Bölüm 61

Selam,

Bu hafta benden başka bölüm beklemiyor olabilirsiniz, ama tren,  uçak, havalimanı demeden her yerde kitap yazarak bölümü bitirmeyi başardım. Yay!!!!!

Bu da size güzel bir hafta sonu hediyesi olsun madem :)

Sıcacık bir Cuma gecesi olması dileğiyle...

Öperim

***

Are you holding back something
That you've just been dying to say?

***

BÖLÜM 61:

BİR TAKIM HATALAR

Aşk...

Her şey böyle başlamıştı. Ama öyle devam etmediğini Caner'in sıkıntıyla kasılmış suratından okuyabiliyordum.

"Okula başladığımda on yaşında falandım sanırım." dedi Caner uzun bir sessizliğin sonunda. Arkasına yaslanmış, kollarını önünde bağlamıştı. Sanki geçmişe gömdüğü anıları kovalıyormuş gibi uzakta bir noktaya bakıyordu şimdi. "Okulun ilk yıllarıydı ve Alev hala genç, tecrübesiz bir antrenördü o zaman. Oya ve Rüzgar da onun ilk çiftlerindendi. Tuğçe'nin o dönemki zavallı partneri illallah edip dansı bırakınca prensese mecburen yeni bir kurban bulunması gerekmişti. E, ellerindeki en kolay lokma da ben olunca dansa başlamış oldum."

Başımı salladım. "Evet bunu anlatmıştın."

"Tahmin edersin ki sadece bir yıl sevgili kuzenime dayanabildim." dedi Caner komik bir mimikle. "Ben dansı bırakmak isteyince amcam kızı için ikizleri buldu hemen. Ama Alev gitmemem için o sırada boşa çıkmış olan Oya'yla partner yaptı beni de. Öyle olunca da her şeyi bırakmak yerine kalmayı seçtim."

"Çünkü Oya'dan hoşlanıyordun." diye tamamladım sözlerini.

Caner başıyla onaylamıştı. "Bu arada Rüzgar zaten Ela'yla partner olduğundan Oya bir süredir farklı farklı çocuklarla deniyor, ama bizim yakışıklı prensten sonra kimseleri beğenmiyordu. Alev onu bir şekil ikna etti herhalde ki benimle partner olmayı kabul etti Oya. Böylece birlikte dans etmeye başladık. Dans ettikçe de ona daha da tutuldum."

Ama o seni hiçbir zaman öyle görmedi diye geçirdim içimden. Dudaklarım hüzünle aşağı sarkmıştı. Üstelik daha hikayenin öldürücü noktasına bile gelmediğimizin farkındaydım.

"Benim okuldaki üçüncü yılımda falan önce Memo, bir iki ay sonra da Meriç başladı kulübe. Bunun hırs manyağı anne babası zaten kendi bale okullarında verdikleri dersle yetinmeyip onu bir de dansa başlatmayı uygun görmüşlerdi. Meriç eğlenceli, cool tavırlarla bizimkilerin gözdesi oluverdi tabi hemen. İkizler kıçında dolanmaya başladı. Birlikte takılmalar, akşamları buluşup azmalar..."

"On üç, on dört yaşında?" diye sordum hayretle.

Caner çok safsın der gibi yüzüme bakıp gülümsemişti. "On üç, on dört yaşında, zengin bir erkek çocuğunun neler yapabileceğine inanamazsın." dedi. "Sonsuz hayal gücü, bol bol baba parası..."

Nedense kendi sorumun cevabını düşünmek istemiyordum. Demek Meriç o yaşlardan beri hiç değişmemişti. "Sonra ne oldu peki?" dedim. "Oya'yla sen partnerdin. Rüzgar Ela'yla..."

"Kuzey Tuğçe'yle, Güney Eda diye bir kızla, Meriç Cansu'yla, Memo da Seçil'le..."

"Eda... Cansu... Seçil?" dedim yüzümü ekşitip. "Onlar kim! Kafam allak bullak oldu."

