hala arabasından benim girişimi izleyen Batu'ya kaydı. Bakışlarımla ona git dercesine işaret yaptım. Gitmeden kapıdan girişimi bekleyince sinirle kapıyı açarak içeri girdim.
Tek katı çıktıktan sonra, ayakkabılarımı çıkarırken, anahtarımı da deliğe sokarak kapımı açtım. İçeri girerken kapıyı arkamdan kapattım. Önce önü gören cama yani salona girip salonun camından arabasını kontrol etmek ister gibi baktım. Tam bu sırada bana camdan sırıtarak el sallayan onu görünce anında kaşlarımı çattım. Ve artık uzaklaşmak için arabasını ilerletmeye başlamıştı. "Of! Keşke baktığımı görmeseydi ya! Şimdi kendini yine bir şey sanacak!" diye söylendim kısık sesle.
Ardından Arya ve Ali aklıma gelince hemen L koltuğumuza döndüm. İkisi de koltukta yayılıp uyuyakalmışlardı. Televizyonda da bir film vardı. Orta masada hem lahmacun hem de salata kutuları, kaseleri vardı. "Asla...asla artığınızı toplamam! Uyanınca beraber toplarsınız." diye mırıldanarak üzerinde yatmadıkları kısmın altından bir pike çıkardım. Pikeyi üzerlerine örttükten sonra parmak uçlarımda yürüyerek Amerikan stili mutfağımıza ilerledim.
Dolaptan dondurma kutusunu kaparak çekmeceden kaşık aldım. Ardından ışığı kapatarak etrafı karanlığa bürünmesine sebep oldum. Etraf kararır kararmaz aceleyle merdivenlerden çıkmaya başladım ki aceleden takılıp düştüm. "Ah! Kahretsin!" Bileğimde pek bir şey kalmamış olsa da böyle darbelerde acıyabiliyordu.
Tırabzanlara tutunarak dikleştiğimde üst basamakta ki dondurma kutusu ve kaşığı da alıp yoluma aynı hızımda devam ettim. Basamakları çıkıp odama yetişince önce üzerime ayıcıklı pijama takımımı giydim. Ardından makyajımı silerek en rahat halime kavuştum. Bedenimi yatağa atarak dondurmayla kaşığı kucağıma bıraktım. Kapağı açıp kaşığı sokarak büyük bir parçayı ağzıma attım. Büyük parçayla bir anlığına dişlerim sızlarken komodinin üstünden kitabımı alarak kaldığım sayfayı açtım. Kitabı yatağıma sabitlerken çilekli dondurmamla kitabıma eşlik ettim. Bu çileğe gerçekten aşıktım. Sanırım tek aşkım çilekti.
En sevdiğim kitabı Gurur ve Önyargı'yı üçüncü okuyuşum oluyordu ve ben asla okumaktan bıkmıyordum. Kaşığımda ki koca dondurmayı yine ağzıma sıkıştırdım. Bu kitabın filmini de, kitabını da çok severdim.
Dondurmadan yeteri kadar yedikten sonra kapatıp kaşıkla beraber komodine bıraktım. Ardından kitabımı alarak sırtımı yatağımın başına yaslayıp okumaya devam ettim.
🌺
Üzerimdeki beyaz, kısa kolları tül olan cropumun altına giydiğim, altı fırfırlı, mini kot eteğimi düzelttim. Elimdeki nar çiçeği tonlarında, çiçekli bandana mı at kuyruğu yaptığım saçıma süs olarak yerleştirdim. Ardından askılı hasır çantamı alarak omzuma astım. Son dokunuş olarak birilerine inat diye üzerime, her tarafıma bol bol çilekli parfümümden sıktım.
"ŞİRİN! UYANDIN MI?" Sorusuna odadan çıkarak güzel bir cevap verdim. Banyonun açık kapısından dişlerini fırçaladığını gördüğüm Ali'ye çok kısa baktım. Üstü çıplaktı. Altında sadece gri pijaması duruyordu. Siyah saçları yeni uyandığı için dağınıktı. Ve her sabah öyle olduğu gibi.
Basamakları inerken bakışlarım yemek masasında gezindi. Arya hızlı hızlı hareket ediyor ve kahvaltılık şeyleri masaya koyuyordu. Ayrı bir eve çıktığımız günden beri hep kendini kahvaltı hazırlamaya alıştırmıştı. Biz söylemesek de kendisi bizden önce kalkıyor ve uyandığımız an onun hazırladığı kahvaltı sofrasıyla karşılaşıyorduk.
Hemen her zaman ki yerime oturdum. O çayları bardaklara doldururken bakışlarım onda gezindi. Beyaz bir cropun üstünde gri çizgili bir blazer ceket ve onun takımı olan bol bir pantolon giymişti. Saçlarını benim gibi at kuyruğu yapmıştı.
Çayları doldurduktan sonra her zaman ki baş köşeye geçti. "ALİ! HADİ KAHVALTIYA!" Bağırışıyla beraber hem adım sesleri hem de yüksek bir ses duyuldu. "Bağırma be! Geldim avukat hanım!" Arya ona bakmadan kahvaltısına başlayınca bende ona eşlik etmeye başladım. Aldığım ekleme önce güzelce bal ve kaymak sürdüm. Ali hemen karşıma oturunca hazırladığım ekmeği ona uzattım. Ali ekmeği ağzıyla uzanarak elimden kapınca kendime de bir tane hazırladım.
"Nasıl geçti mesai?" diye sordu Arya ciddiyetle. Ali hafifçe güldü. "O herif yine burnundan getirmiştir." Başımı iki yana sallayarak çayımdan iki yudum aldım. "Yapmadık ki." İkisinin de kaşları çatıldı. Arya başını kaldırıp bana bakınca tekrar konuştum. "Yılmaz amcalarda oturdum biraz. Sonra da kalkıp gittim. Batu beni eve kadar bıraktı."
Ali anında kaşlarını çattı. "O bu eve girmedi değil mi?" Başımı sallamamla Ali kaşlarını daha da çattı. "Abla girmedi değil mi?" Kaşlarımı çatarak başımı kaldırıp Ali'ye baktım. "Başımı sallıyorum ya! Girmedi korkma!" Ali rahatlamış gibi nefes verdi. "Girseydi zaten tüfekle basardım o kafeyi!"
Arya alay edercesine göz ucuyla Ali'ye baktı. "Ali senin tüfeğin mi var?" Ali rahatça sırtını sandalyesine yaslayarak çayından yudum aldı. "Yok ama bulurdum." Kaşlarım çatılırken Ali'ye kınar gibi bakışlar yollarken başımı salladım. "Hep o Sinan'lar değil mi? Pek tekin çocuk değiller zaten!" Ali şaşkınlıkla bana döndü. "Ne alaka abla ya? Bir ısınamadın şu çocuklara! Ne garezin var anlamıyorum!"
