Bölüm 66
Herkese güzel pazarlar :)
Bazı bölümler var, yazmaktan öyle keyif alıyorum ki bitiresim gelmiyor. Bu da onlardan biri oldu, pek de uzun oldu. Sıcacık bir bölüm valla... Yumuşacık, böyle pamuk gibi :D
İçinde aşk var, dans var, heyecan var ve tabi ki entrika var. #TEAMRÜZGAR ve #TEAMCANER en çok siz mutlu olacaksınız.
En az hikaye kadar da tatlış bir şarkı koydum multimedyaya. Hikayeyle de mis gibi gider :)
Herkese keyif dolu okumalar. Yorumlarınız benimle de paylaşmayı unutmayın!!!
Öpücükk
***
And I saw sparks...
***
BÖLÜM 66:
PRENS ile CADI
Rüzgar'dan...
Sanırım henüz on beş dakika bile olmamıştı. Otelin duvarları boş kalmasın diye konmuş ucuz tablolardan birine gözümü dikmiş öylece bekliyordum. Şimdiye kadar resimdeki tüm ayrıntıları ezberlemiş olmam gerekirdi ya aklım bambaşka bir yerdeydi. İçeri girmek ve bu bekleyişe bir son vermek için hareketlendiğim tüm seferleri kendimce uydurduğum bahanelerle durdurmayı başarmıştım, ama artık sabrımın son sınırındaydım.
Meriç ne konuşuyordu? İrem ne demişti? İçerde ne yapıyorlardı? Ve ben nasıl bir adamdım ki sevdiğim kadını kendi ellerimle tüm korkularının, nefretinin, öfkesinin ortasına bırakmıştım. Hala odaya dalmamış, onu çekip Meriç'in ellerinden almamış olmamın tek bir nedeni vardı: parçalanmışlık. Karşımdaki Meriç olmasa, o tüm benliğiyle kurtulmak için benden yardım istemese ya da arkadaşımın hayatıyla arasındaki o incecik bağın İrem olduğunu bilmesem şu an bambaşka bir yerde olurdum şüphesiz. Oysa şimdi ellerim yaslandığım duvar gibi buz gibi, kalbim kaskatıydı.
Kapıdan ses geldiğinde neredeyse yerimden sıçrayacaktım. Nedense bu odadan ilk çıkanın hep İrem olacağını düşünmüştüm. Belki de bu yüzden Meriç ıslak gözleri ve kırık tebessümüyle karşımda durduğunda gördüklerime anlam veremedim.
"Ne oldu?"
Meriç elini omzuma koyup gülümsedi. "Teşekkürler kardeşim. Her şey için. Sayende artık bir umudum var."
İstemsizce kaşlarım çatıldı. Şu dağılmış haline bakarak Meriç'in mutlu olduğunu söylemek iddialı olurdu belki, ama olmasını hayal ettiğim gibi mahvolmuş ya da hayata küsmüş gibi de durmuyordu. "Ne konuştunuz?" diye üsteledim. "İrem nasıl?"
"Bunu ona sen sor." dedi elini omzumdan çekip cebine sokarken. "Bundan sonra o sana emanet."
Neden bana bunu yapıyordu ki? Dostumun suratına bakarak asla sahip olmamam gereken duygularımı saklamak yeterince zor değilmiş gibi bir de İrem'le işkence ediyordu resmen Meriç bana. "Sen nasılsın peki?" dedim gerçek hislerimi bastırıp.
Meriç alt dudağını ısırmıştı. "Umutlu..."
"İrem... affetti mi seni yani?"
"Hayır." dedi Meriç başını iki yana sallayıp. "Ama affedecek. Biliyorum. Bunun olmasını ben sağlayacağım. Artık neden gitmem gerektiğini daha iyi görüyorum. Bu savaşı kazanabilirim. Sadece sabretmem lazım. Ve ben İrem için sabretmeye hazırım."
Boğazım öyle kurumuştu ki söyleyecek bir şey bulmayı başarsam da ses çıkmazdı muhtemelen. Zaten Meriç de benden duyacaklarından çok kendi iç sesine dönmüş gibiydi.
"Hoşça kal kardeşim." dedi elini vedalaşmak için havaya kaldırıp. "Yakında görüşeceğiz. Sana söz veriyorum."
"Hoşça kal." diyebildim sadece onun selamına karşılık verirken. Meriç belki de normalden biraz daha uzun bana sarılmış, sonra da dostça sırtıma vurup geri çekilmişti. O elleri cebinde koridorda uzaklaşırken belki de en baştan beri tek istediğim şeyi yapıp odaya, İrem'in yanına dönmeliydim. Ama arkadaşımın sözleriyle zihnimde beliren yeni ihtimaller hemen hareket etmeme engel olmuştu.
Biliyorum demişti Meriç. İrem'in onu affedeceğine öyle emindi ki... Belki de gerçekleri göremeyen, olayları yanlış anlayan bendim. Omuzumda ağlayan, sevdiği adam için kendini paralayan bir kızın aşkını sorgulayacak değildim elbette. Ama sanmıştım ki... Yani Meriç'in onu aldattığını öğrendikten ve İrem kendi ayakları üstünde durmak için onca şey yaptıktan sonra...
Sinirle saçlarımı çekiştirdim. Onun nasıl biri olduğunu anladıktan sonra bile Beliz'i unutabilmiş miydim ben ki şimdi İrem'in Meriç'i bir kalemde kalbinden silmesini bekliyordum. Belki de Meriç umutlanmakta haklıydı. Belki sahiden de o kendini düzeltecek, İrem de her şeye rağmen kalbinin sesini dinlemeyi seçecekti.