"Bu isimlerin hiçbir önemi yok merak etme. Olayın esas kahramanlarını gayet iyi tanıyorsun."

"Oya." dedim hemen. "Ve Rüzgar..."

Caner emin değilmiş gibi dudaklarını büzmüştü. "Onlar daha çok kurbandı aslında. Bu dava ikizler, Meriç ve benim aramda."

İşte bunu beklemiyordum. "Aşık olduğun kişi Oya, onun aşık olduğu kişi Rüzgar. Nasıl oluyor da bu Meriç'i ya da ikizleri bağlıyor?"

"Değil mi..." dedi Caner sinirle gülüp. "Normalde neden böyle bir şey ikizlerin ya da Meriç'in umurunda olsun ki. Ama işte o sıralar onların çarpık eğlence anlayışları için bundan daha iyi malzeme yoktu demek ki..."

Kuşkuyla Caner'in suratını inceledim. Umursamaz görünmeye çalıştığı halde geçmişten bahsederken yüzü sinirden kasılmıştı. Üstelik daha ne olduğunu anlatmaya başlamamıştı bile. Derin bir nefes aldığında konuya girmek için doğru sözcükleri aradığımı fark ettim.

"O dönemde Oya'dan daha fazla önemsediğim hiçbir şey yoktu." dedi sonunda. "Bıraksalar okulu bile gözden çıkarır sadece dansa giderdim. Hafta içi, hafta sonu, ders arası, ders çıkışı... Her anımı salonda geçirmeye çalışıyordum. Oya bunun dansla ilgili bir tutku ya da hırs olduğunu düşünüyordu muhtemelen, oysa benim tek isteğim onu daha çok görmekti. Aslında içten içe onun Rüzgar'a ilgi duyduğunu bile bile hem de..."

Kalbimin burkulduğunu hissettim. "Bu senin için çok zor olmalı."

Caner gülerek bana bakmıştı. "Üzülmek için acele etme. Bu kısımlar acıklı bile sayılmaz."

"Peki..." dedim şaşırıp. "Devam et o zaman."

"Ben bu duygularımı herkesten sakladığımı düşünerek dansa gidip geliyordum. O sivilceli, çirkin halimle bir türlü cesaret edip Oya'nın karşısına çıkamadığımdan kimsenin gerçekte ne hissettiğimi bilmesine imkan yoktu nasılsa. Ama meğer ben salak salak Oya'nın benimle ilgilenmesini beklerken bu halim diğerleri arasında bir alay konusu olmuş." Caner alt dudağını ısırıp sinirle güldü. "Bir gün bir not buldum çantamda. İsimsiz, sahipsiz... Sonraki gün bir tane daha ve sonra bir tane daha... Başta mesajların hiçbir anlamı yoktu. Bir süre sonraysa bana yazanın kim olduğunu anladım. Daha doğrusu kendimi onun hayal ettiğim kişi olduğuna inandırdım."

"Oya?" dedim çekinerek.

Caner başıyla onaylamıştı. "Her gün daha uzun ve daha güzel geliyordu mesajlar. Tek kural vardı, dışarıda bu konuyu asla konuşamazdık. Kimse bilmemeliydi. Elbette kabul ettim. Zaten diğerlerinin ne önemi vardı ki? Oya benimle konuştuğu sürece sonsuza dek bu oyuna devam edebilirdim. Ve oyun altı ay sürdü."

"Altı ay mı?" dedim inanamayarak.

"Altı koca ay..." diye tekrarladı Caner. "Oya'nın da bana aşık olduğuna inandığım, her gece onunla ilgili yeni bir hayal kurarak uyuduğum ve her güne onu düşünerek başladığım altı ay..." Caner sıkıntıyla ensesini ovdu. "Sonra ikizlerle Meriç bu eğlencelerinden sıkılmış olsalar gerek oyuna hak ettiği gibi büyük bir final kurguladılar."