Ekmeğime reçel sürerken umursamazca konuştum. "Ben anlamam Ali! O çocuklarda çok serseri tipi var!" Ali ekmeği ağzındayken cevap verdi. "Değiller ama!" Arya peynirden büyük olmayan bir parça koparırken bize katıldı. "Yani bence de pek tekin durmuyorlar ama Ali'nin de uzun zamandır arkadaşları."
Sohbetimizi Arya'nın masada ki çalmaya başlayan telefonu bozmuştu. Arya masadan kalkmadan aramayı yanıtlayarak telefonu kulağına yerleştirdi. "Alo?" Karşı tarafı dinlemeye başladı. Ardından bakışlarını sofraya indirdi. "Şu an düşünmüyorum, anne." Tekrar karşı tarafı dinledi. Önünden bırakmış olduğu bir tutam saçını kulağın arkasına sıkıştırdı. "Önümde öyle bir plan yok. İşim var kapatsam olur mu?"
Ali'yle susmuştuk ama yemeğimizi de yiyorduk. Bu artık alıştığımız bir şeydi. Biz Arya'yla çocukluk arkadaşıydık ve ben onun, o benim bütün dertlerimi sıkıntılarımı bilirdik. Öncelerden, memleketimiz Trabzon'da yaşanılan şeyler hala onun hayatına etkiliyordu. Bize onlar artık etki etmese de Arya gibi birisi yapılanı her şeye rağmen unutmazdı ve unutmuyordu da. Biz aslında Trabzonluyduk. İstanbul'a yerleşeli yaklaşık yedi yıl oluyordu.
"Hadi kahvaltımıza devam edelim." dedi Arya telefonunu kapatarak. Biz zaten devam ediyorduk o sadece bize katılmıştı. Üçümüzde sessizce sadece kahvaltımızı etmeye başladık.
🌺
Bakışlarım Ali'yle benim ortamda yürüyen Can'a kaydı. Omzumla koluna hafifçe çarptım. "Ee? Şimdi yeni patronun hakkında ne düşünüyorsun? Dün az çok gördün muamelesini." Küçümser gibi güldü. "Hep böyleyse dayanırım be yavrum."
Bakışlarım Ali'ye kaydı. Ali, kocaman olmayan ama en az bir Fil kadar iyi duyana kulaklarıyla son kelimeyi duymamış olması oldukça şaşırtıcıydı. Muhtemelen ya bir şey düşünüyordu ya da başka bir şeye odaklıydı.
Bakışlarımı tekrar Can Caner'e çevirdim. "Biraz gıcık birisi." Başını bana katılırcasına sallarken önüne döndü. "Biraz öyle sanırım." Ali ön yolcu koltuğundan omzu üstünden gözlerini kısarak buraya baktı. "Abla! Normalde sen öne geçerdin şu an neden geçmedin?" dedi şüpheyle.
Omuz silktim. "Ne bileyim Ali? Bir baktım sen öne oturmuşsun bende bozmadım. Zaten hep öne geçmek istemez miydin?" diye sorduğumda başını hemen iki yana salladı. "Arkası benim geniş tahtımdı." Arya alaylı bir ifadeyle hafifçe gülerek ona baktı. "Pardon? Nereden senin tahtın oluyormuş?" Ali hepimizi umursamadan yüzünü buruşturarak önüne döndü. Kafasını cama yaslayarak yolu izlemeye başladı.
Çok geçmeden yetişmiştik Arya her zaman ki gibi bizi bırakıp kendisi yoluna devam etmişti. Kafenin kapılarından içeri girdiğimizde kasada deftere bir şeyler not alan Pelin başını kaldırınca bizi gördü. Yazısını tamamladıktan sonra dikleşerek bana baktı. "Hoş geldin, arkadaşım!" Gülümseyerek karşılık verdim. "Hoş buldum." Bakışları Ali'ye gidince ifadesi ciddileşti. Bakışlarını hemen geri önüne çevirdi. Onlara sırıttıktan sonra Can'a döndüm. "Sende işine başlarsın ben gidiyorum." Can tebessüm ederek başını sallayınca mutfağa ilerledim.
Mutfağa girdiğim an bakışlarım Batu'nun tezgahında yan yana pasta yapan ikiliye kaydı. Bunlar sürekli yan yana takılmak zorunda mıydı acaba?
Tezgaha yerleşmeden önce çantamı çıkarıp kapının yanında ki duvarda bulunan askıya asıp beyaz, yarım kollu aşçı ceketini üzerime giydim. Ardından beyaz boneyi de kafama takıp sıkıca arkadan bağladım. Yavaşça yerime ilerlemeye başladığımda Batu'nun bakışları beni buldu. "Sonunda gelebildiniz." Yüzüme ifade yerleştirmeden mırıldandım. "Geç kalmadım ama sen yollarımı gözlediysen bilemem."
Batu kaşlarını çattı. "İşim gücüm yok de senin yollarını mı gözleyeceğim kızım?! Geç yerine başla çalışmaya!" Anlaşıldı. Bu adam şakadan da anlamıyordu. Daha doğrusu kendisiyle alay edilmesine katlanamıyordu. Sıradan bir Huysuz Pastacı işte.
Tezgahıma geçince çekmeceden iki eldiven çıkardım. Beyaz eldivenleri elime geçirirken bakışlarım Tuğba'da durdu. Bana yapmacık bir tebessüm sundu. Karşılık verme gereği duymadan pişmiş keklerden aldım.
"Bir sorun olursa söylersin." Tuğba başını sallayarak Batu'ya gülümsedi. "Çok teşekkür ederim. Çok yardımcı oluyorsun." Batu bir elini tezgahına yaslayarak ifadesizce konuştu. "İşim bu olduğu için." Evet, bu da kaba bir öküzün vereceği bir cevaptı.
Pasta keklerini keserken bakışlarımı keklerden ayırmadım. "O zaman ben yerime geçeyim." dediğini duydum kızın. "Geç." diyerek önüne dönmüştü. Yoğun bakışlarını üzerimde hissetmeye başlarken buna bir tepki göstermedim. "Hızlı çalış. Zaten dün de mesai yapmadık." Bakışlarımı kaldırmadan cevap verdim. "Biliyorum. Her zaman hızlı çalışıyorum."
Batu'nun bakışları hala üzerimdeydi. Bakmasam bile bunun farkındaydım. İşte tam şu an önüne dönüp yaptığı bol çikolatalı pastasına devam etti. Konuşmadan pastama devam ettim.
Çilekli pastamı güzelce hazırladıktan sonra alıp rafa bıraktım. Tam bu sırada Batu'da tam arkamda, dibimde durup iki pastasını rafa bıraktı. Sırtım bedenine değerken portakal çiçeği kokusu da bana ulaştı. Geri çekilmeden ellerini rafın demirlerine yaslamasıyla duraksadım. Çıkmak için arkamı dönünde karşı karşıya ve yakın bir pozisyonda duruyor bulunduk. Bakışları dimdik kahverengi gözlerimdeyken, başımı yüzüne bakabilmek için kaldırırken yutkundum. Bakışlarım üzerine inince beyaz aşçı ceketinin iki düğmesinin açık olduğunu fark ettim. Ona bakmadan ellerimi uzatıp düğmelerini kapattım. "Dikkat et." dedim düğmesini işaret ederken.
