Bölüm 79
!!!FİNALE SON 1 BÖLÜM!!!
Pek tatlı aynalı okurları...
Size sıcacık bir bölüm yazdım, içine accıcık hüzün bol bol da neşe kattım, yumuşacık duygularla süsledim, tüm sevgimle paketledim, wattpade yükledim.
Ayrılmamıza bir kala bölümü keyifle okuyacağınızı umuyorum.
Hepiciğinizi öperim
:)
***
Come back when you can...
***
BÖLÜM 79:
SEN OL
"İrem bir yardım et kız! Beşinci denemem bu, olmuyor lanet bir türlü!"
"Yuh lan sana! Bir kravatı bağlayamıyorsun daha tek başına!"
Güney elindeki çakmağı sinirle ikizinin kafasına fırlattı, ama Kuzey tam zamanında başını eğince olan zavallı duvara olmuştu.
"Tepişmeden durun bir çocuklar ya!" dedim kardeşlerini azarlayan bir abla edasıyla. Neredeyse bir aydır ikizlerle yaşadığım halde hala bu itiş kakışa alışamamıştım. Haylaz iki oğlanı zapt etmeye çalışırken buluyordum sürekli kendimi ve ikizler kesinlikle değişeceğe benzemiyordu.
"Yakışıklı oldum mu?" diye sordu Güney sırıtarak. Kravatını bağlamam için sabırla beklerken bayramlığını giymiş minik bir oğlan kadar heyecanlıydı.
"Yine bir sürü kalp kıracaksın." dedim gülerek. İşim bittiğinde ceketin yakasını da düzeltip yanağına vurmuştum dostça. "Şu Dilara'ya açılırsın belki bugün ha..."
Güney'in sırıtışı yüzüne yayılmıştı. "O iş bende! Yeter ki gelsin bugün."
"Herkes gelmiyor mu zaten ya? Alev Hoca yedi cihanı çağırdı. Sıkıyorsa gelmesinler..."
Aynanın karşısında saçlarına şekil veren Kuzey'le aynı şeyi düşünüyordum ben de tam olarak. Bugün herkesin orada olması gerekiyordu teoride, yeni dans okulumuzun açılış partisinde... Büyük dansçılar, küçük dansçılar, eğitmenler, kesinlikle umurumda olmayan dans camiasından bir sürü tanıdık sima ve gerçekten görmek istediğim tek insan...
"Bizimkilerden haber var mı?"
Güney başını iki yana sallarken Kuzey "Hepsi geliyor benim bildiğim." demişti.
Zaten asıl soru bu hepsinin içinde benim küskün kahramanımın olup olmadığıydı. Tam bir ay diye düşündüm sıkıntıyla. Rüzgar'ı görmek için debelenerek geçirdiğim, onun da köşe bucak ben dahil herkesten kaçtığı koca bir ay... Hastanede yaptığımız konuşmanın üzerinden bunca zaman geçmişti işte. Ve ben söz verdiğim gibi sabırla beklemeye devam ettiğim halde kanatlarımın her gün biraz daha çatırdadığını hissediyordum.
Hala emindim emin olmasına. Rüzgar'ın bu kaçışının benimle değil kendiyle mücadelesi olduğunu biliyordum. Yine de... günler geçer ve ben ürkek bir umutla onun bana ve hayata döneceği günü hayal ederken o anın bir türlü gelmemesi yavaş yavaş aklımda soru işaretlerinin doğmasına neden olmuştu.
Kendi dünyasına kapanmıştı Rüzgar. Biz tüm arkadaşları olarak hastanede geçirdiği iki haftalık sürecin her gününde onun yanında olsak da sanki o bizden çok uzaklarda gibiydi. Ona söylediklerime rağmen özenle bana bakmaktan kaçınıyor, oğlanların muhabbetine samimiyetsiz tebessümlerle karşılık veriyor, şakalara gülmüyor, gerekmedikçe konuşmuyordu. Caner o gece bizi kurtarmaya gelirken Meriç'in adamları tarafından nasıl tuzağa düşürüldüklerini, nasıl kurtulduklarını, polisi tam zamanında arayıp bizi nasıl kurtarmayı başardıklarını ya da Mert'in yurt dışına kaçış öyküsünü anlatırken yorum yapmadan dinlemiş, sonunda içimizi burkan acıklı bir teşekkürle konuyu sonsuza dek kapatmıştı.
Nihayet eve çıktığında bunun ona iyi geleceğini söylemişti Ela. Ne kadar üzüldüğümü fark etmiş olsa gerek kendi acısını bir kenara bırakıp beni ikna etmeye çalışıyordu her defasında. Bu geçici bir dönem İrem. Rüzgar anlayacak İrem. Onu tanıyorum İrem.
Ben de Rüzgar'ı tanıyordum, zaten korkmamın asıl nedeni de buydu. Her gün daha da inanıyordu sanki Rüzgar kendi suçuna, daha da uzaklaşıyordu bizden. Meriç gerçek bir hayaletti artık ve bir parazit gibi onun zihninde yaşıyordu.