"Dur bir dakika... Notları onlar mı yazıyormuş yani?" dedim dehşetle. "Bu... bu çok aşağılıkça..."

Caner bu tepkimi bekliyormuş gibi sakindi. "Aşağılıkça olan bunu Oya'ya da yapmış olmalarıydı. Hem de Rüzgar'ı kullanarak... Ben her gün çantamda Oya'dan geldiğini düşündüğüm notlar bulurken o da Rüzgar'ın ona gizli mesajlar gönderdiğini düşünüyordu saf saf."

"Yok artık! Korkunç bir şey bu Caner!"

"Öyle... Bir hayli de ergen... Her şeye nokta koymadan önce hem Oya'ya hem de bana son bir mesaj bıraktı ikizlerle Meriç. Sonunda her şeyi konuşmamızın zamanı gelmişti. Herkes gittikten sonra aynalıda buluşmalıydık. Daha fazla beklemek istemiyordu Oya. Bundan böyle herkes sevgili olduğumuzu öğrenecekti. Vesaire vesaire vesaire... Çıldırdım tabi. Altı ay sonra nihayet Oya'nın gözlerine bakıp tüm hissettiklerimi ona söyleyebilecektim. Hala dün gibi hatırlıyorum ne yaşadığımı. O gece uyuyamadım bile. Ertesi gün okuldan kaçtım, saatlerce hazırlandım. Salonun kapısından girdiğimde heyecandan aklımı yitirecektim neredeyse. Ve sonra..."

"Kimse yoktu değil mi?"

Caner bana bakıp gülümsedi. "Yo hayır, Oya gerçekten de oradaydı. Rüzgar'la birlikte..."

Anlamamıştım. "Nasıl olabilir ki?"

"Dedim ya Meriç ve ikizler bunun gerçekten sükseli bir son olmasını istemişlerdi. Rüzgar'ı neyle kandırıp oraya çektiler bilmiyorum, ama saf Oya tıpkı benim gibi sonunda Rüzgar'la yüz yüze birbirlerine açılacaklarını düşünmüştü. Ben içeri adımımı attığımda onu Rüzgar'ı öperken gördüm. Altı ay... tam altı ay bana aşık olduğuna inandığım kız bir başkasını öpüyordu. Ne şahane değil mi..."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Böyle bir hikayenin üstüne ne söylenebilir, karşındaki insan neyle teselli edilebilirdi ki?

"Üzülme..." dedi Caner alayla. "Hala en acıklı kısımlara gelmedim. Benim hikayem daha şimdi başlıyor."

"Bana yeterince duymuşum gibi geldi." dedim dürüstçe. "Meriç... belki ama... ikizler? Onlar... Onların böyle bir şey yaptığına inanamıyorum. Bu akıl almaz bir şey..."

"O zaman benim onlara yaptıklarımı duyana kadar beklemeni öneririm." dedi Caner başını arkasına yaslayıp. "Çünkü intikamımı aldığıma emin olabilirsin."

Ve işte geliyor... diye düşündüm. Şu ana kadar Caner'in anlattıkları neden onun diğerlerinden nefret ettiğini gayet güzel açıklıyordu. Oysa hala neden herkesin ondan nefret ettiğini öğrenememiştim.

"Ben de senin gibi bunun Meriç'in aklından çıktığına inanmıştım herhalde ki ilk onunla başladım." dedi Caner. "Onu bitirmek için durmadan gözlerine gireceğim diye kıçını yırttığı ailesinden daha güzel bir hedef olamazdı. Ben de araştırdım. Azıcık yardım ve bir miktar parayla babasının tüm kirli işlerini ortaya dökmüştüm kısa sürede. O adam tedavi gören şiddet yanlısı bir deliydi. Üstelik sayısız kadınla ilişkisi olmuş, annesini defalarca kez aldatmıştı. Okuldan kazandıkları parayı annesinden kaçırıyor, kadınlara yediriyordu. Öyle pis bir adamdı ki Lale Hanım'ın kulağına su kaçırmaktan başka benim bir şey yapmama gerek kalmamıştı bile. Sonrası kumaş söküğü gibi kendiliğinden geldi. Önce evleri dağıldı, sonra velayet kavgası geldi, onu okulu kim işletecek draması takip etti ve boşandılar. Meriç o göklere çıkardığı kusursuz ailesinin çöküşünü sadece izleyebilmişti. Ve ta da... grand finale!"

