Bölüm +21

Herkese selam :) 

Aynalı Salon'un gelmiş geçmiş, en uzun, en resimli, en danslı, en heyecanlı bölümüne hoş geldiniz. Tam şu an zirvede bıraksak da olur aslında. (Sizin için daha bir sürü sürpriz düşünmemiş olsaydım tabi...)

Bölümümüz iki bölüm uzunluğunda olsa da tek bölümde heyecan dorukta okuyacağınızı umuyorum :) Yarışmayı bir bölüm daha uzatırsam canıma okursunuz korkusuyla her şeyi tek seferde yayınlıyorum :D 

ve.....

Yorumlarla ve beğenilerinizle bu coşkuya katılmanızı umuyorum.

Hazırsanız, karşınızda yarışmanın büyük finali...

E.Ç.

***

BÖLÜM: +21

ÜÇ, İKİ, BİR

Derin bir nefes aldım ve "Tamam." dedim gözlerimi aynadaki yansımamdan ayırmadan. "Oldu sanırım."

"Sanırım mı?" diye takıldı Beliz solumda. "Bu kostüm ateş ediyor kızım resmen! Şanslı sürtük seni..."

"Katılıyorum!" dedi onun yanından Beren. "Sponsorlarınıza selam olsun."

Kıkırdadım. Kızlarla soyunma odasındaki aynanın karşısına yan yana dizilmiş, son kontrolleri yapıyorduk. Gördüğüm görüntüden öyle mutluydum ki... Lacivert kostümden sonra altın taşlarla bezeli bu siyah asillik yeniden kendim gibi hissettirmişti bana. Berbat başlayan ve korkunç bir kabus gibi devam eden günüm sonunda rayına oturuyordu sanırım. Derken... Tuğçe diğer yanımdan yetişti hemen.

"İnşallah finale çıkmayı başarırsınız da ziyan olmaz bunca emek."

Midemin içinde uyuyan bebek ejderhanın sinirle ateş püskürdüğünü hissettim. O ejderhanın adı vicdan azabıydı. Öyle berbat, öyle acemice dans etmiştim ki ilk iki tur, Rüzgar'ın kusursuz güzelliğinin bile finale çıkmamıza yeteceğine emin değildim. Tek tesellim yine sevgilim sayesinde yarı finalde kendimi toparlamış olmamdı. Tüm günü bana derdini anlatmaya çalışarak geçiren Rüzgar sonunda belki de en akıl dışı yolu seçmiş, yarışmayı bile gözden çıkartarak bana dans etmenin ne demek olduğunu yaşatarak hatırlatmıştı. Ne diyebilirdim ki... o benim süper kahramanımdı ve günü muhtemelen yine o kurtaracaktı.

"Hadi çıkalım şu odadan artık." dedi Tuğçe daha kusursuz görünemeyeceğine emin olduğunda. "Heyecandan patlayacağım burda. Şu sonuçları görmek istiyorum artık."

"Al benden de o kadar." dedi Beliz eliyle yüzünü yelpazeleyip. Makyajına rağmen stresten şakaklarında belirmiş ter damlacıklarını görebiliyordum.

Onlara katılmamak ne mümkündü. Benim de içim yanıyordu alev alev. Finale çıkamama ihtimali ne kadar korkutucuysa son altıya kalıp piste dönme fikri de bir o kadar nefes kesiciydi. Kapıya doğru ilerlerken kendimi Beren'le Beliz'in arasına saklayıp huzursuz edici bakışlarını bir an bile üzerimden eksik etmeyen diğer dansçı kızlardan korunmayı denedim. Ama şimdiki ilginin sebebi skandallar kraliçesi İrem olduğumdan değil, taşıdığımız Alev'in öğrencisi etiketindendi sanırım.

Bizi kıskandıklarını biliyordum, çünkü bir zamanlar benim de en tepedeki yıldızlara imrenerek baktığım, onlardan biri olma hayalleri kurduğum günler olmuştu. Bize benzemek istiyordu hepsi. Duruşumuz, kostümlerimiz, dansımız... Her şeyimizle ulaşılmaz olmaydık onlar için. Ve şimdi... bana hala imkansız gelse de, o ulaşılmaz görünen yıldızlardan biriydim ben de. Bugünkü performansımla aksini kanıtlamak için elimden geleni yapmama rağmen Alev'in dillere desten okulunun bir parçası, en iyi dansçısının partneriydim.

Hüzünle gülümsedim. Keşke zirvenin hiç de dışarıdan göründüğü gibi pembe bulutlarla çevrili olmadığını anlatmanın bir yolu olsaydı tüm bu insanlara. O zaman başımı kuma gömme isteği yaratan bu baskıdan kurtulabilirdim belki. Kızlarla önlü arkalı koridora adım attığımız an tüm bakışlar yeniden üzerimize çevrilmişti. Birbirimizden ayrılmadan ilerlemeyi sürdürsek de gariplik her adımda bizimle geliyordu.

"Ne oluyor?" dedi Beren yandan bana bakarak. "Niye bize böyle bakıyor bunlar? Kostümümde bir gariplik mi var?"

Gerçekten de bir fikrim yoktu. İnsanların bizi görüp aralarında fısıldaştıklarını fark etmiş, hatta birkaçının parmağıyla bizi gösterdiğine şahit olmuştum.

"Dertleri ne bunların?" diye homurdandı Tuğçe sinirle ortamızdan geçip soyunma odasına koşturan iki kızın ardından. Bu saçmalığı dikildikleri köşeden sırıtarak bizi alkışlayan üç oğlan takip etmişti.

"Biz soyunma odasındayken bir şey olmuş ama..." diye mırıldandım kuşkuyla.

Ben herhangi bir komplo teorisiyle ortamı geremeden Güney ve Caner'i görmüştük bu kez. Yolun ortasında durmuş sarılır gibi birbirlerini kollarından tutuyorlardı. Sanki bir futbol maçında takımları gol atmış iki dost gibiydiler. Yüzlerindeki heyecan ve mutluluk öyle büyüktü ki aklımdan geçen tüm kötü ihtimaller uçup gitti bir anda.

"İşte bu ilginç." dedi Tuğçe oğlanlara hayretle bakarak. Biz onların ne yaptıklarını anlayana kadar bizi gören Güney Caner'i bırakıp üzerimize doğru koşturmuştu.

"Finaldeyiz baby!" diye bağırdı Beliz'i belinden yakalayıp ayaklarını yerden keserek. "Hepimiz! He-pi-miz! Alev'in gücü adına.... Güç bizde artık! Şimdi onlar düşünsün!"

Bakışlarımız hala bu gerçeğe inanamıyormuş gibi görünen Caner'e kaydığında "E..vet..." diye kekeleyerek doğruladı. "Hepimiz kalmışız finale. Biz bile..."

"Sana ne demiştim." dedi Beren tek kaşını kaldırıp. Kolunu partnerinin omzuna dolayıp mavi gözlerini üzerine diktiğinde birbirlerine öyle bir bakmışlardı ki aralarındaki sözsüz bağın gücünü hissetmemek imkansızdı.

"Tam da olması gerektiği gibi..." dedi Tuğçe gururla sırıtarak. "Diğer iki çift kimmiş?"

"Sence?" dedi Güney gözlerini devirip. "Kaya Beyler üçüncülüğe oynamasa olmaz biliyorsun. Hakemler hiç şaşırtmadı doğrusu."

"Diğer çift kim peki?" diye sordu bu kez Beliz.

Güney emin değilmiş gibi dudaklarını sarkıtmıştı. "Ya isimden tam çıkartamadım da, Kayaların okulda bir B-klas çift vardı hani. Kız hafif şişmanca... Mete'yle bir şey... Onlar herhalde. Oyalar yarışmayınca ortalık başkalarına kaldı tabi."

Oyaların yarışmamasında büyük bir etkisi olan Tuğçe bu durumdan hiç de pişman değilmiş gibi "Öyle olsun bakalım." deyip gülümsedi. Hemen sonra birkaç adımla bizden uzaklaşıp omzunun üstünden küstah bir bakış atmıştı. "Üzgünüm çocuklar, sizi seviyorum ama bu noktadan sonra hepiniz rakibimsiniz. Kürsüde görüşmek üzere. Adios!"

