Bölüm 46
Herkese musmutlu yıllar :))
Umarım hepimizin hayallerinin gerçekleştiği şahane bir yıl olur 2019. Yeni yıl hediyesi olsun diye bölümü hızlıca yüklemek istedim. Uçakta telefonda yazdığım için aralarda yazım hataları olduysa affola.
Herkese keyifli okumalar :)
***
In the end...
***
BÖLÜM 46:
ENAYİ
Rüzgar'dan...
"Çüş!"
İşte yarım saat boyunca okulun önünde süregelen bekleyişimizin sonunda nihayet kızlar aramıza teşrif ettiklerinde Güney'in verdiği tepki buydu. Çüş...
Harbiden de çüş... diye düşündüm. Biz o sabah evden çıkarken ne giymişsek aynılarını üzerimize geçirip takriben on dakika içinde kapıda hazır olmuşken, kızlar yeni kıyafetleri, yapılı saçları ve tazelenmiş makyajlarıyla antrenmana hiç uğramamış gibi görünüyorlardı şu an.
"Arka kapıdan kaçıp kuaföre falan mı gittiniz kuzum siz?" dedi Memoji tek tek hepsini süzerek. İltifat etmeye çalışmıyor olsa da sözleri kızları gülümsetmişti.
En öndeki Oya bilmiş bir tebessümle "Bir kadının çantası her an her duruma hazırlıklı olmalı kuzum." dedi Memoji'ye üstten bakarak.
Kendi cipi hurdaya çıktığından o gün annesinin Mercedes'iyle okula gelmiş olan Meriç yaslandığı kaportadan hayranlıkla İrem'i izliyordu. Yüzündeki aptal sırıtışa bakılırsa gördüğü şey gerçekten hoşuna gitmişti. "Ben çok okeyim valla bu duruma." dedi Oya'ya göz kırpıp. Şu yaşına kadar başına ne geldiyse güzel kadınlara olan zaafından kaynaklanması rastlantı değildi korkarım.
"Hadi o zaman, herkes geldiyse arabalara..."
"Kim benimle geliyor?" diye sordu şimdiden bizden sıkılmış gibi görünen Tuğçe. Yalaka Beliz'in eli anında havaya kalkmıştı elbette. Onu ikizler takip edince biz geriye kalanlar doğal olarak Meriç'in arabasına doğru hareketlendik. Ela her zamanki gibi işe yetişmek için koşturarak okuldan ayrıldığından arabalara rahatça sığacaktık.
"Öne sen geç." dedi İrem doğrudan arka kapıya yönelip. Benim itiraz etmeme kalmadan sürüne sürüne orta koltuğa yerleşmiş, antrenman çantasını da kucaklamıştı.
"Çok açım ya..." dedi Memo İrem'in yanına oturduğunda. "Gitmeden bir Nimet'e mi uğrasak, ha?"
Meriç dikiz aynasından ona güldü. "Amma obezsin oğlum ya. Yersin mekanda bir şeyler. Dayan bir on beş yirmi dakika."
"Obez değilim, metabolizmam hızlı abi. Yakıyorum, ne yapayım!"
"Allah'ım şu metabolizmanın onda birini şu zavallı kuluna da verseydin ya..." diye söylendi Oya İrem'in diğer yanından.
Hepimiz güldük. Meriç'in keyfi öyle yerindeydi ki yola çıkmadan önce güzel bir müzik ayarlayıp sesi sonuna kadar açmış, sonra da gazı dibine kadar köklemişti. O sabah okula geldiği andan beri onu gözlemliyordum ve arkadaşımın içindeki abartılı heyecanı da, yer yer aşırıya kaçan neşesini de fark etmiştim. İki hafta boyunca onu sık sık evde ziyaret ettiğimden bu ruh halinin salona dönmesiyle doğrudan ilişkili olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdim. Meriç'in dansa duyduğu tutku yaşama sevincine eşti resmen. Korkarım onunla ilgili beni tedirgin eden ve devamlı tetikte durmaya iten de bu saplantı derecesindeki aşktı. Azrail'i bir kez yenmiş ve tedaviye yeniden başlayarak hayata ikinci bir şans vermiş olmasına rağmen Meriç hala gerçekle hayal arasında bir sınırdaydı benim için. Ve dans onu bu sınırın ötesine en kolay itebilecek delilikti.
