10.BÖLÜM : TUTKU DOLU TARİFLER
10.BÖLÜM : TUTKU DOLU TARİFLER
Sıcak dudaklarım soğuk dudaklarıyla üst üsteyken sanki elektrik çarpmış gibi bir hızla ayrılmıştık. Ve tabi ki yuvarlanan yumurtalardan kurtulamamış birini kendi kafama, diğerini de Batu kendi kafasına yemişti. Şu an bu bile bizim umurumuzda değildi.
Çünkü resmen öpüşmüş gibi olmuştuk! Resmen onu öpmüş gibi olmuştum! Birbirimizden nefret ediyorken bu anı gerçekten yaşamıştık!
Gerçekten bu ilkimi özel birine saklıyordum. Onun gibi birine bu ilkimi vermem canımı fena halde sıkmaya başlamıştı. Bende bilirdim, öylesine bir sevgili yapıp onunla öpüşmeyi. Ama ben doğru aşkı bekliyordum.
Başımı hafifçe kaldırıp şaşkın suratına en az onun kadar şaşkın bakıyordum. Utancım o kadar fazlaydı ki korkum olmasa gider kendimi kumsalın denizinde boğardım. Zaten yüzmeyi de bilmiyordum.
Mutfağın gürültülü kapı sesi yükseldi. "Bu mutfağın hali ne böyle?!" Tanıdık bağırışla altımdaki Batu bir anda kaşlarını çattı. Hazır olmam gereken o harekete hazır olmayı unutmuştum ve irkilmiştim. "Kalk üzerimden başımın Şirin belası! Kalk!" Aceleyle ayağa kalkmaya çalıştığımda gülüş sesleri kulağımı doldurdu. Batu ve ben dışında herkese ait olabilecek birden fazla gülüş sesi.
Aceleyle ikimiz ayağa kalkıp yan yana durduğumuzda bakışlarım önce öfkeli Yılmaz amcada ardından büyük patronları yanında olduğu için gülmemeye çalışan Aşk kafesi üyelerine baktım. Orkun elini ağzına örtmüş gülüşünü gizliyor, Arya ise tamamen şoka girmişti. Pelin hemen Orkun'un yanında heyecanla sırıtmış, Ali ise başını Can'ın omzuna bırakmış muhtemelen bayılmış taklidi yapıyor ya da bayılmaya çalışıyordu. Kalan herkes fazlasıyla şaşkındı.
Asıl olandan haberi bile olmayan Yılmaz amca bize yaklaştı. Bakışları bana dokundu. "Ah be kızım! Daha demin bir daha kavga etmeyeceğim demedin mi?" diye sordu sitemli bir sesle. Yüzüme gelen unlu saçlarımı geri çektim. "Oğlunuz çok sinir bozucu biri. Üzgünüm ama kendime hakim olamadım." Orkun'un ördek sesine benzeyen gülüşü yükselince bakışlar ona döndü. Orkun elini ağzından çekerek bizi işaret etti. "Sorma amca. Gözümle gördüm Şirine kendine asla hakim olamadı." İma ettiği şey çok utanç vericiydi! Ve Batu şu an Orkun'un bu cümlesine karşılık sırıtarak ona bakış atmıştı!
Yılmaz amca tekrar bize döndü. "Ceza! Yarın mesai yapacaksınız!" Tam ikimizde reddetmek için konuşacaktık ki Yılmaz amca sesiyle ikimizi de susturdu. "İtiraz yok! Kavga etmeden düzgün bir mesai yapacaksınız! Yine her şeyi israf etmişsiniz!"
Orkun gülüşünü tekrar yükseltti. "Aman yanlışlıkla başka bir şeylerde yaparlar falan, katmasak mı o mesaiyi?" Batu, Orkun'a ölümcül bir bakış atınca Orkun ona başını sallayarak Ne? dercesine baktı. Benimle dalga geçilince hoşuna gidiyor, ama onunla da dalga geçilince nasıl da sinirleniyordu!
Başımı hafifçe eğdim. "Özür dilerim Yılmaz amca. Bir daha olmaya-" Yılmaz amca aceleyle sözümü kesti. "Aman kızım sen sakın bir daha olmayacak deme! Alınma kızım ama deme yani. Rahat durmak bilmeyen oğluma uyma yeter." Kaşlarımı çatarak omuzlarımı indirip kaldırdım. "Oğlunuz benim ayarlarımla oynarsa bende onun ayarlarıyla oynarım. Bana karışırsa karşılığını alır!"
"Bono koroşorso korşoloğono olor!" Batu'nun alaylı bir şekilde taklidimi yaptığını sadece ben duymuştum fakat bunu umursamamıştım bile.
"Ben nasıl pastalara devam edeceğim Yılmaz bey? Her yer battı da!" Son cümlesini bana gönderme yapıyor gibi yaya yaya söylemişti Tuğba. Yılmaz amca ona dönmeden cevap verdi. "Çık Tuğba. Bir iki saat erken çıkmış olursun."
Yılmaz amca hemen tekrar konuştu. "Söz bitmiştir! Malzemeleri indirmeye gidiyorum ben! Ali ve Can sizde gelip bana yardım edin hadi. Batu ve Şirin'de evlerine gitsinler, yıkanıp etsinler." Dönüp mutfağın çıkışına ilerlemesiyle Can bana karmakarışık fakat hafif kırılgan bir bakış attı. Ali ise baygın numarasını bırakıp Batu'ya öfke dolu bir bakış attıktan sonra Can'la beraber Yılmaz amcanın peşinden ilerledi.
Kıza bir bakış atacağım sırada kızla gözlerimiz buluştu. "Şirin neden böyle bir şey çıkardı anlamadım? Bir anda adamın kucağına atladı..." Sözleriyle kaşlarım anında çatıldı. "Ne saçmalıyorsun ya? O ilk kremayı yüzüme sürdü!" Tuğba omuz silkti. "Sende ona kremayla tokat attın." Böyle deyince yaptığım şey çok komik gelmişti. Kremalı tokat.
"Karşılığını verdim işte! Başlatan oydu!" Tuğba bu cümlemi umursamadı. Orkun sırıtışını bozmadan araya girdi. "Yok yok Şirine'min bir suçu yok. Batu hep böyledir." Pelin'de başını sallayarak ona katıldı. Tuğba samimi bir şekilde gülümsemeye çalışarak Pelin'e döndü. "Yaklaşık bir buçuk aydır Batu'yla karşı karşıya çalışıyorum. Öyle biri olduğunu düşünmüyorum. Bence Şirin onu biraz kışkırtıyor." Benden daha uzun süre onlarla çalışmış olması ne kadar da sinir bozucu.
Pelin samimiyetsiz bir şekilde gülümsedi. "Abim sana neden öyle davransın ki mantıklı olarak? Bir yakınlığınız da yok ya hani?" Tuğba kaşlarını çattı. "Şirin'le Batu'nun ne gibi bir yakınlığı olabilir ki?" Bunu alayla söylemişti.
Batu hiç kimseyi umursamadan beni bir anda bileğimden çekip arka kapıdan dışarı çıkardı. "Yine ne oluyor ya?!" Diye söylenmeye başladığımda bizi kafenin etrafından döndürüp kumsala çekti. Denize yaklaştığımız an bileğimi elinin kelepçesinden kurtararak geri adım attım. "Öküzlük yapmadan duramaz mısın? Ne çekiştiriyorsun?" Beni çekerken özellikle canımı yakamamaya dikkat etmiş gibiydi.
Bana doğru adımlar atmaya başladığında kendimi geri adım atmamak için olduğum yere çivili olduğumu hayal etmeye başladım. "Neydi o öyle?" Omuzlarımı indirip kaldırdığımda demin olanı yok saymaya çalıştım. "Ne neydi öyle?"
Batu ellerini beline koyarak etrafından bir tur attıktan sonra tam karşımda durdu. "Öptün kızım beni! Anladım yanlışlıkla oldu ama..." Diye bir şeyler geveledi. Başımı kaldırıp deminden beri kızarık olan yanaklarımla suratına baktım. Utanmadığımı düşünerek kendimi kandırmaya çalıştım. "Yanlışlıkla oldu evet! Bilerek olamazdı zaten! Keşke...of! Keşke zamanı geriye alıp o yumurtaların hepsini kafama yeseydim! Zaten yedim de! Şu halime bak!"
"Tabi tabi! Eminim geceleri hayallerini süslüyorumdur. Karşılıklı öpüştüğümüzü falan da düşünüyor musun yatmadan önce?" Benimle alay etmesi sinirimi bozarken kaşlarımı çatık öfkeyle ona baktım. "Ne saçmalıyorsun ya?"
Batu alaylı bir şekilde sırıtarak yüzüme eğildi. "İtiraf et hadi! Ama ben aşka inanmıyorum pastacı hanım..." Sinirle kaşlarımı daha da çattım. "Batu! Kes artık şu tavrını! Ben neden senin gibi birinin benim bir ilkimi çalsın isteyeyim ki? Ya of! Ben aşkımı bekliyordum! Ya hayır..."
Batu'nun alaylı bakışını net bir şekilde üzerimde hissediyordum. "Aptal mısın kızım sen?" Başımı kaldırıp ciddi ifadesine baktım. "Neymiş aşkını bekliyormuş! Bir, aşk diye bir saçmalık yoktur! İki, o adam senden önce bir sürü kişiyle onca şey yaşamışken sen aptal gibi ilk öpücüğünün ondan gelmesini mi bekleyeceksin?" Kollarımı birbirine bağlayarak ona alayla baktım. "Aptal falan değilim. Bu yüzden ilki olmadığım biriyle olmayacağım. Benim gibi önem veren bir insanla olacağım." Batu alaylı bir bakışla yüzüme daha da eğildi. "E demin aşk diyordun?" Kollarımı ayırmadan bende suratına yaklaşıp alayla ona baktım. "İstediğim kişiye aşık olacağım ben. İlkler herkes için önemli olmayabilir. Ama benim kriterimde olan bir şey."
Batu güldü. "Aşka inanmam ama aşk diye inandığınız şey genelde istemeyerek olur sanırsam?" Umursamazca omuz silktim. "Ben anlamam. Aşk göreceli bir kavram. Ben istediğim insana aşık olacağım. Bunun için de doğru insanı bekliyorum."
Batu alaylı bakışını sürdürdü. "İlk benimle öpüştün ama." Kaşlarım anında çatılırken alaylı ifadem silindi. "Ben seninle öpüşmedim! Sadece dudaklarımız birbirine değdi! Ayrıca ilkimi çaldığın için çok sinirliyim şu an!" Denize taraf döndüğümde bana yaklaştığını hissettim. Elini çeneme koyup başımı ona çevirince kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Yüzünde ciddi bir ifadesi ile bana bakarken bakışları dudaklarıma indi. "Bana bu kadar hayran olduğunu bilmiyordum Şirin Pastacı. Çok ateşli kavgamızdan sonra bir anda dudaklarıma yapıştın resmen." Çok ateşli dediği kavgada pastaya dönmüştük, yumurta kokmak üzereydik ve son derece unluyduk.
Bir anda suratına tokattı basmamla başı yana çevrildi. Dudakları aralanırken şaşkınlıkla bana döndü. Dişlerimi sıkarken sinirle mırıldandım. "Bu o an içindi!" Batu kaşlarını derince çattı. "Kızım sen beni öptün, asıl benim sana tokat atmam gerekiyor!"
Kaşlarımı çatarak sinirle dudaklarımı işaret ettim. "Bu olmamalıydı! Dudaklarımın ne kadar güzel olduğunu biliyor musun?" Duygularım üst üste yüklenmişken artık ne diyeceğimi bile bilemeden konuşuyordum. Hem utanç, hem öfke, hem kendim sinirlenemem. Batu sırıtarak bakışlarını dudaklarıma indirdi. "Biliyorum." İması beni yine utandırırken bunu belli etmemeye çalıştım.
Onu göğsünden itip kendimden uzaklaştırdım. "O anı unut! Evime gidiyorum ben!" Arkamı dönüp yanından uzaklaşmaya başladım. O anı hemen hayatımdan silmeliydim.