Yutkundum. Gözlerim dehşetle büyümüştü muhtemelen. Evet, Meriç'in Caner'e yaptığı affedilmesi imkansız bir hayvanlıktı. Ama ya Caner'in intikamı? Bu... bu ancak filmlerde görmeye alışık olduğum türden bir canilikti.

İstemsizce bankta ondan uzaklaşmış olsam gerek Caner bana bakıp hüzünle dudaklarını büzdü.
"Ne düşündüğünü biliyorum, ama benden iyice nefret etmen için hikayenin tamamını duyman lazım. Çünkü daha ikizlerin başına gelenleri dinlemedin bile."

Onlar da mı? diye geçirdim içimden korkuyla. Belki de Caner'e hiç sormamalıydım ne olduğunu. Bazı sırlar kesinlikle geçmişte kaldığında daha az can yakıyordu.

"İkizlerde iş biraz daha zahmetli oldu." diye devam etti Caner. "Onları bebekken yetimhaneye bırakan kadına ulaşmak Meriç'in babasının resimlerini çektirmeye benzemiyordu. Ama ulaştım. Berbat bir mahallede hırsızlık yaparak geçinen, iğrenç bir insandı anneleri. Baba meçhul tabi. Hal bu olunca oğullarının şansının döndüğünü ve sağlam kapıya pabuç attıklarını duyar duymaz harekete geçti kadın yeni kocasıyla. Güney'le Kuzey bir süre kendi harçlıklarından kadına para yedirip olayın duyulmasına engel olmaya çalıştılar. Ama neyse ki ben her şeyi amcama anlatmak için oradaydım."

"Yapmadığını söyle lütfen." dedim acıyla. "Bu kadarını yapmış olamazsın."

Caner dudaklarını sarkıttı. "Korkarım hatırladığımdan da berbat bir insandım o zamanlar. Kendi çektiğim acıyı onlara yaşatana kadar tam olarak ne yaptığımı fark etmemiştim bile. Sadece düşmanımı bitirmeyi düşünüyordum. Nefret, öfke, intikam..." Eliyle alnını sıvazladı. "İkizler de üzerlerine yapışan damgayla sokakta kalınca daha fazla burada kalmak için bir sebep bulamadım. İstediğimi yapmış, intikamımı kendimce almış ama içimdeki öfkeden asla kurtulamamıştım. Amaçsız kalmak tüm nefreti kendime çevirmeme neden olmuştu bu kez. Ben de çareyi kaçmakta buldum. Aileme beni yurtdışına okula göndermeleri için günlerce baskı yapıp sonunda başardım. Meriç annesiyle, ikizler de bir başlarına mahvolan hayatlarını toparlamak için debelenirken ben kimseye bir şey söylemeden her şeyi bırakıp gitmiştim bile. Al sana son gibi son."

Son gibi son diye tekrarladım içimden. Ne kanlı, ne korkutucu bir finaldi harbiden de... Caner'in birkaç oğlanın gençlik kavgasından bahsedeceğini düşünürken boyu mu aşan bir felaketler zincirini dinlerken bulmuştum kendimi.

Bir süre sesimi çıkarmadan çatık kaşlarla duyduklarımı düşündüm. Demek Caner sahiden de kötüydü. Şeytani derecede kötü hem de... Üç insanın hayatını soğuk kanlılıkla mahvetmiş, sonra da hiçbir şey olmamış gibi kendininkine devam etmişti. Neden hala yanında oturmuş onunla konuştuğumu bile bilmiyordum. Diğerleri en başından beri ondan nefret etmekte haklıydı. Benim de tam bu an ona sert bir söz söyleyip arkamı dönüp gitmem doğru olurdu.