Bu durumda sana da bok yemek düşüyor Rüzgar efendi diye düşündüm çaresizce. Derin bir nefesle kapı koluna uzandığımda tüm iç buhranımı kendime saklayıp normal görünmeyi denemiştim. Mumlarla aydınlanan loş oda tıpkı bıraktığım gibi gül kokuyordu. Elbette Meriç giderken bile Meriç'liğini yapmış, sıradan bir veda yerine bunu bir şova dönüştürmeyi seçmişti. Ama yarattığı atmosferin ortasında kanadı kırık bir peri kızı gibi tek başına oturan İrem etrafını kuşatan bu şaşaadan hiç etkilenmemiş gibi öylece yere bakıyordu. Geldiğimi fark edince gözleri bana çevrilse de hemen bir şey demedi.
Onun nasıl olduğunu, ne hissettiğini öğrenmek için içim içimi yiyordu ama kendi ellerimle bu tuzağı hazırlamışken dalga geçer gibi İrem'e halini hatırını sormak garip gelmişti. O yüzden sessizce yanına oturup onun gibi arkama yaslandım ve bakışlarımı karşıya diktim. Bana bir ömür gibi gelen sessiz dakikaların sonunda beni şaşırtarak konuşan İrem oldu.
"Senden özür dilerim."
Anlamadan ona baktım. Şüphesiz bana olan öfkesini benimle alay ederek çıkarmaya karar vermişti İrem ve ben ona hak vermekten başka şey yapamazdım. Sinirini rahatça çıkarması için ağzımı açmadan cezamı çekmeyi bekledim, ama İrem'in gözleri yüzüme çevrildiğinde kızgın ya da kırgın görünmüyor, sadece yorgun bakıyordu.
"Annene bir şans vermen için seni zorladığımda neden bana o kadar sinirlendiğini şimdi anlıyorum." dedi. "Bu geçmişle yüzleşme ve bağışlama işi... düşündüğümden çok daha zormuş. Annemle konuş diye o kadar inat ettiğim için senden özür dilerim."
Bu beklemediğim tepki karşısında önden kafamda kurduğum bir iki cümle vardıysa da hepsi uçup gitmişti. "O inadın bende işe yaradı ama." dedim anılarda geriye gidip. Şu an kalbimde anneme karşı kin ya da nefret olmamasının en büyük nedeni şüphesiz ki İrem ve yılmadan aklıma soktuğu düşünceleriydi. Meriç'in oyununu kabul etmemin nedeni de buydu zaten. Öfkenin yıllarca beni nasıl içten içe kemirdiğini bizzat deneyimledikten sonra İrem'in bir şansı olsun istemiştim. İyileşmek için bir şans...
"Biliyorum bana kızgınsın, ama bunun doğru şey olduğuna inanmasam seni buraya getirmezdim." dedim dürüstçe. "Gerçekten Meriç'le yüzleşmen gerektiğini düşündüğüm için ona yardım ettim. Eğer Meriç sen onunla konuşmadan gitseydi hep cevapsız kalmış sorularla geçmişin hatalarına bağlı kalacaktın. Kalacaktınız... ikiniz de..."
İrem belli belirsiz gülümsemişti. "Biliyorum." dedi dudağını aşağı sarkıtıp. "İnsan hemen bunu düşünemiyor tabi ama... ilk şoku atlatınca... garip ama şimdiden hafiflemiş hissediyorum. Senin yerinde olsam ben de aynısını yapardım muhtemelen. O yüzden sana kızamıyorum."
"Sahiden mi?" dedim hayretle.
Tepkim bu kez İrem'i gerçekten güldürmüştü. "Tabi ki arkamdan Meriç'le iş çevirmen hoşuma gitmedi. En azından neyle karşılaşacağıma hazırlayabilirdin beni. 'İrem, köşe bucak kaçtığın eski sevgilinle yüzleşmek üzeresin sakın korkudan deliye dönme...' falan gibi bir şeyler mesela..." Omuz silkti. "Yine de... anlıyorum seni."
Kalbimdeki ağırlığın dağılmaya başladığını hissediyordum. "Kendimi epey bir azar işitmeye hazırlanmıştım halbuki..." dedim suçlu suçlu. İrem kaşlarını yukarı kaldırıp alayla bana baktığında elimde olmadan gülümsedim.
"Odaya girdiğimiz an yüzünün aldığı şekli görebilseydin sana neden kızamadığımı anlardın. Meriç tabi ki de yaptığı bu hazırlıktan sana bahsetmemişti değil mi?" O kollarını iki yana açıp odayı gösterdiğinde başımı hayır anlamında iki yana salladım. İrem hüzünle dudaklarını büzmüştü. "Meriç'le benim aramda kaldığın belli. Seni bu duruma sokması tam da onun yapacağı türden bir bencillik..."
Bu sözlerdeki doğruluk payına rağmen yine de biraz adaletsiz gelmişti kulağıma. "Sanırım söz konusu sen olunca arada kimin kaynadığının pek önemi yok onun için." dedim omuz silkip. "Meriç'e bu tedavi kararını senden başkası verdirtemezdi. Ne Lale teyze, ne ben, ne arkadaşları..."
İrem dediklerimi değerlendirir gibi gözlerini kısmış, sonra da tamamen bana doğru dönüp dirseğini koltuğun sırtına yaslamıştı. "Sahiden ona inanıyor musun?" dedi şüpheyle. "Beni sevdiğine, benim için değişeceğine falan..."
Şu an ne kadar tehlikeli sularda gezindiğimi bildiğim halde "Evet." dedim. "Bunu sana daha önce de söyledim. Hayalindeki gibi olmayabilir ama kendi tarzında Meriç'in seni sevdiğine eminim."
"O beni aldattı Rüzgar."