Başta neredeyse her gün Rüzgarların evine gittiğimiz halde, Cüneyt Amca'nın ıkına sıkıla bizimle yaptığı konuşma ve Ela'nın üzülerek yaptığı açıklamadan sonra bu ziyaretleri de azaltmamız gerekmişti. Rüzgar sahiden de bizi istemiyordu etrafında. Onu neşelendirme çabamız keyfini yerine getirmektense daha da karanlığa itiyordu Rüzgar'ı. Görebiliyordum, bana bakmak bile yeniden kasılmasına neden oluyordu yüzünün. Korkarım sadece kötü bir vicdan azabıydık artık onun için. Okul, dans, arkadaşları ve ben... canını yakan tüm anılarla birlikte bizi de zihninin bir köşesine kilitlemişti Rüzgar ve hiçbirimiz o kutuyu yeniden açıp açmayacağını bilmiyorduk.
Ve o aksini düşünse de hayat biz geride kalanlar için devam ediyordu. Olaydan sonraki üçüncü günümde hastaneden taburcu olmamla yeniden sokakta kalmıştım. Caner'in her konuda olduğu gibi bu problem için de alternatif çözümleri vardı elbette ama hepimizi şoka sokan öneri Tuğçe'den gelmişti.
Prenses "Neden ikizlerle yaşamıyorsun ki?" dediğinde Güney'le aynı anda koltuktan düşüyorduk az daha, ama Tuğçe bizi umursamadan devam etmişti. "Onlara da çeki düzen vermiş olursun. Bir ihtimal antrenmanları kaçırmazlar sayende."
Ve bu şok edici teklif bir ay önce yepyeni bir hayata adım atmama neden olmuştu. Ben ikizlerin güzel apartman dairesine yerleşirken Ela da Rüzgarların evinde zaten ona ayrılmış odaya dönmüştü hastaneden çıkar çıkmaz. Ondan bir hafta sonra Rüzgar'ın da taburcu edilmesiyle Cüneyt baba himayesinde yeniden bir aile olmuşlardı kısa süreliğine de olsa. Hepimiz bu durumun Rüzgar'ın moralini düzelteceğini düşünsek de maalesef o bunun geçici bir kavuşma olduğunun farkındaydı. Haklıydı da... Hiçbirimizin zamanı yavaşlatma gücü olmadığından Ela'nın yeni hayatına başlamak üzere hepimizi ardında bırakacağı ana gelmiştik sonunda. Yani bugüne...
"Dur bir sana bakayım ben de." dedi Güney beni etrafımda bir tur döndürüp. "Vay... vay... vay... Bizim prenses duymasın ama sen bugün onun lakabını elinden alacakmışsın gibi duruyor İrem'ciğim."
"Beyaz çok yakışmış harbiden ama."
"Kimin ev arkadaşı..." diye böbürlendi Güney.
Pek de mutlu hissetmesem de kıkırdadım. Zaten ikizler de her zamanki gibi gerçekleri unutmam için şaklabanlık yapıyorlardı. Hala içimde Rüzgar'ın da davete geleceğiyle ilgili bir umut olduğu için bu kadar özenle hazırlandığımı onlara söylemeyecektim elbette. Ben de "Yanınıza layık olabildiysem ne mutlu bana beyler." dedim ikizlerin oyununa devam ederek. "Sonuçta partiye iki yakışıklı oğlanla birden gitmek herkesin harcı değil."
"E hadi o zaman." dedi Güney girmem için kolunu uzatıp. "Gidip tanışalım yeni okulumuzla. Valla kiralık stüdyolarda, kenarda köşede dans etmekten köreldim. Başlasın artık şu dersler, Alev iyice bir canımıza okusun da kendimize gelelim."
Aynı anda kapıya yönelmişti Kuzey. "Tuğçe gelmiş bile! Aşağıda bekliyormuş. Acele edelim beyler bayanlar, yoksa yürüyerek gideriz valla!"
Herkes bu esprideki doğruluk payının farkında olduğundan hızla evden çıktık ve asansöre doluştuk. Tuğçe'nin zamanında küçük diye beni almadığı arabasına hep birlikte nasıl sığacağımız konusunda hiçbir fikrim yoktu. Ama dışarı adım atmamızla cevap tokat gibi yüzümüze çarpmıştı.
"Çüş!"
"Bu ne lan?"
Ağzı açık ikizlere katılıp "Limuzin mi?" dedim dehşetle önümdeki canavara bakarak. Daha önce hiç canlı bir limuzin görmemiştim sanırım. Sonsuzluğa uzanan beyaz araç karşımda pırıl pırıl parlarken ikizlerle birlikte olduğumuz yerde öylece kalakalmıştık.
"Yok artık!" dedi Güney ağzı kulaklarında. Ama bizi görmesiyle araçtan çıkan şoför az sonra bu sıra dışı dünyanın kapısını bize açmıştı.