Ama...

İçimde bir yerde, on beş yaşında kalbi paramparça olan o çocuğa ulaşmak, onu anlamak isteyen bir nokta vardı. Nedense hikayenin hala bitmediğini söyleyen iç sesim Sonra? diye sormak istiyordu Caner'e. Sonra ne oldu? Ne yaptın? Burada, böyle sonlanmış olamaz!

Neyse ki Caner henüz anlatmayı bitirmemişti. "Başkalarından nefret etmek çok kolay." dedi. "Yakıp yıkıyorsun, intikam için gözünü karartıp sonunu düşünmeden rahatça saçmalıyorsun. Bitiyor. Ama... kendinden nefret etmek çok zor. Kaçışın yok. Geri dönüşün yok. Telafin yok. Her gün yeniden ve tekrar kendinden nefret etmeye devam ediyor ama ne düşmanım deyip intikam alabiliyor ne de dostum deyip affedebiliyorsun."

Bu oldukça mantıklıydı. "Pişman olduğunu mu söylemeye çalışıyorsun?" dedim şüpheyle.

Caner acıyla gülümsemişti. "Sanırım o uçağa binip her şeyi ardımda bıraktığım an ömür boyu hep içimde karanlık bir gölgeyle yaşayacağımı kabullendim ben. Pişman olmak hiçbir şeyi düzeltmeyen anlamsız bir his sadece."

"Caner..." dedim sinirime hakim olmaya çalışarak. "Madem yaptıklarının kötü olduğunun farkındasın, en azından düzeltmek için bir şeyler yapabilirdin."

"Oo yaptım zaten." dedi Caner. "Sadece bunların hiçbiri kendimi iyi hissetmeme yetmedi."

Bu pek de iyi bir açıklama sayılmazdı. Ben kaşlarımı kaldırıp Caner'e bakmaya devam edince o sıkıntıyla nefes verip "Bozduğumu yerine koymaya çalıştım." dedi. "İkizler amcamın himayesine ve o güzel hayatlarına nasıl geri döndü sanıyorsun. Ya da Meriç'in annesinin o okulu açıp oğluyla yeni bir hayat kurmasına kim yardım etti? Sadece..." Şimdi hüzünle bana bakıyordu Caner. "Bir kez kötüysen hep kötü kalıyorsun sanırım. Bir yıl sonra nihayet dönmeye hazır hissettiğimde anladım bunu. Oya onun kalbini paramparça eden ikizleri ya da Meriç'i bile affetmişti, ama benim suratıma bakmadı. Bu kez insanlar hem benden korkuyor hem de benden kaçıyordu. Herkesin nefret ettiği o züppe oğlan damgası yapıştı üzerime. Ben de bir daha bunu bozmaya çalışmadım. Zaten birkaç ay sonra amcamın Alev'le ilişkisini öğrenince okul da dans da tamamen bitti benim için."

"Caner..." dedim hüzünle. O azarlanacağını bilen küçük bir çocuk gibi bakışları yerde beklerken gariptir ki benim içimden sadece ona el uzatmak geliyordu. Çok büyük hatalar yapmış, suçunu fark etmiş, zamanı geri almayı denemiş, affedilmeyi ummuş ama asla başaramamış ve hep yalnızlığa itilmiş bir adamdı Caner. Onu en başta şeytan olmaya zorlayan başkalarının kötülüğüyken o bunu kendininmiş gibi benimsemişti yıllarca.