Mekana ulaşıp arabayı valeye teslim ettiğimizde diğerlerinin önden girmesi için oyalandım. Bilerek yapmadığım halde kendimi durmadan Meriç'in hareketlerini kontrol ederken buluyordum. Elbette o an halinden fazlasıyla memnun olan arkadaşımın bu durumdan haberi yoktu. İçeri girerken İrem'in omzuna kolunu atıp kulağına bir şeyler fısıldamış, sonra da yanağına arsız bir öpücük kondurmuştu. Bunun Meriç'in rutin çapkınlık hali olduğunu bilsem de onun İrem'in yanında olması garip bir güven veriyordu içime. Sanki ne kadar uca kayarsa kaysın Meriç'i normale çekebilecek yegane insandı İrem. Tabi o uçurumdan birlikte düşmedikleri sürece...
"Bizim köşe boş beyler bayanlar." dedi Memoji o sırada neşeyle. Elbette Meriç'in yoldan yaptığı kısa bir telefon görüşmesi her zamanki yerimizin tüm gece bize ayrılmasını sağlamıştı.
"Tuğçeler de geldi." dedi Oya biz koltuklara yerleşmeye çalışırken.
Hemen sonra Güney'in kolunu omuzumda hissetmiştim. "Abi çok mutluyum ya!" dedi diğer kolunun altına da Oya'yı alıp. "Sonunda yine hep birlikteyiz!"
Kafayı bulmaya dünden meraklı Meriç anında öne atılmıştı. "Buna içilir işte. İlk tur benden!"
O bara yöneldiğinde arkadaşımın peşinden gidip kontrol etmek için inanılmaz bir arzu duysam da kendimi durdurmuştum. Meriç'e güvenmek zorundaydım. Özellikle de tüm dürüstlüğüyle bana anlattığı gerçeklerden sonra... O sadece yeniden eve dönmenin sevincini yaşayan yaralı bir ruhtu ve ben sırf kendi korkularım yüzünden onun hayata yeniden tutunmasını engelleyen kişi olmayacaktım. Zaten Memo bana kalmadan Meriç'in peşine takılmıştı bile. "Ben de yiyecek bir şeyler söyleyeyim bari." dedi sırıtarak.
Onlar barmenle muhabbet ederken diğerlerimiz masanın etrafına U şeklinde dizilmiştik. İstemediğim halde Beliz hemen yanıma denk gelmiş, öteki yanıma ise Kuzey'le Güney oturmuştu. Yüzümü olabildiğince az kaba görünecek şekilde ikizlere dönüp onlarla muhabbete koyuldum. Zaten az sonra Meriç'le Memo iki koca tepsiyle yanımıza döndüklerinde hepimizin ilgisi bu geniş içki seçkisine kaymıştı.
"Herkes istediğini alsın beyler bayanlar." dedi Meriç her türlü kokteyl ve içkinin yer aldığı tepsiyi ortamıza bırakıp. Hemen sonra Memo'nun taşıdığı shot bardaklarından birini alıp havaya kaldırmıştı. "Tekilayla başlamak adettendir."
Bunun gecenin devamı için hızlı bir başlangıç olduğunu düşünsem de sesimi çıkarmadan bir shot bardağı da ben aldım.
"Kavuşmamıza..." dedi Meriç sırıtarak.
"Meriç'e..." diye ekledi hemen Beliz kendi bardağını kaldırıp.
Güney iki eline iki bardak almıştı. "İyi ki döndün abi be!" dedi içkilerini havaya kaldırıp.
Hep bir ağızdan "Meriç'e..." dedikten sonra bardakları tokuşturup kafaya diktik. Boğazımı yakararak boş mideme ilerleyen zehrin hızla kanıma karışıp etkisini göstereceğini biliyordum. Varsın göstersin diye düşündüm diğer tepsiden bir bira şişesi alırken. En iyi arkadaşım ölümü yenmiş aramıza dönmüştü, yeniden bir aile gibi birlikteydik, herkes mutlu herkes keyifliydi. Ben neden kötü olasılıklarla içimi karartıp gecemi mahvedecektim ki?
"Bu gece pasımızı atıyoruz abicim." dedi Güney Kuzey'le bana doğru eğilip. Birasını bizim şişelere tokuştururken bir sır verir gibi sesini alçaltmıştı. "Mekanın hakkını vermeden eve dönmek yok. Yeter şu bedenin yalnız kaldığı. Genç yaşta çürüdü çocuk, içine kaçtı."