Kapattığım an gömleğinde duran ellerimi tutup kendinden uzaklaştırdı. Ardından bana sert bir bakış attı. "Çalış." dedi ve dönüp tezgahına ilerledi.
Nefesimi vererek tezgahıma geçtim. Yeni bir kek alarak tekrar pasta yapmaya başladım. Yaklaşık yaptığım dört pastanın ardından duraksadım. Son yaptığım pastamı da rafa eklediğim sırada tekrar tezgahıma ilerleyecektim ki kapı açılınca bakışlarım kapıya çevrildi. Pelin eliyle beni çağırdı. Kaşlarım çatılırken mutfaktan çıkıp, kasanın yanında duran Pelin'e ilerledim. "Ne oluyor?" Eliyle otuzlu beşli veya kırklı yaşlarında olan bir adamın oturduğu masayı işaret etti. "Senin pastanı yiyor ve pastacısıyla konuşmakta çok ısrar etti. Biraz gergin gibiydi ama sadece konuşacağını söylüyor."
Kaşlarım çatılırken bakışlarımı dümdüz duran çatık kaşlı adamda gezdirdim. "Tamam." Tam gidecektim ki Pelin kolumdan tutarak beni durdurdu. Omzum üstümden ona Ne? dercesine bakınca konuşamaya başladı. "Eğer haddini aşarsa ben buradayım." dedi ağır abi tavırlarıyla göz kırparak. Bu hareketi beni güldürürken başımı salladım.
Dönüp hızlı adımlarla adamın yanına ilerlemeye başladığımda adamın bakışları beni buldu. Daha da çatılan kaşlarıyla beni süzdükten sonra bakışları yüzüme çıktı. Yetişir yetişmez sordu. "Bu çilekli pastayı siz mi yaptınız?" Başımı salladım. "Evet, efendim. Bir sıkıntı mı var?"
Adam alayla güldü. "Boğuluyordum lan! Boğuluyordum!" Nezaketen yüzüme kondurmuş olduğum tebessümümü arttırdım. "Biraz daha nazik konuşmanızı rica ediyorum." Adam kaşlarını mümkünmüş gibi daha da çattı. "Yaptığın pasta nazik olsaydı öyle konuşurdum! Kocaman çilek çıktı içinden resmen bütün bütün koymuşsun! Bir aptal bile böyle yapmaz!" Sesini yükseltmesiyle kaşlarım çatıldı. Anında yanıma çatık kaşla yaklaşan Pelin'i fark ettim. "Sesini kıs önce!" dedi sitemli bir sesle.
Sakinliğimi koruyarak derin bir nefes aldım. "Bakın beyefendi öncelikle bana hakaret edemezsiniz. Ayrıca, yediğiniz pastanın olayı o zate-" Adam elini masaya sertçe vurdu. "Kes lan!" Pelin adama doğru atılacaktı ki onu geri çektim. Müşterileriydi sonuçta. Adları kötüye çıksın istemezdim. Ama bu adama karşı hakkımı da elbet savunurdum.
Kaşlarım çatılırken konuşacaktım ki bir anda biri beni yana çekerek ellerini masaya dayadı. "Bana anlat!" Kaşlarım daha da çatılırken hemen yanımda adam öfkeli bir ifadeyle bakan şahıs Batu'dan başkası değildi.
Adam elini kaldırarak karşılık verdi. "Ne diyorsun? Sen kimsin!" Batu masanın karşısından adama daha çok yaklaştı. "Bana anlat diyorum bana anlat! Onunla ve pastasıyla ilgili ne derdin varsa bana söyle!" Adamın yüksek sesine karşılık daha yüksek bir sesle karşılık veriyordu.
Ali ve Can'da yanımıza gelmiş anlamsızca olanı izliyordu. "Tamam! Kocaman kocaman çilekleri doldurmuş boğuyordum neredeyse! Gurmeyim ben gurme!" Batu, öfkeyle bağıran adama onun katı olan bir öfkeyle cevap verdi. "Başlarım lan gurmesine! Daha menüyü anlamasını bilmiyor! Gurmeymiş! Çok büyükse de çok küçükse de yiyeceksin!"
Adam çatık kaşla Batu'ya bakarken oturduğu yerden kalktı. Batu başıyla çıkış kapısını işaret etti. "Çık! Çık kafemden! Uyduruk gurme! Gelmiş gurmeyim diye pastacıya dikleniyor!" Adam ayıplar gibi Batu'ya bakarken, elini sen göreceksin dercesine hareket ettirdi. "Hareket yapma! Çık!"
Adam çıkmıştı fakat kafedeki herkes bize ve Batu'ya bakıyordu. Şu an insanların gözünde haksız gibi bir görüntümüz vardı. Batu, masalarda oturan ve burayı çeken kadına parmağıyla işaret yaptı. "O videoyu silmezsen seni dava ederim, içinde bende vardım." Kadın hemen telefonunu indirdi.
"Oğlum ne yapıyorsun?!" Yeşim teyzenin sitemli sesini umursamadan bileğimi kavrayarak kendisiyle beraber beni de mutfağa ilerletti. Mutfağa girdiğimiz an kolumu çekerek ona döndüm. "Batu!" Kaşlarını çatarak sinirle bana yaklaştın "NE?!"
"Ne, ne ya? Efendim der insan!" dedim fakat o inatla "Ne?!" dedi. Sinirle derin bir nefes aldım. "Ben pastamı insan gibi savunurdum!" Kaşları daha da çatılırken karşıma yaklaştı. "Şirin Pastacı başlama! Ben savundum bitti işte! Çilekli pastalarına benden başka kimse laf edemez!" Kaşlarım derince çatıldı. "Sende edemezsin!"
Batu tam ayak ucumda durdu. Hala sinirli bir hali vardı. Çabuk sinirlenen bir insandı ve öfke sorunlarından dolayı bu kadar tepki vermişti tahminime göre. Öfke sorunları olduğunu söyledikten sonra biraz internetten araştırmıştım.
İçeriye girenlerle bakışlarımız onlara çevrildi. "O adam sana bir şey mi dedi abla?" Başımı hayır anlamında iki yana salladım. "Önemli değil Ali işine dönebilirsin." Ali kalmaya devam edince, "Hadi Ali!" diye tekrarladım. Sıkıntılı bir nefes vererek dönüp mutfaktan çıktı. O çıkınca Pelin bana imayla göz kırparak peşinden çıktı. Can bakışlarını bir benim bir Batu'nun üzerinde gezdiriyordu. "Sende çık! Güzelce temizle masaları, yerleri! Gözüme çarptığı an fena olur! Hiç durma!" Can tahammülsüz bir nefes vererek geri çıktı.