🍰
Yaklaşık üç kere içime sinmediği için, koku olmasa bile paronayaklaşarak yumurta kokusu alıp üç kere duşa girmiştim kokudan kurtulup, tamamen ter temiz olamam uğraştırsa da çok rahat hissettirmişti. Bu rahatlığımla beraber, aynı zaman canım dostum Arya ile beraber, güzel bir çay keyfi yapayım demiştim ki Ali sağ olsun o çayı burnumuzdan getirmek için elinden geleni yapıyordu.
"Nasıl ya! Fizik yasalarına aykırı! Nasıl iki dudak üst üste denk gelebiliyor! Abla bak...canım ablam, bir tanecik ablam! Eğer ki böyle hafif kendine çekme durumu varsa bunu bana söyle ki bizim okeyci Sinan'ları alıp onu bir ziyarete gidelim."
Bu sefer sıkıntılı nefesi Arya ile beraber vermiştik. O bile sıkışmıştı şu tavırlardan. "Ali yeter! Hepimiz olanı gördük. Uzatma artık olan oldu." demesi Ali'nin oflayarak koltuğuna geri oturmasına sebep olmuştu.
Ali bir anda başını kaldırıp büyük gözlerle Arya'ya baktı. "Ya! Sen nasıl boş verebiliyorsun? Ya taciz varsa? Ya ablamı korkutuyorsa?" Arya'yla ikimiz gözlerimizi büyütüp bu abartmaya net bir ifade gösterdik. "Abartma Ali! Öyle olsa anlardık saçmalama! Ne yapıyor Şirin'in boğazına pasta bıçağını dayayarak mı tehdit ediyor? Şirin mi ondan korkacak? Şirin'i tanımasam, inatçı kızımı tanımasam buna inanırdım." dedi Arya umursamaz bir sesle.
Ali tekrar umutsuzca sırtını koltuğa yasladı. "Evet Ali! Abart istersen! Yok öyle bir şey! Bir kere o beni bilerek kendine çekseydi ikinci istifayı o an basardım." dedim net bir sesle. Ali kollarını bağlayarak oturduğu yerden kalktı. "Ben odama gidiyorum! Uyuyacağım!"
"İyi zıbarmalar canım kardeşim." Ali, merdivenlere ilerlerken bana sert bir bakış attı. Arya, evde tek kahve seven kendisi olduğu için akşamları sadece kendisine yaptığı kahvesinin son yudumunu alıp masaya bıraktı. Ali merdivenlerde görünmeyince ikimizde başımızı yana çekerek merdivenleri inceledik. Arya, Ali'nin duyabileceği bir sesle bağırdı. "Ali, muhtemelen merdivenlerin başında bizi dinlemeyi bekliyorsun fakat bir şey duyamayacaksın, o metrelerce uzağı bile duyan kulaklarınla! Derhal odana git ve uyu!"
Ali'nin bağırışı saniyeler sonra yükselince doğru düşündüğümüzü anladım. "Ne?! Sizi dinlemiyordum bile! İftiracılar! Banyoya giderken duydum bu sözünü de!" Cümlesiyle ikimiz de sessizce güldük. "Gülmeyin!" Sessizce gülüşümüzü bile oradan duymuştu, pes yani!
Odasının kapısının sesi buraya ulaşınca rahatlamıştık çünkü daha bizi dinlemeyeceğine emindik. Arya hemen bana döndü. "Dökül bakalım." Beklediğim fakat beklememiş gibi davrandığım soruya karşılık kaşlarımı kaldırdım. "Neyi?"
Arya anında anlamış ve sadece anlamı olmayan bir tebessüm sunmuştu. "Şirin, biz arkadaşız ve birbirimizle konuşuruz. Bugün benim başıma böyle bir olay gelse yine konuşurduk. Sohbet gibi düşün. Sadece bir sohbet. Sana aşıksın ve bana bunu anlat demiyorum. Bu zaten imkansız, bunu bende biliyorum."
Bu içimi rahatlatan cümlelerle rahat bir nefes verdim. Tam bu sırada zil çalınca kaşlarım çatıldı. Arya sanki tahmini veya bildiği varmış gibi yerinden kalkıp kapıya ilerledi. Yerimde durup sadece onu izledim. Sipariş falan mı vermişti?
Kapının sesi ve birkaç ses daha gelince kaşlarımı çattım. Salona Arya'yla beraber gelen Pelin'i görünce oturduğum yerden kalktım. "Hoş geldin Pelin." Pelin'le yanaktan öpme hareketiyle selamlaştığımızda cevap verdi. "Hoş buldum Şirin'ciğim."
Pelin hemen çaprazımıza oturarak sırıtışla bize döndü. Yavaşça yerimden kalkarken mırıldandım. "Ben ikramlık bir şeyler hazırlayayım." Tam kalkacağım sırada Pelin anında beni kolumdan tutup geri yerime oturtturdu. Mavi gözlerini üzerime dikerek heyecanla konuştu. "Ya bırak ikramlığı! Ben onun için gelmedim! Bugün olan için geldim! Hadi anlat!"
Tam olarak ha bire benden neyi anlatmamı bekliyorlardı?
Arya elini ağzına örterek hafiften gülmeye başlayınca kaşlarım çatıldı. "Ne gülüyorsun ya? Komik mi?" diye sitem edercesine koluna dokundum. Bu sırada Pelin de Arya'ya bakarak sebepli ya da sebepsizce gülmeye başladı. Arya elini dudaklarından çekerek gülüşünü hemen dindirdi. "Sen git herkesi reddet, doğru adamı bekliyorum diye gezin, en nefret ettiğin adam gelsin ve siz onunla yanlışlıkla dudak dudağa gelin. O insanın Batu olması bir an komik geldi." deyince bende sinirim bozulmuş gibi gülmeye başladım.
"Şaka gibi değil mi? Birde nefret ediyor benden. Bende ondan ediyorum zaten." Arya elini çenesine yasladı. Pelin hala içinde olan heyecanla konuştu. "Ben abim için de çok heyecanlandım! Fakat ona ne kadar sorsam da beni terslemek dışında bir cevap vermedi!"
Kaşlarım çatılırken umursamazlığımı takınarak bakışlarımı Pelin'e çevirdim. "Abin için neden heyecanlanıyorsun ki? O şimdi haftada bir kez biriyle öpüşüyordur." Pelin bu ön yargıma küçük bir kahkaha atınca ikimiz de ona döndük. "Abimden bahsediyoruz..." Hemen sinirle kaşlarımı çatıp suratına yastık fırlattım. "Nerden bileyim kızım ben senin abini!"
Pelin bir kahkaha daha patlattı. "Kızım mı? Ya sen abime mi benzemeye başlıyorsun yoksa?" Bu cümleye irileşen gözlerimle Pelin'e tekrar bir yastık fırlattım. "Saçmalama Pelo! Allah korusun! Tövbe haşa!"
Pelin gülüşünü dindirerek bana döndü. "Şaka maka abimin hiç sevgilisi olmadı. Yani hayatını pastacılıkla geçiren bir insan. Ha birde onu sinir hastası yapan Orkun kankası var. İzin günü bile yapmaz. Öpüşme konusuna gelince de, farklı farklı insanlarla öpüşmek onun için iğrenti hissettirir. Orkun'la konuşurken duymuştum yoksa abim asla benimle bu konuları konuşmaz. Farklı farklı insanı geç, direkt öpüşmekten iğrenir ki zaten siz öpüşmediniz. Sadece dudaklarınız birbirine değdi."
Açıkçası bu beni şaşırtmıştı. Ona karşı çok farklı bir ön yargım vardı. Bir dakika! Ne yani şimdi onu ilk öpen ben mi oldum? Hayır, ilk yanlışlıkla öpen? Ama bu onun umurunda bile değildi. Olmak zorunda da değildi zaten. Kimisi önemser, kimisi önemsemez.
"Ne olduysa oldu! Abartmayın!" dedim yüksek bir sesle. İkisi de bana olan bakışlarını sürdürmeye devam etti. "Yarın da mesainiz var, tüh!" Pelin'in sahte üzüntüsüne karşı sahte bir şekilde gülümsedim. "Unutur muyum Pelin'ciğim? O öküzle yine sabaha kadar duracağıma inanamıyorum."
Pelin tepkilerime gülerken Arya sadece beni izliyordu. Aklıma o pastacı kız gelince yüzümdeki ifade yavaşça silindi. Yüzüme tamamen ifadesizlik yerleştirerek Pelin'e baktım. "O benden sonraki pastacınız nasıl? Alıştınız mı ona?" Pelin sırıtışını bozarak bana, benim gibi ifadesizlikle baktı. "Yani yaklaşık bir buçuk aydır var, alıştık gibi. İyi bir kıza benziyor ama."
"Batu'yla anlaşabiliyorlar mı peki?" diye sordum merakla. Pelin omuz silkti. "Hiç kavga ettiklerini görmedim." Pelin'in cümlesiyle sinirim bozulsa da belli etmedim çünkü beyefendi resmen çifte muamele yapıyordu. Bana olan davranışıyla o aynı mı? İlk günümde, ilk yaptığım çilekli pastayı suratıma atmıştı asla unutmam.
"Kızın adına sevindim. Onun gibi birinin bana karşı olan muamelesine katlanmak zorunda değil en azından." Pelin bu cümleme gülerek Arya'ya döndü. "Sen? Senin sevgilin falan var mı?" diye sorunca Arya güldü. "Sadece bir tane oldu. Onla da iki yıl önce ayrıldık." Pelin'in ifadesini merak saldı. "Neden ayrıldınız?" Arya ifadesini hiç değiştirmeden cevap verdi. "Aldattı."
Eski sevgilisi Hakan'ı süründürmüştü resmen. Adam aldattığına bin pişman olmuştu. Tabi ki Ali'nin ondan küçük olmasına rağmen adamı dövebilmiş olmasını da unutmamak lazım. Benden bir yaş küçük kardeşim sinirlenince güç kazanıyordu sanırsam.
"Gerçekten mi? Taş gibi bir kadını da aldatırlar mı ya? Bu erkeklerin hepsi böyle!" Arya başını ağır ağır salladı. "Bu yüzden hayatımı kariyerime, başarılarıma adamaya karar verdim." Pelin, başını salladı. "En iyisi! Avukatsın da ne güzel!"
Arya gözlerini kısarak bakışlarıyla onu işaret etti. "Sen? Sende var mı aşk?" Pelin bu soruyla önce şaşırdı ardından küçük bir kahkaha attı. "Sevgili mi? Batu Karaman gibi bir abi canlısına sahipken mi? Üstelik promosyonu da var, Orkun Kaymaz!" Şu an ona gerçekten hak vermiştim. O öküz bana karışıyorsa kardeşine de karışırdı.
Pelin oturuşunu tekrar düzelterek tam bize döndü. "Size bir anımızı anlatayım..." dedi el hareketleri eşliğinde konuşurken. "Lisedeydik. Ben o zamanlar ilk sınıftım, abimler ise son sınıflarda. Diğer sınıflardan bir çocuk bana bir not bıraktı. Tam o sırada da yanımda Orkun vardı, onunla beraber abimi bekliyorduk. Ben notu okuduğumda çocuğun benden hoşlandığını öğrendim. Çıkma teklifi falan etmişti notta. Orkun ısrarla sorunca güvenerek ona anlattım ve asla abime söylememesi için tembih ettim. O da hemen gidip abarta abarta abime anlatmış, bir de tam o an! Tuvalete diye gidip abime her şeyi anlatmış. Neymiş kendisi de çok sinirlenmiş, ben onun da kardeşi gibiymişim! Abimle Orkun benim telefonumdan çocuğu kafeye çağırıp çocuktan pasta yapmışlar..."
Arya'yla beraber istemsizce gülünce Pelin kaşlarını çatarak bize baktı. "Gülmeyin öyle! Çok mahcup olmuştum. Çocuk hoşlandığına pişman olmuştu. Beni gördüğünde yolunu falan çeviriyordu." Gülüşümüzü dindirerek suratı asılan Pelin'e baktık. "Şimdi anlatınca bir kere daha mahcup oldum. Kesin şu anda benden nefret ediyordur." diye kendi kendine mırıldandı.