"Beyler bayanlar..." dedi başını dışarı doğru uzatan Caner. "İçeri buyurmaz mıydınız?"
Elbette Güney bu teklifin üstüne bodoslama atlamıştı. "Bu çocuğu her gün daha çok seviyorum." dedi neşeyle arabaya binerken. Onu önce ben, ardımdan da Kuzey takip etmişti.
"Oya?" dedim biner binmez hayretle. Caner'in açılışa onunla gelmek için debelendiğini elbette biliyordum, ama kızın bu teklifi kabul ettiğinden haberim yoktu. Muzip bir şekilde oturduğu köşeden bana gülümserken halinden pek şikayetçi görünmüyordu arkadaşım. Her zamanki gibi en güzel elbiselerinden biri vardı üzerinde, ama bugün ayrı bir ışık saçıyordu sanki etrafına.
"Bana bakmayın." dedi Caner ellerini havaya kaldırıp. "Limuzin Tuğçe'nin fikriydi."
En köşede oturmuş elindeki kadehi yudumlayan Barbie her zamanki vurdumduymaz edayla omuz silkse de onun da yüzünde farklı bir mutluluk vardı bugün. Dudaklarını ısırması bile gülüşünü saklamaya yetmemişti. O da diğer herkes gibi okulun açıldığına seviniyor olabilirdi elbette, ama nedense bu çocuksu neşenin ardında başka bir sebep varmış gibi hissetmiştim.
"Memoji'yi de alıp okula geçiyoruz." diye açıkladı Caner yola çıkmamızla.
"E Beliz?" demişti Güney hemen.
Oya kıkırdamaya başlayınca hepimiz ona baktık. "Haberiniz yok mu ya? Can'la çıkmaya başladı onlar. Birlikte geleceklermiş bugün."
"Hangi Can be? Bir tane Can var benim bildiğim. O da bizden beş yaş küçük."
Oya'nın sırıtışı büyüyünce "Yok deve!" dedi Güney şok içinde. "Onunla mı... bizim bebek surat Can'la?"
"Pek bir bebek tarafı kalmamış Can'ın kardeşim. Baksana üst lige çıkmış kaşla göz arasında kerata."
"Beliz'i bile kandırdığına göre pek bir marifetli bizim oğlan demek ki. Ne ara öğrendiyse onca şeyi..."
İkizler pis pis birbirlerine sırıtırken Oya "Iyyy!" diye bağırdı tiksintiyle. "Pisleşmeyin bir sefer de ya! Herkes sizin gibi kötü fikirli olacak değil ya! Hoşlanmışlar işte çocuklar birbirlerinden."
"He gülüm he..." dedi Güney alayla. "Epey bir hoşlaşmışlar. Aşık olmuşlar hatta. Yuva kuracaklarmış. Beliz'den de ne güzel evinin hanımı olur ya..."
Herkesin saatlerce bu yeni dedikoduyu konuşma potansiyeli vardı, ama Tuğçe araya girip "Size ne ya!" deyiverdi bir anda. "Bırakın kim kiminle birlikte olmak istiyorsa olsun. Kendi işinize bakın siz!"
Yok artık diye düşündüm. Bu karşımdaki kesinlikle Tuğçe olamazdı, ya da yaşadıklarımız onun da hayata bambaşka bakmasına neden olmuştu. Caner bu değişime benim kadar şaşırmamış olsa gerek bakışlarımız çarpıştığında kendinden emin bir tebessümle göz kırptı bana. Kuzeni gibi o da tanıştığımız ilk güne kıyasla bambaşka bir adam oluvermişti ne de olsa. Değişimi ilk elden yaşayan biri olarak hayatın insanı nasıl dönüştürebileceğini en iyi o biliyordu.
Bakışlarımı ondan Oya'ya, sonra Tuğçe'ye, en son da ikizlere çevirdim. Az sonra Memoji'nin de aramıza katılmasıyla bambaşka bir konuya dalmış olan arkadaşlarımı izlemek garip bir şekilde mutlu ediyordu beni. Hayatımdaki büyük boşluğu doldurmaya hiçbirinin gücü yetmese de varlıkları bugüne kadar sabretmeme yardımcı olmuştu. Keşke Rüzgar'ın muhtemelen bugün de aramıza katılmayacağı gerçeğini de bana unutturabilselerdi.
Unutmuyordum.
Deniyorum demişti Ela her soruşumda. Gerçekten de Rüzgar'ı bizimle olmaya ikna etmek için her türlü yolu denediğine emindim. Yeni okulun açılışı bir yana, esas Ela'ya veda etmek için gidiyorduk hepimiz bugünkü kutlamaya ve belki de en çok Rüzgar'ın orada olması gerekiyordu. Bu bir ekip olarak muhtemelen son günümüzdü onunla. Bir arada kalmalı, ayaklarımız acıyana dek dans etmeli, karınlarımız ağrıyana kadar gülmeli, içmeli, delirmeli, Ela'nın hafızasında en güzel anıların kaldığına emin olmalıydık. Yine de... Üzgünüm yazmıştı Ela bu sabah son kez sorduğumda. Beni dinlemiyor. Ne dersem diyeyim ikna edemiyorum.