Ve bu her şeyi mahvetmişti. Başımla onaylarken İrem'in akla yatan bir açıklama beklediğinin farkındaydım, ama Meriç'in yediği haltın mantıklı bir gerekçesi yoktu. "Meriç daha önce kimseyi kaybetmekten korkacak kadar sevmedi. Her zamanki gibi istediği her şeyi elde edebileceğini zannediyordu bence. Ama senin hayatından gerçekten çıktığını anladığı an... en başta düşünmesi gereken sonuçları, hayal edemediği korkuları yaşayarak öğrendi ve ancak o zaman yaptığı hatayı idrak etti. Ama artık düzeltmek için geç kalmıştı tabi."
"Vay..." dedi İrem hayretle. "Şu an baya baya onu savunuyorsun."
Bu doğru değildi. "Meriç'in savunulacak bir yanı yok İrem. Ben sadece onu anlamaya çalışıyorum. Hayatım arkadaşımı anlamaya çalışarak geçti zaten... Ve daha önce onun hatasını kabullendiğini hiç görmemiştim. Bu bile bir umut Meriç için. Ben de bu umuda tutunup ona yardımcı olmayı denedim, hepsi bu. Gerisi onun elinde..."
İrem sesli bir nefes verip başını koluna bıraktı. Alttan alttan bana bakan ela gözlerinde hala tonlarca soru işareti yanıp sönse de sözlerime inanmış gibiydi. "Karşımda durup bana o lafları ettiğinde tüm kızgınlığıma rağmen Meriç için üzüldüm." dedi çekindiği bir sırrını paylaşır gibi. "İyileşmek için bir şansı olsun ben de istiyorum elbette. Ama korkarım o sözlerimi yine kendi istediği gibi anladı..."
İrem alnına düşen saçları geri tararken merakla yüzünü inceliyordum. Meriç'in odadan nasıl umutla çıktığını düşününce sahiden de İrem'le bir gelecekleri olduğuna inanabilirdim ben de. Oysa karşımdaki bu hüzünlü yüzün gerçekte ne hissettiğini çıkartamıyordum. Cevabından ölümüne korktuğum o mutlak soruyu doğrudan İrem'e sormamın zamanı gelmişti belki de.
"Sence bir daha hiç şansınız yok mu?"
Kalp atışlarım kulaklarımda uğultu yapıyordu şimdi. İrem dudaklarını büzüp sorumun cevabını düşünürken zaman bir sümük gibi esnemiş, elimi kolumu, bedenimi bir koza gibi sarıp beni hareketsiz bırakmıştı.
Sonunda İrem acıyla yüzünü buruşturduğunda "Hayır." dedi doğrudan. "Onu affetmeyi gerçekten deneyeceğim ve bunu ondan çok kendim için yapacağım. Ama... Meriç'in hayal ettiği gibi yeniden bir arada olma ihtimalimiz yok. O sayfa aramıza başkaları girdiği an kapandı. Hoş... şimdi düşününce, hiç düzgün bir ilişkimiz olmadı ki bizim zaten. Kapalı kapılar ardında, Meriç'in izin verdiği kadar sevebildim ben onu. Tamamen değişip bambaşka bir adam olarak da dönse bir daha aynı şeyleri hissedemem ona karşı. İstesem de olmaz."
İnanılmaz bir rahatlık kalbimi hafifletirken aynı anda nasıl bu kadar suçlu, bu denli berbat hissettiğimi açıklayamazdım. Ne demem doğru olurdu tam bu noktada? Meriç'in benden bekleyeceği gibi arkadaşımı savunmalı ve İrem'i yanlış düşündüğüne mi ikna etmeliydim? Ve doğrusu bu olsa dahi kalbim aksi için çırpınırken nasıl başaracaktım mantığın sesini dinlemeyi?
"Bu kadar üzülme." dedi İrem sessizliğimi yanlış yorumlayıp. "Meriç'in bir kızı unutmakta zorlanmayacağına eminim. Sadece şu an o hep beklediği mucizevi kurtuluşun ben olduğumu sanıyor. Nasılsa ilgisi bir süre sonra başka bir şeye kayacak ve söylediklerini unutacak."
Meriç'i uzun yıllardır tanımıyor olsam belki İrem'e katılabilirdim. Ama arkadaşımın onun için attığı adımlar, yaptığı seçimler tüm kuralları bozar cinstendi. İrem herhangi bir kız değildi ve Meriç o domuz inadıyla kesinlikle ondan kolay kolay vazgeçmeyecekti. Yine de konuyu daha fazla uzatmak istemediğimden başımı salladım. "Sanırım bunu da zamana havale etmekten başka yapılacak bir şey yok."
"Diğer her şey gibi yani..."
İrem gülümsediği halde şimdi gerçekten yorgun görünüyordu. Ona katılmamam imkansızdı. Bütün gün bu geceyi bekleyerek yaşadığım stres, üstüne Meriç'le vedalaşmak, üstüne İrem'in gerçek duygularıyla yüzleşmek... Tamamen tükenmiştim artık. Bir an hala Meriç'in yarattığı sahte dünyanın içinde oturduğumuzu fark edip dikeldim. "Buradan gitmeye ne dersin?"
İrem sanki bu komutu bekliyormuş gibi anında doğrulmuştu. "Harika olur derim." dedi ayağa kalkarken.
"Seni eve bırakmamı ister misin?"
"Ev mi? Hayır... henüz eve dönmek istemiyorum." Kendi etrafında bir tur dönüp kolunu poz verir gibi yukarı kaldırdı. "Bu gece buraya eğlenmek için geldim ve hala öyle yapmam gerektiğini düşünüyorum. Eğer şimdi eve dönersem bir... kendi kendime tüm gece saçma fikirler kurarım ve iki... birlikte hazırlanmak için o kadar uğraştıktan sonra dans bile etmeden partiyi terk ettiğim için Ela beni öldürür."
"Evet bunu nasıl düşünemedim." dedim yalandan bir ciddiyetle. "Asla Ela'yı kızdırmak istemezsin."