"İlk defa doğru bir şey söyledin kardeşim, tebrik ederim." dedi Kuzey gülerek. "Şansımıza kalabalık da bugün burası ha..."
İkizler alıcı gözle masaları tararken ben de onlara katılıp etrafa bakındım. Şu mekanda boş boş karı kız muhabbeti yapmayalı o kadar zaman olmuştu ki Güney haklıydı belki de, resmen yalnızlıktan çürüyecektik bu yaşta.
"Benimki gelir mi bu gece dersiniz?" dedi Güney heyecanla.
Kimden bahsettiğini anlamamıştım. "Seninki kim lan?"
Kuzey sırıtıyordu. "Ya yok mu bunun on kez falan sırnaşmaya çalışıp avcunu yaladığı kız..."
"Ha..." dedim sonunda hatırlayıp. "Şu doktor olan..."
"Hemşire!" diye düzeltti Güney hemen. "Oğlum gece rüyalarıma giriyor kız lan. Böyle beyaz mini elbiseler falan..."
Kuzey bana dönmüş gülüyordu. "Kendisi son on yıldır hastaneye gitmediğinden hemşire kavramı kostüm partileriyle sınırlı abicim, takılma..."
Kahkaha attım. O sırada Memoji'nin sipariş ettiği türlü çeşit atıştırmalık da masamıza geldiğinden keyfim iyice yerine gelmişti. Kabul etmeliydim ki Meriç'in bu son dakika kutlama programına katılmak uzun zamandır ekipçe aldığımız en iyi karardı. Hepimizin böyle bir geceye o kadar ihtiyacı vardı ki herkesin suratında yer etmiş tebessümün her saniye biraz daha büyüdüğünü görebiliyordum.
Tabii ne kadar eğlendiğine bakılırsa en çok da Meriç'e yaramıştı bu gece kaçamağı. Bir içkiden diğerine geçerken arkadaşımın sesinin şiddeti de kahkahalarının boyutu da giderek artıyordu. Espriler ve kadehler havada uçuşuyor, hepimiz yıllar sonra birbirimizi yeniden bulmuş gibi muhabbet ediyorduk. Kafayı buldukça hayat ayrı bir güzelleşiyordu sanki. İki saatin sonunda Güney bir anda ayaklanana kadar kimsenin aklına dans etmek bile gelmemişti.
"Bir fikrim var!" dedi Güney çatalı kadehine vurup bizi susturarak.
Oya kaşlarını kaldırmış onu izliyordu. "Bakalım ne tip bir saçmalık geliyor?"
"Şişe çevirmece falan oynamam bak!"
"Valla ben de oynamam!"
"Yok yok şişe çevirmece değil!" dedi Güney heyecanla. "Dans yarışması yapacağız. Ama öyle klasik bir yarışma değil. Alev'in derste yaptığı gibi, farklı partnerlerle."
"Nasıl olacak o burada, bunca insanın ortasında?"
"Kura çekeceğiz." dedi Güney omuz silkip. "Sonra da o an ne şarkı çalıyorsa dans edeceğiz. Doğaçlama!"
"Çok saçma!" dedi Tuğçe hemen.
"Bence eğlenceli ya!" diye destekledi Memo oturduğu yerde öne kayıp. "Nasıl yapıyoruz kurayı?"
Güney destek görmenin heyecanıyla üzerimizden atlayıp bara koşmuştu. "Ben hallediyorum hemen, siz durun." Geri döndüğünde elinde boş bir kağıtla kalem vardı. Yere çöküp kağıdın üstüne kızların ismini yazarken bir yandan parmak hesabı yapıyordu. "Bir erkek fazla." dedi matematiği becerebildiğinde. "Sorun değil ben dans etmem."
"Yok yok kardeşim." dedim hemen. "Sen dans etmem. Ben dans etmem, jüri olurum. Daha iyi."
Güney bu fikri oldukça mantıklı bulmuş gibiydi. Kağıtları parçalayıp küçük topçuklar haline getirmiş, sonra da seçmemiz için bize doğru uzatmıştı. "E hadi!" dedi elindekileri sallayıp. Bir an herkes kuşkuyla birbirine baksa da Meriç liderlik yapıp öne uzandı ve ilk kağıdı aldı.
"Beliz..." dedi elindeki ismi bize de göstererek.