Bilmiyorum, belki gerçekten o da ikizler ya da Meriç kadar kötüydü. Başına gelen bu olay zaten içindeki şeytanın dışarı çıkması için bir araç olmuştu belki sadece. Yine de... üzerinden beş yıldan fazla geçmiş bir olayın hala Caner'i bu denli sarstığını izlemek bile bunun aksini anlatıyordu bana. Bir şekilde onun yalan söylemediğinin ya da rol yapmadığının farkındaydım.

"Caner senin yaptıkların gerçekten korkunç." dedim lafı dolandırmadan. "Bunu hiçbir şey değiştiremez. Ama ikizlerin ya da Meriç'in senden farklı olduğunu düşünmüyorum ben. Hepiniz... ergenlikten mi, fazla rahat büyümekten mi bilmiyorum ama... HEPİNİZ çok büyük hatalar yapmışsınız. Geri dönülmez hatalar! O yüzden bu hikayede daha kötü ya da daha az suçlu biri yok bence."

"Bunu bir de onlara sor..."

Oturduğum yerde hafifçe ona dönüp yüzüne baktım. "Böylesinin sana daha kolay geldiğini biliyorum. Çabalamak yerine işi oluruna bırakıyorsun. Halbuki hala her şeyi değiştirebilirsin Caner."

Caner bir anda sinirle gülerek ayağa kalkmıştı. "Neyi değiştirebilirim mesela İrem?" dedi alayla. "Herkesin en sevdiği arkadaşı mı olurum bir anda mesela? Dansa mı dönerim? Söylesene ne yapabilirim?"

Ben de ayağa kalksam da onun aksine sakinliğimi koruyordum. "Kimse bilmiyor değil mi?" diye sordum. "Senin işleri düzeltmek için neler yaptığını kimse bilmiyor... Üstelemesem bana bile anlatmayacaktın."

"Ne önemi var ki bunun?"

"Önemi var Caner!" dedim hemen. "En başta Oya'nın bunu bilmeye hakkı var. Ya da ikizlerin. Hatta Meriç'in de... O okulda senden nefret ettiğini düşündüğün herkes hikayenin sadece başını biliyor. Oysa devamı var. Senin yaptıklarını geri almayı denediğin devamı... Ve asıl önemli kısım da orası. Herkes hata yapabilir, ama önemli olan bunu telafi edebilmek. Sen her şeyi düzeltmek istemişsin. Pişman olmuş ve her şeyi eski haline almaya çalışmışsın. Diğerlerinin de bunu görmesi lazım."

Caner sıkıntıyla nefes verdi. Bir süre kendi kendine düşünerek sinirle ileri geri yürüdükten sonra sonunda karşımda durduğunda yorgun görünüyordu. "Sen gerçekten iyisin İrem." dedi. "Ama biz değiliz. Hiçbirimiz... Bizi kendinle karıştırma. Yoksa daha çok üzülürsün."

Tek kaşımı kaldırıp ona baktım. Uzaktan otobüsün farlarını seçmeye başladığımdan konuşmanın sonuna geldiğimizi biliyordum, ama daha söylemek istediklerim bitmemişti. Caner'in pek çok konuda haklı olduğuna katılıyordum, özellikle de yaptıklarının berbat olduğu gerçeğine. Ama bundan sadece onun pay alması fazla adaletsizdi bana göre. Herkes cezasını çekip yeniden hayatına başlama şansı yakalamışken bir tek Caner günahıyla ömür boyu yaşamak zorunda kalmış gibiydi.

"Bunu daha sonra konuşacağız." dedim otobüs iyice yaklaştığında. "Bu kez kahveyi ben ısmarlayacağım."

Caner'in bu teklifimi beklemediği şapşal bakışlarından belliydi. "Benimle kahve içeceksin..." dedi şok içinde. "Sen? Hem de duyduklarından sonra... Ben zorlamadan ya da günlerce mesaj atmadan ya da..."

"Caner..." diyerek susturdum onu. "Sadece konuşmak için. Arkadaş olarak. Tamam mı? Farklı bir şey düşünme."