O kırıtarak koridorda uzaklaşırken biz kalan faniler hayretle birbirimize bakıp bir anda gülmeye başladık. "Zavallı Kuzey." dedi Güney sırıtarak. "Yarışma öncesi bir ültimatom alacak haberi yok."

Daha çok güldük. "Sahi." dedim. "Kuzey'le Rüzgar nerede?" Şimdi tüm elenme korkum sahneye çıkma heyecanına dönüştüğünden sevgilimin huzur veren kollarına ihtiyacım vardı.

Omuz silkti Güney. "Valla Kuzey soyunma odasında baştan baştan saçını yapıyordu, ama Rüzgar'ı görmedim hiç."

İşte bu ilginçti. Biz kızlarla hazırlanırken sevgilimin de diğer oğlanlarla birlikte kostümünü değiştiriyor olduğunu düşünmüştüm. Bu yüzden şu zamana kadar mesaj atmak ya da onu aramak aklıma gelmemişti. Şimdiyse bir anda, bir başıma boşlukta kalmış gibi hissediyordum kendimi. Yüzümün aldığı şekil huzursuz düşüncelerimi yansıtmış olsa gerek "Buralardadır ya." diye teselli etti beni Caner. "Bir şeyler yiyordur belki."

"Belki..." diye mırıldandım, ama gözlerim umutsuzca etrafı tararken soyunma odasına dönüp telefonu almak geçiyordu aklımdan.

"Hadi." dedi Beren elini sırtıma koyup. "Salona doğru gidelim. Zaman yaklaşıyor. Rüzgar da oraya gelir işi bitince zaten."

Bu kesinlikle içime sinmese de başımla onaylayıp hareketlenen arkadaşlarımı takip ettim. Sonuçlar belli olduğundan final şansını kaybetmiş çiftlerin çoğu kostümlerinin üstüne kimonoları giymiş, ya da kıyafetlerini tamamen değiştirmişlerdi. O gün yarışan ne kadar dansçı varsa zirvedeki rekabeti izlemek için tribüne yerleşecekti az sonra. Final dansı her zaman en kalabalık anı olurdu yarış günlerinin. Tüm izleyiciler, elenen tüm yarışmacılar, büyük küçük herkes en iyileri görmek için heyecanla beklerdi o büyülü kapışmayı. Sona kalan altı çift solo danslarıyla gecenin en güzel gösterilerini sergilerken nefesler tutulur, sıra sonuçların açıklanmasına geldiğindeyse tüm dünya dururdu. Ve ben hayatımda ikinci kez bu büyünün bir parçası olacaktım dakikalar sonra. Üstelik bu defa böyle bir anı paylaşmak isteyebileceğim en mükemmel varlıkla, Rüzgar'la dans edecektim.

Sevgilimin düşüncesiyle bakışlarım yeniden kalabalığın arasında dolanmıştı umutla, ama o an ihtiyacım olan tek insan ortalıkta görünmüyordu. Lobiye geldiğimizde Güney'in önerisiyle yarışmacılara dağıtılan muzlardan alıp bir köşeye oturduk. Az sonra Sergey'in bizi bulmasıyla takip eden dakikalar ardı arkası kesilmeyen talimatlar, uyarılar ve taktiklerle geçmişti. Ne kadar dinlemeye çalışsam da aklım Rüzgar'dayken antrenörümüzün sözlerine odaklanamıyordum maalesef. Gözlerim devamlı arayışta, kalbim tetikteydi.

"Yavaş yavaş arka tarafta ısınmaya başlasak mı gençler?" dedi Beliz Sergey'in yanımızdan ayrılmasıyla.

Diğerleri bu öneriyi hemen benimseyip ayaklansa da benim başka bir fikrim vardı. "Siz geçin çocuklar." dedim. "Ben bir Rüzgar'a bakacağım. Telefonum soyunma odasında kaldı. Onu alıp bir arayayım Rüzgar'ı, sonra geliriz yanınıza."

"Rüzgar kendi gelir ya..." dedi Güney hemen. "Belki çoktan içeri geçmiştir bile."

Öyle olmadığını biliyordum. Nedenini açıklayamazdım, ama içimde giderek büyüyen huzursuzluğun yersiz olmadığına her saniye daha da emin oluyordum. Tüm günü yanıbaşımda bana destek olarak geçirdikten sonra finale çıkmamıza dakikalar kala Rüzgar'ın beni bir başıma bırakması normal olamazdı.

"Siz gidin." dedim. "Rüzgar'ı bulup geleceğim ben!" Sesim istemeden biraz sert çıkmış olsa gerek kimsenin başka bir itirazı olmamıştı. Ama sonra...

"E Rüzgar orada işte." dedi Caner ve hepimizin aynı yöne bakmasına neden oldu. Haklıydı. Onca zaman nerede olduğunu düşünüp durduğum sevgilim tam karşımdaydı şimdi. Kostümünü değiştirmemiş, onun yerine üzerine ceketini almıştı. Etrafındakileri umursamadan, kalabalığı yararak çıkışa doğru ilerliyordu. Yüzünü tam seçemediğimden ne yaşadığını söylemem imkansızdı. Hislerimse bir aksilik olduğunu haykırıyordu avaz avaz.

"Nereye gidiyor?" diye sordu Beren çatık kaşlarla.

"Belki hava almak istemiştir." diye tahminde bulundu Caner. "Ya da telefonla görüşecektir belki." Fikirleri kulağa gayet mantıklı gelse de sesi hiç kendinden emin çıkmamıştı. Ben ikinci kez düşünmeden kapıya doğru atılınca "Dur bir dur!" dedi kolumu yakalayıp. "Bu şekilde dışarı çıkma sen şimdi. Ben bakarım Rüzgar'a. Hadi geçin içeri siz, onu da alır gelirim ben." İtiraz etmeye hazırdım, ama Caner sanki beni zapt etme görevini devreder gibi Beren'e başıyla işaret etmişti.

"Hadi İrem." dedi Beren hemen onun bıraktığı koluma girip. "Gidip ısınalım biz."

Caner Rüzgar gibi çıkışa doğru giderken ben bir süre kaygıyla ardından baksam da sonunda Beren'in ellerine teslim olmuştum. "Ne olmuş olabilir ki?" diye mırıldandım perdenin arkasındaki boşluğa geldiğimizde. Aklımdan geçen sayısız kötü senaryonun başında Bora vardı şüphesiz. Bir şey mi demişti Rüzgar'a? Kavga mı etmişlerdi? Yo, hayır... yarışma bitmeden hakemlerin dansçılarla konuşması yasaktı. Tabi Bora kendine has çirkin bir yöntem bulmadıysa...

Pekala kendini bilmez biri Meriç'in konusunu açmış da olabilirdi. Densizce edilmiş sözlerden etkilenip kendini rahatlatmak için mi dışarı atmıştı sevgilim kendini? Yoksa Rüya mı? dedi o an iç sesim korkuyla. O mu karıştırıyordu ortalığı bir kez daha? Tanrım... insanın bu kadar çok düşmanı varken hayatını huzurla yaşaması nasıl mümkün olabilirdi ki?

"Hey..." dedi Beren beni düşüncelerimden kurtarmak için. "Önemli bir şey olduğunu sanmıyorum."

Gülümsemeye çalıştığını, beni rahatlatmak için özellikle elini omzuma koyduğunu biliyordum. Bu desteğe minnettardım kesinlikle. Yine de... "Bir yanlışlık var." dedim. "Biliyorum."

"Belki..." dedi Beren biraz daha dibime sokulup. "Ama Rüzgar kocaman bir adam. Her ne olduysa üstesinden kendi gelecektir. Caner de gitti yanına. Dert etme sen de artık. Senin odaklanman gereken başka bir şey var şu an. O da az sonra çıkacağımız şu sahne." 

Bir sır verir gibi muzipçe gülümsedi. "Farkında mısın bilmiyorum ama birinci olmak üzeresiniz İrem Hanım. O yüzden derhal kendinize gelip bu ana dönseniz çok iyi olur." Ona delice bir şey söylemiş gibi baktım, ama Beren kendinden emin bir şekilde gülümsemeye devam ediyordu. "Benimle ısın hadi." dedi uzaklaşıp karşımda durduğunda. "Oğlanlar döndüğünde hazır olmamız lazım. Eller yukarı. Hadi, kaldır, uza, uza! Aynen öyle."