İrem kıkırdayıp koluma girmişti. "Seninle bayadır dans etmedik değil mi? Belki bu gece bir şarkıyı da bana ayırırsın..."
Sanki tüm şarkılar zaten onun değilmiş gibi ışıl ışıl bakıyordu İrem bana. Gözlerinde parlayan mumların esanslı kokusundan mıydı yoksa güzelliğinin etkisi miydi bilmiyorum; kafam iyice ağırlaşmış, İrem dışındaki tüm görüntü bulanıklaşmıştı şimdi. "Bence birden fazla şarkı için sana torpil geçebilirim." dedim bir sır verir gibi. Yemin ederim, o muzipçe gülerek başını çevirmemiş olsa, tam şu an onu öpmeme ramak kalmıştı.
"Daha fazla partiyi kaçırmayalım o zaman, hadi." dedi beni kapıya doğru çekiştirerek. Hemen yanımda onun sıcaklığıyla koridorda ilerlerken İrem'in anlattığı şeylerin yarısını duyuyordum ancak. Bir anda elektriklerin gitmesi ve asansörün arada bir katta öylece kalması için dua edecektim neredeyse. Fakat şans yüzüme bakmamış, az sonra ding dong sesiyle kapılar gerçek hayata açılmıştı. Ve gerçek hayat kesinlikle karşılaşmayı en az isteyeceğim insanlarla sınıyordu beni.
Lobiye adım atar atmaz Tuğçe diye geçirdim içimden sıkıntıyla. Ama asıl iç buhranım onun hemen yanındaydı. Caner'in şüpheci bakışları önce İrem'i, sonra beni taramış; en sonunda İrem'in kolumdaki eline dikilmişti.
"Vay vay vay..." dedi Tuğçe de aynı ayrıntıya takılmış olsa gerek. "Nereden böyle çocuklar?"
Onun ne ima ettiğini benim gibi İrem'in de gayet iyi anladığına emindim. Otel odalarına çıkan bir asansörden İrem'le kol kola inmemizden daha güzel bir malzeme olamazdı Tuğçe için elbette. Benim için onun hangi hastalıklı fikre inandığının zerre kadar önemi yoktu. Ama onun İrem'i düşürmeye çalıştığı konumdan rahatsız olmuştum. Tam ters bir şey demeye hazırlanırken İrem iyice koluma yapışınca bir an ne olduğunu anlayamadım.
"Alev Hoca en iyi dansçılarından bir gösteri istedi de..." dedi sahte ve abartılı bir tebessümle bana bakarak. "Rüzgar'la onu çalışıyorduk. Siz kuzenler ne yapıyorsunuz burada? Partiden mi kaçıyorsunuz yoksa? Kalıp bizi izleyemeyecek olmanız ne kötü."
Ben böyle bir karşı saldırı beklemediğimden ağzım açıktı şimdi. Oysa Tuğçe İrem'in bir anda uydurduğu yalanla hasedinden ölse de insan sinir etme konusunda bir profesyonel olduğundan duruşunu bozmamıştı. "Ezikler için ezik bir kutlama işte..." dedi gözlerini devirerek. "Bu insanlara gösteri yapsan ne olacak... Daha fazla kalıp seviyemi düşüremeyeceğim. Biz gidiyoruz."
"Aslında..." diye araya girdi Caner onu umursamadan. "Şimdi düşününce... ben sanırım biraz daha kalmak istiyorum." Yüzündeki o arsız sırıtışla İrem'i baştan aşağı süzerken tam dayaklıktı. Gözleri öyle büyülenmiş olmalıydı ki kuzeninin sözlerini tamamen çöpe attığını ve bunun Tuğçe'nin gazabı olarak ona döneceği gerçeğini bile umursamıyordu.
"Saçmalama Caner." dedi Tuğçe sinirle. "Yürü hadi, eve dönmek istiyorum ben."
"Şoför seni bırakır." diye geçiştirdi Caner. Sanki inadına yapar gibi Tuğçe'den uzaklaşıp bize doğru bir adım atmıştı. "Dans atışmasına mı gidiyorsunuz yoksa? Birlikte mi katılacaksınız ?"
Barbie "Ne halin varsa gör!" diye söylenip sinirle arkasını döndüğünde İrem'le anlamadan birbirimize baktık. Meriç'in yarattığı paralel evrende geçirdiğimiz sürede gerçek hayatta bizden habersiz gelişmeler olmuştu belli ki.
"Dans atışması ne?" diye sordu İrem merakla. Caner'le konuşmak için ona doğru döndüğünden elini kolumdan çekmişti. Sırf bu yüzden bile karşımdaki sevimsiz oğlanın yüzünü dağıtmak istiyordum ya o bir serenat yapar gibi elini İrem'e uzattığında sinirim iyice tepeme çıkmıştı.
"Haberin olmadığına göre henüz bir partnerin de yok demek ki." dedi Caner pişmiş pişmiş sırıtarak. "Yani bu da benimle dans edebilirsin anlamına geliyor."
İrem'in kaşları merakla yukarı kalkmıştı. "Sen... dans mı edeceksin?"
"Eğer sen benimle partner olmayı kabul edersen..."
"Nedir bu dans atışması Caner?" diye araya girdim İrem cevap veremeden.
Caner müdahalemden mutlu olmadığını devirdiği gözleriyle belli etse de "Federasyonun bu yılki sürprizi." diye açıkladı. "Tamamen gelişigüzel biriyle partner olup gelen şarkıda dans ediyorsun. Üst tura çıkmayı başarırsan yeni bir partnerle yeni bir şarkıda dans ediyorsun bu kez. Ta ki finale çıkana kadar. Finalden sonra da birinci çift seçiliyor."
"Çok saçma." dedim hemen.
"Harika!" demişti İrem aynı anda heyecanla. "Demek o yüzden dans ayakkabılarınızı getirin yazmışlardı davetiyeye!"