Rüzgar düşündüğümden de uzaktı artık bize korkarım. Onun ilk şoku, ilk yıkımı, ilk çöküşü atlattıktan sonra umudu yine bizde, sevdiklerinde göreceğine emin olan kalbim pes etmişti. Herkesin kurtuluşu başka yerlerde araması normaldi elbette. Ben arkadaşlarıma sığınmış, Ela gitmeyi seçmişti. İkizler olay hiç yaşanmamış gibi davranmaya çalışıyor, Tuğçe hayata karşı duruşunu sorguluyor, Oya geçmişte yaptığı hataları düzelterek yeni bir sayfa açmayı deniyordu. Nedense ben Rüzgar'ın hep koruyup kollamaya çalıştığı, ailem dediği dostlarıyla iyileşeceğine inanmıştım. Oysa o da uzaklaşmayı, geçmiş yüklerinden kurtulup bambaşka bir yaşama adım atmayı seçenlerdendi. Yanıldığımı kabullenip önüme bakma zamanı gelmişti benim için de belki.
"Vay vay vay!"
Güney'in sesi düşüncelerimi yeniden içinde bulunduğum ana çevirdi. Limuzin durmuş, şoför kapımızı açmış, yeni dans okulumuz tüm güzelliğiyle karşımıza çıkmıştı.
"Alev versiyon iki!" dedi Memoji heyecanla. Sırayla arabadan inen herkes adım atamadan öylece yeni okul binasını seyre dalıyordu.
Oya'nın koluma girdiğini hissettiğim halde bakışlarımı karşımdaki yapıdan alamadım. "Alev'in arkasından konuşanlara da kapak olsun bu!" dedi Oya yanımda neşeyle. Yangının ardından camiaya yayılan dedikodulardan bahsediyordu elbette. En önemli dansçılarından biri ölüp diğeri yoğun bakıma girmiş, Ela ölümden zor kurtulmuş ve ben yaralanmıştım. Her şey okulda antrenman sırasında çıkan korkunç bir yangına bağlansa da bu uydurma hikaye meraklı dudakların bin bir farklı senaryo üretmesini engellememişti elbette.
"O konuşanlar gelir ama bugün..." dedi Kuzey büyük bir hazla. "Yediririz evelallah arkamızdan söylediklerini."
"Yedirelim kardeşim. Haydi millet!"
Güney'in hareketlenmesiyle hepimiz yepyeni bir hayata adım atıyormuşçasına okul binamızın içine girdik. Vay anasını... Alev sahiden de kendini aşmıştı bu kez. Her yer camdı artık. Güneşin altında ışıl ışıl parlayan transparan duvarlarıyla koca bir kış bahçesine girmiş gibiydik adeta. Her yeri kaplayan büyük cam panellerin arasına yerleştirilmiş yeşil bitkiler, çiçekler, sarmaşıklar dans okulumuza değil de bir ormana gelmişiz hissi yaratmıştı bende.
"Kaç stüdyosu var lan bu okulun?" dedi Güney hayretle. Biz gıcır gıcır parkeleri ve yepyeni aynalarıyla sağlı sollu dizilmiş salonların arasından ilerlerken koridor arka bahçeye açılmış, bu kez de etrafımızı diğer binalar sarmıştı.
"Yuh!"
Harbiden de yuh diye düşündüm. Ancak şimdi içinde bulunduğumuz yapıyı bütünüyle anlıyordum. Okulumuz tek katlı, büyük bir kare, ortası ise avlu gibi duvarların arasına saklanmış geniş bir bahçeydi. İçeride kalan stüdyoların cam duvarları bu yeşillik alana bakacak şekilde tasarlandığından hepsini rahatlıkla görebiliyordum. Allah'ım... Bu güzelliğin ortasında dans etmek nasıl bir zevk olacaktı kim bilir?
Çimlerin üstü bugüne özel kutlama için bistrolarla, banklarla ve türlü çeşit yemeğin sergilendiği masalarla çevrilmişti. Tertemiz kokan havayı derin bir solukla içime çektim. Alev baharı erkenden okuluna getirmek istemiş olsa gerek, her yer gerçek çiçeklerle kaplanmıştı. Bir köşede müzik yapan grup henüz tüm misafirler gelmediği için yumuşak ezgilerle havayı ısıtıyordu.
"Üniversite hayatım tamamen bitti." diye mırıldandı Memoji. "Ben bir daha buradan çıkmam gençler söyleyeyim."
"Al benden de o kadar!" dedi Oya hayranlıkla.
"Şimdi sen bizim okula gelmek için dört dönecek insanları düşün."
"Yeni kızlar!" dedi Güney aniden aklına harika bir fikir gelmiş gibi. "Allah'ım sana geliyorum."
"Ve Alev Hocamız yine, yeniden bir tokat gibi iniyordu tüm camianın üzerine."