Böyle bir durumda hala yarışmayı düşünüyor olmak çılgınlıktı muhtemelen. Finale dakikalar kala partnersiz kalmış iki kızdık sonuçta. Beren sağa eğilirken, sola dönerken, aşağı sarkan ya da yukarı uzanırken neden ve nasıl onu taklit ediyordum bilmiyordum açıkçası. Yine de yanımda kaldığı ve beni otoyolun kenarında Rüzgar'ın peşinde koşmaktan kurtardığı için Beren'e minnettardım.

Bedenimi kullanmak düşüncelerimi kısa bir süre için de olsa zapt etmeme olanak sağlıyordu. Kaslarım ısındıkça kalp çarpıntımın dengelendiğini fark etmiştim. İyi düşüncelere odaklanmam gerekiyordu. Rüzgar her ne yaşamış olursa olsun eninde sona bana dönerdi, hiçbir şeye değilse de buna emindim işte. Sadece sakinleşmesi gerekiyordu sevgilimin. Caner de onunlaydı. Düzelecekti her şey. Sorun yok! dedim tekrar ve tekrar kendime. Sorun yoktu.

Önce Kayalar ve Meteler, ardından da Kuzey ve Tuğçe bizim durduğumuz alana gelene kadar bu düşüncelerle akıl sağlığımı bir şekilde korumayı başarmıştım. Ama sonra... "Ne oldu kaçırdınız mı oğlanları?" dedi Tuğçe alayla. Başı dimdik, kusursuz ve ışıl ışıldı. Benim gibi bir başına kendini toplamaya çalışan bir enkaz değil, az sonra finalde kürsüye oynayacak gerçek bir dansçı gibi görünüyordu.

"Bazılarımız partnerlerinin boynuna tasma takmadan da başarılı olabiliyor." dedi Beren Tuğçe'ye bakma gereği duymadan esnemeye devam ederek. Ama o an bacağını öyle bir açmıştı ki bunun bir güç gösterisi olduğunu hepimiz anlamıştık. Açıkçası şu an böyle bir tartışmanın içine giremeyecek kadar kendi dertleriyle meşguldü zihnim. Beş dakikalığına yakaladığım zoraki huzur Tuğçe'nin kısa ve çarpıcı tespitiyle yerini çok daha büyük bir kaygıya bırakmıştı şimdi. Aynı anda perdenin ötesinden gelen anons ise bitirici vuruştu.

"Bayanlar baylar, yarışmamızın finali az sonra başlıyor. Şimdi herkesi bu muhteşem görsel şölen için yerlerine davet ediyoruz."

Beren ilk kez gözlerinde korkuyla bana baktı. Şu an itibariyle panik olabiliriz! diyordu sanki. "Hey!" dedi en yakındaki görevliye gidip. "Partnerlerimiz henüz burada değil. Yarışmayı başlatamazsınız."

Çocuk onun ne dediğini anlamamış gibiydi. "Biz... ona müdahale edemeyiz." dedi panikle.

"O zaman birilerini gönderin ve partnerlerimizi getirin!" diye bağırdı Beren sinirle. "Soyunma odasına baksınlar, kapının önüne baksınlar. İki çift eksik finale başlayamazsınız! Anlıyor musun beni? Hey!"

Görevliler panikle birbirine bakarken Beren'in ısrarı sonucu ikisi hareketlenip muhtemelen ne aradıklarını bile bilmeden lobiye koşturmuşlardı.

"Belki de şu tasma işini bir daha düşünürsünüz, ha?" dedi Tuğçe kenardan keyifle. Beren'in bir an onun üstüne atlayacağını düşündüm, ama yarattığı yaygarayı fark edip yanımıza gelen Kuzey, Güney ve Beliz sorularıyla araya girmişti.

"Ne oluyor? Yok mu Rüzgar hala ortada."

Başımı panikle iki yana salladım. "Caner de yok. Peşinden gitti, ama ikisi de dönmedi hala."

"Bayanlar baylar!" diye bağırdığını duyduk sunucunun bir kez daha. Kalbim durmak üzereydi. Kayaların kenardan keyifle ağır ağır yarışmadan diskalifiye oluşumuzu izlediklerini görebiliyordum. Az sonra ismimiz anons edildiğinde o piste çıkmazsak hükmen mağlup sayılacaktık. Nokta!

"Ne oldu böyle anlamıyorum ki?" dedi Güney suratını ekşitip. Sonunda o da kaygılı görünüyordu. "Ben de mi bir gidip baksam?"

"Otur oturduğun yerde!" dedi hemen Beliz. "Duymuyor musun? Solo danslar için ismimizi okumaya başlayacaklar birazdan."

Güney'in itiraz etmek istediği tüm yüzünden belli olsa da Beliz haklıydı. Zaten o an sunucunun Kaya ve partneri Selis'in isimlerini söylediğini işittik.

"Siktir!" dedi Kuzey kupkuru bir sesle. Bir kez daha Beren'le birbirimize baktık. Mavi gözlerinden ateşler püskürüyordu resmen. O ana kadar hırslı bir kız olduğunu düşünmemiştim hiç. Fazlasıyla rahattı Beren hep. Ama şimdi... tam da finaldeyken... yaşadığı hayal kırıklığını anlayabiliyordum.

Diğer anons geldiğinde isimlerinin Mete ve Sevil olduğunu öğrendiğimiz çift çıkmıştı bu kez sahneye. Kaçacak yerimiz kalmamıştı artık. Sıradaki çağrı bize değilse de bir sonraki mutlaka olacaktı ve biz...

"Geldiler!" dedi o an Güney kahkaha atar gibi bir sevinçle.

"Geldiler valla, geldiler!"

"Oğlum neredesiniz ya? Öldürdünüz bizi."

Konuşamıyordum. İki görevli çocuğun arkasında ilerleyen Caner ve Rüzgar koşarak gelmiş olmalıydılar, çünkü ikisi de şimdi nefes nefeseydi. Rüzgar kostümünü pantolonunun içine sokuşturmaya çalışırken öyle sevimliydi ki o ana kadar gerilen sinirlerimin bir anda serbest kalmasıyla saçma bir kahkaha kurtuldu dudaklarımdan. Bu, böylesi gergin bir anda yapılacak en absürt şeydi şüphesiz. Sevgilimin gözleri benimkileri yakaladığında kocaman açılmışlardı. Önüne düşen saçını geri bastırıp tam karşımda durdu.

"Özür dilerim."

Söylediği tek şey buydu. Daha doğrusu söylemesine izin verdiğim tek şey... Ona öyle bir sarılmıştım ki devam edemedi. Yaşadığım korku, panik, stres Rüzgar'ın bedeninden yayılan sıcaklıkla erirken öylece durdum ve gözlerimi kapadım. Sunucunun Güney ve Beliz'in ismini söylediğini işittiğimde bile sevgilimi bırakamamıştım.

"İrem..." diye mırıldandı Rüzgar sonunda beni kollarımdan tutup. Hafifçe tebessüm ediyordu. "Özür dilerim. Geldim. Yetiştik. Sakinleş, tamam mı?"

"Ne oldu?" dedi Beren merakla. "Neredeydiniz? Ölüyorduk burada meraktan."

Caner cevabı Rüzgar'ın vermesini istermiş gibi ona bakmıştı. Şimdi hepimiz ilgiyle sevgilimin yüzüne bakıyor, o ise sessizce beni izliyordu. "Önemi yok." dedi sonunda sıkıntıyla nefes verip. "Şimdi bunu konuşmayalım olur mu? Sahneye çıkmak üzereyiz."

"Önemi yok mu?" dedim bir adım gerileyip. "Bir şey oldu ve sen yarışmayı, beni, herkesi unutup ortadan kayboldun Rüzgar. Dışarı çıktığını gördük. Kimseye haber vermedin. Dakikalardır kim bilir neredesin. Önemsiz bir şey için mi tüm bunlar?" Rüzgar yandan Caner'e kaçamak bir bakış attı. Her ne olduysa bana söylememek için kıvrandığını görüyordum ve bu beni gerçeği duyma konusunda daha da tedirgin ediyordu. "Ne oldu Rüzgar?" diye üsteledim. "Anlatır mısın?"