"Adı neydi?" diye sordu Arya. Pelin bakışlarını Arya'ya kaldırdı. "Asım diye bir çocuk." Hafifçe güldüm. "Artık sende abinin ilerideki sevgilisine aynısını yaparsın." Pelin bu cümleyle bana bir bakış attı. "Olursa yapacağım zaten."
Telefonumu alıp kilidini açtığımda Pelin ve Arya kendi aralarında sohbet etmeye başladılar. Sosyal medyaya girip Aşk kafesinin mutfağında çektiğim fotoğrafın etkileşimine baktım. Yorumlara basıp gelen yazıları okumaya başladım.
"YAA! BU AŞK KAFESİNİN PASTACI ŞİRİN'İ GERİ DÖNMÜŞ!"
"Bu çok iyi haber! O halde yeniden çilekli pasta yemeye başlayabilirim."
"Harika! Mükemmel çilekli pastalar geri döndü o halde!"
"Herkes çilekli pasta demişte bu kızın bütün pastaları harika bence. Batu Karaman'la da çok yakışıyorlar ;)"
Bu tür yorumlar beni sevindirirken hafifçe sırıttım. Ardından bir tanıdıktan gelen yorum dikkatimi çekti. Tabi ki Orkun'un yorumuydu.
"ŞİRİNE İS BACK HOME!!!"
Gülüşümün ardından fazlasıyla beğeni alan fotoğrafımı kapatıp anasayfaya geçtim. Gelen isteklere basarak tekrar tanıdık biriyle karşılaştım. Tuğba Ceylan takip isteği atmıştı. İsteğini kabul edip hesabına girdim. Karşılıklı olarak bütün Aşk Kafesi üyeleriyle takipleşiyordu.
Son postu Batu'yla beraber olunca sakince tıkladım. Kız benim pasta yaptığım yerde durmuş, Batu da her zaman ki yerinde dururken fotoğraf onların yan tarafından çekilmişti ve ikisi de buraya dönmüştü. Batu, her fotoğrafında olduğu gibi tebessümsüz bir suratla bakarken, kız onun aksine kocaman gülümsemişti.
Kaşlarım çatılırken yorumlara baktım.
"Oha çok iyiler!"
"Şirin'den iyi bu arada."
"Şirin de kimmiş diyor! Ben varım diyor, ben!"
"Şirin gibi çocuk kadından iyi ve her şeyiyle uyumlular. Şirin, Batu Karaman gibi bir adamın yanında çocuğa benziyor." Gülücük emojisi, gülücük emojisi, gülücük emojisi...
Bu yorumlara sinirlenmedim ve hiçbiri de umurumda olmazdı. Bir tanıdık yorum daha dikkatimi çekti. Aynı insan tarafından.
"Yorumdakileri umursamadan söylüyorum, foreverŞirine hep kalbimdesin."
Ve altında bir tanıdık yanıt. Batu Karaman tarafından.
"Hep kalbimdesin ne oğlum? Neredesin lan sen?"
Yorumlara hafifçe güldükten sonra postunu yanlışlıkla beğenmemeye çalışarak posttan çıktım. "Gelin hikaye paylaşalım." Cümlemle beraber ikisi de bana döndüler. "Nereden çıktı şimdi?" Diye soran Arya'ya karşılık omuz silktim. "Öylesine ya! Hadi!" Onlara dönüp telefonu onlara çevirip kaldırdığımda Pelin boynuma sarıldı, Arya ise diğer tarafımda durup sadece tebessüm etti. Saçımı kısaca düzelttikten sonra fotoğrafı çektim. Çektiğim fotoğrafın ardından benden uzaklaşıp sohbetlerine devam ettiler.
Arya ve Pelin'i etiketleyip fotoğrafı paylaştım. Paylaşılan fotoğrafa tekrar bakmak için tıkladığımda yavaşça aşağı çektim. Saniyeler içinde Batu Karaman'ın hikayeme baktığını görünce gülesim gelmişti. Gerçekten bu adam sosyal medya kullanmamalıydı. Kullanmıyor gibi kullanıyordu zaten hesabını da.
Hikayeden çıktığımda Batu'nun bir şeyler yazdığını gördüm. Mesaj bildirimi gelince hemen bakmayıp biraz bekledim. Ardından mesajlara girip yazdığı mesaja baktım.
"Yat Şirin Pastacı! Yarın iş ve mesai var!"
Sinirle nefes vererek sadece görüldü attım. Attığım görüldü işaretinin ardından saniyeler içinde tekrar mesaj geldi.
"Kızım ne görüldü atıyorsun?!"
Buna da görüldü atıp telefonu kapattım. Telefonu kapattığım sırada Pelin de elindeki telefonu kapattı. Pelin'in bakışları beni buldu. "Ablam da hemen attığın hikayeyi görüp bana kızdı şimdi. Neymiş onu neden çağırmamışım, onu hiç çağırmıyormuşuz falan filan. Her zaman ki şeyler."
Arya ona bakarken ifadesizce, "Keşke onu da çağırsaydın." diye mırıldanınca Pelin omuz silkti. "O an karar verip hemen çıktım bende zaten. Unuttum." Cümlenin ardından kısa bir sessizlik oluştu.
Pelin sessizlikten sıkılmış gibi nefesini vererek bana döndü. "Bana odanı göstersene!" Cümlesine cevap vermeden ayağa kalktım. "İyi gel göstereyim. Sende gel Arya." Onlar yavaşça kalkınca dönüp merdivenlere ilerledim. "Umarım odam savaş alanı halinde değildir." diye mırıldanarak merdivenlerin basamaklarını çıkmaya başladım.
Arkamdan Pelin onun arkasından da Arya çıkıyordu. Çıkınca odamın kapısının önünde durup onlara döndüm. Pelin tam katı çıktığı an banyonun kapısını açıp hızlıca çıkan Ali'yle karşılaştılar. Ali duşa girmiş olduğu için üzerinde sadece belini saran bir havlu bulunuyordu. Üzeri ve siyaha yakın olan koyu saçları ıslak, yeşil-mavi gözleriyle şaşkınlıkla karşısındaki şokla kendisini süzen Pelin'e bakıyordu. Yalan yok, kardeşim de kaslı bir erkekti. Zaten yanımda abim gibi duruyordu beyefendi.
"Pelin...sen burada mıydın ya?" Eli ensesine çıkarken bakışları çok kısa süre bana, Arya'ya kayıp geri Pelin'e döndü. Pelin şoku atlatarak başını ağır ağır salladı. "Hoş buldum." Ya! Hayır Pelin, hoş geldin dememişti...
Ali başını salladı. "Hoş geldin." Pelin şapşal bir şekilde sırıtınca Ali ona doğru adım adım yaklaştı. Pelin'in gözler irileşirken Ali eliyle arkasındaki odasının kapısını işaret etti. "Odama girebilir miyim? Giyineceğim." Pelin anlık şaşkınlıkla, "Giyinmesen de olu-" diyecekti ki aceleyle düzeltti. "Giyin tabi giyin! O da ne öyle, cıbıl cıbıl?" Pelin, hemen köşeye çekilince Ali ona hafifçe gülerek odasına girip kapıyı arkasından örttü. Bu çocuk bizim dışımızda başkalarıyla konuşunca neden karizmatik oluyordu?
Arya'yla beraber hala etkide olan Pelin'e döndük. Arya gülerek başıyla Ali'nin kapısını işaret etti. "Git, gir izle." Pelin ona döndü ve ciddi ciddi, "Gireyim mi?" diye sordu. Bu ikimizi güldürürken Pelin'in bir kolundan ben diğer kolundan Arya tuttu. Onu kendi odama doğru çekip kapıyı kapattık.
"Al bakalım. Odam burası!" diye gösterdim Pelin'e dönerek. Pelin en sonunda kendine gelmiş ve odamı incelemeye başlamıştı. "Çilek örtülü nevresim takımı? Pembe dolap? Pembe renkleri olan makyaj masası ve onun tüylü pembe pufu? Çilek desenli perdeler? Kaç yaşındasın Şirinto?"
"Yirmi dört yaşındayım! deme öyle! Zevklerin yaşla alakası yoktur. Bence odam çok tatlı." Pelin aklına bir şey gelmiş gibi güldü. "Abimin girse beş dakika bile durmaya katlanmayacağı bir oda tam olarak."
Umursamazca omuz silkip yatağıma oturdum. "Sanki çok umurumda." diye mırıldanarak yatağımda uzanan peluş oyuncaklarımı düzelttim. Özellikle de en sevdiğim çilek yastığımı en ortalarına yerleştirdim. "Yani yetişkin odasından çok çocuk odasına benzediği için öyle dedim." Bu cümleyle Arya'nın gülüşünü duydum. "Bunu zamanında bizde Şirin'e defalarca söylemiştik fakat artık buna alışkınız. Bebekleri bile var." Arya'nın işaret ettiği noktaya benim de bakışlarım kaydı. Barbielerimin, bebeklerimin olduğu rafı göstermişti.
"Ben odamdan memnunum!" dedim onların gülüşlerini takmadan. "Onu biliyoruz." dedi Arya bana bakarken. Ali'nin kapıyı açmasıyla bakışlarımız kapıya çevrildi. Üzerinde lacivert bir tişört altından gri bir şort vardı. "Salona gelinsenize meyve yeriz?" Çakal kardeşim benim! Bize genelde, isteyeceği bir şey olmadığında hiç böyle tekliflerle gelmezdi ama.
Arya başıyla merdivenleri işaret etti. "İyi hadi gelin inelim." Pelin onların peşinden ilerleyince bence ışığı kapatıp peşlerinden ilerledim.
🍰
Bakışlarımı üzerimdeki beyaz askılı elbiseye indirdim. Sırtı ipli kısa bir elbiseydi. Çantamı düzelttikten sonra kendimi onaylayarak adımlarımı hızlandırdım. Can arkası dönük bir şekilde sigarasını içerek beni bekliyorken sessiz sessiz ona yaklaştım.
Sigarasını atıp ayağıyla ezdiği an zıplayıp arkadan boynuna sarılmamla irkilerek tutmadan önce kim olduğuma baktı. Ben olduğumu görünce gülüp bacaklarımı tutarak bir anda beni sırtına aldı. "Düşürme sakın!" Bu cümleme karşılık sadece güldü.
Sırtında ben olmama rağmen hızlı adımlarla ilerliyordu. "Kardeşin ve arkadaşın nerede?" Kollarımı düşmemek için daha sıkı boynuna sardım. "Ben erken çıktım. Kafe çok da uzakta değil zaten yürüyerek gideriz." Can güldü. "Ya sen böyle yürürsen çok yorulursun ama!" Onun sırtında durduğum ve yürümediğim için benimle dalga geçiyordu. "Haklısın valla. Kollarım yorulur böyle." Can bu cümleme de güldü.
"Şu an yoldan bir kırmızı araba geçerse beni kafeye kadar böyle taşırsın?" dedim sırıtarak. "Siyah araba çıkarsa elinden çeke çeke götürürüm ama seni..." dedi sinsi bir sesle. Gülerek başımı salladım. "Tamam, hadi kabul!"
İkimizin da bakışları yoldaydı. Bir dakika geçince yoldan siyah bir araba geçti. "Aha! İn kız sırtımdan!" Durduğunda gülüp zıplayarak sırtından indim. Elimi kavrayıp hızlı adımlarla ilerleyince şaşkınca ellerimize baktım. "El ele mi gideceğiz gerçekten?" Başını salladı. "Kaybettin işte."
Dakikalarca hiç konuşmadan yürüdük. Ben onun elini tutmuyordum fakat o benim elimi sıkıca kavramıştı. Bakışlarımız birleşince yutkundu. "Dün olan..." diye sessizce söze girmişti. "Evet dün yanlışlıkla Batu'nun dudaklarına yapıştım." dedim umursamaz bir sesle.