Siktir dedim içimden. Böyle şansın içine tükürmek lazımdı. Zaten İrem'in yüzü de anında kasılmıştı.
"Oya..." dedi Kuzey hemen ardından. "Tuğçe..." dedi Memo muhtemelen kendi şansına küfrederek. Doğal olarak Güney'e de İrem kalmıştı.
"Şimdi ne yapıyoruz peki?"
"Bundan sonra çalan ilk şarkı Meriç'lerin." dedi Güney bilirkişi edasıyla. "Sonraki Kuzey'le Oya'nın, sonra Memojiler, en son da biz." Kendi fikri öyle hoşuna gitmiş olmalıydı ki ağzı kulaklarındaydı.
"O zaman dans!" dedi Beliz üzerindeki ceketi çıkarıp. Ayağa kalktığında ancak poposunu kapayan elbisesini çekiştirip Meriç'in yanına gelmişti. "Hadi birinci olalım." dedi elini olabilecek en işveli şekilde Meriç'e uzatıp. Yaptığı her hareket benim bile sinirime dokunurken İrem'in ne hissettiğini düşünemiyordum. Ama Meriç bana anlattığı hikayeyi desteklerce, sıradan bir yaşam formu gibi davranıyordu Beliz'e. Elinden tutup onu piste doğru götürürken yüzüne bakma gereği bile duymamıştı.
"Bunu görmem lazım." dedi Oya da ayaklanıp. Zaten az sonra hepimiz pistin yanına dizilmiş, gerçek bir yarışma izleyecekmiş gibi beklemeye başlamıştık. İşin zorluğu sadece alışık olmadığın bir partnerle, ezberlediğin bir koreografiyi takip etmiyor olmak değil, aynı zamanda dans edeceğin parçayı da hiç bilmemekti. Muhtemelen bir Latin ezgisi çalmayacağımdan tamamen doğaçlama bir şekilde dans etmesi gerekiyordu piste çıkan çiftin. Ama söz konusu dans olunca hiçbir engel tanımayan Meriç çoktan pistin ortasındaki yerini almıştı bile.
Ve kral kalesine döner diye düşündüm bunun iyi bir şey olduğunu unutmamak için kendimi zorlayarak. DJ yumuşak bir geçişle sonraki parçaya geçtiğinde Meriç o sırada pistte dans eden herkesi şoka sokarak hareket etmeye başlamıştı. O anda çalmaya başlayan müziğe en çok uyan dansı yapıyordu: salsa... Bu sosyal bir dans olduğundan takip etmesi gereken bir koreografi ya da Latin dansındaki sert kurallar yoktu. Bu sayede Beliz'i belinden yakalamasıyla sanki yıllardır bu ana hazırlanıyorlarmış gibi dans etmeye başlamaları da bir olmuştu.
Meriç'in tamamen profesyonel davrandığını ve tüm yeteneğini sergilediğini biliyordum. Ama dışarıdan bakan ve danstan anlamayan biri onların yaptığı aşırı samimi hareketleri bambaşka şekilde yorumlayabilirdi. Sol yanımda kollarını göğsünde birleştirmiş pisti izleyen İrem o an o kadar kasılmıştı ki dokunsam milim hareket edeceğini bile sanmıyordum. Mekana takılmak için gelmiş tüm insanlar şimdi sahneyi Meriç'le Beliz'e bırakmış, kenardan çılgınca alkışlamaya başlamışlardı.
Müzik bir kez daha yavaşça değiştiğinde şov sırası bu kez Kuzey ve Oya'daydı. Kiss and make up... çalan şarkı buydu. Samba ritmini yakalayan Oya pistin ortasına doğru kıvrak hareketlerle salınırken Kuzey kendi doğaçlama adımlarıyla onu takip etmişti. Hiç çalışmadıkları halde en temel hareketleri en estetik şekilde icra ettiklerinden etraflarını saran kalabalığın heyecandan çılgına döndüğünü görebiliyordum. Bu arada kendi dansları bittiği an Beliz'den uzaklaşan Meriç beni bile şaşırtarak anında İrem'in yanına dönmüş ve arkasından ona sarılmıştı.