"Oğlum sen manyak mısın yavrum? Herkesin içinde müşteriyi nasıl kovarsın?" Batu sinirle konuştu. "Tekrar göstereyim mi anne?" Annesi sabır çekerek dönüp kapıya ilerledi. Elinde çekirdeklerle bizi izleyen Nil abla kalmıştı bir tek. "Abla çıkmayı düşünüyor musun yoksa mutfakta bir işin mi var?" Nil abla elini ağzına öreterek gülüşünü dindirdikten sonra elindeki kabukları kapının yanında çöpe attı. "Gideyim de internette yapacak güzel bir açıklama hazırlayayım. İnsanlara gösteri verdin..." Ardından hemen mutfaktan çıktı.
"Keşke daha kibar davransaydın! Kafenin adı kötüye çıkmasın da! Gerçi kibarlık kim sen kim?" Diye söylenerek yerime ilerlediğinde bana dönerek kendi tezgahına yanaştığını hissettim. "Haklısın keşke, "Lütfen defolun gidin. Gitmezseniz sizi kovmak zorunda kalacağım." falan deseydim değil mi?" dedi alay edercesine bir sesle. Gözlerimi devirdim. "Hiç ilgilenmeye bilirdin. Ben halledecektim."
Batu alay edercesine başını salladı bu sefer. "Ama ilgilendim! Ve yine olsa yine ilgilenirdim artı olarak aynı şekilde ilgilenirdim!" Tek kaşımı kaldırarak sorgularcasına ona baktım. "Neden peki?" Bu soruya hazırmış gibi anında cevap verdi. "Çünkü kafemizin bir çalışanısın ve artı olarak benim de pastacımsın."
Göz devirerek önüme döndüm. "Bundan sonra karışma." Umursamaz bir sesle hemen cevap verdi. "Bundan sonra daha çok karışırım." Bakışlarımı kaldırıp sinirle Batu'ya baktım Ama o bir anda bütün öfkesi dinmiş gibi sırıtarak bana baktı. "Hoşuna gidiyor değil mi? Benimle uğraşmak?" Sırıtışını arttırarak başını salladı. "Evet, hadi şımar." Yüzümde tahammül edemeyen bir ifade oluşurken nefesimi verdim. Şu sözünden de bıkmıştım. "Ben şımarık değilim, Batu!"
Sadece sırıtarak bakmasıyla tekrar konuştum. "Ben ise sana gıcık kapıyorum! Ve gün geçtikçe senden daha çok nefret ediyorum!" dedim öfkeli ama sakin bir sesle. Sırıtışını bozarak ciddileşti. "Sanki ben sana bayılıyorum! Aşka inanıp, çileği seven birine nefret dışında bir şey hissetmem zaten! Adı bile Şirin! Adım Şirin olsa utançtan ismimi değiştirirdim!"
Sinirle elimi tezgaha vurdum ama fark etmeden fazla sert vurduğum için canım yandı. Rezil olmamak için bunu fark ettirmeden elimi tezgahtan çekip diğer elimle ovuşturdum. "Bak Batu, tekrar söylüyorum...iş arkadaşı olalım. Davranışlarımızı yok edelim. Sadece gerektiğinde konuşalım. Sadece iş arkadaşı olalım." Batu kaşlarını daha da çattı. "Arkadaş falan olmam ben seninle!"
Karşılık olarak benim de kaşlarım çatıldı. "Arkadaş olalım demiyorum zaten! Böyle olmayalım sadece iş üzerinden konuşan iş arkadaşı olalım diyorum! Normal arkadaşlık değil!" Batu umursamadan omuz silkti. "Çıkar o arkadaşlığı aklından, olmayacak çünkü! Seninle hiçbir yakınlık kurmam! Önüne dön ve derhal çalış!"
Sinirle nefesimi vererek yeni bir pasta keki aldım. "Öyle olsun Batu! Ama sen pişman olacaksın! Her yaptığına karşılık verdiğim zaman sen vazgeçeceksin!" Batu bilmiş bir şekilde başını salladı. "Hadi işine dön."
Onu umursamadan yeni bir pastaya başlayacaktım.
🌺
Yemek arası saati gelmişti. Beş on dakika pastam bitene kadar ara vermedim. Pastam bitince Batu'yu çağırmadan direkt üzerimdeki beyaz ceketi asıp, kafamdaki boneyi çıkarıp mutfaktan çıktım. Açıkçası ona sinirliydim ve arayı onunla zehir etmek istemezdim. Kendisi gidip çok sevdiği Tuğba'sıyla beraber bir şeyler atıştırabilirdi.
Atıştıracak şeyleri aldıktan sonra yanıma Pelin geldi. "Sana katılmamı ister misin?" Yanıma bir anda Orkun'da gelmişti. "Peki ben Şirine?" Onlara hafifçe güldüm. "Tabi ki katılabilirsiniz. Hadi gelin yukarı çıkalım." Aslında onlar teklif etmeseydi Can'la yemek isteyecektim.
Üst kata geçip güzel bir masaya geçtik. Oturduğumuz masa denizi harika bir şekilde görüyordu. Çayımı kendime çektiğimde Pelin'de kendileri için aldıklarını önüne çekti. Kruvasandan bir ısırık alırken bakışlarımı onlarda gezdirdim. Orkun çaprazımda Pelin ise karşımda oturuyordu.
"Ne kadar da hoş bir gün." dedi Orkun manzarayı izlerken. Pelin garip bir şekilde gülümserken başını salladı. "Dimi ama! Çok güzel bir gün." Bakışlarım ikisinde gezinirken bir ısırık daha adım. "Yılmaz amcam da yine malzeme almaya gitmiş. Doymuyor bu adam da malzeme almaya. O beyaz doblosunu doldurmadan gelemiyor." Pelin yapmacık bir sırıtışla Orkun'a döndü. "Babam bunları duyarsa ne olur sence?" Orkun sanki güzel bir şeyden bahsediyor gibi hiç bozmadan sırıtarak cevap verdi. "Doblonun önüne bağlanır ve bütün kumsalı turlamak zorunda kalırım."
Onlara gülerek çayımdan bir yudum aldım. Orkun bana döndü. "Arya'm nasıl?" Çayımdan bir yudum daha aldım. "İyi ama nereden senin oluyor?" Orkun sırıtışın bozmadı. "Ben geleceğe yönelik konuşuyorum. İleride olacak zaten." dedi emin bir sesle. "Hiç sanmıyorum." Orkun bana eliyle dur dercesine işaret yaptı. "Öyle diyerek evrene kötü mesaj yollama, Şirine!"
Konuşmadan sadece güldüm. Pelin bakışlarını kontrol eder gibi etrafta gezdirdi. "Ali yok sanırım." Başımı salladım. "En son altta çalışıyordu. Neden ki?" Pelin ciddileşerek omuz silkti. "Öylesine sordum." Ben neden sorduğunu az çok anlamış olsam da ses etmedim.