"Arkadaş olarak..." diye tekrarladı Caner arkamdan. Ben az ötede duran otobüse yöneldiğimde o olduğu yerde hareketsiz kalıp şaşkın şaşkın bakmaya devam etmişti.

"Anlattığın için teşekkürler." diye seslendim kapılar kapanmadan hemen önce.

Onun cevap vermesi için zaman yoktu, ama pencerenin ardından beni izleyen suratında değişimin izlerini şimdiden görebiliyordum. Muhtemelen ilk kez birine dürüstçe ne yaptığını ve ne hissettiğini anlatmıştı Caner. Bunun için neden beni seçtiğine, neden bana güvendiğine emin değildim. Sadece gerçekleri biliyor olmaktan mutluydum. Entrikalarla dolu aynalıda bir gün daha geçmişin su yüzüne çıkan skandallarıyla sonlanıyordu böylece.

Ne değişik...

Şimdi sırada bu öğrendiklerimin bende kalmadığına emin olmak vardı. En azından işe Oya'yla başlayabilirdim... Olayın esas mağduruyla... Sadece Caner'i konuşması için ikna etmem gerekiyordu. Ve tabi ikizlerin, Meriç'in ve diğer herkesin onu dinleyeceğine emin olmam...

Otobüs evin arka sokağındaki durağa ulaşana kadar bunu nasıl yapacağımla ilgili düşünmüş, fakat bir noktadan sonra bu düşünceler yavaşça Meriç'le ilgili karamsar hislerime kaymış, son olarak da Rüzgar'a ulaşmıştı. Caner'in anlattıklarının etkisinin hafiflemesiyle bugünün diğer çarpıcı olayları zihnimde su yüzüne çıkıyordu korkarım. 

Olayın şokuyla o sırada fark etmemiş olabilirdim, ama şu an gayet net görüyordum. Mert'in gelişiyle yeniden aydınlanan hayatımın Meriç yüzünden bir kez daha karanlığa gömülmesine ramak kalmıştı bu gece. Rüzgar her zamanki gibi orada olmasa işler nereye giderdi, Caner'in varlığı bu durumu nasıl dönülmez bir çıkmaza sokardı düşünmek istemiyordum bile.

Sanırım bu yüzden eve kadar olan yolu yürürken aklım Rüzgar'la ilgili anılarda gezinmeye devam etmişti. O kesinlikle normal değildi, artık emindim. Kontrolsüz sözlerime ve mesafeli tavırlarıma rağmen bugün bir kez daha bana yardım etmeyi seçmişti. Belki de en başından beri yapmaya çalıştığı hep buydu. Bana yardım etmek...

Pis kokulu apartmanımıza girdiğimde Ela'nın sözleri istemsizce kulaklarımda çınladı. Rüzgar iyidir İrem. Görebileceğin en iyi insanlardan biridir hem de... Sanırım bana yalan söylediği için ona ne kadar kızmış olursam olayım bunun aksini hiçbir zaman düşünmemiştim. O sahiden de normal olamayacak kadar iyiydi. Rüzgar'ın tüm bu hareketlerini aslında Meriç'e yardım etmek için yaptığına kendimi inandırıp ona kötü davrandığım için vicdanımı rahatlatabilirdim. Oysa bugünkü desteği yaşadıklarımın hıncını daha fazla ondan çıkartamayacağımı net bir şekilde göstermişti bana. O Meriç'i değil beni korumaya çalışıyordu. Hem de en başından beri...

Rüzgar iyidir İrem. Görebileceğin en iyi insanlardan biridir hem de...

Offff...

Eve girip eşyaları kapı eşiğine bıraktıktan sonra koltuğa çöktüm ve başımı koluma gömüp gözlerimi kapadım. Öyle uzun bir gün olmuştu ki günlerdir sırtımda yükle dere tepe geziyormuş gibi bitap haldeydim şu an. Ve derin düşünceler kesinlikle bu yorgunluğa iyi gelmiyordu. Cebimde titreyen telefon olmasa bu şekilde uyuya kalıp sabahı koltukta ederdim muhtemelen. Son kalan enerjimle ve olabilecek en hantal hareketlerle önce üzerimdeki monttan kurtuldum, sonra da telefonu cebimden çıkardım.