İşte bu Meriç'i herkesten iyi tanıdığımı düşünen benim için bile enteresan bir hamleydi. Hayatında ilk kez bir kıza değer verdiğini söylediğinde ona karşı duyduğum şüphe için şu an vicdan azabı duyuyordum resmen. Demek Meriç sahiden de değişmeyi seçmişti. Biramdan keyifli bir yudum alıp dikkatimi çılgın dönüşlerle danslarını noktalamak üzere olan Oyalara verdim. Bir jüri olarak dürüst olmam gerekirse Kuzeylerin sergilediği tüm akrobatik hareketlere rağmen Meriç yine en iyisiydi.
Hemen onlardan sonra gelen Memoji ve Tuğçe Rock'n Roll yapmaya yeltenmiş, ama Barbie'nin aşırı baskın tavrı yüzünden neredeyse iki hareketi arka arkaya koyup adam gibi dans edememişlerdi. Tuğçe'nin dans ederken bir yandan Memoji'yi azarladığını olduğum yerden bile görebiliyordum. Zaten müzik daha bitmeden Tuğçe kendi başına pistin kenarına geçmiş, sonra da o an varlığını fark ettiğim sevimsiz kuzeni Caner'in masasına gidip oturmuştu.
Ve bu hareket Meriç'in birinciliğini de neredeyse garantilemiş oluyordu. Fakat hala sırada Güney'le İrem vardı -ki az önce gördüğü ilgiden yanakları al al olmuş İrem'in Meriç onu izlerken tüm yeteneğini ortaya koyarak elinden gelen her şeyi yapacağına emindim. Müzik değişir değişmez tam tahmin ettiğim gibi anında moda girip piste çıkması bir olmuştu.
Just My Type çalıyordu şimdi The Vamps'ten. Cha cha diye düşündüm İrem'in fazlasıyla doğaçlama ve bir o kadar estetik görünen solosunu izlerken. Çalan pop şarkısında bu dansı yapmak herkesin aklına gelecek bir fikir olmasa da o anında müziğin içine girmiş, partnerini de yanına çekmişti.
Bu yarışma fikrinin sahibi olmanın da verdiği gururla her zamankinden de rahat dans eden Güney beni şaşırtacak kadar iyiydi bu gece. İrem Latin danslarıyla herkese meydan okurken o da aralara serpiştirdiği hip hop figürleriyle hiçbirimizin beklemediği bir çeşitlilik yaratıyordu. Etkilenmiştim.
"Yürü be oğlum!" diye bağırdı Memoji heyecanla. Kuzey ıslık çalarak kardeşini destekliyordu.
Hemen solumda koyu bakışlarıyla gösteriyi izleyen Meriç'in viskiyi tek seferde kafasına diktiğini gördüysem de onun bu coşkusunu karşısındaki manzaradan aldığı hazza bağlamış ve ona müdahale etmemeyi seçmiştim. Her şey hala kontrol altındaydı ne de olsa...
"Güney'e bakın ya..." dedi o sırada Oya ağzı açık.
Elbette bakıyordum. Hem ona hem de İrem'e... Diğerlerinden farklı olarak onlar gerçekten dans ederken eğleniyor; bunu da onları izleyen herkese yaşatıyorlardı. Aslında yarışmanın sonucu kafamda netti, ama müzik bir kez daha değişmeden son anda Güney İrem'i kucaklayıp havada döndürdüğünde kararımda haklı olduğuma emin oldum. Zaten delice tezahürat yapan seyirci de beni destekler nitelikteydi. Güney kızlar arasında sahip olmak istediği o üne sonunda kavuşmuştu anlaşılan. İrem'i az önce izleyip de ona hayran kalmamış bir erkek olabileceğini ise düşünemiyordum. Her an her yerde biten zararlı bir ot gibi yine dibimize girmiş olan Caner de kalabalığın en önünde İrem'e alkış tutanlardandı. Neyse ki o an canına kastedecek bir girişimde bulunmaya yeltenmeyecek kadar akıllı bir çocuktu. Gözleriyle İrem'i takip etse de kendi gibi züppe arkadaşlarıyla kalmayı tercih etmişti.
"Söyle bakalım kim birinci?" dedi Güney elinden çekiştirdiği İrem'le yanımıza geldiğinde.
Dikkatimi Caner'den etrafımda daire olmuş merakla sonucu açıklamamı bekleyen arkadaşlarıma çevirdim. Biramı Güney'le İrem'e doğru kaldırdığımda gülüşüme engel olamamıştım. "Açık ara bu gecenin birincileri..." dememe kalmadan Güney "İşte bu be!" diye bağırdı. İrem'i belinden kucaklayıp havaya kaldırmış, sonra da etrafında dönmüştü.