Sunucu Güneylerin ardından Tuğçe'yi ve Kuzey'i davet ediyordu sahneye o sırada. Bu da az sonra Berenlerin ve bizim sıramızın geleceği anlamına geliyordu. Kendimi toparlamak zorundaydım. Gel gör ki gerçeği öğrenmeden o piste adım attığım an tutulup kalacağımı biliyordum. Tüm bu drama benim geçmişimden gelen hayaletlerden birinin eseriydi şüphesiz. Ve bu suçlulukla dans etmek...

"Lütfen." dedim umduğumdan hüzünlü bir sesle. "Söyle, ne oldu Rüzgar?"

Sesli bir nefes verdi sevgilim ve sonunda konuştu. "Biri bana kötü bir şaka yapmak istedi ve ben de bu tuzağa düştüm."

Benden önce Beren'in kaşları çatılmıştı. "Ne şakası?"

Rüzgar'ın yüzü iyice düştü. "Beni gerçekten huzursuz edecek bir şaka..." dedi sıkıntıyla. "Yapanın kim olduğuna emin değilim. Önce umursamadım. Sonra kafama takılınca bulurum belki diye peşinden gittim ama..."

Ona şakanın neyle ilgili olduğunu sormak istiyordum. Benimle ve geçmişimle alakası var mıydı? Kim, neden böyle bir oyuna başvurmuştu? Ama ben konuşamadan "Neyse ne ya..." diye araya girdi Caner konuyu toparlamak isterce. "Geldi çocuk işte. Bırakın şimdi bunları. Millet siz başarılı olamayın diye ne yapacağını şaşırdı resmen. İstedikleri de bu zaten, kafanızı karıştırmak, performansınızı düşürmek... Burada böyle enerji harcayarak istediklerini veriyorsunuz onlara. Eşek şakası yapası tutmuş belli ki birilerinin. Unutun gitsin. Önünüze bakın siz. Alev ilk sırada oturuyor valla, onu hatırlayıp birinci olamazsanız başınıza neler geleceğini düşünün. Hadi!"

Rüzgar suçlu bir tebessümle başını salladı ve benim ne düşündüğümü görmek isterce yeniden bana baktı. Konunun bu şekilde havada kalması kesinlikle içime sinmese de Caner haklıydı. Oflayıp "Tamam." dedim. "Ama yarışmadan sonra bunu konuşacağız. Ne olduysa anlatacaksın bana!"

"Konuşursunuz, konuşursunuz." dedi Caner bariz bir rahatlamayla, ama aynı anda sunucunun ağzından kendi ismini duymasıyla gözleri kocaman açılıp partnerine çevrilmişti.

"Küçük maceranız bittiyse artık dans edelim mi?" dedi Beren tutması için elini ona uzatırken. Caner derin bir nefes alıp ciğerlerine sıkışan havayı boşaltmış ve Beren'in bileğini kavrayıp onu sahneye doğru yönlendirmişti. Finalde olduğu gerçeğiyle şu an bir kez daha yüzleşmiş gibi gergindi yüzü seyircinin karşısına çıktıklarında.

"Gel." dedi Rüzgar onları görebileceğimiz bir noktaya doğru beni çekerek. Perdenin birleştiği yerde oluşan boşluktan sahne gayet net görünüyordu. Samba müziği salonu inletmeye başladığında Beren de birkaç adım daha ilerleyip tüm güzelliğiyle bir sütun gibi Caner'in karşısına dikilmişti. Beyaz kostümüyle kanatsız bir meleğe benzediğini söylemek yerinde olurdu şüphesiz. Üzerlerinde oynaşan ışıkların altında gökyüzündeki yıldızlar gibi parlıyordu ikisi de.

Caner muhtemelen korkudan öldüğü halde hareketine başladığında adımlarında en ufak bir çekingenlik yoktu. Beren'i etrafında döndürüp seyirciye çevirdiği an salonda kopan alkışla aldığı haz tüm yüzüne yansımıştı. Onları izlerken birlikte dans etmek için yaratıldıklarını düşünmeden edemedim. O kadar güzeldi ki ikisi de... Beren'in su gibi şekilden şekle giren bedeni Caner'in güçlü kollarında ait olduğu yeri bulmuş gibiydi. O kadar uzun saatler çalışmışlardı ki birlikte, arayı kapamak için öyle emek vermişti ki Caner, artık bir bütündüler sanki. Çok iyi çiftlerin bile kolay yakalayamadığı bir uyum vardı aralarında. Birlikte nefes alıyor, birlikte yükseliyor, birlikte duruyorlardı.

"Çok güzel..." dedim gözlerimi onlardan ayırmadan. Rüzgar arkadan belime sarılıp çenesini omzuma yaslamış, benim gibi arkadaşlarımızın dansını izliyordu. Bana cevap vermek yerine iç çekince merak edip yandan ona baktım. Sololarını yapan tüm çiftler sahnenin köşesinde beklediğinden şimdi perdenin arkasında sadece ikimiz kalmıştık.

Göz göze geldiğimizde "Merak etme." diye mırıldandı. "Hiçbir şeyin bu anı bozmasına izin vermeyeceğim. Bu bizim gecemiz ve şu an seninle bu dansı yapmaktan daha önemli hiçbir şey yok."

Sanki özür diler gibi söylemişti sevgilim bu sözleri. Bana yaşattığı korkudan dolayı kendini kötü hissediyordu şüphesiz. Haksız sayılmazdı, hala içimden atamamıştım o korkunç tedirginliği. Ama... tam şu anda... burada... o bana böyle bakarken... sahiden de bu geceden, birbirimizden ve onunla dans etmekten daha önemli hiçbir şey yok gibiydi. Ben de dudaklarımı onunkilere dokundurup gülümsedim ve "Biliyorum." dedim. Buradaydı sonuçta Rüzgar değil mi? Buradaydık. Tüm zorluklara, iniş çıkışlara ve başımıza gelen her şeye rağmen el ele ve birlikteydik. Ve şu an önemli olan tek şey o sahneye çıkmaktı.

Sunucu "Son çiftimiz!" diye bağırdığında belimi bırakıp tutmam için elini uzatmıştı sevgilim. İsimlerimiz salonda yankılanırken perdenin hemen önünde, karşıya diktiğimiz bakışlarımızla dimdik, yan yana duruyorduk. Artık konuşmamıza gerek yoktu. Rüzgar sağ adımını attığında komut kendi beynimden gelmiş gibi öne ilerledim ben de.

Perdenin arasından sıyrıldığımızda bir kalp çarpıntısı gibi yüzümüze patlayan flaşları alkışlar takip etmişti. İsimlerimizi bağırdıklarını, ıslıklar çaldıklarını, çığlıklar attıklarını duyuyordum. Duvarlarda dans eden pembe mor ışıkların altında, üzerimizdeki kristallerle bezeli kostümlerle Harikalar Diyarı'nın ortasına düşmüştük adeta. Her sesin, her rengin tadını çıkararak ağır ağır ilerledim parkede.

Salonun ortasında Rüzgar elimin üstüne minik bir buse kondurup beni serbest bıraktığında bakışlarımı ondan ayırmadan geniş bir daire çizmiş ve tam karşısında durmuştum. O da benim gibi acele etmeden salınıyordu müzikle. Aramızda oluşan mesafeye rağmen bedenlerimizi birbirine bağlayan görünmez iplikler vardı sanki. Kollarımla yavaşça tavana uzandığımda başlamak üzere olduğumu anlayan Rüzgar'ın da dudağının kenarı yukarı kalkmıştı. O noktadan sonra zamanın bildiğimiz şekilde akmadığına yemin edebilirim. Hayatın akışı o kadar sünmüştü ki sanki her ayrıntı, her bir detay milisaniyelerin içine sığmıştı. Seyircilerin soluk alışverişlerini tek tek duyuyor, gökyüzünde süzülen toz zerreciklerinin hareketini dahi görebiliyordum.