Caner bana alaycı bir bakış atıp "Ee.." dedi elini yeniden İrem'e doğru uzatarak. "Dans ediyor muyuz?"
Hayır! diye geçirdim içimden. Hayır de ona! Oysa İrem neşeyle gülümsüyordu. "Senin nasıl dans ettiğini çok merak ediyordum. Görelim bakalım Alev'in zulmünden neler kalmış aklında."
"Görelim bakalım." dedi Caner onu kendine doğru çekip. İrem koluna girdiğinde zafer kazanmış gibi bana dönmüş ve "Senin başka bir partner bulman gerekecek korkarım yakışıklı." demişti. "Belki sonraki turda en iyi kızı sen kaparsın."
Tüm sinirime rağmen gülümsemeye çalışıp "Sanırım benimle dans etmek isteyecek birilerini bulabilirim." dedim kendim için fazlasıyla ukala bir tavırla. Hemen sonra İrem'e gülümsemiş, olabilecek en sahte neşeyle "Sonra görüşürüz." demiş ve elimden bir kaza çıkmaması için arkamı dönüp salona yönelmiştim.
İçerisi bıraktığımdan oldukça farklıydı şimdi. Tüm dansçılar ayakta, herkes panik halindeydi. Federasyonun bu uydurma eğlencesi ben hariç herkesi heyecanlandırmıştı korkarım. Oya'nın koşarak üzerime doğru geldiğini görene kadar bu dans atışması denen şeyin bir parçası olmayacağıma neredeyse emindim. Oysa Oya karşımda durduğu gibi kollarıma yapışmış ve "Rüzgar!" demişti. "Nihayet buldum seni! Partnerim olursun değil mi? İkizler kızlarla tanışacağız diye istemiyor benle dans etmek. Memoji'yi de alet ettiler oyunlarına. Ne yapayım gidip herhangi biriyle mi dans edeyim yani?"
"Oya..." dedim bezgince. "Anlamsız bir oyun bu. Biriyle dans et işte. Ben katılmıyorum."
Oya'nın gözleri ona küfretmişim gibi açılmıştı. "Saçmalama! Tabi ki de herhangi biriyle dans edemem. Bak... Ela da başkasıyla partner olmuş zaten." Ben hayretle sahiden de başka bir çocuğun elini tutan Ela'nın bu oyuna nasıl alet olduğunu düşünürken "Hadi ya!" diye üsteledi Oya. "Amma naz yaptın. Alt tarafı dans edeceksin. Senden iyi yapan mı var burada bunu?"
Oya yavru bir köpek gibi alttan alttan bana bakarken ben gözlerimi devirdim. "Tamam... ama ilk turdan elenelim diye her şeyi yapacağım haberin olsun."
Oya sırıttı. "Sen öyle bir şey yapmadan dursan da yeter nasılsa."
Sahiden bu şamatanın bir parçası olduğuma inanamıyordum, ama az sonra bir komutan gibi başımda dikilen Oya'nın direktifiyle dans ayakkabılarımı giymiştim bile. Onun getirdiği numarayı sırtıma iğnelemesine izin versem de söylenmeyi sürdürüyordum. Bu arada ikizler harbiden de tanımadığım kızlarla ayrı köşelerde takılıyor, Memoji yanındaki kıza dans hareketleri gösteriyor, Ela'ysa benim yerime tercih ettiği partneriyle muhabbet ediyordu.
Çiftleri pistin dışına davet eden anons gelene dek İrem'i görememiştim, ama kalabalık kenara çekilip bir halka şeklinde dizildiğinde bulutsuz bir gökyüzündeki en parlak yıldızmış gibi gözüme çarptı. Hemen arkasında duran Caner tıpkı diğer oğlanlar gibi beklerken partnerinin belini tutuyordu. Tam olarak aynı şekilde Oya'yı belinden kavramış olmama ve bunun tamamen normal olduğunu bilmeme rağmen Caner'in bu sinsi samimiyeti mideme şiddetli bir kramp girmesine neden olmuştu.
"Acaba hangi dans olacak ilk?" dedi Oya önümde heyecanla. "Umarım Cha Cha çalarlar. Ya da Rumba."
Bu gece şanslı bir gününde olmasa gerek az sonra Oya'nın dilekleri tanrı katında reddedilecekti, çünkü anonsun ardından numaralara göre ilk heat piste davet edildiğinde Samba çalışıyordu. Tanrım... gerçekten belki de hayatımda ilk kez dans etmek istemiyordum. Yine de Oya karşıma geçtiğinde onu yönlendirebilmek için hızla zihnimde akan hareketleri taradım.
Bir koreografimiz ya da pratiğimiz olmadan Latin dans yapmak gözleri bağlı araba kullanmaya benziyordu. Neyse ki Oya ona verdiğim yönlendirmeyi anında anlayıp üstüne kendi yeteneğini koyacak kadar tecrübeli bir dansçıydı. İlk turdan elenmek istediğimi söylemiştim belki, ama daha ilk notada bunun benim kontrolümde olmadığını anlamıştım. Kıvrak samba ritmiyle parkede kayarak adım adım ilerlerken fazladan çaba harcamama bile gerek yoktu. Dans ruhuma işlemiş, bedenime yer etmişti onca yıl boyunca sanırım. Sadece müzikle akıyor, etrafımda yanıp sönen renkleri görmüyordum.