"Birinciyiz be! Birinciyiz işte!"
Meriç'in keyfi bu haberle daha da yerine gelmiş gibiydi şimdi. "E, kimin partneri..." dedi İrem'i kolu altına alıp yanağına sulu bir öpücük bıraktığında.
"O zaman durmak yok kızlar!" diye bağırdı Güney bu kez Oya'yı beraberinde sahneye çekiştirerek. Bir yandan "Dans, dans, dans!" diye haykırıyordu.
Oya son anda İrem'in elini tuttuğundan o da onlarla birlikte piste çıkmış, Memoji ve Kuzey hemen arkalarından kızları takip etmişti. Onlarla tanışmak için can atan insanların yaşayan bir organizma gibi saniyeler içinde arkadaşlarımın etraflarını sarmasını hayretle izledim. DJ kalabalığı coşturmak için özellikle en hit parçalardan birini tercih edince herkes delice zıplayarak dans etmeye başlamıştı. Zaman zaman mekandaki enerjiyi yükseltmek için kullandıkları ışık oyunlarının tam zamanı olduğunu düşünmüş olsalar gerek şimdi gözümü kör eden şimşekler de çakıyordu pistin üzerine. Önümde vuku bulan bu kolektif çılgınlık kesinlikle normal değildi. Meriç'in de bu delice eğlenceye katılacağına neredeyse emin olduğumdan bir an solumu döndüğümde arkadaşımı göremeyince şaşırdım, ama kendisi tam olarak onun olmasını bekleyeceğim yerde, barda içki peşindeydi.
Piç diye düşündüm kendi kendime gülerek. Daha şimdiden olduğu yerde zor ayakta durmasına neden olacak kadar çok içmişti Meriç ve kafaladığı barmenden o an aldığı şişenin bu durumu daha da kötüleştireceğine şüphe yoktu. Karışma! diye uyardım kendimi bir kez daha. Sen kendi işine bak. Hem en kötü ne olabilirdi ki? Hepimiz zil zurna sarhoş olup mekanı birbirine katar, tuvaletlere kusar, sonra da içinde sızdığımız taksilerle Allah'a emanet evlerimize dönerdik. Daha önce yapmadığımız şey değildi ne de olsa...
Bu gece benim de biraz rahatlayıp kendimi ödüllendirmemin zamanı gelmişti bence. Etrafıma bakınarak, salına salına bara doğru ilerlerken şimdiden gözüme beğendiğim bir iki kız kestirmiştim bile. Onları bir yerlerden tanıyorduysam da hatırlamak için hafızamı zorlamadım. Nasılsa gecenin sonu her koşulda aynı bitecekti. Tam o sırada lanet gözlerim o yanlış görüntüyü yakalamamış olsa muhtemelen sarışın olana yürüyecek ve harika geçecek saatlerin ilk adımını atacaktım. Oysa şimdi tamamen durmuştum.
Meriç hala birkaç metre ötemde, bar bankosunun önündeydi. Zaten garip olan bu değil, hemen arkasından ona sarılmış olan esmer kızdı. Bir an bu davetsiz misafirin kim olduğunu anlamamış olsa gerek sırıtarak arkasına dönmüş, başını çevirmesiyle kızın dudaklarının onunkileri bulması bir olmuştu. Ha siktir... N'oluyor lan?
Ve ben uçtum.
O an yaptığım şey sadece böyle açıklanabilirdi. Kimsenin bu saçma manzarayı görüp görmediğini düşünecek vaktim olmadığından anında öne atılıp iki adımda bara ulaşmıştım. Kızın teki tutup Meriç'i öpüvermişti. Hem de herkesin ortasında, gözlerimin önünde... Diğerlerinin her şeyden bir haber pistte dans ettiğini ummaktan başka şansım yoktu, ama işi şansa bırakamazdım.
Meriç demeye yeltendiğimde esmer kız benden önce davranıp "Yakışıklı." diye seslenmişti. Salak salak sırıtan arkadaşımın verdiği anlamsız tepki içkiden zayıflayan algıları yüzünden olmalıydı. Oysa maalesef ben neler döndüğünü anlayacak kadar ayıktım o an.