Yeşil bakışlarını üzerimde gezdirdi. "Ne hissettin?" Kaşlarım çatılırken bana ciddiyetle bakan ona baktım. "Ne hissedebilirim? Hiçbir şey. Ama siniri ve utancı hissettim." Bakışlarını dikkatle üzerimde gezdirmeye devam etti. "Doğru insanı arıyordun? Doğru insan nasıl olmalı senin için?" Beklemediğim soruyla sertçe yutkundum. Ona herhangi bir şey söylersem ve onu umutlandırmış olursam diye korkuyordum çünkü onun bana olan hislerinden oldukça haberdardım ve hissedeceğim kadar belli ediyordu.
"Bunu şimdi konuşmasak? Şu an doğru insan üzerine pek ilgilenmiyorum, arkadaşım." Ona en açık mesajı vermiştim umarım üzülmezdi. Onun üzülmesi beni de üzerdi. Değer verdiğim biriydi kendisi. İfadesiz bakışlarını önüne çekip düşünmeye başladı.
Kafeye yetişmemiz on beş veya yirmi dakika sürmüştü. Can elimi bırakmadı. Elimi çekecektim ki o hemen daha sıkı tutup kafeye girdi. Bakışlarım etraftayken kasanın arkasın da duran, Batu, Pelin ve Orkun'u gördüm.
Hepsi tek tek bizi fark edince elimi yavaşça Can'ın elinden çekmeye çalıştım. Bakışlarım bize anlamsızca bakan Orkun ve Pelin'den çektikten sonra direkt hiç çekinmeden ellerimize bakan Batu'ya çevirdim. Ellerimiz ayrılınca Can bana dönüp güldü. "O zaman aynı kafede olsak bile şu anda yollarımız ayrılıyor. Sen mutfağa ben garsonluğa."
Dudaklarımı aralayarak cevap verecektim ki, Batu'nun sert sesi aramıza girdi. "Şirin sen yanıma geliyorsun! Sevgilinde yukarıda yerleri silecek. Sonra da fayansların arasını diş fırçasıyla tertemiz yapacak. Aynı zamanda müşterilere bakmayı da ihmal etmesin, masalar temizlenecek, camlar silinecek, kafemiz cam dolu. Eğer istediğim gibi olmazsa yeniden yaptırırım, ücretinden düşerim. Kontrol edeceğim."
Kaşlarım çatılırken Batu'nun bu tavrına anlam veremedim. Evet bir huysuzluk beklerdim ama bu da fazlaydı. Adama bir garezi falan da olamazdı. Batu bakışlarımı asla fark etmeden Can'a bakıyordu. Can sevgili kısmına tek kelime etmeden sabırlı bir sesle konuştu. "Fayanslarınız yok ki?" Batu, kaşlarını kaldırarak bozuntu yapmadan cevap verdi. "Tuvaletimizin fayansları var. Tuvalet demişken onları da temizlersin. Biz hijyenimizle de biliniriz, hakkını verelim."
Kaşlarım daha da çatılırken bakışlarım Can'a kaydı sabrını koruyarak başını sallayıp dönüp merdivenlere ilerledi. Onun gidişiyle hemen Batu'ya döndüm. Bakışımı zerre umursamadan bana başıyla mutfağı işaret edip dönüp mutfağına girdi.
Onun da gidişiyle ayağımı yere vurarak sinirle mutfağa girmeden ilerleyip kasanın önünde durdum. Orkun ve Pelin şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Sevgili mi?" Pelin'in ardından Orkun'da sordu. "Sevgili mi cidden?" Hemen başımı iki yana salladım. "Batu işte ya! Gıcıklık yapıyor."
Ellerimi belime koyarak dizimi sallamaya başladım. Pelin bana yandan bakışlar atarken ilgisiz çıkardığı sesiyle sordu. "Ali neden gelmedi? Sen erken geldin diye mi?" Başımı salladım. "Ali saatinde gelir. Ben erken geldim biraz."
Orkun yüzünde oluşan sırıtışla, aceleci bir sesle konuştu. "Arya hanımım gelir mi?" Heyecanına gülerek başımı iki yana salladım. "Sanıyorum. Dün geldi bu ona yeter." Orkun yüzünü asarak geri adım attı. "Tüh! Oysa her gün buraya geliyorum belki o da uğrar diye..." Bu cümleyle beraber Pelin alayla Orkun'a baktı. "Orkun sen zaten her gün buraya geliyordun." Orkun asık ifadesini bozmadan mırıldandı. "Kes sesini maviş civciv. Kara sevdalanmışım burada."
"ŞİRİN PASTACI!!"
Öfkeyle gözlerimi sıkıca yumarak sabır istercesine bir nefes çektim. "Bir gün...elbet bir gün, ya bu adamın katili olacağım ya da o benim katilim olacak." İkisi bana gülerken sinirle dönüp ilerlerken Orkun'un sesini arkamdan duydum. "Şirine, şafak sayar gibi saatleri sayacak, mesaileri de var birde."
Girdiğimde Batu'nun kalçasını yaslayarak beni beklediğini gördüm. Alayla gülümseyerek askılığa ilerledim. "Bensiz pasta yapamıyorsun sanırım?" Batu kaşlarını çatarak başıyla yerimi işaret etti. "Konuşma geveze, yerine geç."
Önlüğümü taktıktan sonra başıma bonemi geçirdim. Tezgahın önüne gelince eldivenlerimi elime takarak beni izleyen Batu'ya bir bakış attım. "O sevgilim değil, arkadaşım." Alayla başını salladı. "Haklısın, sevgilin olsa dün beni öptüğünde fazla öfkelenirdi değil mi?"
Kaşlarım çatılırken hemen durumu düzelttim. "Seni öpmedim! Kendimi koruyayım derken oldu!" Batu iki elini tezgahına yaslayarak, tezgahın karşısından bana yaklaştı. "Kendini korumak için daha büyük bir ateşe atladın."
Umursamadan bir kek alıp tezgaha bıraktığımda Tuğba'nın sesi geldi. "Batu? Bakar mısın bi'?" Sesini bilerek ince çıkarttığına emindim, çünkü bu kız dün beni suçlarken bu tonda suçlamamıştı. Batu ellerini tezgahtan çekerek kızın yanına gitti. "Çilekli pastam çok hoş olmadı mı? Sence nasıl?"
"Güzel duruyor gerçekten." Gozol doroyor gorçokton.
Onları umursamadan kendi pastam için keki kesmeye başladım. Seslerini işitmemek mümkün değildi. "Ya...çok hızlı düzelttin." Cilveli ses çıkaran kız yan gözle bakış attım.
Batu bir cevap vermeyince kız tekrar konuştu. "Teşekkür ederim! Bundan sonra da yine çilekli pasta yapacağım. Sen pek sevmiyorsun ama çok güzel bence." Batu başını hafifçe bana çevirip bakacağı an bakışlarımı pastama indirdim. Çilekli pasta denince aklına benim geldiğimi anlamak zor değildi.
"Sen meyveli yap en iyisi." Batu'nun cümlesi beklenmedik olsa da bir tepki vermeden pastama devam ettim. "Ya neden? Çilekli sevmiyor olabilirsin ama ben yapmayı seviyorum. Hem en güzeli çilek zaten! Çilekli çikolatalıdan güzel!" Dudaklarımı zar zor gülmemek için birbirine bastırdım.
"Buna katılmıyorum ama neyse. Ben Şirin zaten sürekli çilekli pasta yapıyor diye demiştim." dedi Batu. Bir süre ses gelmedi. Pastama, onları umursamadan kremasını sürdüm. "Sen işine devam et." Batu dönüp kendi tezgahına ilerlediğini adımlarından anlarken bunu umursamadım.
İç kremayı güzelce hazırlayıp süsledikten sonra diğer katı üzerine dikkatle ekledim. "Bugün mesaimiz var, senin yüzünden." Batu yine şaşırtmamış ve yüzüme kremayı kendisi sürdüğü halde beni suçlamıştı. "Senin uğraşmana sebep olduysam ne mutlu bana o zaman." diye mırıldandım sessizce.
Pastasına başlarken sustu. "En doğru aşkın, umarım kaytarmıyordur." Sessiz sesiyle gözlerimi devirerek bakışlarımı ona kaldırdım. "Aşkım falan değil o! Sevgilim de değil!" Sinirle söylediğim söze karşılık alayla bana baktı. "O yüzden mi el ele geldiniz? Sevgili gibi kafeye girdiniz resmen." Yüzümde alay dol bir sırıtış oluşurken onu sinirlendirmek, havasını bozmak için konuştum. "Kıskandın mı yani?" Tabi ki kıskanmadığını biliyordum, sadece onu sinir etmek eğlenceli olurdu.
Batu'nun anında kaşları çatıldı. "Ne kıskanması kızım! Neyden neyi çıkarıyorsun?! İşim gücüm yok seni mi kıskanacağım? Git kimle sevgili oluyorsan, kimde doğru aşkı buluyorsan bul! Beni de o aşk uydurmasına sokma! Kıskanma falan yok!" Beklediğimden daha çok sinirlenmişti ama bana ne.
Omuz silkerek süslemesine başladığım pastayı gösterdim. "Nasıl?" Aynı öfkesi üzerindeyken pastama bir bakış attı. "Maymuna benziyor!" O da anca böyle bir cevap verirdi zaten.
"Sana benzetmem de bir başarı." diye sessizce mırıldandım. Beyefendi istediğini duyduğu için bunu duymamıştı.
En son dediğinden bir önceki cümleye cevap verdim. "Tamam. Bu güzel. Senin gibi birinin bana olan duygularını çekemezdim zaten. Ne tip olarak tipimsin, ne de kişilik olarak tipimsin. Kısaca hiçbir yönden tipim değilsin." Bu cümleyi yüzüne bile bakmadan pastamın kremasını yayarken söylemiştim.
Burnuma bir anda fırlayan kremayla başımı kaldırıp ona baktım. "Sende benim tipim değilsin zaten! Çocuk kadınlarla çıkmam, pedofili sanıp içeri falan atarlar! Önce git aynaya bak, tipim misin değil misin onu düşün de sonra böyle bir laf et. Ayrıca aşk gibi bir kavrama anca senin gibi çocuk beyinliler inanır. Pembe gözlüklü çilek kız!"
Hemen krema tabağını alıp kaldırmıştım ki Yılmaz amcanın mutfağa girmesiyle öyle kala kalmıştım. Olayı hemen çevirip sanki Yılmaz amcayı görmemiş gibi davranarak Batu'ya çevirdim bakışlarımı. Yapmacık ama sevimli bir gülüşle ona uzatıyor gibi yaptım. "Al canım iş arkadaşım." Batu benim gibi bir gülüşle karşılık vererek elimdeki kremayı aldı. "Aferin. İşte böyle olacaksın hep." diye fısıldaması beni delirtecek olsa da sakinliğimi koruyarak yapmacık gülümsememi arttırdım.
Elime burnumdaki kremayı silerek Yılmaz amcayı yeni fark etmiş gibi ona döndüm. "Aa!" Batu yapmacık tepkime gülerken Yılmaz amca memnun bir şekilde gülümsedi. "Ne güzel anlaşıyorsunuz, oh oh!" Sorma amca, birbirimizi boğazlamaya yer arıyoruz. Gelmeseydiniz şu an yine birbirimizden pasta yapıyor olacaktık herhalde.
Yılmaz amca, Batu'ya yaklaşarak elini omzuna bastırarak oğluna fısıldadı fakat ne dediğini ben bile duymuştum. "Şirin kıza iyi davran, tamam mı? Kaçırtma yine." Batu babası sanki bir şeyi ima etmiş gibi kaşlarını çattı. "Baba sakın." Babası gülüp, sırtına iki kere vurduktan sonra dönüp mutfağın çıkışına ilerledi.
Yılmaz amca çıkar çıkmaz başka bir krema tabağını alıyordum ki Batu eliyle kapıyı göstererek konuştu. "Şirin Pastacı'nın Yılmaz beyi mi o?" Bakışlarım kapıya kaydığı zaman öyle kalakalmıştım. Yılmaz amca falan yoktu orada. Bakışlarım geri eski yerine kayınca mutfağın kapısından çıkmış olduğunu gördüm. Bilerek yapmıştı!