Hepimiz arkamızdan gelen tanıdık sese çevirdik başımızı. Ela beyazlar içinde ışıl ışıl bize gülümsüyordu şimdi. Her zamanki salaş kıyafetlerinin yerini alan şık elbisesi, geriye taranmış kısa saçları ve zarif makyajıyla onu görmeye alışık olduğumuzdan bambaşka bir kadına dönüşmüştü bugün. Kolunu Memoji'nin omzuna atıp "Şimdi onlar düşünsün bakalım!" dedi sırıtarak. Herkesi şoka sokmaktan duyduğu haz gözlerine yansımıştı.
"Kızım bu ne güzellik?" dedi Ela'nın elini yakalayıp etrafında döndüren Güney hayranlıkla. "Gittiğin güne mi sakladın bu cevheri... pes sana!"
Kuzey de ikizi gibi şaşkın şaşkın sırıtıyordu. "Yemin ediyorum şansım olduğunu bilsem sana yazardım kız."
"Ha... ben de kafanı kırardım!" dedi Ela ters ters, ama kızgın görünmeye çalışırken bile beğenilmenin haklı gururuyla gülümsüyordu. Onun neşesine, arkadaşlarımın birbirinden güzel yorumlarına katılmak istiyordum ben de elbette. Ela sahiden de peri kızı gibi görünüyordu bugün. Ama gözlerim onu daha ilk gördüğü an üzerine odaklanmaktansa umutla etrafını taramıştı. Ela geldiyse o da burada olmalıydı sonuçta değil mi? Ela'nın tüm ümitsiz mesajlarına ve günlerdir kendimi alıştırmaya çalıştığım gerçeklere rağmen... böyle bir günü kaçıramazdı Rüzgar.
Oysa cevap az sonra Ela'nın bana çevrilen bakışlarında gizliydi. Sanki ağzımı açmadığım halde ona bir soru sormuşum gibi hafifçe dudaklarını aşağı sarkıttı ve başını iki yana salladı Ela. Üzgünüm demeye çalıştığını biliyordum. Denedim, ama olmadı... Sahiden de gelmemişti demek Rüzgar. Sahiden de bizden ayrı, kendi başına bir geleceği seçmişti.
Midemde giderek büyüyen yanma hissiyle olduğum yerde öylece kaldım. Arkadaşlarım gördükleriyle öyle büyülenmişti ki hiçbirinin içimde kopan kıyametin farkında olmadığını biliyordum -ki böylesi çok daha iyiydi. Onlar aralarında okulun ne kadar mükemmel olduğunu tartışarak binaya doğru yöneldiğinde ben bilerek hareket etmemiştim. Ela'nın hüzünlü gözleri bir an bana takılsa da o da yalnız kalmak istediğimi anlamış olsa gerek onu beraberinde çekiştiren Güney'e direnmeden diğerlerini takip etti.
Ben mi? Ben yanımdan geçen ilk garsonun tepsisinden bir şampanya almış ve bahçenin içinde ağır adımlarla gezinmeye koyulmuştum. Yeni salonların ya da binanın içinin harika olduğuna zaten emindim. Bir partnerim olmadığı gerçeği bile önemli değildi şu an. Bu okulun parçası, Alev'in öğrencisi olmak gururlanmam ve mutlu olmam için yeterliydi. Kalbime yetmeyen şey de dansla ilgili değildi zaten. Rüzgar olmadan yeni hayatımın bir duvarı eksik kalmıştı sanki. Onsuz ne kadar yarım hissettiğimi ben bile yeni yeni keşfederken onun farkında olmaması normaldi sanırım.
Tatlı ekşi içkiyle dudaklarımı ıslatıp bahçede dolanmayı sürdürdüm. Banklardan birine oturduğumda dikkatim ileriki köşede baş başa vermiş konuşan kuzenlere kaymıştı. Caner ona her ne anlatıyorsa Tuğçe tatlı bir tebessümle dinliyordu onu şu an. Haklıydım, kızda farklı bir mutluluk vardı bugün ve belki de ilk kez bunu o şımarık maskesi altına gizleyemiyordu. Onun bu yeni halini izlerken farkında olmadan ben de gülümsemeye başlamıştım sanırım. Çünkü az sonra gözlerimiz buluştuğumda Caner gülüşüme karşılık vermiş, Tuğçe'ye son bir şey söyledikten sonra onu bırakıp yanıma doğru hareketlenmişti.
"Sen okulu gezmiyorsun galiba?" dedi yanıma oturduğunda.
Omuz silktim. "Nasılsa bundan sonra tüm zamanım o salonlarda geçecek. Vaktim varken bahçenin tadını çıkartayım dedim."
Caner başıyla bu fikri onaylamıştı. "Çiçeklerin arasında kayboluyorsun zaten. Bahar gibisin bugün."