"Yarışmanın siniri geçmiş..." dedi kız dolgun dudaklarını diliyle ıslatıp. Koyu teni, büyük gözleri ve yuvarlak hatlarıyla fazlasıyla güzel ve çekiciydi. Bense asıl ilgilenmem gereken bu fiziksel özellikler yerine hayretle Meriç'in suratına bakıyordum. Bir yandan hayır, hayır, hayır diyordu iç sesim. Her şeyi yanlış anlıyorsun! Yanlış anlıyor olmak zorundaydım.
Kız bir adım daha Meriç'e sokulmuştu şimdi. "Seni görmek için bir dahaki yarışmayı beklemem gerekmeyecek inşallah?" dedi onun kulağına doğru eğilip. "Bu kez benim eve de gidebiliriz istersen."
Kalbimden bir parçanın kopup mideme oturduğunu hissettim. Yarışma... Ev... Bu kız... Parçalar... Koca bir yapboz... Mide bulandırıcı bir gerçek... Yalan... En iyi arkadaşımın suratıma patlayan yakıcı yalanı... Edilen sözler, verilen vaatler... Yalan... Yalan... Yalan.... Hepsi yalanmış!
Hepsi yalandı.
Beynim patlayacaktı sanki. Kendimi hayatım boyunca daha aptal hissettiğim bir an olmuş muydu emin değildim. Enayi diye haykırıyordu kulağımda şeytan avaz avaz. Meriç hala neden sırıtıyordu ki? Benim içimden sadece tekme atmak geçerken hem de... Daha fazla bu saçmalığa katlanamadığımda acıtacak kadar sertçe kızı kolundan tutup kendime çevirdim. Önce onu sonra Meriç'i döve döve öldürsem kim haksızsın diyebilirdi ki?
"N'oluyor ya?" demişti kız ne olduğunu şaşırıp. Şimdi böyle yüz yüze bakarken onu daha önce nerede gördüğümü hatırlıyordum. Muhtemelen E-klas, yani yeni başlayan dansçılardan biriydi. Yarışmalardan sima olarak onu tanısam da daha önce hiç muhabbetimiz olmamıştı. Nasıl ve neden yolu Meriç'le kesişmişti emin değildim, ama bir şekilde kendini arkadaşımın yatağında bulduğu su götürmez bir gerçekti. Üstelik Meriç'in bana Beliz'le İrem'i aldatmadığına yemin ettiği gece olmuştu tüm bunlar çok büyük ihtimalle. Nasıl da gözümün içine baka baka beni geri zekalı yerine koymuştu Meriç? Dişlerimi sıkıyordum.
"Rüzgar..." dedi benim aksime hiç de gergin görünmeyen kız. "Rüzgar'dın sen değil mi? Ben Özge..."
Ebenin a... diye başladı kaba iç sesim zihnimde. Onun yerine kıza siktir olup gitmesini söylemenin daha yerinde olduğunu hatırlatan mantığım hala şokta olan dilime söz geçirene kadar arkamızdan gelen sesle tamamen felç olmuştum.
"Biz geldik!"
İrem diye düşündüm panikle. Kıyametin kopması için tek yapmam gereken öylece durmak ve tüm yalanların bir kasırga olup benle birlikte etrafımdaki herkesi yalayıp yutmasını beklemekti. Oysa arkamı döndüğümde karşılaştığım yüzler onlara bu kötülüğü yapamayacağım kadar mutlu görünüyorlardı o an. Dans etmekten yorulmuş arkadaşlarım tam da şimdi bara gelmeyi seçmişti demek. İrem en önde, Memo'nun yanındaydı. Bakışları Meriç'ten Özge'ye sonra da kızın hala kolunu tutan elime kaymıştı merakla.
"Bu kim?" dedi gevşek Güney yol açabileceği depremden bir haber.
O an Meriç'in bir cevap vermesini beklemek Zeus'un Olimpos'tan yardıma gelmesini ummakla eş değerdi muhtemelen. Zaten ne ben ne Meriç ağzımızı açamadan "Özge..." demişti kız elini uzatıp. "Ben de dansçıyım."
"Nefis..." dedi Güney ağzı kulaklarında.
"Hatırlıyorum seni yarışmadan." diye destekledi Kuzey. Onlara susmaları için yalvarmak istediğim halde hareket dahi edemiyordum.
"E-klastayım." dedi Özge uzun kirpiklerini kırpıştırarak. Daha fazla devam ederse hikayesinin hangi kısmına geleceğini kestirmek imkansızdı.
"Vay... Yeni başladın o zaman. Süpermiş!"