Orkun hemen bana döndü. "Bak bak ne diyeceğiz...bu akşam iskele de üçümüz yemeğe gideceğiz. Sende gelsene Şirine! Biz üçümüz sıkılırız şimdi!" Pelin'de hemen başını sallayarak Orkun'a katıldı. "Kesinlikle! Sende gel! Lütfen lütfen!" Kaşlarım çatılırken anlamsızca, "Üçümüz derken?" diye sordum. Pelin hemen cevapladı. "Orkun, ben ve minnoş mu minnoş abim."
Hemen başını iki yana salladım. "Olmaz ya. Ben onunla aynı ortama girmek istiyorum daha fazla." İkisi de güldü. "Bizim için gelsen?" dedi Pelin elimi tutarak. Orkun'da diğer elimi tuttu. "Benim için Şirine. Pelo için değil. Ben daha değerliyim." Bir süre anlamsızca bir ona bir ona baktım. "Abime katlanmak istemiyoruz..."
Amaçlarını anlayınca hemen ellerimi çektim. "Tabi! Siz Batu bana sarsın, bana laf etsin sizde kurtulmuş olun diye öyle diyorsunuz değil mi?" İkisi de aynı anda başını iki yana salladı. "Hayır hayır gerçekten!"
Başımı iki yana salladım. "İnanmıyorum size!" Tekrar ellerimi tuttular. "Lütfen Şirine, çok rica ediyorum, lütfen!" Pelin'de hızlı hızlı başını salladı. "Evet! Lütfen!" dedi Ü'yü uzatarak. Tek kaşım kalkarken tek tek ikisine bakmaya devam ettim. "Neden bu kadar isteklisiniz?" Pelin anında cevapladı. "Çünkü sende bizimle ol istiyoruz!"
Kaşlarım sorgularcasına kalktı. "Abinin haberi var mı?" Pelin hemen başını salladı. "Tabi! Var tabi!" Pek inandırıcı gelmese de daha inatçı görünmemek için çok uzatmadım. Ayrıca ısrar edecekleri belliydi. "İyi tamam." İkisi sevinçle dikleştiler. Ardından bir anda ikisi bir yandan bana sarıldılar. "Bir tanesin Şirine!" Kollarından kurtulmaya çalıştım. "Acaba beni boğmazsanız? Eğer böyle devam ederse sizinle gelecek biri kalmayacak gibi." İkisi de hemen ayrılarak yerlerine oturdular tekrar.
"Hadi atıştırmaya devam edelim o zaman!" dedi Pelin yerine yerleşirken. Onlara hafifçe gülerek çayımdan bir yudum aldığım sırada tepsisiyle beraber kendine masa arayan Batu'yu ve arkasından gelen Tuğba'yı fark ettim. Buraya geleceklerine şüphe yoktu.
Batu'nun bakışları bizim olduğumuz masayı bulunca dümdüz buraya ilerlemeye başladı. O yokmuş gibi davranmak en iyisiydi. İkisi buraya kadar gelip boş iki sandalyeye oturdular. "Selamlar!" dedi kız neşeli bir sesle. Pelin ve Orkun ona karşılık cevap vermişlerdi. Batu hemen yanımdaki boş sandalyeye Tuğba ise onun karşısında ki boş sandalyeye oturmuştu.
Bir an önce kalkıp gitmek için yiyeceklerimi hızlı hızlı yiyordum. "Pelin bugün çok güzel olmuşsun bu arada. Hep öyleydin de." dedi Tuğba, Pelin'e bakarken. Pelin bu iltifata sadece gülümsedi. "Sağ ol."
Ardından bakışları beni buldu. "Şirin sen kaç yaşındaydın?" Bakışlarım kıza kalktı. Tamamen yapma olan bir ifadeyle bakıyordu. "24." Kaşlarını kaldırdı. "Hiç göstermiyorsun." Başımı salladım sadece. Bıkmadan tekrar konuştu. "Saçlarını uzatsan daha yakışır gibi. Birde çillerin mi vardı senin? Yeni görüyorum. Kalemle falan mı yaptın?"
Sabırla derin bir nefes aldım. "Öncelikle ben kendimi kısa saçlı seviyorum..." Batu konuşmaya girince devam edemedim. "Çilleri orijinal. Sadece bu zamana kadar kapatmak gibi gereksiz bir karar almış." Kaşlarım çatılırken başımı hafifçe yanımdaki adama çevirdim. "Sana soran olmadı." dedim bastırarak. "Sana soran oldu ama." dedi benim gibi bastırarak ama sadece benim duyacak kadar kısık sesle.
Onu umursamadan önüme döndüm. "Pardon Şirin. Haklısın. Tabi senin kararın ben sadece kendi fikrimi söylemiştim." dedi Tuğba. Bakışlarım ona döndü. "Özür dileyip olayı dramatikleştirmeye gerek yok. Sana ters bir cevap vermedim fikrini söyledin bende sana cevap verdim." Kız buna sadece başını sallamıştı.
Atıştırmalıklarım bitince tepsimi alarak oturduğum yerden kalktım. "Size afiyet olsun." Orkun ve Batu'nun bakışlarını üzerimde hissediyordum. Dik bir duruşla, hızlı adımlarla merdivenlerden inmeye başladım.
Aşağı indiğimde kasanın yanında duran Yeşim teyze, Yılmaz amca ve Nil ablayı gördüm. Onlarla göz göze geldiğimde hafifçe gülümsedikten sonra tepsideki çöpleri atıp tepsiyi yıkayıp kuruladıktan sonra eski yerine bıraktım.
Mutfağa girdiğimde önce askılığa ilerleyip içinden telefonumu çıkardım. Telefonumu açıp Arya'nın numarasını buldum. Tıklayıp aramamın üzerine arama beş saniye sonra açıldı. "Alo?" Sesi ulaşınca konuşmaya başladım. "Akşam Pelinlerle yemeğe gideceğiz dörtlü olarak. Haberin olsun yani. Eve gelince de söyleyebilirdim de şimdiden söylemek istedim ne olur ne olmaz diye." Bir iki saniye sustuktan sonra sesi tekrar bana ulaştı. "Bugün de yoksun yani?"
Boğazımı temizlerken görmeyeceği halde başımı salladım. "Zaten genelde hep evdeyim ya. Sadece dün ve bu gün. Ali'ye bir şey uydursan olur mu? Ben deyince inanmıyor beyefendi. Ona Batu dersen karışmaz ama hiçte susmaz şimdi." Arya'nın cevabı telefon ucundan tekrar ulaştı. "Tamamdır. Keyfine bak sen. Diğer gün de güzel uzun bir sohbet ederiz. Ali zaten o gün Sinanlarla okeye gidecek." Arya kısaca bana net bir şekilde anlat diyordu. Bu Arya'da hep olan bir şeydi. Kim olursa olsun hayatıma biri girdiği zaman düşüncelerimi anlayabilmek için uzun uzun sohbet etmek isterdi veya içime atacağım bir şey, bir duygu olmasın de derdi. Ben bu konularda onun kadar olmasam da onun gibi sohbet etmek istiyordum ama o hayatını hep aynı ritimde ilerletiyordu ve bundan gayet memnundu. Hayatı, işi ve bizle vakit geçirmekten oluşuyordu.