Bu iltifat karşısında gülümsemeden edemedim. Caner'in eskisi gibi benimle flört etmek için böyle süslü laflar etmediğini biliyordum, sadece keyfimi yerine getirmeye çalışıyordu. Haksız da sayılmazdı aslında. Üzerimdeki mini beyaz elbiseyi bu kutlama için özel olarak seçmiştim. Neden tam bilmiyorum ama tüm kızlar beyaz giyinmek üzere anlaşmış, sahiden hepimiz de o şekilde davete gelmiştik bugün. Tertemiz, yeni bir sayfa açmak için güzel bir renkti beyaz ne de olsa.
"Sen de hiç fena sayılmazsın." dedim iltifatına karşılık olarak. Turuncu saçları, şık takımı ve yakışıklı suratıyla Caner sahiden de her kızın ilgisini çekecek kadar iyi görünüyordu şu an, ama benim kastettiğim bu değildi. Tüm maskelerinden arınmış yepyeni bir adamdı artık o ve geçmişle yaptığı barış anlaşması taptaze bir özgüven olarak yansımıştı yukarı kıvrılmış dudaklarına. Daha mutlu, daha olgun bakıyordu gözleri. "Oya'nın davet teklifini kabul etmesine sevindim." dedim bu değişimdeki en büyük payın o olduğunu bildiğimden.
Caner muzipçe gülümsedi. "Tam olarak kabul etti denemez aslında ama... Bizimle gelmesi bile bir başlangıç sanırım. Limuzin benim hayatımı kurtardı."
"O olmasa da Oya seninle gelirdi Caner, inan bana. Sen farkında değil misin? O da denemek istiyor. Her halinden belli."
Caner dudaklarını büzdü. "Belki... Bilmiyorum. Acele etmek istemiyorum. En azından bu kez... Aramızda bir şey olacaksa da o hazır olduğunda olacak."
Bunu duymak aşka olan inancımı bir nebze yerine getirmişti. "Bunun için çok uzun zaman beklediniz ikiniz de zaten." dedim buruk bir tebessümle. "Bence zamanı geldi ve bence Oya da bunun farkında. Düşündüğün kadar uzun bekleyeceğini sanmıyorum."
"Umarım." dedi Caner kalbinden geldiğine emin olduğum bir arzuyla. Bu hevesi gülüşümün yüzüme yayılmasına neden olmuştu. "Ne?" dedi o da gülerek. "Çok belli ediyorum değil mi? Ne oldu bana böyle bilmiyorum. Aşırı cool bir adamdım ben, şimdi düştüğüm şu duruma bak."
O mahcup bir şekilde başını önüne eğdiğinde ben sessizce gülerek etrafı izlemeye koyuldum. Bahçe davetlilerle dolmaya başlamıştı bile. Alev Hoca yeni bebeğini herkesin görmesini istediğinden yedi cihana duyurmuştu açılışı. Bir iki saat içinde çimlerin üzerinde adım atılacak yer kalmayacağına emindim.
"Sen nasılsın peki?"
Caner'le göz göze gelmek gerçek hislerimi saklamaya çalışmak demekti. Ben de bakışlarımı önümdeki manzaradan ayırmadan "İyi..." diye yalan söyledim. "Dansa geri dönmek için sabırsızlanıyorum. Okul aynen devam zaten. Çocuklarla yaşamaya da alıştım. Yolunda yani her şey."
"Ve?"
Caner'in sorusunu anlamayınca ona baktım. Tek kaşı havada yüzümü inceliyordu ilgiyle. "Ve'si o kadar." dedim dürüstçe. "Ela gittiği için biraz üzgünüm tabi ama..."
"İrem..." dedi Caner benim lafı sonsuza dek dolandıracağımı bildiğinden.
"Caner..." diyerek taklit ettim onu, ama bakışlarım önüme düşmüştü.
"Bana söylediğin şeyler senin için de geçerli biliyorsun değil mi? Rüzgar da sen de korkunç bir şey yaşadınız. Mutlu olmak için çok uzun zaman beklediniz. Ama sizin için de artık birlikte olma zamanı geldi İrem. Rüzgar da eninde sonunda bunu anlayacak, göreceksin. Sadece biraz daha sabretmen gerekiyor."
Sabrediyordum zaten. Elim kolum bağlı, umutlarım giderek tükense de beklemeye devam ediyordum. Ama... zamanın kontrolü benden çıkmıştı artık. Caner haklı da olsa, sözlerine inanmak için tüm gerçeklere aklımı kapamış da olsam gözlerim onu görmeden kalbim daha fazla bu yalana inanmayı başaramayacaktı korkarım.
"Alev Hoca nerede acaba?" dedim konuyu değiştirmek için. Caner elbette ne yaptığımı anlamış, ama beni daha fazla zorlamamıştı.
"Buralardadır." dedi gözleriyle etrafı tarayıp. "Eserini sahipsiz bırakır mı hiç."
Yalandan onun sözlerine gülümsedim. Kraliçe sanki hakkında konuştuğumuzu hissetmiş gibi tam o sırada görüş alanıma girmişti. "Bu..." dedim hayretle onu ve yanındaki adamı izlerken. "Bu Tuğçe'nin babası değil mi?"