Ela... diye düşündüm gülümseyerek. Mesaj ondandı. 'N'aptın gittin mi eve? Merak ettim seni.'

Herkesin düşündüğünün ve Ela'nın dışa yansıttığının aksine o sahiden de harika bir ev arkadaşıydı. Oya gibi sıkı fıkı olmaması onu asla daha az samimi yapmıyordu gözümde. Etrafımdaki pek çok insandan daha anlayışlı, yardımsever ve düşünceliydi Ela. Henüz birkaç haftadır evini paylaştığı beni bile sahiplenmişti bir abla gibi.

'Geldim.' yazdım hemen onu rahatlatmak için. 'Sorun yok, merak etme.'

Çünkü Rüzgar Meriç'in saçmalamasına yine engel oldu diye ekledim içimden. Al sana bir offff daha... Bu düşünce bastırdığım huzursuzluğun yeniden midemde kıpırdamasına neden olmuştu. Evet, buna vicdan azabı deniyordu, artık kesinlikle emindim. Ben öfkeyle hareket edip tüm fevriliğimle olayları kendime göre yorumlarken Rüzgar'ın hala büyüklük gösteriyor ve bana yardım ediyor olmasının vicdan azabıydı bu.

Buna bir son ver! dedi iç sesim hemen. Yeter saçmaladığın! Caner'e işleri düzeltmesi için öğütler vermek kolay. Sen kendi hatanı nasıl düzelteceksin?

Ne diyebilirdim ki, aziz gibi bilge, bir o kadar da yelloz bir iç sesim vardı. Yine de... haklı olduğunu biliyordum. Bu gidişe bir son vermeli, Rüzgar'la konuşmalı ve midemdeki sancıdan kurtulmalıydım. Peki tam olarak nereden başlayacaktım? Keşke bu konuda da bir fikri olsaydı gaipten bana ulaşan seslerin.

Boş boş pencereden dışarıyı izlediğim birkaç dakikanın ardından telefon bir kez daha titreyince aradığım cevabın aslında en başından beri elimde olduğunu fark etmiştim. Oya'dan gelen mesajı görmezden gelip önümdeki engele odaklandım. "Tamam." dedim sesli bir nefes verip. Bunu yapabilirdim. Her şeyi düzeltebilirdim.

Ve sonra olgun bir birey gibi Rüzgar'ı aramak ve ne düşündüğümü açıkça konuşmak yerine yirmi birinci yüzyılda yaşayan her ergeninin yapacağını yapıp Whatsapp'ı açtım, mesajların arasından Rüzgar'ı buldum ve yazmaya başladım.

'Selam...'

***
-BÖLÜM SONU-

Hello hello,

Çok istediniz, ben de size ailemizin kötü çocuğu Caner'in neler yaşadığını yazdım :) Şimdi yorumlarınızı alma zamanı. Tabi bir de bundan sonrası için tahminleri...

Hala #TEAMCANER diyebilir miyiz, yoksa ona kızıp başka TEAMlere geçen var mı?

Oya ve Caner hakkında ne düşünüyorsunuz? Gerçekler ortaya çıkınca bir şansları olur mu acaba yeniden? Yarım kalmış hikaye araya giren onca zamana ve kötü olaya rağmen devam edebilir mi?

Peki ya diğerleri İrem gibi hikayenin tamamını duysa? Caner onlarla yeniden arkadaş olabilir mi dersiniz? Hatta belki aynalıya döner mi?

Ve son soru, İrem şimdi Rüzgar'a ne yazıyor olabilir? :)))

Benden bu kadar :D

Keyifli hafta sonlarınız olsun.

Öperim

E.Ç.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top