Ve bum!

Davul sesiyle birlikte Rüzgar'la aynı anda öne adım attık. O kollarını iki yana açtığı güçlü bir pozda beklerken, ben kıvrak Samba adımlarıyla ona doğru ilerlemiştim. Sağ ve sol ve sağ ve sol ve... Buluşmamız gökyüzünde çakan bir şimşek gibiydi. Rüzgar bileğimi kavradığı an bedenime dolan güçle havaya savurdum bacağımı ve partnerimin etrafından dönüp yeniden karşısına geldim. Koreografimizin belki de en sevdiğim kısmıydı bu kıpır kıpır introsu. Salonu uçtan uca adımlarken kah ayrılıyor, kah birleşiyor, birbirimizin sağından solundan kayarak döne döne ilerliyorduk.

Tam seyircinin karşısına geldiğimizde poza açılıp durmamız koreografinin bir parçasıydı. Ama o anı tamamen içinden geldiğince bir sekizlik uzatıp omzumun üstüne baştan çıkartıcı bir öpücük bırakmak sevgilimin seçimiydi. Biz Rüzgar'la burun buruna durmuş aşkla birbirimize bakarken bunun gösterinin bir parçası olduğunu düşünüyordu şüphesiz izleyiciler. Solo dansın olayı gerçek yarışma başlamadan önce hakemlerin ve seyircinin kalbini kazanmaktı ne de olsa. Gördükleri bu aşk masalı onları çılgına çevirmiş; dört bir yanımız ıslıklar, bağırışlar ve alkışlarla sarmalanmıştı. Oysa biz sadece anın tadını çıkartıyorduk. Aşk gerçekti, dans gerçekti, biz gerçektik.

Müzikle yeniden ilerlemeye başladığımızda bu kez sevgilimin kollarında Roll yapıyordum döne döne. Öne uzuyor, geri yatıyor, birbirine karışan renkler gözlerimin önünden akıp giderken geriye kalan pırıltıların tadını çıkarıyordum. Kendimi en son ne zaman bu denli güçlü hissetmiştim hatırlamıyordum doğrusu. Adımlarım parkeye yapışıyor, her pozumda bacaklarım bir ağaç gibi yere kökleniyordu. Buna rağmen üst bedenim bulutlarla buluşmaya hevesli bir kuş kadar hafifti. Rüzgar'ın esintisiyle gökyüzünde süzülüyordum her adımımla. Müziğin yavaşça kaybolduğunu fark etsek de ikimiz de dansı noktalamak için bir sekizlik daha beklemiştik. Sonunda durduğumuzda birbirimize baktık ve olabilecek en keyifli şekilde gülümsedik.

Rüzgar selam için beni döndürürken kendi bir adım gerileyip başını eğdi hafifçe. Çılgınca bizi alkışlayan insanları kucaklayacakmış gibi kollarımı iki yana açtım ve bu anın tadını çıkarmak için kendime birkaç saniye izin verdim. Yeniden sevgilime döndüğümde onun sağ eli bana doğru uzanmıştı. Bu daveti yakalayıp onun koluna girdim ve birlikte salonun köşesine doğru ilerledik. Sololar tamamlanmış, gerçek yarışmaya geçme zamanı gelmişti. Diğerlerinin de parkenin üstünde yerini almasıyla şimdi birinci olmaya hazır altı çifttik sahnede.

Yeşiller içindeki Tuğçe, bir kuğu gibi bembeyaz parlayan Beren, cesur pembe kostümüyle Beliz, Kaya'nın morlara bürünmüş partneri Selis, gümüşi ışıltılar saçan Sevil ve altın kristallerle bezeli siyah kostümü içinde kendini bir tanrıça gibi hisseden bendeniz... Duvarları pembe ve mora boyayan ışıklarla birlikte tam bir renk cümbüşü oluşturuyorduk salonda. Az sonra müzik kulaklarımızda çınladığında hareketlenen çiftlerle gerçek bir panayıra dönmüştü ortalık.

İlk dans her zamanki gibi Samba'ydı. Şansınıza çok sıkıcı, çok kötü, çok düşük bir şarkı denk gelebilirdi, ama bugün finale yakışır kıpır kıpır bir ezgi seçmişti organizatörler. Davulun bumbumlarıyla bedenlerimiz daireler çiziyor, kalbimizde çıstak çıstak atan her ritimde kalçalarımız sağa sola savruluyordu. Dön, ilerle, adım, adım, poz! Yeniden dön, nefes! Hisset! Bırak hissetsinler! Ve şimdi yeniden. Dön, dön, dön, dön! Adım, adım, adım. Bir yandan aklımın bir köşesinden vücuduma talimatlar gönderen iç sesim kenardan bizi izleyen Alev'den bile daha heyecanlıydı sanki. Gerçi, önünden geçerken hocamızın Sergey'le birlikte neredeyse ayakta olduğunu yakalamıştı gözlerim. Neyse ki durup düşünecek vaktim yoktu. Rüzgar'la birlikte salonun bir ucundan diğerine daireler çizerek ilerliyorduk. Sonunda müzik durduğunda muhteşem bir şansla en sevdiğim pozda kalmıştık.

Kopan alkışları zarif bir selamla karşıladık diğer çiftler gibi. Finalden öte gidecek bir yer olmadığından varımızı yoğumuzu ortaya koymuş, haliyle de nefes nefese kalmıştık. Zirveye oynamanın en zorlu yanı son altıya kaldığında danslar arasında neredeyse hiç dinlenecek ara olmamasıydı. Kondisyonu yüksek, fiziki gücünü sağlam bir akılla birleştiren çiftler ancak başarılı olabiliyordu. Bunun bilinciyle sonraki şarkı başlamadan yeni yerlerine geçmek için hareketlenmişti tüm çiftler.

Cha Cha koreografimizin girişinde Rüzgar'ın önünde olmam gerektiğinden ben de ağır ağır boş bulduğum bir noktaya doğru ilerledim ve onun arkamda yerini aldığını görene dek omzumun üzerinden sevgilimi izledim. Müzik hoparlörlerde patladığında diğer bir iki çift gibi dansa başlamak için acele etmemiştim. Partnerimin koreografiye girmek için benim komutumu bekleyeceğini biliyordum. Ben de ritmi tüm kaslarımda hissetmek için gözlerimi kapadım ve olduğum yerde salındım bir sekizlik boyunca.

Sonunda sağ kolum fişek gibi yukarı kalktığında Rüzgar da bana doğru hareketlenmişti. Belimden yakaladığında sakin geçen saniyelerin acısını çıkartırcasına, oldukça hızlı bir seriye başladık. Bu hareketleri böylesi bir ritimle yapabilmek için aramızdaki bağın kusursuz olması gerekiyordu ve biz aylarca bunun için çalışmıştık. Şimdi birbirimizin önünden, arkasından geçerken, dengemizi bir an bile kaybetmeden etrafımızda dönerken tek bir vücut gibi dans ediyor olmamızın tek nedeni onca zaman parmaklarımız su toplayana kadar yeniden ve yeniden aynı şeyleri tekrarlamamızdı. Alev'e ettiğimiz tüm küfürleri geri almamız gereken anlardaydık. Onun hırsı bizi bu noktaya getirmişti ve müzik bittiğinde antrenörümüzün bizim için hayal ettiği yıldızlara tırmanmış gibi hissediyordum.

Seyirciyi yeniden selamladıktan sonra sunucu soluklanmamız için çiftleri tanıtmaya geçti. Kaya, Mete ve Güneyleri okullarını da tanıtarak izleyicilere anlattıktan sonra pek dinlenmemiş olsak da sıra Rumbadaydı. Aşkın, tutkunun dansı... Bizim dansımız diye düşündüm Rüzgar'ın karşısına geçerken. Sanki ne düşündüğümü hissetmiş gibiydi sevgilimin yüzümde gezinen bakışları da. Ellerimi tuttu ve şarkıyı beklerken dudaklarını saçımın üstüne yasladı. Bu şekilde dururken kalp çarpıntısını kendi bedenimdeymiş gibi hissedebiliyordum.