"BATU!" Krema tabağını geri tezgaha bırakıp Batu'nun peşinden bende çıktım. Batu arkadan dolaşıp kumsalın önüne doğru ilerlerken bende peşinden koşuyordum. O sadece hızlı yürüyor bense ona yetişebilmek için koşuyordum. Boy avantajı işte.
"Batu diyorum!" Batu'nun bir anda dönüp bana yetişerek beni kaldırıp omzuna almasıyla afalladım. Artık havada ve Batu'nun omzunda baş aşağıya sarkıyordum. "Batu! İndir beni!" Yumruğumu sıkarak sırtını yumruklamaya başladım. "Rahat dur!"
Beni döndürünce sarsılmamak için omuzlarına tutundum. "Seni atayım mı denize?" Deniz korkum aklıma gelince aceleyle sırtına vurmaya başladım. "İndir lütfen beni! İndir! Atma sakın!" Batu'nun gülüşünü duydum. Anlaşılan tek derdimin ıslanmamak olduğunu düşünüyordu.
Beni indirmesi için sırtına tırnaklarımı batırmamla gülüşünü duydum. "Şunu sana farklı bir pozisyonda yaşatmamı istemiyorsan rahat dur, Şirin Pastacı."
Beni omuzundan hafifçe indirip bir kolunun üzerine alınca saçımı geri atın anında yukarıdan ona baktım. Hemen ellerimi kaldırıp kafasını tutarak parmaklarımı anında kapattığı gözlerine sokmaya çalıştım. Amacım kör olmasını sağlamak değil tabi ki. "Kızım, manyak mısın?! Çek şu ellerini!"
Batu beni üstünde tutan kolunu çekince yere düştüm. Ellerim gözlerinden çekilirken bedenim yeri boyladı. Bileğimin taşa çarpışıyla acıyla inlerken içimden burkulmuş olmaması için dualar ettim.
Batu'nun yere inerek yanıma geldiğini fark edince kaşlarımı çatarak anında dönüp bileğimdeki acıya rağmen emekleyerek kumların üzerinde ilerlemeye başladım. "Nereye kaçıyorsun Allah aşkına?" Daha hızlı emeklemeye başladım. Muhtemelen şu an kafenin içindeki insanlar bizi izleyebiliyordu çünkü kafenin önüne bakan kumların oradaydık ve kafenin denize bakan kısmı duvar değil camlardandı.
Batu anında yanıma yetişip tam üzerimde durunca pes ederek durup önümü ona çevirdim. Hemen tepemde durmuş bana bakıyordu. Bileğim deli gibi sızlarken yüzümü buruşturdum. Batu bileğime bir bakış attıktan sonra geri çekilip yanıma geçti ve beklemediğim bir anda hızlı bir şekilde bacaklarımın altından ve belimden tutarak beni kaldırdı.
Gözlerim irileşirken bakışlarım ona kaydı. Bana bakmadan mutfağın arka kapısına tekrardan ilerlemeye başlamıştı bile. Bana bakmazken eliyle beyaz elbisemin eteğini düzeltti. Kaşlarımı çatarak ona olan bakışımı kesmedim.
Bakışlarımı onlardan çekerek kafenin içinden gülerek bizi izleyen Nil abla, Pelin ve Orkun'a çevirdim. Gülseler de gözlerinde bariz bir imayı taşıyorlardı. Onları umursamadan tekrar Batu'ya döndüm. Onların görüntülerinden çıkıp arka tarafa yaklaştık. Bileğimin acısı artınca elimi bileğime atmaya çalıştım fakat yetişemedim. "Senin yüzünden canım yanıyor! Kesin bileğim kırıldı ya!" Batu, bana ciddi misin der gibi bir bakış attı. "Abartma!"
İkili kapıyı iterek açtı. Tuğba'nın bakışı bize dönerken önce kaşlarını çattı ardından yüzüne endişeli bir bakış yerleştirdi. "Ya! Ne oldu öyle?" Batu tezgahının önüne geldi. Bir kaç krema kasesini benim kısmıma bıraktıktan sonra, beni pasta olmayan, temiz tezgahına oturttu. "Düştü." dedi Tuğba'ya cevap olarak. Kaşlarım çatılırken alayla güldüm. "Kimin yüzünden acaba?" Bakışlarını bana kaldırıp öfkeyle bir bakış attı. "Kendin ettin kendin buldun. Gözümü çıkarmaya çalışırsan öyle olur!" Tuğba irileşen gözleriyle bir bana bir Batu'ya baktı. "Ne? Gerçek mi?" Ona dönüp boş bir şekilde gülümsedim. "Evet, bak artık kör. Ne yazık ki artık yaptığın çilekli pastaları, zerre anlamadığı o bilgisiyle yorumlayamayacak." Kız bozulmuş gibi ifadesini soldururken bana bir bakış atarak dönüp pastasına ilerledi.
Bakışlarım Batu'ya kaydı. Elleri iki yanımda, eğilmiş bir pozisyondayken bana sırıtarak baktığını fark ettim ama ben bunu fark ettiğim anda anında sırıtışını soldurarak ellerini iki yanımdan çekip acıyan bileğimin olduğu ayağı aldı. "Oynatabiliyorsun değil mi?"
Başımı salladım. "Evet ama ağrı var." Batu dönüp buzluktan buz çıkardı. Yeniden karşıma gelince acıyan bileğime buz gezdirmeye başladı. "Doktorlukta yaparmış, pastacı Batu." Batu bu cümleme bir tepki vermeden buzu bileğimde gezdirmeye devam etti. "Burkulduğunu sanmıyorum. Eğer acı sürekli devam ederse hastaneye götürürüm." Onu umursamadan, "Eğer öyle olursa ben gider-" diyecektim ki çatık kaşlarıyla başını kaldırarak suratıma bakıp sözümü kesti. "Eğer öyle olursa omzuma atar kendim götürürüm."
Kaşlarımı çatarak ona baksam da bunu umursamadan buzu bileğimde gezdirmeye devam etti. Mutfağın kapıları açıldı ve içeri Ali girdi. Bakışları beni bulunca hemen yanıma geldi. "Abla! İyi misin?" Sakince başımı salladım. "Bir şey olmadı gibi." Bakışları benden çekilip ayağımı kavramış, bileğimde buz gezdiren Batu'yu gördü. "Senin yüzünden değil mi? Şaşırmadım!" Batu, Ali'ye bakmadı bile, bakışları hala bileğimdeydi.
"Sana diyorum! Birde buz sürüyor!" Batu başını hafifçe kaldırsa da bakışlarını hala olduğu yerden çekmedi. "Biri garsona çalışması gereken yeri göstersin." Ali, daha öfkeli bir surat haline büründü. "Burada da işim var zaten! Kruvasan almaya geldim!" Batu umursamaz bir sesle, "Al ve çık o halde." demişti.
Ali sinirle bir bakış attıktan sonra bana döndü. "Abla eğer ki hastaneye falan gidilecek olursa-" Batu benim sözümü kestiği gibi onun sözünü de kesti. "Ablan bende, hadi işine Şirin pastacının kardeşi." Bu söz Ali'yi fazla sinir etmiş olmalı ki alaylı ve sinirli bir tavırla konuştu. "Senin de kardeşin bende rahat ol."
Batu gözlerini sıkıca yumdu. Etrafta bir sessizlik oluşurken Ali ifadesini bozmadı. Batu dikleşip Ali'ye döndüğü an onu boğazından tutup arkasındaki duvara yasladı. "O nasıl söz lan! Kendim ettim kendim düzeliyorum işte ne ergen ergen tavırlara giriyorsun!"
Hemen tezgahtan zıplayarak yere indim. Bileğim bir anlık inmeyle acısa da hemen onları ayırmaya çalıştım. Ne ara geldiğini bilmediğim Pelin'de gelmiş olacak ki onları ayırmama yardım ediyordu. Ali, Batu'nun yakalarına yapışmış Batu ise Ali'nin boğazına yapışmıştı. "Batu! Ali! Yapmayın!"
Batu, Ali'yi bırakıp geri çekilince Ali de uzatmadı. Bakışlarım Ali'nin boynundaki parmak izlerinde gezindi. Resmen parmak izini çıkarmış kardeşimin boynunda!
Pelin, Ali'ye bakışlar atıyorken onu kolundan çekip mutfağın dışına sürükledi. "Yürü!" Sinirle dönüp kendi tezgahıma ilerliyordum ki bir anda belimden havalandırıldım ve kendimi tekrar Batu'nun tezgahında otururken buldum. "Bitmedi daha!"
Kaşlarım çatılırken sabırsız bir nefes vererek ellerimi arkamdan tezgaha yasladım. Batu dönüp mutfak kapısının yanında ki ilk yardım dolabından bir bandaj çıkarıp tekrar karşıma geldi. Ben onu izlerken o hafifçe eğilip ayağımı bandajla dikkatle sardı. "Eğer sürekli ağrırsa ya da çok kötüyse söyle hastaneye gideriz." Başımı salladım sadece.
Batu belimi kavrayarak beni yere indirdi. "Bir süre yere basma. Otur bir yerde." Bu adamda düşünce var mıymış ya? Şuna bak, başka biri gibi davranıyor. Batu'nun yanından geçeceğim sırada Pelin mutfağa girdi. Bakışları birini arar gibi etrafta dolanmasının ardından hemen beni fark etti. "Heh! Şirin! Babam dedi ki Şirin bizim evde biraz dinlensin." Ne?
Başımı hemen iki yana salladım. "Yok yok, pasta yapacağım daha." Pelin gülerek benim gibi başını olumsuzca iki yana salladı. "Hadi bende seninle geleceğim zaten! Babam dedi ki itiraz yok, o bizim kızımız gibi, çalışanımız değil, çekinirse kırılırım. Alt üstü dinlenecek.".
"Bence de! Hadi al götür! Hem kurtulmuşta olurum." diyerek sırtıma vuran Batu'ya sinirli bir bakış attım. "Kes sesini!" Pelin'e dönüp inkar edecektim ki Pelin hemen koluma girerek beni çekmeye çalıştı. "Şirin Pastacı!" Batu'nun seslenişiyle ikimizde durarak ona döndük. İmalı bir şekilde sırıttı. "Yine odaları karıştırma, yatağıma falan yatarsın, bak bu sefer acımam da."
Yanaklarım anında kızarırken yüzündeki sırıtış büyüdü. Adamın yanında kardeşi varken dediği şeye bak! Ne kadar da utanmaz bir insan! Edepsiz pastacı!
Pelin'in imalı gülüşünü duydum. "Abi! Ya ben buradayım!" Utançtan tek kelime edemeden sinirle Batu'ya bakıyorken o tekrar konuştu. "Hemen de her şeyi yanlış anlayıp yanaklarını kızartıyorsun be, fesat Şirin Pastacı. Yataktan atarım öyle uyandırırım anlamında demiştim. İkinizde fesatsınız! Gidin hadi!"
Pelin gülerek bizi çekiştirmeye başlayınca önüme dönerek sinirli bir surat ifadesiyle söylendim. "Abinden nefret ediyorum." Pelin'in gülüşü şiddetlendi. "Biliyorum."
Acıyan ayağıma çok basmadan Pelin'e eşlik ettim. Kafelerinin hemen yanında olan o evlerine yetişmemiz saniyeler sürmüştü. Hemen cebinden bir anahtar çıkarıp ikili beyaz kapıyı açtı. İkimizde içeriye girerken bakışlarım büyük evde gezindi. Ferah, hoş koku eve girer girmez etrafımızı sarmıştı. Pelin arkamızdan kapıyı kapattı. "Gel seni benim odama çıkarayım." deyince dönüp ona uzunca bakış attım. Pelin bu bakışıma bıkmadan karşılık verirken en son dayanamayıp güldü. "Valla abimin odasına girmeyeceğiz! Hem zaten artık biliyorsun."