Kesinlikle süper değildi. Alev alev yanıyordum çaresizlikten. "Biz çıkıyoruz." dedim bir an panikle herkesi, en çok da kendimi şok ederek. "Başka mekana geçeceğiz."
Merakla beni süzen tüm erkeklerin yüzleri bu açıklamamla aydınlanırken Oya yumruk yemişe dönmüş, İrem'se bariz şekilde rahatlamıştı. Onun için yaptığım fedakarlığı anlayıp anlamadığını görmek için Meriç'e baktım, ama içkili beyni hala beni, Özge'yi ve diğerlerini tek bir resimde birleştirmeye çalışır gibiydi.
"Çıkın tabi abi." dedi Güney pişmiş kelle gibi sırıtarak. "Hatta biz de çıkalım. Herkesler de çıksın. Çıkılsın yani. Hayat çıka çıka güzel. Değil mi ama!" Kafası güzel olduğundan saçmalıyordu. Böylesine güzel bir kızı yatağa götürdüğümü düşünerek bana özendiğine emindim. Ah, bir bilseydi işin aslını ve benim biraz daha orada kalırsam katil olacağımı...
"Hadi." dedim Özge'yi kolundan çekiştirerek. O kadar sert tutuyordum ki onu, ne yaptığımı asla anlamadığı halde benimle gelmek zorunda kalmıştı. Arkadaşlarının hayret dolu bakışları eşliğinde bistrolarının yanından geçerken son anda çantasını kapmış, hemen yanımda sokağa çıkmıştı. Taksi durağına kadar onu da beraberimde çekiştirerek arkama dahi bakmadan yürüdüm.
Nihayet durduğumuzda "Ne bu şimdi?" dedi Özge gülerek. "Benle takılmak istediğini söylesen hayır demezdim Rüzgar... Ben de seni beğeniyorum."
Lanet olsun diye geçirdim içimden. Onu beğendiğimi zannedip benle flört eden bu kızla sokağın ortasında bir başıma kalakalmıştım işte. Üstelik aynı kız en iyi arkadaşımla yatarak onun hayatının da arkadaşlığımızın da içine etmişti. Harbiden neydi bu şimdi? Nasıl bu şekilde bitebilmişti ki böyle bir gece? Her şeyi sıfırdan inşa ettiğimizi zannederken daha ilk katı çıkamadan tuğlaların altında kalmıştık hep birlikte. Ve bu depremin tek sorumlusu söylediği tüm yalanlarla binayı temelden çürüten Meriç'ti.
"Hadi kızım bin şu taksiye de git evine." dedim ne kadar kaba olduğumu umursamadan. Hemen sonra Özge'yi kapısını açtığım taksiye neredeyse iterek bindirmiştim. "Meriç'ten de benden de sana iş çıkmaz anladın mı beni!" dedim iyice üzerine doğru eğilip. "Bir daha dolanma etrafımızda. Yoksa gelecek sefere bu kadar nazik davranmam inan bana."
Özge bir şeyler demek için ağzını açmıştı ki ben çarparak kapıyı suratına kapadım. "Hanımefendiyi evine bırak abi." dedim merakla bizi izleyen taksiciye. Sarı araba şoförün bana itaat edip direksiyona geçmesiyle hızla hayatımdan uzaklaşmıştı. Peki ardımda bıraktığım yalanlar ve onların sahibi, dostum dediğim adam? Onu da böyle tek bir sözle çıkartabilir miydim menzilimden acaba?
Ne yapacağım lan ben? diye düşündüm kaldırıma çöküp. İhanet can yakıyordu.
Neyapacaktım ben, ha?
***
-BÖLÜM SONU-
Da das das da das! Olaylı bönüm sonusu!
Meriç konusunda herkesin farklı düşüncesi olduğunun farkındayım. Kimi ona kızıyor, kimi anlamaya çalışıyor, kimiyse acıyor. Ama gerçek olan bir şey var ki o da Meriç'in vukuatlarının bitmeyeceği. Maalesef yine Meriç'in hepimize yok artık dedirttiği bir bölüm oldu bu.
Merak ediyorum, Rüzgar'ın yerinde olsanız siz ne yapardınız?
Hadi bana yazın, sohbet edelim :)
Beğeni ve yorumlarınız çok kıymetli. Umarım yeni yılın bu yepisyeni gününde bolca benimle paylaşırsınız:)))
Öpücükler
E.Ç.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top