Onun güzel yüzünü görmek ve belki dansa başlamadan minik bir öpücük kapmak için başımı kaldırdığımda gözüme ilişen çirkinlik bir an sarsılama neden oldu. Kaderin bir cilvesi olsa gerek, tüm köşeler diğer çiftlerce tutulduğundan bu kez Bora'nın tam önüne düşmüştük. Puanları girdiği tableti kafamızda parçalamak ister gibi bakıyordu bize Bora. Mavileri siyaha dönmüş, dudakları incecik bir çizgi olmuştu. Bir an mideme saplanan sancıyla yutkunsam da dikkatimi hemen sevgilime verip kendimi onun büyüsüyle sarmalamayı denedim. Neyse ki müzik gecikmeden gelmiş, beni çirkin bir kabustan yeniden güzel bir masalın içine sürüklemişti.

Besame Mucho... Çalan şarkı buydu. Andrea Bocelli'nin bu zamansız klasiğinde sevdiğim adamla dans etmek ne de büyük bir lütuftu. Ve şimdi notaların arasına gizlenmiş sözsüz bir aşkı yaşıyorduk. Rumba belki de bir dansçının bedenini en çok hissettiği, yeteneğini en çok kullandığı danstı. Tüm odağımız en uç noktasına kadar uzayan kaslarımızda, her harekette tek tek birbirinden ayrılan omurlarımızdaydı ister istemez. Tüm çiftler birbirinden estetik pozlarla bezenmiş koreografileriyle seyirciyi büyülüyordu. Tutkuyu hücrelerinde yaşayan dansçıların bir parçası olmuştu izleyenler de. Bizimle yükseliyor, bizimle nefes alıyor, bizimle aşkı yeniden keşfediyorlardı. Rüzgar bir anlık es için arkama geçtiğinde kalçamın üstüne köklenip üst bedenimle olabildiğince uzadım ve pozumuz karşısında kopan alkış selinin tadını çıkardım.

Sonsuza kadar sevgilimle Rumba yapabilirdim. Kaslarımın acısı da bedenimin yorgunluğu da aldığım hazla eriyip gitmişti. Ama müziğin son sözleri bir yağmur gibi üzerimize çiseleyip damağımızda kalan bahar tadıyla son bulmuştu. Selamlar, alkışlar, sunucunun tanıttığı çiftler, yeniden selam ve sıradaki dans.... Paso Doble için birer matador edasıyla gerinen dansçılar başlangıç pozlarını aldıklarında artık parkenin üzerinde değil, boğalarla çevrili bir arenadaydık sanki.

Şimdi güç gösterisi zamanıydı. Şiddetle yere çarpan adımlara dudaklarımızdan dökülen sesler eşlik ediyor, kızların sütun gibi bacakları havaya kalkarken birbirinden yaratıcı pozlarla çiftler kendilerini yerden yere atıyordu. Ben de müziğin ahengine kapılıp kaşlarımı çatmış, tüm enerjimle adımları takip ediyorum. Çevik, keskin ve güçlü olmak zorundaydım; aksi halde dansı içimde yaşamıyorum anlamına gelirdi. O yüzden müzik sona yaklaşırken ben de kendimi poza hazırladım ve dönüşü hızla tamamlayıp bedenimi Rüzgar'ın üzerine bıraktım. Her şey durduğunda sevgilimin göğsüne kapanmış, kollarımla onu sarmalamıştım.

Bu final Rüzgar'ın da hoşuna gitmiş olsa gerek, hareket etmeden öylece bekledi bir süre daha. Sonunda bedenini dikleştirdiğinde ise bacağımı yukarı kaldırıp seyirciye son bir şov yapmam için elimden tuttu ve böylece selama açıldık.

Son bir dans, son bir şans vardı şimdi önümüzde. Diğer çiftler gibi kan ter içinde, nefes nefeseydik; ama şu an duramayacağımızı biliyorduk. Sırada en hızlı, en eğlenceli, en kıpır kıpır dans, yani Jive vardı ve biz zıp zıp zıplayacaktık az sonra. Ama gösteriyi biraz daha uzatmak isteyen sunucu son dans öncesi çiftlerin yeniden solo dans yapacaklarını açıkladı tam o an. Rüzgar'la birbirimize bakıp neşeyle sırıttık. Biraz olsun dinleneceğimiz için değil, birlikte geçirdiğimiz bu eşsiz deneyime bir yenisi eklendiği için böyle mutluyduk ikimiz de. İsimlerimizin karışık sırayla okunduğunu anladığımızda diğer çiftler gibi kenara geçtik ve ilk çift olan Kuzeyleri izlemeye koyulduk ellerimizi çırparak.

Ağır adımlarla sahnenin ortasına ilerlerken Tuğçe seyirciyi yavaş yavaş oyununa dahil etmek ister gibiydi, ama Kuzey hareketlenip bir anda zıplamaya başladığında "Vuhuu!" diye bağırdı Rüzgar arkamda kollarını havaya kaldırıp. Yarışmayı da rakiplerimizi de tamamen unutmuş, kendini dansın heyecanına kaptırmıştı. Tuğçe ve Kuzey öyle güzel görünüyorlardı ki onların enerjisine katılmamak imkansızdı zaten.

Ben de parmaklarımı şıklatarak ritimle yerimde sallandım. Onları Kayaların aşırı teknik Jive koreografisi izlemiş, hemen ardındansa Güney yaptığı akrobatik hareketlerle seyircinin aşkını kazanmıştı. Ve böylece sıra bizdeydi. İtiraf etmek gerekirse sonucu pek düşünmüyordum artık. Tüm uzuvlarım Rock'n Roll! diye çığlık atarken öğrendiğim bilgilere uyarak dans etmek öyle zordu ki. Kopup gitmek istiyordu bedenim her adımımda. Kick'ler savuruyor, zıplıyor, hopluyor, her vuruşun hakkını veriyordum. Rüzgar benden çok daha deneyimli bir dansçı olarak seyirciyi de dahil etmişti elbette dansımıza. Yaptığı mimiklerle onları büyülüyor, pozlarıyla kızları tekrar tekrar kendine aşık ediyordu.

Sıramızı Caner'le Beren'e devredip kenara geçtiğimizde arkadan belime sarılıp dans etmeyi sürdürmüştü. Ben de ona katılıp ellerimi çırptım neşeyle. Beren her zamanki gibi çok ama çok güzeldi. Bu denli hızlı hareket ederken bile öyle temiz görünüyordu ki hareketleri, sanki Jive yapmak nefes almak kadar kolaydı onun için. Öte yandan Caner kendini bulmuştu bu dansla adeta. Sahip olduğu enerjiyle tüm izleyenleri çılgına çevirirken çekindiği, emin olmadığı bir şey varsa da hepsini çözümlemiş gibi görünüyordu. 

Beren'i belinden yakalayıp ters takla attırdığında coşkuyla bağırdık hep bir ağızdan. Bu hareketi çalışırken yaşadıkları sıkıntılara o kadar yakından tanık olmuştum ki, şimdi hayallerin gerçekleşmesini izlemek gibiydi onların başarısına ortak olmak. Yaptıkları muhteşem finalden sonra seyircinin Metelerle pek ilgilenmemesi normaldi sanırım. Zaten onların da hızlıca koreografilerini bitirmesiyle gerçek yarışa gelmişti sıra.

"Son dans!" diye mırıldandı Rüzgar keyifle. Tadını çıkar! demek istiyordu sanki. Ve ben de öyle yaptım. Günlerdir omuzlarımda taşıdığım yükler, içimi sıkan dertler savurduğum her tekmede bedenimi terk ediyordu sanki. Öyle ısınmıştı ki vücudum kaslarım en zor hareketleri bile hissetmiyordu artık. Ayaklarımın altı tüm gün dans etmekten yara olduysa da acı algım kaybolmuş, yerini tarifsiz bir haz almıştı. Mutluluk hormonuyla yıkanıyordu damarlarım, emindim. Aksi halde böyle deli gibi sırıtıyor olmamı açıklayamazdı hiçbir bilim.