Caner bir an sessiz kalmış ve bilmiş bir edayla gülümsemişti. "Evet..." dedi sonunda. "Amcam."
"Daha önce birlikte insanların içine çıktıklarını hiç görmemiştim."
Caner'in gülüşü yüzünde büyüdü. "Sonunda hatalarının farkına varanlara bir yenisi daha katıldı da ondan. Amcam geçen hafta yengemden boşandı. Kızıyla yüzleşti, ondan özür diledi ve kendini Tuğçe'ye affettirmeyi başardı. Daha fazla yalan, dolan, oyun, sır olmayacak bundan böyle. Geç de olsa tercihini yaptı amcam ve Alev'i seçti. Sanırım bu okul da onların ilk bebeği olmuş oldu."
Ne diyeceğimi bilmiyordum. Bu yeni haber Tuğçe'de hissettiğim rahatlamayı da, Alev Hoca'nın yüzüne yansımış sıra dışı mutluluğu da açıklıyordu sanırım. Onca yıl bekledikten, ikinci plana atılıp arkasından konuşan herkese meydan okuduktan sonra Alev sevdiği adamı kazanmayı başarmıştı demek. Şimdi yanı başında duran sevgilisinin kollarındayken her zamanki dimdik duruşuna istediğini elde etmiş, olgun bir kadının özgüveni de eklenmiş gibiydi.
"İşte bu habere içilir." dedim elimdeki kadehi Caner'inkine vurup. Ne de güzeldi etrafımdaki herkes için aşkın tekrar tekrar kazandığını görmek. Oya'nın bahçeye çıktığını görmesiyle Caner yanımdan kalktıktan sonra bile ben banktan ayrılmamış, çevremi saran bu mutlu havayı gözlemlemeyi sürdürmüştüm. Güney dilinden düşürmediği Dilara'nın mekana teşrifi ardından kızın yanına demir atmış, Kuzey Memoji'yle kalabalık bir grubun muhabbetine dahil olmuş, Beliz ise yeni sevgilisi meşhur Can'la el ele davete katılmıştı. Kendi kalbimde hissedemesem de gözlerim önünde filizlenen umut tomurcukları içimi ısıtıyordu.
Yeni bir içki almak için ayaklandığım sırada müzik de hafif hafif hızlanmış, davetlilerden bazıları yavaştan dans etmeye başlamıştı. Gülüşmeler, hoş sohbet, bahar kokan rüzgar ve Latin müzik... Yeni aldığım beyaz şarabın boğazımı gıdıklayan sıcaklığıyla benim de bedenim bu masalsı dünyaya kayıyordu yavaş yavaş. Çimlerin üzerinde acele etmeden ilerlerken bana selam verenlere gülümsüyor, ama bilerek kimsenin muhabbetine dahil olmuyordum. Bu şekilde epey bir dolanmış, sonunda kalabalıktan yorulup içeri girmeye karar vermiştim ki Ela çıkıverdi tam önüme.
"Ne yapıyorsun fıstık?" dedi kolunu omzuma atıp. Benimle birlikte yürümeye devam ederken bir yandan yüzümü inceliyordu o koca mavi gözleriyle.
"Havanın tadını çıkartıyorum." dedim gülüşüne karşılık vermeyi deneyerek. "Sen ne yapıyorsun?"
"Hımm... takılıyorum işte öyle. Milletle konuşmaca, neden gittiğimi açıklamaca falan filan."
"Şu okulu gördükten sonra hala fikrin değişmedi mi yani?"
Ela dudaklarını büzdü. "Biraz düşündürdü tabi, yalan yok. Kıskanıyorum sizi valla. Böyle dans okulu mu olur Allah'ını seversen? Alev kendi sınırlarını bile aşmış valla."
O kıkırdarken ben de gülüşüne ortak oldum. Ama Ela aklımın bambaşka bir yerde olduğunu buradaki herkesten daha iyi biliyordu. Havadan sudan konuşarak dikkatimi dağıtmayı denediği halde başarılı olamayacağını kabullenmiş olsa gerek sesli bir nefes verdi sonunda. "Bu kadar üzülme artık İrem, ne olur. Olmuyor işte ne yapalım. Değiştiremiyoruz Rüzgar'ı. Sen de önüne bak. Belki sonra..."
"Ela..." diyerek sözünü kestim sakince. Onu kırmak istemesem de bu değerlendirmek istediğim bir ihtimal değildi. "Bugün konuşmayalım olur mu? Bugün senin günün. Alev'in günü. Okulumuz açıldı. Herkes sonunda yeniden birlikte, mutlu. Şimdi gitsen bile sen de eninde sonunda buraya döneceksin. O yüzden... bırak bugün sadece bu güzel şeyleri kutlayalım, ha?"
Ela bundan pek hoşnut olmasa da bana hak vermiş gibiydi. "Tamam." dedi bir abla edasıyla. "Ama o zaman sen de bize katılacaksın. Öyle kenarda bir başına takılmak yok."