Ve gerçek bir yarışmadan farklı olarak insanların sık sık durduğu ve bol bol gülerek geçirdiği bir buçuk dakikayı biz de Oya'yla birbirimize sırıtarak bitirmiştik. Her ne kadar başta karşı çıkmış olsam da bu spontane dans olayı düşündüğümden daha eğlenceliydi. Bizden sonraki heat'i kenardan izlerken bu keyif gerçek bir kahkaha krizine dönmüştü Oya'yla benim için. Özellikle acemi dansçılar ilk kez dans ettikleri partnerleriyle, başı kesilmiş tavuklar gibi oradan oraya savrulurken öyle komik görüntüler veriyorlardı ki kendimi onlara güldüğüm için kötü hissetmeme rağmen eğlenmemek imkansızdı. Neyse ki tanrı insanlarla dalga geçmenin cezasını ilk turun son heat'inde İrem ve Caner'i karşıma çıkartarak vermişti.
"Yok artık." dedi Oya o an ilk kez fark ettiği bu durumu ağzı açık bir şekilde izlerken. "Caner dansa dönmeye falan mı karar verdi?"
Onun karar verdiği tek şey İrem'e yazmak... diye geçirdim içimden sinirle. "Aklı sıra kendini gösteriyor işte."
"Hala dans edebiliyor ama baksana."
Bakıyordum. Tüm dikkatim, nefretim ve garezimle hem de... Aksini söyleyebilmeyi gerçekten isterdim, ama onca yıl Alev'in eğitimine maruz kaldıktan sonra araya ne kadar zaman girmiş olursa olsun Caner'in kötü dans etmesini beklemek çocukça olurdu. Pratiksizliğine rağmen sahnedeki acemi dansçılardan anında ayrışıyordu Caner. İrem'in şaşkın yüzüne bakılırsa o bu kadar iyi bir partnerle karşılaşmayı beklememişti, ama şimdi gülücükler saçarak onunla dans ederken gerçekten mutlu görünüyordu. Müzik sona erdiğinde Caner onu etrafında döndürüp selam vermesi için bir adım geri çekilmiş, sonra da eğilip elini öpmüştü.
"Belki İrem onu dansa döndürür." dedi Oya bariz şekilde kıskançlık kokan bir sesle. Caner'le aralarında yaşanan üzücü olaylardan sonra bir daha hiç konuşmuşlar mıydı bilmiyorum, ama bir zamanlar her şeyiyle ona aşık bir adamın şimdi başka bir kıza alenen kur yapıyor olması hoşuna gitmemişti besbelli. Kendi kıskançlığımın nedeni onunkinden farklı da olsa şu an Oya'ya katılmadan edemezdim. Fakat bir yorum yapmama fırsat kalmadan karşımızdaki projeksiyona bir üst tura çıkan numaralar yansımıştı.
"Yes!" dedi Oya hemen ellerini sevinçle birbirine çarpıp. "Üst turdayız! Allah'ım hemen yeni bir partner bulmalıyım."
O yanağıma ıslak bir öpücük bırakıp heyecanla oğlan avına çıkarken ben de sonraki turda dans edebileceğim birilerine bakındım. Neyse ki kazanmak gibi bir hırsım yoktu. O yüzden az sonra yanıma gelen ilk kızla partner olmayı kabul etmiştim. "Ece..." dedi kız elini uzatıp.
Ece, Ayşe, Fatma... benim için fark etmezdi. Gözlerim gerçekten umurumda olan tek kızı görmek için kalabalığı arşınlıyordu çaresizce. Az sonra İrem'in Memoji'yle partner olduğunu gördüğümde derin bir nefes aldım. En azından önümüzdeki iki dakikayı Caner ya da bir başka erkeğin ona nasıl baktığını düşünerek geçirmem gerekmeyecekti.
Böylece ikinci tur başladı. Bir miktar dansçı elendiğinden ve artık daha az çift olduğundan sadece üç heat olarak yarışacaktık bu kez. Hangi dansta yarışacağımızı öğrenmeyi beklerken heyecanla gözlerimin için bakan Ece'ye gülümsemeye çalıştım. Ve o an Salsa müziği çalmaya başladı. Bu iyiydi işte. Sosyal bir dans olan Salsa, koreografiye ihtiyaç duymaksızın hiç tanımadığın biriyle bile çok rahat yapılabilirdi. Tek yapmam gereken eğlenmeye gittiğimizde sık sık kullandığım birkaç temel hareketi arka arkaya sıralamaktı. Karşımdaki kızın yüzündeki dehşet bu konuda pek deneyimli olmadığını gösterse de dans etmeye başladığımızda bana ayak uydurmayı başarmıştı.
Onu bir köşeden diğerine döndürerek geçirdiğim dakikaların sonunda "Muhteşem dans ediyorsun." dedi rahatsız edici bir hayranlıkla. Abartılı tepkisine gülümseyerek karşılık vermiş ve sonuçlar açıklanana kadar sırf nezaketten onun yanında beklemiştim. Ben performansımızdan pek memnun olmasam da jüri öyle düşünmüyor olsa gerek sonuçlar açıklandığında numaramız yine üst tura çıkanlar arasındaydı.
Ve şimdi yeni bir partner daha bulmalı... diye geçirdim içimden etrafa bakınırken. Ama ben daha kimseyle göz göze gelemeden en başından beri başka erkekleri bana tercih eden özbeöz partnerim yanımda bitivermişti.
"Bunu söylediğim için özür dilerim ama tam bir geri zekalısın tatlım." dedi bir anda.
"Efendim?" dedim hayretle.
Ela ellerini omzuma koyup bana doğru eğilmişti. "Sen esas kızla birlikte ol diye ben iki turdur kendimi feda ediyorum, sen gidip yan rollerle dans ediyorsun. Olacak iş mi bu?"
Gözlerimi devirdim. Demek Ela ben İrem'le partner olayım diye benim yerime başkalarına gidiyordu en başından beri. "Bunu söylediğim için özür dilerim ama sen de benden akıllı sayılmazsın." dedim sıkıntıyla. "Fark etmedin galiba ama kendisi Caner'le dans etmeyi seçti. Ne yapsaydım aralarında mı dursaydım?"