Şarkı bitip durduğumuzda onca zaman nefes almadan dans ettiğimi düşündüm, çünkü ciğerlerim parçalanıyormuş gibi acıyordu şimdi. Yine de dişlerimi göstererek seyirciyi selamlamaya hazırdım, ama Rüzgar beni açılmam için yönlendirmek yerine kendine çekmiş ve sıkıca sarılmıştı. Sonucun ne olacağını umursamadan sadece bu ana, sahip olduğumuz bu mükemmel şansa şükretmek istiyordu, anlıyordum. Yanağıma bıraktığı öpücükle mühürlemek istiyordu sanki bu gece burada olanları.

Acele etmeden beni bıraktığında tüm zarafetiyle başını eğerek seyirciyi selamladı ve beni işaret etti. Hayatım boyunca bana bu şekilde bakacak bir adamın hayalini kurmuşken gözlerimi ondan nasıl ayırabilirdim ki... Ben de bu kez kalabalık yerine ona döndüm ve onu işaret ettim. Kopan alkışlar aramızdaki bağı seyircinin de bizimle birlikte yaşadığını gösteriyordu.

"Dansçılarımıza bu muhteşem performansları için teşekkür ediyoruz!" diye yankılandı sunucunun sesi o an. Rüzgar'la içinde yüzdüğümüz hayal aleminden dünyaya dönüp diğer çiftler gibi salonun köşesine ilerledik. Hakemler puanlama için arkaya geçmiş, kürsüler sahneye taşınmaya başlanmıştı. O gün yarışıp finale kalmış diğer kategorideki dansçılar da yanımızda yerini alırken "Az sonra bu gecenin yıldızları belli olacak." diye duyurdu sunucu. Miniklerden yetişkinlere, Latin danslar, Standart danslar, hepsini baştan anlatıyordu sonuçlar hesaplanırken zaman kazanmak için.

"Harikaydınız." dedim bu boşluğu fırsat bilip hemen yanımızda duran Canerlere. Bunu sırf iltifat olsun diye söylemediğimi biliyor olsa gerek gururla gülümsedi Caner ve Beren'e baktı.

"İyi olan kazansın." dedi hemen Tuğçe diğer taraftan.

"Yani biz!" diye ekledi Kuzey sırıtarak ve partnerinin bariz takdirini kazandı.

Bunu duyan Güney sessiz kalmamıştı tabi. "Şimdi sen benim o Jive solomdan sonra hala şansın olduğunu mu düşünüyorsun kardeşim?" dedi tek kaşını kaldırıp.

Onlar aralarında didişirken ben sonuçları açıklamaya başlamış olan sunucuya vermiştim dikkatimi. Kürsüye çıkan her dansçı öyle büyük bir neşeyle alıyordu ki madalyasını onları gördükçe heyecanımın giderek arttığını hissediyordum. Açıkçası herkes o kadar iyi dans etmişti ki sonuçları kestirmek gerçekten imkansızdı. Elbette birinci olmak istiyordum. Rüzgar'la yaşadığım bu mükemmel deneyim bir de kupayla taçlanırsa ayaklarımı bir daha yere basamazdım muhtemelen. Ama en çok sevgilim için istiyordum bu başarıyı. Şu ana kadar hep zirvede olmuştu Rüzgar. Şimdi bir kez de benimle o kürsünün tepesine çıkarsa....

Bu düşünceyle nefesimin kesildiğini hissettim. Madalyalar bir bir sahiplerini buluyor, dakikalar geçmek bilmiyordu. Huzursuzca yerimde kıpırdanınca "Heyecanlı mısın?" dedi sevgilim kulağıma.

Ona delirmiş gibi baktım. "Sen değil misin yoksa?"

Omuz silkti. "Heyecanlıyım tabi. Ama... hayal ettiğim her şey gerçekleşti. Bundan sonra hiçbir şey keyfimi kaçıramaz."

Rüzgar belime biraz daha sıkı sarılınca ben de güç almak için ona tutundum. Sonunda yetişkinler kategorisine geçmişti sunucu ve sonuçlarımızın belli olmasıyla aramızda Standart dans kategorisi vardı sadece. Nefes al, nefes ver. Nefes al, nefes ver. Neden sevgilim gibi sakin kalamıyordum ki ben de? Hadi, hadi, hadi! diye söyleniyordu iç sesim isimler tek tek okunur, çiftler sırayla selam verirken. Dikkatimi kızların birbirinden büyüleyici kostümlerine vererek oyalanmayı denedim. Boğazım öyle kurumuştu ki, tam şu an konuşmak zorunda kalsam kapı gıcırtısından başka ses çıkartamazdım sanırım. Birincinin kürsüye çıkması, madalya ve kupasını alması, federasyon başkanıyla çekilen toplu resim, alkışlar... Her şey olması gerekenin dört bir hızıyla akarken panikten buz kesmişti artık bedenim.

Sunucu "Ve gecenin sonuna geldik." diye duyurduğunda kalbim atmayı kesti. Şimdi tüm diğer dansçılar ödüllerini alıp içeri geçtiklerinden sahnede biz altı çift ve kürsü vardı sadece. "Altıncı olan çiftimizle başlıyoruz." diye devam etti sunucu. "Alkışlarınızla Latin Yetişkinler kategorisi Türkiye altıncısı..." Gözlerimi kapadım. Bir yandan sırt numaramızın ne olduğunu hatırlamaya çalışıyordum. Salonda "İki yüz elli bir" sayısı yankılandığında bayılacağımı sandım. Bu bizdik. 251... Yani... Bizdik değil mi? Öyleyse neden Mete ve Sevil hareketlenmişti? Hayır! diye uyardı beynim. Görmüyor musun, onlar selam veriyor. Altıncı olan onlar. Sizin numaranız iki yüz elli.

Derin bir nefesle sırtımı tamamen Rüzgar'a yasladım. Ayakta kalmak her saniye daha da zorlaşıyordu. Sevgilimin beni rahatlatmak için kollarımda dolaşan parmakları bile sakinleşmem için yeterli değildi artık. Sunucu beşinciyi açıklamak için ağzını açtığında sağır olmuştum sanki. Söylediği numara yine hiçbir şey ifade etmemişti bana, ama bu kez çağırdığı çiftin biz olmadığımızı biliyordum. Zaten kısa bir duraksamanın ardından Kaya partnerini öne çekiştirmişti. İkisinin de yüzlerinde öyle büyük bir hayal kırıklığı vardı ki... Biz geride kalanlar şok içinde birbirimize baktık. İlk kez Kaya'yı geçmiş olan Güney ağzı açık olanları anlamaya çalışıyordu.

"Son dört biziz!" dedi şoku ilk atlatan Kuzey kahkaha atacakmış gibi. "Son dört biziz oğlum! Kayalar çıkamadı. Zirve biziz! Zirve biziz!"

Bu öyle enteresan bir andı ki. Biz aniden içimizden gelen bir coşkuyla birbirimize sarıldığımızda seyirciden de kıyamet gibi bir alkış kopmuştu. Artık onların kutladıkları Kayalar mıydı yoksa zirveye oturmuş Alev'in öğrencileri miydi emin olmak imkansızdı. Birbirimizden ayrıldığımızda bu kez yan yana geçtik ve sekiz kişi el ele verip seyircinin karşısına ip gibi dizildik. Herkes ayaktaydı artık. Alev ve Sergey VIP konukların masaları önünde ayağa kalkmış, elleriyle ağızlarını kapamışlardı. Benim içimden bile mutluluktan ağlamak gelirken hocalarımız ne hissediyordu düşünemiyordum.

"Sırada dördüncü çiftimiz." diye duyurdu sunucu. Daha da sıkı tuttuk birbirimizin elini. Güney ve Beliz'in numarası okunduğunda bunu zaten tahmin ediyormuş gibi gururlu bir tebessümle başını salladı Güney ve partnerini seyirciyi selamlaması için öne çıkardı. Onlar kürsünün hemen yanında yerlerini aldığında biraz daha birbirimize yanaştık kalan çiftler olarak. İşte dananın kuyruğu tam şu an kopacaktı. Üç... iki... bir... Tuğçeler mi... Berenler mi... Biz mi? Kim hangi sırayla çağırılacaktı acaba?

"Öleceğim sanırım." diye mırıldandı Tuğçe nefes nefese. Bakışlarını tek bir noktaya sabitlemiş, gözünü bile kırpmadan öylece duruyordu.