Güldüğümde Pelin koluma girerek salondan geçip beni merdivenlere yönlendirdi. Merdivenden çıkarken daha çok bir ayağıma yüklendim. Çok acı olmasa da o az olan acıyı de çekmek istemezdim. Büyük bir ağrı da yoktu. Başta biraz vardı da şu an öyle çok yoktu.
Pelin beni Batu'nun tam tersi olan yönündeki odaya yönlendirdi. Kapısı ayıcık stickerleriyle süslü olan odaya soktu bizi. Bakışlarım hemen odanın içinde gezinmişti. Bütün evle aynı duvar rengi, normal bir yatak, yuvarlak gri, küçük bir halı, ışıklı bir makyaj masası ve beyaz bir elbise dolabı. Duvarlar sevdiği grupların posterleriyle süslüydü.
"Yatağıma uzan istiyorsan." Bir şey demeden onun ilerletmesi eşliğinde yatağına geçerek ayaklarımı uzattım. Pelin ayak ucuma oturarak bana gülümsedi. "Bence sen biraz uyumalısın. Uykulu bir halin var." Omuz silktim. "Bir şey olmaz."
Pelin bir bacağını kendine çekerek sarı saçını geri savurdu. "Geri döndüğün için mutlu musun?" diye sordu mavi gözlerini dikmiş bana bakarken. Derin bir nefes alarak tekrar omuz silktim. "Bilmem. Bunu zaman gösterecek. Ama pişman değilim."
Pelin, yüzündeki tebessümü arttırdı. "Sen benim ilk kız arkadaşım sayılırsın. Ben bunca zaman hep ablamla arkadaşlık ederdim. Lisede falan hep dışlanırdım. Neden bilmiyorum ama sevilmezdim. Bu hep böyle oldu. Pek arkadaşım da olamadı ondan. Üniversiteyi bitirir bitirmez kafede çalışamaya başladım. Çünkü bunu istedim. Tatlı yapmayı veya kafenin işlerini yapmayı seviyorum."
Şu an en dikkatimi çeken şey arkadaş konusu olmuştu. Kaşlarım kalkarken başımı hafifçe yana eğdim. "İlk arkadaşın mıyım yani?" diye sorduğumda tebessümünü arttırarak başını salladı. "En yakın arkadaşız değil mi?" diye sordu. Başımı salladığında tebessümü büyük bir hal almıştı. "Arkadaşız Pelin..."
Aramızda bir sessizlikten sonra, Pelin bu sefer imayla gülümsedi. "Peki ya sence abim?" Kaşlarım çatılırken yine omuz silktim. "Abin derken? Ondan bana ne, tam olarak anlayamadım?" Pelin imalı bir şekilde güldü. "Valla abim sana çok farklı davranıyor, sen görmüyorsun ama." Alayla güldüm. "Yoo görüyorum aslında. Pastacının pastalarına iltifat ederken bana öküzün dibi gibi davranıyor. Bunu fark etmeyecek kadar saf değilim."
Pelin gülerek elini dizime koydu. "Ama onunla da bir samimiyet kurmuyor." Bu cümle yüzümde komik bir gülüş oluşturdu. "Benimle de kuruyor sanki. Çok samimiymişiz gibi konuşma Pelin." Pelin bana gözlerini kısarak imalı bir bakış attıktan sonra şu anlığına pes etmiş gibi elini dizimden çekti.
Onun yerine benim yüzümde imalı bir ifade oluşurken sırıttım. "Ali ve senin aranda bir şeyler olabilir mi?" Aniden gözlerini büyüterek başını iki yana salladı. "Hayır! Asla!" Kaşlarım kalkarken verdiği büyük tepki bana zaten cevap olmuştu. Bakışlarımla sakinleşirken gülümsemeye çalıştı. "Yani ne alaka? Hem o Tuğba'yı sordu bana. O an bitti zaten. Yani bitti derken, öyle bir şey olsaydı o an biterdi."
Alayla kaşlarımı kaldırdım. "Tuğba mı? Asla ondan hoşlanmamıştır. Kardeşimi tanıyorum hiçbir belirti yok. Bu imkansız." Pelin ifadesini bozmadan omuz silkti. "Olsun. Bana başka kız sordu bir kere." Kaşlarımı düzleştirirken başımı hafifçe yana eğdim. "Hoşlanıyordun yani?" Pelin sanki onu sıkıştırıyormuşum gibi bir ifadeyle oflayarak kalktı. "Etkilenmek diyelim. Ama o da söndü bitti."
Pelin'e gülümsememi sürdürmemle hemen döndü. "Ben aşağıdayım. Akşam için fırına yemek atacağım. Sende uyuyabilirsin yatağımda." Başımı salladım. "Teşekkür ederim" Pelin bana gülümseyip başını salladıktan sonra odadan kapıyı arkasından kapatarak çıktı.
Bakışlarım odanın içinde gezindi. Karşı duvardaki çerçevelerdeki fotoğraflarda onlar vardı. Dikleşerek çerçeveleri inceledim. Ailesiyle çekilmiş fotoğrafları. Bakışlarım Pelin'in tek olduğu eski fotoğrafa kaydı. Küçüklüğünde de saçları sarıymış. Mavi gözleriyle ekrana bakıyordu. Muhtemelen bu çekilirken dört veya beş yaşındaydı.
Bakışlarım diğer fotoğraflara kaydığında yan yana iki erkek çocuğuyla durduğu fotoğrafı gördüm. En uzunları Pelin'in solunda, diğer kahverengi gözlü olanı ise Pelin'in diğer tarafında duruyordu. Bu muhtemelen Pelin beş veya altı yaşındayken çekilmişti. Her zaman ki gibi gülümsemeden ekrana bakanın Batu olduğunu ve diğer tarafta ki kocaman sırıtışla ekrana bakanın ise Orkun olduğunu anlamak zor değildi.
On veya on birli yaşlarında gibi duruyordu. Orkun'da aynı şekilde. Bakışlarım hafif aşağıya indiğinde Pelin'in biraz büyümüş haliyle Nil ablayı gördüm. O da çok büyük durmuyordu zaten bildiğim kadarıyla Nil abla şu anda otuz yaşındaydı. Batu'yla ablası arasında iki yaş vardı fakat Pelin'e aralarında yedi yaş bulunuyordu.
Bakışlarımı fotoğraflardan çekip sırtımı yastığa yaslayarak uzamaya başladım. Bakışlarım tavandayken en az bir en beş dakika sadece uzanarak tavanla bakıştım. Uyumak gibi bir düşüncem yokken gözlerimin kapanmaya başladığını hissedemeden uyuyakalmıştım bile.
🍰
Sesler hissetmeye başladığımda uykulu halimle birinin yoğun bakışını hissettim. Birinin sessiz gülüşünü duyunca hemen gözlerimi açarak uykulu gözlerimi hemen üzerimde duran Batu şahsısına diktim. O eğlenen sırıtışını bozmadan bana bakmaya devam ediyordu. Onun burada ne işi vardı?!
Evet, onun eviydi fakat şu an bu odada, bu yatakta, üzerimde ne işi vardı? Yanıma uzanmış kolunu yatağa yaslamış kafasını da eline yaslamış üzerimden bana bakıyordu. Kaşlarım anında çatılırken, "Ne oluyor ya?" diye söylenerek dikleşmeye çalıştım. Ellerimi yatağa bastırarak bedenimi yukarıya çıkarmaya çalışırken şaşkın bakışlarımı ondan çekmedim. "Günaydın sevgilim."
Kaşlarım daha da çatılırken asla pozisyonunu bozmayan ona baktım. "Ne sevgilimi ya?!" Hafifçe gülerek sonunda pozisyonunu bozdu. Kafasını avcundan çekti ve bana daha çok döndü. "Sen uyurken ben kızımız Çilek'i okuluna bıraktım. Biliyor musun, annesi kılıklı bugün bilmişlik taslamış hep okulda. Küçücük çocuk hayvanlar alemine o kadar meraklı ki daha ana okuldan biyoloji dersi görmek istiyor. Keşke bana çekseydi."
Kaşlarım çatılırken şaşkınlıkla ona baktım. "Batu kendine gel ya! Ne çocuğu?" Batu aynı gülümsemesini takınarak başını iki yana salladı. "Ee tabi ikici de yolda senin sinirler tavan. Erkek olursa adını Çikolata koyacağımıza söz vermiştin unutma! Hatta biz ona kısaltmalı seslenecektik Çiko diye. Pelin'de cinsiyet partisi için çok heyecanlı ama bence çok saçma hiç gerek yok ona."
Batu'ya kalp krizi geçirecekmiş gibi bakıyorken elim kalbime çıktı. "Şunu keser misin? Ne saçmalıyorsun bütün uykum gitti şu an bir anda!" Batu büyük kahkahalar atmaya başladı. "Ah Şirin Pastacı! Ah! Sana rüyalarından uyandıktan sonra güzel bir rüya daha anlattım işte!"
Alayla sahte bir ifadeyle güldüm. "Çok komik! Ayrıca bu rüya değil anca kabul olur! Hem sen bu Çilek isimli kız çocuğu şakasını fazla uzattın dikkatimi çekti!" dedim imayla. Batu anında çatılan kaşlarıyla bana baktı. "Çünkü komik! Adı üstünde şaka ve komik! Çilekmiş! Nefret ederim, alerjimde var!" Anında yarısından fazlasını kapladığı Pelin'e ait olan yataktan kalkarak kapıya ilerledi. "Kes be! Alerjisi varmış! Sen sevme bir zahmet zevksiz!"
Batu anında durup çatılan kaşlarıyla bana döndü. "Sen bana zevksiz mi dedin?" Yatakta bağdaş kurmuşken ona dönüp kendimden emin bir şekilde başımı salladım. "Zevki olan çilek sever!" Batu bana yaklaşarak çatık kaşıyla konuştu. "Çikolata sever! Burada ki tek zevksiz sensin!"
Alayla gülümseyerek başımı tabi tabi dercesine salladım. "O yüzden herkes benden önce sizin kafeye bir çilekli pasta yapabilecek pastacı istediler değil mi?" Batu öfkelenen ifadesiyle anında yüzüme eğilerek sert bakışlarıyla bana baktı. "Eğer öyle olsaydı en ünlü yiyeceğimiz pasta olmazdı ve sen pastalarımla bizim kafeye hayran olmazdın. Hadi ama Şirin Pastacı. Kabul et bu kafeye pastalarımla hayran oldun."
Doğruya doğru, o kafeden gidip pasta yediğimde gerçekten çok sevmiştim. Her gelişimde sadece çikolatalı pasta yiyebilmiş olsam da bu yine de çok güzel gelmişti. Kendi pastamı saymadan yediğim en güzel pasta oranın diye düşünürdüm. O kafe de bir sürü tatlısı, içeceğiyle ünlü olsa da en çok pastasıyla ünlüydü.
"Zevkler tartışılmaz diyorum." Bu cümlem yüzünde sinsi bir sırıtış oluşturmuştu. "Demin zevksiz diyordun?" Onu umursamadan omuz silkerek yataktan kalktım. Yataktan kalkmamla karşı karşıya ve aşırı yakın bir pozisyonda olmuştuk. Başımı kaldırıp suratına bakmaya üşenerek yanından geçip kapıya ilerledim. O benden önce geçerek, odadan çıkıp, üstüne geçmem için kapıyı açık bırakmayıp, arkasından kapatarak çıkmıştı.
Sinirle derin bir nefes aldım. Kapıdan çıkıp birkaç adım adım attığımda ayağımın düzeldiğini fark ederek gülümsedim. "Oh be!" diye kısık bir nida eşliğinde merdivenleri Batu'nun arkasından inmeye başladım ki o çoktan inip uzaklaşmıştı ve şu an bakış açımda görünmüyordu.
Aşağıya inip büyük salona girdiğimde Nil abla, Pelin, Yeşim teyze ve Yılmaz amcanın yemeği indirdiğini gördüm. Batu köşede sırtını duvara yaslayarak boş boş duruyordu. Orkun'da burada o da asla dinlemediği halde Batu kankasına heyecanla bir şeyler anlatıyordu.