"Olabilirdi aslında..." dedi Ela sırıtarak. "Neyse ki benim gibi bir dostun ve hala şansın var. Seni şimdiki dansla finale taşımamız lazım, ama orada da prensesi başkalarına kaptırırsan unut sen bu işi."
"Ela..." dedim bezgince. Ama elimi tutup beni piste çekmişti bile. İrem'in köşede Mert'le beklediğini görünce Ela'nın haklı olduğunu, muhtemelen onların da finale çıkacağını ve belki de gerçekten bu şansı kullanmam gerektiğini düşündüm. İşte şimdi ilk kez sahiden de kazanmak istiyordum. Duyacağım Latin ezgiye tüm zihnimle kendimi hazırlarken federasyon olaya biraz daha eğlence ve heyecan katmak istemiş olsa gerek bir anda Hip Hop müziği çalmaya başlamıştı.
"Oha!" dedi Ela yeşil gözlerini kocaman açıp. "Süper oldu bu işte!"
O hemen moda girip müzikle sallanırken ben ilk şoku atlatıp ne yapacağımı düşünmeye çalıştım. Bu, kesinlikle gösteriler dışında yaptığımız bir dans değildi, ama zaman zaman eğlenmek için Ela'yla yabancı dansçıların koreografilerini izler onları taklit etmeye çalışırdık. Aklımda kalmış bir iki tanesiyle bile bu pistin hakkını vereceğimize emindim. Sevgili partnerim de benimle aynı şeyi düşünmüş olsa gerek ben hareketlere başladığımda zorlanmadan bana ayak uydurmuştu. Ve şimdi sahiden de eğleniyorduk. Latin dansın katı, kuralcı duruşuna nazaran Hip Hop ruhunu özgür bıraktığın, olabildiğince içten yapılan, serbest bir danstı.
Müzik durduğunda "Buna da finale çıkamazsak federasyonu kapatsınlar." dedi Ela gülerek. Biz kenara doğru ilerlerken İrem ve Mert de piste yönelmiş, tam yanımızdan geçerken "İnanılmazdınız!" demişlerdi. Halbuki dakikalar sonra inanılmaz olanın aslında onlar olduğunu düşünecektik Ela'yla.
Mert kesinlikle dans etmek için yaratılmıştı. Ne müzik, ne dans, ne koreografi olduğu fark etmeksizin moda giriyor, adeta tüm spot ışıklarını üzerine çekiyordu. Ama benim için şaşırtıcı olan İrem'in ona nasıl ayak uydurduğunu seyretmekti. Aralara kattıkları Latin hareketlerle herkesten bambaşka bir gösteri sergiliyorlardı resmen. Müzik durduğunda kenarda bekleyen tüm çiftlerin delice alkışlaması da bundan olmalıydı.
"Şimdi senin sıran Rüzgar çocuk." dedi Ela muzip bir sırıtışla kolunu omzuma atıp. "Bu şansı kaçırırsan gerçekten kafanı koparırım."
Ona ters ters baktım, ama haklı olduğunun farkındaydım. Az sonra finale kalan altı numara ekranda belirdiğinde tüm gözler bize çevrilmiş, son dans için kimi seçeceğimizi görmek isteyen başlar birbiri üstünden uzamıştı. Sık sık finalde karşıma çıkan Kaya ve tanımadığım bir kız, Oya ile Güney, Ela'yla ben, Mert ile İrem, Kuzey ile Kaya'nın Rus partneri ve son olarak da sadece sima olarak bildiğim bir çift kalmıştı finale.
Şu an etrafımda altı kız vardı elimi uzatabileceğim. Oysa kalbim benim yerime seçimi çoktan yapmıştı bile. İrem'e doğru yöneldiğimde Kaya'nın benden önce davranıp emin adımlarla ona yaklaştığını gördüm. Ben çaresizce şansın elimden kayıp gidişini izlerken Ela hızla hareketlenmişti bile.
Bir an ne yapacağını kestiremedim, ama Ela İrem'le Kaya'nın arasında bir duvar gibi dikildiğinde "Bu yarışmayı benimle kazanmaya ne dersin yakışıklı?" demiş ve daha Kaya cevap veremeden çocuğun elini tutmuştu. Tam bir yelloz diye düşündüm içimden. Elbette onun bunu İrem'in bana kalması için yaptığının farkındaydım. Gülmemek için dişlerimi sıktım, ama İrem'le göz göze geldiğimizde dudaklarım istemsizce yukarı kıvrılmıştı. O ağır ağır bana doğru ilerlerken ben de kendimi doğal çekime bıraktım.
"Bunun çok saçma bir fikir olduğunu düşünmüyor muydun sen?" dedi İrem muzipçe.
Omuz silktim. "Hala öyle düşünüyorum."
"Ama finaldesin?"
"Söz konusu dans olunca kontrolü kaybediyorum sanırım."
İrem gülüp ona uzattığım eli tutmuştu. "O zaman belki de seni birinci yapacak başka bir kız seçmelisin."
Parmaklarımı onun elleri üzerine kapatıp bir adım daha ona yaklaştım ve sahne ışıkları altında ışıl ışıl parlayan gözlerine baktım. "Zaten en iyi kızı kaptığıma eminim." dediğimde İrem'in gülüşü tüm yüzüne yayılmıştı.
"İstemesen de benimle dans etmek zorundasın zaten." dedi. "Hatırlarsan bana söz verdin."
Nasıl unutmuş olabilirdim ki bunu? Sunucu kız final dansı için seyirciyi gaza getirirken ben ne onun coşkulu açıklamalarını ne de çılgınca alkışlayıp tezahürat eden kalabalığı duyuyordum. Saniyeler sonra tüm sesleri bastıran yumuşak ezgi salonu doldurduğunda İrem gibi benim de gözlerim hayretle büyümüştü.
"Vals..." dedi İrem heyecanla.