Ali sadece kardeş değil de aynı zamanda arkadaşımız gibiydi. Fakat sadece eğlence kısmında. Beraber film geceleri yapar, oyunlar oynar, yeri geldiğinde son ses müzikle dans eder, yastık savaşı yapar, beraber gezmeye giderdik. Fakat özel hayat kısmında anlaşamadığımız nokta çok olduğu için genelde bunu daha çok Arya'yla konuşmayı tercih ediyordum. Arya sadece yanlış olduğunu düşündüğü şeylerde beni uyarır, dışında ki bütün kararlarıma saygı duyardı. Kendim için olanı benim seçmem gerektiğini, içime sinenin olması gerektiğini savunurdu. Bu yüzden ikisi sürekli olarak bu konu üzerine mahkeme kurarlardı.
"Şirin benim kapatmam lazım. Evde görüşürüz. Çok geç gelme olur mu?" Dizimi yavaş yavaş sallarken cevap verdim. "Tamam avukat hanımım, size hayırlı işler! Bana da hayırlı uzun sabırlar..." Arya'nın gülüşünü duydum. "Sen azimlisin. Oraya girmişsin ona mı katlanamayacaksın? Sana güveniyorum kızım." Yüzümdeki tebessümümü ekstra güven eklenmişti şu anda.
"Görüşürüz." Tekrarladığı cümlesinin ardından telefonu kapatınca bende telefonumu kapatarak çantama attım. Tam bu sırada mutfağa Can girince, beyaz ceketi alırken başımı ona çevirdim. "Can?" Yorulmuş gibi bir hali vardı. "Seninki bırakmıyor bi'! Adam durmadan iş veriyor! Mola biter bitmez iş saydı! Birde neymiş, yeşil gözlüleri hiç sevmezmiş!" deyince istemsizce gülmeye başladım.
Can kaşları çatılırken kendisi de güldü. "Gülme! Cidden gıcık birisi!" Ceketi kollarımdan geçirirken gülmeye devam ettim. "Ben gülüyorum bak sende gül! Valla bak gül gül! Gerçekten bu adam bana da çektiriyor inan. Artık öfkelendirmiyor sadece sinirden gülüyorum." Can bu cümlemle gülmeye başladı. "Haklısın. Gerçekten çekilmeyecek birisi. Öfkelenmeye bile değmez."
Ceketin önde bulunan siyah düğmelerini kapatırken ona katılırcasına başımı salladım. "Ben sana şey diyecektim..." Bakışlarımı düğmelerden kaldırmadan başımı tekrar salladım. "Tamam. Söyle." Çekinir gibi hareketler sergilerken eliyle saçlarını karıştırdı. İlk tanıştığımız anda çekindiği zaman yaptığı o hareket ve birçok zamanımızda çekinirken yaptığı saçlarını karıştırma hareketi. "Bu akşam müsait misin acaba?"
Düğmeleri takınca boneyi kaptım anında. "Ya bu akşam Pelin, abisi ve Orkun'la yemeğe gideceğiz. Neden ki?" Boneyi arkadan bağlarken bakışlarımı ona kaldırdım. Başını hafifçe yana yatırdı. "Abisi dediğin Batu herhalde?" dedi sorar gibi. Cevap olarak sadece başımı salladım.
Başını tekrar kaldırırken mırıldandı. "Sen müsait olduğun zaman bana söylersin o zaman olur mu?" Başımı tekrar salladığım an kapılar açıldı ve Batu içeri girdi. Bakışları ikimizin üzerindeyken o yokmuş gibi Can'a bakmaya devam ettim. Bakışları Can'ın üzerinde durmuştu. "Sen neden işinde olmak yerine mutfakta sohbet ediyorsun?" Can, Batu'ya bir bakış atarak dönüp kapılardan çıktı. Batu arkasından, "Yazık. Tam da açılacaktı." diye mırıldanmıştı alayla.
Onu umursamadan tezgahıma geçtim. Yeni eldivenlerimi alıp hızlıca elime geçirdim. Batu tezgahına yaklaşırken bakışlarını üzerimde gezdirdi. "Sen ne diye konuşuyorsun? Mola bitmişti!" Ona sinirli bir bakış attım. "Bir şey dedi bende cevap verdim uzatmasan mı?" O tabi ki uzatacaktı. Çünkü o kimdi? Öküzlerin şahı, huysuzların padişahı, hazreti pastacı Batu Karaman'dı.
"Uzatırım kızım ben! İş saatlerindeysek çalışacaksın!" Şaşırdık mı? Tabi ki hayır.
"TAMAM!" dedim bastıra bastıra. Ona sert bir bakış attıktan sonra pasta kekimi kesmeye başladım. "Çalış hadi!" Şu sözüne cevap vermedim fakat pasta kekini daha sert hatta onu kesiyormuşçasına kesmeye başladım. Ondan nefret ediyordum!
🌺
Çıkış saati gelince Yılmaz amcaya söylemiş ve çıkmıştım. Can kalan işlerini yapıp öyle çıkacağını söylediği için ve Ali'de aynı şekilde kalacağı için eve tek dönmüştüm. Üzerime zümrüt yeşili saten, askılı mini bir elbise giyip, kısa saçlarıma her zaman ki dalgalarını verip bırakmıştım.
Makyaj pufuma oturdum. Gözlerimin altına kapatıcı sürdüm. Kapatıcıyı fırçamla dağıttıktan sonra fondötenime uzandım. Alışkanlıkla fondöteni açıp çillerimi kapatacaktım ama bunu yapma gereği duymadan geri yerine bırakıp onu es geçerek maskaramı aldım. Maskaramı kıvrık kirpiklerime iki katmanda sürdükten sonra kapatıp onu da bıraktım. Ardından çilekli glossumu alıp dudaklarıma özenle sürdüm. Makyajımı tamamladıktan sonra üzerime bol bol çilekli parfümümü sıktıktan sonra yavaşça oturduğum puftan tekrar kalktım.
Çantamı ve telefonumu yatağımın üzerinden kaptım. Telefonumu çantama attıktan sonra çantamı omzuma asıp kapıdan çıktım. Hızlı adımlarla kapıya ilerledim. Evde henüz kimse yoktu.
Bilekten ipi bağlanan beyaz topuklularımı giyip ipini özenle bacağıma sardım. Şunu da söyleyeyim ki süslenmeyi severdim. Aslında hazırlanmayı da diyebilirdik. Hiç üşenmeden özenle hazırlanırdım en ufak yemeğe gitme durumunda. Bu gerçekten sevdiğim bir şeydi.
Ayakkabılarımı giydikten sonra kapıyı kilitleyip anahtarı çantama attım. Çağırdığım taksinin yaklaştığını görmem adımlarımın hızlanmasına sebep olmuştu. Taksi yaklaşınca arka kapısını açarak koltuğa oturdum. Adama Pelin'in attığı konumu göstermiştim.