"Tamam..." dedim asla sahip olmadığım enerjiyle bunu nasıl yapacağımı bilmesem de. Az sonra Ela beni peşinden sürükleyerek çocukların yanına götürdüğünde itiraz etmeden çembere katılmıştım.
"İrem de geldi! dedi beni gören Memoji anında. "Hadi o zaman artık dans edelim ya!"
O beni bileğimden tutup ortaya çektiğinde Güney Dilara'yı dansa kaldırmış, Caner de çekinerek elini Oya'ya uzatmıştı. Kuzey'in de Ela'yla eşleşmesinin ardından çalan Bachata müziğinde hepimiz dans etmeye başladık. Davul ritmiyle ileri geri salınırken rüzgar da bize eşlik ediyor, çiçeklerden kopan yapraklar etrafımızda dans ediyordu. Bizi gören davetlilerden de aramıza katılanlar olunca bir süre sonra çimlerin üstü dönen kızlar, onları sağdan sola çeviren oğlanlar ve neşeli yüzlerle doluvermişti.
"Allah'ım çok mutluyum!" dedi Memoji beni etrafımda döndürüp neşeyle. Öyle büyük bir zevkle dans ediyordu ki bu sevincini her hareketinde hissediyordum. İkinci şarkıda çiftleri değiştiğimiz de önce Kuzey'in partneri olmuş, sonra da Caner'in karşısına geçmiştim. Müzik değişiyor, eşlerimiz farklılaşıyor, havadaki enerji azalmak yerine her saniye biraz daha artıyordu. Yalan yok, gerçekten iyi hissediyordum kendimi arkadaşlarımın arasında dans ederken. Ah bir de aklımın bir yarısı kalbimin bütünüyle birlikte bambaşka bir yerde olmasaydı...
Müzik yeniden durduğunda herkesle birlikte ben de kendimizi alkışladım. Öyle güzel, öyle içten gülüyor; o kadar eğleniyordu ki arkadaşlarım parçası olamadığım bir dünyanın kıyısında mutluluğa tutunmaya çalışıyordum ben de. Şimdi yeniden Memoji gelmişti karşıma. Bu kez Cha cha müziğiyle dans edecektik.
"Hazır mısın?"
"Kısmen..." dedim Memoji'nin delice parlayan gözleri karşısında kaygıyla gülümseyip. Bu tepkimi umursamadan elimi yakalayıp benimle dans etmeye başlamıştı. Tekniğine ya da hareketlerin doğruluğuna aldırış etmiyor, sadece eğlenceli müziğe uyum sağlayacak adımlarla beni oradan oraya savuruyordu. Ben de kendimi ona bırakmış, olumsuz düşüncelerimi bana ihtiyaç duymadan hareket eden bedenime saklamıştım. Fakat Memoji beni tam kendi etrafımda döndürdüğü sırada uçuşan saçlarım arasında bir an beklenmedik bir görüntü yakaladım. Tam çaprazımdaki stüdyonun cam duvarlarının ötesinde, yaprakların ve dalların arasında... bir ışık belirmişti hiç hesapta yokken.
Rüzgar diye düşündüm apansız bir heyecanla. O olamazdı, biliyordum. Güneşin yol açtığı bir ışık oyunuydu gördüğüm sadece. Bir yanılsama, umut içindeki sefil kalbimin son çırpınışları... Yine de Memoji'yi şoka sokarak bir anda elini bırakmış ve okulun içine yönelmiştim.
"İrem nereye?" diye seslendiğini duydum arkamdan. Durmamıştım.
"Lütfen..." diye mırıldandım kalabalığın arasından okul binasına doğru koşar adım ilerlerken. Lütfen sen ol...
***
-BÖLÜM SONU-
TA TA TAAAAA
Yepyeni bir okul, yepisyeni bir aynalı...
Alev de öğrencileri de küllerinden doğmuşa benziyor. Aradan geçen 1 ayda yaralar sarılmış, küslükler dostluğa dönmüş, yeni umutlar yeşermiş gibi. Konuşacak çok şey var tüm karakterler hakkında, ama herkesin merak ettiği asıl soruyu biliyorum: kalbi kırık kahramanımız nerede? İrem'in gördüğü hayal o mu, yoksa onu kabuğundan çıkartacak gücü asla bulamayacak mı Rüzgar?
Ve Meriç öldüğü için bana kızanlar... Daha hikaye bitmedi ki ;)
Sonraki bölümde aradığınız tüüüüüm cevapları bulmanız dileğiyle.
O zamana kadar hadi bana tüm karakterlerle ilgili hislerinizi yazın :) Kitap boyunca size ne hissettirdiler, ağzınızda nasıl bir tat bıraktılar meraktayım.
İREM
RÜZGAR
MERİÇ
ELA
OYA
CANER
MEMOJİ
GÜNEY
KUZEY
TUĞÇE
BELİZ
ALEV
Öppücükkklerrrr
E.Ç.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top