"Ve Türkiye'nin en iyi üçüncü çifti..." diye bağırdı sunucu neşeyle. Yutkundum. Sol yanımda Caner elimi öyle bir sıkıyordu ki, hangimiz daha önce bayılacak diye düşünmeden edemedim. Muhtemelen asla hayal edemediği bir yerde olmanın şokunu yaşıyordu. Değil finale kalmak ilk üçe girmişti Caner. Ve o an duyulan ses bunun da ötesi olduğunu söylüyordu.

"İki yüz yetmiş iki." demişti sunucu. Bu biz değildik, emindim. Ama bir an kimse hareketlenmeyince bir yanlışlık olduğunu düşündüm. Oysa hemen sonra Kuzey öne bir adım atmıştı. Kal gelmiş gibi öylece duran Tuğçe'yi zorla da olsa yanına çektiğinde ağır ağır seyirciye ilerlediler.

"Yok artık..." dediğini işittim Caner'in. Dehşet, neşe, şok, sevinç... Arkadaşımın yüzünde olası tüm duygular birbirine karışmıştı. Beren ona dönüp heyecanla boynuna atladığında dudaklarımdan bir kahkaha koptu.

"Tuğçe beni öldürecek." dedi Caner Beren'in beline sarılıp. Muhtemelen haklıydı ama o an için bu tatlı bir şaka gibi geliyordu kulağımıza. Son ikideydik. Türkiye'nin en iyi iki çiftiydik. Tüm sıkıntılara, önümüze çıkan tüm engellere rağmen buradaydık işte.

"Gelin!" dedi Rüzgar ve kollarını iki yana açıp yanına geçmemizi işaret etti başıyla. Ona uyup kol kola dizilmiştik az sonra. Tezahüratlardan tam işitmez olmuştu kulaklarım.

"Ve o an geldi!" dedi sunucu bizi göstererek. "Az sonra Türkiye'nin en iyi dansçılarını ödüllendireceğiz bu sahnede. Şimdi, bu anı onurlandırması için sayın federasyon başkanımızı da sahneye davet ediyoruz."

"Daha fazla uzatabilir mi?" dedi Beren sıkıntıyla. Söyledikleri belli olmasın diye sırıtmaya devam etmişti. Tüm korkuma, tüm paniğime rağmen güldüm.

"Ve ikinci olan çiftimiz..." dedi o sırada sunucu onu duymuş gibi. "Karşınızda bayanlar baylar..." Sessizlik... Geçmek bilmeyen saniyeler... Kulağımda atan kalbim... "İkinci olan çiftimiz, iki yüz kırk beş sırt numarasıyla Fire-Dance Academy dansçıları Caner ve Beren."

Bir kahkaha duydum. Belki de gülen bendim. Sonra Beren bana sarılmış, Caner ellerimi tutup bir şeyler demişti. Rüzgar'ın beni kendine çevirdiğini fark etmiştim elbette. Onun yüzüne bakarken bana bir şey söylediğine emindim. Ama... çevremde olan her şey puslu bir perdenin ardında gerçekleşiyordu şu an sanki. Aralık kalmış dudaklarımla ayakta kalmayı başarmaktan ötesini başaramamıştı bedenim. Kulaklarım uğulduyor, gözlerimden kontrol edemediğim yaşlar dökülüyordu. Caner'le Beren selam verirken de kürsüye çıkarken de bir rüya gibi gelmişti gördüklerim.

"İrem... İrem'im..."

Bir kez daha Rüzgar'a baktım. Yüzümü elleri arasına almış yanaklarıma öpücükler konduruyordu sevgilim. "Başardık." dedi dudağını alnıma yaslayıp. "Birlikte başardık."

Neden bahsettiğine dair hiçbir fikrim yoktu. Neler oluyordu? Kaybolmuştum. Zaman anlamını yitirmiş, mekan içini dolduran renklerin arasında eriyip gitmişti. Rüzgar "Gel!" diyerek beni öne çektiğinde vücudum bir kukla gibi onu taklit etse de aklım sunucunun sözlerine takılı kalmıştı.

"Alkışlarınızla Türkiye'nin en iyi dansçıları sayın seyirciler!"

En iyi demişti. Bize... Rüzgar ve ben... İkinci değil, birinci olmuştuk. Birinci! Allahım... Tüm bu olanlar gerçekti demek. Ayağa kalkmış delice alkışlayan insanlar şimdi bizim ismimizi bağırıyorlardı. O sırada küçük bir kız kırmızı güllerden oluşan koca bir buketi kucağıma bırakıp koşarak uzaklaşmıştı. Tüm gördüğüm renkleri algılamak yeterince zor değilmiş gibi bir de konfeti yağıyordu üzerimize şimdi. Bir şeyler yapmam gerektiğine emindim, çünkü elimde çiçeklerle öylece kalmıştım. Sahi insan Türkiye şampiyona olunca ne yapardı? Başkaları ne yapmıştı? Kolunu beni takdim eder gibi uzatmış olan sevgilimi gördüğümde beynimde aniden çakan şimşekle öne ilerledim ve eğilerek seyirciyi selamladım. Alkışlar daha da artmıştı sanki.

"Aferin size çocuklar!" diye bağırıyordu biri. "Aferin!"

"Harikasınız!"

"Hak etmiştiniz! Süpersiniz!

"Size bayılıyorum!"

Tanrım, aklımı kaçıracaktım sanırım. Koşarak Rüzgar'ın yanına döndüm ve kendimi onun ellerine bıraktım. Defalarca kez bu zaferi yaşamış olan sevgilim benim aksime halinden mutlu, sakin ve gururluydu. Sırayla diğer çiftleri tebrik ettikten sonra kürsüye çıkmama yardım etmiş ve hemen arkama geçmişti. Federasyon başkanı madalyalarımızı takmak için karşımızda durduğunda öne eğilmem için beni yönlendirdi ve uzatılan kupayı alıp bana bakarak gülümsedi.

"Şimdi bunu birlikte kaldırmamız gerekiyor." diye mırıldandı kulağıma sanki yaşadığım şokun farkındaymış gibi şefkatle. Başımı belli belirsiz salladım ve kürenin metal sapına elimi koyup kolumu havaya kaldırdım. Ancak şu an bir yarışmayı kazanmaktan çok daha fazlasını başardığımı idrak ediyordum. Ne bu kalabalığın sevgisi, ne aldığımız madalyalar, ne de bu kürsüydü gerçekte önemli olan. Başkalarına değil, kendime kanıtlamıştım içimdeki gücü. Gerçekten inandığımda, kalbimi verdiğimde neler başarabileceğimi göstermiştim kendime. Bora, Zehra, Rüya, eski okulum, düşmanlar, dostlar... dışarının ne düşündüğünün ne önemi vardı ki artık. Ben bu savaşı kendi içimde kazanmıştım.

Aniden gelen bu farkındalıkla histerik bir kahkaha koptu dudaklarımdan. "Peki şimdi ne yapıyoruz?" dedim sadece Rüzgar'ın duyabileceği bir sesle.

"Şimdi sevgilim..." demişti Rüzgar iyice bana sokulup. "Şimdi eğlenmeye gidiyoruz!"

***

-BÖLÜM SONU-

Bölümü başarıyla bitirmeyi başardıysanız şimdi eğlenmeye gitme zamanı :D 

Gönüllerin birincisi Rüzgar çocuk ve İrem yarışmanın da birincisi oldu. Alkış alkış alkış :)))) Caner'in aylardır verdiği emek de karşılığını bulmuş oldu. Tabi bunda güzel ve yetenekli Beren'imizin etkisi büyük. 

Büyük yarışmayı atlattığımıza göre şimdi işleri biraz pisleştirebiliriz bence. (nihoho)

Ortaya çıkacağının sinyallerini vermiş bir adet M. var elimizde. Bir de gelişini size haber verdiğim sürpriz karakterimiz. Bu noktadan sonra ortalığı accıcık karıştırıcak olabilirim. Sonradan a ne oldu, naptın yazar demek yok.

Hadi hepinize güzel hafta sonları.

Ö-P-E-R-İ-M

E.Ç. 


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top