Araba ilerlerken başımı cama yaslayarak yolun bitmesini beklemeye başladım. Batu öküzünden yeni kurtulmuşken şimdi tekrar onunla aynı ortama girecektim maalesef.
Yarım saatin ardından hedefe ulaşılmıştı. Taksiciye parasını uzatıp arabadan indim. Çantamı düzelterek adımlarımı iskele restouranta doğru attım. Etraf baya esiyordu. Saçlarım uçuşurken elimle saçlarımı yüzüme gelmekten kurtararak geri çektim. Bir çalışanın yönlendirmesiyle iskele çıktım.
İskelede onlara ait bir masa ararken kaşlarım çatıldı. Beni yönlendiren çalışan masayı gösterince kaşlarım daha da çatıldı. Çünkü masada bir tek sırtı dönük ve sırtından bile Batu olduğunu anladığım kişi oturuyordu. Çalışana başımı sallayarak hızlı adımlarla masaya ilerlemeye başladım.
Yaklaştığım sırada topuklu ayakkabımın çıkardığı gürültü onun başını buraya çevirmesine sebep olmuştu. Kaşları çatılırken telefonunu masaya bırakıp anlamsızca bana baktı. "Senin ne işin var burada Şirin Pastacı?"
Tam tahmin ettiğim gibi! Batu'nun benden haberi bile yoktu! Çok utançtı bu! Ben seni yine öldüreceğim Pelin! Yeter ama artık! Beni abine rezil etmekten keyif mi alıyorsun?!
Saçımı hafifçe geri savurduğum sırada bakışlarıyla baştan aşağıya beni süzdü. "Bayağı da özenmişsin." Omzuma asılı olan çantamı düzeltirken cevap verdim. "Ben her zaman özenliyim. Ayrıca Pelin ve Orkun nerede? Onlar çağırdılar beni. Çokta ısrar ettiler." Batu'nun kaşları çatıldı. "Onlar mı çağırdı seni?" Başımı olumluca salladım.
"Dur bi!" dedi ve masadaki telefonunu alıp birine mesaj attı. Kısa bir yazışmanın ardından öfkeyle nefes verdi. "Orkun salağı sürpriz yaptığını söylüyor. Demek o sürprizim var diye buraya zar zor getirmelerinin sebebi buydu. Gerçekten mükemmelmiş sürpriz..." diye mırıldandı sinirle. Şu son cümlesine sinir olmamak imkansızdı fakat ona takılmadan konuştum. "Neredeler?" Başını bana çevirdi. "Trafikte kalmış geri zekalı. Neyin trafiğiyse benden önce çıktılar!" diye söylendi. Sabırsızca dizimi sallarken onun konuşmasını bekledim. "Siz oturun yiyin biz yetişirsek geliriz diyor."
Başımı sallayarak geri adım attım. "Peki. Senin de haberin yokmuş zaten. Gideyim ben." Dönüp çıkmak için iki üç adım attığım an sandalyesinin sesini duydum. Ve saniyelerin ardından kolumdan nazikçe tutup beni durdurdu. Bu hareketiyle durup ona döndüm. "Bir şey mi var?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak.
Ciddi bakışını bozmadan başıyla masayı işaretti. "O kadar yol gelmişsin. Otur bari." Bu cümleyi ciddi ciddi o kurmuştu. İfademe şaşkınlık düşerken kaşlarını çattı. "Kaba bir adammışım gibi şaşır birde tam olsun! Davet ettik işte!" Dudaklarımı bükerek başımı salladım. "Haklısın ya! Çok kibar bir insandın sen değil mi zaten? Kaba bir insansın zaten Batu! Öküzsün!"
Batu anında çatılan kaşlarıyla bana yaklaştı. "Yine öküz mü dedin sen bana?" Başımı kaldırarak sözümün arkasında durdum. "Öküzlerin kralı olsaymış sen olurmuşsun da diyorum." Öfkeli suratıyla yüzüme yaklaştı. "Sen nesin? İnatçı fil!" Yüzümdeki alay giderken kaşlarım derince çatıldı. Sinirle göğsüne bir tane yapıştırdım. "Kibar ol biraz! Centilmen ol ya! Sensin fil!"
Batu beni umursamadan çekip sandalyesine oturdu. Deli gibi aç olduğum için bende hemen karşısındaki sandalyeye oturdum. Başını çevirip garson arıyordu ki zaten yemeklerin getirildiğini gördük. "Sen sipariş mi vermiştin?" Kaşları çatılırken başını iki yana salladı. Garson yanımıza gelip tabakları tek tek masaya yerleştirmeye başladı. "Yanlış olmasın? Biz daha sipariş vermedik?" Garson tabakları yerleştirirken bakışlarını Batu'ya çevirdi. "Önceden belirlenmiş menü. Orkun Kaymaz adına rezervasyon değil mi?" Batu başını salladı. "Tamam o zaman doğru." Garson mezeler, salataları, beyaz şarabı ve balıklarımızı önümüze bıraktı." Orkun kaymaz, dört kişi için iki kişilik menü istemiş herhalde(!)
Batu'ya döndüğümde onun balığına hiç hoş olmayan bir bakışla baktığını gördüm. O bakışlar balık sevmediğini bağırıyordu adeta. Dudaklarımı birbirine bastırarak balığıma oldukça aç ve hoş bakışlar attım. Çatalımı ve bıçağımı alarak yemeye başladığımda Batu'da isteksiz bir şekilde balıktan çok küçük bir kısım aldı. Ayrıca balığı yemeden önce gerektiğinden fazla soyuyordu balığı bile soyacaktı resmen. Çatalımdaki balığı ağzıma atarken onun tepkisini sakince izledim. O küçücük parçayı ağzına attı ve yüzünü şekilden şekilde sokmamaya çalışırken zar zor çiğnedi. Öyle bir hali vardı ki çilekli pasta yerken bile böyle olmamıştı. Hiç balık sevmediğini söylemeden sessiz sedasız karşımda balık yiyordu.
Levreğimden güzel bir parça daha koparıp ağzıma attım. "Çok güzel değil mi?" Batu salmadan bir şekilde başını sallarken ona gülmemek için kendimi zor tuttum. Balığı yer yemez şarabından bir yudum almıştı. Ve oradan sonra da balık içermeyen mezelerden ve salatadan tek tek tatmıştı. Baştan karnını onlarla doyurmaya çalışıyordu. Salatadan biraz ağzıma attıktan sonra levreğimden yemeye devam ettim.
"Deniz ürünlerini çok severim. 'Denizden babam çıksa yerim.' diye bir söz var ya, işte kesinlikle o'yum." diye mırıldandım şarabıma uzanırken. Zar zor minicik bir parçayı daha ağzına atarken bana garip bir şekilde baktı. "Bence de seviyorsundur." diye mırıldandı sessizce. Haline gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
Bir süre konuşmadan karnımızı doyurduk. O daha çok can çekişti fakat ben afiyetle levreğimi yemiştim. Balık öyle bir hale gelmişti ki ne çok yemişti, ne bir kısmını yemişti fakat buna rağmen balığın her yeri dağılmıştı tabağına. O kadar dağınık bir görüntüsü vardı ki, o balığa ben üzülmüştüm şu an.