"Vals..." dedim anılarda anında geriye sürüklenip. Onun eli omzuma uzandığında ben de belini kavramış, diğer elini avucumun içine almıştım.
"Hatırlıyor musun?"
İrem heyecanla başını salladı. "Bu işi sana bırakıyorum. O geceki gibi..."
O geceki gibi... diye düşündüm. Ve öne attığım adımımla dans etmeye başladık. Diğer çiftler, seyirci, jüri, geçmiş, gelecek... ne varsa kulaklarımızı okşayan kemanın gıcırtısına hapsolmuştu şimdi. İnsanın ruhuna işleyen yumuşak ezgiyle kalbim her saniye daha da eriyordu. İrem bir kez daha, bir kuğu gibi kollarımda süzülürken her şeyi çok daha net görüyordum. O gece başlamıştı her şey. En büyük kabusuma sihirli bir güneş gibi doğduğu an aşık olmuş olmalıydım ona. Nasıl o karanlıkta gözüm ondan başka ışık seçemediyse şu an da sadece onun parıltısıyla yönümü buluyordum.
Bir-ki üç... bir-ki üç... bir-ki üç... bir-ki üç... bir-ki üç...
Keşke sonsuza dek bu salonun etrafını dönebilsek, bu eşsiz dakikaları bir ömre uzatabilseydik. Ama az sonra müzik sona erdiğinde İrem pembeleşmiş yanaklarıyla bana bakmış ve başıyla narince serenat yaparak benden uzaklaşmıştı. Onu selama döndürdüğümde neredeyse elini bırakmam gerektiği için ağlayacaktım. Oysa o seyirciye karşı şovunu tamamlayıp yeniden karşıma geçmişti.
"Bu standart dans olayını gerçekten düşünmeliyiz." dedi itirafta bulunur gibi. "Harika bir çift olabiliriz bence."
İrem'in tamamen danstan bahsettiğini bildiğim halde sözleriyle kalbim teklemişti. Ağzımı açıp ona cevap verecek iki kelimeyi bile bulamadım o an. Zaten benim konuşmama fırsat kalmadan sunucu kız yine tüm dikkati üzerine çekmişti. Seyircilerle birlikte pistteki herkes yüzünü sahneye döndüğünde diğer finalistler gibi ben de İrem'i önüme geçirip onu belinden tuttum. Kalbinin hala hızla attığını göğsüme yaslanmış bedeninden hissedebiliyordum.
"Birinci olursak sana bizim bardan içki ısmarlayacağım, söz." dedi yandan bana doğru bakıp.
Güldüm. Kulağına doğru eğilip ona ne zaman isterse... demeye hazırlanıyordum ki gördüğüm şeyin şoku tüm sözlerimi unutturdu. Rüya! diye çığlık attı beynim dehşetle. Sahnenin basamaklarını çıkan sahiden de o muydu? Sunucu kızın şaşkın suratına ve aniden sessizleşen salondaki kalabalığın tepkisine bakılırsa bu kesinlikle organizasyonun sürprizlerinden biri değildi.
Rüya mikrofonu kızın elinden kaptığında İrem korkuyla bana dönmüştü. "Ne yapıyor?"
Hiçbir fikrim yoktu, ama içimden bir ses az sonra korkunç bir şeyler yaşanacağını ve benim bu patlamanın tam ortasında kalacağımı haykırıyordu. Rüya "Sevgili dansçılar ve dansa gönül verenler..." diye söze başladığında kayan ağzından kesinlikle kendinde olmadığını anlamıştım. Onunla aramda geçenleri bilen İrem'den başka tek insan olan Ela pistin diğer ucundan kaygıyla bana bakıyordu şimdi. Kalbi kırık, sarhoş bir kadının neler yapabileceğini o da benim gibi tahmin ediyor olmalıydı.
Rüya "Gecenize biraz renk katmak istiyorum." dediğinde yutkundum. Gözleri kalabalığı gezdikten sonra tam olarak benim üzerimde kilitlenmişti. "Az sonra size anlatacaklarımı daha önce hiç duymadığınıza eminim."
Maalesef buna ben de emindim. Sunucu kız onun elindeki mikrofonu geri almak için meylettiğinde bir an umutlansam da Rüya dengesiz el kol hareketleriyle kızdan kurtulmuştu. "Evet..." dedi yeniden kalabalığa dönüp. "Biricik prensinizin gerçek yüzünü görme zamanın geldi."
Burada bahsi geçen prensin ben olduğuma emindim. Fakat dakikalar sonra, kötü cadı tüm hikayeyi anlattığında ne prensliğim, ne yanımda duracak bir prenses ne de inanacak bir masal kalacaktı.
"Rüzgar..." dedi Rüya o anda ve her şeyi mahvedecek itirafına başladı.
***
-BÖLÜM SONU-
Ta daaaaa.... Size Rüya'nın büyük bir bomba bırakmadan aramızdan ayrılmayacağını söylemiştim. Alın size bomba :) Şimdi pirincin taşını Rüzgar'la birlikte toplayacağız artık önümüzdeki bölümlerde.
Meriç, Rüzgar, Caner... Tüm oğlanlar bir aradaydı bu bölümde. Tam dedikodu yapmalık yani :) Neler düşünüyorsunuz? Meriç gitti, ama geri dönecek ve muhtemelen İrem'i geri kazanmak için elinden geleni yapacak. Caner desen zaten amacını çoktan belli etti. Rüzgar ne hissettiğini kendine itiraf etmiş olsa da bunu dışa vurabileceğe benzemiyor. Hele de Rüya'nın talihsiz çıkışından sonra... Hikayenin tam da düğüm düğüm olduğu yerdeyiz. Ne olur sizce bundan sonra?
Hadi yazın bana, kahvelerimizi alıp pazar muhabbeti edelim :D
Hepinizi koooocuman öperim
E.Ç.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top