Bakışlarım karısına tabakları uzatan Nil ablanın ilk kez gördüğüm kocasında gezindi. Nil abladan biraz uzun iri cüsseli bir adamdı. Koyu renk saçları, aynı koyulukta gözleri vardı. Kirli sakallı bir adamdı.
Onlara yardım için yanlarına ilerledim ki hepsi bir anda durup bana dönünce garip hissettim. Ayağımı kontrol eder gibi baktılar. "Güzel, Şirin kızım güzel! Yürüyebiliyorsun, iyi!" dedi Yeşim teyze. İleri doğru bir adım atacaktım ki Pelin beni geri itti. "Sen misafirsin. Masa kuruldu sayılır zaten!" Yılmaz amca samimi bir tebessümle Pelin'e cevap verdi. "Kızım Şirin kız misafir değil, o da kızımız gibi." Bu cümle beni istemsizce mutlu ederken Yılmaz amcaya tebessüm ettim.
Pelin bir anda duraksadı ve bakışlarını tekrar suratımda gezdi. Hatta diğerleri de durmuş suratımda garip bir şey varmış gibi bakıyordu.
Kaşlarım çatılırken elim yüzüme çıktı. "Neler oluyor?" Orkun, Batu'ya anlattığı o heyecanlı şeyi bitirmiş olacak ki bana yaklaşmış o da yüzüme şaşkınlıkla bakıyordu. Ellerim yüzümde gezindi. "Yüzümde bir şey mi var?"
Orkun elini ağzına örterek gülmeye başlayınca Batu'nun da güldüğünü fark ettim. Hemen Pelin'e dönerek ona ne olduğunu sormak ister gibi baktım. Pelin yüzündeki bana, üzülmekle gülmek arasında kalmış ifadeyle cevap verdi. "İstersen bir aynaya bak...merdivenlerin diğer tarafında lavabo var." Kahretsin! Ne vardı yüzümde!
Koşarak Pelin'in dediği yere ilerler ilerlemez, gülüşleri duymuştum. Bu gülüşler tam olarak Batu'ya, Orkun'a ve Nil ablaya ait gülüşlerdi. Aceleyle lavaboya girdiğimde tam karşıdaki aynadaki görüntümle göz göze geldim. Bakışlarım yüzümde dikkatle gezinirken dudaklarımla burnum arasında ki o siyah bir kalemle çizilmiş bıyığı gördüm. Batu! Batu ben uyurken yapmıştı tabi ki! Bunu ona ödetecektim!
Aceleyle suyu açıp sertçe o şeyi yıkamaya başladım. Sabunda kullanarak parmaklarımla derimi yüzercesine çıkarmaya çalıştım. Hızla dikleşip aynadan baktığımda hemen geçmiş olması muhtemelen Pelin'in göz kalemini kullandığını gösteriyordu. Son kez duruladıktan sonra koyu saçlarıma ellerimi kurutup saçlarıma çeki düzen verdim.
Utana sıkıla hızla çıkıp geri yanlarına ilerledim. Hepsi yemek masasının yanında ayakta dizilmiş beni bekliyor gibiydi. Bakışlarım Batu'yu bulunca ona ölümcülün de ölümcülü olan bir bakış atsam da bu bakışa sadece gülerek karşılık vermişti.
Yanlarına yetiştiğimde gülenler gülüşünü tuttu. Sadece Yılmaz amcaya bakarak konuştum. "Biz mesai yapacaktık?" Yılmaz amca tebessüm etti. "Ayağından hala şüpheliyim. Hadi size kıyak, mesaini bizim evde misafir olarak yapın." Kaşlarım kalkarken mırıldandım. "Emin misiniz?" Yılmaz amca, sahte bir ifadeyle kaşlarını çattı. "Bir kere daha sorarsan geceyi sadece oğlumla geçirirsin, Şirin kız." Anında ağzıma olmayan bir fermuarı çekiyor gibi bir hareket yaptım. Orkun'un arkadaşına doğru mırıldandı. "Yılmaz amcaya bak sen, oğlu üzerinden ahlaksız tekliflere başlamış."
Bu cümleyi Yılmaz amca duymadı fakat Batu ve Pelin duyarak Orkun'un kafasına bir yapıştırmışlardı. Üstelik aynı anda yapmışlardı bunu.
Adını bilmediğim Nil ablanın kocası öne çıkarak elini bana uzatıp gülümsedi. Tam bu sırada Afra babasının diğer elini tutarak başını kaldırıp sırıtarak bana baktı. "Şirin ablam!" Ona sadece tebessüm edip bana elini uzatmış karşılık bekleyen adama dönüp elimi uzattım. "Ben, Nil'in kocası Gürkan Yaman Altınok." Bildiğim üzere Nil abla genelde kendi baba soy adını kullanıyordu.
Başımı sallayarak sıkışına hafifçe karşılık verdim. "Bende Şirin Demir. Aşk Kafenin pastacısıyım." Bu cümlemle eniştesi Batu'ya yan gözle bir bakış attı fakat Batu bunu asla umursamadan ciddiyetle bana bakıyordu.
Ellerimiz ayrılınca bakışlarımı tekrar eniştesine Gürkan'a çevirdim. "İşlerimden dolayı pek gelemiyorum kafeye. Senin olduğun süreçte de tanışamadık. Nil bana olanı biteni anlatırdı hep. Sende Aşk kafesinin vazgeçilmeyen elemanısın galiba. Sonunda tekrar dönmüşsün."
Kaşlarım havalanırken Yeşim teyzenin sesini duydum. "Elemanı değil yavrum, o da Aşk kafesi ailesinden." Bu sıcak ses beni tekrar mutlu ederken ifademi değiştirmedim.
Gürkan abi, Nil abladan biraz büyük duruyordu. Otuz beşli yaşlarında gibiydi. Karşımdaki adam başını sallarken merakla sordum. "İşiniz nedir?" Surat değişimi olmadan cevapladı. "Baş Komiserim."
Ardından geri adım atarak bacağına sarılan kızını kucağına aldı. "Evet! Babam polis! Sınıftakilere söylüyorum inanmıyorlar, Allah Allah!" Afra'nın saçını geriye savurarak. Bu hali hepimizi güldürürken o uzanıp kollarını babasının boynuna sararak yanağına uzun bir öpücük bıraktı. "Babamın yanına gidince bende polislik yapıyorum!" Gürkan abi ona gülerken yemek masasının sandalyesini çekip onunla beraber oturdu. Ve diğerleri de aklına gelmiş gibi sandalyelere oturdu.
Tek ayakta kalan ben olunca Pelin abisinin yanından kayıp arada bir sandalye boşluk bıraktı. Ardından bir anda beni bileğimden tutarak yanındaki sandalyeyi çektiğinde sandalyeye oturur bir pozisyonda düşmüştüm. Bakışlarım anında Pelin'i buldu. Ona kaşlarımı çatmamı umursamadan sırıtıp başka tarafa döndü. Bakışlarım diğer tarafıma kaydığında yanımda Batu'yu gördüm. Beni umursamadan yemeğine başlamıştı bile.
Herkes yemeğine başlarken bende kaşığımı alarak yemeğe başladım. Afra babasının kucağında otururken kendi kaşığını almış annesinin tabağından pilav yiyordu. Şunu fark ettim ki Afra'da teyzesi gibi sarışın ve mavi gözlüydü. Artı olarak annesi Nil abla da mavi gözlüydü. Evet bunu ilk geldiği gün de görmüştüm ama şu an ikisinin de böyle görünce aklıma geldi.
"Teşekkürler bu arada." dedim Yılmaz amcaya dönerek. Ağzındaki yemeği yutan Yılmaz amca hemen başını salladı. "Ne demek Şirin kız. Lafı bile olmaz." Cümleye tebessüm ettim sadece. Bu tebessümümün kısa sürmesinin sebebi Batu'nun, "Ya bırak duygusallığı yemeğin ortasında. Yemeğini ye!" deyişine kadar.
Yılmaz amca kaşlarını çatarak Batu'ya bakış attı fakat Batu bunu fark etmedi. "Karışma Şirin kıza." diye söylendi sessizce. Batu'ya göz devirdikten sonra yemeğime devam ettim.
"Enişte bey sizi de pek göremiyoruz." diye söze girdi Orkun, salatadan çatalla alırken. Gürkan abi bakışlarını ona kaldırdığında Yılmaz amca yemeğini yerken cevap verdi. "E oğlum adam çalışıyor hep." Gürkan abi, Yılmaz amcaya bir bakış attıktan sonra başını salladı. "Yok ama haklı da. Çalışıyorum ama zaman olunca da yorgunluktan üşeniyorum. Yalan yok yani."
"Baba, Şirin abla çok güzel çilekli pasta yapıyor biliyor musun?" dedi Afra, dudaklarına yerleştirdiği kaşıktan döke döke çorba içmeye çalışırken. "Bilmiyorum kızım ama kesinlikle öyledir." Afra'ya sırıtarak göz kırptım. "Döndüm ya sana tekrar yaparım artık." Afra heyecanla ellerini birbirine çarptı. "Mükemmelsin Şirin abla!" Biliyorum.
Orkun da heyecanla söze girdi. "Ya bende bende! Bende istiyorum!" Bu cümleyle Batu ona alaylı bir bakış attı. "Hadi Afra neyse, sana ne oluyor lan?" Orkun kaşlarını çatarak ona baktı. "Çocuk ruhlu bir insanım ben o olmaz mı sanki? Ayrıca, çocuk ya da büyük ol çilekli pastayla mutlu ol demişler!" diye sallayınca güldüm.
Batu gözlerini kısarak alaylı bakışını sürdürdü. "Onu kim demiş geri zekalı?" Orkun omuz silkti. "Orkun Kaymaz. Yetmez mi?" Pelin hafifçe gülerek ağzındaki yemeği yutup konuştu. "Sanki biraz çalınmış bir söz gibi?" deyince Orkun kaşlarını çattı. "Çalınmış değil de ilham diyelim." Pelin ve ben buna gülerken Orkun havalı olduğunu düşündüğü bakışını sürdürdü.
"Neyse hadi yemek yiyin." Yılmaz amcanın sesiyle hepimiz susarak yemeğe döndük.
🍰
Yemeği yedikten sonra bulaşıkları toplanmıştı. Nil abla, Yeşim teyze bulaşıkları yıkamakla uğraşırken bende onlara az çok yardım etmiştim. Pelin'se bulaşıktan nefret ettiğinden bahsederek koşarak odasına kaçmıştı.
Bulaşıklar hallolunca çay demlenmişti. Dolaplarında bir sürü tatlı bulunuyordu ve Yeşim teyze hazırlayacakken onu salona göndermiş Nil ablayla kendimiz hazırlayacağımızı söylemiştik.
Çayları tepsideki bardaklara tek tek doldururken bakışlarımı çeşit çeşit kurabiyeyi tabaklara koyan Nil ablaya çevirdim. "Kocanı ilk defa gördüm. Yakışıyorsunuz gerçekten." Nil abla kumral saçını hafifçe geri atarak gülümsedi. "Tabi yakışırız güzelim, benim kocam sonuçta." dedi övünür gibi.
"Kaç yıldır evlisiniz?" diye sordum çayların demlerini bardağa dökmeye devam ederken. "Beş veya altı oluyor. Afra'ya hamile olduğumda yeni evli sayılırdık. O da şu an beş yaşında." dedi kurabiyelerin yanına renkli ekler tatlısından eklerken.
"Nasıl tanıştınız?" diye sordum hevesle başımı ona çevirerek. Nil ablanın yüzünde sırıtış oluştu. "Biz tanıştığımızda o Baş komiser değildi. Bir mekandayken durup dururken bir anda bana hırsızlık suçu atmaya başladı bir kadın. Aslında olay tamamen yanlış anlaşılmaydı. O da orada bulununca ve Polis olunca ilgilendi. Kadın o kadar emin ve ısrarcıydı ki olayı karakola kadar ilerletti. Tabi ki polis bey de karakola götürdü haliyle. Suçsuz olduğum kanıtlanmama rağmen gıcık gıcık, prosedür diye çağırdığı şeylerle sürekli uğraştırdı. Ama o zamanlar çok daha sert bir insandı. Yani şu anda öyle sayılır ama bana karşı değil yani. İşte neyse, bu uzadı biraz, o süreler ondan o kadar çok nefret ediyordum ki, Batu sinirlenip kaç kere karakola, onun yanına gitmeye çalışmıştı."