Genelde hep balık içermeyen mezelerden ve salatalardan yemiş, en son şarabını bitirerek noktalamıştı. Ben hepsinden karışık yiyip içerek bütün yiyeceğimi aynı anda bitirip noktalamıştım. Ben memnundum fakat o memnun değildi. Ama yine de karnı doymuştu.
Tabaklar toplanırken bakışlarımı denizin manzarasında gezdirdim. Aşk kafesine her gün gidiyor olduğum için deniz manzarası görmekten artık başka denizler dikkatimi çekmiyordu pek.
Masamızı toplayan garson uzaklaşırken Batu'ya döndüm. "Sana ne diyeceksin ama bir şey soracağım. Çünkü öylesin yani merak ettiğimden falan değil. Boş boş duracağımıza sohbet olsun." Boş bakışları bana çevrildi. "Sana ne diyeceksem sorma." Onu umursamadan sordum. "Aşka inanmıyorsun ya? Gerçekten olmadığına inanmadığın için mi yoksa önceden birisi yüzünden aşka küsüp böyle bir düşünceye mi girdin?" Bakışları değişmeden tek kelimelik bir cevap verdi. "Sana ne?"
Tahammülsüz nefesimi vererek sırtımı sandalyeme yasladım. "Demesen şaşardım. Tamam, boş boş oturalım." Kollarımı bağlayarak bakışlarımızı bize doğru yaklaşan garsona çevirdim. Yaklaştıkça yaklaştı ve elindeki tatlı tabaklarını önümüze bıraktı. Hem çikolatalı, hem de sade kreması olan meyveler ve süslemelerle güzel hazırlanmış bir tatlıydı. Onu umursamadan tatlı kaşığını alarak tatlının üst kısmından biraz alıp ağzım attım.
"Çocuk muyum kızım ben? Küsmekmiş! Onu anca sen yaparsın." Bakışlarım ona kalktı. "Çocuklukla ne alakası var? Hem dediğim farklı bir anlamdı. Cevaplamasan da olur. Dediğim gibi merak ettiğim, merakından öldüğüm bir şey değil. Umurumda da değil açıkçası. Sadece sohbet olsun diye." Benim gibi tatlı kaşığını alırken tekrar konuştu. "Sadece bana ters. Saçma geliyor. Karşılıklı sevgi beslemek işte ne uzatıyorlar garip garip icatlar çıkarıyorlar aşk falan!"
Tatlımdan bir kaşık daha alırken alayla konuştum. "Aşk yüzyıllardır olan bir şey zaten. Yeni bir icat falan değil. Herkesin bir ruh eşi, aşkı vardır. Ben buna inanıyorum." Batu benim gibi alayla başını iki yana salladı. "Aşk var evet ama sadece kurgudan ibaret. İnsanların hikayelerde, romanlarda, filmlerde, dizilerde kullandığı, okur, izleyici çekmek için kullandıkları herhangi bir şey."
Ağzımın içindeki tatlıyı eritirken başımı iki yana salladım. "Aşk yeri geldiğinde çok güzel, yeri geldiğinde acı veren, yer geldiğinde güven veren, yine yeri geldiğinde yalnız hissettirmeyen, çok yönlü bir duygu olduğu için insanlar bu duygudan etkilenilerek romanlarında, filmlerinde kullanmıştır." Batu bana bilmiş gibi baktı. "Bıdı bıdı bıdı! Aşk kuşu seni!"
Sinirle gözlerimi devirdim. "Hep kendi bildiğine inanıyorsun! Kibirlinin tekisin! Asla belki diye düşünmüyorsun." diye söylendim tatlıdan bir kaşık daha ağzıma atıp. Asla beklemediğim bir cümle kurmuştu. "Beni aşka inandır." Bir anda öksürmeye başlamamla sırıttığını görmüştüm. "İşte o zaman 'belki' demem, direkt 'haklısın' derim, Şirin Pastacı. Ama bu imkansız ötesi."
Öksürmemin sebebi başka bir şeydi. Boğazıma takılan bir şey vardı. Kaşları çatılırken garipliği fark ederek dikleşti. "Ne oldu?" Elimi ağzıma götürdüğüm sırada boğazımdan çıkan şey elime düştü. Kendime gelirken bakışlarım elime kaydı. Gördüğüm şeyle gözlerim irileşti çünkü elimde duran şey bir adet tek taştı!
Bir anda, bir ses eşliğinde üzerimize gül konfetisi patlatıldı. Şaşkınlıktan gözlerim irileşirken bakışlarım en az benim kadar şaşkın Batu'da, yüzükte ve üzerimize konfeti saçan garsonlarda gezindi. Tek bunlarda değildi. Arkamızda keman çalmaya başlamışlardı. Üstelik birkaç garson, 'Benimle evlenir misin?' yazan büyük bir pankartı taşıyordu. Neler oluyordu?!
Bakışlarım Batu'ya kaydığında sinirden gözlerini yummuş, masadaki yumruğunu da sıkmış olduğunu gördüm. "Orkun...Orkun...ecelin olacağım Orkun..."
Bakışlarım Batu'dan ayrılmazken alkış sesleri de gelmeye başladı. Masalarındaki insanlar ritimli bir şekilde alkışlayarak, "EVET DE!" diyorlardı. Batu gözlerini açıp bana baktı. "İnan bunları ben ayarlamadım. Yemin ederim. Henüz bu kadar aklımı kaçırmadım." Kaşlarım çatılırken sinirlendiğimi hissettim. Evet, bende meraklı değilim ama bu resmen hakaretti.
Masanın karşısından Batu'ya doğru fısıldadım. "İnan bende evet diyecek kadar aklımı kaçırmadım." Ayağa kalkmamla kaşları daha da çatıldı. "Ne yapıyorsun?" Beni engellemek için kendisi de ayağa kalkınca insanların bağırışları ve ritimli alkışları şiddetlendi. Yüzümde alaylı bir tebessüm olduğu an ne yapacağımı anlamış gibi başını iki yana salladı. Elini kavrayıp kaldırdım. Açık avcuna tek taşı bırakıp bağırdım. "Hayır, Batu Karaman! Biraz daha peşimden koş..."
Etrafta şaşkın bir gürültü oluşurken bunu umursamadım. Aynı zamanda Batu Karaman'ın yıllar geçse de unutmayacağım o sıfatındaki ifadeyi de umursamadım.
Bölüm sonu!
Bölümü beğendiniz mi? Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz belirtirseniz sevinirim.
Bana destek olmak için oy verip yorumlar yaparsanız çok sevindirirsiniz 💖
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere 🤍
Ig: dilek.wt
Kitap Ig: Askpastasiofficial
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top