Çayların su kısmını doldururken bir bardaklara bir ona bakıyordum. O da tatlıları koymaya devam ederken konuşmasına da devam etti. "Bu karakola gidip gelmeler bitince bu sefer o kafeye gelmeye başladı. Kafemizi nereden öğrendiğini çok düşünmeye gerek yok, polis adam sonuçta...bizim kafede herkesin meşhur bir şeyi vardır. Batu'nun pastaları, annemin poğaçaları, Pelin'in elmalı kurabiye ve cheesecakeleri, benim ise limonatam. O her geldiğinde limonata içer ve her seferinde limonatayı bana getirtirdi. Batu'yu tutamadığımız zamanlar oldu. Bu zamanlarda Gürkan kendini tuttu. Neyse Batu'yu da boş ver. Öyle tanıştık işte." dedi gülerek.
Çayları doldurduktan sonra gülerek ona döndüm. "Peki nasıl aşık olduğunuzu anladınız? Belli, Gürkan eniştenin ilk gördüğü an kalbini çalmışsın ki boşuna hırsız diye uğraştırmamış seni. Polis adam sonuçta." dedim göz kırparak.
Nil abla tatlı tabaklarını hazırladıktan sonra kalçasını tahta görünümlü tezgahlarına yaslayarak bana döndü. "Ben son ana kadar aklımın ucundan geçirmedim o duyguyu. Bir anda açıldı. O da Batu onu kovduğu ve bir daha gelmemesi için tehdit ettiği gün, daha fazla dayanamayarak açıldı. Ama kaba adam direkt evlenme teklifi etti." deyince elimi ağzıma örterek gülmeye başladım. "Sen ne dedin?"
Omuz silkerek yüzüne egolu bir ifade yerleştirdi. "Beni kazanmak kolay değil canım. Bir yıl boyunca beklettim onu. Ne sevgili olduk, ne arkadaş. Arada kafeye geliyordu beni görmek için ama tek görüşü ona limonata getirdiğim anlar oluyordu. Bir yıl dolunca "Cevabım Evet, gel istemeye." dedim. Sonra olan oldu işte." Kaşlarım şaşkınlıkla kalktı. "Sen bir yılı doldurmak için bekledin yani?" diye sorduğumda ifadesini bozmadan başını salladı. "Evet tabi ki. Hem görmem, aşkı sadece bir cevaba mı bağlı, sadık mı, karakteri nasıl, yani bu tarz şeyleri de gözlemlemiş olmalıydım. Sevgililikte benlik olmadığı için bir yıl incelemeye aldıktan sonra direkt evet dedim. Belki bir yıl az gelecek ama ben kendi gözümle onu yeterince gözlemleyip kendime göre tespit ettim ve bu benim için yeterli bir süreydi. Dediğim gibi beni kazanmak kolay değil, öyle önüme gelen en yakışıklısını, boylusunu, poslusunu seçseydim o ilk günden evliydim. Ama aklı kullanmak en önemlisi ki sonradan göz yaşım düşmesin. Hiçbir erkek için göz yaşımı dökmem de."
Bakışlarım onda gezindi. "Şu ansa beş yaşında dünya tatlısı bir kızınız var." dedim gülümseyerek. Bu cümleme karşılık sadece başını salladı. "Şunları götürelim mi?" diye sormasına cevap olarak başımı salladım. Ben çay tepsini o tabakların olduğu tepsiyi aldı ve sırayla mutfaktan çıkıp büyük salona girdik.
Çayları ve tatlıları tek tek dağıttıktan sonra köşeye geçip boş boş ayakta durmaya başladım. Nil abla kocasının yanına oturup sırtını koltuğa yaslayınca kocası kolunu onun omzuna atarak kucağında oturup Barbie bebeğiyle oynayan kızının saçını okşadı. Ailesinin yanında olduğu için pek Nil ablaya yanaşmıyordu.
Şunu fark ettim ki Nil abla ve Gürkan abi de zıt kişiliklerdi. Gürkan abi ağır başlı, ciddi bir adam gibi duruyordu. Nil abla ise tamamen onun zıttı bir karakterdi.
Birinin bir anda bileğimden çekerek ilerletmesiyle bakışlarımı hemen önüme çevirdim. Pelin beni çekerek büyük salondan çıkarıp merdivenlerin olduğu holde ilerletti. Merdivenlerin biraz arkasında kapısız yerden geçip aşağı inen iki basamağı indikten sonra farklı ve oraya göre daha küçük olan bir salonda bulmuştuk kendimizi. Bu oda daha çok gençlerin takılması için yapılmış gibiydi. Büyük bir gri puf ve hemen önünde dev ekran, playstation, köşede bir kitaplık, kitaplığın yanında tekli koltuklar, farklı bir tarafta filmler, oyunlar bulunuyordu. Bu evin bu kadar büyük olduğunu hiç fark etmemiştim. "Burada takılalım." demişti Pelin.
Bakışlarım, playstation'un önündeki koltuklara yerleşmiş heyecanla pes oynayan Batu ve biricik kankası Orkun'da gezindi. Pelin beni tekrar çekti ve büyük pufa oturttu ikimizi de. Hemen arkamızda Batu ve Orkun bulunuyordu. "Kitaplık köşesinde takılsaydık?" dedim Pelin'e. O sadece umursamazca omuz silkmişti. "Boş ver kitaplık köşesini." dedi.
Pelin bacaklarını kendisine çekerek yönünün bana çevirdi. Batu'dan ve Orkun'dan gelen heyecanlı sesler araya bıçak gibi girse de bunu pek umursamamaya çalıştım. Pelin koluma dokunarak ona dönmemi sağladı. "Ya! Çok güzelsin! Şu anda harika görünüyorsun! Esmere çalan tenin, dolgun dudakların, koyu saçların, koyu kahve gözlerin, çillerin, hepsi mükemmel! Çok güzelsin fiziğinde çok güzel!" Pelin'in fazla yüksek sesle birilerine duyurmak ister gibi ettiği iltifatlara çatık kaşlarla Ne yapıyorsun? dercesine baktım.
Pelin elini kolumda gezdirirken tekrar yüksek sesle iltifat etmeye devam etti. "Ah harika bir güzelliğin var! O minnoş yüzün! O zarif, pasta yapan parmakların! Yeteneğin! Her şeyin harika!" Kaşlarımı daha da çatarak bakışlarımı onlara çevirdiğimde Orkun'un dönüp anlamsızca omzu üstünden Pelin'e baktığını gördüm. Pelin hemen gözleriyle ona ne işaret ettiyse kendisi de iltifat etmeye başladı. "Şirine, çok güzel bir kadınsın! Güzellik akıyor suratından! Taş mübarek! Çilek gibi kadınsın yeminle!"
Cümlesiyle başını ona çeviren Batu'yla göz göze gelince anında oturuşunu düzeltti. Dudakları aralanırken Batu'nun ona attığı o bakışın sonuçlarından kurtulmak amacıyla dudaklarından bir söz çıktı. "Ben geyim."
Batu'nun kaşları daha da çatıldı. "Orkun saçmalama eş cinsel falan değilsin! Daha sabah Arya'ya olan aşkını bana anlatıyordun kendine gel!" Orkun, Batu'nun dediğini yapıp kendine geldiğinde güldüm. "Kanka yok, şakaydı zaten." Batu bir anda Orkun'un ensesine bir tane patlatınca o şaplak sesini biz bile duymuştuk. Şu an benim bile ensem acımışken Orkun'u düşünemiyordum, çünkü gerçekten çok fena vurmuştu. Elini çekince alayla sırıttı. "Bu da şakaydı zaten, kanka."
Batu elini çeker çekmez Orkun ensesini ovuşturarak buruşmuş yüzüyle önüme döndü. "Yılmaz amcadan öğrendin değil mi bu vuruşları? O adam yıllarca benim ensemi çürüttü, şimdi de oğlu tek hamlede ensemi çürüttü!" diye öfkeyle isyan etti.
Batu başıyla ekranı işaret etti. "Hadi lan tekrar oynayalım." Orkun ensesini ovuştururken küsmüş gibi omuzlarını indirip kaldırdı. "Bu ilişki burada biter. Senin sevgin bana zarar veriyor."
Batu gülerek elini kaldırdı. "Mal mısın, gel şuraya yoksa yapıştıracağım bir tane de suratına!" Orkun gözlerini irileştirirken başını iki yana salladı. "Şiddet bağımlısı, pastacı. Bu Karaman ailesi beni iyice şamar oğlanına çevirdi yıllardır!" diye tekrar isyan etti.
Pelin cümlesine gülerek sırtına şakasına bir yumruk attı. Orkun bu sefer Pelin'e bir bakış attı. "Demin ki sözümü tekrarlıyorum Pelin KARAMAN!" Pelin, ben ne yaptım? der gibi bakarken gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.
Ardından gülüşünü soldurarak abisini dürttü. "Abi abi! Şirin tam evlenilecek kız değil mi ama?" Bu cümleyle gözlerim irileşirken şaşkınlıkla susmak bilmeyen Pelin'e baktım. Batu, Pelin'e sadece çatık kaşla bir bakış attıktan sonra önüne döndü.
Hemen yerimden kalkıp Pelin'i kolundan çekiştirerek oradan çıkardım. Elini bırakmadan merdivenlere yetişince yine bırakmayarak merdivenlerin basamaklarını da hızlı hızlı çıktım. Pelin'i sürüklemeye devam ederken söylenmelerini umursamadım. Odasına girince kapıyı arkamızdan kapatarak elini bıraktım. "Ne yapmaya çalışıyorsun Pelin?"
Pelin bana bir bakış attıktan sonra yüzünde bir tebessümle ilerleyerek yatağına oturdu. "Abimle seni!" Kaşlarım çatılırken tam karısında durdum. "Ama öyle bir şey yok ve asla olamayacak kadar imkansız!" Pelin omuz silkti. "Görümcen olayım istiyorum, gelinimiz ol istiyorum, çok mu şey istiyorum?" Yok gülüm, hiçbir şey bunlar.
Alayla güldüm. "Pelin, Batu ve benden bahsediyoruz Allah aşkına! Az mantık! Çöl ile kutupları birleştiremezsin! Birleşemeyecek kadar uzak ve farklılar! Bizde tıpkı onlar gibiyiz! Ayrıca birbirimizden nefret ediyoruz! İmkansızı imkanlı kıldıramazsın!"
Pelin omuz silkti. "İmkansız olan şeyin bile bir imkanı vardır. İmkanız şey imkanlıdır aynı zamanda. Aranızda bir elektrik var ve bu elektriği en çok dün, mutfaktaki o gelişen olayla fark ettik. Eminim sadece ben etmedim."
Kaşlarımı daha da çatarak ellerimi belime yerleştirerek oda içinde volta attım. "Bence sen bu abinin sana sevgililik bakış açısı yüzünden intikam almak istiyorsun?" dememle Pelin sinsice sırıttı. "Evet o da var. Ama en çok senin daha çok bizden olmanı istiyorum."
Başımı iki yana sallarken oda içinde volta atmaya devam ettim. "Neyse ne. Bundan sonra aklında öyle bir düşünce olmasın, Pelin." dedim. Uzatmadan ve zorlamadan başını sallaması beni mutlu etmişti. Kapıya yaklaştım. "O halde çıkabiliriz." Pelin sırıtarak zıplayıp yanıma kadar gelince beraber kapıdan çıktık.
Bölüm sonu!
Bölümü beğendiniz mi? Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz belirtirseniz sevinirim.
Daha ne olaylar olacak ne olaylarr, bölümler sizi umarım eğlendirir ve keyiflendirir. Şimdiden hazır olun daha çok eğleneceğizz!
Bana destek olmak için oy verip yorumlar yaparsanız çok sevindirirsiniz 💖
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere🤍
Ig: dilek.wt
Kitap ıg: Askpastasiofficial
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top